sole - Turco Inglés Diccionario

sole

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Significados de "sole" en diccionario turco inglés : 80 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
sole n. ayak tabanı
I have a callus on the sole of my foot.
Ayağımın tabanında nasır var.

More Sentences
sole adj. yegane
This obligation is the sole protection for the petitioner's legitimate expectations.
Bu yükümlülük, dilekçe sahibinin meşru beklentileri için yegane korumadır.

More Sentences
sole adj. tek
He was the sole heir to a vast estate.
Muazzam bir mirasın tek varisiydi.

More Sentences
General
sole n. taban (ayakkabıya ait)
He had blisters on the soles of his feet.
Ayak tabanları su toplamıştı.

More Sentences
sole n. ayak tabanı
I have a callus on the sole of my foot.
Ayağımın tabanında nasır var.

More Sentences
sole n. ayakkabı tabanı
The soles of my shoes are worn.
Benim ayakkabıların tabanları yıprandı.

More Sentences
sole adj. sadece
Inflexibility and an unwillingness to compromise are really not the sole preserve of the Americans.
Esnek olmamak ve uzlaşmaya yanaşmamak sadece Amerikalıların tekelinde değildir.

More Sentences
sole adj. yegâne
The company he works for has sole rights to his designs.
Çalıştığı şirket onun tasarımlarının yegâne sahibiydi.

More Sentences
sole adv. yalnızca
This aid was created with the sole aim of compensating for price reductions.
Bu yardım, yalnızca fiyat indirimlerini telafi etmek amacıyla oluşturulmuştur.

More Sentences
sole adv. sadece
Inflexibility and an unwillingness to compromise are really not the sole preserve of the Americans.
Esnek olmamak ve uzlaşmaya yanaşmamak sadece Amerikalıların tekelinde değildir.

More Sentences
Anatomy
sole n. ayak tabanı
I have a callus on the sole of my foot.
Ayağımın tabanında nasır var.

More Sentences
Gastronomy
sole n. dil balığı
You can recognize the unicorn sole from its black and brownish stripes.
Tek boynuzlu dil balığını siyah ve kahverengimsi şeritlerinden tanıyabilirsiniz.

More Sentences
Common Usage
sole n. taban
General
sole n. kaide
sole n. taban
sole n. dilbalığı
sole n. pençe
sole n. ayakkabıya ait taban
sole n. pençe (ayakkabı)
sole n. ayak
sole n. pencere pervazı
sole n. kapı pervazı
sole n. pencere eşiği
sole n. kapı eşiği
sole n. topuk betonu
sole n. kertik tabanı
sole n. karık tabanı
sole v. taban koymak
sole v. ayakkabıya pençe vurmak
sole v. pençe vurmak
sole v. ayakkabıyı pençelemek
sole v. pençelemek (ayakkabıyı)
sole v. pençe vurmak (ayakkabıya)
sole v. ayakkabıya taban koymak
sole v. temeli olmak
sole v. dayanağı olmak
sole v. taban görevi üstlenmek
sole v. sertçe çekmek
sole v. tabanlı olmak
sole adj. özel
sole adj. bekar
sole adj. yalnız
sole adj. biricik
sole adj. bağımsız çalışan
sole adj. bağımsız faaliyet gösteren
sole adj. ayrı işleyen
sole adj. destek almayan
sole adj. yardım almayan
sole adj. ayrı
sole adj. müdahale edilmeyen
sole adj. kişiye ait olan
sole adj. bir kişiye tahsis edilen
sole adj. bir gruba ayrılan
sole adj. gruba ait olan
sole adj. gruba atfedilen
sole adj. bütün
sole adj. paylaşımsız
sole adj. bölüştürülmeyen
sole adv. ancak
sole adv. salt
Technical
sole n. duvar dikmesini destekleyen yatay plaka
sole n. planya tezgahının alt yüzeyi
sole n. pulluk tabanı
sole n. saban tabanı
sole n. araçta alt çerçeve
sole n. gaz imbiğinin iç yüzeyinin tabanı
Marine
sole n. (gemide) topuk
sole n. gemi kaplaması
sole n. (gemide) kabin zemini
Mining
sole n. (madende) tünel zemini
Anatomy
sole n. at toynağına ait taban
sole n. (atlarda) solea ungulae
Marine Biology
sole n. yassı gövdeli balık
Environment
sole n. alt toprak
sole n. toprakaltı
sole n. birbirine karışmış bitki köklerinin oluşturduğu tabaka
sole n. tezek tabanı
sole n. vadi tabanı
Sport
sole n. gol sopasının alt yüzeyi
sole v. (golf sopasının tabanını) yere koymak

Significados de "sole" con otros términos en diccionario inglés turco: 196 resultado(s)

Inglés Turco
General
sole responsibility n. tek sorumluluk
Well-organised, sole responsibility is the key word.
İyi organize edilmiş, tek sorumluluk anahtar kelimedir.

More Sentences
sole purpose n. tek amaç
Secondly, the sole purpose of the proposal is to find a simpler way of getting current aid to farmers.
İkinci olarak teklifin tek amacı mevcut yardımların çiftçilere ulaştırılması için daha basit bir yol bulmaktır.

More Sentences
sole survivor n. tek kurtulan
The sole survivor of the crash was a baby.
Kazadan tek kurtulan bir bebekti.

More Sentences
Trade/Economic
sole proprietorship n. şahıs şirketi
But this is still substantial for private partnerships and sole proprietorships.
Ancak bu, özel ortaklıklar ve şahıs şirketleri için hala önemlidir.

More Sentences
sole proprietorship n. şahıs şirketi
But this is still substantial for private partnerships and sole proprietorships.
Ancak bu, özel ortaklıklar ve şahıs şirketleri için hala önemlidir.

More Sentences
Automotive
sole proprietorship n. şahıs şirketi
But this is still substantial for private partnerships and sole proprietorships.
Ancak bu, özel ortaklıklar ve şahıs şirketleri için hala önemlidir.

More Sentences
General
sole corporation n. tek kişi firması
half sole n. yarım pençe
gray sole n. gri dilbalığı
outer sole n. dış taban
half sole n. gizli pençe
shoe sole n. ayakkabı pençesi
outer sole n. ayakkabı tabanının en dış bölümü
lemon sole n. kızıldil
sole plate n. tabanlık
sole agent n. tek yetkili mümessil
sole risk n. tek risk
sole discretion n. sorumluluğu tamamen kendisinde olma
sole discretion n. yegane takdir yetkisi
sole responsible n. tek sorumlu
sole responsible n. yegane sorumlu
sole agent n. tek temsilci
sole representative n. tek temsilci
outer-sole n. ayakkabı tabanının en dış bölümü
sole responsibility n. yegane sorumluluk
inner sole n. ayakkabı keçesi
sole perpetrator n. tek fail
sole remedy n. tek çare
sole remedy n. tek çıkar yol
shoe with soft sole n. yumuşak tabanlı ayakkabı
sole benefit n. yegane fayda/yarar
sole factor n. tek faktör
sole source n. yegane kaynak
sole source n. tek kaynak
sole purpose n. yegane amaç
one's sole wish n. tek arzusu
one's sole wish n. yegane isteği
sole survivor n. tek kazazede
sole survivor n. bir kazadan veya felaketten sağ kurtulan tek kişi
sole participant n. yegane iştirakçi
sole [obsolete] n. bina temeli
sole [obsolete] n. şehir temeli
sole a shoe v. pençe vurmak
half-sole v. ayakkabıya yarım pençe vurmak
half-sole v. yarım pençe vurmak
half-sole v. yarım pençe vurmak (ayakkabıya)
be the sole judge of v. tek yargılayıcısı olmak
at one’s sole discretion adv. kendi takdirine bağlı olarak
at one’s sole discretion adv. tamamen kendi takdirinde
at one’s sole discretion adv. uygun göreceği biçimde
under our sole responsibility adv. sadece bizim sorumluluğumuzda
under our sole responsibility adv. tek sorumlusu biz olarak
under our sole responsibility adv. bizim yegane sorumluluğumuzda
at its sole discretion adv. kendi karar yetkisi dahilinde
at its sole discretion adv. kendi takdirine bağlı
at its sole discretion adv. kendi inisiyatifine göre
at its sole discretion adv. sadece kendi keyfiyetine göre
at its sole discretion adv. kendi takdirine göre
at its sole discretion adv. kendi takdirinde
at its sole discretion adv. sırf kendi keyfiyetine göre
Phrases
at its sole cost and expense expr. masrafı kendisine ait olmak üzere
at its sole discretion expr. tamamen kendi takdirine bağlı olarak
from sole to crown expr. tepeden tırnağa
under our sole responsibility expr. tek sorumluluk sahibi taraf olarak
under our sole responsibility expr. tüm sorumluluğu üstlenerek
Speaking
you are my sole heir expr. sen benim tek mirasçımsın
Trade/Economic
sole trader n. şahıs işletmesi
sole trader n. şahıs şirketi
sole proprietorship n. şahıs işletmesi
sole trader n. bağımsız tüccar
sole distributor n. genel dağıtıcı
sole agency n. genel acentelik
sole agent n. genel acente
sole trader n. kendi hesabına çalışan girişimci
sole proprietorship n. şahıs işletmesi
sole bill n. tek nüsha düzenlenen bono
sole proprietor n. tek malik
sole proprietor n. tek başına işletme kuran kişi
sole stockholder n. tek hissedar
corporation sole n. tek kişili tüzelkişi
sole proprietor n. tek mal sahibi
sole agency n. tek acente
sole owner n. tek sahip
sole heir n. tek mirasçı
sole right n. tek hak
sole trade n. tekel
sole proprietorship n. tek sahiplik
sole shareholder n. tek hissedar
sole and exclusive liability n. tek ve yegane sorumluluk
corporation sole n. tek kişili tüzel kişi
sole distributor n. tek dağıtıcı
sole signing authority n. tek imza yetkisi
sole representative n. tek temsilci
sole trustee n. tek yediemin
sole bargaining agent n. toplu sözleşme yapmaya yetkili tek sendika
sole corporation n. tek kişilik şirket
sole proprietorship n. tek kişilik şahıs işletmesi
sole director n. tek yönetici
sole distributor n. umumi müvezzi
sole agent n. umumi acente
sole agent n. yegane temsilci
sole distributor n. yegane dağıtıcı
sole stockholder n. yegane hissedar
Law
sole custody n. boşanmalarda çocuğun velayetinin mahkeme kararıyla ebeveynlerinden (annesine veya babasına) birine verilmesi
sole bargaining agent n. işçiler ve işverenler adına toplu sözleşme yapmaya yetkili tek sendika
sole right n. imtiyaz
sole proprietor n. tek malik
sole proprietorship n. tek sahiplik
sole heir n. tek mirasçı
sole and exclusive remedy n. tek ve yeğane çare/çözüm
sole ownership n. tek mülkiyet
sole proprietor n. tek sahip
sole proprietorship n. tek maliklik
sole proprietorship n. tek mülkiyet
sole arbitrator n. tek hakem
sole proprietorship n. tek sahipli şirket
sole and exclusive owner of n. tek ve yegane sahibi
sole heir n. umumi mirasçı
sole property right n. yegane mülkiyet hakkı
sole property owner n. yegane malik
sole heir n. yegane mirasçı
feme sole n. bekar kadın
feme sole n. dul kadın
feme sole n. boşanmış kadın
feme sole n. evlenmemiş kadın
feme sole n. evliliği feshedilmiş kadın
feme sole n. eşinden bağımsız kadın
feme sole trader n. iş kadını evli kadın
feme sole trader n. kocasından bağımsız ticari faaliyette bulunan kadın
in its sole discretion expr. tamamen kendi takdirine bağlı olarak
Politics
sole article n. tek madde
Technical
lower sole bar member n. alt bağlantı
bogie sole bar n. beşik boy kirişi
bogie sole bar n. boji kirişi
test sole n. deney tabanı
oven sole-brick n. fırın taban tuğlası
moulded rubber sole n. kalıplanmış lastik ayakkabı tabanı
neolith sole sheet n. neolit taban levha
sole plate n. selet
sole plate n. taban plakası
top sole bar member n. üst bağlantı
full-sole n. yekpare taban
soft molded rubber sole n. yumuşak kalıplanmış lastik taban
lug sole n. (kalın kauçuk) ayakkabı tabanı
half sole v. (ayakkabı veya botu) yarım pençe ile yenilemek
half-sole v. (ayakkabı veya botu) yarım pençe ile yenilemek
Textile
upper sole adhesion n. üst taban yapışması
half-sole n. yarı taban
mousseline de sole n. tüle benzer ipek veya reyon kumaş
plastic sole adj. lastik tabanlı
Construction
sole-piece n. dayak yastığı
sole-flue n. taban kanalı
sole leather n. taban köselesi
sole plate n. taban plakası
Veterinary
dropped sole n. at ayağının çukur yerine bombeli olması
convex sole n. at ayağının çukur yerine bombeli olması
convex sole n. düz taban
Gastronomy
fried sole n. dil balığı tavası
fillets of sole n. dil balığı filetosu
sole fish n. dil balığı
smoked sole n. dil balığı füme
english sole n. çok değerli bir beyaz et
lemon sole n. amerika pisi balığı eti
lemon sole n. kış dil balığının çok değerli beyaz eti
fillet of sole n. dil balığı gibi çeşitli yassı balıkların yağsız eti
Marine Biology
tongue sole n. dil balığı
foureyed sole n. benekli dilbalığı
sand sole n. dil balığı
thickback sole n. dil balığı
wedge sole n. dil balığı
foureyed sole n. dil balığı
adriatic sole n. dil balığı
whiskered sole n. dil balığı
klein's sole n. dil balığı
common sole n. dil balığı
thickback sole n. lekeli dil balığı
whiskered sole n. tekyüzgeçli dilbalığı
amerikan sole (hippoglossoides platessoides) n. amerikan pisibalığı
american sole n. atlantik'in kuzey kıyılarında bulunan küçük ve kahverengimsi bir pisi balığı
english sole n. ingiliz dil balığı
european sole (solea solea) n. bayağı dil balığı
lemon sole n. amerika pisi balığı
lemon sole n. kış dil balığı
lemon sole n. kuzey amerika'nın pasifik kıyılarında görülen kahverengi, popüler bir sofra balığı
english sole n. kuzey amerika'nın pasifik kıyılarında görülen kahverengi, popüler bir sofra balığı
lemon sole (solea lascaris) n. benekli dil balığı
lemon sole (microstomus kitt) n. limon dil balığı
lemon sole (microstomus kitt) n. avrupa'ya özgü değerli bir sofralık balık
dover sole n. avrupa'ya özgü av balığı olarak tüketilen bir dil balığı
dover sole n. kuzey amerika'nın pasifik kıyılarına özgü kahverengimsi benekleri olan bir yassı balık
smooth sole n. bir yassı balık türü
sole leather n. laminaria cinsi balık
sole-leather kelp n. laminaria cinsi balık
Fishery
grey sole n. yassı balığın grimsi beyaz eti
Education
sole-charge school [new zealand] n. tek öğretmenli köy okulu
Military
sole storage and issue responsibility n. depolama ve dağıtma esas sorumluluğu