Türkçe - İngilizce
Türkçe - İngilizce
Almanca - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
İngilizce Eşanlam
Türkçe - İngilizce Cümleler
Eşanlam
Cümleler
Araçlar
Kaynaklar
Hakkımızda
İletişim
Oturum Aç / Üye Ol
Işıkları Söndür
English
English
Türkçe
Français
Español
Deutsch
Eşanlam
Araçlar
Kaynaklar
Hakkımızda
İletişim
Oturum Aç / Üye Ol
EN-TR
Türkçe - İngilizce
Almanca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İngilizce Eşanlam
Türkçe - İngilizce Cümleler
Türkçe - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
Geçmiş
time in
Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau
"time in"
teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 3 sonuç
Kategori
İngilizce
Türkçe
Phrasals
1
Öbek Fiiller
time in
f.
birinin geliş/varış saatini kaydetmek
Colloquial
2
Konuşma Dili
time in
i.
bir yerde geçen zaman
3
Konuşma Dili
time in
i.
bir yerde geçirilen zaman
"time in"
teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç
Kategori
İngilizce
Türkçe
Common Usage
1
Yaygın Kullanım
in time
zf.
zamanla
General
2
Genel
in the nick of time
i.
saniyesi saniyesine
3
Genel
coldest time in winter
i.
zemheri
4
Genel
an immortal person believed to come in time of need
i.
hızır
5
Genel
point in time
i.
çok kısa bir süre
6
Genel
just-in-time systems
i.
tam zamanlı sistemler
7
Genel
just-in-time-systems
i.
tam zamanlı sistemler
8
Genel
point-in time
i.
geçmişteki her hangi bir ana geri dönüş
9
Genel
travel in time
i.
zaman yolculuğu
10
Genel
travel in time
i.
zamanda yolculuk
11
Genel
a time in the past
i.
geçmişte bir zaman
12
Genel
establish in time
f.
zamanla yerleşmek
13
Genel
return in time
f.
zaman içinde geri dönmek
14
Genel
spend time in the society of one's friends
f.
arkadaşlarıyla vakit geçirmek
15
Genel
put in time on
f.
bir iş için belirli bir zaman harcamak
16
Genel
perform five time salaat in a day
f.
günde beş vakit namaz kılmak
17
Genel
take measures in time
f.
zamanında önlem almak
18
Genel
take precautions in time
f.
zamanında önlem almak
19
Genel
deliver in due time
f.
zamanında teslim etmek
20
Genel
get to (a place) in time
f.
bir yere yetişmek
21
Genel
learn in time
f.
zamanla öğrenmek
22
Genel
occur in the course of time
f.
zamanla oluşmak
23
Genel
settle in time
f.
zamanla oturmak
24
Genel
go back in time
f.
zamanda geriye gitmek
25
Genel
go back in time
f.
geçmişe gitmek
26
Genel
march forward in time
f.
zamanla gelişmek
27
Genel
waste time in vain
f.
boşa zaman harcamak
28
Genel
respond in time
f.
zamanında cevap vermek
29
Genel
waste time in vain
f.
gereksiz yere zaman harcamak
30
Genel
spend too much time in front of the tv
f.
televizyonun karşısında çok vakit geçirmek
31
Genel
get a place in no time flat
f.
soluğu (bir yerde) almak
32
Genel
reach in time
f.
zamanında yetişmek
33
Genel
arrive in time
f.
zamanında yetişmek
34
Genel
reach in time
f.
zamanında varmak
35
Genel
discover in time
f.
zamanında keşfetmek
36
Genel
discover in time
f.
zamanında farkına varmak
37
Genel
move forward or backward in time
f.
zamanda ileri geri gitmek
38
Genel
get to the top of one's field in a very short time
f.
çok kısa zamanda alanında en üste/tepeye çıkmak/ulaşmak
39
Genel
arrive in time
f.
zamanında ulaşmak
40
Genel
arrive in time
f.
zamanında varmak
41
Genel
(for a teacher) give a student hard time in school
f.
bir öğrenciye takmak
42
Genel
get (somewhere) in no time flat
f.
soluğu (bir yerde) almak
43
Genel
complete/finish the job in time/before the deadline
f.
işi vaktinde yetiştirmek
44
Genel
get back in time
f.
zamanında dönmek
45
Genel
lost in the mists of time
s.
tarihin derinliklerinde kaybolmuş/yok olmuş/yitmiş
46
Genel
in good time
zf.
biraz erken
47
Genel
in due time
zf.
vakti gelince
48
Genel
in time
zf.
vaktinde
49
Genel
in less than no time
zf.
çabucak
50
Genel
in no time
zf.
bir an önce
51
Genel
in no time
zf.
çabucacık
52
Genel
in time
zf.
vakitli
53
Genel
in double time
zf.
hızla
54
Genel
in no time
zf.
kaşla göz arasında
55
Genel
in no time
zf.
çarçabuk
56
Genel
in our time
zf.
bu günlerde
57
Genel
in good time
zf.
çabuk
58
Genel
in the time to come
zf.
gelecekte
59
Genel
all in good time
zf.
müsait bir zamanda
60
Genel
in no time
zf.
derhal
61
Genel
in progress of time
zf.
zamanla
62
Genel
in time
zf.
uygun tempoda
63
Genel
in a given time
zf.
belirli bir süre içinde
64
Genel
in good time
zf.
vaktinde
65
Genel
in less than no time
zf.
çok çabuk
66
Genel
in time
zf.
bir süre sonra
67
Genel
in one's spare time
zf.
boş vaktinde
68
Genel
in the process of time
zf.
zaman geçtikçe
69
Genel
in the same time
zf.
aynı zamanda
70
Genel
in less than no time
zf.
pek az sonra
71
Genel
in time
zf.
nihayet
72
Genel
in good time
zf.
önceden belirlenen zamanda
73
Genel
in the course of time
zf.
vaktin geçmesiyle
74
Genel
in a short time
zf.
ha bugün ha yarın
75
Genel
in no time
zf.
hemen
76
Genel
just in time
zf.
tam zamanında
77
Genel
in good time
zf.
süresi gelince
78
Genel
in the nick of time
zf.
tam zamanında
79
Genel
in no time
zf.
çabucak
80
Genel
in process of time
zf.
zamanla
81
Genel
in due time
zf.
zamanı gelince
82
Genel
in a short time
zf.
dünden bugüne
83
Genel
in time
zf.
zamanında
84
Genel
in less than no time
zf.
bir anda
85
Genel
in record time
zf.
çok kısa bir zamanda
86
Genel
in the process of time
zf.
zamanla
87
Genel
in the course of time
zf.
zamanla
88
Genel
just in time
zf.
tam vaktinde
89
Genel
in a week's time
zf.
haftaya
90
Genel
in good time
zf.
erken
91
Genel
in no time
zf.
çok çabuk
92
Genel
in our time
zf.
zamanımızda
93
Genel
all in good time
zf.
uygun bir zamanda
94
Genel
in our time(s)
zf.
bu günlerde
95
Genel
in time
zf.
uygun zamanda
96
Genel
in less than no time
zf.
çabucacık
97
Genel
in due time
zf.
vaktinde
98
Genel
in a very short time
zf.
kaşla göz arasında
99
Genel
in time
zf.
zaman içerisinde
100
Genel
all in good time
zf.
zamanı gelince
101
Genel
in the course of time
zf.
zaman içerisinde
102
Genel
in the soonest time
zf.
en yakın zamanda
103
Genel
in the earliest time
zf.
en yakın zamanda
104
Genel
first time in months
zf.
aylar sonra ilk defa
105
Genel
first time in months
zf.
aylar sonra ilk kez
106
Genel
for the first time in days
zf.
günlerden sonra ilk kez
107
Genel
first time in years
zf.
yıllardan sonra ilk kez
108
Genel
for the first time in days
zf.
günler sonra ilk defa
109
Genel
for the first time in days
zf.
günlerden sonra ilk defa
110
Genel
first time in days
zf.
günler sonra ilk kez
111
Genel
for the first time in years
zf.
yıllar sonra ilk defa
112
Genel
for the first time in months
zf.
aylardan sonra ilk defa
113
Genel
first time in years
zf.
yıllar sonra ilk defa
114
Genel
for the first time in years
zf.
yıllar sonra ilk kez
115
Genel
first time in years
zf.
yıllar sonra ilk kez
116
Genel
for the first time in years
zf.
yıllardan sonra ilk defa
117
Genel
for the first time in months
zf.
aylar sonra ilk defa
118
Genel
first time in days
zf.
günlerden sonra ilk defa
119
Genel
first time in months
zf.
aylardan sonra ilk defa
120
Genel
first time in days
zf.
günler sonra ilk defa
121
Genel
for the first time in weeks
zf.
haftalar sonra ilk defa
122
Genel
for the first time in months
zf.
aylardan sonra ilk kez
123
Genel
first time in weeks
zf.
haftalar sonra ilk kez
124
Genel
first time in weeks
zf.
haftalar sonra ilk defa
125
Genel
first time in days
zf.
günlerden sonra ilk kez
126
Genel
first time in months
zf.
aylardan sonra ilk kez
127
Genel
first time in years
zf.
yıllardan sonra ilk defa
128
Genel
for the first time in years
zf.
yıllardan sonra ilk kez
129
Genel
for the first time in days
zf.
günler sonra ilk kez
130
Genel
for the first time in months
zf.
aylar sonra ilk kez
131
Genel
for the first time in weeks
zf.
haftalar sonra ilk kez
132
Genel
up to this point in time
zf.
şu ana kadar
133
Genel
up to this point in time
zf.
şimdiye kadar
134
Genel
in that period of time
zf.
o dönemlerde
135
Genel
just in time
zf.
son dakikada
136
Genel
in time
zf.
erken
137
Genel
at…local time in turkey
zf.
türkiye saatiyle
138
Genel
in turkey at … local time
zf.
türkiye saatiyle
139
Genel
in the recent time
zf.
yakın dönemde
140
Genel
in a short time
zf.
kısa sürede
141
Genel
in the course of time
zf.
geçen zaman içinde
142
Genel
in the time of need
zf.
ihtiyaç anında
143
Genel
for the first time in a long time
zf.
uzun süredir ilk defa/kez
144
Genel
in time
zf.
zamanında (yetişmek)
145
Genel
just in time
zf.
son anda
146
Genel
just in time
zf.
ucu ucuna
147
Genel
in the course of time
zf.
zamanında
148
Genel
in good time
zf.
zamanında
149
Genel
for the first time in his life
zf.
hayatında ilk defa
150
Genel
in due time
zf.
zamanında
151
Genel
in a short span of time
zf.
kısa süre içinde
152
Genel
in a short span of time
zf.
kısa zamanda
153
Genel
in a short span of time
zf.
kısa sürede
154
Genel
in a month's time
zf.
bir aylık dönem içerisinde
155
Genel
yet in time
zf.
ancak zaman içinde
156
Genel
in time
zf.
zaman içinde
157
Genel
in time
zf.
zamanla
158
Genel
in no time
zf.
bir koşu
159
Genel
at…local time in turkey
zf.
türkiye saati ile
160
Genel
in turkey at … local time
zf.
türkiye saati ile
161
Genel
in my free time
zf.
boş zamanlarımda
162
Genel
in my spare time
zf.
boş zamanlarımda
163
Genel
in real time
zf.
gerçek zamanda
164
Genel
in the same amount of time
zf.
aynı sürede
165
Genel
in the same amount of time
zf.
eşit sürede
166
Genel
i̇n no time
zf.
hemen
167
Genel
in time
zf.
vakitlice
168
Genel
in due time
zf.
talep edilen süre içerisinde
169
Genel
in time
zf.
iki cihanda
170
Genel
in time
zf.
şu dünyada
171
Genel
in time
zf.
sayısız ihtimal varken
172
Genel
in good time
expr.
makul bir sürede
Phrasals
173
Öbek Fiiller
time someone in
f.
birinin geliş/varış saatini kaydetmek
174
Öbek Fiiller
keep until (some point in time)
f.
(belli bir zamana) kadar taze durmak/kalmak
175
Öbek Fiiller
keep until (some point in time)
f.
(belli bir zamana) kadar bozulmamak
176
Öbek Fiiller
keep until (some point in time)
f.
(belli bir zamana) kadar bozulmadan durmak/kalmak
177
Öbek Fiiller
keep until (some point in time)
f.
(belli bir zamana) kadar tazeliğini korumak
178
Öbek Fiiller
keep until (some point in time)
f.
(belli bir zamana) kadar bakmak/bakımını üstlenmek
179
Öbek Fiiller
keep until (some point in time)
f.
(belli bir zamana) kadar göz kulak olmak
180
Öbek Fiiller
keep until (some point in time)
f.
(belli bir zamana) kadar korumak
181
Öbek Fiiller
keep until (some point in time)
f.
(belli bir zamana) kadar sahip çıkmak
182
Öbek Fiiller
keep until (some point in time)
f.
(belli bir zamana) kadar tutmak
183
Öbek Fiiller
keep until (some point in time)
f.
(belli bir zamana) kadar muhafaza etmek
184
Öbek Fiiller
invest (one's) time in (something)
f.
(bir işe/şeye) zamanını harcamak
185
Öbek Fiiller
put (some time) in on (something)
f.
(bir şeye belli bir zaman) ayırmak
186
Öbek Fiiller
put (some time) in on (something)
f.
(bir şeye belli bir zaman) vermek
187
Öbek Fiiller
put (some time) in on (something)
f.
(bir şeye belli bir zaman) harcamak
188
Öbek Fiiller
put in (some time) on (something)
f.
(bir şeye belli bir zaman) ayırmak
189
Öbek Fiiller
put in (some time) on (something)
f.
(bir şeye belli bir zaman) harcamak
190
Öbek Fiiller
put in (some time) on (something)
f.
(bir şeye belli bir zamanını) vermek
191
Öbek Fiiller
reach back into (some point in time)
f.
(tarihte bir zamana) dayanmak
192
Öbek Fiiller
reach back into (some point in time)
f.
(tarihte bir zamandan) gelmek
193
Öbek Fiiller
reach back into (some point in time)
f.
(tarihte bir zamana) gönderme yapmak
194
Öbek Fiiller
reach back into (some point in time)
f.
(tarihte bir zamandan) ilham almak
195
Öbek Fiiller
reach back into (some point in time)
f.
(önceki bir şeyden/zamandan) öğeler taşımak
196
Öbek Fiiller
reach back to (some point in time)
f.
(tarihte bir zamana) dayanmak
197
Öbek Fiiller
reach back to (some point in time)
f.
(tarihte bir zamandan) gelmek
198
Öbek Fiiller
reach back to (some point in time)
f.
(tarihte bir zamana) gönderme yapmak
199
Öbek Fiiller
reach back to (some point in time)
f.
(tarihte bir zamandan) ilham almak
200
Öbek Fiiller
reach back to (some point in time)
f.
(önceki bir şeyden/zamandan) öğeler taşımak
Phrases
201
İfadeler
come prima (in the same manner as the first time)
zf.
İlk seferde olduğu gibi
202
İfadeler
come prima (in the same manner as the first time)
zf.
ilk seferdeki ile aynı şekilde
203
İfadeler
come prima (in the same manner as the first time)
zf.
ilk seferdeki gibi
204
İfadeler
a week is a long time in politics
expr.
siyasette bir haftada çok şey değişebilir
205
İfadeler
in this time interval
expr.
bu tarih aralığında
206
İfadeler
in no time at all
expr.
çok çabuk
207
İfadeler
in no time at all
expr.
çabucak
208
İfadeler
taking into account the time he has already spent in prison
expr.
cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak
209
İfadeler
taking into account the time he has already spent in jail
expr.
cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak
210
İfadeler
in no time at all
expr.
çok geçmeden
211
İfadeler
in no time at all
expr.
çabucacık
212
İfadeler
for the first time in forever
expr.
hayatımda ilk kez
213
İfadeler
in the shortest time
expr.
en kısa zamanda
214
İfadeler
in no time
expr.
kaşla göz arasında
215
İfadeler
just in time
expr.
kılpayı
216
İfadeler
in the shortest possible time
expr.
mümkün olan en kısa sürede
217
İfadeler
in the shortest time possible
expr.
mümkün olan en kısa sürede
218
İfadeler
in the shortest possible time
expr.
mümkün olan en kısa zamanda
219
İfadeler
in the shortest time possible
expr.
mümkün olan en kısa zamanda
220
İfadeler
all in good time
expr.
her şeyin bir zamanı var
221
İfadeler
in a time of universal deceit, telling the truth is a revolutionary act
expr.
sahtekarlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir
222
İfadeler
in the course of time
expr.
zamanın akışı içinde
223
İfadeler
in time of trouble
expr.
zor dönemlerde
224
İfadeler
in no time
expr.
vakit kaybetmeden
225
İfadeler
only just in time
expr.
ucu ucuna
226
İfadeler
at that point in time
expr.
o zamanlar
227
İfadeler
at that point in time
expr.
o zaman
228
İfadeler
at that point in time
expr.
o noktada
229
İfadeler
at this juncture in time
expr.
şu anda
230
İfadeler
at this juncture in time
expr.
şimdi
231
İfadeler
at this juncture in time
expr.
bugün
232
İfadeler
at this juncture in time
expr.
bu noktada
233
İfadeler
at this juncture in time
expr.
halihazırda
234
İfadeler
at this moment in time
expr.
şu anda
235
İfadeler
at this moment in time
expr.
şimdi
236
İfadeler
at this moment in time
expr.
bugün
237
İfadeler
at this moment in time
expr.
bu noktada
238
İfadeler
at this moment in time
expr.
halihazırda
239
İfadeler
in (an amount of time) flat
expr.
sadece (belli bir zaman) içinde
240
İfadeler
in (an amount of time) flat
expr.
tam (belli bir zaman) içinde
241
İfadeler
in the space of (an amount of time)
expr.
(belli bir zaman) aralığında
242
İfadeler
in a time of universal deceit
expr.
düzenbazlığın düzen haline geldiği dönemde hakikati konuşmak devrim yapmaktır
243
İfadeler
in spare time
expr.
boş zamanda
244
İfadeler
in spare time
expr.
boş vakitte
245
İfadeler
in time (with someone or something)
expr.
(biriyle/bir şeyle) aynı ritimde
246
İfadeler
in time (with someone or something)
expr.
(birinin/bir şeyin) ritmine uyan
247
İfadeler
in time (with someone or something)
expr.
(biriyle/bir şeyle) zamanlaması tutan
248
İfadeler
in time (with someone or something)
expr.
(biriyle/bir şeyle) senkronize
249
İfadeler
in time (with someone or something)
expr.
(biriyle/bir şeyle) aynı zamanlamada
250
İfadeler
in time (with someone or something)
expr.
(birinin/bir şeyin) ritmini yakalamış
251
İfadeler
in the flow of time
expr.
zamanın akışında
252
İfadeler
in the flow of time
expr.
zamanın akışı içinde
Proverb
253
Atasözü
a stitch in time saves nine
bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır
254
Atasözü
a stitch in time saves nine
bir mıh bir nal kurtarır bir nal bir at kurtarır
255
Atasözü
a stitch in time saves nine
bugünün işini yarına bırakma
256
Atasözü
a stitch in time
yılanın başı küçükken ezilir
257
Atasözü
a stitch in time
zamanında giderilen sorun/problem
258
Atasözü
a stitch in time
zamanında/erken müdahale
259
Atasözü
a stitch in time (saves nine)
yılanın başı küçükken ezilir
260
Atasözü
you can't sit in two chairs at the same time
aynı anda her yere yetişemezsin
261
Atasözü
you can't sit in two chairs at the same time
aynı anda bir çok işi yapamazsın
262
Atasözü
you can't sit in two chairs at the same time
iki şey aynı anda yapılamaz
263
Atasözü
you can't sit in two chairs at the same time
ikisinden birini seçmesi gerek
Colloquial
264
Konuşma Dili
in the mean time
zf.
bu arada
265
Konuşma Dili
in half that time
expr.
bu sürenin yarısı geçince
266
Konuşma Dili
in this day and time
expr.
bu çağda
267
Konuşma Dili
for the first time in my life
expr.
hayatımda ilk kez
268
Konuşma Dili
in this day and time
expr.
günümüz modern zamanlarında
269
Konuşma Dili
for the first time in my life
expr.
hayatımda ilk defa
270
Konuşma Dili
in this day and time
expr.
günümüzde
271
Konuşma Dili
for the first time in my life
expr.
ömrümde ilk kez
272
Konuşma Dili
next time I'm in town
expr.
şehre bir dahaki gelişim
273
Konuşma Dili
in due time
expr.
sırası gelince
274
Konuşma Dili
in good time
expr.
sırası gelince
275
Konuşma Dili
time closing in
expr.
saati geliyor
276
Konuşma Dili
for the first time in its history
expr.
tarihinde ilk kez
277
Konuşma Dili
for the first time in one's history
expr.
tarihinde ilk kez
278
Konuşma Dili
for the first time in its history
expr.
tarihinde ilk defa
279
Konuşma Dili
for the first time in one's history
expr.
tarihinde ilk defa
280
Konuşma Dili
for the first time in one's history
expr.
tarihinde ilk sefer
281
Konuşma Dili
for the first time in its history
expr.
tarihinde ilk sefer
282
Konuşma Dili
in good time
expr.
vakti gelince
283
Konuşma Dili
time closing in
expr.
zaman yaklaşıyor
284
Konuşma Dili
in good time
expr.
zamanı gelince
285
Konuşma Dili
in time
expr.
vaktinde/zamanında
286
Konuşma Dili
in time
expr.
zamanı gelince
287
Konuşma Dili
in due time
expr.
zamanı gelince
288
Konuşma Dili
in due time
expr.
vakti gelince
289
Konuşma Dili
in due time
expr.
vaktinde/zamanında
290
Konuşma Dili
in good time
expr.
vaktinde/zamanında
291
Konuşma Dili
in the course of time
expr.
vaktinde/zamanında
292
Konuşma Dili
in good time
expr.
zamanında
293
Konuşma Dili
in (one's) time
expr.
(birinin) zamanında
294
Konuşma Dili
in (one's) time
expr.
(birinin) gençliğinde
295
Konuşma Dili
in somebody’s day/time
expr.
birinin döneminde
296
Konuşma Dili
in somebody’s day/time
expr.
birinin en parlak döneminde
297
Konuşma Dili
in somebody’s day/time
expr.
birinin en başarılı döneminde
298
Konuşma Dili
in somebody’s day/time
expr.
birinin en ünlü döneminde
299
Konuşma Dili
in somebody’s day/time
expr.
geçmişte
300
Konuşma Dili
in somebody’s day/time
expr.
birinin zamanında
301
Konuşma Dili
in somebody’s day/time
expr.
eski günlerde
302
Konuşma Dili
in somebody’s day/time
expr.
birinin gençlik yıllarında
303
Konuşma Dili
in somebody’s day/time
expr.
biri gençken
304
Konuşma Dili
in somebody’s day/time
expr.
biri hayattayken
305
Konuşma Dili
(a) quarter of (a given hour in time) [us]
expr.
(bir saate) çeyrek kala
306
Konuşma Dili
(a) quarter of (a given hour in time) [us]
expr.
(belli bir zamandan/saatten) 15 dakika önce
307
Konuşma Dili
(a) quarter of (a given hour in time) [us]
expr.
(verilen zamandan/saatten) çeyrek saat önce
308
Konuşma Dili
haven't seen you in a long time
expr.
seni uzun süredir görmüyorum
309
Konuşma Dili
haven't seen you in a long time
expr.
seni uzun zamandır görmüyorum
310
Konuşma Dili
haven't seen you in a long time
expr.
sizi uzun zamandır görmüyorum
311
Konuşma Dili
in half the time
expr.
yarısı kadar sürede
312
Konuşma Dili
in half the time
expr.
daha az/kısa sürede
313
Konuşma Dili
in your own good time
expr.
canın istediği zaman
314
Konuşma Dili
in your own good time
expr.
ne zaman canın isterse
315
Konuşma Dili
in your own good time
expr.
kendin istediğinde
316
Konuşma Dili
in your own good time
expr.
hazır olduğunda
317
Konuşma Dili
you came just in time
exclam.
kaynanan seviyormuş
Idioms
318
Deyim
a legend in one's own time
i.
yaşayan efsane
319
Deyim
legend in one's own time
i.
döneminin efsanesi
320
Deyim
a stitch in time saves nine
i.
zamanında giderilen küçük bir hata büyük felaketleri önler
321
Deyim
legend in own time
i.
yaşayan efsane
322
Deyim
legend in own time
i.
döneminin efsanesi
323
Deyim
spend (some amount of time) in (some place)
f.
vakit geçirmek
324
Deyim
spend (some amount of time) in (some place)
f.
eyleşmek
325
Deyim
spend (some amount of time) in (some place)
f.
oyalanmak
326
Deyim
spend (some amount of time) in (some place)
f.
zaman geçirmek
327
Deyim
spend (some amount of time) in (some place)
f.
konaklamak
328
Deyim
spend time in something
f.
vakit geçirmek
329
Deyim
spend time in something
f.
eyleşmek
330
Deyim
spend time in something
f.
oyalanmak
331
Deyim
spend time in something
f.
zaman geçirmek
332
Deyim
spend time in something
f.
konaklamak
333
Deyim
be trapped in a time warp
f.
taş devrinde/geçmişte takılıp kalmak
334
Deyim
be trapped in a time warp
f.
zaman durmuş olmak
335
Deyim
be in advance of (someone or something's) time
f.
zamanının ilerisinde olmak
336
Deyim
be in advance of (someone or something's) time
f.
döneminin ilerisinde olmak
337
Deyim
be in advance of (someone or something's) time
f.
çağının ilerisinde olmak
338
Deyim
be in advance of (someone or something's) time
f.
çağını aşmak
339
Deyim
be in advance of (someone or something's) time
f.
bulunduğu çağdan daha ileride olmak
340
Deyim
be in advance of (someone or something's) time
f.
bulunduğu zamandan daha ileride olmak
341
Deyim
be in advance of (someone or something's) time
f.
bulunduğu dönemden daha ileride olmak
342
Deyim
be in advance of (someone or something's) time
f.
zamanının ilerisinde olmak
343
Deyim
be in advance of (someone or something's) time
f.
çağının ilerisinde olmak
344
Deyim
be in advance of (someone or something's) time
f.
döneminin ilerisinde olmak
345
Deyim
be in advance of your time
f.
zamanının ilerisinde olmak
346
Deyim
be in advance of your time
f.
çağının ilerisinde olmak
347
Deyim
be in advance of your time
f.
döneminin ilerisinde olmak
348
Deyim
invest someone's time in something
f.
bir işe/şeye zamanını harcamak
349
Deyim
be in the right place at the right time
f.
doğru zamanda doğru yerde olmak
350
Deyim
have all the time in the world
f.
dünya kadar vakti olmak
351
Deyim
have all the time in the world
f.
çok zamanı olmak
352
Deyim
fill in time
f.
geçici bir işte çalışmak
353
Deyim
have all the time in the world
f.
istemediği kadar çok zamanı olmak
354
Deyim
get there in the nick of time
f.
son saniyede varmak
355
Deyim
get there in the very nick of time
f.
son saniyede varmak
356
Deyim
get there in the very nick of time
f.
son anda gelmek
357
Deyim
arrive in the very nick of time
f.
son anda gelmek
358
Deyim
arrive in the nick of time
f.
son anda gelmek
359
Deyim
arrive in the very nick of time
f.
son saniyede varmak
360
Deyim
arrive in the nick of time
f.
son saniyede varmak
361
Deyim
get there in the nick of time
f.
son anda gelmek
362
Deyim
fill in time
f.
zaman doldurmak için bir işte çalışmak
363
Deyim
fill in time
f.
zaman doldurmak
364
Deyim
fill in time
f.
zaman geçirmek
365
Deyim
be in the right spot at the right time
f.
doğru anda doğru yerde olmak
366
Deyim
be in the right spot at the right time
f.
doğru zamanda doğru yerde olmak
367
Deyim
do something in your own sweet time/way
f.
canı istediğinde/istediği gibi yapmak
368
Deyim
do something in your own sweet time/way
f.
istediği zaman/şekilde yapmak
369
Deyim
do something in your own sweet time/way
f.
ne zaman/nasıl isterse yapmak
370
Deyim
do something in your own sweet time/way
f.
kendi istediği zaman/gibi yapmak
371
Deyim
be in advance of (someone or something's) time
f.
çağının ilerisinde olmak
372
Deyim
be in advance of (someone or something's) time
f.
zamanının ilerisinde olmak
373
Deyim
keep in time (with someone or something)
f.
(birinin/bir şeyin) ritmini yakalamak
374
Deyim
keep in time (with someone or something)
f.
(birinin/bir şeyin) zamanına uymak
375
Deyim
keep in time (with someone or something)
f.
(birinin/bir şeyin) ritmini yakalamak
376
Deyim
keep in time (with someone or something)
f.
(birinin/bir şeyin) ritmini tutturmak
377
Deyim
keep in time (with someone or something)
f.
(birinin/bir şeyin) zamanlamasını tutturmak
378
Deyim
march in time (with someone or something)
f.
(birinin/bir şeyin) ritminde yürümek
379
Deyim
march in time (with someone or something)
f.
(biriyle/bir şeyle) senkronize yürümek
380
Deyim
march in time (with someone or something)
f.
(biriyle/bir şeyle) aynı ritimde yürümek
381
Deyim
march in time (with someone or something)
f.
(biriyle/bir şeyle) aynı zamanlamada yürümek
382
Deyim
march in time (with someone or something)
f.
(birine/bir şeye) ayak uydurmak
383
Deyim
march in time (with someone or something)
f.
(biriyle/bir şeyle) uygun adım yürümek
384
Deyim
march in time (with someone or something)
f.
adımlarını (birine/bir şeye) uydurarak yürümek
385
Deyim
be caught in a time warp
f.
taş devrinde/geçmişte takılıp kalmak
386
Deyim
be caught in a time warp
f.
zamanın gerisinde kalmak
387
Deyim
be caught in a time warp
f.
zaman durmuş olmak
388
Deyim
be caught in a time warp
f.
demode kalmak
389
Deyim
be caught in a time warp
f.
geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
390
Deyim
be locked in a time warp
f.
taş devrinde/geçmişte takılıp kalmak
391
Deyim
be locked in a time warp
f.
zamanın gerisinde kalmak
392
Deyim
be locked in a time warp
f.
zaman durmuş olmak
393
Deyim
be locked in a time warp
f.
demode kalmak
394
Deyim
be locked in a time warp
f.
geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
395
Deyim
be stuck in a time warp
f.
taş devrinde/geçmişte takılıp kalmak
396
Deyim
be stuck in a time warp
f.
zamanın gerisinde kalmak
397
Deyim
be stuck in a time warp
f.
zaman durmuş olmak
398
Deyim
be stuck in a time warp
f.
demode kalmak
399
Deyim
be stuck in a time warp
f.
geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
400
Deyim
be trapped in a time warp
f.
demode kalmak
401
Deyim
be trapped in a time warp
f.
geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
402
Deyim
be trapped in a time warp
f.
zamanın gerisinde kalmak
403
Deyim
be in advance of your time
f.
çağının/zamanının ötesinde olmak
404
Deyim
be in advance of your time
f.
çağının/zamanının ilerisinde olmak
405
Deyim
be in a time warp
f.
geçmişte takılıp kalmak
406
Deyim
be in a time warp
f.
zaman durmuş olmak
407
Deyim
be in a time warp
f.
zamanın gerisinde kalmak
408
Deyim
be in a time warp
f.
demode kalmak
409
Deyim
be in a time warp
f.
geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
410
Deyim
be in advance of (someone's or something's) time
f.
zamanının ilerisinde olmak
411
Deyim
be in advance of (someone's or something's) time
f.
döneminin ilerisinde olmak
412
Deyim
be in advance of (someone's or something's) time
f.
çağının ilerisinde olmak
413
Deyim
be in advance of (someone's or something's) time
f.
çağını aşmak
414
Deyim
be in advance of (someone's or something's) time
f.
bulunduğu çağdan daha ileride olmak
415
Deyim
be in time (with someone or something)
f.
(birinin/bir şeyin) ritmine uymak
416
Deyim
be in time (with someone or something)
f.
(birinin/bir şeyin) ritmini yakalamak
417
Deyim
be in time (with someone or something)
f.
(biriyle/bir şeyle) zamanlaması tutmak
418
Deyim
be in time (with someone or something)
f.
(biriyle/bir şeyle) senkronize olmak
419
Deyim
be in time (with someone or something)
f.
(biriyle/bir şeyle) aynı ritimde olmak
420
Deyim
get in time (with someone or something)
f.
(birinin/bir şeyin) ritmine uymak
421
Deyim
get in time (with someone or something)
f.
(birinin/bir şeyin) ritmini yakalamak
422
Deyim
invest time in
f.
-e zaman harcamak
423
Deyim
jump back in time
f.
zamanda geriye gitmek/atlamak
424
Deyim
jump back in time
f.
eski bir tarihe dönmek
425
Deyim
jump back in time
f.
geçmişe dönmek
426
Deyim
put an amount of time in on
f.
-e belli bir miktar vakit harcamak
427
Deyim
put an amount of time in on
f.
-e belli bir miktar zaman ayırmak
428
Deyim
be in the wrong place at the wrong time
f.
yanlış zamanda yanlış yerde bulunmak/olmak
429
Deyim
spend time in
f.
-e konaklamak
430
Deyim
spend time in
f.
-de vakit geçirmek
431
Deyim
lost in the sands of time
s.
tarihin derinliklerinde kaybolmuş/yok olmuş
432
Deyim
lost in the sands of time
s.
tarihin derinliklerinde yitip gitmiş
433
Deyim
lost in the sands of time
s.
tarihin derinliklerine gömülmüş
434
Deyim
lost in the sands of time
s.
tarihte kalmış
435
Deyim
lost in the sands of time
s.
tarihin derinliklerinde unutulmuş
436
Deyim
lost in the sands of time
s.
çok eskilerde kalmış
437
Deyim
frozen in time
s.
zamanda donup kalmış
438
Deyim
frozen in time
s.
değişmeden kalmış
439
Deyim
frozen in time
s.
hiç değişmemiş
440
Deyim
in my copious free time
expr.
bir ara (bakarız)
441
Deyim
in no time at all
expr.
aniden
442
Deyim
in next to no time
expr.
aniden
443
Deyim
in no time at all
expr.
bir anda
444
Deyim
in next to no time
expr.
bir anda
445
Deyim
in no time flat
expr.
çabucak
446
Deyim
in jig time
expr.
çabucak
447
Deyim
lose no time in doing something
expr.
hemen/hiç vakit kaybetmeden (bir işe girişmek)
448
Deyim
in no time flat
expr.
hızla
449
Deyim
in next to no time
expr.
hemen/anında
450
Deyim
in no time at all
expr.
hemen/anında
451
Deyim
in jig time
expr.
hızla
452
Deyim
waste no time in doing something
expr.
hemen/hiç vakit kaybetmeden (bir işe girişmek)
453
Deyim
in somebody's own good time
expr.
ne zaman canı isterse
454
Deyim
in his own good time
expr.
ne zaman canı isterse
455
Deyim
in the nick of time
expr.
son dakikada
456
Deyim
just in the nick of time
expr.
son anda
457
Deyim
just in the nick of time
expr.
son dakikada
458
Deyim
in no time flat
expr.
süratle
459
Deyim
in the very nick of time
expr.
son anda
460
Deyim
a stitch in time saves nine
expr.
sorunu büyümeden halletmeli
461
Deyim
in the nick of time
expr.
son anda
462
Deyim
in the very nick of time
expr.
son dakikada
463
Deyim
in the nick of time
expr.
sıcağı sıcağına (tam zamanında)
464
Deyim
in the very nick of time
expr.
tam zamanında
465
Deyim
in the nick of time
expr.
tam vaktinde
466
Deyim
in the very nick of time
expr.
tam vaktinde
467
Deyim
in the nick of time
expr.
tam zamanında
468
Deyim
in the wrong place at the wrong time
expr.
yanlış yerde ve yanlış zamanda
469
Deyim
in good time
expr.
zamanı gelince
470
Deyim
in due time
expr.
zamanı gelince
471
Deyim
in the interest of saving time
expr.
zamandan kazanmak/tasarruf etmek adına/için
472
Deyim
in the fullness of time
expr.
zamanı gelince
473
Deyim
in the wrong place at the wrong time
expr.
yanlış yerde ve zamanda
474
Deyim
in the fullness of time
expr.
vadesi gelince
475
Deyim
in the nick of time
expr.
ucu ucuna
476
Deyim
in the space of (an amount of time)
expr.
(belli bir zaman) içerisinde
477
Deyim
in (one's) own sweet time
expr.
canı istediğinde
478
Deyim
in (one's) own sweet time
expr.
istediği zaman
479
Deyim
in (one's) own sweet time
expr.
ne zaman isterse
480
Deyim
in the (very) nick of time
expr.
son anda
481
Deyim
in the (very) nick of time
expr.
son saniyede
482
Deyim
in the (very) nick of time
expr.
tam zamanında
483
Deyim
in the (very) nick of time
expr.
son dakikada
484
Deyim
at this juncture/moment/point in time
expr.
şu anda
485
Deyim
at this juncture/moment/point in time
expr.
şimdi
486
Deyim
at this juncture/moment/point in time
expr.
bugün
487
Deyim
at this juncture/moment/point in time
expr.
bu noktada
488
Deyim
at this juncture/moment/point in time
expr.
halihazırda
489
Deyim
in my copious free time
expr.
bir ara
490
Deyim
in my copious free time
expr.
zaten çok bol olan boş zamanında (kinayeli bir ifade)
491
Deyim
in (one's) own good time
expr.
ne zaman canı isterse
492
Deyim
in (one's) own time
expr.
ne zaman canı isterse
493
Deyim
in (one's) own time
expr.
boş zamanında
494
Deyim
what's on tap for (some point in time)
expr.
(belli bir zamanda, tarihte) gündem ne?
495
Deyim
what's on tap for (some point in time)
expr.
(belli bir zamanda, tarihte) gündemde/programda ne var?
496
Deyim
what's on tap for (some point in time)
expr.
(belli bir zamanın, tarihin) programı/planı ne?
Speaking
497
Konuşma
when you're in army you got a lot of time to think
i.
askerdeyken düşünecek çok vaktin oluyor
498
Konuşma
accidents happen in surgeries all the time
expr.
ameliyatlarda kazalar hep yaşanır
499
Konuşma
are you having a good time in ankara?
expr.
ankara'da iyi vakit geçiyor musun?
500
Konuşma
are you having a good time in ankara?
expr.
ankara'da iyi vakit geçiyor musunuz?
×
Pronunciation in context (
out of
)
Pronunciation of time in
×
Terim Seçenekleri
Çeviri Öner / Düzelt
Fransızca İngilizce Sözlük
İspanyolca İngilizce Sözlük
Almanca İngilizce Sözlük
İngilizce Eşanlam Sözlük
Google Images
Merriam Webster
Dictionary.com
The Free Dictionary
Abbreviations
Wikipedia in English
Wikipedia in Turkish
Urban Dictionary
German, LEO
Chinese, Dict.Cn
Spanish, SpanishDict
Russian, Multitran.ru
Medical, MedicineNet
İşaret Dili, Signing Savvy