bir süre - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

bir süre



"bir süre" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 7 sonuç

Türkçe İngilizce
General
bir süre a while i.
bir süre bit i.
bir süre for a time zf.
bir süre awhile zf.
bir süre for a while zf.
Phrases
bir süre for a few moments expr.
Colloquial
bir süre for quite a while expr.

"bir süre" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
General
belirli bir süre çalışan kişi part timer i.
belirli bir süre için ücretli iş engagement i.
bir yolcunun seferler arasında aktarma yapabilmesi için gereken asgari süre minimum connecting time i.
kısa bir süre kalan kimse transient i.
belirli bir süre için her yıl ödenen ve emek karşılığı olmayan maaş annuity i.
yedi yıllık bir süre a span of seven years i.
bir bireyin belirli bir eylemi yapması için gereken süre body clock i.
uzunca bir süre saecular i.
eşleri hamile kalan erkeklerin kısa bir süre sonra hamilelik semptomları yaşaması couvade i.
geçici bir süre için işbirliği yapanlardan oluşan grup task force i.
yerine çalıştırma (geçici bir süre için) substitution i.
yerine kullanma (geçici bir süre için) substitution i.
süre (belirli bir işe ait) stint i.
başkasının yerine geçen kimse (geçici bir süre için) substitute i.
oldukça kısa bir süre içinde yapılan birden fazla dalış multiple dives i.
belli bir süre etkili olan (moda vb) wave i.
bir süre için kalma sojourn i.
uzun bir süre a good while i.
çok kısa bir süre point in time i.
çok uzun bir süre blue moon i.
bir şeyin aşırı derecede yapıldığı süre binge i.
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması house swapping i.
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması home exchange i.
belirsiz bir süre için devam etme özelliğine sahip self-perpetuating i.
belirsiz bir süre undetermined period of time i.
çok kısa bir süre split second i.
aynı hızla giden bir sürücünün bir süre sonra hızlı gittiğini algılıyamaması velocitization i.
Bakılan görüntü ortadan kalktıktan sonra görsel alanda bir süre daha izlenebilen ardışık görüntü after image i.
bir yerde geçici bir süre kalma tarry i.
mahkemenin belirli bir süre aralığında baktığı dava sayısı caseload i.
abd'ye geçici bir süre için giren yabancı kimse nonimmigrant [usa] i.
daha sonra ülkesine geri dönmek şartıyla abd'de geçici bir süre ikamet eden kimse nonimmigrant [usa] i.
new york'ta bir süre yaşayıp memleketine dönmüş porto rikolu neorican i.
sınırlı bir süre için sağlanan anlaşma temporizing i.
belirli bir süre tide [obsolete] i.
bir süre devam etme durumu semipermanence i.
bir süre istikrarlı sürme ama kalıcı olmama semipermanence i.
özel ticari tekliflerin geçersiz olduğu bir süre blackout i.
bir süre uzakta yaşadıktan sonra memleketine veya çocukluk evine dönen kimse homebird i.
oyuncuların bir dizi eşyayı kısa süre inceleyip ardından hatırlayabildikleri kadarını kağıda yazdıkları bir oyun observation i.
bir yerin işgal edildiği süre occupation i.
belirli bir süre ile bir yerde kalan kimse denizen i.
çok kısa bir süre giffy i.
(bir şeyi) çok uzun süre boyama işlemine maruz bırakan kimse overdyer i.
belirli bir mesafeyi kat etmek için geçen süre drive time i.
çırak veya göçmenlerin belirli bir süre bir kimse için çalışmasını zorunlu kılan sözleşme indenture i.
bir gruba, ilgi alanına, mesleğe uzun süre odaklanamayan kimse butterfly i.
gök cismi etrafında bir tam tur dönüşü tamamlamak için geçen süre orbit period i.
ürünleri alıp bir süre kullanarak iade etme shopgrifting i.
inanmayışı bir süre erteleme suspension of disbelief i.
belirli bir süre stitch [dialect] i.
izin almak (belirli bir süre için) take something off f.
başkasının yerine çalışmak (geçici bir süre için) substitute f.
geçici bir süre için başkasının yerine çalışmak substitute f.
bir işi (bir süre için) geciktirmek set something back f.
kısa bir süre için şuurunu kaybetmek black out f.
aynı hızla uzunca bir süre gitmek cruise f.
bir süre için ilkel şartlar içinde yaşamak rough it f.
yerine çalışmak (geçici bir süre için başkasının) substitute f.
kısa bir süre kalıp gitmek put in an appearance f.
dayanmak (belirli bir süre için) be good for f.
bir işte uzun süre başarılı olmak have a good run for one's money f.
bir süre için inanç ve prensiplerinden vazgeçmek lapse f.
çok kısa bir süre kalmak put in an appearance f.
bir süre kalmak sojourn f.
boyunca devam etmek (belirli bir süre) stretch f.
(bir iş) için (belirli bir süre) harcanmak go into f.
yoğun programından belirli bir süre ayırmak take time out of one's busy schedule f.
bir iş için belirli bir süre harcanmak go into f.
safha safha vermek (bir olayın tarihini belirli bir süre boyunca) trace f.
geçici bir süre dolmak stop/halt temporarily f.
geçici bir süre dolmak stop/halt for a short time f.
bir süre durmak tarry f.
bir süre kalmak tarry f.
bir süre beklemek tarry f.
sınırlı bir süre için emanet vermek bail f.
uzun bir süre boyunca ilgi veya etkiyi sürdürmek hold up f.
(bir şeyi) fırında gereğinden uzun süre pişirmek overbake f.
güç kesildikten sonra bir süre daha momentumu korumak drift f.
(bir şeyin) süresinden daha uzun süre oturmak outsit f.
uzun bir süre için bırakmak park f.
inanmayışı bir süre ertelemek suspend one's disbelief f.
bir süre sessizlikten sonra (konuşmayı veya durumu) sürdürmeye zorlamak push past f.
geçmişteki bir süre için de geçerli olan retroactive s.
kısa bir süre kalan transient s.
bir yıldan fazla süre vuku bulan interannual s.
başkasının yerine geçen (geçici bir süre için) substitute s.
başkasının yerine çalışan (geçici bir süre için) substitute s.
kısa bir süre önce kullanıma açılan recently opened up for use s.
new york'ta bir süre yaşayıp memleketine dönmüş porto rikolulara ait neorican s.
belirli bir hizmet veya süre için işe alınan job s.
dört yüz yıllık bir süre ile ilgili quadricentenary s.
belirli bir süre işe yarayan good (for) s.
belirli bir süre daha dayanması kesin olan good (for) s.
özel bir günü kutlamak amacıyla sınırlı süre ve sayıda üretilen (madeni para, pul) commemorative s.
belirli bir süre zarfında meydana gelen incurrent s.
kısa bir süre için awhile zf.
bir süre sonra after a while zf.
belli bir süre boyunca part time zf.
uzun bir süre önce a long time ago zf.
kısa bir süre için for a brief period zf.
bir süre içinde for a space zf.
belirli bir süre içinde in a given time zf.
bir süre sonra in time zf.
kısa bir süre için for a short time zf.
bir süre önce some time ago zf.
kısa bir süre for a while zf.
uzunca bir süre quite a long time zf.
kısa bir süre için transiently zf.
bir süre önce a while ago zf.
kısa bir süre için for the time zf.
bir süre için for some time zf.
bir süre için for a while zf.
uzun bir süre quite a while zf.
bir süre önce quite a while ago zf.
belli bir süre for a length of time zf.
belirli bir süre for a length of time zf.
kısa bir süre sonra after a while later zf.
kısa bir süre önceye kadar until a short while ago zf.
kısa bir süre önce short while ago zf.
kısa bir süre sonra after a bit zf.
kısa bir süre önce not a long time ago zf.
kısa bir süre önce not long ago zf.
kısa bir süre sonra after a little while zf.
-den kısa bir süre önce shortly before zf.
daha uzun bir süre for a longer time zf.
önceden belirlenmiş/belirli bir süre sonrasında beyond a predetermined period zf.
geçici bir süre için temporarily zf.
kısa bir süre sonra after a while zf.
sınırlı bir süre içerisinde temporally zf.
bir süre sonra after some time zf.
(bundan) kısa bir süre sonra soon after that zf.
kısa bir süre sonra shortly afterwards zf.
bir süre önce erewhile zf.
belirli veya öngörülen bir süre sonunda at term zf.
hatırı sayılır bir süre boyunca much zf.
bir süre boyunca right along zf.
bir süre boyunca o'er zf.
kısa bir süre için shortly zf.
geçen süre bilgisini ifade eden bir kombinasyon -long snk.
yaşı belirli sayıdaki 10 yıllık süre ile yaklaşık olarak ifade edilen kimse anlamını veren bir son ek -something snk.
Phrasals
(yeni ürünü) bir süre kullanarak sertliğini gidermek break in f.
belli bir süre içinde bir işi ya da müsabakayı bitirmek/tamamlamak clock in f.
birini belirli bir süre çalışamaz hale getirmek incapacitate someone for a period of time f.
düzgün çalıştığını doğrulamak için belirli bir süre için yeni bir elektronik ekipman parçası kullanmak burn in f.
düzgün çalıştığını doğrulamak için belirli bir süre için yeni bir elektronik ekipman parçası kullanmak burn into f.
kafasını okuduğu gazeteden vb. kaldırıp kısa bir süre bakmak glance up from (newspaper etc.) f.
kısa bir süre için gelmek pop in f.
bir oyuncuyu bir süre kenarda dinlendirmek rest in (someone) f.
(bir yerde) belli bir süre hizmet vermiş olmak/vermek serve (something) in (some place) f.
belli bir süre hapis cezası çekmek serve (something) in (some place) f.
belli bir süre hapis yatmak serve (something) in (some place) f.
bir süre boyunca dayanmak last out f.
bir süre hayatta kalmak last out f.
(bir şeyi) belli bir süre/zaman dilimi üzerinden kurgulamak set (something) over (something) f.
(bir yere/şeye) bir süre gitmemek take off from (something or some place) f.
(birini belli bir süre) görmek see (some amount) of (someone) f.
(biriyle belli bir süre) vakit geçirmek see (some amount) of (someone) f.
(bir şeyi belli bir süre/düzeyde) görmek see (some amount) of (something) f.
birini/bir şeyi belli bir süre görmek see something of someone or something f.
biriyle/bir şeyle belli bir süre vakit geçirmek see something of someone or something f.
belirli bir süre için yeterli olmak bridge over f.
bir yerde uzun süre yaşamamak move around f.
saçma sapan bir şeyi uzun süre tartışmak rumble on f.
(belirli bir süre) gitmek/dayanmak go for (something) f.
(birine bir süre boyunca) yetecek olmak last (one) (up) until (something) f.
(bir süre boyunca) yeterli olmak last (up) until (something) f.
(bir süre) için sürmek/devam etmek last for f.
(bir süre) için yetmek last for f.
(bir süre) dayanmak last for f.
(bir süre) gitmek last for f.
(bir süre) idare etmek last for f.
(belli bir süre) için sürmek/devam etmek last for (some period of time) f.
(belli bir süre) için yetmek last for (some period of time) f.
(belli bir süre) dayanmak last for (some period of time) f.
(belli bir süre) gitmek last for (some period of time) f.
(belli bir süre) idare etmek last for (some period of time) f.
(bir süre birilerinin) arasında yaşamak live among (someone) f.
(bir süre birileriyle) yaşamak live among (someone) f.
(belirli bir süreyle/süre boyunca) pompalamak pump for f.
(belirli bir süre boyunca) basmak/basıp basıp çekmek pump for f.
(belirli bir süre boyunca/süredir) pompalayarak çekmek pump for f.
(belirli bir süredir/süre boyunca) emerek/vakumlayarak çıkarmak pump for f.
(bir süre) idare etmek see out f.
(bir süre) boyunca dayanmak see out f.
(bir şeyde/bir yerde belli bir süre) görev yapmak/hizmet vermek serve (something) in (something or some place) f.
(bir cezaevinde belli bir süre) yatmak/ceza çekmek serve (something) in (something or some place) f.
(birini bir süre) idare etmek/götürmek (tok tutmak) set (someone) up for (something) f.
(birini bir süre) için tok tutmak set (someone) up for (something) f.
(birine bir süre) yetmek (tok tutmak) set (someone) up for (something) f.
(birini) belli bir süre geciktirmek set (someone) back f.
(bir süre) dikkatleri dağıtmak stall for (something) f.
(bir süre) duraklamak stall for (something) f.
(bir süre) yavaşlamak stall for (something) f.
(bir süre) ilerlememek stall for (something) f.
(bir süre) hızını kaybetmek stall for (something) f.
(bir süre) oyalamak stall for (something) f.
(bir süre) duraklatmak stall for (something) f.
(bir süre) yavaşlatmak stall for (something) f.
(bir süre) ilerlemesine engel olmak stall for (something) f.
(bir süre) hızını kaybettirmek stall for (something) f.
(birini belirli bir süre) idare etmek stand (one) for (something) f.
(birine belirli bir süre) yetmek stand (one) for (something) f.
(birinin belirli bir süre) ihtiyacını karşılamak stand (one) for (something) f.
(bir süre) için durmak stop for (something) f.
(birine bir süre) yetmek tide (one) over f.
bir süre götürmek tie over f.
(bir hastayı) uzun süre/saatlerce ameliyat etmek toil over (someone) f.
(bir süre için) değişmek trade for (something) f.
Phrases
bu süre içerisinde ayrıca/bir de in between times zf.
bir dalgadan daha büyük hiçbir duygu yoktur ki kendi formunu uzun süre sürdürebilsin no emotion, any more than a wave, can long retain its own individual form expr.
çok çok kısa bir süre için for far too brief a time expr.
den/e bir süre önce a little while before expr.
çok az bir süre önce a little while before expr.
kısa bir süre içerisinde in a short while expr.
uzunca bir süre quite some time expr.
(gelecekte) uzunca bir süre for a long time to come expr.
uzun bir süre zarfında down through something expr.
uzun bir süre boyunca down through something expr.
kısa bir süre yeter enough to be going on with [uk] expr.
bir süre yeter enough to be going on with [uk] expr.
bir süre iş görür enough to be going on with [uk] expr.
kısa bir süre yeter enough/something to be going on with [uk] expr.
bir süre yeter enough/something to be going on with [uk] expr.
bir süre iş görür enough/something to be going on with [uk] expr.
bir süre boyunca/bir süredir biriyle/bir şeyle çalışan with (someone) for (some amount of time) expr.
bir süre boyunca/bir süredir biriyle/bir şeyle iş yapan with (someone) for (some amount of time) expr.
çok uzun bir süre for eons expr.
Colloquial
insanların belli bir süre bir manken gibi hareketsiz durup hareketli bir kamera vasıtasyla bu anların filme alındığı bir internet video virali mannequin challenge i.
bir dakikadan az süre half a minute i.
çok kısa bir süre half a minute i.
gün doğumundan kısa bir süre sonraki ve gün batımından kısa bir süre önceki, gökyüzünün kırmızı olduğu zaman golden hour i.
çok kısa bir süre a hot minute i.
bir süre için işe/okula gelememek be out for (something) f.
(temaslı sporlarda karın bölgesine alınan sert bir darbe nedeniyle) bir süre nefes alamamak get the wind knocked out of f.
(temaslı sporlarda karın bölgesine alınan sert bir darbe nedeniyle) bir süre nefes alamamak get winded f.
(yasa vb) yürürlüğe girmeden önce bir süre için askıya alınmak go into abeyance f.
bir süre (daha) yaşamak be good for something f.
bir süre (daha) dayanmak be good for something f.
bir süre (daha) gitmek be good for something f.
(bir süre) öldürmek kill (an amount of time) f.
(bir süre) dayanır good for (something) s.
(bir süre) ayakta kalır good for (something) s.
(bir süre) idare eder good for (something) s.
(bir süre) geçerli good for (something) s.
bir süre sende kalsın take it for a while expr.
belli bir süre for quite a while expr.
bir süre sonra hiçbir neden yokken some time later for no particular reason expr.
çok kısa bir süre sonra in just a moment expr.
çok kısa bir süre içerisinde in a couple of shakes expr.
kısa bir süre için for a season expr.
kısa bir süre önce short time ago expr.
sadece kısa bir süre sonra only a little longer expr.
uzun bir süre at some length expr.
(çok kısa bir süre sonra/hemen) bir dakika içinde in just a minute expr.
bir süre saf dışı kalmış down for the count expr.
bir süre aktif olmamış down for the count expr.
bir süre çalışamamış down for the count expr.
bir süre izinli down for the count expr.
çok kısa bir süre half a minute expr.
çok kısa bir süre half a tick expr.
çok kısa bir süre half a second expr.
uzun bir süre dog's years expr.
uzun bir süre için for long expr.
(bir süre boyunca/bir süredir biriyle/bir şeyle) çalışan with (someone or something) for (some amount of time) expr.
(bir süre boyunca/bir süredir biriyle/bir şeyle) iş yapan with (someone or something) for (some amount of time) expr.
Idioms
belli bir süre içerisinde aynı olayın arka arkaya meydana gelmesi (iyi ya da kötü) double plumsey i.
hoş bir deneyim sonrası bir süre daha hissedilen haz afterglow i.
uzun bir süre a month of sundays i.
can sıkıcı bir süre a bad quarter of an hour [uk] i.
birini bir yere gönderip olmayan bir şey istetip uzunca bir süre orada boşuna beklemesini sağlayan şaka a long stand i.
birini bir yere gönderip olmayan bir şey istetip uzunca bir süre orada boşuna beklemesini sağlayan şaka a long weight i.
az bir süre a few ticks i.
kısa bir süre a new york minute i.
bir yerde uzun süre kalmayan kimse a rolling stone i.
kısa bir süre a split second i.
çok kısa bir süre a split second i.
kısa bir süre borrowed time i.
uzun süre kapalı bir yerde kalmak sonucu oluşan anksiyete/depresyon cabin fever i.
uzun süre kapalı bir yerde kalmaktan daralma/afakanlar basma cabin fever i.
bir yerde uzun süre duramama itchy feet [uk/australia] i.
kısa bir süre uyumak catch a snooze f.
uzun bir süre kullanılmamak catch dust f.
bir şeyi bir süre için elde tutmak sit on f.
çok uzun bir süre uyumak sleep around the clock f.
(bir süre) olayların dışında kalmak be out of the swim of things f.
(geçici bir süre) boşluğu doldurmak fill the gap f.
(belli bir süre içki içmedikten sonra) tekrar içki içmeye başlamak fall off the wagon f.
(bir süre bir şeyle) meşgul olmak while a period of time away (doing something) f.
(bir süre) dahil olmamak be out of the swim of things f.
uzun süre kullanılmadan bir köşede durmak gather dust f.
bir süre içmedikten sonra tekrar alkole başlamak fall off the wagon f.
bir süre temiz kaldıktan sonra tekrar alkole başlamak fall off the wagon f.
bir süre temiz kaldıktan sonra tekrar alkole düşmek fall off the wagon f.
bir süre alkol almadıktan sonra bıraktığı yerden devam etmek fall off the wagon f.
bir süre temiz kaldıktan sonra kaldığı yerden devam etmek (alkol, sigara, uyuşturucu, aşırı yeme) fall off the wagon f.
korkudan dili tutulduktan bir süre sonra konuşmaya başlamak/konuşabilmek find (one's) voice f.
bir şeyi uzun süre ertelemek/geciktirmek put something on the long finger f.
uzun bir süre etkileri sürmek cast a long shadow f.
uzunca bir süre gölge etmeye/düşürmeye devam etmek cast a long shadow f.
uzun bir süre sonuçları yaşanmaya/görülmeye devam etmek cast a long shadow f.
bir şeye kısa bir süre içerisinde yoğunlaşıp çalışmak powerstudy f.
kısa bir süre kalmak bide a wee [scotland] f.
kendini uzun süre bir şeye adamak be in something for the long haul f.
uzun süre bir şeyi sürdürmeye istekli olmak be in something for the long haul f.
(temaslı sporlarda karın bölgesine alınan sert bir darbe nedeniyle) bir süre nefes alamamak get the wind knocked out of (one) f.
uzun süre aradıktan sonra (birinin/bir şeyin) yerini bulmak/tespit etmek run (someone or something) to earth f.
uzun süre aradıktan sonra birinin/bir şeyin yerini tespit etmek run somebody/something to earth f.
uzun süre aradıktan sonra birinin/bir şeyin yerini tespit etmek run somebody/something to ground f.
bir süre alkolü bıraktıktan sonra tekrar içmeye başlamak smash the teapot f.
kısa bir süre durmak miss a beat f.
bir daha toplanması zor olacak/uzun süre alacak şekilde dağılmış scattered from here to breakfast s.
kısa bir süre a little bit [us] zf.
çok uzun bir süre until the cows come home expr.
çok uzun bir süre till kingdom come expr.
çok uzun bir süre until kingdom come expr.
çok kısa bir süre içerisinde in two shakes of a lamb's tail expr.
çok uzun bir süre till the cows come home expr.
uzun bir süre from here till next tuesday expr.
uzun bir süre donkey's years expr.
çok kısa bir süre hot minute expr.
bir süre boyunca/bir süredir biriyle birlikte with someone for some amount of time expr.
bir süre boyunca/bir süredir biriyle ilişki içerisinde with someone for some amount of time expr.
bir süre boyunca/bir süredir biriyle sevgili with someone for some amount of time expr.
bir süre boyunca/bir süredir biriyle beraber with someone for some amount of time expr.
bir süre boyunca/bir süredir biriyle bir beraberlik içinde with someone for some amount of time expr.
bir süre önce a while back expr.
belli bir süre daha for the foreseeable future expr.
belli bir süre daha in the foreseeable future expr.
bir süre ortadan kaybolduktan sonra from the dead expr.
bir süre ortalarda görünmedikten sonra from the dead expr.
bir süre yok olduktan sonra from the dead expr.
çok kısa bir süre half a minute expr.
kısacık bir süre half a minute expr.
çok kısa bir süre half a tick expr.
kısacık bir süre half a tick expr.
çok kısa bir süre half a second expr.
kısacık bir süre half a second expr.
çok kısa bir süre half a shake of a lamb's tail expr.
sonucunu uzun süre sonra alacağım yatırımlar yapmam/bir şeye başlamam I don't buy green bananas expr.
kendini uzun süre (bir şeye) adamış in (something) for the long haul expr.
uzun süre (bir şeyi) sürdürmeye istekli in (something) for the long haul expr.
bir haftadan az süre/sürede inside a week expr.
kısa bir süre not until the cows come home expr.
çok uzun bir süre 'til the cows come home expr.
Speaking
bir süre dinlendim I rested for a while expr.
bir süre orada yaşadım sayılır i kind of lived there for a while expr.
burada kaldığınız süre zarfında herhangi bir probleminiz ya da sorunuz olursa if you have any problems or any questions during your stay here expr.
bir süre yalnız kalmak istiyorum I want to be alone for a while expr.
çok kısa bir süre içinde before you know it expr.
infilak etmeden kısa bir süre önce shortly before it exploded expr.
neden bir süre uyumuyorsun? why don't you sleep for a while? expr.
kaçınız belli bir süre hapiste yattınız? how many of you have been in jail for any length of time? expr.
kısa bir süre bizimle olacak he will be with us shortly expr.
kısa bir süre için for a while expr.
sınırlı bir süre için for only so long expr.
Trade/Economic
alacaklılar tarafından borcunu ödeyemeyecek durumda olan borçluya işlemlerinin sınırlı bir süre zarfında devamı hakkında verilen izin letter of licence i.
alacaklılar tarafından borcunu ödeyemeyecek durumda olan borçluya işlemlerinin sınırlı bir süre zarfında devamı hakkında verilen izin letter of license i.
alınan bir borcun geri ödenmeye başlanılmadan önce karşılıklı anlaşma ile geçmesi kabul edilen süre grace i.
belirli bir süre given period i.
belli bir ekonomik varlığın bugün belirlenen sabit bir fiyattan gelecekte birkaç aylık süre sonunda teslim edilmek kaydıyla satılması konusunda yapılan sözleşme forward contract i.
belirli bir süre içinde fiyatı sınırlı tutulan sipariş time order i.
belli bir süre içinde malı belli fiyattan satın alıp almama hakkı option to purchase i.
belirli bir süre zarfında yapılan iş miktarı productiveness i.
belli olmayan bir süre için akdedilen ortaklık partnership at will i.
bir şirketin satışı sonrasında şirketi satan ile alan arasında imzalanan ve satışı yapan tarafın sektörde belirli bir süre faaliyet göstermeyeceğini şart koşan anlaşma non-compete agreement i.
bir borcun ödenmeye başlanmadan önce geçmesi kararlaştırılan süre period of grace i.
bir siparişin ilk bölümünü üretmek için gereken süre first piece time i.
bir hisse senedinin piyasada tutunabilmesi için geçmesi gereken süre seasoning i.
bir şirketin satışı sonrasında şirketi satan ile alan arasında imzalanan ve satışı yapan tarafın sektörde belirli bir süre faaliyet göstermeyeceğini şart koşan anlaşma noncompete agreement i.
bir üretimden diğerine geçmek için gereken süre set up time i.
bir şirkette çalışan personele en kısa süre içerisinde bütün yenilikleri ve değişiklikleri öğretmeyi amaçlayan hızlandırılmış kurs blitz training i.
bir süre sonra ihraç olunacak malların ithaline uygulanan özel bir gümrük rejimi temporary importation i.
ekonomik yatırımları olan politikacıların kamuoyunda tartışmalara mahal vermemek için görevde bulundukları süre içerisinde malvarlıklarının yönetimini devrettikleri bir çeşit kayyum müessesesi blind trust i.
faizi belirli bir süre tecil edilen tahvil deferred bond i.
faizi belirli bir süre ertelenen tahvil deferred bond i.
görüldükten belli bir süre sonra ödenecek olan poliçe after sight bill i.
izinli olarak işçinin bir süre işine gelmemesi leave of absence i.
ibrazından belirli bir süre sonra ödemeli days sight i.
küçük birimlere bölünebilen ve uzun bir süre içinde satılabilen büyük bir sipariş split order i.
ödeme tarihi gelmiş olan bir borç için verilen ek süre days of grace i.
ödenmesi belirli bir süre sonuna bırakılmış borç timed debt i.
satıcının alıcıya tedarik ettiği malın belirli bir süre boyunca çalışacağını garanti eden teminat mektubu retention bond i.
sermaye işlemlerinde genellikle bir yıldan daha uzun bir süre long term i.
şirketle ilişkisi kesilen çalışanın belirlenen süre boyunca (rakip bir şirkette çalışmaya hemen başlamaması için) maaşı ödenir garden leave i.
vade tarihinden sonra tanınan kısa bir ek süre days of grace i.
vadesi gelen bir senedin ödenmesi için borçluya tanınan süre grace period i.
vade tarihinin bitiminden itibaren ödeme için tanınan ek kısa bir süre grace period i.
üretim faaliyetinde kendisinden uzun bir süre yararlanılan varlıklar fixed asset i.
üyeliğin belli bir süre devam etmesi maintenance of membership i.
yararlanacak kişiye hayat boyu veya belirli süre boyunca taksitli olarak belli bir paranın ödenmesini öngören sigorta poliçesi annuity agreement i.
halka açık bir şirketin iki yıllık süre içinde iflas olasılığını hesaplayan bir matematiksel formül zeta i.
yönetmelik uyarınca bir brokerin satmadan önce belirli süre elinde tutması gereken hisse senedi lockup i.
yönetmelik uyarınca bir brokerin satmadan önce belirli süre elinde tutması gereken hisse senedi lock-up i.
belirli bir süre içinde geriye dönülebilen (kabili rücu) ambulatory s.
belli bir süre için once off expr.
bir şeyin değerinin veya maliyetinin, kişinin gelirinin bu değer veya maliyeti karşılayacağı süre şeklinde ifade edilmesi worth [so many] years' purchase expr.
Law
belirli bir süre sonra otomatikman yürürlükten kalkan hüküm sunset provision i.
bir mülke belirli bir süre sahip olan kimse termer i.
davalının yasal olarak belli bir süre içerisinde mahkemeye teşrif etmesi seasonable appearance i.
geçici bir süre için (bir başka hakimin) yerine bakan hakim acting judge i.
kesin dampinge karşı vergi ve fiyat taahhütleri uygulamaya konuldukları tarihten itibaren söz konusu vergi için bir gözden geçirme prosedürü başlatılmadığı takdirde belli bir süre sonra yürürlükten kaldırılacağını ifade eden hüküm sunset provision i.
kesin dampinge karşı vergi ve fiyat taahhütleri uygulamaya konuldukları tarihten itibaren söz konusu vergi için bir gözden geçirme prosedürü başlatılmadığı takdirde belli bir süre sonra yürürlükten kaldırılacağını ifade eden hüküm sunset clause i.
mahkemenin aldığı boşanma kararının belirli bir süre içinde itiraz olunarak kararın iptali için geçerli neden gösterilmediği takdirde kesinleşmesi decree nisi i.
bir mülke belirli bir süre sahip olarak mülkiyet hakkı elde eden kimse usucapient i.
bir mülke belirli bir süre sahip olarak mülkiyet hakkı elde etme usucapion i.
hücrede kalan bir suçlunun topluma dönüş için hazırlık olarak dışarıda geçirmesine izin verilen süre mobility i.
genellikle memur veya çalışanlara verilen, bir süre için belirli şartlar altında hisse senedi satın alma hakkı option i.
Politics
abd'de yeni dönem tekrar seçilmemiş fakat kısa bir süre daha çalışan senato veya kongre üyesi lame duck i.
(abd'nin bazı yerel yönetim bölgelerinde) bölgede yerel mülk sahibi olup belirli bir süre boyunca burada ikamet etmiş kayıtlı seçmen freeholder i.
Insurance
bir yıldan fazla süre için akdedilen hayat poliçesi dışındaki poliçe için geçerli olan indirimli oran term rate i.
bir yıldan fazla bir süre için akdedilen hayat dışı poliçe term policy i.
hayat sigortalısının belirli bir süre içinde ölmesi halinde ödenen sigorta temporary life assurance i.
muayyen bir süre term certain i.
belirli bir süre sonunda hak sahibine belirli bir tutarın ödenmesini temin eden hayat sigortası endowment assurance i.
belirli bir süre sonunda hak sahibine belirli bir tutarın ödenmesini temin eden hayat sigortası endowment policy i.
Tourism
bir günden daha uzun süre geçerli olan (paso, bilet) multiday s.
Technical
makinenin bir yükü belirtilen yük ve sıcaklık koşullarını aşmadan taşıyabileceği süre time rating i.
bir uçağın belirli bir yakıt miktarı ile uçabileceği toplam süre endurance i.
bir tesisin veya makinenin işlemediği süre down time i.
malzemenin belirli bir işleme tabi tutulduğu süre dwell i.
bir süre kesilmek intermit f.
bir motoru belirli bir süre boşta çalıştırarak işletmeye hazırlamak warm f.
kısa bir süre için parlayan flashy s.
Computer
(bilgisayar oyunlarında) kullanılan bir yetenek, eşyanın tekrar kullanılabilmesi için beklenecek minimum süre cool down i.
(fare) belirli bir süre aktif kalan donanım ürününe ait veya ilgili sticky s.
bu safyaya geçici bir süre ulaşılamamaktadır this page is temporarily unavailable expr.
Radio
bir radyo kanalının plaktan müzik yayınına ayırdığı sınırlı süre needle time i.
Construction
yeni dökülmüş beton gibi gereçleri belirli bir süre buhar basıncı altında otoklavda tutma autoclaving i.
Transportation
revizyonlar arasındaki aylar kadar bir süre için çeşitli malzemelerin gemide depolanması endurance loading i.
Railway
demiryolu şirketinin belirli bir süre içinde taşıdığı yolcu ve ton ağırlığın mil cinsinden toplam birimi traffic mile i.
trenin belirli bir süre içinde kat ettiği toplam yolun mil cinsinden birimi train mile i.
trenin belirli bir süre içinde kat ettiği toplam yolun mil cinsinden birimi mile run i.
trenin belirli bir süre içinde kat ettiği toplam yolun mil cinsinden birimi train-mile i.
Aeronautic
havaalanlarında insanların yollarına devam etmeden önce bir süre beklemelerine uygun açık alan concourse i.
yerel saat farklarını hesaba katılmaksızın bir uçak yolculuğunun gerçekte aldığı süre actual flying time i.
Marine
bir yatın hareket etmesine izin verilen süre time allowance i.
bir gemiye yükleme veya boşaltma için tanınan süre lay time i.
bir gemiye yükleme veya boşaltma için tanınan süre lay days i.
bir geminin yükleme ve boşaltma süresince gemiyi kiralayanın herhangi bir tazminat talebinde bulunmaksızın beklemeye mecbur olduğu süre lay day i.
su yüzüne çıkarken dalgıcın bir süre kalması gereken belirli derinlik stage decompression i.
Medical
belirli bir süre içerisinde gerçekleşen ölüm sayısı mortality i.
bir tümörün iki katına çıkması için geçen süre doubling time i.
bir ilacın alınması sonrası etkinleşmesi için gereken süre bioavailability i.
kişiyi bir süre aç bırakma veya gıda maddelerini azaltma tedavisi limotherapy i.
tek bir ilaç dozunun kısa süre içinde damardan enjekte edilmesi bolus i.
kalbin elektriksel aktivitesini uzun bir süre ölçerek aralıklı aritmileri ve diğer elektriksel bozuklukları saptayan taşınabilir bir cihaz holter monitor i.
Psychology
öğrenildikten bir süre sonra test edilen görevin öğrenmenin hemen sonrasından daha iyi yapılabilmesi reminiscence i.
bir mekanda uzun süre kalmaktan ötürü duyulan sıkıntı cabin fever i.
uzun süre boyunca nükseden hafif bir bipolar bozukluk cyclic disorder i.
Pharmaceutics
uzun bir süre boyunca düzenli aralıklarla düşük dozlarda kullanılan (ilaç, reçete) metronomic s.
uzun bir süre boyunca düzenli aralıklarla düşük dozlarda kullanılan (ilaç, reçete) metronomical s.
Physics
ışığın bir femtometrelik vakumda kat ettiği süre jiffy i.
heisenberg'in belirsizlik ilkesine göre kısa bir süre için var olan ve varlığının devamı enerjinin korunumu yasasını ihlal edecek olan atom altı parçacık virtual particle i.
ışığın veya radyo sinyallerinin dünya ile bir gök cismi arasında seyahat etmesi için geçen süre one-way light time i.
Biology
organizmada belirli bir süre içindeki toplam iç ve dış uyaran situation i.
Biochemistry
kolajen veya jelatinin uzun süre suda kaynatılmasıyla oluşup alkolde çözünmeyen pepton benzeri bir madde hemicollin i.
albüminin bir süre seyreltik sülfürik asitle ısıtılmasıyla elde edilen çözünmeyen proteinli bir madde hemiprotein i.
Marine Biology
suyun dışında bir süre durabilen ve ıslak çamur ile kumun üzerinde sekebilen, asya ve polinezya'ya özgü çeşitli küçük kayabalıkları mangrove fish i.
suyun dışında bir süre durabilen ve ıslak çamur ile kumun üzerinde sekebilen, asya ve polinezya'ya özgü çeşitli küçük kayabalıkları mangrove skipper i.
Astronomy
aniden gözüken, bir süre parlayan ve sonra tamamen kaybolan yıldız temporary star i.
meteor veya kuyruklu yıldızın bir süre gökyüzünde kalan izi train i.
ayın bir yıldız çevresinde dönüşünü tamamladığı ortalama süre sidereal month i.
gezegen veya uydunun bir yıldız çevresinde dönüşünü tamamladığı süre sidereal period i.
gezegen veya uydunun bir yıldız çevresinde dönüşünü tamamladığı süre sidereal revolution i.
Agriculture
belirli bir süre içinde kırkılan toplam koyun sayısı tally i.
son yerine ekilmeden önce bir süre fidanlıkta büyütülen bitki liner i.
mera veya otlak bitkilerinin sınırlı bir süre için otlanılabilecek bölümü break i.
Fishery
balık avcılığının geçici bir süre yasaklanması moratorium i.
Education
belirli bir süre boyunca aynı şirket veya kurum tarafından istihdam edildikten sonra elde edilen artırılmış güvenlik statüsü tenure [usa&canada] i.
üniversite geçici bir süre veya kısa bir dönem ders veren öğretmen lecturer i.
Religious
tabuta konmuş cesedin son yolculuğuna uğurlanmadan kısa bir süre önce yatırıldığı şapel charnel i.
(islamiyette) kararlaştırılmış bir süre boyunca yapılan ateşkes hudna i.
hamursuz bayramı'nın ikinci gününden şavuot'un ilk gününe kadar sürüp bu süre boyunca evliliklerin yasaklandığı ve yas tutulduğu 49 günlük bir dini dönem omer i.
kutsal ruh'un ikinci bir armağanı olarak din değiştirmeden bir süre sonra gelen kutsanma deneyimi second blessing i.
belirli bir süre boyunca devam eden dini toplantılar serisi protracted meeting i.
Geography
bölgedeki akarsu erozyonu üzerinden kısa bir süre geçmiş olması topographic adolescence i.
bölgedeki akarsu erozyonu üzerinden kısa bir süre geçmiş olması topographic youth i.
Meteorology
yaz geceleri kısa bir süre görünme noctilucence i.
(özellikle 24 saatlik bir süre için) en yüksek atmosferik hava sıcaklığı high i.
Geology
belirli bir süre içinde bir yerde biriken kayaçlara ait time-stratigraphic i.
belirli bir süre içinde bir yerde biriken kayaçlarla ilgili time-stratigraphic i.
belirli bir süre içinde bir yerde biriken kayaçları teşkil eden time-stratigraphic i.
Military
mayının yerleştirildikten hemen sonraki süre içinde patlamasını önleyen bir cihaz arming delay device i.
silah ateşleme turlarında her bir ateşleme arasında geçen saniye cinsinden süre interval i.
bir görevin tamamlanması için gerekli süre precise frequency i.
bir görevin tamamlanması için gerekli süre precise time i.
belirli bir alanda sürmekte olan operasyonlara belirsiz bir süre için tayin edilmiş müşterek görev kuvveti semi-permanent joint task force i.
kısa bir süre çarpışmak skirmish f.
(açılan ateş) belirsiz bir süre boyunca devam etmek dwell at/on f.
Hunting
belirli bir süre içerisinde bir hedefe yapılabilen atış sayısı timed fire i.
Sport
mesafeyi ilk tamamlayanın veya bir süre içinde en çok tur atanın kazandığı yarış endurance racing i.
(buz hokeyinde) oyun esnasında karşı takımın oyuncusunun/oyuncularının penaltı nedeniyle geçici olarak oyun dışı kalması sonucu bir takımın fazla sayıda oyuncuya sahip olduğu geçici süre power play i.
takım oyuncularının antrenman yapmak veya potansiyel yeni oyuncuları değerlendirmek için kısa süre bir araya geldikleri yer minicamp i.
(kriket) süre bitmeden önce en az bir takımın tüm vuruşlarını tamamlayamaması draw i.
(güreş) rakibin iki omzunun da bir süre boyunca mata bastırıldığı, oyun kazandıran hareket pinfall i.
(buz hokeyi) aynı takımın bir veya daha fazla oyuncusunun ceza kulübesinde olduğu süre penalty kill i.
belli bir süre içerisinde yapabildiği kadar tekrar yapmaya dayalı bir antrenman türü amrap (as many rounds/repetitions as possible) i.
topa maksimum süre hakimiyet sağlayan bir pas gönderme taktiği slowdown i.
oyuncuyu alt ligde oynayan bir takıma belirli bir süre boyunca geri çağırma hakkını saklı tutarak transfer etmek option f.