|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
bir arada kalmak |
stick together v.
|
|
We should stick together.
Bir arada kalmalıyız.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
bu arada |
by the way adv.
|
|
How many refugees, by the way?
Bu arada kaç mülteci var?
More Sentences
|
General |
|
3 |
General |
bir arada yaşama |
coexistence n.
|
|
It is this coexistence that is the problem.
Sorun da işte bu bir arada yaşama halidir.
More Sentences
|
4 |
General |
bir arada tutmak |
hold together v.
|
|
Traditional Japanese houses are held together with wooden joints.
Geleneksel Japon evleri ahşap eklemlerle bir arada tutulur.
More Sentences
|
5 |
General |
(sığır sürüsünü) bir arada tutmak |
hold v.
|
|
We want them to be the mortar that holds us together.
Bizi bir arada tutan harç olmalarını istiyoruz.
More Sentences
|
6 |
General |
arada kalmış |
in-between adj.
|
|
She lived in an in-between state, unsure of her next steps.
Bir sonraki adımlarından emin olmadan arada kalmış bir şekilde yaşıyordu.
More Sentences
|
7 |
General |
bir arada |
all together adv.
|
|
The only thing that matters is that we are all together.
Önemli olan tek şey hepimizin bir arada olması.
More Sentences
|
8 |
General |
arada bir |
at times adv.
|
|
He gets tough at times.
O arada bir saldırganlaşır.
More Sentences
|
9 |
General |
arada bir |
now and then adv.
|
|
Every now and then, we eat out.
Arada bir dışarıda yemek yiyoruz.
More Sentences
|
10 |
General |
bu arada |
incidentally adv.
|
|
Incidentally, these bodies are basically talking shops without any real power.
Bu arada, bu kurumlar temelde gerçek bir gücü olmayıp lafla peynir gemisi yürütülen yerlerdir.
More Sentences
|
11 |
General |
arada sırada |
occasionally adv.
|
|
We will visit you occasionally.
Arada sırada sizi ziyaret ederiz.
More Sentences
|
12 |
General |
arada sırada |
now and again adv.
|
|
He goes there now and again.
O, arada sırada oraya gider.
More Sentences
|
13 |
General |
bu arada |
among other things adv.
|
|
Among other things, I don't know the recent members, nor their new songs at all.
Bu arada ben son üyeleri, ne de onların yeni şarkılarını biliyorum.
More Sentences
|
14 |
General |
bu arada |
in the meantime adv.
|
|
In the meantime, let us not be deterred from confronting a dangerous menace when we can.
Bu arada, elimizden geldiğince tehlikeli bir tehditle yüzleşmekten de geri durmayalım.
More Sentences
|
|
15 |
General |
bu arada |
in the meanwhile adv.
|
|
In the meanwhile, this people has become so weary.
Bu arada bu halk çok yorgun düştü.
More Sentences
|
16 |
General |
bu arada |
in the mean adv.
|
|
However, we would like your word in the mean time that this directive will actually be adopted.
Ancak bu arada bu yönergenin gerçekten kabul edileceğine dair söz vermenizi istiyoruz.
More Sentences
|
17 |
General |
bu arada |
meanwhile adv.
|
|
Meanwhile, many victims who have inhaled asbestos dust have died from it.
Bu arada asbest tozunu soluyan birçok mağdur bu nedenle hayatını kaybetmiştir.
More Sentences
|
18 |
General |
arada bir |
every so often adv.
|
|
I play golf every so often.
Arada bir golf oynuyorum.
More Sentences
|
19 |
General |
bir arada |
together adv.
|
|
It groups them together and that is very important.
Onları bir arada gruplandırıyor ve bu çok önemli.
More Sentences
|
20 |
General |
bu arada |
speaking of which adv.
|
|
Speaking of which, check out Miley Cyrus over there.
Bu arada, şuradaki Miley Cyrus'a baksana.
More Sentences
|
Colloquial |
|
21 |
Colloquial |
bu arada |
meanwhile adv.
|
|
When applying the OCM, meanwhile, the competence boundaries set out in the Treaties must be taken into consideration.
Bu arada Açık Koordinasyon Yöntemi uygulanırken Antlaşmalarda belirlenen yetki sınırları dikkate alınmalıdır.
More Sentences
|
22 |
Colloquial |
arada sırada |
every now and then/again adv.
|
|
I shoot hoops every now and then.
Arada sırada basket atarım.
More Sentences
|
Technical |
|
23 |
Technical |
bu arada |
meanwhile adv.
|
|
Although that aspect has meanwhile been removed from the directive, it has been revived by the rapporteur.
Her ne kadar bu husus bu arada yönetmelikten çıkarılmış olsa da, sözcü tarafından yeniden gündeme getirilmiştir.
More Sentences
|
Medical |
|
24 |
Medical |
bir arada yaşama |
co-existence n.
|
|
I would also like to point out that traceability is not a tool for dealing with the issue of co-existence.
Ayrıca izlenebilirliğin bir arada yaşama konusunu ele almak için bir araç olmadığını da belirtmek isterim.
More Sentences
|
General |
|
25 |
General |
arada olan olay |
interlude n.
|
|
26 |
General |
arada bulunan |
intermediary n.
|
|
27 |
General |
arada bulunma |
intermediateness n.
|
|
28 |
General |
arada söyleme |
interjection n.
|
|
29 |
General |
oyundaki olayları arada açıklayan kişi |
chorus n.
|
|
30 |
General |
arada olma |
intervention n.
|
|
31 |
General |
bir arada var olma |
coexistence n.
|
|
32 |
General |
arada meydana gelen madde |
intermediate n.
|
|
33 |
General |
arada olma |
betweenness n.
|
|
34 |
General |
bir arada yaşama yanlısı |
communalist n.
|
|
|
35 |
General |
beşi bir arada |
five in a row n.
|
|
36 |
General |
bir arada toplanma |
glomeration n.
|
|
37 |
General |
birçok değişken arasındaki ilgileri bir arada göstermek için kullanılan grafik |
nomogram n.
|
|
38 |
General |
arada olma |
interlocation n.
|
|
39 |
General |
arada olma |
intermediacy n.
|
|
40 |
General |
arada kalmış kimse |
piggy in the middle n.
|
|
41 |
General |
bir arada akma |
confluence n.
|
|
42 |
General |
bir metinde iki biçimin bir arada bulunması |
conflation n.
|
|
43 |
General |
bir arada varoluş |
coexistence n.
|
|
44 |
General |
iki film bir arada |
double feature n.
|
|
45 |
General |
barış içinde bir arada yaşama |
peaceful coexistence n.
|
|
46 |
General |
faaliyeti bir arada özellikle de güçlükle sürdürmeye çalışma |
juggling n.
|
|
47 |
General |
eğlence amacıyla arada sırada uyuşturucu kullanan kimse |
a recreational drug user n.
|
|
48 |
General |
hepsi bir arada/dahil |
tout ensemble n.
|
|
49 |
General |
oturma, çalışma, yemek, misafir odalarının ve mutfağın bir arada olduğu, yüksek tavanlı, büyük salon |
great room n.
|
|
50 |
General |
ritmik jimnastik, artistik jimnastik, amigo, dövüş sporları, break dans gibi enerjik ve ritmik tarz tekniklerinin bir arada olduğu sözsüz tiyatro oyunu |
flying n.
|
|
51 |
General |
Şık kıyafetler ile spor parçaları bir arada kullanma ile başlayan bir moda akımı |
athleisure n.
|
|
52 |
General |
kumarhane ve otelin bir arada olduğu işletme |
casino-hotel n.
|
|
53 |
General |
sanatsal, felsefi vb. amaçlarla bir arada olan seçkin topluluk |
cénacle n.
|
|
54 |
General |
kağıtları bir arada tutmakta kullanılan metal uçlu kısa kablo |
treasury tag n.
|
|
55 |
General |
iyiyle kötünün bir arada bulunması |
alloy n.
|
|
56 |
General |
çit kazıklarını bir arada tutmak için kazıkların tepesine geçirilen esnek tahta |
edder [obsolete] n.
|
|
57 |
General |
sürekli diyetle zayıflayıp arada tekrar kilo alma |
yo-yo dieting n.
|
|
58 |
General |
bir yığındaki malzemeleri bir arada tutmak için kullanılan malzeme |
matrix n.
|
|
59 |
General |
iki arada bir derede olma |
horn of a dilemma n.
|
|
60 |
General |
birçok işi bir arada yapma |
hyphenism n.
|
|
61 |
General |
paspasın bezini bir arada tutan kelepçe |
mophead n.
|
|
62 |
General |
arada fark olmadığı halde yapılan ayrım |
distinction without a difference n.
|
|
63 |
General |
varil çıtalarını bir arada tutan çelik çember |
gird [scotland] n.
|
|
64 |
General |
bir arada tutan şey |
glue n.
|
|
65 |
General |
nesneleri bir arada tutmak için kullanılan, esnek yapılı doğal veya sentetik kauçuk halka |
gum band [pennsylvania] n.
|
|
66 |
General |
tam arada kalan şey |
in-betweener n.
|
|
67 |
General |
bir arada giden araç grubu |
pack n.
|
|
68 |
General |
arada yapılan şey |
intermean [obsolete] n.
|
|
69 |
General |
evrak klasöründeki kağıtları bir arada tutan dosya |
file folder n.
|
|
70 |
General |
kooperatif ilişkideki insanların bir arada yaşadığı mesken |
phalanstery n.
|
|
71 |
General |
kağıtları ortadan delerek bir arada tutan sivri çelik gereç |
spike n.
|
|
72 |
General |
(at arabasında) iki falakayı bir arada tutan çubuk |
spreader n.
|
|
73 |
General |
işi ve aile yaşantısını bir arada yürüten kadın |
superwoman n.
|
|
74 |
General |
arada söz söylemek |
interject v.
|
|
|
75 |
General |
bir arada barış içinde bulunmak |
coexist peacefully v.
|
|
76 |
General |
arada kalmak |
be mixed up in an affair v.
|
|
77 |
General |
(arada olup biteni) öğrenmek |
catch up on v.
|
|
78 |
General |
arada kaynamak |
pass unnoticed v.
|
|
79 |
General |
arada olmak |
intervene v.
|
|
80 |
General |
arada dağlar kadar fark olmak |
be far apart v.
|
|
81 |
General |
bir arada bulunmak |
rub shoulders with v.
|
|
82 |
General |
arada kaynamak |
get lost in the shuffle v.
|
|
83 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
seesaw between two opinions v.
|
|
84 |
General |
bir arada olmak |
coexist v.
|
|
85 |
General |
arada mesafe bırakmak |
hold at bay v.
|
|
86 |
General |
bir arada var olmak |
coexist v.
|
|
87 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
straddle v.
|
|
88 |
General |
ile bir arada olmak |
rub elbows with v.
|
|
89 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
be in a tight situation v.
|
|
90 |
General |
iki arada kalmak |
not to know whom to support v.
|
|
91 |
General |
iki arada kalmak |
be at a loss as to whom to believe v.
|
|
92 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
be between a rock and a hard place v.
|
|
93 |
General |
iki arada kalmak |
be between a rock and a hard place v.
|
|
94 |
General |
iki arada kalmak |
be torn between v.
|
|
95 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
be torn between v.
|
|
96 |
General |
arada söylemek |
interject v.
|
|
97 |
General |
bir arada bulunmak |
be all together v.
|
|
98 |
General |
bir arada bulunmak |
exist together v.
|
|
99 |
General |
bir arada bulunmak |
be together v.
|
|
100 |
General |
bir arada toplamak |
add up v.
|
|
101 |
General |
bir arada bulundurmak |
keep something together v.
|
|
102 |
General |
bir arada yürütmek |
carry out in cooperation v.
|
|
103 |
General |
bir arada yürütmek |
carry out collectively v.
|
|
104 |
General |
bir arada bağlamak |
bind together v.
|
|
105 |
General |
(verilen) arada tuvalete gitmek |
go to the toilet at break v.
|
|
106 |
General |
ikisini bir arada yürütmek |
manage both v.
|
|
107 |
General |
arada olmak |
mediate v.
|
|
108 |
General |
(sadakat) bir arada tutmak |
bind v.
|
|
109 |
General |
arada kalmak |
hesitate v.
|
|
110 |
General |
düzensizce bir arada tutmak |
lumber v.
|
|
111 |
General |
bir arada yaşamak |
hive v.
|
|
112 |
General |
arada mesafe bırakmak |
dompt v.
|
|
113 |
General |
arada meydana gelmek |
interlude v.
|
|
114 |
General |
arada boşluk oluşturmak |
interspace v.
|
|
115 |
General |
bir arada akmasını sağlamak |
corrivate v.
|
|
116 |
General |
arada belirtilen |
parenthetical adj.
|
|
117 |
General |
hep bir arada |
collected adj.
|
|
118 |
General |
arada sırada vuku bulan |
sporadic adj.
|
|
119 |
General |
arada belirtilen |
parenthetic adj.
|
|
120 |
General |
başka bireylerle bir arada olmaktan hoşlanan |
gregarious adj.
|
|
121 |
General |
arada bulunan |
intermediate adj.
|
|
122 |
General |
bir arada olabilir |
compatible adj.
|
|
123 |
General |
arada sırada olan |
occasional adj.
|
|
124 |
General |
arada olan |
intermediate adj.
|
|
125 |
General |
arada ciddi bir bağlılık sözünün olmadığı (seks, ilişki) |
casual adj.
|
|
126 |
General |
bir arada (bozulmamış) |
intact adj.
|
|
127 |
General |
başka bireylerle bir arada olmaktan hoşlanmayan |
ungregarious adj.
|
|
128 |
General |
arada bulunan |
medioxumous adj.
|
|
129 |
General |
arada olan |
borderline adj.
|
|
130 |
General |
çeşitli ürünün veya hizmetin bir arada bulunduğu mekanda yapılan |
one-stop adj.
|
|
131 |
General |
iki arada bir derede |
distraught adj.
|
|
132 |
General |
arada duran |
intermedial adj.
|
|
133 |
General |
arada bulunan |
intermedian [obsolete] adj.
|
|
134 |
General |
arada bulunan |
intermediary adj.
|
|
135 |
General |
arada gelen |
intermediary adj.
|
|
136 |
General |
arada yapılan |
intermediary adj.
|
|
137 |
General |
arada olan |
intervenient adj.
|
|
138 |
General |
arada kalmış |
crutched adj.
|
|
139 |
General |
ile bir arada tutulan |
bound by adj.
|
|
140 |
General |
arada sırada |
ever and anon adv.
|
|
141 |
General |
bu arada |
at this time adv.
|
|
142 |
General |
arada bir |
every now and again adv.
|
|
143 |
General |
bir arada |
in company adv.
|
|
144 |
General |
arada bir |
once in a while adv.
|
|
145 |
General |
arada bir |
from time to time adv.
|
|
146 |
General |
arada bir |
every once in a while adv.
|
|
147 |
General |
bu arada |
meantime adv.
|
|
148 |
General |
arada sırada |
off and on adv.
|
|
149 |
General |
arada sırada |
every so often adv.
|
|
150 |
General |
tam bu arada |
in the midst of all this adv.
|
|
151 |
General |
arada sırada |
between whiles adv.
|
|
152 |
General |
arada sırada |
from time to time adv.
|
|
153 |
General |
arada bir |
every now and then adv.
|
|
154 |
General |
sık sık arada sırada |
every so often adv.
|
|
155 |
General |
arada bir |
occasionally adv.
|
|
156 |
General |
ikisi bir arada |
two in a row adv.
|
|
157 |
General |
iki arada bir derede |
somehow or other adv.
|
|
158 |
General |
bu arada |
for the time being adv.
|
|
159 |
General |
bu arada |
in passing adv.
|
|
160 |
General |
bu arada |
en passant adv.
|
|
161 |
General |
bu arada |
incidently (incidentally) adv.
|
|
162 |
General |
bu arada |
by the by adv.
|
|
163 |
General |
ikisi bir arada |
two in one adv.
|
|
164 |
General |
arada sırada |
once in a while adv.
|
|
165 |
General |
bu arada |
therewhile [obsolete] adv.
|
|
166 |
General |
bu arada |
therewhilst [obsolete] adv.
|
|
167 |
General |
arada sırada |
once and a while adv.
|
|
168 |
General |
arada sırada |
once in a way [brit] adv.
|
|
169 |
General |
arada sırada |
once and a way [brit] adv.
|
|
170 |
General |
bu arada |
en attendant adv.
|
|
171 |
General |
arada sırada |
whiles adv.
|
|
172 |
General |
bu arada |
hereat adv.
|
|
173 |
General |
bir arada |
reunitedly adv.
|
|
174 |
General |
bir arada |
ifere adv.
|
|
175 |
General |
bir arada |
infere adv.
|
|
176 |
General |
bir arada |
publically adv.
|
|
177 |
General |
arada bir |
semioccasionally adv.
|
|
178 |
General |
arada sırada |
semioccasionally adv.
|
|
179 |
General |
bu arada |
in the mean space [obsolete] adv.
|
|
180 |
General |
arada bir |
still an end [obsolete] adv.
|
|
181 |
General |
arada sırada |
still an end [obsolete] adv.
|
|
182 |
General |
arada bir |
still and anon [obsolete] adv.
|
|
183 |
General |
arada sırada |
still and anon [obsolete] adv.
|
|
184 |
General |
ile bir arada |
in conjunction with prep.
|
|
185 |
General |
bir arada |
in conjunction with prep.
|
|
186 |
General |
bu arada |
in parenthesis expr.
|
|
187 |
General |
arada sırada |
occas (occasionally) abrev.
|
|
Phrasals |
|
188 |
Phrasals |
bir arada kalmak |
hold together v.
|
|
189 |
Phrasals |
bir arada tutmak |
whip in v.
|
|
190 |
Phrasals |
bir arada tutmak |
circle in v.
|
|
191 |
Phrasals |
iki arada bir derede bırakmak |
tear between v.
|
|
192 |
Phrasals |
iki arada bırakmak |
tear between v.
|
|
193 |
Phrasals |
(biriyle ya da bir şeyle) bir arada yaşamak |
coexist with (someone or something) v.
|
|
194 |
Phrasals |
uyumlu bir şekilde bir arada yaşamak |
coexist with (someone or something) v.
|
|
195 |
Phrasals |
biriyle ya da bir şeyle bir arada yaşamak |
coexist with someone or something v.
|
|
196 |
Phrasals |
uyumlu bir şekilde bir arada yaşamak |
coexist with someone or something v.
|
|
197 |
Phrasals |
bir arada kalmak |
stay together v.
|
|
198 |
Phrasals |
bir arada kalmak |
keep together v.
|
|
199 |
Phrasals |
birbirine yakın/bir arada/toplu halde olmak |
remain together v.
|
|
200 |
Phrasals |
iki işi bir arada yapmak |
double up v.
|
|
201 |
Phrasals |
(biriyle/bir şeyle) sorunsuz bir arada olabilmek |
fall in with (someone or something) v.
|
|
202 |
Phrasals |
iki arada yapmak |
get in v.
|
|
203 |
Phrasals |
iki arada yapmak |
get in v.
|
|
204 |
Phrasals |
bir arada düşünmek |
put together v.
|
|
205 |
Phrasals |
birlikte/bir arada hayal etmek |
put together v.
|
|
206 |
Phrasals |
kabloyla arada bağlantı sağlamak |
wire in v.
|
|
207 |
Phrasals |
kabloyla arada bağlantı sağlamak |
wire into v.
|
|
208 |
Phrasals |
bir şeyi arada sektirmek |
bounce something back and forth v.
|
|
209 |
Phrasals |
(birilerini/bir şeyleri) bir arada bağlamak |
bind someone or something together v.
|
|
210 |
Phrasals |
bir arada bağlamak |
bind (someone or something) together v.
|
|
211 |
Phrasals |
arada sektirmek |
bounce back and forth v.
|
|
212 |
Phrasals |
ile bir arada yaşamak |
coexist with v.
|
|
213 |
Phrasals |
arada kaynamak |
get by v.
|
|
214 |
Phrasals |
birilerini/bir şeyleri bir arada tutmak |
hold someone or something together v.
|
|
215 |
Phrasals |
bir şeyi bir arada tutmak |
hold something together v.
|
|
216 |
Phrasals |
bir arada sığışmak |
squeeze together v.
|
|
Phrases |
|
217 |
Phrases |
ile bir arada olmak |
be allied to v.
|
|
218 |
Phrases |
bu arada |
as a side note adv.
|
|
219 |
Phrases |
bu arada |
as an aside adv.
|
|
220 |
Phrases |
bu arada |
by the bye adv.
|
|
221 |
Phrases |
iki arada bir derede |
caught between the devil and the deep blue sea expr.
|
|
222 |
Phrases |
arada aradan |
in between expr.
|
|
223 |
Phrases |
bu arada aynı zamanda |
while at the same time expr.
|
|
224 |
Phrases |
üçü bir arada |
three in one expr.
|
|
225 |
Phrases |
birlikte/beraber/bir arada çalışma |
hand in hand expr.
|
|
226 |
Phrases |
(biriyle/bir şeyle) bir arada |
in conjunction with (someone or something) expr.
|
|
Proverb |
|
227 |
Proverb |
çok yakın arkadaşlıklarda bile arada mesafe olmalı |
a hedge between keeps friendship green
|
|
Colloquial |
|
228 |
Colloquial |
bu arada sadece merak ettim |
by the way i'm just curious n.
|
|
229 |
Colloquial |
bu arada meraktan soruyorum |
by the way i'm just curious n.
|
|
230 |
Colloquial |
arada kalan |
fence hanger n.
|
|
231 |
Colloquial |
bir şeylerin bir araya toplandığı/bir arada olduğu yer |
hotbed of something n.
|
|
232 |
Colloquial |
aile toplantılarında çocukların ayrı olarak bir arada oturduğu masa |
kiddie table n.
|
|
233 |
Colloquial |
arada dağlar kadar fark olmak |
they're chalk and cheese v.
|
|
234 |
Colloquial |
iki arada gidip gelmek |
yo-yo v.
|
|
235 |
Colloquial |
kendini bir arada tutmak |
keep it together v.
|
|
236 |
Colloquial |
birini iki arada bir derede bırakmak |
have someone coming and going v.
|
|
237 |
Colloquial |
arada kalmış |
on the fence adj.
|
|
238 |
Colloquial |
bu arada |
the whilst adv.
|
|
239 |
Colloquial |
arada sırada |
on occasions adv.
|
|
240 |
Colloquial |
bu arada |
in the mean time adv.
|
|
241 |
Colloquial |
bu arada |
meantime adv.
|
|
242 |
Colloquial |
arada bir |
ever and again adv.
|
|
243 |
Colloquial |
arada bir |
every now and then/again adv.
|
|
244 |
Colloquial |
arada dağlar kadar fark var |
they're chalk and cheese expr.
|
|
245 |
Colloquial |
hepsi bir arada |
all rolled in one expr.
|
|
246 |
Colloquial |
hepsi bir arada |
all in one expr.
|
|
247 |
Colloquial |
tümü bir arada |
all in one expr.
|
|
248 |
Colloquial |
arada haber et |
write if you get work [old-fashioned] expr.
|
|
249 |
Colloquial |
arada haber et |
wiygw (write if you get work) expr.
|
|
250 |
Colloquial |
arada sırada |
ever and again/anon expr.
|
|
251 |
Colloquial |
arada sırada |
on again expr.
|
|
252 |
Colloquial |
iki arada bir derede |
somehow or another expr.
|
|
253 |
Colloquial |
iki arada bir derede |
somehow or other expr.
|
|
254 |
Colloquial |
bu arada |
btw (by the way) abrev.
|
|
Idioms |
|
255 |
Idioms |
iki arada bir derede kalma |
a second thought n.
|
|
256 |
Idioms |
zeka ve kas gücü/fiziksel güç bir arada |
brains and brawn n.
|
|
257 |
Idioms |
iki arada bir derede kalma |
double bind n.
|
|
258 |
Idioms |
arada kalmış |
pig in the middle [uk] n.
|
|
259 |
Idioms |
bir arada değerlendirildiğinde görünür bir avantaj/etki yaratan istatistiksel unsurlar |
weight of numbers n.
|
|
260 |
Idioms |
arada kalınan bir durum |
a catch 22 n.
|
|
261 |
Idioms |
arada kalmış/net olmayan bir alan |
a grey area n.
|
|
262 |
Idioms |
farklı insanların, kültürlerin, fikirlerin bir arada var olduğu ortam |
a melting pot n.
|
|
263 |
Idioms |
arada kalan taraf |
the meat in the sandwich n.
|
|
264 |
Idioms |
arada kalıp zor duruma düşen kişi |
the meat in the sandwich n.
|
|
265 |
Idioms |
bir arada olmak |
keep company with v.
|
|
266 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
run hot and cold v.
|
|
267 |
Idioms |
iki arada bir derede bırakmak |
have (someone) coming and going v.
|
|
268 |
Idioms |
arada birinden bahsetmek |
mention someone in passing v.
|
|
269 |
Idioms |
arada birine değinmek |
mention someone in passing v.
|
|
270 |
Idioms |
arada kalmak |
be the meat in the sandwich v.
|
|
271 |
Idioms |
arada kalmak |
be caught in the middle v.
|
|
272 |
Idioms |
arada kaynamak |
fall/drop/go/slip through the cracks v.
|
|
273 |
Idioms |
arada mesafe bulundurmak |
keep aloof v.
|
|
274 |
Idioms |
arada zor duruma düşen olmak |
be the meat in the sandwich v.
|
|
275 |
Idioms |
bir arada olmak |
go hand in hand v.
|
|
276 |
Idioms |
bir arada olmak |
be hand in hand v.
|
|
277 |
Idioms |
iki arada kalmak |
be torn (between a and b) v.
|
|
278 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
be between a rock and a hard place v.
|
|
279 |
Idioms |
iki arada bir derede bırakmak |
keep someone hanging in midair v.
|
|
280 |
Idioms |
iyi ve kötüyü bir arada kabul etmek |
take the bad with the good v.
|
|
281 |
Idioms |
iki iyi şeyi bir arada yaşamak |
the best of both worlds v.
|
|
282 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
straddle the fence v.
|
|
283 |
Idioms |
iki arada kalmak |
be on the horns of a dilemma v.
|
|
284 |
Idioms |
iki iyi şeyi bir arada yaşamak |
butter both sides of one's bread v.
|
|
285 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
be torn (between a and b) v.
|
|
286 |
Idioms |
iki arada bir derede bırakmak |
leave someone hanging in midair v.
|
|
287 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
be on the horns of a dilemma v.
|
|
288 |
Idioms |
iki arada kalmak |
be between a rock and a hard place v.
|
|
289 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
be in a cleft stick v.
|
|
290 |
Idioms |
kendisini iki arada bir derede bulmak |
find oneself in a double bind v.
|
|
291 |
Idioms |
kötü insanlarla bir arada bulunmak |
get into bad company v.
|
|
292 |
Idioms |
kötü insanlarla bir arada bulunmak |
get into bad company v.
|
|
293 |
Idioms |
kötü insanlarla bir arada bulunmak |
keep bad company v.
|
|
294 |
Idioms |
kötü insanlarla bir arada bulunmak |
keep bad company v.
|
|
295 |
Idioms |
bir arada çalışmak |
work hand in hand v.
|
|
296 |
Idioms |
iş yeriyle evi bir arada olmak |
live over the shop [uk] v.
|
|
297 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
be torn both ways v.
|
|
298 |
Idioms |
bir arada güçlü olmak |
be greater/more than the sum of its parts v.
|
|
299 |
Idioms |
bir işin bir çok farklı yönünü bir arada yapmak/yürütmek |
be the chief cook and bottle washer v.
|
|
300 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
sway to and fro v.
|
|
301 |
Idioms |
iki arada kalmak |
sway to and fro v.
|
|
302 |
Idioms |
arada bir iki laf edebilmek |
able to get a word in edgewise v.
|
|
303 |
Idioms |
arada kaynamak |
be lost in the shuffle v.
|
|
304 |
Idioms |
bir arada güçlü olmak |
be more/bigger/greater than the sum of its parts v.
|
|
305 |
Idioms |
arada kalmak |
be sitting on the fence v.
|
|
306 |
Idioms |
arada kaynamak |
blend into the woodwork v.
|
|
307 |
Idioms |
arada kaynamak |
blend into the woodwork v.
|
|
308 |
Idioms |
arada kaynamak |
fade into the woodwork v.
|
|
309 |
Idioms |
(birçok/birkaç) işi bir arada yürütmek |
keep (an amount of) balls in the air v.
|
|
310 |
Idioms |
birçok/birkaç işi bir arada yürütmek |
keep balls in the air v.
|
|
311 |
Idioms |
birçok/birkaç işi bir arada yürütmek |
juggle balls in the air v.
|
|
312 |
Idioms |
birinin/bir şeyin arada kaynayıp gitmesine neden olmak |
lose somebody/something in the shuffle v.
|
|
313 |
Idioms |
arada (bir şeyden) bahsetmek |
mention (something) in passing v.
|
|
314 |
Idioms |
arada (bir şeyin) sözünü geçirmek |
mention (something) in passing v.
|
|
315 |
Idioms |
arada (bir şeye) değinmek |
mention (something) in passing v.
|
|
316 |
Idioms |
arada bahsetmek |
mention in passing v.
|
|
317 |
Idioms |
arada sözünü geçirmek |
mention in passing v.
|
|
318 |
Idioms |
arada değinmek |
mention in passing v.
|
|
319 |
Idioms |
(biriyle/birileriyle) bir arada olmak |
rub elbows with (someone) v.
|
|
320 |
Idioms |
(biriyle/bir şeyle) bir arada çalışmak |
work hand and glove with (someone or something) v.
|
|
321 |
Idioms |
(biriyle/bir şeyle) bir arada çalışmak |
work hand in glove with (someone or something) v.
|
|
322 |
Idioms |
arada kalmış |
caught in the middle adj.
|
|
323 |
Idioms |
arada kaynamış |
lost in the shuffle adj.
|
|
324 |
Idioms |
arada kalmış |
torn between adj.
|
|
325 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmış |
torn between adj.
|
|
326 |
Idioms |
iki arada bir derede |
between hawk and buzzard adv.
|
|
327 |
Idioms |
iki arada bir derede kalma |
caught between the devil and the deep blue sea adv.
|
|
328 |
Idioms |
arada sırada |
now and anon [old-fashioned] adv.
|
|
329 |
Idioms |
arada sırada |
few and far between expr.
|
|
330 |
Idioms |
arada sırada |
in fits and starts expr.
|
|
331 |
Idioms |
arada bir |
few and far between expr.
|
|
332 |
Idioms |
hepsi bir arada |
rolled into one expr.
|
|
333 |
Idioms |
hepsi bir arada |
all rolled into one expr.
|
|
334 |
Idioms |
iki arada bir derede |
on the horns of a dilemma expr.
|
|
335 |
Idioms |
iki arada bir derede |
between a rock and a hard place expr.
|
|
336 |
Idioms |
iki arada bir derede |
between the devil and the deep blue sea expr.
|
|
337 |
Idioms |
iki arada bir derede |
between the devil and the deep sea expr.
|
|
338 |
Idioms |
iki arada bir derede kalan |
piggy in the middle expr.
|
|
339 |
Idioms |
bu arada evde |
meanwhile, back at the ranch expr.
|
|
340 |
Idioms |
bu arada iş yerinde |
meanwhile, back at the ranch expr.
|
|
341 |
Idioms |
bu arada çiftlikte anlamına gelen ve ev veya iş yerinde olanları anlatmaya geçerken kullanılan bir ifade |
meanwhile, back at the ranch expr.
|
|
342 |
Idioms |
iki arada bir derede |
in a double bind expr.
|
|
343 |
Idioms |
iki arada bir derede |
devil and deep blue sea expr.
|
|
344 |
Idioms |
bu arada |
by the by/bye expr.
|
|
345 |
Idioms |
(farklı duygular/eylemler) bir arada |
by turn(s) expr.
|
|
346 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmış |
(caught/stuck) between a rock and a hard place expr.
|
|
347 |
Idioms |
(biriyle) bir arada |
face to face (with somebody) expr.
|
|
348 |
Idioms |
arada sırada |
fits and starts expr.
|
|
Speaking |
|
349 |
Speaking |
arada dağlar kadar fark olmak |
there’s a world of difference v.
|
|
350 |
Speaking |
arada dağlar kadar fark olmak |
there is a world of difference v.
|
|
351 |
Speaking |
arada dağlar kadar fark var |
there’s a world of difference expr.
|
|
352 |
Speaking |
arada dağlar kadar fark var |
there is a world of difference expr.
|
|
353 |
Speaking |
bir arada kalmalıyız |
we should stay together expr.
|
|
Trade/Economic |
|
354 |
Trade/Economic |
arada bir yapılan damping |
sporadic dumping n.
|
|
355 |
Trade/Economic |
arada geçen zaman |
elapsed time n.
|
|
356 |
Trade/Economic |
aynı hisse senetlerini alıp satarak arada oluşan farktan kar sağlayan yatırım kurumu |
open end investment trust n.
|
|
357 |
Trade/Economic |
bir çok tür malın bir arada bulunduğu stok |
mixed inventory n.
|
|
358 |
Trade/Economic |
farklı kişiler için çalışan daktilografların (sekreterlerin) bir arada bulunduğu oda/salon |
secretarial pool n.
|
|
359 |
Trade/Economic |
farklı kişiler için çalışan daktilografların (sekreterlerin) bir arada bulunduğu oda/salon |
typing pool n.
|
|
360 |
Trade/Economic |
muhtelif ihracatçılara ait emtianın bir arada sevkiyatı |
carload shipment n.
|
|
361 |
Trade/Economic |
sabit ve değişken masrafların bir arada olma durumu |
mixed cost n.
|
|
362 |
Trade/Economic |
hepsi bir arada |
all-in-1 expr.
|
|
Law |
|
363 |
Law |
başka suçlarla bir arada yapılan hırsızlık |
mixed larceny n.
|
|
364 |
Law |
başka suçlarla bir arada yapılan hırsızlık |
compound larceny n.
|
|
365 |
Law |
bir ülkenin yürürlükte olan kanun ve diğer hukuk kurallarırının bir sistem dahilinde bir arada toplanması |
compiled statutes n.
|
|
366 |
Law |
bir ülkenin yürürlükteki yasalarının bir sistem dahilinde bir arada toplanması durumu |
compiled statutes n.
|
|
Politics |
|
367 |
Politics |
barış içinde bir arada yaşama |
peaceful co-existence n.
|
|
368 |
Politics |
birden çok nesnenin veya sunuşun bir arada algılanabilen bileşimleri |
get up n.
|
|
369 |
Politics |
bir arada var olmak |
co-exist v.
|
|
370 |
Politics |
bir arada |
concomitantly adv.
|
|
Technical |
|
371 |
Technical |
iki kat metal folyoyu bir arada haddeleme |
pack rolling n.
|
|
372 |
Technical |
parçaları bir arada tutmak için kullanılan parça |
pin n.
|
|
373 |
Technical |
saatin çarklarını bir arada tutan maşa parçası |
anchor n.
|
|
374 |
Technical |
bir arada durup şeklini koruma özelliği |
eubstance n.
|
|
375 |
Technical |
varil çıtalarını bir arada tutan çelik çember |
hoop n.
|
|
376 |
Technical |
karmaşık bir yapının çeşitli unsurlarını bir arada tutan şey |
lynchpin n.
|
|
377 |
Technical |
bir dizi kütüğü bir arada tutan çivili ahşap çubuk |
lock-down n.
|
|
378 |
Technical |
vagonların yan duvarlarını bir arada tutan halkalı çubuk |
wagon box rod n.
|
|
379 |
Technical |
arada bulunan |
intermediate adj.
|
|
Computer |
|
380 |
Computer |
arada açılan reklam |
interstitial ad n.
|
|
381 |
Computer |
farklı web siteleri tarafından kullanılan uygulamaların kendi web sitenizde bir arada kullanılması |
mashup n.
|
|
382 |
Computer |
hepsi bir arada bilgisayar |
all in one computer n.
|
|
383 |
Computer |
(ardışık veri) tek bir operasyonda okunup yazılabilmesi için bir arada gruplamak |
block v.
|
|
384 |
Computer |
bir arada olabilir |
compatible adj.
|
|
385 |
Computer |
bu arada değil |
not between expr.
|
|
Informatics |
|
386 |
Informatics |
veri ve işlemi bir arada içeren bağımsız modüller yaratma |
encapsulation n.
|
|
387 |
Informatics |
farklı sistem veya veri tabanlarının bir arada çalıştırıldığı ortak alan |
software platform n.
|
|
Telecom |
|
388 |
Telecom |
bilgisayar ve telefon ağlarının bir arada çalışmalarını sağlayan yazılım |
computer telephony integration n.
|
|
Mechanic |
|
389 |
Mechanic |
iki kat metal folyoyu bir arada haddeleme |
pack rolling n.
|
|
Textile |
|
390 |
Textile |
kombinezon ve külotun bir arada kullanıldığı bir tür kadın giysisi |
chemiloon n.
|
|
391 |
Textile |
çift katlı dokumada kumaşın önünü ve arkasını bir arada tutan fazladan çözgü ve atkı iplik dizisi |
binder n.
|
|
392 |
Textile |
fransız güpürü ve ispanyol motiflerinin bir arada olduğu ipekli kopanaki |
mélange n.
|
|
393 |
Textile |
danteldeki desenleri destekleyen veya bir arada tutan ilmek ve düğümler |
ground n.
|
|
Dyeing |
|
394 |
Dyeing |
(bir arada istenen rengi veren) farklı renkte noktalarla oluşturulan renk |
dithered color [us] n.
|
|
395 |
Dyeing |
(bir arada istenen rengi veren) farklı renkte noktalarla oluşturulan renk |
dithered colour [uk] n.
|
|
Automotive |
|
396 |
Automotive |
ikisi bir arada boya |
two-pack paint n.
|
|
397 |
Automotive |
ikisi bir arada dolgu macunu |
two-pack filler n.
|
|
Aeronautic |
|
398 |
Aeronautic |
sistemlerin bir arada çalışabilirliği |
compatibility n.
|
|
Marine |
|
399 |
Marine |
sapma sonrası dalgaların bir arada toplanması |
caustic n.
|
|
Mining |
|
400 |
Mining |
platformdan platforma atılarak yükseğe taşınan cevheri bir arada tutması için üst üste yerleştirilmiş bir dizi platform veya nişten her biri |
shamble n.
|
|
Medical |
|
401 |
Medical |
kalın bağırsaksa birçok polipin bir arada bulunması |
polyposis coli n.
|
|
402 |
Medical |
epitel hücresi zarındaki komşu hücreleri bir arada tutmaya yarayan özelleşmiş lokal kalınlaşma |
desmosomal n.
|
|
403 |
Medical |
bir arada bulunan |
concomitant adj.
|
|
Anatomy |
|
404 |
Anatomy |
tamamlayıcı öğeleri birbirine bağlayıp bir arada tutan bağ dokusu |
sheath n.
|
|
405 |
Anatomy |
tamamlayıcı yapıları bağlayıp bir arada tutan bağ dokusu |
sheth n.
|
|
Pathology |
|
406 |
Pathology |
(hasta) birçok kişinin bir arada bulunmasından kaynaklı hastalık durumu |
ochlesis n.
|
|
407 |
Pathology |
kornea lekesi oluşumu ile pterjiumun bir arada bulunmasıyla karakterize göz hastalığı |
pin and web n.
|
|
408 |
Pathology |
parçaların bir arada büyümesi |
prosphysis n.
|
|
Pharmaceutics |
|
409 |
Pharmaceutics |
sıkıştırılmış tabletin bileşenlerini bir arada tutmak için kullanılan madde |
binder n.
|
|
Printing |
|
410 |
Printing |
sayfaları bir arada tutması için el yapımı kitapların sırtının en üst ve en alt kısmına atılan ilmek |
kettle-stitch n.
|
|
411 |
Printing |
yaylı sapın bir arada tuttuğu bir çift baskı kalıbından oluşan bir cihaz |
oliver n.
|
|
Gastronomy |
|
412 |
Gastronomy |
çeşitli tat ve aromaları bir arada içeren (şarap) |
complex adj.
|
|
Math |
|
413 |
Math |
birçok değişken arasındaki bağıntıyı bir arada gösteren grafik |
alignment chart n.
|
|
Physics |
|
414 |
Physics |
atomdaki elektronların yükleri toplamına eşit bir pozitif kütle tarafından bir arada tutulduğu teorisi |
thomson's hypothesis n.
|
|
415 |
Physics |
kütle çekimi tarafından bir arada tutulan |
held together by gravity adj.
|
|
Chemistry |
|
416 |
Chemistry |
madde bileşenlerini bir arada tutan moleküllerarası çekim |
cohesion n.
|
|
417 |
Chemistry |
moleküler kuvvetlerle bir arada tutulmak |
cohere v.
|
|
418 |
Chemistry |
parçalarını bir arada tutmaya çalışan bir kitle veya madde içindeki (moleküler kuvvet) |
cohesive adj.
|
|
Biology |
|
419 |
Biology |
belirli bir karakteristiği ifade etmek için bir arada bulunmaları gereken gen çiftlerinden her biri |
complementary gene n.
|
|
420 |
Biology |
bir arada bulunduklarında ayrıyken gösterdikleri etkiden bambaşka etki yaratan birkaç genden her biri |
complementary factor n.
|
|
421 |
Biology |
lifli bağ dokunun bir arada tuttuğu doku bütünü |
fascia n.
|
|
422 |
Biology |
bir arada bulunan hayvan kolonisi |
cormus n.
|
|
423 |
Biology |
yaşam ve yaşam süreçlerinin bir arada işlediğini savunan bir teori |
organicism n.
|
|
Marine Biology |
|
424 |
Marine Biology |
aynı tür veya cins balıkların grup halinde bir arada yüzmeleri |
school n.
|
|
425 |
Marine Biology |
aynı türden balıkların bir arada bulunması |
shaol n.
|
|
Astronomy |
|
426 |
Astronomy |
(gök cisimleri) bir arada |
conjoined adj.
|
|
Zoology |
|
427 |
Zoology |
hayvanların bir arada bulunduğu yer |
village n.
|
|
Botanic |
|
428 |
Botanic |
üçü bir arada olacak şekilde yetişen çiçekler |
tern flowers n.
|
|
429 |
Botanic |
yaprak dizilişinde üç yaprağın bir arada olması |
tern leaves n.
|
|
430 |
Botanic |
yaprakları goncaya benzer şekilde bir arada bulunan papatya gibi çiçek |
luckengowan [obsolete] [scotland] n.
|
|
431 |
Botanic |
taç yaprakları üreme organı tarafından bir arada tutulan |
catapetalous adj.
|
|
432 |
Botanic |
erselik ve erkek/dişi çiçekleri bir arada bulunduran |
polygamian adj.
|
|
Tobacco |
|
433 |
Tobacco |
birden fazla tütün yaprağının bir arada açılmadan bulunması |
komatya n.
|
|
434 |
Tobacco |
değişik özellikte filtrelerin bir arada bulunduğu filtre tipi |
multifilters n.
|
|
435 |
Tobacco |
filtrenin dışındaki hem filtre birimini sararak bir arada tutan hem de sigarayla bağlantısını sağlayan kağıt kısım |
tipping paper n.
|
|
Social Sciences |
|
436 |
Social Sciences |
aynı yerde ve bir arada yerleşme |
coresidence n.
|
|
437 |
Social Sciences |
zapotek'in fethine kadar bir arada yaşamış iki kızılderili halkı |
zapotec and mixtec n.
|
|
438 |
Social Sciences |
bir arada yaşama yanlısı |
communist n.
|
|
439 |
Social Sciences |
dünya çapında öneme sahip olup birçok milletten vatandaşın bir arada yaşadığı şehir |
cosmopolis n.
|
|
440 |
Social Sciences |
kooperatif toplulukların küçük gruplar halinde bir arada yaşadığı bir toplum modeli |
phalansterianism n.
|
|
441 |
Social Sciences |
kooperatif toplulukların küçük gruplar halinde bir arada yaşadığı bir toplum modeli |
phalansterism n.
|
|
Literature |
|
442 |
Literature |
zıtlıkların bir arada kullanıldığı söz sanatı |
enantiosis n.
|
|
443 |
Literature |
kıvrılıp/büzüşüp (bir arada) yatmak |
lie huddled v.
|
|
Linguistics |
|
444 |
Linguistics |
iki zıt anlamlı kelimenin bir arada kullanılması |
oxymoron n.
|
|
445 |
Linguistics |
farklı duyuları bir arada yansıtan metafor |
synesthetic metaphor n.
|
|
History |
|
446 |
History |
(eski yunan ve roma medeniyetlerinde) değerli taş oyma sanatında çeşitli hayvanlara dair biçimleri içeren veya insan ile hayvan unsurlarını bir arada kullanan kombinasyon |
gryllus n.
|
|
Religious |
|
447 |
Religious |
hristiyanlıkta isa'da insani ve ilahi niteliklerin bir arada olması doktrini |
theanthropism n.
|
|
448 |
Religious |
hristiyanlıkta isa'da insani ve ilahi niteliklerin bir arada olması doktrini |
theanthropology n.
|
|
449 |
Religious |
isa'nın insani ve ilahi doğalarının bir arada bulunduğu inancı |
diphysitism n.
|
|
450 |
Religious |
evanjelistlerin dört sembolünün bir arada temsil edilmesiyle ilgili |
tetramorphic adj.
|
|
Military |
|
451 |
Military |
birkaç mermiyi bir arada tutan aparat |
ammunition clip n.
|
|
452 |
Military |
kara, deniz ve hava kuvvetlerini bir arada içeren (operasyon) |
triphibian adj.
|
|
Hunting |
|
453 |
Hunting |
tazıların başıboş dolaşmasını önleyip bir arada tutan avcı |
whipperin n.
|
|
454 |
Hunting |
tazıları bir arada tutan avcı yardımcısı |
whipperin n.
|
|
Sport |
|
455 |
Sport |
bilardoda karambol yapmak için topları bir arada tutma |
nurse n.
|
|
456 |
Sport |
(lakros) savunmacının takım arkadaşına ulaşmasını engellemek için arada durma taktiği |
pick n.
|
|
457 |
Sport |
bilardoda karambol yapmak için (topları) bir arada tutmak |
nurse v.
|
|
Art |
|
458 |
Art |
dört farklı biçimin bir arada sergilenmesi |
tetramorphism n.
|
|
Music |
|
459 |
Music |
akustik ve elektronik aletlerin bir arada kullanıldığı rahatlatıcı bir müzik türü |
new age n.
|
|
460 |
Music |
akustik ve elektronik aletlerin bir arada kullanıldığı rahatlatıcı bir müzik türü |
new age music n.
|
|
461 |
Music |
popüler hindistan sineması için bestelenen, geleneksel ve modern enstrümanların bir arada bulunduğu film müziği |
filmi n.
|
|
Theatre |
|
462 |
Theatre |
müzik ve dramanın bir arada olduğu tiyatro eseri |
music theater n.
|
|
Cinema |
|
463 |
Cinema |
iki filmi bir arada gösterime sunmak |
double-bill v.
|
|
Mythology |
|
464 |
Mythology |
(iskandinav mitolojisinde) kökleri ve dalları dünya, cennet ve cehennemi bir arada tutan büyük bir dişbudak ağacı |
ygdrasil n.
|
|
465 |
Mythology |
(iskandinav mitolojisinde) kökleri ve dalları dünya, cennet ve cehennemi bir arada tutan büyük bir dişbudak ağacı |
ygdrasyl n.
|
|
466 |
Mythology |
(iskandinav mitolojisinde) kökleri ve dalları dünya, cennet ve cehennemi bir arada tutan büyük bir dişbudak ağacı |
yggdrasil n.
|
|
Bookbindery |
|
467 |
Bookbindery |
kitap cildinin sayfaları bir arada tutan sırt kısmı |
backstrap n.
|
|
468 |
Bookbindery |
sayfaları bir arada tutması için el yapımı kitapların sırtının en üst ve en alt kısmına atılan ilmek |
kettle stitch n.
|
|
469 |
Bookbindery |
formaların bir arada bulunduğu masa veya levha |
gathering board n.
|
|
Latin |
|
470 |
Latin |
bu arada |
inter alia adv.
|
|
Archaic |
|
471 |
Archaic |
bu arada |
whiles [scotland] adv.
|
|
472 |
Archaic |
arada bir |
somewhile adv.
|
|
Slang |
|
473 |
Slang |
siyah ve beyazların dahil/bir arada olduğu ırklar arası |
salt and pepper n.
|
|
474 |
Slang |
ırkların karma olarak bir arada bulunduğu |
salt and pepper n.
|
|
475 |
Slang |
detaylar, yönergeler, olaylar gibi bilgilerin bir arada sunulduğu liste/kaynak |
poop sheet n.
|
|
476 |
Slang |
çatışan unsurları bir arada bulunduran |
schizy adj.
|
|
477 |
Slang |
çatışan unsurları bir arada bulunduran |
schizzy adj.
|
|
478 |
Slang |
bu arada |
so long [south africa] adv.
|
|
479 |
Slang |
bu arada |
bt-dubs expr.
|
|
480 |
Slang |
bu arada |
bee-tee-dubs expr.
|
|
481 |
Slang |
bu arada |
btdubs expr.
|
|
482 |
Slang |
arada böyle oluyor işte |
it really do be like that sometimes expr.
|
|
Modern Slang |
|
483 |
Modern Slang |
cinsel ilişkiden sonra partnerler bir arada değilken yaşanan orgazm/cinsel uyarılma |
aftershock orgasms n.
|
|
484 |
Modern Slang |
arada kalmışlık |
ambiguity zone n.
|
|
485 |
Modern Slang |
hepsi bir arada |
aio (all in one) expr.
|
|
486 |
Modern Slang |
tümü bir arada |
aio (all in one) expr.
|
|