deal - Türkçe İngilizce Sözlük

deal

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

"deal" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 68 sonuç

İngilizce Türkçe
Common Usage
deal i. anlaşma
We made a deal with the store to sell our products there.
Ürünlerimizi orada satmak üzere mağazayla anlaşma yaptık.

More Sentences
deal f. davranmak
We should deal fairly with each other.
Birbirimize karşı adil olarak davranmamız gerek.

More Sentences
deal f. iş yapmak
She did a great deal of work.
O, epeyce iş yaptı.

More Sentences
deal f. (bir sorunla) ilgilenmek
I am going to deal specifically with whole-body vibration.
Ben özellikle tüm vücut titreşimi ile ilgileneceğim.

More Sentences
General
deal i. muamele
There is no doubt in my mind that he has been given a raw deal.
Kendisine hak etmediği bir muamele yapıldığına dair hiçbir şüphem yok.

More Sentences
deal i.
I often have to take the floor when we deal with enormous job losses, and it is always a sad occasion.
Büyük kayıpları söz konusu olduğunda sık sık söz almak zorunda kalıyorum ve bu her zaman üzücü bir durumdur.

More Sentences
deal i. pazarlık
Surely humanity cannot be reduced to the level of political wheeling and dealing.
Şüphesiz insanlık, siyasi çark ve pazarlık düzeyine indirgenemez.

More Sentences
deal i. çam kerestesi
This is my new deal cabinet.
Bu benim çam kerestesinden yapılmış yeni dolabım.

More Sentences
deal i. büyük miktar
The gambler lost a good deal of money.
Kumarbaz büyük miktarda para kaybetti.

More Sentences
deal i. büyük ölçü
The Trans-European Networks require a great deal of good will and commitment, as practice has clearly shown.
Trans-Avrupa Ağları, uygulamaların da açıkça gösterdiği gibi, büyük ölçüde iyi niyet ve kararlılık gerektirmektedir.

More Sentences
deal i. tedavi
The new deal will make the farmer's quality of life better.
Yeni tedavi çiftçinin yaşam kalitesini daha iyi hale getirecek.

More Sentences
deal i. (oyun) kağıt dağıtma
You miscounted the cards; we need a new deal.
Kartları yanlış saymışsın, yeniden dağıtmamız lazım.

More Sentences
deal f. değinmek
Let me first of all deal with some of the technical issues.
Öncelikle bazı teknik konulara değinmeme izin verin.

More Sentences
deal f. vermek
If life deals you lemons, make lemonade.
Hayat sana limonlar veriyorsa, limonata yap.

More Sentences
deal f. vurmak
The blow that this would deal to our countries could contribute to destabilising them even further.
Bunun ülkelerimize vuracağı darbe, onları daha da istikrarsızlaştırmaya zemin hazırlayabilir.

More Sentences
deal f. dağıtmak (iskambil kağıtlarını)
Then, the dealer will deal one new card on top of each original.
Sonra, dağıtıcı her orijinal kartın üstüne bir yeni kart dağıtır.

More Sentences
deal f. ele almak
As they deal with the same subject, Questions No 1 and 2 will be taken together.
Aynı konuyu ele aldıkları için 1 ve 2 numaralı sorular birlikte ele alınacaktır.

More Sentences
deal f. satmak
Did you know Tom was dealing drugs?
Tom'un uyuşturucu sattığını biliyor muydun?

More Sentences
deal f. kağıtları dağıtmak
It's your turn to deal.
Kağıtları dağıtmak için sıra sende.

More Sentences
deal f. uyuşturucu satmak
We should commit thefts and make deals to pass the levels of this video game.
Bu bilgisayar oyununda seviyeleri geçmek için hırsızlık yapıp uyuşturucu satmamız gerekiyor.

More Sentences
Trade/Economic
deal i.
Did one government deal directly with the other, or were international middlemen involved?
Bir hükümet diğeriyle doğrudan mı anlaştı, yoksa uluslararası aracılar da işin içinde miydi?

More Sentences
deal i. pazarlık
Surely humanity cannot be reduced to the level of political wheeling and dealing.
Şüphesiz insanlık, siyasi çarkçılık ve pazarlık düzeyine indirgenemez.

More Sentences
deal f. iş yapmak
What are you dealing with?
Ne iş yapıyorsun?

More Sentences
Politics
deal i. anlaşma
Let me note that it does not make much difference whether we talk about partnerships or deals.
Ortaklıklardan ya da anlaşmalardan söz etmemizin pek bir fark yaratmadığını belirtmek isterim.

More Sentences
Common Usage
deal i. oyun kağıtlarını dağıtma
deal f. dağıtmak
deal f. ilgilenmek
General
deal i. tüccar
deal i. mukavele
deal i. miktar
deal i. kağıt dağıtma
deal i. çam tahtası
deal i. yöntem
deal i. tacir
deal i. daha da fazla olma
deal i. iskambil kağıtlarını dağıtma
deal i. davranış
deal i. alışveriş
deal i. çam kalas
deal i. pay
deal i. hisse
deal i. çok sayıda olan şey
deal i. büyük oran
deal f. uyuşturucu işi yapmak
deal f. kağıt dağıtmak
deal f. yerleştirmek
deal f. oyun kağıdı dağıtmak
deal f. meşgul olmak
deal f. alışveriş etmek
deal f. paylaştırmak
deal f. hakkından gelmek
deal f. bölmek
deal f. ticaret yapmak
deal f. uğraşmak
Irregular Verb
deal f. dealt - dealt
Colloquial
deal expr. nefis bir olay!
deal expr. tamam
Trade/Economic
deal i. alışveriş
deal i. dağıtım
deal i. fiyat (belirli bir ürün sınıfı için özel uygulanan)
deal i. ticaret
deal f. iştigal etmek
deal f. ticaret yapmak
Politics
deal i. sözleşme
Computer
deal expr. dağıt
Geography
deal i. new jersey eyaletinde yerleşim yeri
deal i. ingiltere'de yerleşim yeri
Basketball
deal i. hücum sahasında oyuncuların pas yapması

"deal" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
General
great deal i. çok şey
Secondly, the European Union has a great deal to gain from these negotiations.
İkinci olarak Avrupa Birliği'nin bu müzakerelerden kazanacağı çok şey vardır.

More Sentences
big deal i. çok önemli
Big deal!
Çok önemli!

More Sentences
great deal i. büyük miktar
That would have saved the world community a great deal of money, time and embarrassing moments.
Bu, dünya kamuoyunu büyük miktarda para, zaman ve utanç verici anlardan kurtarabilirdi.

More Sentences
great deal i. çok sayı
You have accomplished a great deal of work and taken numerous decisions regarding the Lisbon Process.
Lizbon Süreci ile ilgili olarak çok sayıda çalışma gerçekleştirdiniz ve çok sayıda karar aldınız.

More Sentences
deal with f. halletmek
If we can deal with the question of taxation, we can all support this report.
Eğer vergilendirme konusunu halledebilirsek, hepimiz bu raporu destekleyebiliriz.

More Sentences
deal in f. ticareti yapmak
He's an ivory dealer dealing in black market animals.
O, karaborsa hayvan ticareti yapan bir fildişi tüccarı.

More Sentences
make a deal f. anlaşma yapmak
I hope we can make a deal today.
Umarım bugün bir anlaşma yapabiliriz.

More Sentences
make a deal f. anlaşma sağlamak
We haven't made a deal yet.
Henüz anlaşma sağlayamadık.

More Sentences
deal with f. üstesinden gelmek
We have made progress in this area too, and the Commission is being asked to propose measures to deal with this problem.
Bu alanda da ilerleme kaydettik ve Komisyondan bu sorunun üstesinden gelmek için tedbirler önermesi isteniyor.

More Sentences
deal with f. baş etmek
We just need to deal with whatever glitches and hitches appear in the budget.
Bütçede ortaya çıkabilecek aksaklık ve sorunlarla baş etmemiz gerekiyor.

More Sentences
make a deal f. uzlaşmak
I think we should make a deal.
Sanırım uzlaşmalıyız.

More Sentences
deal with f. ile ilgilenmek
It deals with the requirement that all staff should be subject to controls on accessing security areas.
Tüm personelin güvenlik alanlarına erişim konusunda kontrollere tabi olması gerekliliği ile ilgilenmektedir.

More Sentences
deal with f. uğraşmak
We must avoid focusing on minor difficulties arising, because we have many major problems to deal with.
Ortaya çıkan küçük zorluklara odaklanmaktan kaçınmalıyız, çünkü uğraşmamız gereken çok büyük sorunlar var.

More Sentences
deal with f. ticaret yapmak
Algeria trades a great deal with Turkey.
Cezayir, Türkiye ile büyük bir ticaret yapıyor.

More Sentences
deal in f. alıp satmak
We deal in silk goods.
İpek ürün alıp satıyoruz.

More Sentences
reach a deal f. anlaşmaya varmak
They supposedly have reached a deal.
Güya bir anlaşmaya varmışlar.

More Sentences
have a deal f. anlaşmak
Do we have a deal here?
Anlaştık mı?

More Sentences
deal with f. muhatap olmak
The majority of the people being dealt with at present are women and children who are being sexually exploited.
Şu anda muhatap olunan insanların büyük çoğunluğu cinsel istismara uğrayan kadın ve çocuklardır.

More Sentences
a great deal zf. pek çok
I would like to comment on both proposals at the same time, as the two have a great deal in common.
Her iki teklif hakkında da aynı anda yorum yapmak istiyorum zira ikisi arasında pek çok ortak nokta bulunmaktadır.

More Sentences
a great deal zf. bir hayli
We'll miss Tom a great deal.
Tom'u bir hayli özleyeceğiz.

More Sentences
a good deal zf. çok
I think that a good deal more must be done in that regard.
Bu konuda daha çok şey yapılması gerektiğini düşünüyorum.

More Sentences
a good deal zf. pek çok
There is of course a good deal more underlying this summit.
Elbette bu zirvenin altında yatan daha pek çok şey var.

More Sentences
a great deal zf. çok
The Commission's records leave a great deal to be desired.
Komisyon'un kayıtları arzu edilenin çok ötesindedir.

More Sentences
a great deal zf. hayli
We've spent a great deal of time together.
Birlikte hayli zaman geçirdik.

More Sentences
Phrasals
deal with f. ile ilgilenmek
It does not deal with the adoption of the acquis by the candidate countries.
Aday ülkeler tarafından müktesebatın benimsenmesi ile ilgilenmemektedir.

More Sentences
deal with (someone or something) f. (birinin/bir şeyin) icabına bakmak
Tom must be dealt with.
Tom'un icabına bakılmalı.

More Sentences
Colloquial
peace deal i. barış anlaşması
The OAU is doing its best to broker a peace deal there.
Afrika Birliği Örgütü orada bir barış anlaşmasına aracılık etmek için elinden geleni yapıyor.

More Sentences
deal! exclam. anlaştık!
Deal?
Anlaştık mı?

More Sentences
Idioms
a fair deal i. adil bir anlaşma
I offered Tom a fair deal.
Tom'a adil bir anlaşma önerdim.

More Sentences
seal the deal f. işi bitirmek
I doubt that Tom will be able to seal the deal.
Tom'un işi bitirebileceğinden şüpheliyim.

More Sentences
blow the deal f. anlaşmayı bozmak
He blew the deal.
Anlaşmayı bozdu.

More Sentences
blow the deal f. anlaşmayı mahvetmek
He blew the deal.
Anlaşmayı mahvetti.

More Sentences
make a deal (with one) f. (biriyle) anlaşmak
I made a deal with them.
Onlarla anlaştım.

More Sentences
a good deal s. epey
We spent a good deal of money on the project.
Projeye epey para harcadık.

More Sentences
General
big deal i. büyük mesele
good deal i. iyi el
big deal i. büyük iş
no big deal i. önemsiz şey
a great deal of money i. çok para
square deal i. dürüst pazarlık
fair deal i. dürüst pazarlık
square deal i. insaflı davranış
someone with a great deal of experience i. feleğin çemberinden geçmiş
a big deal i. büyük marifet
deal at arm's length with someone i. bir işlemin tarafların birbirleriyle ilişkisi yokmuş gibi yürütülmesi
unfair deal i. üçkağıt
unfair deal i. haksız muamele
unfair deal i. kazık (yeme)
same deal as before i. önceki anlaşmanın aynısı
last minute deal i. son dakika anlaşması
negotiated deal i. müzakere edilerek varılan anlaşma
two-for-one deal i. bir alana bir bedava
binding deal i. bağlayıcı anlaşma
attempt to deal i. anlaşma girişimi
new deal i. yeniden değerlendirme
good deal i. birçok
package deal i. anlaşma paketi ile sağlanan hizmet ve ürünler
package deal i. teklif veya aday kabulünün bir diğerinin kabulüne dayandırılması
four-deal bridge i. dört el oynanan bir briç çeşidi
deal with something f. hakkında olmak
deal with f. hakkından gelmek
deal out f. dağıtmak
deal in something f. ticareti yapmak
deal with f. ile alışveriş etmek
make a deal f. kontrat yapmak
deal somebody a blow f. oturtmak
make a great deal of noise f. patırtı etmek
do a deal f. anlaşma gerçekleştirmek
close the deal f. anlaşmaya varmak
deal a blow to f. darbe indirmek
do a deal f. anlaşmaya bağlamak
make a deal f. anlaşmaya bağlamak
deal in something f. alıp satmak
give someone a raw deal f. birine haksızlık etmek
deal with something f. ilgili olmak
do a deal f. anlaşma sağlamak
give to deal f. indirmek
strike a deal f. anlaşma yapmak
deal with the matter f. konuyla ilgilenmek
deal something out f. paylaştırmak
deal a blow f. geçirmek
deal with f. müşterisi olmak
make a deal f. anlaşma gerçekleştirmek
deal with f. gerekeni yapıp üstesinden gelmek
pull a fast deal f. hileli iş yapmak
deal a blow at somebody f. yumruk atmak
deal somebody a blow f. yumruk atmak
attract a great deal of attention f. yoğun ilgi görmek
deal with a (subject/matter) entirely f. bütün olarak ele almak
make a big deal out of something f. problem haline getirmek
turn it into a big deal f. sorun haline getirmek
turn it into a big deal f. problem haline getirmek
make a big deal out of something f. sorun haline getirmek
deal in small wares f. tuhafiyecilik yapmak
deal with a customer f. müşteriyle ilgilenmek
deal with a customer f. bir müşteriyle ilgilenmek
make a deal with f. ile anlaşmak
deal death blow f. büyük darbe vurmak
deal major blow f. büyük darbe vurmak
deal big blow f. büyük darbe vurmak
deal major blow f. ağır darbe indirmek
deal big blow f. ağır darbe indirmek
deal great blow f. ağır darbe indirmek
deal with f. iş yapmak
deal with f. alışveriş yapmak
deal with someone personally f. özel olarak ilgilenmek
deal with someone privately f. özel olarak ilgilenmek
deal with f. -i idare etmek
deal with f. -e değinmek
deal at arm's length with somebody f. biriyle araya mesafe koyarak iş yapmak
deal at arm's length with someone f. biriyle araya mesafe koyarak iş yapmak
deal in goods f. sağlam addedilmek
make a deal with f. karşılıklı anlaşmaya varmak
attract a great deal of attention f. çok dikkat çekmek
close a deal f. işi bitirmek
close a deal f. anlaşmaya varmak
deal in options f. primli işler yapmak
deal in f. meşgul olmak
deal in commodities f. mal ticareti yapmak
deal by f. muamele etmek
deal with f. hesap görmek
deal with the crisis in his own way f. krizle kendi yöntemiyle baş etmek
deal with the crisis in his own way f. krizle kendi yöntemiyle başa çıkmak
make some sort of deal to get it back f. geri almak için bir çeşit anlaşma yapmak
receive a great deal of attention f. büyük ilgi görmek
extend the deal f. kontratı uzatmak
extend the deal f. sözleşmeyi uzatmak
deal with what happens f. olanla başa çıkmak
deal with what happens f. ne olursa olsun gerekeni yapıp hakkından gelmek
try to get a deal on something f. ucuza kapatmaya çalışmak
ask for a deal f. fiyatta indirim istemek
settle on a deal f. bir anlaşmaya varmak
deal with something f. biri şeyin hakkından, üstesinden gelmek
deal in futures f. malların gelecekteki değeri hakkında spekülasyon yapmak
deal with a problem f. bir problemle uğraşmak
deal with the problem from many aspects f. konuyu çeşitli açılardan ele almak
a great deal of s. pek çok
a good deal of s. epey
a great deal of s. epey
great deal of s. çok miktarda
a good deal of s. birçok
deal-prone s. anlaşma eğilimli
a good deal zf. bir hayli
a deal too much zf. fazlaca
a good deal zf. hayli
a good deal zf. birçok
big deal! ünl. hıh
Phrasals
deal by f. davranmak
deal in f. uygulamak
deal (one) in f. (birini) bir işe, projeye katmak
deal (one) into (something) f. (birini bir işe, projeye) katmak
deal someone into something f. kart oyunlarında birine kağıt dağıtmak
deal someone into something f. birini bir şeye dahil olmak
deal someone into something f. birini bir işe, projeye katmak
deal someone in f. kart oyunlarında birine kağıt dağıtmak
deal someone in f. birini bir şeye dahil olmak
deal someone in f. birini bir işe, projeye katmak
deal someone out of something f. kart oyunlarında kart dağıtırken birini es geçmek
deal someone out of something f. birini bir şeyden çıkarmak
deal someone out f. kart oyunlarında kart dağıtırken birini es geçmek
deal someone out f. birini bir şeyden çıkarmak
deal (one) in f. (birini) dahil etmek
deal (one) into (something) f. (birini bir şeye) dahil etmek
deal someone into something f. birini bir şeye dahil etmek
deal (one) out of (something) f. (birini bir şeyden) çıkarmak
deal (one) out of (something) f. (birini bir şeyden) dışlamak
deal (one) out of (something) f. (birini bir şeyin) dışında bırakmak/tutmak
deal (one) out of (something) f. (birini bir şeye) dahil etmemek
deal (one) out of (something) f. (birini/bir şeyi) atmak
deal (one) out of (something) f. (birini/bir şeyi) saymamak
deal in (something) f. (bir şey) ticareti yapmak
deal in (something) f. (bir şey) alıp satmak
deal in (something) f. (bir şey) işi yapmak
deal in (something) f. (bir şeye) odaklanmak
deal in (something) f. (bir şeyi) içermek
deal in (something) f. (bir şeyi) kapsamak
deal in (something) f. (bir şeyi) kapsamına dahil etmek
deal in (something) f. (bir şey) ile haşır neşir olmak
deal in (something) f. (bir şey) ile çalışmak
deal in (something) f. (bir şeye) dayandırmak
deal in (something) f. (bir şey) üzerinden iş yapmak
deal into f. -e dahil etmek
deal into f. -e katmak
deal out f. çıkarmak
deal out f. dışlamak
deal out f. dışında bırakmak/tutmak
deal out f. dahil etmemek
deal out f. atmak
deal out f. saymamak
deal out of f. çıkarmak
deal out of f. dışlamak
deal out of f. dışında bırakmak/tutmak
deal out of f. dahil etmemek
deal out of f. atmak
deal out of f. saymamak
deal out of f. es geçmek
deal with f. ile ilgili olmak
deal with f. hakkında olmak
deal with (someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) başa çıkmak
deal with (someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) baş etmek
deal with (someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) ilgilenmek
deal with (someone or something) f. (birini/bir şeyi) idare etmek
deal with (someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) iş yapmak
deal with (someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) iş yürütmek
deal with (something) f. (bir şeye) odaklanmak
deal with (something) f. (bir şeyi) içermek
deal with (something) f. (bir şeyi) kapsamak
deal with (something) f. (bir şeyi) kapsamına dahil etmek
deal with (someone) f. (biriyle) ilgilenmek
deal with (someone) f. (birine bir şekilde) davranmak
Phrases
that is a deal expr. anlaştık
that is a deal expr. mutabıkız
Colloquial
the deal i. sorun
the deal i. durum
good deal i. iyi
a raw deal i. sert muamele
good deal i. çok iyi olur
a raw deal i. haksız muamele
good deal i. süper olur
deal breaker i. anlaşmayı bozan/ihlal eden/çiğneyen durum
big deal i. büyük marifet
deal breaker i. bir ilişkinin bozulmasına sebebiyet veren neden
dirty deal i. haksız muamele
a raw deal i. haksız ve kötü davranış
a sweet deal i. iyi bir anlaşma
dirty deal i. kazık yeme
dirty deal i. kazık (yeme)
sale deal i. satış anlaşması
shady deal i. şaibeli iş/işlem
a done deal i. son karar
dirty deal i. üçkağıt
the real deal i. esas mevzu
the real deal i. temel mesele
the real deal i. bir meselenin iç yüzü
the real deal i. hakiki
the real deal i. gerçek
the real deal i. sahici
the real deal i. harbi
dodgy deal [uk] i. şaibeli anlaşma
dodgy deal [uk] i. alavere dalavereli iş
the real deal i. fos çıkmayacak şey
leave a great deal to be desired f. çok yetersiz olmak
leave a great deal to be desired f. hiç doyurucu olmamak
get a good deal f. (bir ürünü) indirimli fiyattan bulmak ve almak
close a/the deal f. anlaşmak
close a/the deal f. anlaşmaya varmak
close a/the deal f. işi bitirmek
big–deal s. son derece önemli
big–deal s. oldukça popüler
big–deal s. dikkate şayan
deal! ünl. harika!
big deal! expr. aman ne önemli!
deal! expr. çok iyi!
no deal expr. hayır
no deal expr. olmaz
no deal expr. kabul etmiyorum
big deal expr. ne farkeder ki
what's your deal? expr. neyin peşindesin?
big deal expr. o da bir şey mi; ne olacak yani
like it's such a big deal! expr. sanki çok büyük bir meseleymiş gibi!
like it's such a big deal! expr. sanki çok önemliymiş gibi!
you deal with it expr. sen uğraş
you deal with it expr. al kendin uğraş
you deal with it expr. sen hallet
nbd (no big deal) expr. abartmaya değmez
good deal! exclam. güzel!
good deal! exclam. harika!
Idioms
a rough deal i. sert muamele
a rough deal i. haksız muamele
wheel and deal i. alavere dalavere
fair deal i. adil anlaşma
square deal i. adil anlaşma
a raw deal i. haksız muamele
square deal i. insaflı davranış
fair deal i. insaflı davranış
big deal i. kodaman
big deal i. önemli kimse
big deal/shot i. sözü sayılan
big deal/shot i. sözü geçen
a rough deal i. haksız müdahale
a rough deal i. sert müdahale
a rough deal i. kötü muamele
a rough deal i. hüsran
a raw deal i. haksız müdahale
a raw deal i. sert müdahale
a raw deal i. kötü muamele
a raw deal i. hüsran
back-room deal i. kapalı kapılar ardında yapılan anlaşma
a done deal i. karara bağlanmış şey
a done deal i. sonuçlanmış anlaşma
a done deal i. kesinlik kazanmış anlaşma
a done deal i. bitmiş iş
a done deal i. tamamlanmış iş
a fair deal i. adil muamele
a fair deal i. eşit muamele
a fair deal i. dürüst bir pazarlık
a raw deal i. haksız muamele
a raw deal i. kötü muamele
a rough deal i. haksız muamele
a rough deal i. kötü muamele
a square deal i. adil bir pazarlık
a square deal i. adil bir anlaşma
a square deal i. adil/eşit muamele
a square deal i. eşit şartlarda bir anlaşma/pazarlık
big deal i. büyük bir olay
big deal i. önemli bir olay
dicey deal i. riskli anlaşma
dicey deal i. riskli durum
dicey deal i. tehlike arz eden durum/anlaşma
done deal i. kesinlik kazanmış anlaşma
done deal i. sonuçlanmış anlaşma
done deal i. karara bağlanmış şey
done deal i. iptal edilemez anlaşma
done deal i. feshedilemez anlaşma
sweet deal i. yararlı/faydalı düzenleme
sweet deal i. yararlı/faydalı anlaşma
sweet deal i. karlı anlaşma
sweet deal i. iyi pazarlık
sweet deal i. iyi alışveriş
sweet deal i. karlı alışveriş
sweet deal i. güzel/hoş davranış
sweet deal i. iyi iş
sweet deal i. güzel fırsat
set a great deal by (someone or something) f. (birini/bir şeyi) çok önemsemek
set a great deal by (someone or something) f. (birine/bir şeye) çok değer vermek
set a great deal by f. (birini/bir şeyi) çok önemsemek
set a great deal by f. (birine/bir şeye) çok değer vermek
say a great deal about (someone or something) f. (biri veya bir konu hakkında) çok şey anlatmak
say a great deal about (someone or something) f. (biri veya bir konu hakkında) çok şey göstermek
say a great deal about (someone or something) f. (biri veya bir konu hakkında) çok şey belirtmek
say a great deal about (someone or something) f. (biri veya bir konu hakkında) çok şeye işaret etmek
say a great deal about (someone or something) f. (biri veya bir konu hakkında) çok şey anlatmak
say a great deal about (someone or something) f. (biri veya bir konu hakkında) çok şey göstermek
say a great deal about (someone or something) f. (biri veya bir konu hakkında) çok şey belirtmek
say a great deal about (someone or something) f. (biri veya bir konu hakkında) çok şeye işaret etmek
to give a square deal f. adil davranmak
sweeten up the deal f. anlaşma koşullarını gevşetmek
cut a deal f. anlaşma sağlamak
close a deal with f. anlaşma sağlamak
cut a deal f. anlaşma yapmak
close a deal with f. anlaşma yapmak
go back on the deal f. anlaşmada geri adım atmak
go back on the deal f. anlaşmadan caymak
cut a deal f. anlaşmaya varmak
close a deal with f. anlaşmaya varmak
seal the deal f. anlaşmayı kapatmak
clinch the deal f. anlaşmayı sağlamak
make a big deal about something f. bir şeyi gereğinden fazla abartmak
make a big deal about something f. bir şeyi fazla abartmak
deal something a death blow f. bitirici darbeyi vurmak
make a big deal about something f. bir şeyi gereğinden fazla büyütmek
deal something a death blow f. büyük darbe indirmek
think a great deal of someone f. hakkında iyi/olumlu düşünmek
get a raw deal f. haksızlığa uğramak
get a raw deal f. haksızlık edilmek
have a great deal of trouble f. emek vermek
close the deal f. işi bitirmek
sweeten up the deal f. işi/pazarlığı cazipleştirmek
deal the race card f. ırk kozunu oynamak/kullanmak
think a great deal of someone f. iyi gözle bakmak
deal the race card f. ırk kozunu kullanmak
seal the deal f. işi pişirmek
seal the deal f. işi sonlandırmak
sweeten up the deal f. koşulları çekici/cazip hale getirmek
not to make a big deal out of it f. mesele etmemek
not to make a big deal out of it f. problem etmemek
make a big deal out of something f. pireyi deve yapmak
deal something a death blow f. son darbeyi vurmak
not to make a big deal out of it f. sorun etmemek
think a great deal of someone f. takdir etmek
have a great deal of trouble f. zahmet vermek
strike a deal f. (fiyat konusunda) anlaşmaya varmak
strike a deal f. (fiyat konusunda) uzlaşmaya varmak
say a great deal about (someone or something) f. (biri veya bir şey) hakkında çok şey söylemek
say a great deal about (someone or something) f. (birinin veya bir şeyin) gerçek yüzünü açığa çıkarmak
set a great deal by (someone or something) [obsolete] f. (birini ya da bir şeyi) yüksek bir mertebeye yerleştirmek
set a great deal by (someone or something) [obsolete] f. (birine ya da bir şeye) çok büyük önem vermek
say a great deal about (someone or something) f. (biri veya bir konu hakkında) çok şey söylemek
say a great deal about (someone or something) f. (biri veya bir konu hakkında) birçok şeyi açığa vurmak
deal a final blow f. son darbeyi indirmek
blow a deal f. anlaşmayı bozmak
blow a deal f. anlaşmayı mahvetmek
blow a deal f. anlaşmayı berbat etmek
blow a deal f. anlaşmayı yüzüne gözüne bulaştırmak
blow the deal f. anlaşmayı berbat etmek
blow the deal f. anlaşmayı yüzüne gözüne bulaştırmak
deal (someone or something) a blow f. (birine/bir şeye) büyük zarar vermek
deal (someone or something) a blow f. (birine/bir şeye) zarar vermek
deal (someone or something) a blow f. (birini/bir şeyi) olumsuz etkilemek
deal (someone or something) a blow f. (birini/bir şeyi) kötü etkilemek
deal (someone or something) a blow f. (birini/bir şeyi) yerle bir etmek
deal (someone or something) a blow f. (birine/bir şeye) büyük bir darbe vurmak
deal a death blow f. ölümcül bir darbe vurmak
deal a death blow f. öldürücü bir darbe vurmak
deal a death blow f. öldüren bir darbe vurmak
deal a death blow f. öldüren darbeyi vurmak
deal a death blow f. büyük darbe indirmek
deal a death blow f. bitirici darbeyi vurmak
deal a death blow f. son darbeyi vurmak
deal somebody/something a blow f. birine/bir şeye büyük zarar vermek
deal somebody/something a blow f. birine/bir şeye zarar vermek
deal somebody/something a blow f. birini/bir şeyi olumsuz etkilemek
deal somebody/something a blow f. birini/bir şeyi kötü etkilemek
deal somebody/something a blow f. birini/bir şeyi yerle bir etmek
deal somebody/something a blow f. birine/bir şeye büyük bir darbe vurmak
deal a blow to somebody/something f. birine/bir şeye büyük zarar vermek
deal a blow to somebody/something f. birine/bir şeye zarar vermek
deal a blow to somebody/something f. birini/bir şeyi olumsuz etkilemek
deal a blow to somebody/something f. birini/bir şeyi kötü etkilemek
deal a blow to somebody/something f. birini/bir şeyi yerle bir etmek
deal a blow to somebody/something f. birine/bir şeye büyük bir darbe vurmak
deal a hand f. kartları dağıtmak
deal a hand f. elin kartlarını dağıtmak
deal a hand f. (hayat) kısmet etmek
deal a hand f. (hayat) kaderini çizmek
deal a hand f. (hayat) rastgele/şansına önüne bir şeyler sunmak/getirmek/vermek
deal the hand f. kartları dağıtmak
deal the hand f. elin kartlarını dağıtmak
deal the hand f. (hayat) kısmet etmek
deal the hand f. (hayat) kaderini çizmek
deal the hand f. (hayat) rastgele/şansına önüne bir şeyler sunmak/getirmek/vermek
make a deal (with one) f. (biriyle) anlaşmaya varmak
make a deal (with one) f. (biriyle) mutabakat sağlamak
make a deal (with one) f. (biriyle) uzlaşmak
sweeten the deal f. anlaşma koşullarını gevşetmek
sweeten the deal f. işi/pazarlığı cazipleştirmek
sweeten the deal f. koşulları çekici/cazip hale getirmek
think a great deal of (someone or something) f. (biri/bir şey) hakkında iyi/olumlu düşünmek
think a great deal of (someone or something) f. (birine/bir şeye) iyi gözle bakmak
think a great deal of (someone or something) f. (birini/bir şeyi) takdir etmek
a good deal s. birçok
a good deal s. bir hayli
a good deal s. pek çok
never a deal zf. birazcık bile değil
what's the deal expr. ne numara dönüyor?
what's the deal expr. neler dönüyor?
Speaking
the deal is off i. anlaşmadan vazgeçtiler
this is a done deal i. bu bitmiş bir iş
I thought we had a deal expr. anlaştık sanıyordum
it's not a big deal expr. abartılacak bir şey değil
no big deal expr. abartılacak bir şey değil
no big deal expr. abartmaya değmez
no big deal and no biggie expr. abartmaya değmez
it's not that big of a deal expr. abartmaya gerek yok
that was the deal expr. anlaşma buydu
the deal is off expr. anlaşmadan vazgeçtik
we had a deal expr. anlaşmıştık
it is a deal expr. anlaştık
it's a deal expr. anlaştık
do we have a deal? expr. anlaştık mı?
so we have a deal expr. anlaştık o halde
then we have a deal expr. anlaştık o halde
so we have a deal expr. anlaştık o zaman
then we have a deal expr. anlaştık o zaman
it's a deal! expr. anlaştık!
it's not a big deal expr. atla deve değil
why did they make a big deal out of this? expr. bu olayı neden bu kadar büyüttüler?
it's not that big of a deal expr. bu kadar abartılacak bir şey değil
what's the big deal? expr. bunda abartacak ne var?
big deal expr. bana ne
how do you deal with this smell? expr. bu kokuya nasıl katlanıyorsun?
how do you deal with this smell? expr. bu kokuya nasıl dayanıyorsun?
how do you deal with that smell? expr. bu kokuya nasıl dayanıyorsun?
I'll deal with that on monday expr. bununla pazartesi ilgileneceğim
what's the deal in here? expr. buranın olayı nedir?
I will deal with this expr. bununla ilgileneceğim
I think we can cut a deal expr. bence anlaşabiliriz (fiyatta vb)
we had one chance to make this deal expr. bu anlaşmayı yapmak için tek şansımız vardı
it's no big deal expr. büyütecek bir şey değil
let's make a deal expr. bir anlaşma yapalım
I don't want to deal with it expr. bununla uğraşmak istemiyorum
what's the big deal? expr. bu kadar önemli olan ne?
you know the deal expr. bu işleri bilirsin
it's not a big deal expr. büyütecek bir şey değil
you know the deal expr. bu işler nasıl olur/yürür bilirsin
what's the big deal? expr. bunda bu kadar büyütecek ne var?
how do you deal with that smell? expr. bu kokuya nasıl katlanıyorsun?
what's the big deal? expr. bunda bu kadar abartacak ne var?
this is a deal breaker expr. bu anlaşmayı bozar
cut for deal expr. desteyi kes
no big deal and no biggie expr. gözünde büyütmeye değmez
don't make a big deal out of everything! expr. her şeyi sorun haline getirme!
no big deal expr. gözünde büyütmeye değmez
deal breaker expr. oyunbozan/engel durum
what's the big deal? expr. kafanda ne tilkiler dolanıyor?
it's no big deal expr. önemli bir şey değil
what's the big deal? expr. ne var bunda bu kadar büyütecek?
here's the deal expr. olay şöyle
no big deal expr. lafı bile olmaz
I thought it was a done deal expr. o iş tamam sanıyordum
it's not a big deal expr. önemli bir şey değil
then we have a deal expr. o halde anlaştık
it's not that big of a deal expr. o kadar abartılacak bir şey değil
what's the big deal? expr. ne yaptığını sanıyorsun sen?
what's the big deal? expr. neler olup bitiyor?
what's his/her deal? expr. onun sorunu ne?
I made a deal with him expr. onunla bir anlaşma yaptım
so we have a deal expr. o halde anlaştık
what's your deal? expr. senin olayın ne?
I can't deal with you expr. seninle uğraşamam