|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
Common Usage |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
save f.
|
kurtarmak |
|
Only a breakthrough into the export market can save us.
Sadece ihracat pazarına yönelik bir atılım bizi kurtarabilir.
More Sentences
|
2 |
Yaygın Kullanım |
save f.
|
(para) biriktirmek |
|
He saved a hundred dollars.
Yüz dolar biriktirdi.
More Sentences
|
3 |
Yaygın Kullanım |
save f.
|
biriktirmek |
|
I'm saving as much as I can.
Elimden geldiği kadar çok biriktiriyorum.
More Sentences
|
General |
|
4 |
Genel |
save f.
|
tasarruf etmek |
|
Around 20% of production could be saved simply by using energy-saving windows.
Sadece enerji tasarruflu pencereler kullanılarak üretimin yaklaşık %20'sinden tasarruf edilebilir.
More Sentences
|
5 |
Genel |
save face f.
|
görünüşü kurtarmak |
|
You can save face with a happy smile.
Mutlu bir gülümsemeyle görünüşü kurtarabilirsiniz.
More Sentences
|
6 |
Genel |
save f.
|
ayırmak |
|
Save me some ice cream.
Bana biraz dondurma ayır.
More Sentences
|
7 |
Genel |
save on f.
|
tasarruf etmek |
|
I'm looking for ways to save on electricity.
Elektrikten tasarruf etmenin yollarını arıyorum.
More Sentences
|
8 |
Genel |
save up f.
|
para biriktirmek |
|
How much money do you have saved up?
Ne kadar para biriktirdin?
More Sentences
|
9 |
Genel |
save time f.
|
zaman kazanmak |
|
Parliament has given it its full backing and has even waived its codecision powers in order to save time.
Parlamento buna tam destek vermiş ve hatta zaman kazanmak için kodifikasyon yetkilerinden feragat etmiştir.
More Sentences
|
10 |
Genel |
save up f.
|
biriktirmek |
|
Save up something for a rainy day.
Kötü günler için bir şeyler biriktir.
More Sentences
|
11 |
Genel |
save life f.
|
hayat kurtarmak |
|
Prevention, therefore, proper screening, saves lives and that is also the report's message.
Bu nedenle önleme, yani doğru tarama hayat kurtarır ve raporun mesajı da budur.
More Sentences
|
12 |
Genel |
save f.
|
tutmak |
|
Can you save this seat for me?
Bu koltuğu benim için tutabilir misin?
More Sentences
|
13 |
Genel |
save money f.
|
para biriktirmek |
|
In a guaranteed benefit system, contributors save money which they will receive in their retirement.
Garantili bir yardım sisteminde, katılımcılar emekliliklerinde alacakları parayı biriktirirler.
More Sentences
|
14 |
Genel |
save for f.
|
para biriktirmek |
|
I am working to save for my college tuition.
Üniversite öğrenimime para biriktirmek için çalışıyorum.
More Sentences
|
15 |
Genel |
save f.
|
biriktirmek |
|
He lives from hand to mouth without saving a penny.
O bir kuruş biriktirmeden kıt kanaat yaşıyor.
More Sentences
|
16 |
Genel |
save f.
|
kurtarmak |
|
Containment saves the situation considerably.
Kontrol altına alma durumu önemli ölçüde kurtarır.
More Sentences
|
17 |
Genel |
save time f.
|
zamandan tasarruf etmek |
|
But to save time and then not use it for parliamentary business is wrong.
Ancak zamandan tasarruf etmek ve bunu parlamento çalışmaları için kullanmamak yanlıştır.
More Sentences
|
18 |
Genel |
save the world f.
|
dünyayı kurtarmak |
|
Tom is the only one who can save the world.
Dünyayı kurtarabilecek tek kişi Tom.
More Sentences
|
19 |
Genel |
save the day f.
|
günü kurtarmak |
|
He saved the day.
Günü kurtardı.
More Sentences
|
20 |
Genel |
save someone's life f.
|
hayatını kurtarmak |
|
Epinephrine can save someone's life by relaxing the muscles around the airways and preventing them from closing completely.
Epinefrin, solunum yollarının etrafındaki kasları gevşeterek ve tamamen kapanmalarını önleyerek birinin hayatını kurtarabilir.
More Sentences
|
|
21 |
Genel |
save time f.
|
zaman kazandırmak |
|
It'll save time.
Zaman kazandıracak.
More Sentences
|
22 |
Genel |
save money f.
|
tasarruf etmek |
|
The sole purpose of the sectoral reforms is to save money.
Sektörel reformların tek amacı tasarruf etmektir.
More Sentences
|
23 |
Genel |
save f.
|
(para) biriktirmek |
|
Tom saves about 30% of what he earns.
Tom kazandığının yaklaşık %30'unu biriktiriyor.
More Sentences
|
24 |
Genel |
save f.
|
korumak |
|
In these countries people must be made aware of the need to save precious drinking water resources.
Bu ülkelerde insanlar, değerli içme suyu kaynaklarının korunması gerektiği konusunda bilinçlendirilmelidir.
More Sentences
|
25 |
Genel |
save f.
|
saklamak |
|
We can save it from year to year and ensure that when something major happens we have an instrument to deal with it.
Bunu yıldan yıla saklayabilir ve önemli bir şey olduğunda bununla başa çıkmak için bir aracımız olmasını sağlayabiliriz.
More Sentences
|
26 |
Genel |
save f.
|
kazandırmak |
|
Once again, that will save us a tremendous amount of time.
Bu bize bir kez daha muazzam miktarda zaman kazandıracak.
More Sentences
|
27 |
Genel |
save space f.
|
(telefonda vb) yer kazanmak |
|
This type of storage is ideal to save space in your home.
Bu tür bir depolama, evinizde yer kazanmak için idealdir.
More Sentences
|
28 |
Genel |
save the hostages f.
|
rehineleri kurtarmak |
|
Dan failed to save the hostages.
Dan rehineleri kurtarma işinde başarısız oldu.
More Sentences
|
29 |
Genel |
save f.
|
para biriktirmek |
|
How much money do I need to save before I can retire?
Emekli olabilmem için ne kadar para biriktirmem gerekiyor?
More Sentences
|
30 |
Genel |
save f.
|
korumak |
|
God save the Queen.
Tanrı Kraliçe'yi korusun.
More Sentences
|
31 |
Genel |
save ed.
|
dışında |
|
He never spoke of the softer passions, save with a gibe and a sneer.
Bir alay ve küçümseme dışında, daha zararsız tutkulardan hiç bahsetmedi.
More Sentences
|
32 |
Genel |
save for ed.
|
hariç |
|
Save for the cold in the hall, the gig was good.
Salondaki soğuk hariç konser iyiydi.
More Sentences
|
33 |
Genel |
save ed.
|
hariç |
|
It needs to be abolished throughout the world, save possibly in time of war.
Muhtemelen savaş zamanları hariç olmak üzere tüm dünyada kaldırılması gerekmektedir.
More Sentences
|
Phrasals |
|
34 |
Öbek Fiiller |
save for (someone or something) f.
|
(biri/bir şey) dışında |
|
Save for the cold in the hall, the gig was good.
Salondaki soğuk dışında konser iyiydi.
More Sentences
|
35 |
Öbek Fiiller |
save for (something) f.
|
(bir şey) için para biriktirmek |
|
Save for retirement starting with your first paycheck.
İlk maaş çekinizden başlayarak emeklilik için para biriktirin.
More Sentences
|
Colloquial |
|
36 |
Konuşma Dili |
save me ünl.
|
kurtar beni |
|
Save me, you coward!
Kurtar beni, seni korkak!
More Sentences
|
Idioms |
|
37 |
Deyim |
save your breath! expr.
|
çeneni yorma! |
|
Save your breath.
Çeneni yorma.
More Sentences
|
Speaking |
|
38 |
Konuşma |
save me expr.
|
beni kurtar |
|
Save me.
Beni kurtar.
More Sentences
|
Technical |
|
39 |
Teknik |
save f.
|
kurtarmak |
|
What the USA and the ?U are doing their best to save are the profits of the steel industries.
ABD ve AB'nin kurtarmak için ellerinden geleni yaptıkları şey çelik endüstrilerinin karlarıdır.
More Sentences
|
40 |
Teknik |
save f.
|
korumak |
|
Everybody will have to pitch in to save the environment.
Çevreyi korumak için herkes katkıda bulunmak zorunda kalacak.
More Sentences
|
|
41 |
Teknik |
save f.
|
kaydetmek |
|
Save the file to a flash drive, network drive, or some other location of your choice.
Dosyayı bir flash belleğe, ağ sürücüsüne veya seçtiğiniz başka bir konuma kaydedin.
More Sentences
|
42 |
Teknik |
save f.
|
saklamak |
|
We'll save this piece of cake for Tom.
Bu kek parçasını Tom için saklayacağız.
More Sentences
|
Computer |
|
43 |
Bilgisayar |
save i.
|
kayıt |
|
Tom deleted Mary's saves.
Tom Mary'nin kayıtlarını sildi.
More Sentences
|
44 |
Bilgisayar |
save f.
|
kaydetmek |
|
I'm going to save it.
Kaydedeceğim.
More Sentences
|
Common Usage |
|
45 |
Yaygın Kullanım |
save i.
|
kurtarma |
|
General |
|
46 |
Genel |
enforced save i.
|
çalışanların tasarrufa teşvik edilmesi |
|
47 |
Genel |
save i.
|
sayıyı önleme |
|
48 |
Genel |
save-all i.
|
atık-önleyici |
|
49 |
Genel |
save the date i.
|
düğüne davet etmek amacıyla gönderilen ön davetiye |
|
50 |
Genel |
power save mode i.
|
enerji tasarrufu modu |
|
51 |
Genel |
power save mode i.
|
güç tasarrufu modu |
|
52 |
Genel |
save-all i.
|
bir tür mumluk |
|
53 |
Genel |
save-all i.
|
şamdan |
|
54 |
Genel |
save-all [dialect] i.
|
paragöz kimse |
|
55 |
Genel |
save-all [dialect] i.
|
cimri kimse |
|
56 |
Genel |
save-all [dialect] i.
|
kumbara |
|
57 |
Genel |
save-all [dialect] i.
|
iş tulumu |
|
58 |
Genel |
save-all [dialect] i.
|
tulum |
|
59 |
Genel |
save-all [dialect] i.
|
önlük |
|
60 |
Genel |
save one's skin f.
|
postu kurtarmak |
|
61 |
Genel |
save one's skin f.
|
başını kurtarmak |
|
62 |
Genel |
save money f.
|
para tutmak |
|
63 |
Genel |
save on f.
|
idareli kullanmak |
|
64 |
Genel |
save one's skin f.
|
sağ kurtulmak |
|
65 |
Genel |
save f.
|
kayda geçirmek |
|
66 |
Genel |
save oneself f.
|
başının çaresine bakmak |
|
67 |
Genel |
save f.
|
kusuruna bakmamak |
|
68 |
Genel |
save one's face f.
|
yiğitliğe leke sürmemek |
|
69 |
Genel |
save one's life f.
|
canını kurtarmak |
|
70 |
Genel |
save one's skin f.
|
paçayı kurtarmak |
|
71 |
Genel |
save f.
|
artırmak |
|
72 |
Genel |
save f.
|
muhafaza etmek |
|
73 |
Genel |
save face f.
|
başını dik tutmak |
|
74 |
Genel |
save f.
|
engellemek |
|
75 |
Genel |
save one's face f.
|
itibarını zedeleyebilecek bir durumdan yüzünün akıyla çıkmak |
|
76 |
Genel |
save f.
|
idareli harcamak |
|
77 |
Genel |
save f.
|
bağışlamak |
|
78 |
Genel |
save time f.
|
zamandan kazanmak |
|
79 |
Genel |
save the changes f.
|
değişiklikleri kaydetmek |
|
80 |
Genel |
save somebody from death f.
|
ölmekten kurtarmak |
|
|
81 |
Genel |
save somebody from death f.
|
ölümden kurtarmak |
|
82 |
Genel |
save the building from demolition f.
|
binayı yıkımdan kurtarmak |
|
83 |
Genel |
save the house from demolition f.
|
evi yıkımdan kurtarmak |
|
84 |
Genel |
save one's place f.
|
yerini tutmak |
|
85 |
Genel |
save someone from the wreckage f.
|
göçükten kurtarmak |
|
86 |
Genel |
save someone from the wreckage f.
|
enkazdan kurtarmak |
|
87 |
Genel |
save someone from the wreckage f.
|
enkaz altından kurtarmak |
|
88 |
Genel |
save someone from the wreckage f.
|
göçük altından kurtarmak |
|
89 |
Genel |
save the situation f.
|
hızır gibi yetişmek |
|
90 |
Genel |
save one’s honour f.
|
namusunu korumak |
|
91 |
Genel |
save one’s honor f.
|
namusunu korumak |
|
92 |
Genel |
save on f.
|
israfından kaçınmak |
|
93 |
Genel |
save as f.
|
yeni adla saklamak |
|
94 |
Genel |
save f.
|
idareli kullanmak |
|
95 |
Genel |
save one's breath f.
|
boşuna soluk tüketmemek |
|
96 |
Genel |
save one's breath f.
|
nefesini boşuna tüketmemek |
|
97 |
Genel |
save up f.
|
tasarruf sağlamak |
|
98 |
Genel |
save one's life f.
|
hayatını kurtarmak |
|
99 |
Genel |
save on energy f.
|
enerjiden tasarruf etmek |
|
100 |
Genel |
save one’s life f.
|
hayatını kurtarmak |
|
101 |
Genel |
save something for the right occasion f.
|
bir şeyi uygun bir zamana saklamak |
|
102 |
Genel |
save someone the trouble f.
|
birini zahmetten kurtarmak |
|
103 |
Genel |
save the cost f.
|
maliyeti kurtarmak |
|
104 |
Genel |
save the lives of two men f.
|
iki adamın hayatını kurtarmak |
|
105 |
Genel |
save money up f.
|
para biriktirmek |
|
106 |
Genel |
save everybody's lives f.
|
herkesin hayatını kurtarmak |
|
107 |
Genel |
save the marriage f.
|
evliliği kurtarmak |
|
108 |
Genel |
save oneself f.
|
kendini kurtarmak |
|
109 |
Genel |
save money for something f.
|
bir şey için para biriktirmek |
|
110 |
Genel |
save a seat on the bus f.
|
birine otobüste yer ayırmak |
|
111 |
Genel |
save the photographs from the fire f.
|
fotoğrafları yanmaktan kurtarmak |
|
112 |
Genel |
save someone from the attacker f.
|
birini saldırgandan kurtarmak |
|
113 |
Genel |
save a seat f.
|
yer tutmak |
|
114 |
Genel |
save appearances f.
|
görüntüyü kurtarmak |
|
115 |
Genel |
save someone from drowning f.
|
birini boğulmaktan kurtarmak |
|
116 |
Genel |
save appearances f.
|
nezih bir görüntü oluşturmak |
|
117 |
Genel |
save [obsolete] f.
|
yaşamasına izin vermek |
|
118 |
Genel |
save [obsolete] f.
|
öldürmemek |
|
119 |
Genel |
save [obsolete] f.
|
(hayatını) bağışlamak |
|
120 |
Genel |
save f.
|
gereksiz hale getirmek |
|
121 |
Genel |
save f.
|
kaçındırmak |
|
122 |
Genel |
save f.
|
önlemek |
|
123 |
Genel |
save f.
|
tasarruf ettirmek |
|
124 |
Genel |
save f.
|
yakalamak |
|
125 |
Genel |
save f.
|
yetişmek |
|
126 |
Genel |
save f.
|
zamanında yetişmek |
|
127 |
Genel |
save-all s.
|
pinti |
|
128 |
Genel |
save-all s.
|
cimri |
|
129 |
Genel |
save-all s.
|
cebinde akrep olan |
|
130 |
Genel |
save-all s.
|
eli sıkı |
|
131 |
Genel |
save that zf.
|
ancak |
|
132 |
Genel |
save ed.
|
ancak |
|
133 |
Genel |
save ed.
|
gayri |
|
134 |
Genel |
save ed.
|
yalnız |
|
135 |
Genel |
save ed.
|
başka |
|
136 |
Genel |
save ed.
|
haricinde |
|
137 |
Genel |
save ed.
|
-den başka |
|
138 |
Genel |
save that bağ.
|
yalnız |
|
139 |
Genel |
save bağ.
|
olmasaydı |
|
140 |
Genel |
save bağ.
|
fakat |
|
141 |
Genel |
save bağ.
|
haricinde |
|
142 |
Genel |
save bağ.
|
ama |
|
143 |
Genel |
save bağ.
|
yine de |
|
144 |
Genel |
save bağ.
|
şu var ki |
|
145 |
Genel |
save bağ.
|
'-mezse |
|
146 |
Genel |
save bağ.
|
'-mazsa |
|
147 |
Genel |
save bağ.
|
-mediği sürece |
|
148 |
Genel |
god save us ünl.
|
tanrı bizi korusun |
|
149 |
Genel |
god save the king ünl.
|
tanrı kralı korusun |
|
Phrasals |
|
150 |
Öbek Fiiller |
save up for something f.
|
bir şey için para biriktirmek |
|
151 |
Öbek Fiiller |
save money toward something f.
|
(bir şey almak/belli bir amaç/hedef için) para biriktirmek |
|
152 |
Öbek Fiiller |
save (an amount of) (money) on (something) f.
|
(bir şeyden belli bir miktar) tasarruf etmek |
|
153 |
Öbek Fiiller |
save (an amount of) (money) on (something) f.
|
(bir şey) için (belli bir miktar daha az para) harcamak |
|
154 |
Öbek Fiiller |
save (money) on something f.
|
bir şeyden (belli bir miktar) tasarruf etmek |
|
155 |
Öbek Fiiller |
save (money) on something f.
|
bir şey için (belli bir miktar daha az para) harcamak |
|
156 |
Öbek Fiiller |
save (something) as (something else) f.
|
(bir bilgisayar dosyasını bir isimle) kaydetmek |
|
157 |
Öbek Fiiller |
save (something) as (something else) f.
|
(bir bilgisayar dosyasını bir şey) olarak kaydetmek |
|
158 |
Öbek Fiiller |
save (something) as (something else) f.
|
(bir bilgisayar dosyasını bir formatta) kaydetmek |
|
159 |
Öbek Fiiller |
save down f.
|
(bir bilgisayar dosyasını) kaydetmek/yedeklemek |
|
160 |
Öbek Fiiller |
save for (someone or something) f.
|
(biri/bir şey) için ayırmak |
|
161 |
Öbek Fiiller |
save for (someone or something) f.
|
(biri/bir şey) için tutmak |
|
162 |
Öbek Fiiller |
save for (someone or something) f.
|
(biri/bir şey) haricinde |
|
163 |
Öbek Fiiller |
save for (someone or something) f.
|
(birinden/bir şeyden) başka |
|
164 |
Öbek Fiiller |
save for (something) f.
|
(bir şey) için kenara para koymak |
|
165 |
Öbek Fiiller |
save for (something) f.
|
(bir şey) almak için para biriktirmek |
|
166 |
Öbek Fiiller |
save from f.
|
-den kurtarmak |
|
167 |
Öbek Fiiller |
save from f.
|
-den korumak |
|
168 |
Öbek Fiiller |
save from (someone or something) f.
|
(birinden/bir şeyden) kurtarmak/korumak |
|
169 |
Öbek Fiiller |
save from (someone or something) f.
|
(tehlikeli birinden/bir durumdan) kurtarmak |
|
170 |
Öbek Fiiller |
save from (someone or something) f.
|
(birinin/bir şeyin) elinden almak/kurtarmak |
|
171 |
Öbek Fiiller |
save from (something) f.
|
(başarısızlıktan) kurtarmak |
|
172 |
Öbek Fiiller |
save from (something) f.
|
(iflastan) kurtarmak/döndürmek |
|
173 |
Öbek Fiiller |
save toward (something) f.
|
(bir şey) için para biriktirmek |
|
174 |
Öbek Fiiller |
save toward (something) f.
|
(bir şey) için kenara para koymak |
|
175 |
Öbek Fiiller |
save toward (something) f.
|
(bir şey) almak için para biriktirmek |
|
Phrases |
|
176 |
İfadeler |
save ground f.
|
(yarış atı) hipodrom içinde koşmak |
|
177 |
İfadeler |
save ground f.
|
(yarış atı) hipodrom içinde koşturmak |
|
178 |
İfadeler |
save my earth expr.
|
dünyamı kurtar |
|
179 |
İfadeler |
save your energy save your money expr.
|
enerjini boşa harcama paran cebinde kalsın |
|
180 |
İfadeler |
save our souls expr.
|
ruhlarımızı kurtarın |
|
181 |
İfadeler |
god save the queen expr.
|
tanrı kraliçeyi korusun |
|
182 |
İfadeler |
god save britain expr.
|
tanrı britanya'yı korusun |
|
183 |
İfadeler |
save your reverence expr.
|
bağışlayın |
|
184 |
İfadeler |
save your reverence expr.
|
affınıza sığınırım |
|
Proverb |
|
185 |
Atasözü |
save up something for a rainy day
|
ak akçe kara gün içindir |
|
186 |
Atasözü |
save for a rainy day
|
ak akçe kara gün içindir |
|
187 |
Atasözü |
beauty will save the world
|
dünyayı güzellik kurtaracak |
|
188 |
Atasözü |
a prophet is not without honor save in his own country
|
düşmanı dışarıda aramaya gerek yoktur |
|
189 |
Atasözü |
prophet is not without honor save in his own country
|
düşmanı dışarıda aramaya gerek yoktur |
|
190 |
Atasözü |
a prophet is not without honor save in his own country
|
insana ne gelirse yakınından gelir |
|
191 |
Atasözü |
prophet is not without honor save in his own country
|
insana ne gelirse yakınından gelir |
|
192 |
Atasözü |
a prophet is not without honor save in his own country
|
bir peygamber, kendi memleketinden, akraba çevresinden ve kendi evinden başka yerde hor görülmez |
|
193 |
Atasözü |
a prophet is not without honor save in his own country
|
sakalım yok ki sözüm dinlensin |
|
194 |
Atasözü |
a prophet is not without honor save in his own country
|
kimse kendi memleketinde peygamber olamaz |
|
Colloquial |
|
195 |
Konuşma Dili |
save someone's bacon f.
|
birinin kıçını kurtarmak |
|
196 |
Konuşma Dili |
save someone's neck f.
|
birinin kıçını kurtarmak |
|
197 |
Konuşma Dili |
save someone's skin f.
|
birinin kıçını kurtarmak |
|
198 |
Konuşma Dili |
save one's bacon f.
|
durumunu kurtarmak |
|
199 |
Konuşma Dili |
save one's bacon f.
|
canını kurtarmak |
|
200 |
Konuşma Dili |
save the best for the last f.
|
en iyisini en sona saklamak |
|
201 |
Konuşma Dili |
can't do something to save your life f.
|
hayatta/ölse yapamamak |
|
202 |
Konuşma Dili |
save the best for the last f.
|
en iyisini sona saklamak |
|
203 |
Konuşma Dili |
save someone's bacon f.
|
imdadına yetişmek |
|
204 |
Konuşma Dili |
save someone's neck f.
|
imdadına yetişmek |
|
205 |
Konuşma Dili |
save someone's skin f.
|
imdadına yetişmek |
|
206 |
Konuşma Dili |
save someone's neck f.
|
yardımına yetişmek |
|
207 |
Konuşma Dili |
save someone's neck f.
|
yardım etmek |
|
208 |
Konuşma Dili |
save someone's neck f.
|
yardımına koşmak |
|
209 |
Konuşma Dili |
save someone's bacon f.
|
yardım etmek |
|
210 |
Konuşma Dili |
save someone's skin f.
|
yardım etmek |
|
211 |
Konuşma Dili |
save someone's skin f.
|
yardımına yetişmek |
|
212 |
Konuşma Dili |
save someone's bacon f.
|
yardımına yetişmek |
|
213 |
Konuşma Dili |
save someone's skin f.
|
yardımına koşmak |
|
214 |
Konuşma Dili |
save someone's bacon f.
|
yardımına koşmak |
|
215 |
Konuşma Dili |
save (something) for another time f.
|
(bir şeyi) bir başka zamana saklamak |
|
216 |
Konuşma Dili |
save somebody's bacon f.
|
birinin kıçını kurtarmak |
|
217 |
Konuşma Dili |
save somebody's bacon f.
|
birinin imdadına yetişmek |
|
218 |
Konuşma Dili |
save somebody's bacon f.
|
birinin yardımına yetişmek |
|
219 |
Konuşma Dili |
save somebody's bacon f.
|
birinin yardımına koşmak |
|
220 |
Konuşma Dili |
save somebody's bacon f.
|
birine yardım etmek |
|
221 |
Konuşma Dili |
god save the mark! expr.
|
aman tanrım! |
|
222 |
Konuşma Dili |
save that bullshit expr.
|
bırak saçmalamayı |
|
223 |
Konuşma Dili |
save me some expr.
|
birazını bana bırak |
|
224 |
Konuşma Dili |
save that bullshit expr.
|
bırak maval okumayı |
|
225 |
Konuşma Dili |
save it! expr.
|
kapa çeneni! |
|
226 |
Konuşma Dili |
god save the mark! expr.
|
ne diyeceğimi bilemiyorum! |
|
227 |
Konuşma Dili |
save it! expr.
|
sus! |
|
228 |
Konuşma Dili |
save it! expr.
|
(öğütleri vb) kendine sakla! |
|
229 |
Konuşma Dili |
save it expr.
|
konuşmayı kes |
|
230 |
Konuşma Dili |
save it expr.
|
sus |
|
231 |
Konuşma Dili |
save it expr.
|
söyleyeceklerini kendine sakla |
|
232 |
Konuşma Dili |
save it expr.
|
söyleyeceklerinin bir önemi yok |
|
233 |
Konuşma Dili |
save it expr.
|
söyleyeceklerini duymak istemiyorum |
|
234 |
Konuşma Dili |
save it! expr.
|
konuşmayı kes! |
|
235 |
Konuşma Dili |
save it! expr.
|
sus! |
|
236 |
Konuşma Dili |
save it! expr.
|
kes sesini! |
|
237 |
Konuşma Dili |
save it! expr.
|
söyleyeceklerini kendine sakla! |
|
238 |
Konuşma Dili |
save it! expr.
|
söyleyeceklerinin bir önemi yok! |
|
239 |
Konuşma Dili |
save it! expr.
|
söyleyeceklerini duymak istemiyorum! |
|
240 |
Konuşma Dili |
save it! expr.
|
sonra söylersin! |
|
241 |
Konuşma Dili |
save it! expr.
|
sessiz ol! |
|
242 |
Konuşma Dili |
gstk (god save the king) expr.
|
tanrı kralı korusun |
|
243 |
Konuşma Dili |
gstq (god save the queen) expr.
|
tanrı kraliçeyi korusun |
|
Idioms |
|
244 |
Deyim |
save a bundle on something f.
|
bir yığın para ödemekten kurtulmak |
|
245 |
Deyim |
save somebody's skin f.
|
birinin kıçını kurtarmak |
|
246 |
Deyim |
save someone's blushes f.
|
birisini utandırmaktan kaçınmak |
|
247 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
çok cimri olmak |
|
248 |
Deyim |
save one's breath f.
|
çenesini yormamak |
|
249 |
Deyim |
pinch and save f.
|
dişinden tırnağından artırmak |
|
250 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
cebinde akrep olmak |
|
251 |
Deyim |
save the day f.
|
durumu/vaziyeti kurtarmak |
|
252 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
çok tutumlu olmak |
|
253 |
Deyim |
save a bundle on something f.
|
epeyce bir miktar tasarruf etmek |
|
254 |
Deyim |
save someone's bacon f.
|
kıçını kurtarmak |
|
255 |
Deyim |
save your own skin f.
|
kendi kıçını kurtarmak |
|
256 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
kemerleri sıkmak |
|
257 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
kıt kıtına harcamak |
|
258 |
Deyim |
save one's own skin f.
|
kendi postunu kurtarmak |
|
259 |
Deyim |
save one's neck f.
|
postu kurtarmak |
|
260 |
Deyim |
save one's skin f.
|
postu kurtarmak |
|
261 |
Deyim |
save oneself (for marriage) f.
|
(evlenene kadar) bekaretini korumak |
|
262 |
Deyim |
save someone's blushes f.
|
utandırmamaya çalışmak |
|
263 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
ucu ucuna geçinmek |
|
264 |
Deyim |
save something for a rainy day f.
|
zor günler için saklamak |
|
265 |
Deyim |
save face f.
|
zevahiri kurtarmak |
|
266 |
Deyim |
save something for a rainy day f.
|
(zor günler için) bir kenara koymak |
|
267 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
üçün beşin hesabını yapmak |
|
268 |
Deyim |
save appearances f.
|
zevahiri kurtarmak |
|
269 |
Deyim |
save one's bacon f.
|
yakayı kurtarmak |
|
270 |
Deyim |
save (one's) hide f.
|
(birini) başarısızlıktan kurtarmak |
|
271 |
Deyim |
save (one's) hide f.
|
(birini) tehlikeden kurtarmak |
|
272 |
Deyim |
save (one's) hide f.
|
(birini) felaketten kurtarmak |
|
273 |
Deyim |
save (one's) hide f.
|
(birine) kötü bir şey olmasını engellemek |
|
274 |
Deyim |
save (one's) hide f.
|
(birini) kötü bir durumdan kurtarmak |
|
275 |
Deyim |
save (one's) hide f.
|
(birini) kurtarmak |
|
276 |
Deyim |
save (one's) hide f.
|
(birinin) paçasını kurtarmak |
|
277 |
Deyim |
save somebody’s (own) neck f.
|
birini/kendini tehlikeden kurtarmak |
|
278 |
Deyim |
save somebody’s (own) neck f.
|
birini/kendini felaketten kurtarmak |
|
279 |
Deyim |
save somebody’s (own) neck f.
|
birine/kendine kötü bir şey olmasını engellemek |
|
280 |
Deyim |
save somebody’s (own) neck f.
|
birini/kendini kötü bir durumdan kurtarmak |
|
281 |
Deyim |
save somebody’s (own) neck f.
|
birini/kendini kurtarmak |
|
282 |
Deyim |
save somebody’s (own) neck f.
|
birinin/kendinin paçasını kurtarmak |
|
283 |
Deyim |
save somebody’s (own) neck f.
|
birinin/kendinin götünü kurtarmak |
|
284 |
Deyim |
save somebody’s (own) skin f.
|
birini/kendini tehlikeden kurtarmak |
|
285 |
Deyim |
save somebody’s (own) skin f.
|
birini/kendini felaketten kurtarmak |
|
286 |
Deyim |
save somebody’s (own) skin f.
|
birine/kendine kötü bir şey olmasını engellemek |
|
287 |
Deyim |
save somebody’s (own) skin f.
|
birini/kendini kötü bir durumdan kurtarmak |
|
288 |
Deyim |
save somebody’s (own) skin f.
|
birini/kendini kurtarmak |
|
289 |
Deyim |
save somebody’s (own) skin f.
|
birinin/kendinin paçasını kurtarmak |
|
290 |
Deyim |
save somebody’s (own) skin f.
|
birinin/kendinin götünü kurtarmak |
|
291 |
Deyim |
save somebody’s (own) hide f.
|
birini/kendini tehlikeden kurtarmak |
|
292 |
Deyim |
save somebody’s (own) hide f.
|
birini/kendini felaketten kurtarmak |
|
293 |
Deyim |
save somebody’s (own) hide f.
|
birine/kendine kötü bir şey olmasını engellemek |
|
294 |
Deyim |
save somebody’s (own) hide f.
|
birini/kendini kötü bir durumdan kurtarmak |
|
295 |
Deyim |
save somebody’s (own) hide f.
|
birini/kendini kurtarmak |
|
296 |
Deyim |
save somebody’s (own) hide f.
|
birinin/kendinin paçasını kurtarmak |
|
297 |
Deyim |
save somebody’s (own) hide f.
|
birinin/kendinin götünü kurtarmak |
|
298 |
Deyim |
save (one's) own hide f.
|
kendini tehlikeden kurtarmak |
|
299 |
Deyim |
save (one's) own hide f.
|
kendini felaketten kurtarmak |
|
300 |
Deyim |
save (one's) own hide f.
|
kendini beladan kurtarmak |
|
301 |
Deyim |
save (one's) own hide f.
|
kendini kötü bir durumdan kurtarmak |
|
302 |
Deyim |
save (one's) own hide f.
|
kendini kurtarmak |
|
303 |
Deyim |
save (one's) own hide f.
|
paçasını kurtarmak/sıyırmak |
|
304 |
Deyim |
save (one's) own neck f.
|
postu kurtarmak |
|
305 |
Deyim |
save (one's) own neck f.
|
kendi postunu kurtarmak |
|
306 |
Deyim |
save (one's) own neck f.
|
kendi götünü/kıçını kurtarmak |
|
307 |
Deyim |
save (one's) own neck f.
|
kendini kurtarmak |
|
308 |
Deyim |
save (one's) own neck f.
|
kendini tehlikeden, beladan, zorluktan kurtarmak/sıyırmak |
|
309 |
Deyim |
save the furniture [australia] f.
|
kötü bir durumdan en iyi şekilde sıyrılmak |
|
310 |
Deyim |
save the furniture [australia] f.
|
günü kurtarmak |
|
311 |
Deyim |
save the furniture [australia] f.
|
kötü bir durumdan olabilecek en iyi sonucu çıkarmak |
|
312 |
Deyim |
save the furniture [australia] f.
|
kötü bir durumdan olabilecek en iyi sonucu yaratmak |
|
313 |
Deyim |
save the furniture [australia] f.
|
kötü/talihsiz bir durumda elindekinden de olmamak |
|
314 |
Deyim |
save a bundle f.
|
bir yığın para ödemekten kurtulmak |
|
315 |
Deyim |
save a bundle f.
|
epeyce bir miktar tasarruf etmek |
|
316 |
Deyim |
save a bundle f.
|
bir yığın para ödemekten kurtarmak |
|
317 |
Deyim |
save a bundle f.
|
epeyce bir miktar tasarruf ettirmek |
|
318 |
Deyim |
save breath f.
|
boşuna soluk tüketmemek |
|
319 |
Deyim |
save breath f.
|
nefesini boşuna tüketmemek |
|
320 |
Deyim |
save breath f.
|
çenesini yormamak |
|
321 |
Deyim |
save money up (for something) f.
|
(bir şey) için para biriktirmek |
|
322 |
Deyim |
save money up (for something) f.
|
(bir şey) için kenara para koymak |
|
323 |
Deyim |
save money up (for something) f.
|
(bir şey) almak için para biriktirmek |
|
324 |
Deyim |
save room (for something) f.
|
(bir yiyecek) için yer ayırmak/bırakmak |
|
325 |
Deyim |
save room (for something) f.
|
(bir yiyeceğe de) yer bırakmak |
|
326 |
Deyim |
save room (for something) f.
|
çok yemeyip (bir şeye) yer ayırmak/bırakmak |
|
327 |
Deyim |
save room (for something) f.
|
(bir şeye) yer ayırmak/bırakmak için çok yememek |
|
328 |
Deyim |
save room (for something) f.
|
(bir şey) için karnını tam/tıka basa doyurmamak |
|
329 |
Deyim |
save skin f.
|
postu kurtarmak |
|
330 |
Deyim |
save skin f.
|
başını kurtarmak |
|
331 |
Deyim |
save skin f.
|
paçayı kurtarmak |
|
332 |
Deyim |
save skin f.
|
sağ kurtulmak/kurtarmak |
|
333 |
Deyim |
save skin f.
|
kıçını kurtarmak |
|
334 |
Deyim |
save skin f.
|
yardım etmek |
|
335 |
Deyim |
save skin f.
|
tehlikeden/felaketten kurtulmak/kurtarmak |
|
336 |
Deyim |
save someone's face f.
|
birini gülünç/komik duruma düşmekten kurtarmak |
|
337 |
Deyim |
save someone's face f.
|
(birini) küçük düşmekten kurtarmak |
|
338 |
Deyim |
save someone's face f.
|
(birini) rezil olmaktan kurtarmak |
|
339 |
Deyim |
save versus (something) f.
|
(masaüstü oyunlarında) (bir şeye) karşı koruma sağlamak |
|
340 |
Deyim |
save versus (something) f.
|
(bir şeye) karşı direnmek |
|
341 |
Deyim |
save versus (something) f.
|
(bir şeyden) kaçmak/kaçınmak |
|
342 |
Deyim |
save versus (something) f.
|
(bir şeye) karşı gardını almak |
|
343 |
Deyim |
save, keep, it for a rainy day f.
|
zor günler için saklamak |
|
344 |
Deyim |
save, keep, it for a rainy day f.
|
kenara koymak |
|
345 |
Deyim |
save, keep, it for a rainy day f.
|
ilerisi için saklamak |
|
346 |
Deyim |
save, keep, it for a rainy day f.
|
kenara koymak |
|
347 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
cebinde akrep olmak |
|
348 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
çok cimri olmak |
|
349 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
çok tutumlu olmak |
|
350 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
kıt kıtına harcamak |
|
351 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
kemerleri sıkmak |
|
352 |
Deyim |
scrimp and save f.
|
üçün beşin hesabını yapmak |
|
353 |
Deyim |
save shoe leather f.
|
ayakkabıları yıpratmaktan kaçınmak |
|
354 |
Deyim |
to save someone's life zf.
|
en azından |
|
355 |
Deyim |
to save someone's life zf.
|
asgari olarak |
|
356 |
Deyim |
to save someone's life zf.
|
bunu dahi yapamadan |
|
357 |
Deyim |
save it for the judge [cliché] expr.
|
bunları hakime anlatırsın |
|
358 |
Deyim |
save it for the judge [cliché] expr.
|
derdini hakime anlatırsın |
|
359 |
Deyim |
save it for the judge [cliché] expr.
|
bunları mahkemede anlatırsın |
|
360 |
Deyim |
save it for the judge [cliché] expr.
|
derdini mahkemede anlatırsın |
|
361 |
Deyim |
save it for the judge [cliché] expr.
|
derdini hakime/mahkemede anlat |
|
362 |
Deyim |
save it for a rainy day expr.
|
zor günler için sakla |
|
363 |
Deyim |
save it for a rainy day expr.
|
zor günler için kenara koy |
|
364 |
Deyim |
save it for a rainy day expr.
|
ilerisi için sakla |
|
365 |
Deyim |
save it for a rainy day expr.
|
ilerisi için kenara koy |
|
366 |
Deyim |
to save (one's) life expr.
|
ne kadar çabalarsa çabalasın |
|
367 |
Deyim |
to save (one's) life expr.
|
ne yaparsa yapsın |
|
368 |
Deyim |
to save (one's) life expr.
|
dünyada |
|
369 |
Deyim |
to save (one's) life expr.
|
hayatta |
|
370 |
Deyim |
to save (one's) life expr.
|
ölse |
|
371 |
Deyim |
to save (one's) life expr.
|
ne kadar isterse istesin |
|
372 |
Deyim |
to save (one's) life expr.
|
ne kadar uğraşırsa uğraşsın |
|
373 |
Deyim |
to save life expr.
|
ne kadar çabalarsa çabalasın |
|
374 |
Deyim |
to save life expr.
|
ne yaparsa yapsın |
|
375 |
Deyim |
to save life expr.
|
dünyada |
|
376 |
Deyim |
to save life expr.
|
hayatta |
|
377 |
Deyim |
to save life expr.
|
ne kadar isterse istesin |
|
378 |
Deyim |
to save life expr.
|
ne kadar uğraşırsa uğraşsın |
|
379 |
Deyim |
to save your life expr.
|
ne kadar çabalarsa çabalasın |
|
380 |
Deyim |
to save your life expr.
|
ne yaparsa yapsın |
|
381 |
Deyim |
to save your life expr.
|
dünyada |
|
382 |
Deyim |
to save your life expr.
|
hayatta |
|
383 |
Deyim |
to save your life expr.
|
ölse |
|
384 |
Deyim |
to save your life expr.
|
ne kadar isterse istesin |
|
385 |
Deyim |
to save your life expr.
|
ne kadar uğraşırsa uğraşsın |
|
Speaking |
|
386 |
Konuşma |
save it! expr.
|
düşüncelerini kendine sakla! |
|
387 |
Konuşma |
turn on the lights to save your eyes expr.
|
gözlerinizi yormamak için ışığı açın |
|
388 |
Konuşma |
save your breath expr.
|
nefesini tüketme |
|
389 |
Konuşma |
you had a chance to save yourself expr.
|
kendini kurtarma şansın vardı |
|
390 |
Konuşma |
save your breath expr.
|
ne desen nafile |
|
391 |
Konuşma |
save your breath expr.
|
ne desen boş |
|
392 |
Konuşma |
save the last bullet for yourself expr.
|
son kurşunu kendin için sakla |
|
393 |
Konuşma |
I came to save you expr.
|
seni kurtarmaya geldim |
|
394 |
Konuşma |
I'll save you the trouble expr.
|
sizi zahmetten kurtarayım |
|
395 |
Konuşma |
he walks home to save carfare expr.
|
yol parasından tasarruf etmek için eve yürüyerek gider |
|
Trade/Economic |
|
396 |
Ticaret/Ekonomi |
propensity to save i.
|
artırım eğilimi |
|
397 |
Ticaret/Ekonomi |
marginal propensity to save i.
|
marjinal tasarruf eğilimi |
|
398 |
Ticaret/Ekonomi |
marginal propensity to save i.
|
marjinal tasarruf eğilimi |
|
399 |
Ticaret/Ekonomi |
marginal propensity to save i.
|
marjinal tasarruf meyli |
|
400 |
Ticaret/Ekonomi |
average propensity to save i.
|
ortalama tasarruf eğilimi |
|
401 |
Ticaret/Ekonomi |
propensity to save i.
|
tasarruf eğilimi |
|
402 |
Ticaret/Ekonomi |
propensity to save i.
|
tasarruf temayülü |
|
403 |
Ticaret/Ekonomi |
save as you earn i.
|
(britanya) aylık yatırımların vergiden muaf faiz getirdiği devlet destekli bir birikim planı |
|
404 |
Ticaret/Ekonomi |
saye (save as you earn) i.
|
(britanya) aylık yatırımların vergiden muaf faiz getirdiği devlet destekli bir birikim planı |
|
405 |
Ticaret/Ekonomi |
save f.
|
tasarrufta bulunmak |
|
406 |
Ticaret/Ekonomi |
save and go away expr.
|
kurtar ve kaç |
|
Law |
|
407 |
Hukuk |
save the statute f.
|
davanın zamanaşımını kesmek |
|
408 |
Hukuk |
save for the exceptions or derogations provided for expr.
|
-de öngörülen istisnalar ya da sapmalar saklı kalmak kaydıyla |
|
Politics |
|
409 |
Siyasal |
save as otherwise provided i.
|
aksi öngörülmedikçe |
|
410 |
Siyasal |
save as otherwise provided expr.
|
aksine rapor olmadıkça |
|
411 |
Siyasal |
save for the exceptions or derogations provided for expr.
|
de öngörülen istisnalar ya da sapmalar saklı kalmak kaydıyla |
|
412 |
Siyasal |
even in such circumstances it is your duty to save the turkish independence and republic expr.
|
işte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır |
|
Technical |
|
413 |
Teknik |
auto-save on submit i.
|
gönderme sırasında otomatik kaydetme |
|
414 |
Teknik |
recovery save set i.
|
kurtarma kaydetme kümesi |
|
415 |
Teknik |
save-all i.
|
altın arama savağı |
|
416 |
Teknik |
save-all i.
|
lif ve dolgunun büyük bir bölümünü kurtaran bir kağıt makinesi |
|
417 |
Teknik |
save as f.
|
yeni adla saklamak |
|
418 |
Teknik |
save as f.
|
yeni adla kaydetmek |
|
Computer |
|
419 |
Bilgisayar |
background save i.
|
arka planda kayıt |
|
420 |
Bilgisayar |
save file as type i.
|
dosyanın kayıt türü |
|
421 |
Bilgisayar |
save file as type i.
|
dosya kayıt türü |
|
422 |
Bilgisayar |
power save mode i.
|
enerji koruma modu |
|
423 |
Bilgisayar |
energy save i.
|
enerji tasarrufu |
|
424 |
Bilgisayar |
power save mode i.
|
enerji kazanç modu |
|
425 |
Bilgisayar |
energy save i.
|
güç tutumu |
|
426 |
Bilgisayar |
power save i.
|
güç tasarrufu |
|
427 |
Bilgisayar |
power save i.
|
güç koruması |
|
428 |
Bilgisayar |
power save i.
|
güç tutumu |
|
429 |
Bilgisayar |
power save mode i.
|
güç tutumu modu |
|
430 |
Bilgisayar |
fast save i.
|
hızlı kaydetme |
|
431 |
Bilgisayar |
save messages i.
|
iletileri kaydetme |
|
432 |
Bilgisayar |
save in folder i.
|
kaydedileceği klasör |
|
433 |
Bilgisayar |
save date i.
|
kayıt tarihi |
|
434 |
Bilgisayar |
save new object i.
|
kaydet yeni nesne |
|
435 |
Bilgisayar |
save i.
|
kaydetme |
|
436 |
Bilgisayar |
save options i.
|
kaydetme seçenekleri |
|
437 |
Bilgisayar |
save function i.
|
kaydetme fonksiyonu |
|
438 |
Bilgisayar |
save error i.
|
kaydetme hatası |
|
439 |
Bilgisayar |
don't save i.
|
kaydetme |
|
440 |
Bilgisayar |
save file as type i.
|
kaydedilecek dosya türü |
|
441 |
Bilgisayar |
save in folder i.
|
kaydedilecek klasör |
|
442 |
Bilgisayar |
save dialog i.
|
kaydet diyalog |
|
443 |
Bilgisayar |
save toolbar i.
|
kaydet araç çubuğu |
|
444 |
Bilgisayar |
save as type i.
|
kayıt türü |
|
445 |
Bilgisayar |
save copy as i.
|
kopya kayıt türü |
|
446 |
Bilgisayar |
automatic save every i.
|
otomatik kaydetme aralığı |
|
447 |
Bilgisayar |
save i.
|
saklama |
|
448 |
Bilgisayar |
save file i.
|
saklama kütüğü |
|
449 |
Bilgisayar |
save system authority i.
|
sistem saklama yetkisi |
|
450 |
Bilgisayar |
full save i.
|
tamamını sakla |
|
451 |
Bilgisayar |
toner save i.
|
toner tutumu |
|
452 |
Bilgisayar |
save toner i.
|
toner tutumu |
|
453 |
Bilgisayar |
save i.
|
kaydedilmiş dosya türü |
|
454 |
Bilgisayar |
save it to disk f.
|
dosyayı diske kaydetmek |
|
455 |
Bilgisayar |
save a file f.
|
dosya kaydetmek |
|
456 |
Bilgisayar |
save key expr.
|
anahtarı kaydet |
|
457 |
Bilgisayar |
save search expr.
|
arama kaydet |
|
458 |
Bilgisayar |
save address expr.
|
adresi kaydet |
|
459 |
Bilgisayar |
save search as expr.
|
arama kaydet |
|
460 |
Bilgisayar |
save search expr.
|
aramayı kaydet |
|
461 |
Bilgisayar |
save ade as expr.
|
ade'yi farklı kaydet |
|
462 |
Bilgisayar |
save settings expr.
|
ayarları kaydet |
|
463 |
Bilgisayar |
save avi file expr.
|
avı dosyası kaydet |
|
464 |
Bilgisayar |
save as expr.
|
adıyla kaydet |
|
465 |
Bilgisayar |
save search as expr.
|
aramayı kaydet |
|
466 |
Bilgisayar |
save formatted expr.
|
biçimli kaydet |
|
467 |
Bilgisayar |
save format expr.
|
biçim kaydet |
|
468 |
Bilgisayar |
save formatted values expr.
|
biçimleriyle birlikte |
|
469 |
Bilgisayar |
save with document expr.
|
belge ile kaydet |
|
470 |
Bilgisayar |
save this image expr.
|
bu resmi kaydet |
|
471 |
Bilgisayar |
save binder as expr.
|
cildi farklı kaydet |
|
472 |
Bilgisayar |
file save as expr.
|
dosyayı farklı kaydet |
|
473 |
Bilgisayar |
save it to disk expr.
|
diske kaydet |
|
474 |
Bilgisayar |
save worksheet as expr.
|
çalışma sayfasını farklı kaydet |
|
475 |
Bilgisayar |
save file as? expr.
|
dosya olarak kaydedilsin mi? |
|
476 |
Bilgisayar |
save binder expr.
|
cilt kaydet |
|
477 |
Bilgisayar |
save files expr.
|
dosyaları kaydet |
|
478 |
Bilgisayar |
save to file expr.
|
dosyaya kaydet |
|
479 |
Bilgisayar |
save as file expr.
|
dosyayı farklı kaydet |
|
480 |
Bilgisayar |
save settings on exit expr.
|
çıkışta ayarları kaydet |
|
481 |
Bilgisayar |
disk full-unable to complete save operation expr.
|
disk dolu-kayıt işlemi tamamlanamıyor |
|
482 |
Bilgisayar |
save scheme expr.
|
düzeni kaydet |
|
483 |
Bilgisayar |
save file dsn expr.
|
dosya dsn'i kaydet |
|
484 |
Bilgisayar |
save workspace expr.
|
çalışma alanını kaydet |
|
485 |
Bilgisayar |
save playlist expr.
|
çalma listesini kaydet |
|
486 |
Bilgisayar |
would you like to save your changes? expr.
|
değişiklikleri kaydetmek istiyor musunuz? |
|
487 |
Bilgisayar |
save changes expr.
|
değişiklikleri kaydet |
|
488 |
Bilgisayar |
save to disk expr.
|
diske kaydet |
|
489 |
Bilgisayar |
can save files expr.
|
dosyaları kaydedebilir |
|
490 |
Bilgisayar |
save as expr.
|
dosyasını farklı kaydet |
|
491 |
Bilgisayar |
save as file expr.
|
dosya olarak kaydet |
|
492 |
Bilgisayar |
file save expr.
|
dosya kaydet |
|
493 |
Bilgisayar |
save file as expr.
|
dosyayı farklı kaydet |
|
494 |
Bilgisayar |
save file expr.
|
dosya kaydet |
|
495 |
Bilgisayar |
save scheme as expr.
|
düzeni farklı kaydet |
|
496 |
Bilgisayar |
save external link values expr.
|
dış bağlantı değerlerini kaydet |
|
497 |
Bilgisayar |
save on exit expr.
|
çıkışta kaydet |
|
498 |
Bilgisayar |
save workbook as expr.
|
çalışma kitabını farklı kaydet |
|
499 |
Bilgisayar |
save changes in expr.
|
değişiklikleri kaydet |
|
500 |
Bilgisayar |
save briefcase expr.
|
evrak çantası'nı kaydet |
|