arada - Turkish English Dictionary

arada

Meanings of "arada" in English Turkish Dictionary : 6 result(s)

Turkish English
General
arada sometimes adv.
Do you sometimes give your sister money?
Arada kız kardeşine para veriyor musun?

More Sentences
arada in between adv.
As for the amount of time that has passed in between, I shall now explain the reason for this.
Aradan geçen süreye gelince, şimdi bunun nedenini açıklayacağım.

More Sentences
arada between adv.
The airlines are, as Baroness Ludford said, between a rock and a hard place.
Barones Ludford'un da dediği gibi hava yolu şirketleri iki arada bir derede kalmış durumdalar.

More Sentences
arada betwixt adv.
arada atwixt [obsolete] adv.
Trade/Economic
arada meantime adv.

Meanings of "arada" with other terms in English Turkish Dictionary : 486 result(s)

Turkish English
Common Usage
bir arada kalmak stick together v.
We should stick together.
Bir arada kalmalıyız.

More Sentences
bu arada by the way adv.
How many refugees, by the way?
Bu arada kaç mülteci var?

More Sentences
General
bir arada yaşama coexistence n.
It is this coexistence that is the problem.
Sorun da işte bu bir arada yaşama halidir.

More Sentences
bir arada tutmak hold together v.
Traditional Japanese houses are held together with wooden joints.
Geleneksel Japon evleri ahşap eklemlerle bir arada tutulur.

More Sentences
(sığır sürüsünü) bir arada tutmak hold v.
We want them to be the mortar that holds us together.
Bizi bir arada tutan harç olmalarını istiyoruz.

More Sentences
arada kalmış in-between adj.
She lived in an in-between state, unsure of her next steps.
Bir sonraki adımlarından emin olmadan arada kalmış bir şekilde yaşıyordu.

More Sentences
bir arada all together adv.
The only thing that matters is that we are all together.
Önemli olan tek şey hepimizin bir arada olması.

More Sentences
arada bir at times adv.
He gets tough at times.
O arada bir saldırganlaşır.

More Sentences
arada bir now and then adv.
Every now and then, we eat out.
Arada bir dışarıda yemek yiyoruz.

More Sentences
bu arada incidentally adv.
Incidentally, I would have liked to see the Commission do the same.
Bu arada, Komisyon'un da aynı şeyi yaptığını görmek isterdim.

More Sentences
arada sırada occasionally adv.
We will visit you occasionally.
Arada sırada sizi ziyaret ederiz.

More Sentences
arada sırada now and again adv.
He goes there now and again.
O, arada sırada oraya gider.

More Sentences
bu arada in the meantime adv.
In the meantime, let us not be deterred from confronting a dangerous menace when we can.
Bu arada, elimizden geldiğince tehlikeli bir tehditle yüzleşmekten de geri durmayalım.

More Sentences
bu arada among other things adv.
Among other things, I don't know the recent members, nor their new songs at all.
Bu arada ben son üyeleri, ne de onların yeni şarkılarını biliyorum.

More Sentences
bu arada in the meanwhile adv.
In the meanwhile, this people has become so weary.
Bu arada bu halk çok yorgun düştü.

More Sentences
bu arada in the mean adv.
However, we would like your word in the mean time that this directive will actually be adopted.
Ancak bu arada bu yönergenin gerçekten kabul edileceğine dair söz vermenizi istiyoruz.

More Sentences
bu arada meanwhile adv.
Meanwhile, many victims who have inhaled asbestos dust have died from it.
Bu arada asbest tozunu soluyan birçok mağdur bu nedenle hayatını kaybetmiştir.

More Sentences
arada bir every so often adv.
I play golf every so often.
Arada bir golf oynuyorum.

More Sentences
bir arada together adv.
The peoples of Europe are united there in all their cultural richness and live peacefully together.
Avrupa halkları tüm kültürel zenginlikleriyle orada birleşmiş ve barış içinde bir arada yaşamaktadır.

More Sentences
bu arada speaking of which adv.
Speaking of which, check out Miley Cyrus over there.
Bu arada, şuradaki Miley Cyrus'a baksana.

More Sentences
Colloquial
bu arada meanwhile adv.
When applying the OCM, meanwhile, the competence boundaries set out in the Treaties must be taken into consideration.
Bu arada Açık Koordinasyon Yöntemi uygulanırken Antlaşmalarda belirlenen yetki sınırları dikkate alınmalıdır.

More Sentences
arada sırada every now and then/again adv.
I shoot hoops every now and then.
Arada sırada basket atarım.

More Sentences
Technical
bu arada meanwhile adv.
Although that aspect has meanwhile been removed from the directive, it has been revived by the rapporteur.
Her ne kadar bu husus bu arada yönetmelikten çıkarılmış olsa da, sözcü tarafından yeniden gündeme getirilmiştir.

More Sentences
Medical
bir arada yaşama co-existence n.
I would also like to point out that traceability is not a tool for dealing with the issue of co-existence.
Ayrıca izlenebilirliğin bir arada yaşama konusunu ele almak için bir araç olmadığını da belirtmek isterim.

More Sentences
General
arada olan olay interlude n.
arada bulunan intermediary n.
arada bulunma intermediateness n.
arada söyleme interjection n.
oyundaki olayları arada açıklayan kişi chorus n.
arada olma intervention n.
bir arada var olma coexistence n.
arada meydana gelen madde intermediate n.
arada olma betweenness n.
bir arada yaşama yanlısı communalist n.
beşi bir arada five in a row n.
bir arada toplanma glomeration n.
birçok değişken arasındaki ilgileri bir arada göstermek için kullanılan grafik nomogram n.
arada olma interlocation n.
arada olma intermediacy n.
arada kalmış kimse piggy in the middle n.
bir arada akma confluence n.
bir metinde iki biçimin bir arada bulunması conflation n.
bir arada varoluş coexistence n.
iki film bir arada double feature n.
barış içinde bir arada yaşama peaceful coexistence n.
faaliyeti bir arada özellikle de güçlükle sürdürmeye çalışma juggling n.
eğlence amacıyla arada sırada uyuşturucu kullanan kimse a recreational drug user n.
hepsi bir arada/dahil tout ensemble n.
oturma, çalışma, yemek, misafir odalarının ve mutfağın bir arada olduğu, yüksek tavanlı, büyük salon great room n.
ritmik jimnastik, artistik jimnastik, amigo, dövüş sporları, break dans gibi enerjik ve ritmik tarz tekniklerinin bir arada olduğu sözsüz tiyatro oyunu flying n.
Şık kıyafetler ile spor parçaları bir arada kullanma ile başlayan bir moda akımı athleisure n.
kumarhane ve otelin bir arada olduğu işletme casino-hotel n.
sanatsal, felsefi vb. amaçlarla bir arada olan seçkin topluluk cénacle n.
kağıtları bir arada tutmakta kullanılan metal uçlu kısa kablo treasury tag n.
iyiyle kötünün bir arada bulunması alloy n.
çit kazıklarını bir arada tutmak için kazıkların tepesine geçirilen esnek tahta edder [obsolete] n.
sürekli diyetle zayıflayıp arada tekrar kilo alma yo-yo dieting n.
bir yığındaki malzemeleri bir arada tutmak için kullanılan malzeme matrix n.
iki arada bir derede olma horn of a dilemma n.
birçok işi bir arada yapma hyphenism n.
paspasın bezini bir arada tutan kelepçe mophead n.
arada fark olmadığı halde yapılan ayrım distinction without a difference n.
varil çıtalarını bir arada tutan çelik çember gird [scotland] n.
bir arada tutan şey glue n.
nesneleri bir arada tutmak için kullanılan, esnek yapılı doğal veya sentetik kauçuk halka gum band [pennsylvania] n.
tam arada kalan şey in-betweener n.
bir arada giden araç grubu pack n.
arada yapılan şey intermean [obsolete] n.
evrak klasöründeki kağıtları bir arada tutan dosya file folder n.
kooperatif ilişkideki insanların bir arada yaşadığı mesken phalanstery n.
kağıtları ortadan delerek bir arada tutan sivri çelik gereç spike n.
(at arabasında) iki falakayı bir arada tutan çubuk spreader n.
işi ve aile yaşantısını bir arada yürüten kadın superwoman n.
arada kalmak be mixed up in an affair v.
arada söz söylemek interject v.
bir arada barış içinde bulunmak coexist peacefully v.
(arada olup biteni) öğrenmek catch up on v.
arada kaynamak pass unnoticed v.
arada olmak intervene v.
bir arada var olmak coexist v.
iki arada bir derede kalmak straddle v.
bir arada bulunmak rub shoulders with v.
arada kaynamak get lost in the shuffle v.
iki arada bir derede kalmak seesaw between two opinions v.
arada dağlar kadar fark olmak be far apart v.
bir arada olmak coexist v.
ile bir arada olmak rub elbows with v.
arada mesafe bırakmak hold at bay v.
iki arada bir derede kalmak be in a tight situation v.
iki arada kalmak not to know whom to support v.
iki arada kalmak be at a loss as to whom to believe v.
iki arada bir derede kalmak be between a rock and a hard place v.
iki arada kalmak be between a rock and a hard place v.
iki arada kalmak be torn between v.
iki arada bir derede kalmak be torn between v.
arada söylemek interject v.
bir arada bulunmak be all together v.
bir arada bulunmak exist together v.
bir arada bulunmak be together v.
bir arada toplamak add up v.
bir arada bulundurmak keep something together v.
bir arada yürütmek carry out in cooperation v.
bir arada yürütmek carry out collectively v.
bir arada bağlamak bind together v.
(verilen) arada tuvalete gitmek go to the toilet at break v.
ikisini bir arada yürütmek manage both v.
arada olmak mediate v.
(sadakat) bir arada tutmak bind v.
arada kalmak hesitate v.
düzensizce bir arada tutmak lumber v.
bir arada yaşamak hive v.
arada mesafe bırakmak dompt v.
arada meydana gelmek interlude v.
arada boşluk oluşturmak interspace v.
bir arada akmasını sağlamak corrivate v.
arada belirtilen parenthetical adj.
hep bir arada collected adj.
arada belirtilen parenthetic adj.
arada sırada vuku bulan sporadic adj.
başka bireylerle bir arada olmaktan hoşlanan gregarious adj.
arada bulunan intermediate adj.
bir arada olabilir compatible adj.
arada sırada olan occasional adj.
arada olan intermediate adj.
arada ciddi bir bağlılık sözünün olmadığı (seks, ilişki) casual adj.
bir arada (bozulmamış) intact adj.
başka bireylerle bir arada olmaktan hoşlanmayan ungregarious adj.
arada bulunan medioxumous adj.
arada olan borderline adj.
çeşitli ürünün veya hizmetin bir arada bulunduğu mekanda yapılan one-stop adj.
iki arada bir derede distraught adj.
arada duran intermedial adj.
arada bulunan intermedian [obsolete] adj.
arada bulunan intermediary adj.
arada gelen intermediary adj.
arada yapılan intermediary adj.
arada olan intervenient adj.
arada kalmış crutched adj.
ile bir arada tutulan bound by adj.
arada sırada ever and anon adv.
bu arada at this time adv.
arada bir every now and again adv.
bir arada in company adv.
arada bir once in a while adv.
arada bir from time to time adv.
arada sırada every so often adv.
arada sırada off and on adv.
arada bir every once in a while adv.
bu arada meantime adv.
tam bu arada in the midst of all this adv.
arada sırada from time to time adv.
arada sırada between whiles adv.
arada bir every now and then adv.
sık sık arada sırada every so often adv.
arada bir occasionally adv.
ikisi bir arada two in a row adv.
iki arada bir derede somehow or other adv.
bu arada for the time being adv.
bu arada in passing adv.
bu arada en passant adv.
bu arada incidently (incidentally) adv.
bu arada by the by adv.
ikisi bir arada two in one adv.
arada sırada once in a while adv.
bu arada therewhile [obsolete] adv.
bu arada therewhilst [obsolete] adv.
arada sırada once and a while adv.
arada sırada once in a way [brit] adv.
arada sırada once and a way [brit] adv.
bu arada en attendant adv.
arada sırada whiles adv.
bu arada hereat adv.
bir arada reunitedly adv.
bir arada ifere adv.
bir arada infere adv.
bir arada publically adv.
arada bir semioccasionally adv.
arada sırada semioccasionally adv.
bu arada in the mean space [obsolete] adv.
arada bir still an end [obsolete] adv.
arada sırada still an end [obsolete] adv.
arada bir still and anon [obsolete] adv.
arada sırada still and anon [obsolete] adv.
ile bir arada in conjunction with prep.
bir arada in conjunction with prep.
bu arada in parenthesis expr.
arada sırada occas (occasionally) abrev.
Phrasals
bir arada kalmak hold together v.
bir arada tutmak whip in v.
bir arada tutmak circle in v.
iki arada bir derede bırakmak tear between v.
iki arada bırakmak tear between v.
(biriyle ya da bir şeyle) bir arada yaşamak coexist with (someone or something) v.
uyumlu bir şekilde bir arada yaşamak coexist with (someone or something) v.
biriyle ya da bir şeyle bir arada yaşamak coexist with someone or something v.
uyumlu bir şekilde bir arada yaşamak coexist with someone or something v.
bir arada kalmak stay together v.
bir arada kalmak keep together v.
birbirine yakın/bir arada/toplu halde olmak remain together v.
iki işi bir arada yapmak double up v.
(biriyle/bir şeyle) sorunsuz bir arada olabilmek fall in with (someone or something) v.
iki arada yapmak get in v.
iki arada yapmak get in v.
bir arada düşünmek put together v.
birlikte/bir arada hayal etmek put together v.
kabloyla arada bağlantı sağlamak wire in v.
kabloyla arada bağlantı sağlamak wire into v.
bir şeyi arada sektirmek bounce something back and forth v.
(birilerini/bir şeyleri) bir arada bağlamak bind someone or something together v.
bir arada bağlamak bind (someone or something) together v.
arada sektirmek bounce back and forth v.
ile bir arada yaşamak coexist with v.
arada kaynamak get by v.
birilerini/bir şeyleri bir arada tutmak hold someone or something together v.
bir şeyi bir arada tutmak hold something together v.
bir arada sığışmak squeeze together v.
Phrases
ile bir arada olmak be allied to v.
bu arada as a side note adv.
bu arada by the bye adv.
bu arada as an aside adv.
iki arada bir derede caught between the devil and the deep blue sea expr.
arada aradan in between expr.
bu arada aynı zamanda while at the same time expr.
üçü bir arada three in one expr.
birlikte/beraber/bir arada çalışma hand in hand expr.
(biriyle/bir şeyle) bir arada in conjunction with (someone or something) expr.
Proverb
çok yakın arkadaşlıklarda bile arada mesafe olmalı a hedge between keeps friendship green
Colloquial
bu arada sadece merak ettim by the way i'm just curious n.
bu arada meraktan soruyorum by the way i'm just curious n.
arada kalan fence hanger n.
bir şeylerin bir araya toplandığı/bir arada olduğu yer hotbed of something n.
aile toplantılarında çocukların ayrı olarak bir arada oturduğu masa kiddie table n.
arada dağlar kadar fark olmak they're chalk and cheese v.
iki arada gidip gelmek yo-yo v.
kendini bir arada tutmak keep it together v.
birini iki arada bir derede bırakmak have someone coming and going v.
arada kalmış on the fence adj.
bu arada the whilst adv.
arada sırada on occasions adv.
bu arada in the mean time adv.
bu arada meantime adv.
arada bir ever and again adv.
arada bir every now and then/again adv.
arada dağlar kadar fark var they're chalk and cheese expr.
hepsi bir arada all rolled in one expr.
hepsi bir arada all in one expr.
tümü bir arada all in one expr.
arada haber et write if you get work [old-fashioned] expr.
arada haber et wiygw (write if you get work) expr.
arada sırada ever and again/anon expr.
arada sırada on again expr.
iki arada bir derede somehow or another expr.
iki arada bir derede somehow or other expr.
bu arada btw (by the way) abrev.
Idioms
iki arada bir derede kalma a second thought n.
zeka ve kas gücü/fiziksel güç bir arada brains and brawn n.
iki arada bir derede kalma double bind n.
arada kalmış pig in the middle [uk] n.
bir arada değerlendirildiğinde görünür bir avantaj/etki yaratan istatistiksel unsurlar weight of numbers n.
arada kalınan bir durum a catch 22 n.
arada kalmış/net olmayan bir alan a grey area n.
farklı insanların, kültürlerin, fikirlerin bir arada var olduğu ortam a melting pot n.
arada kalan taraf the meat in the sandwich n.
arada kalıp zor duruma düşen kişi the meat in the sandwich n.
bir arada olmak keep company with v.
iki arada bir derede kalmak run hot and cold v.
iki arada bir derede bırakmak have (someone) coming and going v.
arada birinden bahsetmek mention someone in passing v.
arada birine değinmek mention someone in passing v.
arada kalmak be the meat in the sandwich v.
arada kalmak be caught in the middle v.
arada kaynamak fall/drop/go/slip through the cracks v.
arada mesafe bulundurmak keep aloof v.
arada zor duruma düşen olmak be the meat in the sandwich v.
bir arada olmak go hand in hand v.
bir arada olmak be hand in hand v.
iki arada bir derede kalmak be between a rock and a hard place v.
iki arada kalmak be torn (between a and b) v.
iyi ve kötüyü bir arada kabul etmek take the bad with the good v.
iki iyi şeyi bir arada yaşamak the best of both worlds v.
iki arada kalmak be on the horns of a dilemma v.
iki arada bir derede bırakmak keep someone hanging in midair v.
iki arada bir derede kalmak straddle the fence v.
iki iyi şeyi bir arada yaşamak butter both sides of one's bread v.
iki arada bir derede kalmak be torn (between a and b) v.
iki arada bir derede kalmak be on the horns of a dilemma v.
iki arada kalmak be between a rock and a hard place v.
iki arada bir derede kalmak be in a cleft stick v.
iki arada bir derede bırakmak leave someone hanging in midair v.
kendisini iki arada bir derede bulmak find oneself in a double bind v.
kötü insanlarla bir arada bulunmak get into bad company v.
kötü insanlarla bir arada bulunmak get into bad company v.
kötü insanlarla bir arada bulunmak keep bad company v.
kötü insanlarla bir arada bulunmak keep bad company v.
bir arada çalışmak work hand in hand v.
iş yeriyle evi bir arada olmak live over the shop [uk] v.
iki arada bir derede kalmak be torn both ways v.
bir arada güçlü olmak be greater/more than the sum of its parts v.
bir işin bir çok farklı yönünü bir arada yapmak/yürütmek be the chief cook and bottle washer v.
iki arada bir derede kalmak sway to and fro v.
iki arada kalmak sway to and fro v.
arada bir iki laf edebilmek able to get a word in edgewise v.
arada kaynamak be lost in the shuffle v.
bir arada güçlü olmak be more/bigger/greater than the sum of its parts v.
arada kalmak be sitting on the fence v.
arada kaynamak blend into the woodwork v.
arada kaynamak blend into the woodwork v.
arada kaynamak fade into the woodwork v.
(birçok/birkaç) işi bir arada yürütmek keep (an amount of) balls in the air v.
birçok/birkaç işi bir arada yürütmek keep balls in the air v.
birçok/birkaç işi bir arada yürütmek juggle balls in the air v.
birinin/bir şeyin arada kaynayıp gitmesine neden olmak lose somebody/something in the shuffle v.
arada (bir şeyden) bahsetmek mention (something) in passing v.
arada (bir şeyin) sözünü geçirmek mention (something) in passing v.
arada (bir şeye) değinmek mention (something) in passing v.
arada bahsetmek mention in passing v.
arada sözünü geçirmek mention in passing v.
arada değinmek mention in passing v.
(biriyle/birileriyle) bir arada olmak rub elbows with (someone) v.
(biriyle/bir şeyle) bir arada çalışmak work hand and glove with (someone or something) v.
(biriyle/bir şeyle) bir arada çalışmak work hand in glove with (someone or something) v.
arada kalmış caught in the middle adj.
arada kaynamış lost in the shuffle adj.
arada kalmış torn between adj.
iki arada bir derede kalmış torn between adj.
iki arada bir derede between hawk and buzzard adv.
iki arada bir derede kalma caught between the devil and the deep blue sea adv.
arada sırada now and anon [old-fashioned] adv.
arada bir few and far between expr.
arada sırada few and far between expr.
arada sırada in fits and starts expr.
hepsi bir arada all rolled into one expr.
hepsi bir arada rolled into one expr.
iki arada bir derede on the horns of a dilemma expr.
iki arada bir derede between the devil and the deep sea expr.
iki arada bir derede kalan piggy in the middle expr.
iki arada bir derede between the devil and the deep blue sea expr.
iki arada bir derede between a rock and a hard place expr.
bu arada evde meanwhile, back at the ranch expr.
bu arada iş yerinde meanwhile, back at the ranch expr.
bu arada çiftlikte anlamına gelen ve ev veya iş yerinde olanları anlatmaya geçerken kullanılan bir ifade meanwhile, back at the ranch expr.
iki arada bir derede in a double bind expr.
iki arada bir derede devil and deep blue sea expr.
bu arada by the by/bye expr.
(farklı duygular/eylemler) bir arada by turn(s) expr.
iki arada bir derede kalmış (caught/stuck) between a rock and a hard place expr.
(biriyle) bir arada face to face (with somebody) expr.
arada sırada fits and starts expr.
Speaking
arada dağlar kadar fark olmak there’s a world of difference v.
arada dağlar kadar fark olmak there is a world of difference v.
arada dağlar kadar fark var there’s a world of difference expr.
arada dağlar kadar fark var there is a world of difference expr.
bir arada kalmalıyız we should stay together expr.
Trade/Economic
arada bir yapılan damping sporadic dumping n.
arada geçen zaman elapsed time n.
aynı hisse senetlerini alıp satarak arada oluşan farktan kar sağlayan yatırım kurumu open end investment trust n.
bir çok tür malın bir arada bulunduğu stok mixed inventory n.
farklı kişiler için çalışan daktilografların (sekreterlerin) bir arada bulunduğu oda/salon secretarial pool n.
farklı kişiler için çalışan daktilografların (sekreterlerin) bir arada bulunduğu oda/salon typing pool n.
muhtelif ihracatçılara ait emtianın bir arada sevkiyatı carload shipment n.
sabit ve değişken masrafların bir arada olma durumu mixed cost n.
hepsi bir arada all-in-1 expr.
Law
başka suçlarla bir arada yapılan hırsızlık mixed larceny n.
başka suçlarla bir arada yapılan hırsızlık compound larceny n.
bir ülkenin yürürlükte olan kanun ve diğer hukuk kurallarırının bir sistem dahilinde bir arada toplanması compiled statutes n.
bir ülkenin yürürlükteki yasalarının bir sistem dahilinde bir arada toplanması durumu compiled statutes n.
Politics
barış içinde bir arada yaşama peaceful co-existence n.
birden çok nesnenin veya sunuşun bir arada algılanabilen bileşimleri get up n.
bir arada var olmak co-exist v.
bir arada concomitantly adv.
Technical
iki kat metal folyoyu bir arada haddeleme pack rolling n.
parçaları bir arada tutmak için kullanılan parça pin n.
saatin çarklarını bir arada tutan maşa parçası anchor n.
bir arada durup şeklini koruma özelliği eubstance n.
varil çıtalarını bir arada tutan çelik çember hoop n.
karmaşık bir yapının çeşitli unsurlarını bir arada tutan şey lynchpin n.
bir dizi kütüğü bir arada tutan çivili ahşap çubuk lock-down n.
vagonların yan duvarlarını bir arada tutan halkalı çubuk wagon box rod n.
arada bulunan intermediate adj.
Computer
arada açılan reklam interstitial ad n.
farklı web siteleri tarafından kullanılan uygulamaların kendi web sitenizde bir arada kullanılması mashup n.
hepsi bir arada bilgisayar all in one computer n.
(ardışık veri) tek bir operasyonda okunup yazılabilmesi için bir arada gruplamak block v.
bir arada olabilir compatible adj.
bu arada değil not between expr.
Informatics
veri ve işlemi bir arada içeren bağımsız modüller yaratma encapsulation n.
farklı sistem veya veri tabanlarının bir arada çalıştırıldığı ortak alan software platform n.
Telecom
bilgisayar ve telefon ağlarının bir arada çalışmalarını sağlayan yazılım computer telephony integration n.
Mechanic
iki kat metal folyoyu bir arada haddeleme pack rolling n.
Textile
kombinezon ve külotun bir arada kullanıldığı bir tür kadın giysisi chemiloon n.
çift katlı dokumada kumaşın önünü ve arkasını bir arada tutan fazladan çözgü ve atkı iplik dizisi binder n.
fransız güpürü ve ispanyol motiflerinin bir arada olduğu ipekli kopanaki mélange n.
danteldeki desenleri destekleyen veya bir arada tutan ilmek ve düğümler ground n.
Dyeing
(bir arada istenen rengi veren) farklı renkte noktalarla oluşturulan renk dithered color [us] n.
(bir arada istenen rengi veren) farklı renkte noktalarla oluşturulan renk dithered colour [uk] n.
Automotive
ikisi bir arada boya two-pack paint n.
ikisi bir arada dolgu macunu two-pack filler n.
Aeronautic
sistemlerin bir arada çalışabilirliği compatibility n.
Marine
sapma sonrası dalgaların bir arada toplanması caustic n.
Mining
platformdan platforma atılarak yükseğe taşınan cevheri bir arada tutması için üst üste yerleştirilmiş bir dizi platform veya nişten her biri shamble n.
Medical
kalın bağırsaksa birçok polipin bir arada bulunması polyposis coli n.
epitel hücresi zarındaki komşu hücreleri bir arada tutmaya yarayan özelleşmiş lokal kalınlaşma desmosomal n.
bir arada bulunan concomitant adj.
Anatomy
tamamlayıcı öğeleri birbirine bağlayıp bir arada tutan bağ dokusu sheath n.
tamamlayıcı yapıları bağlayıp bir arada tutan bağ dokusu sheth n.
Pathology
(hasta) birçok kişinin bir arada bulunmasından kaynaklı hastalık durumu ochlesis n.
kornea lekesi oluşumu ile pterjiumun bir arada bulunmasıyla karakterize göz hastalığı pin and web n.
parçaların bir arada büyümesi prosphysis n.
Pharmaceutics
sıkıştırılmış tabletin bileşenlerini bir arada tutmak için kullanılan madde binder n.
Printing
sayfaları bir arada tutması için el yapımı kitapların sırtının en üst ve en alt kısmına atılan ilmek kettle-stitch n.
yaylı sapın bir arada tuttuğu bir çift baskı kalıbından oluşan bir cihaz oliver n.
Gastronomy
çeşitli tat ve aromaları bir arada içeren (şarap) complex adj.
Math
birçok değişken arasındaki bağıntıyı bir arada gösteren grafik alignment chart n.
Physics
atomdaki elektronların yükleri toplamına eşit bir pozitif kütle tarafından bir arada tutulduğu teorisi thomson's hypothesis n.
kütle çekimi tarafından bir arada tutulan held together by gravity adj.
Chemistry
madde bileşenlerini bir arada tutan moleküllerarası çekim cohesion n.
moleküler kuvvetlerle bir arada tutulmak cohere v.
parçalarını bir arada tutmaya çalışan bir kitle veya madde içindeki (moleküler kuvvet) cohesive adj.
Biology
belirli bir karakteristiği ifade etmek için bir arada bulunmaları gereken gen çiftlerinden her biri complementary gene n.
bir arada bulunduklarında ayrıyken gösterdikleri etkiden bambaşka etki yaratan birkaç genden her biri complementary factor n.
lifli bağ dokunun bir arada tuttuğu doku bütünü fascia n.
bir arada bulunan hayvan kolonisi cormus n.
yaşam ve yaşam süreçlerinin bir arada işlediğini savunan bir teori organicism n.
Marine Biology
aynı tür veya cins balıkların grup halinde bir arada yüzmeleri school n.
aynı türden balıkların bir arada bulunması shaol n.
Astronomy
(gök cisimleri) bir arada conjoined adj.
Zoology
hayvanların bir arada bulunduğu yer village n.
Botanic
üçü bir arada olacak şekilde yetişen çiçekler tern flowers n.
yaprak dizilişinde üç yaprağın bir arada olması tern leaves n.
yaprakları goncaya benzer şekilde bir arada bulunan papatya gibi çiçek luckengowan [obsolete] [scotland] n.
taç yaprakları üreme organı tarafından bir arada tutulan catapetalous adj.
erselik ve erkek/dişi çiçekleri bir arada bulunduran polygamian adj.
Tobacco
birden fazla tütün yaprağının bir arada açılmadan bulunması komatya n.
değişik özellikte filtrelerin bir arada bulunduğu filtre tipi multifilters n.
filtrenin dışındaki hem filtre birimini sararak bir arada tutan hem de sigarayla bağlantısını sağlayan kağıt kısım tipping paper n.
Social Sciences
aynı yerde ve bir arada yerleşme coresidence n.
zapotek'in fethine kadar bir arada yaşamış iki kızılderili halkı zapotec and mixtec n.
bir arada yaşama yanlısı communist n.
dünya çapında öneme sahip olup birçok milletten vatandaşın bir arada yaşadığı şehir cosmopolis n.
kooperatif toplulukların küçük gruplar halinde bir arada yaşadığı bir toplum modeli phalansterianism n.
kooperatif toplulukların küçük gruplar halinde bir arada yaşadığı bir toplum modeli phalansterism n.
Literature
zıtlıkların bir arada kullanıldığı söz sanatı enantiosis n.
kıvrılıp/büzüşüp (bir arada) yatmak lie huddled v.
Linguistics
iki zıt anlamlı kelimenin bir arada kullanılması oxymoron n.
farklı duyuları bir arada yansıtan metafor synesthetic metaphor n.
History
(eski yunan ve roma medeniyetlerinde) değerli taş oyma sanatında çeşitli hayvanlara dair biçimleri içeren veya insan ile hayvan unsurlarını bir arada kullanan kombinasyon gryllus n.
Religious
hristiyanlıkta isa'da insani ve ilahi niteliklerin bir arada olması doktrini theanthropism n.
hristiyanlıkta isa'da insani ve ilahi niteliklerin bir arada olması doktrini theanthropology n.
isa'nın insani ve ilahi doğalarının bir arada bulunduğu inancı diphysitism n.
evanjelistlerin dört sembolünün bir arada temsil edilmesiyle ilgili tetramorphic adj.
Military
birkaç mermiyi bir arada tutan aparat ammunition clip n.
kara, deniz ve hava kuvvetlerini bir arada içeren (operasyon) triphibian adj.
Hunting
tazıların başıboş dolaşmasını önleyip bir arada tutan avcı whipperin n.
tazıları bir arada tutan avcı yardımcısı whipperin n.
Sport
bilardoda karambol yapmak için topları bir arada tutma nurse n.
(lakros) savunmacının takım arkadaşına ulaşmasını engellemek için arada durma taktiği pick n.
bilardoda karambol yapmak için (topları) bir arada tutmak nurse v.
Art
dört farklı biçimin bir arada sergilenmesi tetramorphism n.
Music
akustik ve elektronik aletlerin bir arada kullanıldığı rahatlatıcı bir müzik türü new age n.
akustik ve elektronik aletlerin bir arada kullanıldığı rahatlatıcı bir müzik türü new age music n.
popüler hindistan sineması için bestelenen, geleneksel ve modern enstrümanların bir arada bulunduğu film müziği filmi n.
Theatre
müzik ve dramanın bir arada olduğu tiyatro eseri music theater n.
Cinema
iki filmi bir arada gösterime sunmak double-bill v.
Mythology
(iskandinav mitolojisinde) kökleri ve dalları dünya, cennet ve cehennemi bir arada tutan büyük bir dişbudak ağacı ygdrasil n.
(iskandinav mitolojisinde) kökleri ve dalları dünya, cennet ve cehennemi bir arada tutan büyük bir dişbudak ağacı ygdrasyl n.
(iskandinav mitolojisinde) kökleri ve dalları dünya, cennet ve cehennemi bir arada tutan büyük bir dişbudak ağacı yggdrasil n.
Bookbindery
kitap cildinin sayfaları bir arada tutan sırt kısmı backstrap n.
sayfaları bir arada tutması için el yapımı kitapların sırtının en üst ve en alt kısmına atılan ilmek kettle stitch n.
formaların bir arada bulunduğu masa veya levha gathering board n.
Latin
bu arada inter alia adv.
Archaic
bu arada whiles [scotland] adv.
arada bir somewhile adv.
Slang
siyah ve beyazların dahil/bir arada olduğu ırklar arası salt and pepper n.
ırkların karma olarak bir arada bulunduğu salt and pepper n.
detaylar, yönergeler, olaylar gibi bilgilerin bir arada sunulduğu liste/kaynak poop sheet n.
çatışan unsurları bir arada bulunduran schizy adj.
çatışan unsurları bir arada bulunduran schizzy adj.
bu arada so long [south africa] adv.
bu arada bt-dubs expr.
bu arada bee-tee-dubs expr.
bu arada btdubs expr.
arada böyle oluyor işte it really do be like that sometimes expr.
Modern Slang
cinsel ilişkiden sonra partnerler bir arada değilken yaşanan orgazm/cinsel uyarılma aftershock orgasms n.
arada kalmışlık ambiguity zone n.
hepsi bir arada aio (all in one) expr.
tümü bir arada aio (all in one) expr.