|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
Common Usage |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
bear i.
|
ayı |
|
My grand-father is a bear; he is always grumpy around people.
Büyükbabam ayının biridir; milletin yanında hep huysuzluk eder.
More Sentences
|
2 |
Yaygın Kullanım |
bear f.
|
dayanmak |
|
Tom couldn't bear the thought of leaving Mary.
Tom, Mary'den ayrılma düşüncesine dayanamıyordu.
More Sentences
|
3 |
Yaygın Kullanım |
bear f.
|
katlanmak |
|
I can't bear the thought of losing you.
Seni kaybetme düşüncesine katlanamıyorum.
More Sentences
|
4 |
Yaygın Kullanım |
bear f.
|
taşımak |
|
My arms were tired from bearing trays of finger food for the guests all night.
Bütün gece misafirler için tepsi tepsi atıştırmalık taşımaktan kollarım yoruldu.
More Sentences
|
5 |
Yaygın Kullanım |
bear f.
|
(ürün/meyve) vermek |
|
Unfortunately, I do not believe that further attempts to change the date will bear fruit.
Ne yazık ki, tarihi değiştirmeye yönelik girişimlerin sonuç vereceğine inanmıyorum.
More Sentences
|
General |
|
6 |
Genel |
bear f.
|
çekmek |
|
We must realise that they will bear the brunt of this European legislation.
Bu Avrupa mevzuatının yükünü onların çekeceğinin farkında olmalıyız.
More Sentences
|
7 |
Genel |
bear f.
|
beslemek (belirli bir his) |
|
She bears malice toward our group.
Grubumuza karşı kötü niyet besliyor.
More Sentences
|
8 |
Genel |
bear f.
|
kaldırmak |
|
He couldn't bear the heat.
Sıcağı kaldıramadı.
More Sentences
|
9 |
Genel |
bear f.
|
sineye çekmek |
|
Tom had no choice but to grin and bear it.
Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu.
More Sentences
|
10 |
Genel |
bear f.
|
dönmek |
|
Every pressure must be brought to bear to allow International Atomic Energy Agency inspectors back in.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı müfettişlerinin geri dönmesi için her türlü baskı yapılmalıdır.
More Sentences
|
11 |
Genel |
bear f.
|
gelmek |
|
Stolen money never bears fruit.
Çalınan paradan hayır gelmez.
More Sentences
|
12 |
Genel |
bear f.
|
değmek |
|
The production figures did not bear scrutiny.
Üretim rakamları incelemeye değer bulunmamıştır.
More Sentences
|
13 |
Genel |
bear f.
|
getirmek |
|
This refit of the vessels entailed increased costs, which were borne by the shipowners.
Gemilerin bu şekilde yenilenmesi, armatörler tarafından karşılanan artan maliyetleri beraberinde getirmiştir.
More Sentences
|
14 |
Genel |
bear f.
|
davranmak (belirli bir şekilde) |
|
The prisoner of war bore himself with great dignity.
Savaş esiri onurlu davrandı.
More Sentences
|
15 |
Genel |
bear f.
|
üstlenmek |
|
No longer should the public bear the burden of clean-up costs when often the polluter has walked away.
Çoğu zaman kirleten çekip gitmişken, temizleme masraflarının yükünü artık kamu üstlenmemelidir.
More Sentences
|
16 |
Genel |
bear f.
|
tahammül etmek |
|
John can't bear the noise.
John, gürültüye tahammül edemez.
More Sentences
|
17 |
Genel |
bear f.
|
doğurmak |
|
Let us hope that this parent will in future bear other children like this report.
Bu ebeveynin gelecekte bu rapor gibi başka çocuklar da doğuracağını umalım.
More Sentences
|
18 |
Genel |
bear f.
|
tutmak |
|
Those rules are very interesting and we will bear them in mind.
Bu kurallar çok ilginç ve bunları aklımızda tutacağız.
More Sentences
|
19 |
Genel |
bear f.
|
(benzerlik) göstermek |
|
Moreover, all the figures bear out that immigration to the European Union is restricted.
Ayrıca tüm rakamlar Avrupa Birliği'ne göçün kısıtlı olduğunu göstermektedir.
More Sentences
|
20 |
Genel |
bear f.
|
yüklenmek |
|
Brussels cannot be made to bear all the responsibility for that, however.
Ancak bunun tüm sorumluluğu Brüksel'e yüklenemez.
More Sentences
|
|
21 |
Genel |
bear f.
|
bulunmak |
|
This letter bears no signature.
Bu mektupta imza bulunmuyor.
More Sentences
|
22 |
Genel |
bear f.
|
değmek |
|
The discharge procedure for 1999 really does bear the rapporteur's handprint.
1999'daki tahliye prosedürüne gerçekten de raportörün eli değmiştir.
More Sentences
|
23 |
Genel |
bear f.
|
bulundurmak |
|
In my opinion, the Commission has borne this difference in mind at all times.
Kanaatimce Komisyon bu farkı her zaman göz önünde bulundurmuştur.
More Sentences
|
24 |
Genel |
bear f.
|
uygulamak |
|
We only have a limited number of options when it actually comes to bringing pressure to bear.
Gerçekten baskı uygulamak söz konusu olduğunda sadece sınırlı sayıda seçeneğimiz var.
More Sentences
|
25 |
Genel |
bear f.
|
karşılamak |
|
Residents will bear the total cost of repairs.
Konut sakinleri onarımların toplam maliyetini karşılayacaktır.
More Sentences
|
26 |
Genel |
bear f.
|
(iz vb.) taşımak |
|
The building still bears marks from the paint gun party.
Bina hâlâ boya tabancası partisinin izlerini taşıyor.
More Sentences
|
27 |
Genel |
bear f.
|
(çocuk) doğurmak |
|
Our doctor said there might be a chance for me to bear children.
Doktorumuz çocuk doğurma şansımın olabileceğini söyledi.
More Sentences
|
28 |
Genel |
bear f.
|
(duygu) tutmak |
|
Come on; you can’t bear a grudge forever!
Hadi ama; sonsuza kadar kin tutamazsın!
More Sentences
|
29 |
Genel |
bear f.
|
(isim, ad) taşımak |
|
She bore the same name as her great-grandmother.
Büyük büyükannesiyle aynı adı taşıyordu.
More Sentences
|
30 |
Genel |
bear f.
|
(rüzgar, su vb.) -ile taşınmak |
|
The rafting was borne along by the wild river.
Rafting çılgın nehir tarafından taşınıyordu.
More Sentences
|
Technical |
|
31 |
Teknik |
bear f.
|
taşımak |
|
That is the responsibility that we ourselves bear today.
Bugün bu sorumluluğu biz kendimiz taşıyoruz.
More Sentences
|
Common Usage |
|
32 |
Yaygın Kullanım |
bear f.
|
(birine bir duygu) beslemek |
|
General |
|
33 |
Genel |
bear i.
|
koca oğlan |
|
34 |
Genel |
bear i.
|
spekülatör |
|
35 |
Genel |
bear i.
|
borsada büyük oynayarak fiyatları etkileyen kimse |
|
36 |
Genel |
bear i.
|
kaba adam |
|
37 |
Genel |
bear i.
|
hanzo |
|
38 |
Genel |
bear i.
|
kıro |
|
39 |
Genel |
bear i.
|
kaba saba tip |
|
40 |
Genel |
bear i.
|
maganda |
|
|
41 |
Genel |
bear i.
|
ayıcık |
|
42 |
Genel |
bear i.
|
oyuncak ayı |
|
43 |
Genel |
bear i.
|
özel yeteneği olan kimse |
|
44 |
Genel |
bear i.
|
parlayan yıldız |
|
45 |
Genel |
bear f.
|
yürümek (belirli bir şekilde) |
|
46 |
Genel |
bear f.
|
sapmak |
|
47 |
Genel |
bear f.
|
hazmetmek |
|
48 |
Genel |
bear f.
|
gitmek (belirli bir yöne doğru) |
|
49 |
Genel |
bear f.
|
vermek (meyve) |
|
50 |
Genel |
bear f.
|
dünyaya getirmek |
|
51 |
Genel |
bear f.
|
spekülasyon yapmak |
|
52 |
Genel |
bear f.
|
götürmek |
|
53 |
Genel |
bear f.
|
yönelmek |
|
54 |
Genel |
bear f.
|
borsa fiyatlarını düşürmek |
|
55 |
Genel |
bear f.
|
kin gütmek |
|
56 |
Genel |
bear f.
|
beslemek |
|
57 |
Genel |
bear f.
|
üzerinde bulunmak |
|
58 |
Genel |
bear f.
|
durmak (belirli bir şekilde) |
|
59 |
Genel |
bear f.
|
vermek |
|
60 |
Genel |
bear f.
|
kuvvet uygulamak |
|
61 |
Genel |
bear f.
|
basmak |
|
62 |
Genel |
bear f.
|
-e gelmek |
|
63 |
Genel |
bear f.
|
dişini sıkmak |
|
64 |
Genel |
bear f.
|
katlanmak (birisine) |
|
65 |
Genel |
bear f.
|
gütmek |
|
66 |
Genel |
bear f.
|
yaymak |
|
67 |
Genel |
bear f.
|
nakletmek |
|
68 |
Genel |
bear f.
|
haiz olmak |
|
69 |
Genel |
bear f.
|
yapmak/etmek |
|
70 |
Genel |
bear f.
|
kullanmak |
|
71 |
Genel |
bear f.
|
yürütmek |
|
72 |
Genel |
bear f.
|
yöneltmek |
|
73 |
Genel |
bear f.
|
(belirli bir istikamette) gitmek |
|
74 |
Genel |
bear f.
|
yer almak |
|
75 |
Genel |
bear f.
|
uygun olmak |
|
76 |
Genel |
bear f.
|
sağlamak |
|
77 |
Genel |
bear f.
|
bahşetmek |
|
78 |
Genel |
bear f.
|
göze almak |
|
79 |
Genel |
bear f.
|
kabul etmek |
|
80 |
Genel |
bear f.
|
sürdürmek |
|
|
81 |
Genel |
bear f.
|
iletmek |
|
82 |
Genel |
bear f.
|
hak çerçevesinde sahip olmak |
|
83 |
Genel |
bear f.
|
sürmek |
|
84 |
Genel |
bear f.
|
itmek |
|
85 |
Genel |
bear f.
|
(kendini) taşımak |
|
86 |
Genel |
bear f.
|
(kap, sıvı) almak |
|
87 |
Genel |
bear f.
|
(başını) belirli şekilde tutmak |
|
88 |
Genel |
bear f.
|
görünür bir özellik olarak taşımak |
|
89 |
Genel |
bear f.
|
arma olarak kullanmak |
|
90 |
Genel |
bear f.
|
üzerinde açıkça göstermek |
|
91 |
Genel |
bear f.
|
listede bulundurmak |
|
92 |
Genel |
bear f.
|
kayıtlı olarak içeriğinde bulundurmak |
|
93 |
Genel |
bear f.
|
yol açmak |
|
94 |
Genel |
bear f.
|
neden olmak |
|
95 |
Genel |
bear f.
|
kızıştırmak |
|
96 |
Genel |
bear f.
|
rolü taşımak |
|
97 |
Genel |
bear f.
|
kuvvetle iterek sürüklemek |
|
98 |
Genel |
bear f.
|
konumlanmak |
|
99 |
Genel |
bear f.
|
konumlandırılmak |
|
100 |
Genel |
bear f.
|
alakalı olmak |
|
101 |
Genel |
bear f.
|
geçerlilik taşımak |
|
102 |
Genel |
bear f.
|
etki sahibi olmak |
|
103 |
Genel |
bear f.
|
yürürlüğe koymak |
|
104 |
Genel |
bear f.
|
harekete geçirmek |
|
105 |
Genel |
bear f.
|
yakışık almak |
|
106 |
Genel |
bear f.
|
münasip olmak |
|
107 |
Genel |
bear f.
|
(mesaj) getirip anlatmak |
|
108 |
Genel |
bear f.
|
baskıcı olmak |
|
109 |
Genel |
bear f.
|
ağırlığını koymak |
|
110 |
Genel |
bear f.
|
güç yetirmek |
|
111 |
Genel |
bear f.
|
(bir şey) olmak |
|
112 |
Genel |
bear f.
|
tedarik etmek |
|
113 |
Genel |
bear f.
|
(hak, güç) kullanmak |
|
114 |
Genel |
bear f.
|
(bir ilişki veya orana) sahip olmak |
|
115 |
Genel |
bear f.
|
korelatif olarak sergilemek |
|
116 |
Genel |
bear f.
|
ile çıkagelmek |
|
Irregular Verb |
|
117 |
Irregular Verb |
bear f.
|
bore - born/borne |
|
Colloquial |
|
118 |
Konuşma Dili |
bear i.
|
yük |
|
119 |
Konuşma Dili |
bear i.
|
çetin/zorlu iş/görev |
|
120 |
Konuşma Dili |
bear i.
|
angarya |
|
121 |
Konuşma Dili |
bear i.
|
külfet |
|
122 |
Konuşma Dili |
bear i.
|
sıkıntılı iş/görev |
|
123 |
Konuşma Dili |
bear i.
|
problem yaratan iş/görev |
|
124 |
Konuşma Dili |
bear i.
|
zor bir iş/görev |
|
125 |
Konuşma Dili |
bear i.
|
rusya |
|
126 |
Konuşma Dili |
bear i.
|
iskambilde nadiren blöf yapan oyuncu |
|
Trade/Economic |
|
127 |
Ticaret/Ekonomi |
bear i.
|
açıkçı |
|
128 |
Ticaret/Ekonomi |
bear i.
|
borsada satıcı spekülatör |
|
129 |
Ticaret/Ekonomi |
bear i.
|
borsada fiyatların düşeceğini tahmin ederek menkul değer satan kimse |
|
130 |
Ticaret/Ekonomi |
bear i.
|
hisselerin düşeceğini önceden tahmin edip hisseleri elinden çıkaran kişi |
|
131 |
Ticaret/Ekonomi |
bear i.
|
spekülatör |
|
132 |
Ticaret/Ekonomi |
bear s.
|
açıkçı |
|
133 |
Ticaret/Ekonomi |
bear s.
|
durgun |
|
134 |
Ticaret/Ekonomi |
bear s.
|
fiyatların düştüğü (piyasa) |
|
Construction |
|
135 |
İnşaat |
bear f.
|
gerilmeye dayanmak |
|
Dyeing |
|
136 |
Boyacılık |
bear i.
|
hafif kahverengimsi bir gri tonu |
|
Transportation |
|
137 |
Ulaştırma |
bear f.
|
taşıma aracıyla aktarmak |
|
Marine |
|
138 |
Denizcilik |
bear i.
|
kumtaşı |
|
Zoology |
|
139 |
Zooloji |
bear i.
|
ayı benzeri hayvan |
|
140 |
Zooloji |
bear i.
|
izcilikte bir derece |
|
Geography |
|
141 |
Coğrafya |
bear i.
|
abd'de büyük tuz gölü'ne akan bir nehir |
|
142 |
Coğrafya |
bear i.
|
alaska'nın güneyinde bir dağ |
|
Archaic |
|
143 |
Eski Kullanım |
bear f.
|
gibi görünmek |
|
144 |
Eski Kullanım |
bear f.
|
der gibi durmak |
|
145 |
Eski Kullanım |
bear f.
|
anlamında olmak |
|
Engineering |
|
146 |
Engineering |
bear i.
|
portatif zımba |
|
Slang |
|
147 |
Argo |
bear i.
|
polis |
|
148 |
Argo |
bear i.
|
aynasız |
|
149 |
Argo |
bear i.
|
otoyol polisi |
|
150 |
Argo |
bear i.
|
çirkin/kötü görünümlü kadın |
|
151 |
Argo |
bear i.
|
gudubet kadın |
|
152 |
Argo |
bear i.
|
tipsiz kadın |
|
153 |
Argo |
bear i.
|
kokoroz |
|
154 |
Argo |
bear i.
|
çok kıllı eşcinsel erkek |
|
155 |
Argo |
bear i.
|
kilolu kıllı eşcinsel erkek |
|
British Slang |
|
156 |
İngiliz Argosu |
bear i.
|
geniş kıllı erkek |
|
|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
grizzly bear i.
|
boz ayı |
|
Tom was attacked by a grizzly bear.
Tom bir boz ayı tarafından saldırıya uğradı.
More Sentences
|
2 |
Genel |
polar bear i.
|
kutup ayısı |
|
The polar bears are dying.
Kutup ayıları ölüyor.
More Sentences
|
3 |
Genel |
brown bear i.
|
boz ayı |
|
When I was little, I wanted to have a pet brown bear to scare my neighbors.
Küçükken komşularımı korkutmak için evcil bir boz ayım olsun isterdim.
More Sentences
|
4 |
Genel |
teddy bear i.
|
oyuncak ayı |
|
He's like a big teddy bear.
Büyük bir oyuncak ayı gibi.
More Sentences
|
5 |
Genel |
ice bear i.
|
kutup ayısı |
|
Ice bear's mother has not eaten for four months and has lost half of her body weight.
Kutup ayısının annesi dört aydır bir şey yemedi ve vücut ağırlığının yarısını kaybetti.
More Sentences
|
6 |
Genel |
panda bear i.
|
panda |
|
Last Sunday my family went to the zoo to see panda bears.
Geçen Pazar ailem panda ayıları görmek için hayvanat bahçesine gitti.
More Sentences
|
7 |
Genel |
koala bear i.
|
koala |
|
Koala bears smell like eucalyptus.
Koala ayıları okaliptüs gibi kokarlar.
More Sentences
|
8 |
Genel |
bear attack i.
|
ayı saldırısı |
|
Are bear attacks common around here?
Buralarda ayı saldırıları yaygın mı?
More Sentences
|
9 |
Genel |
gummy bear i.
|
jelibon ayı |
|
Children like gummy bears.
Çocuklar jelibon ayıcıkları sever.
More Sentences
|
10 |
Genel |
bear in mind f.
|
akıldan çıkarmamak |
|
We must bear in mind that we have to work together closely if we are to meet these challenges.
Bu zorlukların üstesinden gelebilmemiz için birlikte çalışmamız gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
More Sentences
|
11 |
Genel |
bear the consequences f.
|
sonuçlarına katlanmak |
|
We are being made to bear the consequences of something that is not our fault.
Bizim hatamız olmayan bir şeyin sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılıyoruz.
More Sentences
|
12 |
Genel |
bear fruit f.
|
meyve vermek |
|
We will continue to endeavour to ensure that these efforts bear fruit.
Bu çabaların meyvelerini vermesini sağlamak için gayret göstermeye devam edeceğiz.
More Sentences
|
13 |
Genel |
bear in mind f.
|
dikkate almak |
|
We will soon see, and for our part, we will bear in mind any suggestions on this issue.
Yakında göreceğiz ve kendi adımıza bu konudaki her türlü öneriyi dikkate alacağız.
More Sentences
|
14 |
Genel |
bear in mind f.
|
unutmamak |
|
It is important to bear in mind that economic integration and getting the economy of Europe right is important.
Ekonomik entegrasyonun ve Avrupa ekonomisini doğru bir şekilde ele almanın önemli olduğunu unutmamak gerekir.
More Sentences
|
15 |
Genel |
bear in mind f.
|
akılda tutmak |
|
I would ask people to bear in mind that citizenship is not defined by the passport you hold.
İnsanlardan, vatandaşlığın sahip olduğunuz pasaportla tanımlanmadığını akıllarında tutmalarını rica ediyorum.
More Sentences
|
16 |
Genel |
bear in mind f.
|
göz önünde bulundurmak |
|
We must all bear in mind the increasing volatility of the financial markets.
Hepimiz mali piyasaların artan oynaklığını göz önünde bulundurmalıyız.
More Sentences
|
17 |
Genel |
bear witness to f.
|
tanıklık etmek |
|
The proposals we have put on the table bear witness to this.
Masaya koyduğumuz teklifler buna tanıklık etmektedir.
More Sentences
|
18 |
Genel |
bear a grudge f.
|
kin beslemek |
|
He bore a grudge against me.
O bana karşı bir kin besliyordu.
More Sentences
|
19 |
Genel |
bear out f.
|
doğrulamak |
|
Unfortunately, the Convention bears out current practice by maintaining the rule of consensus.
Ne yazık ki Sözleşme, konsensüs kuralını muhafaza ederek mevcut uygulamayı doğrulamaktadır.
More Sentences
|
20 |
Genel |
bear with f.
|
dayanmak |
|
Please bear with me until I finish the story.
Lütfen ben hikayeyi tamamlayana kadar dayanın.
More Sentences
|
21 |
Genel |
bear responsibility f.
|
sorumluluk taşımak |
|
Firstly, the Council acknowledges that it bears responsibility for Europol in a general sense.
İlk olarak Konsey, genel anlamda Europol'ün sorumluluğunu taşıdığını kabul etmektedir.
More Sentences
|
22 |
Genel |
bear the name f.
|
adını taşımak |
|
The university bears the name of its founder.
Üniversite kurucusunun adını taşımaktadır.
More Sentences
|
23 |
Genel |
bear the pain f.
|
acıya dayanmak |
|
I can't bear the pain anymore.
Artık acıya dayanamıyorum.
More Sentences
|
24 |
Genel |
shoot a bear f.
|
ayı vurmak |
|
Tom shot a bear with the rifle his father gave him.
Tom babasının ona verdiği tüfekle bir ayıyı vurdu.
More Sentences
|
25 |
Genel |
bear the cost f.
|
maliyete katlanmak |
|
What is more, it is the consumer who has to bear the costs of receiving and reading the advertisements.
Dahası, reklamları alma ve okuma maliyetlerine katlanmak zorunda olan tüketicidir.
More Sentences
|
26 |
Genel |
bear hug f.
|
kocaman sarılmak |
|
Tom gave me a big bear hug.
Tom bana kocaman sarıldı.
More Sentences
|
Phrasals |
|
27 |
Öbek Fiiller |
bear with f.
|
katlanmak |
|
I hope that in a good cause, you will bear with me.
İyi bir amaç uğruna bana katlanacağınızı umuyorum.
More Sentences
|
Colloquial |
|
28 |
Konuşma Dili |
bear in mind expr.
|
aklında bulunsun |
|
Bear in mind that, under such circumstances, we have no alternative but to find another buyer.
Aklınızda bulunsun, bu koşullar altında başka bir alıcı bulmaktan başka alternatifimiz yok.
More Sentences
|
Common Usage |
|
29 |
Yaygın Kullanım |
great bear i.
|
büyükayı |
|
General |
|
30 |
Genel |
little bear i.
|
küçükayı |
|
31 |
Genel |
grizzly bear i.
|
korkunçayı (kuzey amerika'ya özgü) |
|
32 |
Genel |
brown bear i.
|
bozayı |
|
33 |
Genel |
woolly bear caterpillar i.
|
tüylü tırtıl |
|
34 |
Genel |
the little bear i.
|
küçükayı |
|
35 |
Genel |
american black bear i.
|
amerikan siyah ayısı |
|
36 |
Genel |
bear keeper i.
|
ayıcı |
|
37 |
Genel |
woolly bear i.
|
tüylü tırtıl |
|
38 |
Genel |
black bear i.
|
kara ayı |
|
39 |
Genel |
asiatic black bear i.
|
asya siyah ayısı |
|
40 |
Genel |
polar bear i.
|
kutupayısı |
|
41 |
Genel |
average age of women who bear their first child i.
|
çocuk doğurma ortalama yaşı |
|
42 |
Genel |
bear garden i.
|
ayı köpek kavgası gösterilerinin düzenlendiği yer |
|
43 |
Genel |
ant bear i.
|
karıncayiyen |
|
44 |
Genel |
the greater bear i.
|
büyükayı |
|
45 |
Genel |
the great bear i.
|
büyükayı |
|
46 |
Genel |
growl of a bear i.
|
ayı homurtusu |
|
47 |
Genel |
pole bear i.
|
kutup ayısı |
|
48 |
Genel |
great bear i.
|
büyükayı |
|
49 |
Genel |
bear hug i.
|
ayı gibi sarılma |
|
50 |
Genel |
bear hug i.
|
sıkı sarılma |
|
51 |
Genel |
bear hug i.
|
kaba kucaklama |
|
52 |
Genel |
bear hug i.
|
sert kucaklama |
|
53 |
Genel |
bear baiting i.
|
bağlı haldeki ayıya köpek saldırtma gösterisi |
|
54 |
Genel |
bear trap i.
|
ayı kapanı |
|
55 |
Genel |
polar bear plunge i.
|
buz gibi suya dalış/atlayış etkinliği |
|
56 |
Genel |
cave bear i.
|
mağara ayısı |
|
57 |
Genel |
yogi bear i.
|
ayı yogi |
|
58 |
Genel |
teddy bear i.
|
ayıcık |
|
59 |
Genel |
gummi bear i.
|
şeker ayıcığı |
|
60 |
Genel |
gummi bear i.
|
ayı şeklinde jöleden şekerleme |
|
61 |
Genel |
baby bear i.
|
yavru ayı |
|
62 |
Genel |
baby bear i.
|
ayı yavrusu |
|
63 |
Genel |
bug-bear i.
|
gulyabani |
|
64 |
Genel |
bug-bear i.
|
öcü |
|
65 |
Genel |
bear cave i.
|
ayı ini |
|
66 |
Genel |
grizzly bear i.
|
birinci dünya savaşı döneminde popüler olan bir dans |
|
67 |
Genel |
average age of women who bear their first child i.
|
ilk çocuğun doğurulduğu ortalama yaş |
|
68 |
Genel |
average age of women who bear their first child i.
|
ortalama ilk çocuğu doğurma yaşı |
|
69 |
Genel |
gummy bear i.
|
jöleli ayıcık |
|
70 |
Genel |
bear cub i.
|
yavru ayı |
|
71 |
Genel |
bear cub i.
|
ayı yavrusu |
|
72 |
Genel |
bear [obsolete] i.
|
açığa satılan hisse senedi veya emtia |
|
73 |
Genel |
bear [scotland] i.
|
arpa |
|
74 |
Genel |
bear cat i.
|
güçlü kuvvetli insan |
|
75 |
Genel |
bear cat i.
|
vurdu mu deviren iri yarı tip |
|
76 |
Genel |
bear leader i.
|
ayı oynatan kimse |
|
77 |
Genel |
bear leader i.
|
genç bir erkeği seyahatlerinde peşinde dolaştıran tip |
|
78 |
Genel |
bear paw i.
|
bir tür ufak ve yuvarlak kar ayakkabısı |
|
79 |
Genel |
bear-baiting i.
|
zincirlenmiş ayıyı köpeklerle dövüştürme etkinliği |
|
80 |
Genel |
bear-paw i.
|
bir tür ufak ve yuvarlak kar ayakkabısı |
|
81 |
Genel |
bear-pit i.
|
kaotik sahne |
|
82 |
Genel |
bear-pit i.
|
kargaşalı ortam |
|
83 |
Genel |
bear down on f.
|
büyük çaba harcamak |
|
84 |
Genel |
bear upon f.
|
ilgisi olmak |
|
85 |
Genel |
bear down f.
|
gayret etmek |
|
86 |
Genel |
bear no relation to f.
|
ile ilgisi olmamak |
|
87 |
Genel |
bear with f.
|
sabır göstermek |
|
88 |
Genel |
bear witness (to an age) f.
|
tanıklık etmek (bir çağa vb) |
|
89 |
Genel |
bear the palm f.
|
zafer kazanmak |
|
90 |
Genel |
bear fruit f.
|
meyvesini vermek |
|
91 |
Genel |
bear upon f.
|
topa tutmak |
|
92 |
Genel |
bear upon f.
|
bağıntılamak |
|
93 |
Genel |
bear on f.
|
ateş etmek |
|
94 |
Genel |
bear down on f.
|
yaklaşmak |
|
95 |
Genel |
bear witness to an age f.
|
bir çağa tanıklık yapmak |
|
96 |
Genel |
bear up f.
|
dayanmak |
|
97 |
Genel |
bear the expense of f.
|
masrafı çekmek |
|
98 |
Genel |
bear a grudge f.
|
kin gütmek |
|
99 |
Genel |
bear the consequence f.
|
sonucuna katlanmak |
|
100 |
Genel |
bear down f.
|
yenmek |
|
101 |
Genel |
bear a grudge against f.
|
kin beslemek |
|
102 |
Genel |
bear in mind f.
|
hatırda tutmak |
|
103 |
Genel |
bear hard on f.
|
yük olmak |
|
104 |
Genel |
bear a torch f.
|
ışık tutmak |
|
105 |
Genel |
grin and bear it f.
|
bağrına taş basmak |
|
106 |
Genel |
bear witness to an age f.
|
bir çağa tanıklık etmek |
|
107 |
Genel |
bear up f.
|
yardım etmek |
|
108 |
Genel |
bear one's sorrow without complaining f.
|
acısını bağrına basmak |
|
109 |
Genel |
bear no responsibility for f.
|
sorumlusu olmamak |
|
110 |
Genel |
bear on f.
|
ile ilgisi olmak |
|
111 |
Genel |
grin and bear it f.
|
ağız kokusu çekmek |
|
112 |
Genel |
bear out f.
|
desteklemek |
|
113 |
Genel |
bear sorrow without complaining f.
|
acısını içine gömmek |
|
114 |
Genel |
bear up f.
|
destek olmak |
|
115 |
Genel |
bear a hand f.
|
yardım eli uzatmak |
|
116 |
Genel |
bear away f.
|
götürmek |
|
117 |
Genel |
bear the bell f.
|
kazanmak |
|
118 |
Genel |
bear up f.
|
cesareti elden bırakmamak |
|
119 |
Genel |
bear resemblance to f.
|
benzemek |
|
120 |
Genel |
bear with f.
|
çekmek |
|
121 |
Genel |
bear witness f.
|
şahitlik etmek |
|
122 |
Genel |
bear oneself f.
|
davranmak |
|
123 |
Genel |
bear against f.
|
baskı yapmak |
|
124 |
Genel |
bear in mind f.
|
zihinde tutmak |
|
125 |
Genel |
bear arms f.
|
asker olmak |
|
126 |
Genel |
bear away f.
|
taşımak |
|
127 |
Genel |
bear the brunt of f.
|
saldırının en ağır kısmını çekmek |
|
128 |
Genel |
bear witness f.
|
tanıklık etmek |
|
129 |
Genel |
bear arms f.
|
askerlik yapmak |
|
130 |
Genel |
bear upon f.
|
ile ilgisi olmak |
|
131 |
Genel |
grin and bear it f.
|
katlanmak |
|
132 |
Genel |
bear down on f.
|
sıkıştırmak (azarlayarak/ısrarla) |
|
133 |
Genel |
bear upon f.
|
ateş etmek |
|
134 |
Genel |
bear out f.
|
onaylamak |
|
135 |
Genel |
bring something to bear on f.
|
bir şeyi uygulatmak |
|
136 |
Genel |
bear in mind f.
|
aklında tutmak |
|
137 |
Genel |
bear against f.
|
karşı koymak |
|
138 |
Genel |
bear down on f.
|
fazla bastırmak |
|
139 |
Genel |
bear upon f.
|
ilgilendirmek |
|
140 |
Genel |
bear in mind f.
|
göz önünde tutmak |
|
141 |
Genel |
bear a hand f.
|
yardım etmek |
|
142 |
Genel |
bear fruit f.
|
yemiş vermek |
|
143 |
Genel |
bear on f.
|
etkisi olmak |
|
144 |
Genel |
bear testimony to f.
|
ifade vermek |
|
145 |
Genel |
bear against f.
|
sıkıştırmak |
|
146 |
Genel |
bear on f.
|
ilgilenmek |
|
147 |
Genel |
bring pressure to bear on f.
|
sıkıştırmak |
|
148 |
Genel |
bear on f.
|
ilgilendirmek |
|
149 |
Genel |
grit one's teeth and bear it f.
|
dişini sıkmak |
|
150 |
Genel |
bear the penalty of f.
|
cezasını çekmek |
|
151 |
Genel |
bear in mind f.
|
hatırlamak |
|
152 |
Genel |
bear up f.
|
dayanabilmek |
|
153 |
Genel |
bear on f.
|
ilgisi olmak |
|
154 |
Genel |
bear the bell f.
|
yenmek |
|
155 |
Genel |
bear away to leeward f.
|
boca etmek |
|
156 |
Genel |
bear down on f.
|
üstüne gelmek |
|
157 |
Genel |
bear against f.
|
bastırmak |
|
158 |
Genel |
bear the brunt of f.
|
baskının en şiddetli kısmını çekmek |
|
159 |
Genel |
bear in mind f.
|
hesaba katmak |
|
160 |
Genel |
bear tales f.
|
dedikodu yapmak |
|
161 |
Genel |
bear out f.
|
yardım etmek |
|
162 |
Genel |
bear up f.
|
neşelenmek |
|
163 |
Genel |
bear the brunt of f.
|
kabak başına patlamak |
|
164 |
Genel |
bear witness to f.
|
bir şeye delalet etmek |
|
165 |
Genel |
bear out f.
|
tasdik etmek |
|
166 |
Genel |
bring pressure to bear on f.
|
zorlamak |
|
167 |
Genel |
bear up against f.
|
dayanmak |
|
168 |
Genel |
bear the blame f.
|
kabahati üzerine almak |
|
169 |
Genel |
bear the blame for f.
|
suçunu üzerine almak |
|
170 |
Genel |
bear witness f.
|
tanık olmak |
|
171 |
Genel |
bear somebody out f.
|
desteklemek |
|
172 |
Genel |
bear somebody out f.
|
yardım etmek |
|
173 |
Genel |
bear a grudge against f.
|
kin duymak |
|
174 |
Genel |
bear a grudge against f.
|
kuyruk acısı olmak |
|
175 |
Genel |
cannot bear the consequences of f.
|
göze alamamak |
|
176 |
Genel |
bear on f.
|
topa tutmak |
|
177 |
Genel |
bear sorrow without complaining f.
|
acısını bağrına basmak |
|
178 |
Genel |
bear on f.
|
ilgili olmak |
|
179 |
Genel |
bear in upon somebody f.
|
dank etmek |
|
180 |
Genel |
bear a child f.
|
doğum yapmak |
|
181 |
Genel |
bear meaning f.
|
anlam taşımak |
|
182 |
Genel |
bear one's signature f.
|
imzasını taşımak |
|
183 |
Genel |
bear the same meaning f.
|
aynı anlamı taşımak |
|
184 |
Genel |
not bear f.
|
katlanamamak |
|
185 |
Genel |
be unable to bear up under difficulties f.
|
sıkıntıya gelememek |
|
186 |
Genel |
bear the expense f.
|
masrafını karşılamak |
|
187 |
Genel |
bear the expenses f.
|
giderleri karşılamak |
|
188 |
Genel |
not bear any more f.
|
tahammülü kalmamak |
|
189 |
Genel |
bear in mind f.
|
gözönünde bulundurmak |
|
190 |
Genel |
bear return f.
|
getirisi olmak |
|
191 |
Genel |
bear profit f.
|
getirisi olmak |
|
192 |
Genel |
bear upon f.
|
etkisi olmak |
|
193 |
Genel |
bear a child f.
|
çocuk dünyaya getirmek |
|
194 |
Genel |
bear a child f.
|
karnında çocuk taşımak |
|
195 |
Genel |
bring something to bear f.
|
etkilemek |
|
196 |
Genel |
bring something to bear f.
|
tesir etmek |
|
197 |
Genel |
bring something to bear f.
|
baskı yapmak |
|
198 |
Genel |
bear signature f.
|
imza taşımak |
|
199 |
Genel |
bear somebody a grudge f.
|
kin gütmek |
|
200 |
Genel |
bear a resentment f.
|
kin duymak |
|
201 |
Genel |
bear a resentment f.
|
garezi olmak |
|
202 |
Genel |
bear a resentment f.
|
kin beslemek |
|
203 |
Genel |
bear somebody a grudge f.
|
kin beslemek |
|
204 |
Genel |
bear somebody a grudge f.
|
kin duymak |
|
205 |
Genel |
bear somebody a grudge f.
|
garezi olmak |
|
206 |
Genel |
bear a resentment f.
|
kin gütmek |
|
207 |
Genel |
bear upon f.
|
ile ilgili olmak |
|
208 |
Genel |
bear upon f.
|
üstüne basmak |
|
209 |
Genel |
bear down f.
|
bastırmak |
|
210 |
Genel |
bear down f.
|
güç kullanmak |
|
211 |
Genel |
bear something in mind f.
|
akılda tutmak |
|
212 |
Genel |
bear down f.
|
ezmek |
|
213 |
Genel |
bear testimony to f.
|
şahitlik yapmak |
|
214 |
Genel |
bear the stamp of f.
|
iz taşımak |
|
215 |
Genel |
bear the expenses f.
|
masrafları üstlenmek |
|
216 |
Genel |
bear hostility f.
|
düşmanlık beslemek |
|
217 |
Genel |
bear enmity f.
|
düşmanlık beslemek |
|
218 |
Genel |
bear a grudge f.
|
düşmanlık beslemek |
|
219 |
Genel |
bear down on f.
|
-e doğru ilerlemek |
|
220 |
Genel |
bear watching f.
|
-in izlenmesi gerekmek |
|
221 |
Genel |
bear down on f.
|
-i çok etkilemek |
|
222 |
Genel |
bear down on f.
|
-e ilerlemek |
|
223 |
Genel |
bear no resemblance to f.
|
-e hiç benzememek |
|
224 |
Genel |
bear the blame for f.
|
-in töhmeti altında kalmak |
|
225 |
Genel |
bear down on f.
|
-e doğru gelmek |
|
226 |
Genel |
bear a loss f.
|
zarara tahammül etmek |
|
227 |
Genel |
bear down on f.
|
bir başka tekneye doğru yol almak |
|
228 |
Genel |
bear down upon f.
|
bir başka tekneye doğru yol almak |
|
229 |
Genel |
bear a striking resemblance to f.
|
tam bir kopyası olmak |
|
230 |
Genel |
bear a striking resemblance to f.
|
şaşırtıcı derecede benzemek |
|
231 |
Genel |
bear a striking resemblance to f.
|
bire bir benzemek |
|
232 |
Genel |
bear the name f.
|
ismini taşımak |
|
233 |
Genel |
bear qualification f.
|
nitelik taşımak |
|
234 |
Genel |
bear one's baby f.
|
çocuğunu taşımak |
|
235 |
Genel |
bear one's baby f.
|
birinin bebeğine hamile olmak |
|
236 |
Genel |
bear one's baby f.
|
birinin çocuğuna hamile olmak |
|
237 |
Genel |
bear one's baby f.
|
bebeğini taşımak |
|
238 |
Genel |
bear the expense of f.
|
masrafı üstlenmek |
|
239 |
Genel |
bear in mind f.
|
aklına yazmak |
|
240 |
Genel |
bear the expense of f.
|
masraf üstlenmek |
|
241 |
Genel |
bear in mind f.
|
aklına kazımak |
|
242 |
Genel |
bear tremendous responsibility f.
|
büyük sorumluluk taşımak |
|
243 |
Genel |
bear the trace f.
|
izi taşımak |
|
244 |
Genel |
bear the traces of f.
|
izlerini taşımak |
|
245 |
Genel |
bear trace f.
|
izi taşımak |
|
246 |
Genel |
bear trace f.
|
iz taşımak |
|
247 |
Genel |
bear trace f.
|
izini taşımak |
|
248 |
Genel |
bear the trace f.
|
izini taşımak |
|
249 |
Genel |
bear testimony f.
|
tanıklık etmek |
|
250 |
Genel |
bear interest f.
|
faiz getirmek |
|
251 |
Genel |
bear testimony f.
|
ifade vermek |
|
252 |
Genel |
bear a message f.
|
mesaj iletmek |
|
253 |
Genel |
bear a message f.
|
mesajı iletmek |
|
254 |
Genel |
bear comparison with f.
|
mukayese götürmek |
|
255 |
Genel |
bear the cost f.
|
maliyeti karşılamak |
|
256 |
Genel |
bear the cost f.
|
masrafı üstlenmek |
|
257 |
Genel |
bear the cost f.
|
maliyeti üstlenmek |
|
258 |
Genel |
bear the cost f.
|
masrafı karşılamak |
|
259 |
Genel |
bear grudge f.
|
garez beslemek |
|
260 |
Genel |
bear the pain f.
|
ağrıya dayanmak |
|
261 |
Genel |
bear down on something f.
|
bir şeyin üzerine bastırmak |
|
262 |
Genel |
bear down too hard f.
|
bir şeyin üzerine sertçe bastırmak |
|
263 |
Genel |
bear something out f.
|
(bir görüşü/argümanı vb.) desteklemek |
|
264 |
Genel |
bear in mind f.
|
derpiş etmek |
|
265 |
Genel |
bear no risk f.
|
risk taşımamak |
|
266 |
Genel |
bear no risk f.
|
risk altında olmamak |
|
267 |
Genel |
bear no apparent relationship to f.
|
ile açık/bilinen/görünen bir ilişkisi/akrabalığı olmamak |
|
268 |
Genel |
bear false witness against someone f.
|
yalancı şahitlik etmek |
|
269 |
Genel |
bear fruit f.
|
fayda vermek |
|
270 |
Genel |
play with teddy bear f.
|
ayıcıkla oynamak |
|
271 |
Genel |
bear a slight resemblance f.
|
hafif bir benzerlik taşımak |
|
272 |
Genel |
bear a striking similarity f.
|
aşırı derecede benzerlik göstermek |
|
273 |
Genel |
bear a loss f.
|
zararı telafi etmek |
|
274 |
Genel |
bear date f.
|
(bir mektuba, vs.) tarih atmak |
|
275 |
Genel |
bear comparison with f.
|
karşılaştırmaya değmek |
|
276 |
Genel |
bear company f.
|
birine eşlik etmek |
|
277 |
Genel |
bear company f.
|
(sevgili olarak) görüşmek |
|
278 |
Genel |
bear company f.
|
(sevgili olarak) birlikte takılmak |
|
279 |
Genel |
bear company f.
|
(sevgili olarak) ilişkide olmak |
|
280 |
Genel |
bear [obsolete] f.
|
kazanmak |
|
281 |
Genel |
bear [obsolete] f.
|
üstün gelmek |
|
282 |
Genel |
bear [obsolete] f.
|
geçerli olmak |
|
283 |
Genel |
bear [obsolete] f.
|
ikna edici olmak |
|
284 |
Genel |
bear hug f.
|
sıkıca kucaklamak |
|
285 |
Genel |
bear-hug f.
|
kocaman kucaklanmak |
|
286 |
Genel |
beyond all bear s.
|
katlanılmaz |
|
287 |
Genel |
beyond all bear s.
|
dayanılmaz |
|
288 |
Genel |
teddy-bear-like s.
|
oyuncak ayı gibi |
|
289 |
Genel |
bear-sized s.
|
ayı gibi kocaman |
|
290 |
Genel |
bear-sized s.
|
ayı boyutunda |
|
291 |
Genel |
gummy bear i.
|
şeker ayıcığı |
|
292 |
Genel |
gummy bear i.
|
ayı şeklinde jöleden şekerleme |
|
Phrasals |
|
293 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
üzerinde durmak |
|
294 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
üzerinde yoğunlaşmak |
|
295 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
özel önem göstermek |
|
296 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
ağırlaştırmak |
|
297 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
dibe sürüklemek |
|
298 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
yelken açmak |
|
299 |
Öbek Fiiller |
bear down i.
|
(gemiler) birbirine doğru yelken açmak |
|
300 |
Öbek Fiiller |
bear down upon i.
|
ağır şekilde yüklenmek |
|
301 |
Öbek Fiiller |
bear down upon i.
|
sıkıntı vermek |
|
302 |
Öbek Fiiller |
bear down upon i.
|
yük olmak |
|
303 |
Öbek Fiiller |
bear down upon i.
|
talepleriyle bıktırmak |
|
304 |
Öbek Fiiller |
bear against f.
|
saldırmak için yaklaşmak |
|
305 |
Öbek Fiiller |
bear back f.
|
geri çekilmek |
|
306 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
bastırmak |
|
307 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
engellemek |
|
308 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
desteklemek |
|
309 |
Öbek Fiiller |
bear up to f.
|
yönelmek |
|
310 |
Öbek Fiiller |
bear with f.
|
cezalandırmaktan vazgeçmek |
|
311 |
Öbek Fiiller |
bear up to f.
|
(bir yöne) doğru hareket etmek |
|
312 |
Öbek Fiiller |
bear against f.
|
el koymak için yaklaşmak |
|
313 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
ezmek |
|
314 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
yaklaşmasını engellemek |
|
315 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
(tavlada) mars yapmak |
|
316 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
aşağıya doğru bastırmak |
|
317 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
çökertmek |
|
318 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
alaşağı etmek |
|
319 |
Öbek Fiiller |
bear out f.
|
arka çıkmak |
|
320 |
Öbek Fiiller |
bear upon f.
|
bağlantısı olmak |
|
321 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
bağlantısı olmak |
|
322 |
Öbek Fiiller |
bear a resemblance to f.
|
benzemek |
|
323 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
başa çıkmak |
|
324 |
Öbek Fiiller |
bear a resemblance to f.
|
benzerlik göstermek |
|
325 |
Öbek Fiiller |
bear a resemblance to f.
|
benzerlik taşımak |
|
326 |
Öbek Fiiller |
bear upon f.
|
bağlantı kurmak |
|
327 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
bağlantı kurmak |
|
328 |
Öbek Fiiller |
bear with f.
|
dayanmak |
|
329 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
dayanmak |
|
330 |
Öbek Fiiller |
bear out f.
|
desteklemek |
|
331 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
göğüs germek |
|
332 |
Öbek Fiiller |
bear with f.
|
hoşgörülü olmak |
|
333 |
Öbek Fiiller |
bear upon f.
|
ilişki kurmak |
|
334 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
ilişkisi olmak |
|
335 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
ilişki kurmak |
|
336 |
Öbek Fiiller |
bear upon f.
|
ilişkisi olmak |
|
337 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
kapıp götürmek |
|
338 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
katlanmak |
|
339 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
kapıp kaçırmak |
|
340 |
Öbek Fiiller |
bear out f.
|
kanıtlamak |
|
341 |
Öbek Fiiller |
bear with f.
|
sabırla dinlemek |
|
342 |
Öbek Fiiller |
bear with f.
|
sabretmek |
|
343 |
Öbek Fiiller |
bear away f.
|
yönünü değiştirmek |
|
344 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
yönünü değiştirmek |
|
345 |
Öbek Fiiller |
bear off (of something) f.
|
(yoldan/kavşaktan) dönmek |
|
346 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
alıp götürmek |
|
347 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
uzağa götürmek |
|
348 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
tekneyi rüzgarın yönünden uzaklaştırmak |
|
349 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
tekneyi bir engelden uzaklaştırmak |
|
350 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
tekneyi bir tehlikeden uzaklaştırmak |
|
351 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçınmak |
|
352 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçmak |
|
353 |
Öbek Fiiller |
bear off f.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden uzaklaşmak |
|
354 |
Öbek Fiiller |
bear off from (someone or something) f.
|
(birinden/bir şeyden) uzağa götürmek |
|
355 |
Öbek Fiiller |
bear off from (someone or something) f.
|
(birinden/bir şeyden) alıp götürmek |
|
356 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
tekneyi (bir şeyin) yönünden uzaklaştırmak |
|
357 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
tekneyi (bir şeyden) uzaklaştırmak |
|
358 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
tekneyi bir engelden uzaklaştırmak |
|
359 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
tekneyi bir tehlikeden uzaklaştırmak |
|
360 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçınmak |
|
361 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçmak |
|
362 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden uzaklaşmak |
|
363 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(denizcilikte bir şeyden) uzaklaşmak |
|
364 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(denizcilikte bir şeyden) açılmak |
|
365 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(tavlada) mars etmek |
|
366 |
Öbek Fiiller |
bear upon (something) f.
|
(bir şeye) etki etmek |
|
367 |
Öbek Fiiller |
bear upon (something) f.
|
(bir şeyi) etkilemek |
|
368 |
Öbek Fiiller |
bear upon (something) f.
|
(bir şeye) tesir etmek |
|
369 |
Öbek Fiiller |
bear upon (something) f.
|
(bir şeyi) bozmak |
|
370 |
Öbek Fiiller |
bear on (something) f.
|
(bir şeye) etki etmek |
|
371 |
Öbek Fiiller |
bear on (something) f.
|
(bir şeyi) etkilemek |
|
372 |
Öbek Fiiller |
bear on (something) f.
|
(bir şeye) tesir etmek |
|
373 |
Öbek Fiiller |
bear on (something) f.
|
(bir şeyi) bozmak |
|
374 |
Öbek Fiiller |
bear upon something f.
|
bir şeyi ilgilendirmek |
|
375 |
Öbek Fiiller |
bear upon something f.
|
bir şeyle ilgisi olmak |
|
376 |
Öbek Fiiller |
bear upon something f.
|
bir şeyle alakası olmak |
|
377 |
Öbek Fiiller |
bear upon something f.
|
bir şeyle ilgili olmak |
|
378 |
Öbek Fiiller |
bear on something f.
|
bir şeyi ilgilendirmek |
|
379 |
Öbek Fiiller |
bear on something f.
|
bir şeyle ilgisi olmak |
|
380 |
Öbek Fiiller |
bear on something f.
|
bir şeyle alakası olmak |
|
381 |
Öbek Fiiller |
bear on something f.
|
bir şeyle ilgili olmak |
|
382 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
aşağı götürmek |
|
383 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
aşağı taşımak |
|
384 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
aşağı doğru sürüklemek |
|
385 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
üstüne düşmek |
|
386 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
büyük çaba göstermek |
|
387 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
tamamen konsantre olmak |
|
388 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
dikkatle üzerine eğilmek |
|
389 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
rüzgarla gelmek |
|
390 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
rüzgarla ilerlemek |
|
391 |
Öbek Fiiller |
bear down on (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) abanmak |
|
392 |
Öbek Fiiller |
bear down on (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) iyice bastırmak |
|
393 |
Öbek Fiiller |
bear down on (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) sıkıca bastırmak |
|
394 |
Öbek Fiiller |
bear down on (someone or something) f.
|
(birinin/bir şeyin) üstüne üstüne gelmek |
|
395 |
Öbek Fiiller |
bear down on (someone or something) f.
|
(birini/bir şeyi) sıkıştırmak |
|
396 |
Öbek Fiiller |
bear down on (someone or something) f.
|
(birinin/bir şeyin) üstüne yürümek |
|
397 |
Öbek Fiiller |
bear down on (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) yaklaşmak |
|
398 |
Öbek Fiiller |
bear down on (something) f.
|
(bir şeyin) üstüne düşmek |
|
399 |
Öbek Fiiller |
bear down on (something) f.
|
(bir şey için) büyük çaba göstermek |
|
400 |
Öbek Fiiller |
bear down on (something) f.
|
(bir şeye) tamamen konsantre olmak |
|
401 |
Öbek Fiiller |
bear down on (something) f.
|
(bir şeyin) dikkatle üzerine eğilmek |
|
402 |
Öbek Fiiller |
bear down on (something) f.
|
(bir şeye) büyük gayret göstermek |
|
403 |
Öbek Fiiller |
bear in f.
|
tavlada taşı kendi tarafına getirmek/toplamak |
|
404 |
Öbek Fiiller |
bear in with (something) f.
|
(bir şeye) yönelmek |
|
405 |
Öbek Fiiller |
bear in with (something) f.
|
(tekne, gemi vb.) (bir şeye) doğru yol almak |
|
406 |
Öbek Fiiller |
bear in with (something) f.
|
(bir şeye) doğru seyretmek |
|
407 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(gemiyi, tekneyi) (bir şeyden) uzağa/başka tarafa yönlendirmek |
|
408 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(gemiyi, tekneyi) bir engelden uzağa/başka tarafa yönlendirmek |
|
409 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(gemiyi, tekneyi) bir tehlikeden uzağa/başka tarafa yönlendirmek |
|
410 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(gemiyi, tekneyi) bir tehlikeden/engelden uzak tutmak |
|
411 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(gemiyi, tekneyi) bir tehlikeden uzaklaştırmak |
|
412 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(gemiyle, tekneyle) bir şeyden uzaklaşmak |
|
413 |
Öbek Fiiller |
bear off from (something) f.
|
(tavlada taşların bulunduğu durumdan) mars yapmak |
|
414 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
kaldırmak |
|
415 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
taşımak |
|
416 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
tutmak |
|
417 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
sabretmek |
|
418 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
ayakta kalmak |
|
419 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
metanetli olmak |
|
420 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
metanetini korumak |
|
421 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
ayakta tutmak |
|
422 |
Öbek Fiiller |
bear someone or something up f.
|
birini/bir şeyi taşımak |
|
423 |
Öbek Fiiller |
bear someone or something up f.
|
birine/bir şeye dayanmak |
|
424 |
Öbek Fiiller |
bear someone or something up f.
|
birini/bir şeyi kaldırmak |
|
425 |
Öbek Fiiller |
bear someone up f.
|
destek olmak |
|
426 |
Öbek Fiiller |
bear someone up f.
|
cesaret vermek |
|
427 |
Öbek Fiiller |
bear someone up f.
|
desteklemek |
|
428 |
Öbek Fiiller |
bear someone up f.
|
destek vermek |
|
429 |
Öbek Fiiller |
bear someone up f.
|
yüreklendirmek |
|
430 |
Öbek Fiiller |
bear someone up f.
|
teşvik etmek |
|
431 |
Öbek Fiiller |
bear up (under something) f.
|
(bir şeyin altında) dayanmak |
|
432 |
Öbek Fiiller |
bear up (under something) f.
|
(bir şeyin) altında) ayakta kalmak |
|
433 |
Öbek Fiiller |
bear up (under something) f.
|
(bir şeyin) altında sağlam durmak/kalmak |
|
434 |
Öbek Fiiller |
bear up (under something) f.
|
(bir şeyi) taşıyabilmek |
|
435 |
Öbek Fiiller |
bear up (under something) f.
|
(bir şeyin ağırlığı altında) dayanmak/sağlam kalmak |
|
436 |
Öbek Fiiller |
bear up (under something) f.
|
(bir şeyin ağırlığını) taşımak |
|
437 |
Öbek Fiiller |
bear up (under something) f.
|
(bir şeyin baskısına) dayanmak |
|
438 |
Öbek Fiiller |
bear up (under something) f.
|
(bir şeyin yükünü) taşıyabilmek |
|
439 |
Öbek Fiiller |
bear up (under something) f.
|
(bir şeyin yükü/baskısı altında) sağlam kalmak |
|
440 |
Öbek Fiiller |
bear up (under something) f.
|
(bir şeyin baskısına/yüküne) göğüs germek |
|
441 |
Öbek Fiiller |
bear with (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) dayanmak |
|
442 |
Öbek Fiiller |
bear with (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) sabretmek |
|
443 |
Öbek Fiiller |
bear with (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) sabır göstermek |
|
444 |
Öbek Fiiller |
bear with (someone or something) f.
|
(birini/bir şeyi) çekmek |
|
445 |
Öbek Fiiller |
bear with (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) sabır göstermek |
|
446 |
Öbek Fiiller |
bear with (someone or something) f.
|
(birini/bir şeyi) mazur görmek |
|
447 |
Öbek Fiiller |
bear with (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) katlanmak |
|
448 |
Öbek Fiiller |
bear with (someone or something) f.
|
(birini/bir şeyi) beklemek |
|
449 |
Öbek Fiiller |
bear with (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) müsamaha göstermek |
|
450 |
Öbek Fiiller |
bear with (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) anlayış göstermek |
|
451 |
Öbek Fiiller |
bear with (someone or something) f.
|
(birine/bir şeye) zaman tanımak |
|
452 |
Öbek Fiiller |
bear down f.
|
(gemi) rüzgar yönünden yaklaşmak |
|
453 |
Öbek Fiiller |
bear down on f.
|
(başka bir gemiye) rüzgar yönünden yaklaşmak |
|
454 |
Öbek Fiiller |
bear down upon f.
|
baskı yapmak |
|
455 |
Öbek Fiiller |
bear down upon f.
|
üzerine yüklenmek |
|
456 |
Öbek Fiiller |
bear down upon f.
|
(birine) yaklaşmaya çabalamak |
|
457 |
Öbek Fiiller |
bear down upon f.
|
(bir şeye) hızlıca yaklaşmak |
|
458 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
yük olmak |
|
459 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
sıkıntı vermek |
|
460 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
ağır gelmek |
|
461 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
tamamlamaya zorlamak |
|
462 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
(mecazen) iteklemek |
|
463 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
sürdürmek |
|
464 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
aynen kalmasını sağlamak |
|
465 |
Öbek Fiiller |
bear on f.
|
nesilden nesle taşımak |
|
466 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
geçerliliğini kanıtlamak |
|
467 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
doğrulamak |
|
468 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
atın başını şahmerdanla kontrol etmek |
|
469 |
Öbek Fiiller |
bear up f.
|
ayak uydurmak |
|
470 |
Öbek Fiiller |
bear up for f.
|
rüzgar rotasında ilerlemek |
|
471 |
Öbek Fiiller |
bear up for f.
|
rüzgara karşı yelken açmak |
|
Phrases |
|
472 |
İfadeler |
bear in mind that expr.
|
unutmamak gerekir ki |
|
473 |
İfadeler |
than the average bear expr.
|
ortalama birinden veya bir şeyden daha |
|
Proverb |
|
474 |
Atasözü |
hungry bear doesn't dance
|
aç ayı oynamaz |
|
Colloquial |
|
475 |
Konuşma Dili |
a bear in the air i.
|
polis helikopteri |
|
476 |
Konuşma Dili |
a bear in the air i.
|
uçakta veya helikopterdeki polis |
|
477 |
Konuşma Dili |
bear in the air i.
|
polis helikopteri |
|
478 |
Konuşma Dili |
bear in the air i.
|
uçakta veya helikopterdeki polis |
|
479 |
Konuşma Dili |
bear trap i.
|
polis kapanı |
|
480 |
Konuşma Dili |
bear trap i.
|
hız kapanı |
|
481 |
Konuşma Dili |
bear trap i.
|
(polis) pusuya yatma/pusuda bekleme |
|
482 |
Konuşma Dili |
lady bear i.
|
anne ayı/kedi |
|
483 |
Konuşma Dili |
lady bear i.
|
anaç tavuk |
|
484 |
Konuşma Dili |
lady bear [dated] i.
|
kadın polis |
|
485 |
Konuşma Dili |
mama bear i.
|
anne ayı/kedi |
|
486 |
Konuşma Dili |
mama bear i.
|
anaç tavuk |
|
487 |
Konuşma Dili |
mama bear i.
|
kadın polis |
|
488 |
Konuşma Dili |
bear claw i.
|
ayı pençesi |
|
489 |
Konuşma Dili |
bear garden i.
|
dingonun ahırı |
|
490 |
Konuşma Dili |
he-bear i.
|
erkek ayı |
|
491 |
Konuşma Dili |
bear state i.
|
arkansas eyaleti |
|
492 |
Konuşma Dili |
like a bear with a sore head expr.
|
aksi |
|
493 |
Konuşma Dili |
like a bear garden expr.
|
darmadağınık yer |
|
494 |
Konuşma Dili |
like a bear garden expr.
|
denetimsiz |
|
495 |
Konuşma Dili |
like a bear with a sore head expr.
|
huzursuz |
|
496 |
Konuşma Dili |
like a bear with a sore head expr.
|
huysuz |
|
497 |
Konuşma Dili |
bear with me here expr.
|
fazla üstüme gelme |
|
498 |
Konuşma Dili |
bear with me here expr.
|
fazla yüklenme bana |
|
499 |
Konuşma Dili |
like a bear garden expr.
|
gürültülü yer |
|
500 |
Konuşma Dili |
like a bear garden expr.
|
kargaşa dolu |
|