|
Categoría |
Turco |
Inglés |
|
General |
|
1 |
General |
suyun yüzeyini ancak kıpırdatan çok hafif bir esinti |
cat's paw n.
|
|
2 |
General |
basit ancak en hayati gerçekler ve ilkeler |
bare bones n.
|
|
3 |
General |
çekici ancak tehlikeli şey |
enticement n.
|
|
4 |
General |
tasarım olarak bisiklete benzeyen ancak tekerlek yerine kayakları olan araç |
ski-bob n.
|
|
5 |
General |
aslında yapılmaması gereken ancak yapmaktan zevk alınan eylemler |
guilty pleasure n.
|
|
6 |
General |
ancak bir kişinin sığabileceği çekmece benzeri kompartmanlar halinde uyunacak yer |
capsule hotel n.
|
|
7 |
General |
sık aralarla ancak az miktarda besin alma |
nibbling n.
|
|
8 |
General |
hızla ancak sağlıksız biçimde kilo vermeyi hedefleyen diyet |
fad diet n.
|
|
9 |
General |
gerçekleşebilecek olan ancak gerçekleşmemiş olaylar |
ans n.
|
|
10 |
General |
yapılmaması gerektiğine inandığın ancak yapmaya devam edip içten içe pişmanlık duyduğun zevkler |
guilty pleasure n.
|
|
11 |
General |
ikincil ancak kendi özgü bir özelliği olan şey |
edge n.
|
|
12 |
General |
yıkanmış ancak kurutulup ütülenmemiş çamaşırlar |
bagwash n.
|
|
13 |
General |
belirsiz ancak yeterli miktar |
bait n.
|
|
14 |
General |
briçte eli güçlendiren ancak herhangi bir el değerlendirme yönteminde bahsedilmeyen kart |
filler n.
|
|
15 |
General |
bir ticari faaliyetten elde edilen ve üretim maliyetini ancak karşılayan gelir |
margent n.
|
|
16 |
General |
başlatılmış ancak tamamlanmamış bir proje |
work in progress n.
|
|
17 |
General |
basılmış ancak kesilip katlanmamış kitap sayfaları |
book n.
|
|
18 |
General |
rahatsız edici ancak zararsız şey |
hijinks n.
|
|
19 |
General |
doğru ancak hoş karşılanmayan açıklama |
home truth n.
|
|
20 |
General |
gösterişli ancak değersiz ıvır zıvır |
geegaw n.
|
|
21 |
General |
et tüketmeyen ancak balık tüketen kişi |
pescatarian n.
|
|
22 |
General |
et tüketmeyen ancak balık tüketen kişi |
pescetarian n.
|
|
23 |
General |
ancak masrafını karşılamak |
break even v.
|
|
24 |
General |
ancak geçmek (dar bir yerden) |
skin through v.
|
|
25 |
General |
etkileyici ancak aldatıcı bir nitelik vermek |
hoke v.
|
|
26 |
General |
yavaş ancak istikrarlı bir şekilde ilerlemek |
ooze v.
|
|
27 |
General |
ancak yetecek kadar |
bare adj.
|
|
28 |
General |
görünüşte doğru ancak gerçekte yanlış olan |
specious adj.
|
|
29 |
General |
ancak özel seçilmiş bazı kişilere açık olan |
exclusive adj.
|
|
30 |
General |
ancak ara sıra iyi olan |
spotty adj.
|
|
31 |
General |
ancak yer yer iyi olan |
spotty adj.
|
|
32 |
General |
ancak küçük bir grupça bilinen |
esoteric adj.
|
|
33 |
General |
okuyabilen ancak okumayı sevmeyen |
aliterate adj.
|
|
34 |
General |
gösterişli ancak değersiz ıvır zıvırlarla kaplı |
gewgawed adj.
|
|
35 |
General |
(beygir) ehlileştirilmiş ancak eğitilmemiş |
green adj.
|
|
36 |
General |
yeterli ancak kayda değer olmayan |
okay adj.
|
|
37 |
General |
katlanmış ancak bağlanmamış |
in sheets adj.
|
|
|
38 |
General |
belirli bir amaç doğrultusunda ancak düşünmeden sunulan |
incidental adj.
|
|
39 |
General |
ancak yeterli |
barely enough adj.
|
|
40 |
General |
birden fazla ancak belirsiz sayıda olan |
divers adj.
|
|
41 |
General |
ancak o vakit |
only then adv.
|
|
42 |
General |
ancak o vakit |
only at that time adv.
|
|
43 |
General |
ancak o zaman |
only then adv.
|
|
44 |
General |
ancak o vakit |
only when adv.
|
|
45 |
General |
ancak o zaman |
only at that time adv.
|
|
46 |
General |
ancak o zaman |
only when adv.
|
|
47 |
General |
ancak zaman içinde |
yet in time adv.
|
|
48 |
General |
ancak büyük güçlükler çekerek |
ill adv.
|
|
49 |
General |
-den olan ancak mezun olamayan |
ex prep.
|
|
50 |
General |
için değil ancak … için |
not because ... but because conj.
|
|
51 |
General |
ancak eğer |
but if conj.
|
|
52 |
General |
ancak hatta |
but even conj.
|
|
53 |
General |
ancak, her ne kadar |
however, although conj.
|
|
54 |
General |
bir sigorta poliçesi onaylandığı ancak henüz tanzim edilmediği için koşullu olarak yapılan bir işlem |
wi (wheb issued) abrev.
|
|
55 |
General |
ancak fark edilebilir düzeydeki fark |
jnd (just noticeable difference) abrev.
|
|
Phrases |
|
56 |
Phrases |
sağlam ancak kırılgan |
robust-yet-fragile adj.
|
|
57 |
Phrases |
(bir şeyden) ancak bu kadar uzak olabilir |
nothing could be further from (something) expr.
|
|
58 |
Phrases |
(bir şeyle) ancak bu kadar alakasız olabilir |
nothing could be further from (something) expr.
|
|
59 |
Phrases |
yazıldı ancak/yazıldıktan sonra kontrol edilmedi |
dictated but not read expr.
|
|
60 |
Phrases |
yazıldı ancak/yazıldıktan sonra düzeltme yapılmadı |
dictated but not read expr.
|
|
61 |
Phrases |
yalnızca/ancak/sadece (bir şey) (yapabilmek/yapmak) |
can but expr.
|
|
62 |
Phrases |
yapacağı yalnızca/sadece/ancak (bir şey) (olmak/kalmak) |
can but expr.
|
|
63 |
Phrases |
ancak şu şartla ki |
provided however that expr.
|
|
64 |
Phrases |
ancak eğer...sa |
only if expr.
|
|
65 |
Phrases |
ancak bu bile |
but even expr.
|
|
66 |
Phrases |
ancak şimdi |
but now expr.
|
|
67 |
Phrases |
ancak şimdi |
only now expr.
|
|
68 |
Phrases |
gelmeyi çok isterdim, ancak |
I would really like to come, but expr.
|
|
69 |
Phrases |
iyi ancak |
all well and good but expr.
|
|
70 |
Phrases |
iyi ancak |
all very well but expr.
|
|
71 |
Phrases |
o demek değildir ancak |
not but what expr.
|
|
72 |
Phrases |
size saygım sonsuz ancak |
with all due respect expr.
|
|
73 |
Phrases |
tamam ancak |
ok but expr.
|
|
74 |
Phrases |
tamam ancak |
okay but expr.
|
|
75 |
Phrases |
(ancak) bununla sınırlı olmamak üzere |
including but not limited to expr.
|
|
76 |
Phrases |
(ancak) bununla sınırlı kalmamak üzere |
including but not limited to expr.
|
|
77 |
Phrases |
... dâhil, ancak bununla/bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla |
including, without limitation ... expr.
|
|
78 |
Phrases |
nedenini ancak kendi bilir |
for reasons best known to himself (or herself) expr.
|
|
79 |
Phrases |
eğer … olursa, ancak bu olur |
if ever there was expr.
|
|
Proverb |
|
80 |
Proverb |
bir hırsızı ancak bir başka hırsız yakalar |
set a thief to catch a thief
|
|
81 |
Proverb |
gençler ölebilir ancak yaşlılar ölümden kaçamazlar |
young men may die but old men must die
|
|
82 |
Proverb |
tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür |
full independence is possible only through economic independence
|
|
83 |
Proverb |
ancak bir katır ailesini inkar eder |
none but a mule denies his family
|
|
84 |
Proverb |
dokuz terzi bir araya gelse ancak bir adam yapar/eder |
nine tailors make a man
|
|
85 |
Proverb |
bencillik insanı ancak küçültür |
a man wrapped up in himself makes a very small bundle
|
|
86 |
Proverb |
zorbanın/kabadayının gücü ancak kendinden zayıf olanlara yeter |
bully is always a coward
|
|
87 |
Proverb |
gençler ölebilir ancak yaşlılar ölümden kaçamazlar |
the young may die, but the old must die
|
|
Colloquial |
|
88 |
Colloquial |
aslen iyi ancak tavırları kibar ve zarif olmayan biri |
a diamond in the rough n.
|
|
89 |
Colloquial |
aslen iyi ancak tavırları kibar ve zarif olmayan biri |
a rough diamond n.
|
|
90 |
Colloquial |
aslen iyi ancak tavırları kibar ve zarif olmayan biri |
diamond in the rough n.
|
|
91 |
Colloquial |
kağıda dökülmüş ancak üzerinde düzenleme yapılmamış yazı |
spilled ink n.
|
|
92 |
Colloquial |
rahatlamak için söylenen ancak işe yaramayan şey |
cold comfort n.
|
|
93 |
Colloquial |
güzel ancak deneyimsiz kadın sunucu |
autocutie n.
|
|
94 |
Colloquial |
genel dinleyicinin ilgisini çekmeyen ancak hedef dinleyiciye mesajı ileten sözcük veya deyim |
dog whistle n.
|
|
95 |
Colloquial |
ancak küçük bir grupça bilinen |
theological adj.
|
|
96 |
Colloquial |
kar potansiyeli olan ancak yatırımcı yaşlanmadan önce beklentileri karşılaması mümkün olmayan (şirket, yatırım) |
gray-wave adj.
|
|
97 |
Colloquial |
kar potansiyeli olan ancak yatırımcı yaşlanmadan önce beklentileri karşılaması mümkün olmayan (şirket, yatırım) |
grey-wave adj.
|
|
98 |
Colloquial |
eski kafalı ancak eğlenceli yaşlı erkekler için kullanılan samimi bir hitap şekli |
old codger interj.
|
|
99 |
Colloquial |
ancak bu kadar (bir şey) olunabilir! |
how (something) can you be? expr.
|
|
100 |
Colloquial |
(ancak) rüyanda görürsün |
dream on expr.
|
|
101 |
Colloquial |
ancak rüyanda görürsün |
don't you wish expr.
|
|
102 |
Colloquial |
ancak sonra (… olduğunu görmek) |
only to (do something) expr.
|
|
103 |
Colloquial |
(biri) ancak rüyasında görür |
in (one's) dreams expr.
|
|
104 |
Colloquial |
ancak rüyanda görürsün! |
in your dreams! expr.
|
|
105 |
Colloquial |
(ancak) tanrı/allah bilir |
lord (only) knows (what, where, why) expr.
|
|
106 |
Colloquial |
ancak evet derse rızası vardır |
yes means yes expr.
|
|
107 |
Colloquial |
eğer (bir şey) olursa, ancak bu olur |
if ever there was (something) expr.
|
|
108 |
Colloquial |
ancak… |
the (only) thing is... expr.
|
|
Idioms |
|
109 |
Idioms |
ancak ahmakları yakalayacak tuzak |
springes to catch woodcocks n.
|
|
110 |
Idioms |
kendisini bilgili gibi gösteren ancak cahil olan kimse |
a piss-artist n.
|
|
111 |
Idioms |
siyaset ve ticarette çok büyük gücü ve etkisi olan ancak halkın tanımadığı perde arkasındakiler |
the men in grey suits n.
|
|
112 |
Idioms |
vadedilen ancak gerçekleşmeyecek olan söz |
jam tomorrow n.
|
|
113 |
Idioms |
(geçmişte) olabilecek olanlar (ancak olmayanlar) |
might-have-beens n.
|
|
114 |
Idioms |
pahalı ancak kullanımsız şey, bina, proje |
a white elephant n.
|
|
115 |
Idioms |
siyaset ve ticarette çok büyük gücü ve etkisi olan ancak halkın tanımadığı perde arkasındakiler |
grey suits n.
|
|
116 |
Idioms |
siyaset ve ticarette çok büyük gücü ve etkisi olan ancak halkın tanımadığı perde arkasındakiler |
the men in gray suits n.
|
|
117 |
Idioms |
kazandığıyla ancak karnını doyurmak |
live from hand to mouth v.
|
|
118 |
Idioms |
önce/ancak ölüsü/cenazesi çıkmak |
be carried out feet first v.
|
|
119 |
Idioms |
(bir şeyi ancak ve uzun uğraşlardan sonra) kabul ettirmek |
squeak something through v.
|
|
120 |
Idioms |
ancak cehennem donduğunda olmak |
be the day hell freezes over v.
|
|
121 |
Idioms |
ancak geçimini sağlayacak eserler üretmek |
boil the pot v.
|
|
122 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross a bridge when one comes to it v.
|
|
123 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross abridge when you come to it v.
|
|
124 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross your bridges when you come to them v.
|
|
125 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross that bridge when (one) comes to it v.
|
|
126 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross that bridge when (one) gets there v.
|
|
127 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross that bridge when (one) gets to it v.
|
|
128 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross that bridge when one comes to it v.
|
|
129 |
Idioms |
uzakta ancak görülebilen |
in the offing adj.
|
|
130 |
Idioms |
ancak senin gibi birisi bu imkansız işi başarabilirdi |
only nixon could go to china expr.
|
|
131 |
Idioms |
ancak sizin gibi bir politikacı/yönetici böyle zor bir işin üstesinden gelebilirdi |
only nixon could go to china expr.
|
|
132 |
Idioms |
ancak sizin gibi bir politikacı/yönetici böyle tabu olarak görünen bir işi yapabilirdi |
only nixon could go to china expr.
|
|
133 |
Idioms |
bir hırsızı ancak bir başka hırsız yakalar |
it takes a thief to catch a thief expr.
|
|
134 |
Idioms |
bir şeyi ancak istediğinde yapmak |
as the spirit moves you expr.
|
|
135 |
Idioms |
bir şeyi ancak istediğinde yapmak |
when the spirit moves you expr.
|
|
136 |
Idioms |
sinek küçüktür ancak mide bulandırır |
fly in the ointment expr.
|
|
137 |
Idioms |
kendi değil ancak bir başkası aracılığıyla |
at one remove expr.
|
|
138 |
Idioms |
ancak o (kadın) azimle devam etti |
nevertheless, she persisted expr.
|
|
139 |
Idioms |
ancak geçinerek |
(from) hand to mouth expr.
|
|
140 |
Idioms |
(ancak) zaman gösterir/gösterecek |
(only) time will tell expr.
|
|
141 |
Idioms |
(ancak) zaman gösterir/gösterecek |
time (alone) will tell expr.
|
|
142 |
Idioms |
çizgiyi ancak aşmış |
over the line expr.
|
|
Speaking |
|
143 |
Speaking |
arkadaşımı arıyorum ancak onu bulamıyorum |
I'm looking for my friend but I can't find her expr.
|
|
144 |
Speaking |
arkadaşımı arıyorum ancak onu bulamıyorum |
I'm looking for my friend but I can't find him expr.
|
|
145 |
Speaking |
ancak bu şekilde (olur) |
this is the only way to do something expr.
|
|
146 |
Speaking |
ancak bu şekilde (olur) |
this is the best possible way expr.
|
|
147 |
Speaking |
ancak bu şekilde (olur) |
this is the only possible way expr.
|
|
148 |
Speaking |
bir baba doğum sırasında ancak bu kadarını yapabilir |
a father can only do so much at the birth expr.
|
|
149 |
Speaking |
çok isterdim ancak yapamam |
I would love to but I can't expr.
|
|
150 |
Speaking |
doğum sırasında babanın elinden ancak bu kadarı gelir |
a father can only do so much at the birth expr.
|
|
151 |
Speaking |
her şeyi denedik ancak tedaviye cevap vermedi |
despite all our efforts she/he failed to respond expr.
|
|
152 |
Speaking |
nasıl olduğunu ancak allah bilir |
the lord knows how expr.
|
|
153 |
Speaking |
muhtemel ancak olacağını/gerçekleşeceğini sanmıyorum |
possible, but not likely expr.
|
|
154 |
Speaking |
seni üzmek istemem, ancak |
I don't want to upset you, but expr.
|
|
155 |
Speaking |
söyleyecek çok şeyim var ancak çok uzaktasın |
I have so much to say but you're so far away expr.
|
|
156 |
Speaking |
tabi ki, burada birkaç arkadaşım var, ancak gerçek bir arkadaşım yok |
of course, I have a few friends here, but I don't have a true friend expr.
|
|
Chat Usage |
|
157 |
Chat Usage |
ancak öte yandan |
botoh (but on the other hand) abrev.
|
|
Trade/Economic |
|
158 |
Trade/Economic |
ancak yaşamı sürdürmeye yetecek gelir düzeyi |
subsistence level n.
|
|
159 |
Trade/Economic |
ancak bir başka proje ile birlikte gerçekleştirilebilen proje |
contingent projects n.
|
|
160 |
Trade/Economic |
döviz alıcısı ile satıcısı arasında aracılık yaparak anlaşmalarını sağlamaya çalışan ancak anlaşmaya kendisi taraf olmayan kişi veya firma |
foreign exchange broker n.
|
|
161 |
Trade/Economic |
envanterde görünen ancak stokta kalmamış bir ürünü ürün mağazaya geldiğinde müşteriye aynı fiyattan satmayı taahhüt eden mağaza onaylı kupon veya çek |
rain check n.
|
|
162 |
Trade/Economic |
envanterde görünen ancak stokta kalmamış bir ürünü ürün mağazaya geldiğinde müşteriye aynı fiyattan satmayı taahhüt eden mağaza onaylı kupon veya çek |
raincheck n.
|
|
163 |
Trade/Economic |
gemi ancak bu süre içinde para cezası ödemez |
lay days n.
|
|
164 |
Trade/Economic |
faizlerin arttığı ancak yeteri kadar yükselmediği dolayısıyla krediye aşırı talebin bulunduğu bir ortamda bazı insanların cari faiz oranından ödünç alacak fon bulamamaları dolayısıyla bir tür kredi dağıtımı durumunun ortaya çıkması |
credit crunch n.
|
|
165 |
Trade/Economic |
kişi başına gelirin ancak temel ihtiyaç maddelerinin karşılanmasına yetecek bir düzeyin bile altına düşmesi durumu |
absolute poverty n.
|
|
166 |
Trade/Economic |
maksadı belirli ancak ürün bazında detaylandırılmayan ve çıkacak ihtiyaca göre verilen sipariş |
blanket order n.
|
|
167 |
Trade/Economic |
maksadı belirli ancak ürün bazında detaylandırılmayan ve çıkacak ihtiyaca göre verilen sipariş |
blanket purchase order n.
|
|
168 |
Trade/Economic |
sipariş verilmiş ancak henüz gönderilmemiş stok ürün |
stock on order n.
|
|
169 |
Trade/Economic |
şirketin başkalarına devrinin ancak hisse senetleri sahiplerinin çoğunluk onayı ile yapılabileceği hükmü |
shark repellent n.
|
|
170 |
Trade/Economic |
üçüncü şahıslar tarafından elinde bulunan ancak risk ve menfaatleri şirkete ait olan mallar ve kıymetler |
goods and values held by third parties in their name but at risk to and for the benefit of the enterprise n.
|
|
171 |
Trade/Economic |
üçüncü bir şahsa tevdi edilen ve ancak belirli şartların yerine gelmesi halinde geçerli olacak bir taahhütname |
escrow n.
|
|
172 |
Trade/Economic |
gümüş olarak basılan ancak yüksek oranda baz metal içeren madeni paralar |
black money [obsolete] n.
|
|
173 |
Trade/Economic |
ancak başlangıç yatırımı yapıldıktan sonra erişilebilir olan opsiyonel yatırım fırsatlarının değeri |
optionality n.
|
|
174 |
Trade/Economic |
ancak kendi masrafını çıkarmak |
wash its face v.
|
|
175 |
Trade/Economic |
ancak kendi masraflarını karşılamak |
wash its face v.
|
|
176 |
Trade/Economic |
fiyatta anlaşılmış ancak sözleşme henüz imzalanmamış |
sold subject to contract (sstc) adj.
|
|
Law |
|
177 |
Law |
bir karineye dayanan ancak temelde mevcut olmayan yasal hak |
colour of law n.
|
|
178 |
Law |
bir mülkü o mülkün sahibinin izniyle kullanan ancak söz konusu mülk üzerinde herhangi bir yasal hakka sahip olmayan kimse |
bare licensee n.
|
|
179 |
Law |
eski roma'da hukuksal olarak toprağa bağlı olan ancak alınıp satılamayan bir tür köle-köylü |
colonate n.
|
|
180 |
Law |
sanığın ancak kefalet yolu ile tahliye edilebildiği dava |
bailable action n.
|
|
181 |
Law |
taraflarının iyi niyetle imzaladıkları ancak hukuken geçersiz olan evlilik |
putative marriage n.
|
|
182 |
Law |
yazılı ancak imzasız itirafname |
simple confession n.
|
|
183 |
Law |
yazılı ancak mühürsüz akit |
simple contract n.
|
|
184 |
Law |
çıplak gözle tespit edilemeyip ancak toz veya dumanla görünür hale gelen, kimlik tespiti için kullanılan parmak izi |
latent n.
|
|
185 |
Law |
otokopili olmayan ancak mühürlü olup genellikle birden fazla nüsha halindeki belge |
indent n.
|
|
Politics |
|
186 |
Politics |
devletlerin fiilen birbirine saldırmadığ ancak uzaktan yürüttüğü savaş türü |
proxy war n.
|
|
187 |
Politics |
tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür |
full independence can be achieved only through economic independence n.
|
|
188 |
Politics |
üye devletlerin birlik oluşturduğu ancak iç işlerinde bağımsız kaldıkları bir hükümet şekli |
state n.
|
|
189 |
Politics |
birleşik krallık'ın bir parçasını oluşturmayan ancak hakimiyeti altında bulunan on dört bağlı toprak |
uk overseas territory n.
|
|
190 |
Politics |
bir devlet içinde sözde özerkliğe sahip ancak ekonomik açıdan bağımlı ve güçten yoksun etnik bölge |
bantustan n.
|
|
191 |
Politics |
filistin'in ideallerine ancak devrimle ulaşabileceğini savunan marksist-leninist bir grup |
democratic front for the liberation of palestine n.
|
|
192 |
Politics |
filistin'in ideallerine ancak devrimle ulaşabileceğini savunan marksist-leninist bir grup |
popular democratic front for the liberation of palestine n.
|
|
193 |
Politics |
filistin'in ideallerine ancak devrimle ulaşabileceğini savunan marksist-leninist bir grup |
dflp (democratic front for the liberation of palestine) abrev.
|
|
194 |
Politics |
filistin'in ideallerine ancak devrimle ulaşabileceğini savunan marksist-leninist bir grup |
pdflp (popular democratic front for the liberation of palestine) abrev.
|
|
Industry |
|
195 |
Industry |
üretim maliyetini ancak karşılayabilen ürünler üreten veya üretebilen girişimlerle ilişkili |
marginal adj.
|
|
Insurance |
|
196 |
Insurance |
meydana gelmiş ancak bildirilmemiş |
incurred but not reported adj.
|
|
Media |
|
197 |
Media |
film, dizi veya kitap benzeri eserlerde lgbtq+ topluluğu ile özdeşleştirilen davranışlarda bulunan ancak bu topluluğa ait olduğu açık olarak söylenmeyen karakterlerin kullanılması |
queerbaiting n.
|
|
198 |
Media |
haber veya belgesel formatında olan ancak sayfanın veya ekranın bir köşesinde reklam ibaresinin bulunduğu reklam türü |
advertorial n.
|
|
199 |
Media |
film, dizi veya kitap benzeri eserlerde lgbtq+ topluluğu ile özdeşleştirilen davranışlarda bulunan ancak bu topluluğa ait olduğu açık olarak söylenmeyen karakterlerin kullanılması |
queerbait n.
|
|
Technical |
|
200 |
Technical |
kanatlarını sallayarak uçmak üzere tasarlanmış ancak uçuş denemeleri yapılmamış bir uçak |
orthopter n.
|
|
201 |
Technical |
pişirilmiş ancak sırlanmamış kil |
biscuit n.
|
|
202 |
Technical |
fırınlanmış ancak sırlanmamış çömlek işi |
biscuit ware n.
|
|
203 |
Technical |
sırlanmış ancak henüz fırınlanmamış çanak çömlek |
glostware n.
|
|
204 |
Technical |
ancak fark edilebilir düzeydeki fark |
difference limen n.
|
|
205 |
Technical |
ancak fark edilebilir düzeydeki fark |
difference threshold n.
|
|
Computer |
|
206 |
Computer |
ancak algılanabilen fark |
just discernible difference n.
|
|
207 |
Computer |
ancak sezilebilen ayrım |
just discernible difference n.
|
|
208 |
Computer |
herhangi bir faydaları olmayan ancak kullanıcıya virüslere karşı en iyi korumayı vadeden yazılımlar |
scareware n.
|
|
209 |
Computer |
tanıtımı yapılmış ancak henüz piyasaya sunulmamış yazılım ya da donanım |
vapourware n.
|
|
210 |
Computer |
tanıtımı yapılmış ancak henüz piyasaya sunulmamış yazılım |
vaporware n.
|
|
211 |
Computer |
küçük ancak fark edilebilir etki |
delta n.
|
|
212 |
Computer |
yazılabilen ancak okunamayan |
write-only adj.
|
|
213 |
Computer |
(programlama dilinde) ancak |
if conj.
|
|
214 |
Computer |
hücrelerle taşı ancak boyutlandırma |
move but don't size with cells expr.
|
|
215 |
Computer |
kilitle ancak kaydetme |
lock but don't save expr.
|
|
Telecom |
|
216 |
Telecom |
zayıf ancak tehlikeli akım |
sneak current n.
|
|
Electric |
|
217 |
Electric |
dayanıklı ancak hafif yalıtımlı bakır tel |
office wire n.
|
|
Woodworking |
|
218 |
Woodworking |
temizlenmiş ancak boyanmamış (ağaç işi) |
bright adj.
|
|
Dyeing |
|
219 |
Dyeing |
paranitranilin kırmızısı ile ilgili ancak daha kalıcı kırmızı organik pigment |
toluidine red toner n.
|
|
220 |
Dyeing |
paranitranilin kırmızısı ile ilgili ancak daha kalıcı kırmızı organik pigment |
toluidine red n.
|
|
221 |
Dyeing |
paranitranilin kırmızısı ile ilgili ancak daha kalıcı kırmızı organik pigment |
toluidine toner n.
|
|
Automotive |
|
222 |
Automotive |
dış görünüşü kötü ancak performansı mükemmel olan araç |
sleeper n.
|
|
223 |
Automotive |
dış görünüşü kötü ancak performansı mükemmel olan araç |
q-car n.
|
|
Aeronautic |
|
224 |
Aeronautic |
kanatlarını çırparak uçması tasarlanmış ancak uçuş denemeleri yapılmamış bir uçak |
ornithopter n.
|
|
225 |
Aeronautic |
kanatlarını çırparak uçması tasarlanmış ancak uçuş denemeleri yapılmamış bir uçak |
orthopter n.
|
|
Marine |
|
226 |
Marine |
suyun ancak yüzeyini kıpırdatacak kadar hafif esinti |
cat's-paw n.
|
|
227 |
Marine |
suyun ancak yüzeyini kıpırdatacak kadar hafif esinti |
cats-paw n.
|
|
Medical |
|
228 |
Medical |
tek başına antikor yapımını uyarma niteliği taşımayan, ancak bir proteine bağlandığında bu özelliği göstererek kendisine karşı oluşan antikorla birleşebilen molekül |
hapten n.
|
|
229 |
Medical |
hastalığa neden olan etkene benzer ancak onunla aynı olmayan bir etkenin kullanıldığı tedavi yöntemi |
homoeotherapy n.
|
|
230 |
Medical |
penisilin-g'ye benzer faaliyet gösteren ancak g'den farklı elde edilen penisilin türü |
penicillin o n.
|
|
231 |
Medical |
abd gıda ve ilaç idaresi tarafından genel kullanım için onaylanmamış ancak klinik deneyleri devam eden bir ilaç veya tıbbi prosedürle ilgili |
investigational adj.
|
|
232 |
Medical |
abd gıda ve ilaç idaresi tarafından genel kullanım için onaylanmamış ancak klinik deneyleri devam eden bir ilaç veya tıbbi prosedür olan |
investigational adj.
|
|
Psychology |
|
233 |
Psychology |
ancak farkedilebilir fark |
just-noticeable difference n.
|
|
234 |
Psychology |
eski olayları hatırlamak ancak yenilerini unutma durumu |
ecmnesia n.
|
|
235 |
Psychology |
akıcı ancak anlamsız konuşma ile karakterize edilen afazi |
sensory aphasia n.
|
|
Pathology |
|
236 |
Pathology |
semptomların düzenli aralıklarla geçici olarak azaldığı, ancak tamamen durmadığı bir ateş |
remittent fever n.
|
|
Pharmaceutics |
|
237 |
Pharmaceutics |
eskiden yatıştırıcı ve hipnotik olarak kullanılan, ancak fetüs gelişiminde anormalliklere neden olduğu tespit edildiğinde piyasadan çekilmiş sentetik bir ilaç |
thalidomide n.
|
|
238 |
Pharmaceutics |
iltihap tedavisinde kullanılmayan ancak hafif ağrı kesici olarak kullanılan analjezik bir ilaç |
tylenol® n.
|
|
239 |
Pharmaceutics |
iltihap tedavisinde kullanılmayan ancak hafif ağrı kesici olarak kullanılan analjezik bir ilaç |
phenaphen® n.
|
|
240 |
Pharmaceutics |
iltihap tedavisinde kullanılmayan ancak hafif ağrı kesici olarak kullanılan analjezik bir ilaç |
panadol® n.
|
|
241 |
Pharmaceutics |
iltihap tedavisinde kullanılmayan ancak hafif ağrı kesici olarak kullanılan analjezik bir ilaç |
datril® n.
|
|
242 |
Pharmaceutics |
iltihap tedavisinde kullanılmayan ancak hafif ağrı kesici olarak kullanılan analjezik bir ilaç |
anacin iii® n.
|
|
Optics |
|
243 |
Optics |
iki farklı ancak ilişkili uyarıcının uzay ve/veya zamanda birbirine yakın bir şekilde gösterildiğinde gerçekte olduklarından daha farklı algılanmaları |
contrast n.
|
|
Printing |
|
244 |
Printing |
fon kartonuna benzeyen ancak daha hafif kuşe karton |
thick china n.
|
|
245 |
Printing |
kağıtla aynı bileşime sahip ancak daha kalın malzeme |
board n.
|
|
246 |
Printing |
üzerinde kabartma tasarımı yapılan sert ancak dövülebilir madde |
ground n.
|
|
Food Engineering |
|
247 |
Food Engineering |
normal kasap bıçağıyla alınmayan ancak bazı mekanik yöntemlerle alınan et |
mechanically recovered meat n.
|
|
248 |
Food Engineering |
kullanılabilir ancak kalitesiz (sığır eti) |
utility-grade adj.
|
|
Gastronomy |
|
249 |
Gastronomy |
domuz kanından yapılan sosise benzeyen ancak domuz kanı içeremeyen bir tür sosis |
white pudding [uk] n.
|
|
Math |
|
250 |
Math |
bir alan denklemini matematiksel anlamda daha kullanışlı hale getirmek için içerisinde tanımlanan ancak gözlemlenebilir fiziksel sonuçları olmayan fonksiyon |
gauge n.
|
|
251 |
Math |
(aslında var olmayan ancak) sonsuzdaki sınırlar dahil edilince var kabul edilen |
ideal adj.
|
|
252 |
Math |
ancak ve ancak |
iff (if and only if) conj.
|
|
253 |
Math |
ancak ve ancak |
if and only if (iff) expr.
|
|
254 |
Math |
ancak ve ancak |
if and only if expr.
|
|
255 |
Math |
ancak ve ancak |
if and only expr.
|
|
Logic |
|
256 |
Logic |
olası ancak kanıtlanmamış |
moral adj.
|
|
257 |
Logic |
teorik olarak mümkün ancak ispatlanmamış bir şekilde |
hypothetically adv.
|
|
Physics |
|
258 |
Physics |
eskiden manyetizma fenomenini açıklamak için var olduğu kabul edilen ancak günümüzde geçerliliğini yitirmiş varsayımsal bir sıvı |
magnetic fluid n.
|
|
259 |
Physics |
düşük gerilim altında akan, ancak daha yüksek gerilim ve basınçlar altında kırılan newton tipi olmayan bir sıvı |
flubber n.
|
|
260 |
Physics |
kısa ancak yoğun bir gama patlaması veya x radyasyonu yayan astrofizik nesnesi |
burster n.
|
|
Chemistry |
|
261 |
Chemistry |
laktamlara benzeyen ancak imido tipinde olan bir anhidrit serisi |
lactim n.
|
|
262 |
Chemistry |
tiroksine benzeyen ancak molekül başına bir adet daha az iyot atomu olan amino asit |
triiodothyronine n.
|
|
263 |
Chemistry |
tiroksine benzeyen ancak molekül başına bir adet daha az iyot atomu olan amino asit |
liothyronine n.
|
|
264 |
Chemistry |
tiroksine benzeyen ancak molekül başına bir adet daha az iyot atomu olan amino asit |
tri-iodothyronine n.
|
|
265 |
Chemistry |
ancak mikroskop yardımı ile görülebilen aşırı küçük kristal |
microcrystal n.
|
|
266 |
Chemistry |
eskiden önantik asitte bulunduğu varsayılan ancak günümüzde heptil ile özdeş olduğu bilinen bir hidrokarbon radikali |
oenanthyl n.
|
|
Biology |
|
267 |
Biology |
bir hayvanın üzerinde yaşayan ancak asalak olmayan organizma |
epizoite n.
|
|
268 |
Biology |
asidik veya bazik boyalarla çok veya tamamen boyanmayan, ancak nötr boyalarla kolayca boyanabilen (hücre) |
neutrophilic adj.
|
|
269 |
Biology |
aynı işlevi gören ancak farklı evrim kökenli olan |
analogous adj.
|
|
Marine Biology |
|
270 |
Marine Biology |
sırt ipliği bulunan, ancak kafatası veya omurları olmayan uzun gövdeli bir kum canlısı |
lancelet (amphioxus) n.
|
|
271 |
Marine Biology |
çiçeklere benzeyen ancak ağız dokunaçları olan deniz polipleri |
anemone n.
|
|
272 |
Marine Biology |
çiçeklere benzeyen ancak ağız dokunaçları olan deniz polipleri |
sea anemone n.
|
|
Astronomy |
|
273 |
Astronomy |
(küçük çaplı ancak sürekli) yıldız kayması |
stardrift n.
|
|
274 |
Astronomy |
(küçük çaplı ancak sürekli) yıldız hareketi |
stardrift n.
|
|
Zoology |
|
275 |
Zoology |
saimiri cinsine benzeyen, ancak başı daha ön tarafta ve kuyruğu kalın olan küçük bir güney amerika maymunu |
teetee (callicebus) n.
|
|
276 |
Zoology |
saimiri cinsine benzeyen, ancak başı daha ön tarafta ve kuyruğu kalın olan küçük bir güney amerika maymunu |
titi n.
|
|
277 |
Zoology |
bir kurbağaya benzeyen ancak karada daha çok vakit geçiren ve derisi nispeten daha kuru olan kuyruksuz amfibi |
true toad n.
|
|
Botanic |
|
278 |
Botanic |
meyveleri rambutan meyvesine benzeyen ancak daha tatlı bir doğu hindistan meyve ağacı |
pulasan (nephelium mutabile) n.
|
|
279 |
Botanic |
meyveleri rambutan meyvesine benzeyen ancak daha tatlı bir doğu hindistan meyve ağacı |
pulassan n.
|
|
280 |
Botanic |
meyveleri rambutan meyvesine benzeyen ancak daha tatlı bir doğu hindistan meyve ağacı |
pulasan tree n.
|
|
281 |
Botanic |
kuzey amerika'ya özgü dikenli marulu andıran ancak dikenleri olmayan bir bitki |
trumpet milkweed n.
|
|
282 |
Botanic |
kuzey amerika'ya özgü dikenli marulu andıran ancak dikenleri olmayan bir bitki |
wild lettuce n.
|
|
283 |
Botanic |
bir bitkinin üzerinde yaşayan ancak parazit olmayan bitki |
epiphyte n.
|
|
284 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
betula fontinalis n.
|
|
285 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
mountain birch n.
|
|
286 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
swamp birch n.
|
|
287 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
water birch n.
|
|
288 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
western birch n.
|
|
289 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
western paper birch n.
|
|
290 |
Botanic |
gölgede de büyüyebilen ancak güneşte daha fazla gelişen bitki |
heliosciophyte n.
|
|
291 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
gray birch n.
|
|
Breeding |
|
292 |
Breeding |
(evcil hayvan) ıslah edilmiş ancak safkan olmayan |
grade adj.
|
|
Tobacco |
|
293 |
Tobacco |
satışı ab'de yasak olan ancak norveç ve isveç'te kullanılan gittikçe popülaritesi abd'de artan ve sigara içimini azalttığı iddia edilen isveç menşeli nemli tütün tozu |
snus n.
|
|
Forestry |
|
294 |
Forestry |
yumuşak ve hafif ancak dayanıklı hıyar ağacı odunu |
yellow poplar n.
|
|
Social Sciences |
|
295 |
Social Sciences |
çok fazla miktarda ancak yüzeysel bilgilere sahip olan internet kullanıcıları |
pancake people n.
|
|
296 |
Social Sciences |
doğumda kadın olarak atanmış ancak cinsiyet kimliği veya cinsiyet ifadesi maskülen olan cinsel kimlik |
transmasculine n.
|
|
297 |
Social Sciences |
doğumda erkek olarak atanmış ancak cinsiyet kimliği veya cinsiyet ifadesi feminen olan cinsel kimlik |
transfeminine n.
|
|
298 |
Social Sciences |
insanların farklı ancak eşit olduğunu savunan teori |
intersectionality theory n.
|
|
299 |
Social Sciences |
insanların farklı ancak eşit olduğunu savunan teori |
intersectional theory n.
|
|
Literature |
|
300 |
Literature |
hikayede anlatılan konunun bağlamına uymayan ancak hikayenin başka bir yöne gitmesini sağlayan olay veya durum |
plot convenience n.
|
|
301 |
Literature |
kısmen veya tamamen gerçeklere dayanan ancak kurguymuş gibi yazılan edebiyat eseri |
fictionalization n.
|
|
302 |
Literature |
kısmen veya tamamen gerçeklere dayanan ancak kurguymuş gibi yazılan edebiyat eseri |
fictionalisation n.
|
|
303 |
Literature |
genç erkekleri hedef alan, ancak cinsiyet veya yaştan bağımsız olarak herkes tarafından beğenilebilecek anime türü |
shounen anime n.
|
|
Linguistics |
|
304 |
Linguistics |
aynı biçimde söylenen ancak farklı anlamları olan |
heteronym n.
|
|
305 |
Linguistics |
aynı gibi görünen ancak farklı anlamları olan ayrı dillerdeki iki kelime |
false friend n.
|
|
306 |
Linguistics |
dil bilgisi kurallarına göre gerekli olan, ancak belirtilmediğinde anlaşılabilirliği etkilemeyecek bir kelimeyi düşürmek |
ellipse v.
|
|
307 |
Linguistics |
(harf) okunmayan ancak önden gelen sesli harfi vurgulayan |
servile adj.
|
|
History |
|
308 |
History |
eskiden ingiltere'de ürün üzerinden %10 oranında alınan (ancak toprak sahibine yansıyan) bir çeşit vergi |
tythe n.
|
|
309 |
History |
eskiden ingiltere'de ürün üzerinden %10 oranında alınan (ancak toprak sahibine yansıyan) bir çeşit vergi |
tithes n.
|
|
310 |
History |
vietnam savaşı'nda güneydoğu asya üzerinde biyolojik silah olarak kullanıldığı düşünülen ancak sonradan polen yüklü arı dışkısı olduğu anlaşılan sarı renkli toz formda bir madde |
yellow rain n.
|
|
Archaeology |
|
311 |
Archaeology |
gergedanlarla ilişkili ancak boynuzsuz olan ve köpek dişleri kavisli dişlere dönüşmüş bir hayvan cinsi |
amynodon n.
|
|
Religious |
|
312 |
Religious |
insanların iflah olması için ancak sınırlı miktarda süre olduğu inancı |
terminism n.
|
|
313 |
Religious |
insanların iflah olması için ancak sınırlı miktarda süre olduğunu savunan kimse |
terminist n.
|
|
314 |
Religious |
kendi ayin biçimlerini ve dillerini koruyan ancak papa'nın otoritesini kabul eden doğu katolik kilisesi |
uniat church n.
|
|
315 |
Religious |
kendi ayin biçimlerini ve dillerini koruyan ancak papa'nın otoritesini kabul eden doğu katolik kilisesi |
uniate church n.
|
|
316 |
Religious |
kendi ayin biçimlerini ve dillerini koruyan ancak papa'nın otoritesini kabul eden doğu katolik kilisesi mensubu |
uniat n.
|
|
317 |
Religious |
kendi ayin biçimlerini ve dillerini koruyan ancak papa'nın otoritesini kabul eden doğu katolik kilisesi mensubu |
uniate n.
|
|
318 |
Religious |
kendi ayin biçimlerini ve dillerini koruyan ancak papa'nın otoritesini kabul eden doğu katolik kilisesi mensubu |
uniate christian n.
|
|
319 |
Religious |
kendi ayin biçimlerini ve dillerini koruyan ancak papa'nın otoritesini kabul eden doğu katolik kilisesi |
uniatism n.
|
|
320 |
Religious |
anglikan veya protestan episkopal kilisesi'nde rahip olmayan ancak vaaz verme yetkisi olan kimse |
lay reader n.
|
|
321 |
Religious |
(anglikan kilisesi'nde) dinin etkilenebileceği tüm bilgilerin zorunlu olarak hristiyan inancının temel gerçeklerini tekrardan doğruladığı ancak bunların çağdaş koşullara uygun bir dilde yeniden ifade edilmesi gerektiği görüşü |
modernism n.
|
|
Philosophy |
|
322 |
Philosophy |
toplumun işlevinin ancak canlı organizmaların doğasıyla kurulacak analoji ile anlaşılabileceğini öne süren görüş |
organic analogy n.
|
|
323 |
Philosophy |
vücudu fonksiyonlarına bilincin eşlik ettiği ancak bilinç tarafından kontrol edilmeyen bir makine olarak ele alan bir teori |
automatism n.
|
|
324 |
Philosophy |
aydınlanmanın ancak doğrudan sezgisel kavrayış ile mümkün olduğunu öne süren budist öğreti |
zen n.
|
|
325 |
Philosophy |
aydınlanmanın ancak doğrudan sezgisel kavrayış ile mümkün olduğunu öne süren budist öğreti |
zen buddhism n.
|
|
326 |
Philosophy |
ancak ihtimalin hakikatle olan ilişkisi ölçüsünde biçimle bağdaşan şey |
matter n.
|
|
327 |
Philosophy |
insanların kendi yarattıkları şeylere sahip olduğunu ancak doğadaki nesnelerin herkese ait olduğunu kabul eden bir doktrin |
geonomics n.
|
|
328 |
Philosophy |
iyinin ne olduğunun ancak duyuların doyumu ile değerlendirilebileceği görüşü |
sensationalist n.
|
|
329 |
Philosophy |
ancak ve ancak |
all and only expr.
|
|
Environment |
|
330 |
Environment |
avrupa’da yoğunlaşmamış ancak koruma statüleri olumsuz olan türler |
species not concentrated in europe but with an unfavourable conservation status n.
|
|
331 |
Environment |
toprakta bulunan, ancak bitkiler tarafından emilip kullanılamayan su |
echard n.
|
|
Geography |
|
332 |
Geography |
güney afrika'da yüzölçümü bakımından en büyük ancak en seyrek nüfuslu bölge |
northern cape n.
|
|
333 |
Geography |
(yanardağ) sönmemiş ancak gayri faal |
dormant adj.
|
|
Geology |
|
334 |
Geology |
ancak mikroskopla incelenebilen yapı ve organizmaları araştıran jeoloji dalı |
micro-geology n.
|
|
335 |
Geology |
demir ve magnezyum yönünden zengin ancak silika miktarı az |
ultrabasic adj.
|
|
336 |
Geology |
ancak mikroskopla incelenebilen yapı ve organizmaları araştıran jeoloji dalına ait veya ilişkin |
micro-geological adj.
|
|
337 |
Geology |
patlamayan ancak sönmemiş (volkan) |
inactive adj.
|
|
Military |
|
338 |
Military |
ortaya çok sayıda nötron çıkartan, ancak az miktarda infilak eden ve böylece bir çok canlıyı öldüren, ancak binalara zarar vermeyen nükleer bomba |
neutron bomb n.
|
|
339 |
Military |
belirli bir bölgede (akdeniz, karadeniz vb.) hareket kabiliyeti yüksek ancak açık denizlere uygun olmayan donanma |
green-water navy n.
|
|
340 |
Military |
esas infilak veya propulsiyon ünitesini istenmeden aktive etmeyi önleyip ancak uygun uyarıcıyı aldıktan sonra aktive eden iki fonksiyonlu bir cihaz |
safety and arming mechanism n.
|
|
Hunting |
|
341 |
Hunting |
boyu ancak aldığı darbeyle kovan kapsülüne vuracak şekilde yapılmış iğne |
floating firing pin n.
|
|
Sport |
|
342 |
Sport |
(golf) topa deliğin kenarına değecek ancak içine girmeyecek şekilde vurmak |
lip v.
|
|
343 |
Sport |
daha heyecanlı ancak daha az düzenli ve daha tehlikeli olan |
off-piste adj.
|
|
Basketball |
|
344 |
Basketball |
ancak tanrının yardımı ile sayı olabilecek atış |
hail mary n.
|
|
345 |
Basketball |
çok uzun boylu olmayan ancak son derece hareketli olup iyi sıçrayan ve sayı üreten oyuncu |
swingman n.
|
|
Art |
|
346 |
Art |
üçboyutlu ancak perspektifsiz resim |
axonometric n.
|
|
347 |
Art |
görüntünün pozitif ve negatif filmlerinin birbirine yapışık ancak biraz kaymış halde basıldığı bir fotoğraf baskısı |
bas-relief n.
|
|
Music |
|
348 |
Music |
tubaya benzeyen ancak daha yüksek perdeli ses veren bir pirinç enstrüman |
euphonium n.
|
|
349 |
Music |
allegretto'dan daha yavaş ancak andante'den daha hızlı olan bir tempoda olan |
moderato adj.
|
|
Cinema |
|
350 |
Cinema |
filmin rol listesinde ismi geçmeyen ancak filmde rol almış oyuncu |
uncredited n.
|
|
Photography |
|
351 |
Photography |
görüntünün pozitif ve negatif filmlerinin birbirine yapışık ancak biraz kaymış halde basıldığı bir fotoğraf baskısı |
bas-relief n.
|
|
352 |
Photography |
görüntünün pozitif ve negatif filmlerinin birbirine yapışık ancak biraz kaymış halde basıldığı bir fotoğraf baskısı |
basso relievo n.
|
|
353 |
Photography |
görüntünün pozitif ve negatif filmlerinin birbirine yapışık ancak biraz kaymış halde basıldığı bir fotoğraf baskısı |
basso rilievo n.
|
|
354 |
Photography |
görüntünün pozitif ve negatif filmlerinin birbirine yapışık ancak biraz kaymış halde basıldığı bir fotoğraf baskısı |
basso-relievo n.
|
|
355 |
Photography |
görüntünün pozitif ve negatif filmlerinin birbirine yapışık ancak biraz kaymış halde basıldığı bir fotoğraf baskısı |
basso-rilievo n.
|
|
Printery |
|
356 |
Printery |
metindeki büyük harflerden belirgin şekilde daha büyük olan ancak altı aynı satırda hizalanan harf veya karakter |
cockup n.
|
|
Reptiles |
|
357 |
Reptiles |
güney avrupa'da bulunan, engereğe benzeyen ancak engerekten daha küçük bir yılan |
asp (vipera aspis) n.
|
|
358 |
Reptiles |
güney avrupa'da bulunan, engereğe benzeyen ancak engerekten daha küçük bir yılan |
asp viper n.
|
|
359 |
Reptiles |
güney avrupa'da bulunan, engereğe benzeyen ancak engerekten daha küçük bir yılan |
european asp n.
|
|
360 |
Reptiles |
güney avrupa'da bulunan, engereğe benzeyen ancak engerekten daha küçük bir yılan |
aspic viper n.
|
|
361 |
Reptiles |
avustralya'ya özgü demansia ve denisonia cinslerinden olan zehirli ancak ölümcül olmayan birkaç küçük yılan türünden biri |
whip snake n.
|
|
Entomology |
|
362 |
Entomology |
(özellikle arılar için) topluluk içinde yaşayan ancak koloni oluşturmayan |
gregarious adj.
|
|
Slang |
|
363 |
Slang |
ancak çift kese kağıdıyla seks yapilabilecek güzellikte olan aşırı çirkin kadın |
double bagger (vulgar) n.
|
|
364 |
Slang |
kendine fazla güvenen ancak yetenekleri kısıtlı olan yarışçı |
squid n.
|
|
365 |
Slang |
salaş ancak şık, hippy tarzı |
shabby chic n.
|
|
366 |
Slang |
sorulan soruya ait bir bilgiyi o anda google'dan aratıp ancak daha önceden biliyormuş gibi davranan tip |
google smart n.
|
|
367 |
Slang |
vücudu güzel ancak yüzü çirkin kız |
buttaface (rap slang) n.
|
|
368 |
Slang |
ancak gerekli yerleri kapatacak kadar küçük erkek mayosu |
a banana hammock n.
|
|
369 |
Slang |
ancak gerekli yerleri kapatacak kadar küçük erkek mayosu |
banana hammock n.
|
|
370 |
Slang |
çok zeki ancak sosyal ilişkilerde başarısız olan kimse |
nurd [obsolete] n.
|
|
371 |
Slang |
ancak çiftlikte çalışabilecek zenci |
farm nigger [extremely offensive] n.
|
|
372 |
Slang |
ancak benim cesedimi çiğnersen |
over my dead body expr.
|
|
373 |
Slang |
ancak ölüm çıkar |
over my dead body expr.
|
|
374 |
Slang |
evliyim ancak müsaitim |
mba (married but available) expr.
|
|
375 |
Slang |
vücudu güzel ancak yüzü çirkin kz |
buttahead/buttaface (rap slang) expr.
|
|
British Slang |
|
376 |
British Slang |
çok zengin ancak kültürsüz tip |
chinless wonder n.
|
|
377 |
British Slang |
sessizce yapılan ancak kokusu katlanılmaz olan osuruk |
s.b.d. (silent but deadly) n.
|
|
Modern Slang |
|
378 |
Modern Slang |
kapitalizmin ancak toplumsal bir devrimle ortadan kalkacağını savunan ideoloji |
anarcho-communism n.
|
|