... var - Türkçe İngilizce Sözlük

... var

"... var" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 1 sonuç

Türkçe İngilizce
General
... var have f.

"... var" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
var olmak exist f.
My little son asked me if Santa Claus really exists.
Küçük oğlum bana Noel Baba'nın gerçekten var olup olmadığını sordu.

More Sentences
General
var olma hakkı right to exist i.
Israel has no right to exist.
İsrail'in var olma hakkı yok.

More Sentences
var olmak exist f.
For the individual taxpayer, it exists solely on paper and is a mere mirage, devoid of substance.
Bireysel vergi mükellefi için bu sadece kağıt üzerinde var olan ve özden yoksun bir seraptır.

More Sentences
var olmak appear f.
Firstly, we should recognise that Europol did not appear out of thin air.
İlk olarak, Europol'ün yoktan var olmadığını kabul etmeliyiz.

More Sentences
var olmak come into existence f.
The earth came into existence about five thousand million years ago.
Dünya yaklaşık beş bin milyon yıl önce var olmuştur.

More Sentences
var gücüyle sırtlamak manhandle f.
They had to manhandle the large furniture up the stairs.
Büyük mobilyaları merdivenlerden yukarı var güçleriyle sırtlamak zorunda kaldılar.

More Sentences
doğasında var olan inherent s.
We are only against the risks inherent in the application of something that research has produced.
Biz sadece araştırmanın ürettiği bir şeyin uygulanmasının doğasında var olan risklere karşıyız.

More Sentences
var available s.
We still have a huge task ahead of us and limited time available.
Önümüzde hala çok büyük bir görev ve kısıtlı bir zaman var.

More Sentences
var olan existing s.
The first step is to draw up a detailed inventory of the existing legislation in this sector.
Burada ilk adım, bu sektördeki var olan mevzuatın ayrıntılı bir envanterini çıkarmaktır.

More Sentences
ihtiyaç var wanted s.
In essence, Europe clearly wanted, and needed, to stick to the Doha formula.
Esasen Avrupa açıkça Doha formülüne bağlı kalmak istiyordu ve buna ihtiyacı vardı.

More Sentences
var olmayan nonexistent s.
Love is blind, but jealousy can see even nonexistent things.
Aşk kördür ama kıskançlık var olmayan şeyleri bile görebilir.

More Sentences
önceden var olan pre-existing s.
What took place after 1492 was the grafting of a European element on to a pre-existing reality.
1492'den sonra gerçekleşen şey, önceden var olan bir gerçekliğe Avrupalı bir unsurun aşılanmasıydı.

More Sentences
ilişkisi var in a relationship zf.
Since when have you been in a relationship?
Ne zamandan beri bir ilişkiniz var?

More Sentences
var time to ed.
This is logical, since these are major programmes that need time to get off the ground.
Bu mantıklıdır, zira bu programların hayata geçirilmesi için zamana ihtiyaç vardır.

More Sentences
ne var ki however bağ.
What appears to be a laudable aim, however, could also be a double-edged sword.
Ne var ki, takdire şayan bir amaç gibi görünen bu durumun hem iyi hem kötü tarafları da olabilir.

More Sentences
şu var ki only bağ.
Only, you've never done a hard day's work.
Şu var ki, sen hiç bütün gün zor bir iş yapmadın.

More Sentences
var ol! viva ünl.
Viva! Congratulations!
Var ol! Tebrikler!

More Sentences
Phrases
dikkat köpek var beware of dog expr.
Beware of dog.
Dikkat köpek var.

More Sentences
var there is expr.
Thirdly, there is a personal reason why I champion the accession of Turkey to the European Union.
Üçüncü olarak Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini savunmamın kişisel bir nedeni var.

More Sentences
var there are expr.
The case of Mercosur and the crisis in Argentina are one example of this, but there are others.
Mercosur vakası ve Arjantin'deki kriz bunun bir örneğidir, ancak başkaları da vardır.

More Sentences
Common Usage
var olan substantial s.
General
var olma existing i.
var olmama nonexistence i.
eski var olandan örnek alınarak yapılan (benzer) pastiche i.
var olduğunu farzetme presupposition i.
önceden var olma preexistence i.
bir arada var olma coexistence i.
var possessions i.
dünyada var olan şey terrestrial i.
var olma nedeni raison d'etre i.
var olma availability i.
fiilen var olandan fazla konaklama yeri satma uygulaması overbooking i.
var olmama nonentity i.
daima var olma durumu sempiternity i.
var olmama nonbeing i.
var olma inhesion i.
var olmayış inexistence i.
var olmama non-existence i.
ne var ne yoksa all i.
yaradılıştan var olan kusur inherent defect i.
doğuştan var olan kusur inherent defect i.
tak tak kim var orda şakası knock knock joke i.
nesi var oyunu i spy i.
bedenen var olma corporeity i.
gerçekten var olan concrete i.
var olma corporeity i.
önceden var olma pre-existence i.
var olmama non-being i.
var olan ikincil veriler derlenerek gerçekleştirilen araştırma desk research i.
elimde ne var oyunu handy-dandy i.
"rüzgâr" ve "su" anlamına gelen, doğada var olan yaşam enerjisini, yaşanılan mekânlarda harekete geçirme yöntemlerini gösteren eski bir çin öğretisi feng shui i.
her yerde var olma ubiquitous presence i.
yediye on var ten to seven i.
var olma savaşı battle for existence i.
var olma mücadelesi struggle for existence i.
var olma savaşı struggle for existence i.
bedenen var olma corporeity i.
var olma nedeni raison d'etre i.
var olma corporeity i.
var olma ens i.
var olma nedeni raison dĕtre i.
yeniden var olma re-creation i.
yeniden var eden kimse reestablisher i.
yeniden var etme reestablishment i.
yeniden var etme re-establishment i.
sadece ismen var olan şey name i.
ismen var olup gerçekte mevcut olmayan kişi/nesne nominal i.
var olmayan yer nowhere i.
yakın zamanda var olmuş new-sprung i.
yeni var olmuş new-sprung i.
var oluş thing i.
deneyimden bağımsız olarak insan zihninde gerçek bilginin var olabileceğini savunan kimse apriorist i.
her yerde var olma ubiquitariness i.
isa'nın her an her yerde var olduğu inancı ubiquitism i.
isa'nın her an her yerde var olduğuna inanan, lüteriyen kilisesi mensubu kimse ubiquitist i.
var olmama unbeing i.
kendi kendine var olma uncreatedness i.
yaratılmadan var olma uncreatedness i.
var olmama unessence i.
evrenden önce var olduğuna inanılan düzensiz ve biçimsiz madde matter [obsolete] i.
daha önce görülmemiş olup var olduğu varsayılan yaratık hypothetical creature i.
var olma durumu mode i.
var olma koşulu mode i.
var olma durumu modification i.
var olma hali modification i.
var olma koşulu modification i.
kaynakçada listelenip aslında var olmayan yayın ghost i.
aslında var olmayıp hatayla kullanılan kelime ghost word i.
aslında var olmayıp hatayla kullanılan kelime ghost name i.
var olan her şeyin düşünceye bağlandığı sanat akımı idealism i.
(gazete, kitap, televizyon, sinema) internet öncesinde var olan medya old media i.
var olunan alan compass i.
başka bir şeyin içinde var olma inbeing i.
var olmaya başlama incipiency i.
birlikte var olma concomitancy i.
birbiriyle bağlantılı şekilde birbiriyle var olma concomitancy i.
çok sayıda şeytanın var olduğu inancı polydiabolism i.
isa'nın bedeni ve kanının komünyondaki ekmek ve şarabın özüyle aynı anda var olduğu öğretisini benimsemiş kimse consubstantialist i.
doğal olarak var olma inhesion i.
şu anda var olan şey is i.
tüm biçimlerde var olan şey pantamorph i.
birlikte var olan, aynı ya da benzer şeylerden oluşan grup platoon i.
sonra da var olma postexistence i.
elde var olanlar potluck i.
birlikte var olma coinherence i.
maddi var oluş corporature i.
binbir musibet sonrası yeniden var olan şey phenix i.
önceden var olma preexistency [obsolete] i.
öz ile var olma durumu self-existence i.
öz ile var olma durumu self-life [obsolete] i.
kendini yeniden var etme self-renewal i.
öncesinde var olma prevenance i.
önceden var olma prevenience i.
var olan şeye özgü metafiziksel durum subsistence i.
var olan şey subsistent i.
var olan şey substantial i.
görünürde var olma superficiality i.
evrimsel mücadelede sağ kalmak üzere var olan gelecekteki insan superman i.
gelecekte var olacak insan superman i.
var olanın üzerine tohum ekme supersemination [obsolete] i.
var gücüyle hareket ettirmek manhandle f.
önceden var olmak preexist f.
var etmek generate f.
var oluşuna dayanmak presuppose f.
var olmak come into being f.
var kuvvetiyle hareket ettirmek manhandle f.
armutun sapı üzümün çöpü var demek find a fault in everything f.
var olmak consist f.
var gücüyle çekmek manhandle f.
var etmek call into being f.
var olmak be f.
var etmek create f.
yoktan var etmek make something out of nothing f.
bir arada var olmak coexist f.
var gücüyle çalışmak pull out all the stops f.
var gücüyle taşımak manhandle f.
bir şeyin aslında var olmak be inherent in something f.
var olmak be there f.
var olanla idare etmek make shift f.
var gücüyle götürmek manhandle f.
var olmak subsist f.
var olmak obtain f.
daha önce var olmak pre-exist f.
yoktan var etmek create out of nothing f.
var olmaya başlamak come into existence f.
var olmaya başlamak come into being f.
var olmaya başlamak come to life f.
aynı koşulların var olduğunu kabul etmek would assume the same conditions f.
var olmak endure f.
var olmak be in existence f.
aynı anda var olmak coexist f.
-mekte/-makta fayda var be good to f.
var olma mücadelesi vermek fight for survival f.
var olma mücadelesi vermek strive to survive f.
var olma mücadelesi vermek struggle to survive f.
daha önce var olmak preexist f.
önceden var olmak pre-exist f.
var olan yetkiyi geri almak deauthorize f.
var olan yetkiyi geri almak deauthorise f.
var olanla yetinmek make do f.
var olanla idare etmek make do f.
yoktan var olmak come out of nothing f.
var etmek rear [obsolete] f.
var etmek physicalize f.
yeniden var etmek reestablish f.
yeniden var etmek re-establish f.
(zaten var olan şeyi) yeni baştan yapmak reinvent f.
var gücüyle çabalamak do one's diligence f.
artık var olmamak be no more f.
var olmak live f.
yeniden var etmek renew f.
var olmak move f.
var etmek obtain f.
var olmak occur f.
var olmak germinate f.
var etmek germinate f.
belirli bir durumda var olmak rule f.
içinde var olmak inexist f.
var olmak dwell f.
var olduğunu farz etmek presuppose f.
var olmak come f.
var etmek incite f.
beraber var olmak consubsist f.
var etmek innate f.
ölümden sonra var olmak postexist f.
birlikte var olmak coinhere f.
var etmek physicalise f.
(zamanda, mekanda) var etmek presentiate [obsolete] f.
kan var mı yok mu diye çarşaflara bakmak inspect the bedsheets to see if there was any blood f.
ne var ne yok dökülmek squeak f.
var gücü ile fırlatmak squir f.
var gücü ile fırlatmak squirr [dialect] [uk] f.
(gücünü kontrol altında tutmak için) var gücü ile yarışmamak stall [obsolete] f.
yazılı olarak var olmak stand f.
somut halde var olmak stand f.
var gücü ile çalışmak strap [uk] f.
var gücü ile çalışmak strike f.
teorik olarak var olmak subsist f.
var olan substantialise [uk] f.
var etmek substantialise [uk] f.
var olan substantialize [us] f.
var etmek substantialize [us] f.
var etmek summon (up) f.
ebediyen var etmek survive f.
özünde var olan immanent s.
doğumda var olan natal s.
içinde var olan built in s.
başlangıçta var olan primordial s.
var olan existential s.
hala var olan extant s.
ağzı var dili yok very quiet s.
adı var kendisi yok titular s.
çok eski çağlarda var olan aboriginal s.
var olduğu bilinmeyen unsuspected s.
tabiatında var olan inherent s.
var olan substantial s.
önceden var olan preexisting s.
ismen var olan nominal s.
kaderinde var olan destined s.
var olmuş existed s.
her zaman var olan (bir nitelik) unfailing s.
var existent s.
ismi var cismi yok titular s.
beraber var olan coexistent s.
her zaman her yerde var olan omnipresent s.
kendinde var olan inherent s.
var olmayan inexistent s.
içinde var olan inbuilt s.
içinde var olan in-built s.
ağzı var dili yok tongue-tied s.
var olmayan unavailable s.
her yerde var olan ubiquitous s.
başlangıçtan beri var olan primordial s.
hep var olan ever present s.
özünde var olan originary s.
geçerli bir biçimde var olan validly existing s.
hem zamanda hem mekanda var olan/gerçekleşen spatiotemporal s.
hem zamanda hem mekanda var olan/gerçekleşen temporospatial s.
artık var olmayan now-defunct s.
var olan actual s.
var acquirable s.
aklın dışında var olan extramental s.
var olmayan nil s.
zamanda var olmayan nontemporal s.
var olmayan nowhere s.
var olmayan null s.
her zaman her yerde var olan totipresent [obsolete] s.
görünür olanın ötesinde var olan transphenomenal s.
kendi içinde var olanla ilgili transphenomenal s.
kendi içinde var olana ait transphenomenal s.
doğmadan var olan unborn s.
beraberinde var olan attending s.
her yerde var olan ubiquarian [rare] s.
her yerde var olan ubiquitary [obsolete] s.
kendi kendine var olan unbegotten s.
başlangıcı olmadan her zaman var olan unbegun s.
var olmayan unbeing s.
somut bir nedenle var olmayan uncaused s.
var edilmemiş unconceived s.
tabiatında var olan elemental s.
kendi kendine var olan uncreated s.
yaratılmadan var olan uncreated s.
ezelden beri var olan unoriginated s.
dünyada var olmayan unterrestrial s.
zihne göre var olan objective s.
akla göre var olan objective s.
gerçekliğin parçası olarak gözlemciye bağlı var olan objective s.
artık var olmayan (şirket) obsolete s.
geçmişte var olmuş historic s.
kimseye görünmeden var olan offscreen s.
insanların bilgisi dışında var olan offscreen s.
ekran dışında var olan offscreen s.
var olan one s.
tanımsız olarak var olan one s.
her zaman her yerde var olan omnipresential s.
evrensel olarak var olan omnipresential s.
birlikte var olan connate s.
gerçekte var olan in esse s.
var olmayan inexistant [obsolete] s.
özünde var olan ingrained s.
muadillerinden daha uzun süredir var olan middle-aged s.
önceden var olan pre-existing s.
aynı zamanda var olan cotemporary s.
yalnızca rüyalarda var olan dreamt s.
kendiliğinden var olan increate s.
kendinde var olan innate s.
tüm biçimlerde var olan pantamorphic s.
sonrasında var olan postexistent s.
sonradan var olan postliminiar s.
sonsuza kadar birlikte var olan coeternal s.
belirli bir süreliğine var olan finite s.
başlangıçta var olan primordiate s.
kriz öncesi dönemde var olan precrisis s.
krizden önce var olan precrisis s.
var oluş öncesi pre-emergence s.
var olmadan öncesine ait veya ilişkin pre-emergence s.
var oluş öncesi preemergent s.
var olmadan öncesine ait veya ilişkin preemergent s.
var olmadan önce gelen preexistent s.
deney öncesi var olan pre-experiment s.
imtiyaz sayesinde var olan prerogative s.
var eden presentific s.
var eden presentifical s.
new mexico'da ms. 700-900 yılları arasında var olmuş bir kültüre ait veya ilgili rosa s.
gelişmemiş şekilde var olan seedling s.
kendisi var etmiş self-begotten s.
bağımsızca var olan self-existent s.
özü ile var olan self-existent s.
kendini yeniden var eden self-renewing s.
yalnızca fiziken var olan shadow s.
başından beri var olan founding s.
önce var olan prevenient s.
altı yıldır var olan six-year-old s.
hem uzayda hem mekanda var olan spaciotemporal s.
var olan subjective s.
yüzey oluşumlarını var eden superficial s.
şu var ki however zf.
var gücüyle by main force zf.
var gücüyle amain zf.
ne var ki only zf.
var/olanca gücüyle all out zf.
gerçekte var olarak in esse zf.
zihin dışında var olan bir şeyin içinde in re zf.
zihin dışında var olan bir şeyin içinde in rebus zf.
var (zaman) time to ed.
-e çeyrek var quarter to ed.
ne var ki but bağ.
ne var ki neverthelater [obsolete] bağ.
şu var ki save bağ.
cehenneme kadar yolun var! go to blazes! ünl.
ne ilgisi var no such thing ünl.
ne gerek var no need ünl.
ne var? what? ünl.
var olsun jai ünl.
var ol hail ünl.
odamda böcek(ler) var there are bugs in my room expr.
yaralılar var there are some people injured expr.
kaloriferde sızıntı var there is a leak in the radiator expr.
radyatörde sızıntı var there is a leak in the radiator expr.
faksınızda bir sorun var there is a problem with your fax expr.
arabanın elektrik aksamında sorun var there is something wrong with the electrics expr.
(burada) garip bir koku var there's a funny smell expr.
kaloriferde sızıntı var there's a leak in the radiator expr.
radyatörde sızıntı var there's a leak in the radiator expr.
odayla alakalı bir sorun var there's a problem with the room expr.
odada bir sorun var there's a problem with the room expr.
faksınızda bir sorun var there's a problem with your fax expr.
arabanın elektrik aksamında sorun var there's something wrong with the electrical system expr.
(bir yere, zamana) … kadar var off expr.
var belongings i.
Phrasals
var olmaya devam etmek hold over f.
var gücüyle girişmek/koyulmak buckle down f.
-den beri var olmak go back to f.
var olan bir kaydın üzerine yeni bir kayıt eklemek/ekleme yapmak dub in f.
var olan bir kaydın üzerine yeni bir kayıt eklemek/ekleme yapmak dub over f.
var olan bir kayda sonradan ses eklemek dub something in f.
kayıtta var olan sesin üstüne başka ses kaydetmek dub something over f.
(bir şeyin) içinde var olmak/yaşamak repose on (something) f.
(bir şeyin) içinde var olmak/yaşamak repose upon (something) f.
kendinde var olmak reside in f.
zihninde tam oluşmamış şekilde var olmak jostle around f.
zihninde düzensiz bir şekilde var olmak jostle around f.
üzerine bahse var olmak bet on f.
gelen siparişte eksik var mı diye kontrol etmek check something in f.
var edivermek bring up f.
hakkın var circle gets the square [cliché] f.
(bilgisayar oyunlarında) önceden var olan bir unsuru kaldırmak/çıkartmak dummy out f.
(birine) var gücüyle saldırmak go at (someone) f.
(bir şey) için var olmak live to f.
yoktan var etmek make out of nothing f.
(bir şey) boyunca çizgi halinde var olmak run through (something) f.
(mevzu var diyerek) toplamak beat up f.
Phrases
-mekte/-makta fayda var had better to f.
var gücüyle with all one's strength zf.
kazanmak da var kaybetmek de c'est la guerre [french] ünl.
bir arkadaşım var o soruyor asking for a friend expr.
ne var bunda as you do expr.
bunu bilmeyen mi var from the department of the bleeding obvious expr.
iyi ki var/sın bless (one's) heart expr.
ayıp denen bir şey var there ought to be a law! (tobal) expr.
çekeceğimiz var there will be the deuce to pay expr.
başımıza gelecek var there will be the deuce to pay expr.
içimizde gizli kızıllar/komünistler var reds under the bed expr.
ne sıkıntısı/zoru var anlamadım what's (someone's) beef (with someone or something) expr.
neyi var bilmem what's (someone's) beef (with someone or something) expr.
ne alıp veremediği var? what's (someone's) beef (with someone or something) expr.
daha dur, arkası var bend over, here it comes again expr.
aramızda (paranın/birkaç kuruşun) lafı mı olur/ne önemi var what's (something) between friends? expr.
bunun .... ile ne ilgisi var? what has this got to do with......? expr.
bir elin nesi var, iki elin sesi var cheaper by the dozen expr.
bu sınıfın/çocukların başında kim var? who calls the shots here? expr.
-nın üstüne var mı arttıran any advance on (something) expr.
ayna ayna söyle bana var mı benden daha güzeli bu dünyada mirror mirror on the wall who's the fairest of them all expr.
ayna ayna söyle bana var mı benden güzeli bu dünyada mirror mirror on the wall who's the fairest of them all expr.
ayna ayna benden daha güzeli var mı dünyada mirror mirror on the wall who's the fairest of them all expr.
arkası var to be concluded expr.
bununla birlikte şu var ki the fact remains that expr.
beterin beteri var it could be worse expr.
bir yerde bir aksaklık var there's a hitch somewhere expr.
devamı var to be concluded expr.
dahası var more than that expr.
dikkat temizlik var cleaning in progress expr.
devamı var to be continued expr.
cumartesi ve pazar'ın arasında bir gün daha olmasına ihtiyacım var I really need a day between saturday and sunday expr.
cumartesi ve pazar arasında bir güne daha ihtiyacım var gerçekten I really need a day between saturday and sunday expr.
geçmişi deşmenin ne anlamı var there's no point in raking over the coals expr.
hakkınızda şikayet var a complaint has been filed expr.
hep bir bityeniği var there's always a catch expr.
havada aşk kokusu var love is in the air expr.
havada aşk var love is in the air expr.
her şeyin bir sırası var first things first expr.
gözaltında bir şüpheli var we have one suspect in custody expr.
hiçbir şey yoktan var olmaz nothing comes from nothing expr.
hiçbir şey yoktan var olmaz nothing will come of nothing expr.
hiçbir şey yoktan var olmaz out of nothing comes nothing expr.
hiçbir şey yoktan var olmaz ex nihilo nihil fit expr.
ihtimali var ki the odds are that expr.
önümüzde daha çok zorluk var more challenges ahead expr.
ne zararı var? where's the harm? expr.
ne var ki mind you expr.
ölmek var dönmek yok in it win it expr.
onun kahverengi saçları var she has brown hair expr.
olacak dua var olmayacak dua var not all prayers are answered expr.
her şeyin bir zamanı var all in good time expr.
şirketin, hepsi genç olan dört üyesi var the company has four members, all of whom are young expr.
tekrar söylemekte fayda var it bears repeating expr.
tüm şartları var ise/gerçekleşmiş ise if all conditions are met expr.
ve şu da var ki and there is also that expr.
var there is/are expr.
bunun bir maliyeti var it/that will cost (one) expr.
bunun bir maliyeti var it will cost you expr.
bir elin nesi var iki elin sesi var teamwork makes the dream work expr.
potansiyeli var (someone or something) promises well expr.
doğruluk payı var not far off expr.
doğruluk payı var not far off expr.
doğruluk payı var not far out expr.
doğruluk payı var not far wrong expr.
ne alakası var? what's that got to do with the price of fish? [uk] expr.
ne ilgisi var? what's that got to do with the price of fish? [uk] expr.
yeni arkadaşa ne gerek var no new friends expr.
her dönemin kendine has özelliği var different times, different manners expr.
'-in var olduğu inancında of the persuasion (that) expr.
işin içinde iş var there is something afoot here expr.
işin içinde iş var there is something behind it all expr.
Proverb
bir elin nesi var iki elin sesi var two heads are better than one
bugün var yarın yok here today and gone tomorrow
yerin kulağı var walls have ears
bu işin yarını da var count no man happy till he dies
bu işin yarını da var call no man happy till he dies
istek var ama derman yok the spirit is willing but the flesh is weak
sende de hata var it takes two to make a quarrel
bu işte senin de hatan var it takes two to make a quarrel
paran var huzurun var a heavy purse makes a light heart
beterin beteri var nothing so bad but might have been worse
beterin beteri var nothing so bad but it might have been worse
her şeyin bir zamanı ve yeri var there is a time and a place for everything
bir elin nesi var iki elin sesi var many hands make light work
bir elin nesi var iki elin sesi var one hand washes the other and together they wash the face
bir elin nesi var iki elin sesi var union is strength
her şeyin sırası var don't put the cart before the horse
dünyada bin bir tuhaflıkta insan var there's none so queer as folk
bir elin nesi var iki elin sesi var one hand washes the other and together they wash the face
bu olayda kadın parmağı var anlamına gelen atasözü cherchez la femme [french]
senin bilmişliğin kadar benim unutmuşluğum var a nod is as good as a wink to a blind man
binbir çeşit insan var there's nowt so queer as folk
dünyada binbir tuhaflıkta insan var there's nowt so queer as folk
istek var ama derman yok the spirit is willing, but the body is weak
istek var ama derman yok the spirit is willing, but one's body is weak
denizde daha bir sürü balık var there are plenty more pebbles on the beach
denizde daha bir sürü balık var there are plenty of (other) pebbles on the beach
denizde daha bir sürü balık var there are other pebbles on the beach
acıkan/aç ne var diye sormaz hunger is the best spice
parası var diye evlenme ama olsa iyi olur never marry for money, but marry where money is
nefes alıyorsak umut var while there is a while there is a hope
nefes alıyorsak umut var demektir while there is a while there is a hope
gösterişli/asil olmakla komik olmak arasında çok ince bir çizgi var from the sublime to the ridiculous is only a step
çocuğu işe sal, ardınca sen var never send a boy to do a man's job
senin bilmişliğin kadar benim unutmuşluğum var a nod's as good as a wink [uk]
her şeyin bir yeri var ve her şey yerli yerine konmalı a place for everything, and everything in its place
her şeyin bir yeri var ve her şey yerli yerinde olmalı a place for everything, and everything in its place
her şeyin bir sırası var don't set the cart before the horse
her şeyin sırası var don't put the cart before the horse
her şeyin sırası var don't set the cart before the horse
bir elin nesi var iki elin sesi var one hand washes the other
bir elin nesi var iki elin sesi var one hand washes the other (and both wash the face)
her şeyin bir zamanı var to everything there is a season
bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var a cup of coffee commits one to forty years of friendship
bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var a cup of coffee commits one to forty years of friendship
Colloquial
beyazların başka kültürde zaten var olan bir şeyi yeni keşfetmiş gibi yapması columbusing i.
japon çizgi dizileri veya bu dizilerde var olan karakterlerin biriyle veya bir kısmıyla takıntılı olan kişilere takılan lakap weeb i.
orada sizi bekleyen bir kadın var a woman is waiting for you there i.
(what's the craic) ne var ne yok? the craic i.
kendi içerisinde var olan şey end in itself i.
var olmayan renk sky-blue pink i.
midesinde ne var ne yok boşaltmak dummy up f.
midesinde ne var ne yok boşaltmak dump f.
gerçeğin farkına var get serious f.
(bir şeyi) yeterince var olmak be off for (something) f.
bir plana, etkinliğe var olmak be on f.
bahse var olmak bet on it f.