açık - Turkish English Dictionary

açık

Meanings of "açık" in English Turkish Dictionary : 271 result(s)

Turkish English
Common Usage
açık deficit n.
The foreign trade deficit increased to $50 billion.
Dış ticaret açığı 50 milyar dolara çıktı.

More Sentences
açık explicit adj.
I was told the report was quite explicit.
Bana raporun oldukça açık olduğu söylendi.

More Sentences
açık clear adj.
The sky is clear now, but rain is expected in the afternoon.
Şu anda gökyüzü açık, ancak öğleden sonra yağmur bekleniyor.

More Sentences
açık open adj.
We propose an open and transparent method which involves all the participants.
Tüm katılımcıları içeren açık ve şeffaf bir yöntem öneriyoruz.

More Sentences
açık bare adj.
That's the bare minimum.
O, açık minimum.

More Sentences
açık obvious adj.
It is obvious that Syria, Iran, Cuba indeed, and North Korea are also on the agenda.
Suriye, İran, Küba ve Kuzey Kore'nin de gündemde olduğu açıktır.

More Sentences
General
açık shortfall n.
In many countries, the shortfall in funding specifically for medicines is quite large.
Birçok ülkede özellikle ilaçlara yönelik finansman açığı oldukça büyüktür.

More Sentences
açık shortfall n.
Imports will make up the shortfall; it is a childishly simple proposition.
İthalat açığı kapatacaktır; bu çocukça basit bir önermedir.

More Sentences
açık exposure n.
Credit risk management includes monitoring and control of the credit risk exposures.
Kredi riski yönetimi, kredi riski açıklarının izlenmesini ve kontrolünü içerir.

More Sentences
açık manifest adj.
There are manifest problems originating in the Commission's system and in the way it works.
Komisyon'un sisteminden ve çalışma şeklinden kaynaklanan açık sorunlar vardır.

More Sentences
açık loose adj.
I like to wear my hair loose.
Saçlarımı açık bırakmayı severim.

More Sentences
açık unambiguous adj.
We continue to need unambiguous common rules for legal immigration.
Yasal göç için açık ve net ortak kurallara ihtiyaç duymaya devam ediyoruz.

More Sentences
açık outright adj.
A great many questions and outright criticism can still be heard from various sectors of the market.
Piyasanın çeşitli kesimlerinden hala pek çok soru ve açık eleştiri duyulabilir.

More Sentences
açık unlocked adj.
Tom left the door unlocked.
Tom kapıyı açık bıraktı.

More Sentences
açık wide adj.
I totally fail to understand why the door is being deliberately thrown wide open to abuse.
Kapının neden kasıtlı olarak istismara açık hale getirildiğini anlamakta güçlük çekiyorum.

More Sentences
açık candid adj.
Mary was very candid in her interview.
Mary röportajında çok açık sözlüydü.

More Sentences
açık definite adj.
It is definite that he will go to America.
Onun Amerika'ya gideceği açık.

More Sentences
açık opened adj.
Tom told Mary to keep the windows opened.
Tom Mary'ye pencereleri açık tutmasını söyledi.

More Sentences
açık evident adj.
The importance of tighter criteria that are as objective as possible for allowances is evident.
Ödenekler için mümkün olduğunca objektif ve daha sıkı kriterlerin önemi açıktır.

More Sentences
açık fair adj.
Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.

More Sentences
açık unmistakable adj.
The Labour Party heartlands of Scotland have sent them an unmistakable message.
İskoçya'nın İşçi Partisi'nin kalbi olan bölgeleri onlara açık bir mesaj göndermiştir.

More Sentences
açık frank adj.
Each individual issue has to be approached and discussed in a frank and transparent way.
Her bir mesele açık ve şeffaf bir şekilde ele alınmalı ve tartışılmalıdır.

More Sentences
açık blank adj.
But I hope you will understand if we say that we do not believe in giving blank cheques.
Ancak açık çek verilmesine inanmadığımızı söylediğimizde bizi anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.

More Sentences
açık precise adj.
To be more precise, this report is about the direction Parliament wishes to go in.
Daha açık olmak gerekirse, bu rapor Parlamentonun gitmek istediği yönle ilgilidir.

More Sentences
açık crystal adj.
That is now crystal clear.
Bu artık çok açık.

More Sentences
açık direct adj.
Poor people are clearly involved in terrorist actions, but those directing operations are not poor.
Yoksul insanların terör eylemlerine karıştığı açıktır ancak operasyonları yönetenler yoksul değildir.

More Sentences
açık apparent adj.
It is therefore apparent that there is a useful role for Europe to play, subject to certain conditions.
Dolayısıyla, belirli koşullara tabi olmak kaydıyla, Avrupa'nın oynayabileceği faydalı bir rol olduğu açıktır.

More Sentences
açık public adj.
It is more than desirable that the EU should adopt a clear and public position on this draft.
AB'nin bu taslak konusunda açık ve net bir tutum benimsemesi arzu edilenden de öte bir şeydir.

More Sentences
açık plain adj.
He took my money and that is the plain truth.
O benim paramı aldı ve bu açık bir gerçek.

More Sentences
açık unprotected adj.
Tom left the box unprotected.
Tom kutuyu açık bıraktı.

More Sentences
açık straightforward adj.
The answer is not necessarily as clear and straightforward as we might instinctively imagine.
Cevap, içgüdüsel olarak düşündüğümüz kadar açık ve net olmayabilir.

More Sentences
açık unequivocal adj.
The statement is clear and unequivocal, and it is as such that we will always, to some extent, keep it in mind.
İfade açık ve nettir ve bu nedenle bir dereceye kadar her zaman aklımızda tutacağız.

More Sentences
açık straight adj.
Let's get one thing straight, Tom.
Bir şeyi açığa kavuşturalım Tom.

More Sentences
açık on adj.
Dietz's phone hasn't been turned on since Friday.
Dietz'in telefonu Cuma gününden beri açık değil.

More Sentences
açık open adj.
Some other modalities of cooperation may also be discussed, and I am open to any suggestions from Parliament.
Diğer bazı iş birliği yöntemleri de tartışılabilir ve Parlamentodan gelecek her türlü öneriye açığım.

More Sentences
açık point-blank adj.
I asked him point-blank.
Ona açık açık sordum.

More Sentences
açık self-evident adj.
I see it as self-evident that, at this stage, Parliament should create room for negotiation in relation to the Council.
Bu aşamada Parlamentonun Konsey ile ilgili olarak müzakere alanı yaratması gerektiğini açıkça görüyorum.

More Sentences
açık off adj.
The phone was off the hook.
Telefonun ahizesi açık kalmıştı.

More Sentences
açık overt adj.
Racism today isn't so overt.
Günümüzde ırkçılık o kadar açık değil.

More Sentences
açık unmistakeable adj.
If, though, unmistakeable signals go out from Saloniki, even the Commission will be able to adapt itself as necessary.
Bununla birlikte, Selanik'ten açık sinyaller gelirse, Komisyon bile kendisini gerektiği gibi uyarlayabilecektir.

More Sentences
açık express adj.
Students can't leave without the express permission of either parent.
Öğrenciler ebeveynlerinden birinin açık izni olmadan ayrılamazlar.

More Sentences
Trade/Economic
açık gap n.
And yet the measures which the Commission proposes to close that gap are woefully insufficient.
Yine de Komisyon'un bu açığı kapatmak için önerdiği tedbirler ne yazık ki yetersizdir.

More Sentences
açık shortage n.
We are well aware, though, of the substantial personnel shortage that exists in this field of work.
Yine de, bu çalışma alanında var olan önemli personel açığının farkındayız.

More Sentences
açık specific adj.
Please be more specific about the haircut you want.
Lütfen istediğiniz saç kesimi konusunda daha açık olun.

More Sentences
açık overt adj.
Racism today isn't so overt.
Bugünkü ırkçılık o kadar açık değil.

More Sentences
açık apparent adj.
What is apparent to me from a reading of European history is that this continent has never actually been united.
Avrupa tarihini okuduğumda benim için açık olan şey, bu kıtanın aslında hiçbir zaman birleşmemiş olduğudur.

More Sentences
açık open adj.
We are all open to that criticism.
Hepimiz bu eleştiriye açığız.

More Sentences
açık manifest adj.
Although I endorse the resolution we have submitted, I do have concerns, which are based on our manifest powerlessness.
Sunduğumuz kararı desteklemekle birlikte, açık güçsüzlüğümüze dayanan endişelerim var.

More Sentences
açık outright adj.
I do not endorse the call for an outright boycott and the cessation of all financial assistance.
Açık bir boykot ve tüm mali yardımların durdurulması çağrısını desteklemiyorum.

More Sentences
açık blank adj.
There are no blank cheques today, because we know the financial framework only up to 2006.
Bugün açık çek yok, çünkü mali çerçeveyi sadece 2006 yılına kadar biliyoruz.

More Sentences
açık obvious adj.
The economic and environment benefits are obvious.
Ekonomik ve çevresel faydaları çok açık.

More Sentences
açık evident adj.
Without giving a value judgment here about the Convention phenomenon, it is evident that it entails costs.
Burada Sözleşme olgusu hakkında bir değer yargısında bulunmaksızın, bunun bir maliyeti olduğu açıktır.

More Sentences
açık plain adj.
First, it must be plain to all that the authority of the United Nations should be a paramount consideration.
İlk olarak, Birleşmiş Milletler'in otoritesinin en önemli husus olması gerektiği herkes için açık olmalıdır.

More Sentences
açık explicit adj.
I should like to make three observations about this well-balanced and explicit report.
Bu dengeli ve açık raporla ilgili üç gözlemde bulunmak istiyorum.

More Sentences
Law
açık overt adj.
Racism today isn't so overt.
Irkçılık bugün çok açık değildir.

More Sentences
açık express adj.
The authorities in the exporting third country must give their express consent to the re-exportation.
İhraç eden üçüncü dünya ülkelerindeki yetkililer yeniden ihracata açık rıza göstermelidir.

More Sentences
açık explicit adj.
Let us ensure that this is made more explicit after Doha.
Doha'dan sonra bunun daha açık hale getirilmesini sağlayalım.

More Sentences
Politics
açık public adj.
I do not need a public answer from you now, ladies and gentlemen, but I would ask you to think it over.
Şu anda sizden açık bir cevap istemiyorum, bayanlar ve baylar, ancak bunu düşünmenizi rica ediyorum.

More Sentences
Computer
açık clear adj.
Therefore, the need to regulate in the interests of consumers is clear.
Bu nedenle, tüketicilerin menfaatleri doğrultusunda düzenleme yapma ihtiyacı açıktır.

More Sentences
açık open expr.
Let us leave the internal market open and not create too many restrictions or opportunities for restrictions.
İç pazarı açık bırakalım ve çok fazla kısıtlama ya da kısıtlama fırsatı yaratmayalım.

More Sentences
açık on expr.
They live on a small island off the coast of Greece.
Yunanistan açıklarında küçük bir adada yaşıyorlar.

More Sentences
Aeronautic
açık specific adj.
No, I cannot be more specific at this time.
Hayır, şu anda daha açık konuşamam.

More Sentences
Food Engineering
açık blank adj.
On this basis, producers and eventually their customers, are being asked to sign a blank cheque.
Bu temelde üreticilerden ve nihayetinde müşterilerinden açık bir çek imzalamaları istenmektedir.

More Sentences
Math
açık open adj.
It is very clear in this communication that the new open method does not replace the existing methods.
Bu iletişimde yeni açık yöntemin mevcut yöntemlerin yerini almadığı çok açıktır.

More Sentences
Meteorology
açık clear adj.
It is clear that a peaceful outcome to the current crisis is still possible.
Mevcut krizin barışçıl bir şekilde sonuçlanmasının hala mümkün olduğu açıktır.

More Sentences
General
açık lorry n.
açık debit n.
açık aperture n.
açık bawdy n.
açık deficient amount n.
açık open air n.
açık apparentness n.
açık open sea n.
açık vacancy n.
açık open-air n.
açık underage n.
açık serenata n.
açık bleak adj.
açık pellucid adj.
açık naked adj.
açık uncomplicated adj.
açık gaping adj.
açık blatant adj.
açık round adj.
açık shadowless adj.
açık bluff adj.
açık revealing adj.
açık fine adj.
açık transparent adj.
açık outdoor adj.
açık clean adj.
açık signal adj.
açık shiny adj.
açık articulate adj.
açık positive adj.
açık noticeable adj.
açık legible adj.
açık square adj.
açık vacant adj.
açık selfevident adj.
açık hospitable adj.
açık expansive adj.
açık upfront adj.
açık unconcealed adj.
açık outspoken adj.
açık smutty adj.
açık short and to the point adj.
açık bare adj.
açık pale adj.
açık lucent adj.
açık wishywashy adj.
açık palpable adj.
açık patulous adj.
açık decided adj.
açık downright adj.
açık clarion adj.
açık unobstructed adj.
açık translucent adj.
açık deficient adj.
açık aboveground adj.
açık ostensive adj.
açık raw adj.
açık distinct adj.
açık decollete adj.
açık uncovered adj.
açık avowed adj.
açık visible adj.
açık undisguised adj.
açık serene adj.
açık in blank adj.
açık unsealed adj.
açık uncrossed adj.
açık unashamed adj.
açık forthright adj.
açık lucid adj.
açık categorical adj.
açık confessed adj.
açık free adj.
açık spread adj.
açık declared adj.
açık bald adj.
açık definitive adj.
açık spacious adj.
açık luminous adj.
açık perspicuous adj.
açık patent adj.
açık unclouded adj.
açık exposed adj.
açık broad adj.
açık point blank adj.
açık slipt adj.
açık light adj.
açık demonstrable adj.
açık intelligible adj.
açık heart-to-heart adj.
açık clean-cut adj.
açık clear-cut adj.
açık up-front adj.
açık open-ended adj.
açık plain-dealing adj.
açık well-marked adj.
açık wide-open adj.
açık picturesque adj.
açık unreserved adj.
açık unlatched adj.
açık sightful adj.
açık not-so-subtle adj.
açık categoric adj.
açık champaign adj.
açık champion [obsolete] adj.
açık nonambiguous adj.
açık nonclandestine adj.
açık noncomplicated adj.
açık neat adj.
açık eloquent adj.
açık eminent adj.
açık unabashed adj.
açık unbarricadoed adj.
açık uncoy adj.
açık undisguisable adj.
açık undoubtful adj.
açık unequivocable adj.
açık ungarbled adj.
açık unobscured adj.
açık unperplexed adj.
açık exact adj.
açık unshut adj.
açık unstopped adj.
açık vivid adj.
açık extraforaneous adj.
açık lively adj.
açık lax adj.
açık lucid adj.
açık board adj.
açık hiant adj.
açık luculent adj.
açık luminous adj.
açık right-out [uk] adj.
açık ringent adj.
açık clean adj.
açık gross adj.
açık guardless adj.
açık hearty adj.
açık open-faced adj.
açık illuminous [obsolete] adj.
açık disguiseless adj.
açık cutaway adj.
açık dilucid adj.
açık fenceless adj.
açık fieldy adj.
açık fine adj.
açık flue [dialect] [uk] adj.
açık fogless adj.
açık out-front adj.
açık ouvert adj.
açık pregnant [obsolete] adj.
açık room [obsolete] adj.
açık roomsome [obsolete] adj.
açık roomthy adj.
açık roomy adj.
açık semple [scotland] adj.
açık sheer [obsolete] adj.
açık crystallized adj.
açık crystallised adj.
açık foursquare adj.
açık smolt [dialect] [uk] adj.
açık starch adj.
açık expressive adj.
açık in bulk adv.
açık openly adv.
açık expressly adv.
açık lucidly adv.
açık clr (clear) abrev.
Colloquial
açık above board adj.
açık loosy adj.
açık in focus expr.
açık into the open expr.
açık in the open expr.
Idioms
açık chink in armor n.
açık heart to heart adv.
Trade/Economic
açık deficient amount n.
açık deficiency n.
açık vacant adj.
açık uncrossed adj.
açık deficit adj.
açık undischarged adj.
açık bare adj.
açık distinct adj.
açık decided adj.
açık declared adj.
Law
açık perspicuous adj.
açık deficit adj.
Politics
açık vacancy n.
Technical
açık net adj.
açık power on expr.
Computer
açık off-hook adj.
açık powered on expr.
açık opens expr.
Aeronautic
açık extended adj.
Chemistry
açık translucid adj.
Literature
açık unbedimmed adj.
Linguistics
açık overt adj.
Meteorology
açık enubilous adj.
açık fresh [scotland] adj.
Geology
açık phanerite adj.
Painting
açık high-keyed adj.
açık high-key adj.
Archaic
açık ope adj.
açık apert adj.
açık bright adj.
Slang
açık in-yer-face adj.

Meanings of "açık" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
Common Usage
açık artırma auction n.
The most despicable way of allocating emissions is by auctioning them.
Emisyonları tahsis etmenin en aşağılık yolu, bunları açık artırmayla satmaktır.

More Sentences
açık tenli fair adj.
I can't understand how she can be so fair when her brother is swarthy.
Erkek kardeşi esmerken onun nasıl bu kadar açık tenli olabildiğini anlamıyorum.

More Sentences
eli açık generous adj.
Are you generous?
Eli açık mısın?

More Sentences
açık uçlu open-ended adj.
The discussion was left open-ended.
Tartışma açık uçlu bırakıldı.

More Sentences
açık (renk) light adj.
Six, the governing structure of the funds should be light and transparent.
Altı, fonların yönetim yapısı açık ve şeffaf olmalıdır.

More Sentences
açık (kapı) open adj.
They are more open to this now that they are being increasingly threatened by China.
Çin tarafından giderek daha fazla tehdit edildikleri için artık buna daha açıklar.

More Sentences
açık saçık racy adj.
This show is too racy for teenagers.
Bu dizi gençler için fazla açık saçık.

More Sentences
açık saçık obscene adj.
Slanderous, defamatory, obscene, indecent, lewd, pornographic, violent, abusive, insulting, threatening and harassing comments are not tolerated.
İftira veya karalama amaçlı, müstehcen, ahlaksız, açık saçık, pornografik, şiddet içeren, küfürlü, aşağılayıcı, tehdit ve taciz içeren yorumlara müsamaha gösterilmez.

More Sentences
açık sözlü frank adj.
It was particularly with regard to the country of origin principle that we were more frank.
Özellikle menşe ülke ilkesi konusunda daha açık sözlü davrandık.

More Sentences
açık sözlü outspoken adj.
The politician was known for being outspoken.
Siyasetçi, açık sözlü oluşuyla tanınırdı.

More Sentences
açık bir biçimde clearly adv.
The professor briefly and clearly described the topic of his study.
Profesör, çalışmasının konusunu kısa ve açık bir biçimde anlattı.

More Sentences
General
açık sözlülük frankness n.
With the same frankness, we can say to our friends that we do not agree with the activities they are engaged in.
Aynı açık sözlülükle dostlarımıza, yürüttükleri faaliyetlere katılmadığımızı söyleyebiliriz.

More Sentences
açık oturum open session n.
The judgment was delivered in open session in Luxembourg on 2 October 2001.
Karar 2 Ekim 2001 tarihinde Lüksemburg'da açık oturumda verilmiştir.

More Sentences
açık tribün bleachers n.
Eventually, bleachers will be added.
Sonunda açık tribün eklenecek.

More Sentences
açık bilet open ticket n.
Let's get an open ticket.
Açık bilet alalım.

More Sentences
açık kapı open door n.
Sensible texts on sexuality which should be so evident that one could almost describe them as open doors.
Cinsellik konusunda, neredeyse açık kapılar olarak tanımlanabilecek kadar açık olması gereken mantıklı metinler.

More Sentences
açık yüreklilik candor n.
I'm going to speak to you with utmost candor so I want you to take everything I'm about to say at face value.
Sizinle son derece açık yüreklilikle konuşacağım, bu nedenle söyleyeceğim her şeyi olduğu gibi kabul etmenizi istiyorum.

More Sentences
ağıl (çevresi çit veya tel örgüyle çevrili, üstü açık) pen n.
When I was a kid, there was a black pig in a pen beside our house.
Ben çocukken, evimizin yanındaki ağılda siyah bir domuz vardı.

More Sentences
açık sözlülük candor n.
You don't always have to say what's on your mind; sometimes tact trumps candor.
Aklınızdan geçenleri her zaman söylemek zorunda değilsiniz; bazen nezaket açık sözlülüğe üstün gelir.

More Sentences
açık deniz offshore n.
We should spend money on offshore projects in the North Sea and the Baltic.
Kuzey Denizi ve Baltık'taki açık deniz projelerine para harcamalıyız.

More Sentences
açık alan open area n.
Due to the fleet concentration in the open areas, vulnerable areas are being over-fished.
Filonun açık alanlarda yoğunlaşması nedeniyle hassas alanlar aşırı avlanmaktadır.

More Sentences
açık toplum open society n.
We must, however, bear in mind that the chief target of the terrorists is the open society.
Ancak teröristlerin başlıca hedefinin açık toplum olduğunu da unutmamalıyız.

More Sentences
açık hava fresh air n.
He enjoys the fresh air.
Açık havadan keyif alır.

More Sentences
açık pencere open window n.
Tom looked out the open window.
Tom açık pencereden dışarı baktı.

More Sentences
açık fikir open mind n.
So I must ask you to keep an open mind on the Commission's reasoning.
Bu nedenle sizden Komisyonun gerekçeleri konusunda açık fikirli olmanızı rica ediyorum.

More Sentences
açık hava clear weather n.
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
Açık havalarda Estonya kıyıları Helsinki'den görülebilir.

More Sentences
açık hava outdoors n.
He loves being outdoors.
Açık havada olmayı seviyor.

More Sentences
açık üniversite open university n.
Please lead me to Ho Chi Minh Open University!
Lütfen beni Ho Chi Minh Açık Üniversitesi'ne götürün!

More Sentences
açık deniz high seas n.
The Commission suggests that any catches of these species in the high seas off the SEAFO area would be small.
Komisyon, SEAFO bölgesi açıklarında bu türlerin açık denizlerde avlanmasının küçük olacağını öne sürmektedir.

More Sentences
açık deniz open sea n.
The Spanish Government, on the contrary, decided to tow the Prestige into open sea, regardless of the consequences.
İspanyol Hükümeti ise tam tersine, sonuçları ne olursa olsun Prestige'i açık denize çekmeye karar verdi.

More Sentences
açık hava müzesi open-air museum n.
Italy is a large open-air museum.
İtalya büyük bir açık hava müzesidir.

More Sentences
açık alan open space n.
Division of different open space offices is essential for ergonomic use.
Farklı açık alan ofislerinin bölünmesi ergonomik kullanım için esastır.

More Sentences
(halka açık) yüzme havuzu swimming pool n.
A big garden and swimming pool completes the whole picture.
Büyük bir bahçe ve yüzme havuzu tüm görüntüyü tamamlamaktadır.

More Sentences
umuma açık yer public place n.
This is a public place.
Burası umuma açık yer.

More Sentences
halka açık yerler public places n.
Please refrain from smoking in public places.
Lütfen halka açık yerlerde sigara içmekten imtina edin.

More Sentences
açık ten fair skin n.
He has a fair skin and hair.
Açık tenli ve saçlıdır.

More Sentences
açık ten light skin n.
I have extremely light skin and not at all brown.
Son derece açık tenim var ve hiç kahverengi değilim.

More Sentences
açık kahve weak coffee n.
I prefer weak coffee.
Açık kahveyi tercih ederim.

More Sentences
açık bir mesaj a clear message n.
This vote should send a clear message to the Council.
Bu oylama Konsey'e açık bir mesaj göndermelidir.

More Sentences
açık fikirlilik open-mindedness n.
I would like to thank our rapporteur for his open-mindedness in drawing up this report.
Raportörümüze bu raporu hazırlarken gösterdiği açık fikirlilik için teşekkür ediyorum.

More Sentences
açık hava etkinlikleri outdoor activities n.
Children like outdoor activities.
Çocuklar açık hava etkinliklerini severler.

More Sentences
Common Usage
açık artırmacı auctioneer n.
kısmeti açık fortunate adj.
eli açık bounteous adj.
eli açık openhanded adj.
açık (hesaplarda) deficit adj.
ucu açık open-ended adj.
tartışmaya açık disputable adj.
General
açık sözlülük plainspokenness n.
açık sözlülük bluntness n.
açık oy open vote n.
açık arazi exposed terrain n.
açık tarife open rates n.
açık işlev manifest function n.
halka açık public access n.
açık yara open wound n.
üstü açık büyük boru sluice n.
açık havada çalan müzik topluluklarına özgü ve çoğu zaman üstü kapalı platform bandstand n.
açık bir şekilde anlatma elucidating n.
açık oynama showdown n.
açık kadro vacant position n.
açık anlaşma express agreement n.
halka açık accessible to the public n.
halka açık görüşme public audience n.
açık (mali) deficit n.
açık ocak madenciliği opencast mining n.
açık zemin üstünde koyu renk kare desenlerden oluşmuş bir çeşit kumaş tattersall n.
açık artırma ile satış sale n.
açık sözlülük expansiveness n.
açık havada yenilen yemek picnic n.
açık bir şekilde dile getirme articulation n.
açık senet blank bill n.
açık saçık konuşma smut n.
açık büfe yemek servisi yapan restoran smorgasbord n.
açık sözlülük freedom n.
önü açık giysi wraparound n.
açık yer opening n.
açık davetiye open invitation n.
açık sözlülük ingenuousness n.
açık (bütçe/hesap vb'nde) deficit n.
açık bütçe open budget n.
sahne (geçici açık hava sahnesi) stand n.
burnu açık ayakkabı peep toe n.
üstü açık araba drophead n.
açık adım wide step n.
açık deniz the open n.
açık saçık laf obscenity n.
açık mekan outer space n.
açık alan opening n.
umuma açık olma publicity n.
halka açık yol queen's highway n.
üstü açık oyuncak araba wagon n.
açık deniz mavisi light teal n.
açık düzge open system n.
açık gagalı leylek shell ibis n.
açık pencere opened window n.
açık etme airing n.
eli açık olma freehandedness n.
açık saçıklık bawdiness n.
muayenehanenin açık olduğu saatler surgery hours n.
açık sözlülük roundness n.
açık kalplilik candor n.
açık sözlülük outspokennes n.
açık kontenjan vacancy n.
yanları açık ve dört tekerlekli yük arabası lorry n.
açık bej cream n.
açık saçık oluş bawdiness n.
açık oturum konuşmacısı panelist n.
açık saçıklık lewdness n.
açık kalplilik candour n.
açık yeşil jade n.
internet açık artırmaları internet auction n.
üstü açık dört tekerlekli rus at arabası droshky n.
açık mekan open space n.
açık ağıl hovel n.
açık yeşil pea green n.
açık saçık konuşma lechering n.
açık yeşil chartreuse n.
açık kahverengi fawn n.
açık olma egregiousness n.
açık sözlülük outspokenness n.
açık saçık bawdy n.
açık dolaşım sistemi open circulatory system n.
açık boşaltım sistemi outfall n.
açık yara an open sore n.
açık yer gap n.
açık deniz seagoing n.
açık yük vagonu flatcar n.
umuma açık olan yer public place n.
açık kadro opening n.
büyük gösteri (genellikle açık havada yapılan) spectacle n.
açık davranma plain dealing n.
açık elbise revealing dress n.
çakraların açık olması clairsentience n.
açık arazi unprotected terrain n.
sundurma (kapı önündeki yanları açık) porch n.
açık kabuk non closed shell n.
yalnız bir ucu açık oyuk yer caecum n.
kamuya açık toplantı public meeting n.
açık saçıklık obscenity n.
açık tenlilik fairness n.
italya'da halka açık meydan piazza n.
açık ateş direct fire n.
bir tür açık tribün bleachers n.
etkisine açık bırakma exposure n.
açık hesap credit account n.
açık havuz outdoor swimming pool n.
açık otopark parking lot n.
açık kalpli olma openheartedness n.
yanları açık garaj carport n.
açık saçıklık filth n.
açık büfe yemek buffet n.
açık saçık konuşma ribaldry n.
açık imza blank signature n.
açık kalıp open die n.
açık yerlerde bulunan umumi posta kutusu pillar box n.
açık bir ton (renkte) tint n.
(ark/kanal gibi üstü açık) suyolu watercourse n.
ağzı açık kalma gape n.
cevabı açık olan soru rhetorical question n.
açık ve kesin ifade formulation n.
açık deniz the open sea n.
havuz kapasitesi (özellikle kamuya açık olanlar) bather load n.
açık hava toplantısı public protest meeting n.
açık havada oynanan bir oyun bowls n.
açık havadaki depo yard n.
açık otlak ve arazi anlamında güney afrika terimi veldt/veld n.
açık oylama open vote n.
açık hava ocağı opencast mine n.
açık sözlülük artlessness n.
donuk açık kahverengi kumaş drab n.
bir yarın açık yüzüne yapılmış yol corniche n.
orman içindeki açık alan glade n.
açık mor lilac n.
açık rekabet open competition n.
açık maaşı half pay n.
açık oyalamada lehte oy verme acclaim n.
kapların veya içi boş şeylerin açık yanı mouth n.
açık fikirlilik catholicity n.
açık sandık open caisson n.
açık olma exposal n.
açık saçık yayın pornography n.
papaz ve piskoposların ayin için giydiği geniş kolları olan yanlardan açık bir tür cüppe dalmatic n.
veranda (bir yanı veya yanları açık) porch n.
açık alan concourse n.
üstü açık araba roadster n.
açık vagon flatcar n.
açık delil smoking gun n.
burnu açık peep toe n.
yerleşim yerleri dışında açık ve işlenmemiş arazi moor n.
açık liman free port n.
açık saçıklık immodesty n.
açık alan range n.
açık celse public hearing n.
açık oturum panel n.
açık seçiklik lucidity n.
açık sözlülük candour n.
açık deniz offing n.
açık semalar open skies n.
açık adım big step n.
açık adres mailing address n.
açık sözlülük openness n.
açık yer the open n.
banyo (halka açık) bathhouse n.
halka açık seminer open public seminar n.
açık ve içten olma candidness n.
açık dil plain language n.
açık gri light grey n.
üstü kapalı, üç yanı açık ve evin bir cephesinde boydan boya uzanan balkon veranda n.
açık deniz mavisi aqua n.
şaşkınlıktan ağzı açık kalmış gaper n.
açık ellilik generosity n.
açık kömür ocağı strip mine n.
açık teşekkür public acknowledgement n.
açık deniz demiri drogue n.
açık bölge free zone n.
saçta daha açık renkteki kısımlar highlights n.
açık yer vacancy n.
açık duruşma open trial n.
açık teşekkür public thanks n.
açık deniz gemisi deep sea steamer n.
açık alan agora n.
açık havada yakılan ateş bonfire n.
açık önerme open condition n.
açık depo yard n.
açık kapı politikası open door policy n.
açık seçiklik clarity n.
açık mor lavender tints n.
açık işletme surface mining n.
saldırı veya tenkide açık olma vulnerability n.
açık saçık olma bawdiness n.
açık mevzi exposed position n.
açık önerme open sentence n.
açık havada fuar yeri fairground n.
açık pozisyon vacant position n.
açık sözlülük straightness n.
açık veren bütçe unbalanced budget n.
açık yara raw n.
açık yüreklilik candidness n.
açık kadro vacancy n.
önü açık ufak göz (yazıhanede/dolapta) cubbyhole n.
açık şehir open city n.
açık ve manzaralı anayol parkway n.
açık kredi blank credit n.
rüzgara açık olan taraf weather n.
açık tavır clear stance n.
mali açık fiscal deficit n.
donuk açık kahverengi drab n.
genellikle açık denizlerde ve deniz kıyılarında yaşayan kuşlar seafowl n.
açık saçık konuşma scurrilousness n.
açık artırma ile satma auctioning n.
açık saçıklık indecency n.
yeni çıkmış açık incipient deficit n.
yeni başlamış açık incipient deficit n.
açık artırma open bidding n.
açık kimlik clear identity n.
açık evlilik open marriage n.
açık oturum yöneticisi panel discussion moderator n.
açık öğretim distance education n.
açık yeşil lime n.
açık eflatun lavender n.
açık mavi aqua n.
açık yeşil bright green n.
bankanın açık olduğu gün bank working day n.
ağzı açık gezen gobemouche n.
açık iletişim open communication n.
açık hava konseri open air concert n.
açık ve kapalı raflar open and closed shelves n.
açık piyasa işlemleri open market operations n.
açık mekanlar open spaces n.
açık hava eğitimi outdoor education n.
açık hava etkinlikleri outdoor recreation n.
ağzı açık kalma hiation n.
açık öğretim open plan schools n.
gelişime açık open for improvement n.
açık hava yüzme havuzu outdoor pool n.
açık güverte open deck n.
açık yüzme havuzu outdoor pool n.
açık tenis open tennis n.
açık sarı straw yellow n.
gelişmeye açık open to improvement n.
açık arazi open field n.
açık göze open cell n.
açık hava trafosu open air transformer n.
açık oturum panel discussion n.
açık uçlu soru open ended question n.
açık hücre open cell n.
kapak açık tutma tertibatı pallet cover restraining strap n.
üstü açık vagon lorry n.
açık yol open path n.
açık dere open valley n.
açık kanal open conduit n.
açık rıhtım open wharf n.
açık kanal open channel n.
açık iskele open wharf n.
halka açık alan open public space n.
açık tip open type n.
açık dolaşım sistemi open blood system n.
açık ifade open expression n.
açık ihale usulü open tender procedure n.
açık hava tiyatrosu open air theatre n.
açık alan open field n.
açık ilişki open relationship n.
açık olmama durumu unclarity n.
kapısı herkese açık davet open house n.
satılık ya da kiralık bir mekanın insanların görüşüne açık olduğu zaman aralığı open house n.
açık artırma ile satış auction n.
açık davranış overt behaviour n.
açık yüreklilik candour n.
(orman) açık alan clearing n.
ormanda açık alan clearing n.
halka açık alan common n.
krikete benzer bir açık hava oyunu croquet n.
üstü açık döşeme deck n.
halka açık yüzme havuzu public pool n.
halka açık yüzme havuzu community swimming pool n.
halka açık yüzme havuzu communal swimming pool n.
halka açık yüzme havuzu public swimming pool n.
halka açık yüzme havuzu community pool n.
açık olma exposure n.
açık arazi field n.
açık bir örnek an obvious example n.
açık dirsek gored elbow n.
açık deniz high-sea n.
açık deniz deep-sea n.
herkese açık yarışma free-for-all n.
seyircilerin arabaları içinde oturarak film seyrettikleri açık hava sineması drive-in n.
açık hava türbülansı clear-air turbulence n.
açık renk saç fair-hair n.
açık hava yüzme havuzu open-air pool n.
açık hava sineması open-air cinema n.
açık hava toplantısı open-air meeting n.
gece açık bırakılan loş ışık night-light n.
açık alan open-air space n.
açık hava tiyatrosu open-air theater n.
açık hava tiyatrosu open-air theatre n.
halka açık yerledeki hoparlör sistemi public-address system n.
açık yüzme havuzu open-air pool n.
açık devre open-circuit n.
açık tarih open-date n.
açık ellilik open-handedness n.
açık vagon high-sided open wagon n.
açık hesap deficit n.
bir yanı veya yanları açık veranda porch n.
teknolojik açık technological gap n.
açık hava yüzme havuzu lido n.
açık renk light colour n.
açık ocak open quarry n.
taş döşeli açık avlu patio n.
açık artırma public auction n.
kamuya açık yazılım public domain software n.
umuma açık yol public highway n.
açık görüşlülük unorthodoxy n.
açık artırma sale n.
üstü açık işyeri yard n.
(halka açık) yüzme havuzu swimming bath n.
açık hava müzesi outdoor museum n.
(halka açık) yüzme havuzu natatorium n.
açık artırmaya çıkarma licitation n.
açık uçlu sınıflar open end classes n.
açık şehir open town n.
açık deniz ocean n.
açık yer blank n.
açık saçık söz vulgar word n.
açık saçık söz four letter word n.
açık saçık söz obscene word n.
açık kestane rengi hazel n.
sırtı açık elbise backless dress n.
ucu açık soru an open ended question n.
açık metin plain text n.
açık ifade plain language n.
halka açık tuvaletler public lavatories n.
açık pembe light pink n.
açık konu open subject n.
açık kahve light coffee n.
üstü açık alan outdoor area n.
üstü açık alan open air area n.
halka açık alanlarda insanları rahatlatmak için çalınan müzik muzak n.
açık saçık sahneler sexually explicit scenes n.
açık saçık sahneler obscene scenes n.
açık bir kitap için kullanılan altlık bookrack n.
açık kitap için altlık bookstand n.
açık kitap altlığı bookrack n.
üstü açık depo yard n.
üstü açık iki tekerlekli araba tilbury n.
halka açık tuvalet convenience n.
halka açık tuvalet public toilet n.
halka açık tuvalet public convenience n.
halka açık tuvalet toilet facility n.
halka açık tuvalet wash room n.
halka açık tuvalet public lavatory n.
halka açık tuvalet restroom n.
direkt/açık sözlü yaklaşım straight-forward approach n.
halka açık mahal a public place n.
açık bir mesaj an explicit message n.
açık bir mesaj an open message n.
açık hedef open target n.
ucu/önü açık terlik slide n.
açık beyan express statement n.
açık beyan express declaration n.
açık beyan explicit declaration n.
açık beyan specific statement n.
halka açık yüzme havuzları public swimming pools n.
açık hava dans pisti open-air dance floor n.
açık çeviri overt translation n.
görüşe açık taslak exposure draft n.
açık örnek clearest-cut example n.
tartışmaya açık konu debatable issue n.
açık artırma public roup n.
açık gün open day n.
açık büfe kahvaltı open buffet breakfast n.
açık destek open support n.
açık destek overt support n.
açık/yol gösteren/kılavuz explicit guidance n.
açık bej light beige n.
açık bej beige light n.
açık büfe kahvaltısı buffet brunch n.
özellikle halka açık olmayan dini yerler adytum n.
açık ayıp clear defect n.
halka açık telefon public phone n.
açık olaylar bare fact n.
açık gökyüzü blue sky n.
açık hava banyosu air bath n.
yanları veya üstü açık kamyon flatbed n.
açık saçık söz bawdry n.
açık tribün bleacher n.
açık ordugah bivouac n.
halka açık yer common n.
(mektuplu) açık öğretim correspondence school n.
tek dilim/açık sandviç tartine n.
tek dilim/açık sandviç open sandwich n.
tek dilim/açık sandviç ulrich sandwich n.
tek dilim/açık sandviç bread baser n.
tek dilim/açık sandviç open faced sandwich n.
tek dilim/açık sandviç open face sandwich n.
açık ve belirsizliğe mahal vermeyen tanım clear and unambiguous definition n.
açık ve belirsizliğe yer vermeyen tanım clear and unambiguous definition n.
müzayedeye/ihaleye/açık artırmaya telefonla katılıp ismi açıklanmayan kişi/katılımcı unidentified telephone bidder n.
havalanlarında, tren istasyonlarında, bavulları taşımak için kullanılan, birbirlerine bağlı açık treyler/palet dizisi baggage train n.
açık hava hayvanat bahçesi open-air zoo n.
açık adres full address n.
açık şömine open fireplace n.
saçın bir kısmını arkadan birleştirerek, bir kısmını ise açık bırakacak şekilde toplama biçimi half up half down n.
açık ellilik openhandedness n.
yalnız bir ucu açık oyuk yer cecum n.
açık oturum konuşmacısı panellist n.
önü açık ufak göz (yazıhanede/dolapta) cubby-hole n.
önü/burnu açık sandalet open toe sandal n.
açık ten fair complexion n.
açık büfe servis görevlisi buffet runner n.
kamuya açık etkinlik public event n.
halka açık etkinlik public event n.
üstü açık otobüs open-top bus n.
halka açık alanlarda idrarını yapma public urination n.
açık görünüm plain view n.
açık düşünme clear thinking n.
self servis açık büfe self-service buffet n.
(bir yerin) açık olduğu saatler opening hours n.
açık büfe groaning board n.
açık miktarı (hesapta) deficient amount n.
yanları açık kulübe open-sided hut n.
halka açık yol public way n.
açık teklif open offer n.
geniş açık alan wide open space n.
halka açık tuvalet comfort station n.
açık tehdit thinly-veiled threat n.
açık hava etkinliği outdoor event n.
halka açık yerel dans salonu local palais n.
açık hava fair atmosphere n.
çok açık uçlu bir ifade a very open-ended phrase n.
açık konuşma parrhesia n.
açık kaynak kitaplıkları open source libraries n.
açık yazı clear writing n.
açık büfe masası buffet station n.
açık büfe buffet station n.
açık büfe istasyonu buffet station n.
halka açık tuvalet public loo n.
açık hava faaliyetleri outdoor activities n.
açık alanda uyuyan kimse rough sleeper n.
açık kaynak topluluğu open source community n.
açık tehdit clear threat n.
genelde açık havada giyilen kolsuz ceket tabard n.
genelde açık havada giyilen kolsuz ceket taberd n.
açık saçık olma raciness n.
açık saçıklık raciness n.
açık kahverengi café au lait [french] n.
açık kahverengi cafeaulait n.
bir çatının açık kısmı tail n.
açık kahverengi tan n.
açık kahverengi camel n.
açık hava ocağı/fırını camp oven [australia/new zeland] n.
açık mavi cambridge blue n.
(turuncuya çalan) açık kahverengi tawny n.
(turuncuya çalan) açık kahverengi tawney n.
(turuncuya çalan) açık kahverengi tawny-brown n.
açık kahverengi tawny n.
açık kahverengi tawney n.
açık kahverengi tawny-brown n.
kenarları açık üstü kapalı barınak ramada [southwestern us] n.
bir tür açık kahve renkli sırlanmamış kumlu taştan kap caneware n.