|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
açık |
deficit n.
|
|
The foreign trade deficit increased to $50 billion.
Dış ticaret açığı 50 milyar dolara çıktı.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
açık |
explicit adj.
|
|
I was told the report was quite explicit.
Bana raporun oldukça açık olduğu söylendi.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
açık |
clear adj.
|
|
The sky is clear now, but rain is expected in the afternoon.
Şu anda gökyüzü açık, ancak öğleden sonra yağmur bekleniyor.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
açık |
open adj.
|
|
We propose an open and transparent method which involves all the participants.
Tüm katılımcıları içeren açık ve şeffaf bir yöntem öneriyoruz.
More Sentences
|
5 |
Common Usage |
açık |
bare adj.
|
|
That's the bare minimum.
O, açık minimum.
More Sentences
|
6 |
Common Usage |
açık |
obvious adj.
|
|
It is obvious that Syria, Iran, Cuba indeed, and North Korea are also on the agenda.
Suriye, İran, Küba ve Kuzey Kore'nin de gündemde olduğu açıktır.
More Sentences
|
General |
|
7 |
General |
açık |
shortfall n.
|
|
In many countries, the shortfall in funding specifically for medicines is quite large.
Birçok ülkede özellikle ilaçlara yönelik finansman açığı oldukça büyüktür.
More Sentences
|
8 |
General |
açık |
shortfall n.
|
|
Imports will make up the shortfall; it is a childishly simple proposition.
İthalat açığı kapatacaktır; bu çocukça basit bir önermedir.
More Sentences
|
9 |
General |
açık |
exposure n.
|
|
Credit risk management includes monitoring and control of the credit risk exposures.
Kredi riski yönetimi, kredi riski açıklarının izlenmesini ve kontrolünü içerir.
More Sentences
|
10 |
General |
açık |
manifest adj.
|
|
There are manifest problems originating in the Commission's system and in the way it works.
Komisyon'un sisteminden ve çalışma şeklinden kaynaklanan açık sorunlar vardır.
More Sentences
|
11 |
General |
açık |
loose adj.
|
|
I like to wear my hair loose.
Saçlarımı açık bırakmayı severim.
More Sentences
|
12 |
General |
açık |
unambiguous adj.
|
|
We continue to need unambiguous common rules for legal immigration.
Yasal göç için açık ve net ortak kurallara ihtiyaç duymaya devam ediyoruz.
More Sentences
|
13 |
General |
açık |
outright adj.
|
|
A great many questions and outright criticism can still be heard from various sectors of the market.
Piyasanın çeşitli kesimlerinden hala pek çok soru ve açık eleştiri duyulabilir.
More Sentences
|
14 |
General |
açık |
unlocked adj.
|
|
Tom left the door unlocked.
Tom kapıyı açık bıraktı.
More Sentences
|
15 |
General |
açık |
wide adj.
|
|
I totally fail to understand why the door is being deliberately thrown wide open to abuse.
Kapının neden kasıtlı olarak istismara açık hale getirildiğini anlamakta güçlük çekiyorum.
More Sentences
|
16 |
General |
açık |
candid adj.
|
|
Mary was very candid in her interview.
Mary röportajında çok açık sözlüydü.
More Sentences
|
17 |
General |
açık |
definite adj.
|
|
It is definite that he will go to America.
Onun Amerika'ya gideceği açık.
More Sentences
|
18 |
General |
açık |
opened adj.
|
|
Tom told Mary to keep the windows opened.
Tom Mary'ye pencereleri açık tutmasını söyledi.
More Sentences
|
19 |
General |
açık |
evident adj.
|
|
The importance of tighter criteria that are as objective as possible for allowances is evident.
Ödenekler için mümkün olduğunca objektif ve daha sıkı kriterlerin önemi açıktır.
More Sentences
|
20 |
General |
açık |
fair adj.
|
|
Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
More Sentences
|
|
21 |
General |
açık |
unmistakable adj.
|
|
The Labour Party heartlands of Scotland have sent them an unmistakable message.
İskoçya'nın İşçi Partisi'nin kalbi olan bölgeleri onlara açık bir mesaj göndermiştir.
More Sentences
|
22 |
General |
açık |
frank adj.
|
|
Each individual issue has to be approached and discussed in a frank and transparent way.
Her bir mesele açık ve şeffaf bir şekilde ele alınmalı ve tartışılmalıdır.
More Sentences
|
23 |
General |
açık |
blank adj.
|
|
But I hope you will understand if we say that we do not believe in giving blank cheques.
Ancak açık çek verilmesine inanmadığımızı söylediğimizde bizi anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.
More Sentences
|
24 |
General |
açık |
precise adj.
|
|
To be more precise, this report is about the direction Parliament wishes to go in.
Daha açık olmak gerekirse, bu rapor Parlamentonun gitmek istediği yönle ilgilidir.
More Sentences
|
25 |
General |
açık |
crystal adj.
|
|
That is now crystal clear.
Bu artık çok açık.
More Sentences
|
26 |
General |
açık |
direct adj.
|
|
Poor people are clearly involved in terrorist actions, but those directing operations are not poor.
Yoksul insanların terör eylemlerine karıştığı açıktır ancak operasyonları yönetenler yoksul değildir.
More Sentences
|
27 |
General |
açık |
apparent adj.
|
|
It is therefore apparent that there is a useful role for Europe to play, subject to certain conditions.
Dolayısıyla, belirli koşullara tabi olmak kaydıyla, Avrupa'nın oynayabileceği faydalı bir rol olduğu açıktır.
More Sentences
|
28 |
General |
açık |
public adj.
|
|
It is more than desirable that the EU should adopt a clear and public position on this draft.
AB'nin bu taslak konusunda açık ve net bir tutum benimsemesi arzu edilenden de öte bir şeydir.
More Sentences
|
29 |
General |
açık |
plain adj.
|
|
He took my money and that is the plain truth.
O benim paramı aldı ve bu açık bir gerçek.
More Sentences
|
30 |
General |
açık |
unprotected adj.
|
|
Tom left the box unprotected.
Tom kutuyu açık bıraktı.
More Sentences
|
31 |
General |
açık |
straightforward adj.
|
|
The answer is not necessarily as clear and straightforward as we might instinctively imagine.
Cevap, içgüdüsel olarak düşündüğümüz kadar açık ve net olmayabilir.
More Sentences
|
32 |
General |
açık |
unequivocal adj.
|
|
The statement is clear and unequivocal, and it is as such that we will always, to some extent, keep it in mind.
İfade açık ve nettir ve bu nedenle bir dereceye kadar her zaman aklımızda tutacağız.
More Sentences
|
33 |
General |
açık |
straight adj.
|
|
Let's get one thing straight, Tom.
Bir şeyi açığa kavuşturalım Tom.
More Sentences
|
34 |
General |
açık |
on adj.
|
|
Dietz's phone hasn't been turned on since Friday.
Dietz'in telefonu Cuma gününden beri açık değil.
More Sentences
|
35 |
General |
açık |
open adj.
|
|
Some other modalities of cooperation may also be discussed, and I am open to any suggestions from Parliament.
Diğer bazı iş birliği yöntemleri de tartışılabilir ve Parlamentodan gelecek her türlü öneriye açığım.
More Sentences
|
36 |
General |
açık |
point-blank adj.
|
|
I asked him point-blank.
Ona açık açık sordum.
More Sentences
|
37 |
General |
açık |
self-evident adj.
|
|
I see it as self-evident that, at this stage, Parliament should create room for negotiation in relation to the Council.
Bu aşamada Parlamentonun Konsey ile ilgili olarak müzakere alanı yaratması gerektiğini açıkça görüyorum.
More Sentences
|
38 |
General |
açık |
off adj.
|
|
The phone was off the hook.
Telefonun ahizesi açık kalmıştı.
More Sentences
|
39 |
General |
açık |
overt adj.
|
|
Racism today isn't so overt.
Günümüzde ırkçılık o kadar açık değil.
More Sentences
|
40 |
General |
açık |
unmistakeable adj.
|
|
If, though, unmistakeable signals go out from Saloniki, even the Commission will be able to adapt itself as necessary.
Bununla birlikte, Selanik'ten açık sinyaller gelirse, Komisyon bile kendisini gerektiği gibi uyarlayabilecektir.
More Sentences
|
|
41 |
General |
açık |
express adj.
|
|
Students can't leave without the express permission of either parent.
Öğrenciler ebeveynlerinden birinin açık izni olmadan ayrılamazlar.
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
42 |
Trade/Economic |
açık |
gap n.
|
|
And yet the measures which the Commission proposes to close that gap are woefully insufficient.
Yine de Komisyon'un bu açığı kapatmak için önerdiği tedbirler ne yazık ki yetersizdir.
More Sentences
|
43 |
Trade/Economic |
açık |
shortage n.
|
|
We are well aware, though, of the substantial personnel shortage that exists in this field of work.
Yine de, bu çalışma alanında var olan önemli personel açığının farkındayız.
More Sentences
|
44 |
Trade/Economic |
açık |
specific adj.
|
|
Please be more specific about the haircut you want.
Lütfen istediğiniz saç kesimi konusunda daha açık olun.
More Sentences
|
45 |
Trade/Economic |
açık |
overt adj.
|
|
Racism today isn't so overt.
Bugünkü ırkçılık o kadar açık değil.
More Sentences
|
46 |
Trade/Economic |
açık |
apparent adj.
|
|
What is apparent to me from a reading of European history is that this continent has never actually been united.
Avrupa tarihini okuduğumda benim için açık olan şey, bu kıtanın aslında hiçbir zaman birleşmemiş olduğudur.
More Sentences
|
47 |
Trade/Economic |
açık |
open adj.
|
|
We are all open to that criticism.
Hepimiz bu eleştiriye açığız.
More Sentences
|
48 |
Trade/Economic |
açık |
manifest adj.
|
|
Although I endorse the resolution we have submitted, I do have concerns, which are based on our manifest powerlessness.
Sunduğumuz kararı desteklemekle birlikte, açık güçsüzlüğümüze dayanan endişelerim var.
More Sentences
|
49 |
Trade/Economic |
açık |
outright adj.
|
|
I do not endorse the call for an outright boycott and the cessation of all financial assistance.
Açık bir boykot ve tüm mali yardımların durdurulması çağrısını desteklemiyorum.
More Sentences
|
50 |
Trade/Economic |
açık |
blank adj.
|
|
There are no blank cheques today, because we know the financial framework only up to 2006.
Bugün açık çek yok, çünkü mali çerçeveyi sadece 2006 yılına kadar biliyoruz.
More Sentences
|
51 |
Trade/Economic |
açık |
obvious adj.
|
|
The economic and environment benefits are obvious.
Ekonomik ve çevresel faydaları çok açık.
More Sentences
|
52 |
Trade/Economic |
açık |
evident adj.
|
|
Without giving a value judgment here about the Convention phenomenon, it is evident that it entails costs.
Burada Sözleşme olgusu hakkında bir değer yargısında bulunmaksızın, bunun bir maliyeti olduğu açıktır.
More Sentences
|
53 |
Trade/Economic |
açık |
plain adj.
|
|
First, it must be plain to all that the authority of the United Nations should be a paramount consideration.
İlk olarak, Birleşmiş Milletler'in otoritesinin en önemli husus olması gerektiği herkes için açık olmalıdır.
More Sentences
|
54 |
Trade/Economic |
açık |
explicit adj.
|
|
I should like to make three observations about this well-balanced and explicit report.
Bu dengeli ve açık raporla ilgili üç gözlemde bulunmak istiyorum.
More Sentences
|
Law |
|
55 |
Law |
açık |
overt adj.
|
|
Racism today isn't so overt.
Irkçılık bugün çok açık değildir.
More Sentences
|
56 |
Law |
açık |
express adj.
|
|
The authorities in the exporting third country must give their express consent to the re-exportation.
İhraç eden üçüncü dünya ülkelerindeki yetkililer yeniden ihracata açık rıza göstermelidir.
More Sentences
|
57 |
Law |
açık |
explicit adj.
|
|
Let us ensure that this is made more explicit after Doha.
Doha'dan sonra bunun daha açık hale getirilmesini sağlayalım.
More Sentences
|
Politics |
|
58 |
Politics |
açık |
public adj.
|
|
I do not need a public answer from you now, ladies and gentlemen, but I would ask you to think it over.
Şu anda sizden açık bir cevap istemiyorum, bayanlar ve baylar, ancak bunu düşünmenizi rica ediyorum.
More Sentences
|
Computer |
|
59 |
Computer |
açık |
clear adj.
|
|
Therefore, the need to regulate in the interests of consumers is clear.
Bu nedenle, tüketicilerin menfaatleri doğrultusunda düzenleme yapma ihtiyacı açıktır.
More Sentences
|
60 |
Computer |
açık |
open expr.
|
|
Let us leave the internal market open and not create too many restrictions or opportunities for restrictions.
İç pazarı açık bırakalım ve çok fazla kısıtlama ya da kısıtlama fırsatı yaratmayalım.
More Sentences
|
61 |
Computer |
açık |
on expr.
|
|
They live on a small island off the coast of Greece.
Yunanistan açıklarında küçük bir adada yaşıyorlar.
More Sentences
|
Aeronautic |
|
62 |
Aeronautic |
açık |
specific adj.
|
|
No, I cannot be more specific at this time.
Hayır, şu anda daha açık konuşamam.
More Sentences
|
Food Engineering |
|
63 |
Food Engineering |
açık |
blank adj.
|
|
On this basis, producers and eventually their customers, are being asked to sign a blank cheque.
Bu temelde üreticilerden ve nihayetinde müşterilerinden açık bir çek imzalamaları istenmektedir.
More Sentences
|
Math |
|
64 |
Math |
açık |
open adj.
|
|
It is very clear in this communication that the new open method does not replace the existing methods.
Bu iletişimde yeni açık yöntemin mevcut yöntemlerin yerini almadığı çok açıktır.
More Sentences
|
Meteorology |
|
65 |
Meteorology |
açık |
clear adj.
|
|
It is clear that a peaceful outcome to the current crisis is still possible.
Mevcut krizin barışçıl bir şekilde sonuçlanmasının hala mümkün olduğu açıktır.
More Sentences
|
General |
|
66 |
General |
açık |
lorry n.
|
|
67 |
General |
açık |
debit n.
|
|
68 |
General |
açık |
aperture n.
|
|
69 |
General |
açık |
bawdy n.
|
|
70 |
General |
açık |
deficient amount n.
|
|
71 |
General |
açık |
open air n.
|
|
72 |
General |
açık |
apparentness n.
|
|
73 |
General |
açık |
open sea n.
|
|
74 |
General |
açık |
vacancy n.
|
|
75 |
General |
açık |
open-air n.
|
|
76 |
General |
açık |
underage n.
|
|
77 |
General |
açık |
serenata n.
|
|
78 |
General |
açık |
bleak adj.
|
|
79 |
General |
açık |
pellucid adj.
|
|
80 |
General |
açık |
naked adj.
|
|
|
81 |
General |
açık |
uncomplicated adj.
|
|
82 |
General |
açık |
gaping adj.
|
|
83 |
General |
açık |
blatant adj.
|
|
84 |
General |
açık |
round adj.
|
|
85 |
General |
açık |
shadowless adj.
|
|
86 |
General |
açık |
bluff adj.
|
|
87 |
General |
açık |
revealing adj.
|
|
88 |
General |
açık |
fine adj.
|
|
89 |
General |
açık |
transparent adj.
|
|
90 |
General |
açık |
outdoor adj.
|
|
91 |
General |
açık |
clean adj.
|
|
92 |
General |
açık |
signal adj.
|
|
93 |
General |
açık |
shiny adj.
|
|
94 |
General |
açık |
articulate adj.
|
|
95 |
General |
açık |
positive adj.
|
|
96 |
General |
açık |
noticeable adj.
|
|
97 |
General |
açık |
legible adj.
|
|
98 |
General |
açık |
square adj.
|
|
99 |
General |
açık |
vacant adj.
|
|
100 |
General |
açık |
selfevident adj.
|
|
101 |
General |
açık |
hospitable adj.
|
|
102 |
General |
açık |
expansive adj.
|
|
103 |
General |
açık |
upfront adj.
|
|
104 |
General |
açık |
unconcealed adj.
|
|
105 |
General |
açık |
outspoken adj.
|
|
106 |
General |
açık |
smutty adj.
|
|
107 |
General |
açık |
short and to the point adj.
|
|
108 |
General |
açık |
bare adj.
|
|
109 |
General |
açık |
pale adj.
|
|
110 |
General |
açık |
lucent adj.
|
|
111 |
General |
açık |
wishywashy adj.
|
|
112 |
General |
açık |
palpable adj.
|
|
113 |
General |
açık |
patulous adj.
|
|
114 |
General |
açık |
decided adj.
|
|
115 |
General |
açık |
downright adj.
|
|
116 |
General |
açık |
clarion adj.
|
|
117 |
General |
açık |
unobstructed adj.
|
|
118 |
General |
açık |
translucent adj.
|
|
119 |
General |
açık |
deficient adj.
|
|
120 |
General |
açık |
aboveground adj.
|
|
121 |
General |
açık |
ostensive adj.
|
|
122 |
General |
açık |
raw adj.
|
|
123 |
General |
açık |
distinct adj.
|
|
124 |
General |
açık |
decollete adj.
|
|
125 |
General |
açık |
uncovered adj.
|
|
126 |
General |
açık |
avowed adj.
|
|
127 |
General |
açık |
visible adj.
|
|
128 |
General |
açık |
undisguised adj.
|
|
129 |
General |
açık |
serene adj.
|
|
130 |
General |
açık |
in blank adj.
|
|
131 |
General |
açık |
unsealed adj.
|
|
132 |
General |
açık |
uncrossed adj.
|
|
133 |
General |
açık |
unashamed adj.
|
|
134 |
General |
açık |
forthright adj.
|
|
135 |
General |
açık |
lucid adj.
|
|
136 |
General |
açık |
categorical adj.
|
|
137 |
General |
açık |
confessed adj.
|
|
138 |
General |
açık |
free adj.
|
|
139 |
General |
açık |
spread adj.
|
|
140 |
General |
açık |
declared adj.
|
|
141 |
General |
açık |
bald adj.
|
|
142 |
General |
açık |
definitive adj.
|
|
143 |
General |
açık |
spacious adj.
|
|
144 |
General |
açık |
luminous adj.
|
|
145 |
General |
açık |
perspicuous adj.
|
|
146 |
General |
açık |
patent adj.
|
|
147 |
General |
açık |
unclouded adj.
|
|
148 |
General |
açık |
exposed adj.
|
|
149 |
General |
açık |
broad adj.
|
|
150 |
General |
açık |
point blank adj.
|
|
151 |
General |
açık |
slipt adj.
|
|
152 |
General |
açık |
light adj.
|
|
153 |
General |
açık |
demonstrable adj.
|
|
154 |
General |
açık |
intelligible adj.
|
|
155 |
General |
açık |
heart-to-heart adj.
|
|
156 |
General |
açık |
clean-cut adj.
|
|
157 |
General |
açık |
clear-cut adj.
|
|
158 |
General |
açık |
up-front adj.
|
|
159 |
General |
açık |
open-ended adj.
|
|
160 |
General |
açık |
plain-dealing adj.
|
|
161 |
General |
açık |
well-marked adj.
|
|
162 |
General |
açık |
wide-open adj.
|
|
163 |
General |
açık |
picturesque adj.
|
|
164 |
General |
açık |
unreserved adj.
|
|
165 |
General |
açık |
unlatched adj.
|
|
166 |
General |
açık |
sightful adj.
|
|
167 |
General |
açık |
not-so-subtle adj.
|
|
168 |
General |
açık |
categoric adj.
|
|
169 |
General |
açık |
champaign adj.
|
|
170 |
General |
açık |
champion [obsolete] adj.
|
|
171 |
General |
açık |
nonambiguous adj.
|
|
172 |
General |
açık |
nonclandestine adj.
|
|
173 |
General |
açık |
noncomplicated adj.
|
|
174 |
General |
açık |
neat adj.
|
|
175 |
General |
açık |
eloquent adj.
|
|
176 |
General |
açık |
eminent adj.
|
|
177 |
General |
açık |
unabashed adj.
|
|
178 |
General |
açık |
unbarricadoed adj.
|
|
179 |
General |
açık |
uncoy adj.
|
|
180 |
General |
açık |
undisguisable adj.
|
|
181 |
General |
açık |
undoubtful adj.
|
|
182 |
General |
açık |
unequivocable adj.
|
|
183 |
General |
açık |
ungarbled adj.
|
|
184 |
General |
açık |
unobscured adj.
|
|
185 |
General |
açık |
unperplexed adj.
|
|
186 |
General |
açık |
exact adj.
|
|
187 |
General |
açık |
unshut adj.
|
|
188 |
General |
açık |
unstopped adj.
|
|
189 |
General |
açık |
vivid adj.
|
|
190 |
General |
açık |
extraforaneous adj.
|
|
191 |
General |
açık |
lively adj.
|
|
192 |
General |
açık |
lax adj.
|
|
193 |
General |
açık |
lucid adj.
|
|
194 |
General |
açık |
board adj.
|
|
195 |
General |
açık |
hiant adj.
|
|
196 |
General |
açık |
luculent adj.
|
|
197 |
General |
açık |
luminous adj.
|
|
198 |
General |
açık |
right-out [uk] adj.
|
|
199 |
General |
açık |
ringent adj.
|
|
200 |
General |
açık |
clean adj.
|
|
201 |
General |
açık |
gross adj.
|
|
202 |
General |
açık |
guardless adj.
|
|
203 |
General |
açık |
hearty adj.
|
|
204 |
General |
açık |
open-faced adj.
|
|
205 |
General |
açık |
illuminous [obsolete] adj.
|
|
206 |
General |
açık |
disguiseless adj.
|
|
207 |
General |
açık |
cutaway adj.
|
|
208 |
General |
açık |
dilucid adj.
|
|
209 |
General |
açık |
fenceless adj.
|
|
210 |
General |
açık |
fieldy adj.
|
|
211 |
General |
açık |
fine adj.
|
|
212 |
General |
açık |
flue [dialect] [uk] adj.
|
|
213 |
General |
açık |
fogless adj.
|
|
214 |
General |
açık |
out-front adj.
|
|
215 |
General |
açık |
ouvert adj.
|
|
216 |
General |
açık |
pregnant [obsolete] adj.
|
|
217 |
General |
açık |
room [obsolete] adj.
|
|
218 |
General |
açık |
roomsome [obsolete] adj.
|
|
219 |
General |
açık |
roomthy adj.
|
|
220 |
General |
açık |
roomy adj.
|
|
221 |
General |
açık |
semple [scotland] adj.
|
|
222 |
General |
açık |
sheer [obsolete] adj.
|
|
223 |
General |
açık |
crystallized adj.
|
|
224 |
General |
açık |
crystallised adj.
|
|
225 |
General |
açık |
foursquare adj.
|
|
226 |
General |
açık |
smolt [dialect] [uk] adj.
|
|
227 |
General |
açık |
starch adj.
|
|
228 |
General |
açık |
expressive adj.
|
|
229 |
General |
açık |
in bulk adv.
|
|
230 |
General |
açık |
openly adv.
|
|
231 |
General |
açık |
expressly adv.
|
|
232 |
General |
açık |
lucidly adv.
|
|
233 |
General |
açık |
clr (clear) abrev.
|
|
Colloquial |
|
234 |
Colloquial |
açık |
above board adj.
|
|
235 |
Colloquial |
açık |
loosy adj.
|
|
236 |
Colloquial |
açık |
in focus expr.
|
|
237 |
Colloquial |
açık |
into the open expr.
|
|
238 |
Colloquial |
açık |
in the open expr.
|
|
Idioms |
|
239 |
Idioms |
açık |
chink in armor n.
|
|
240 |
Idioms |
açık |
heart to heart adv.
|
|
Trade/Economic |
|
241 |
Trade/Economic |
açık |
deficient amount n.
|
|
242 |
Trade/Economic |
açık |
deficiency n.
|
|
243 |
Trade/Economic |
açık |
vacant adj.
|
|
244 |
Trade/Economic |
açık |
uncrossed adj.
|
|
245 |
Trade/Economic |
açık |
deficit adj.
|
|
246 |
Trade/Economic |
açık |
undischarged adj.
|
|
247 |
Trade/Economic |
açık |
bare adj.
|
|
248 |
Trade/Economic |
açık |
distinct adj.
|
|
249 |
Trade/Economic |
açık |
decided adj.
|
|
250 |
Trade/Economic |
açık |
declared adj.
|
|
Law |
|
251 |
Law |
açık |
perspicuous adj.
|
|
252 |
Law |
açık |
deficit adj.
|
|
Politics |
|
253 |
Politics |
açık |
vacancy n.
|
|
Technical |
|
254 |
Technical |
açık |
net adj.
|
|
255 |
Technical |
açık |
power on expr.
|
|
Computer |
|
256 |
Computer |
açık |
off-hook adj.
|
|
257 |
Computer |
açık |
powered on expr.
|
|
258 |
Computer |
açık |
opens expr.
|
|
Aeronautic |
|
259 |
Aeronautic |
açık |
extended adj.
|
|
Chemistry |
|
260 |
Chemistry |
açık |
translucid adj.
|
|
Literature |
|
261 |
Literature |
açık |
unbedimmed adj.
|
|
Linguistics |
|
262 |
Linguistics |
açık |
overt adj.
|
|
Meteorology |
|
263 |
Meteorology |
açık |
enubilous adj.
|
|
264 |
Meteorology |
açık |
fresh [scotland] adj.
|
|
Geology |
|
265 |
Geology |
açık |
phanerite adj.
|
|
Painting |
|
266 |
Painting |
açık |
high-keyed adj.
|
|
267 |
Painting |
açık |
high-key adj.
|
|
Archaic |
|
268 |
Archaic |
açık |
ope adj.
|
|
269 |
Archaic |
açık |
apert adj.
|
|
270 |
Archaic |
açık |
bright adj.
|
|
Slang |
|
271 |
Slang |
açık |
in-yer-face adj.
|
|
|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
açık artırma |
auction n.
|
|
The most despicable way of allocating emissions is by auctioning them.
Emisyonları tahsis etmenin en aşağılık yolu, bunları açık artırmayla satmaktır.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
açık tenli |
fair adj.
|
|
I can't understand how she can be so fair when her brother is swarthy.
Erkek kardeşi esmerken onun nasıl bu kadar açık tenli olabildiğini anlamıyorum.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
eli açık |
generous adj.
|
|
Are you generous?
Eli açık mısın?
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
açık uçlu |
open-ended adj.
|
|
The discussion was left open-ended.
Tartışma açık uçlu bırakıldı.
More Sentences
|
5 |
Common Usage |
açık (renk) |
light adj.
|
|
Six, the governing structure of the funds should be light and transparent.
Altı, fonların yönetim yapısı açık ve şeffaf olmalıdır.
More Sentences
|
6 |
Common Usage |
açık (kapı) |
open adj.
|
|
They are more open to this now that they are being increasingly threatened by China.
Çin tarafından giderek daha fazla tehdit edildikleri için artık buna daha açıklar.
More Sentences
|
7 |
Common Usage |
açık saçık |
racy adj.
|
|
This show is too racy for teenagers.
Bu dizi gençler için fazla açık saçık.
More Sentences
|
8 |
Common Usage |
açık saçık |
obscene adj.
|
|
Slanderous, defamatory, obscene, indecent, lewd, pornographic, violent, abusive, insulting, threatening and harassing comments are not tolerated.
İftira veya karalama amaçlı, müstehcen, ahlaksız, açık saçık, pornografik, şiddet içeren, küfürlü, aşağılayıcı, tehdit ve taciz içeren yorumlara müsamaha gösterilmez.
More Sentences
|
9 |
Common Usage |
açık sözlü |
frank adj.
|
|
It was particularly with regard to the country of origin principle that we were more frank.
Özellikle menşe ülke ilkesi konusunda daha açık sözlü davrandık.
More Sentences
|
10 |
Common Usage |
açık sözlü |
outspoken adj.
|
|
The politician was known for being outspoken.
Siyasetçi, açık sözlü oluşuyla tanınırdı.
More Sentences
|
11 |
Common Usage |
açık bir biçimde |
clearly adv.
|
|
The professor briefly and clearly described the topic of his study.
Profesör, çalışmasının konusunu kısa ve açık bir biçimde anlattı.
More Sentences
|
General |
|
12 |
General |
açık sözlülük |
frankness n.
|
|
With the same frankness, we can say to our friends that we do not agree with the activities they are engaged in.
Aynı açık sözlülükle dostlarımıza, yürüttükleri faaliyetlere katılmadığımızı söyleyebiliriz.
More Sentences
|
13 |
General |
açık oturum |
open session n.
|
|
The judgment was delivered in open session in Luxembourg on 2 October 2001.
Karar 2 Ekim 2001 tarihinde Lüksemburg'da açık oturumda verilmiştir.
More Sentences
|
14 |
General |
açık tribün |
bleachers n.
|
|
Eventually, bleachers will be added.
Sonunda açık tribün eklenecek.
More Sentences
|
15 |
General |
açık bilet |
open ticket n.
|
|
Let's get an open ticket.
Açık bilet alalım.
More Sentences
|
16 |
General |
açık kapı |
open door n.
|
|
Sensible texts on sexuality which should be so evident that one could almost describe them as open doors.
Cinsellik konusunda, neredeyse açık kapılar olarak tanımlanabilecek kadar açık olması gereken mantıklı metinler.
More Sentences
|
17 |
General |
açık yüreklilik |
candor n.
|
|
I'm going to speak to you with utmost candor so I want you to take everything I'm about to say at face value.
Sizinle son derece açık yüreklilikle konuşacağım, bu nedenle söyleyeceğim her şeyi olduğu gibi kabul etmenizi istiyorum.
More Sentences
|
18 |
General |
ağıl (çevresi çit veya tel örgüyle çevrili, üstü açık) |
pen n.
|
|
When I was a kid, there was a black pig in a pen beside our house.
Ben çocukken, evimizin yanındaki ağılda siyah bir domuz vardı.
More Sentences
|
19 |
General |
açık sözlülük |
candor n.
|
|
You don't always have to say what's on your mind; sometimes tact trumps candor.
Aklınızdan geçenleri her zaman söylemek zorunda değilsiniz; bazen nezaket açık sözlülüğe üstün gelir.
More Sentences
|
20 |
General |
açık deniz |
offshore n.
|
|
We should spend money on offshore projects in the North Sea and the Baltic.
Kuzey Denizi ve Baltık'taki açık deniz projelerine para harcamalıyız.
More Sentences
|
21 |
General |
açık alan |
open area n.
|
|
Due to the fleet concentration in the open areas, vulnerable areas are being over-fished.
Filonun açık alanlarda yoğunlaşması nedeniyle hassas alanlar aşırı avlanmaktadır.
More Sentences
|
22 |
General |
açık toplum |
open society n.
|
|
We must, however, bear in mind that the chief target of the terrorists is the open society.
Ancak teröristlerin başlıca hedefinin açık toplum olduğunu da unutmamalıyız.
More Sentences
|
23 |
General |
açık hava |
fresh air n.
|
|
He enjoys the fresh air.
Açık havadan keyif alır.
More Sentences
|
24 |
General |
açık pencere |
open window n.
|
|
Tom looked out the open window.
Tom açık pencereden dışarı baktı.
More Sentences
|
25 |
General |
açık fikir |
open mind n.
|
|
So I must ask you to keep an open mind on the Commission's reasoning.
Bu nedenle sizden Komisyonun gerekçeleri konusunda açık fikirli olmanızı rica ediyorum.
More Sentences
|
26 |
General |
açık hava |
clear weather n.
|
|
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
Açık havalarda Estonya kıyıları Helsinki'den görülebilir.
More Sentences
|
27 |
General |
açık hava |
outdoors n.
|
|
He loves being outdoors.
Açık havada olmayı seviyor.
More Sentences
|
28 |
General |
açık üniversite |
open university n.
|
|
Please lead me to Ho Chi Minh Open University!
Lütfen beni Ho Chi Minh Açık Üniversitesi'ne götürün!
More Sentences
|
29 |
General |
açık deniz |
high seas n.
|
|
The Commission suggests that any catches of these species in the high seas off the SEAFO area would be small.
Komisyon, SEAFO bölgesi açıklarında bu türlerin açık denizlerde avlanmasının küçük olacağını öne sürmektedir.
More Sentences
|
30 |
General |
açık deniz |
open sea n.
|
|
The Spanish Government, on the contrary, decided to tow the Prestige into open sea, regardless of the consequences.
İspanyol Hükümeti ise tam tersine, sonuçları ne olursa olsun Prestige'i açık denize çekmeye karar verdi.
More Sentences
|
31 |
General |
açık hava müzesi |
open-air museum n.
|
|
Italy is a large open-air museum.
İtalya büyük bir açık hava müzesidir.
More Sentences
|
32 |
General |
açık alan |
open space n.
|
|
Division of different open space offices is essential for ergonomic use.
Farklı açık alan ofislerinin bölünmesi ergonomik kullanım için esastır.
More Sentences
|
33 |
General |
(halka açık) yüzme havuzu |
swimming pool n.
|
|
A big garden and swimming pool completes the whole picture.
Büyük bir bahçe ve yüzme havuzu tüm görüntüyü tamamlamaktadır.
More Sentences
|
34 |
General |
umuma açık yer |
public place n.
|
|
This is a public place.
Burası umuma açık yer.
More Sentences
|
35 |
General |
halka açık yerler |
public places n.
|
|
Please refrain from smoking in public places.
Lütfen halka açık yerlerde sigara içmekten imtina edin.
More Sentences
|
36 |
General |
açık ten |
fair skin n.
|
|
He has a fair skin and hair.
Açık tenli ve saçlıdır.
More Sentences
|
37 |
General |
açık ten |
light skin n.
|
|
I have extremely light skin and not at all brown.
Son derece açık tenim var ve hiç kahverengi değilim.
More Sentences
|
38 |
General |
açık kahve |
weak coffee n.
|
|
I prefer weak coffee.
Açık kahveyi tercih ederim.
More Sentences
|
39 |
General |
açık bir mesaj |
a clear message n.
|
|
This vote should send a clear message to the Council.
Bu oylama Konsey'e açık bir mesaj göndermelidir.
More Sentences
|
40 |
General |
açık fikirlilik |
open-mindedness n.
|
|
I would like to thank our rapporteur for his open-mindedness in drawing up this report.
Raportörümüze bu raporu hazırlarken gösterdiği açık fikirlilik için teşekkür ediyorum.
More Sentences
|
41 |
General |
açık hava etkinlikleri |
outdoor activities n.
|
|
Children like outdoor activities.
Çocuklar açık hava etkinliklerini severler.
More Sentences
|
Common Usage |
|
42 |
Common Usage |
açık artırmacı |
auctioneer n.
|
|
43 |
Common Usage |
kısmeti açık |
fortunate adj.
|
|
44 |
Common Usage |
eli açık |
bounteous adj.
|
|
45 |
Common Usage |
eli açık |
openhanded adj.
|
|
46 |
Common Usage |
açık (hesaplarda) |
deficit adj.
|
|
47 |
Common Usage |
ucu açık |
open-ended adj.
|
|
48 |
Common Usage |
tartışmaya açık |
disputable adj.
|
|
General |
|
49 |
General |
açık sözlülük |
plainspokenness n.
|
|
50 |
General |
açık sözlülük |
bluntness n.
|
|
51 |
General |
açık oy |
open vote n.
|
|
52 |
General |
açık arazi |
exposed terrain n.
|
|
53 |
General |
açık tarife |
open rates n.
|
|
54 |
General |
açık işlev |
manifest function n.
|
|
55 |
General |
halka açık |
public access n.
|
|
56 |
General |
açık yara |
open wound n.
|
|
57 |
General |
üstü açık büyük boru |
sluice n.
|
|
58 |
General |
açık havada çalan müzik topluluklarına özgü ve çoğu zaman üstü kapalı platform |
bandstand n.
|
|
59 |
General |
açık bir şekilde anlatma |
elucidating n.
|
|
60 |
General |
açık oynama |
showdown n.
|
|
61 |
General |
açık kadro |
vacant position n.
|
|
62 |
General |
açık anlaşma |
express agreement n.
|
|
63 |
General |
halka açık |
accessible to the public n.
|
|
64 |
General |
halka açık görüşme |
public audience n.
|
|
65 |
General |
açık (mali) |
deficit n.
|
|
66 |
General |
açık ocak madenciliği |
opencast mining n.
|
|
67 |
General |
açık zemin üstünde koyu renk kare desenlerden oluşmuş bir çeşit kumaş |
tattersall n.
|
|
68 |
General |
açık artırma ile satış |
sale n.
|
|
69 |
General |
açık sözlülük |
expansiveness n.
|
|
70 |
General |
açık havada yenilen yemek |
picnic n.
|
|
71 |
General |
açık bir şekilde dile getirme |
articulation n.
|
|
72 |
General |
açık senet |
blank bill n.
|
|
73 |
General |
açık saçık konuşma |
smut n.
|
|
74 |
General |
açık büfe yemek servisi yapan restoran |
smorgasbord n.
|
|
75 |
General |
açık sözlülük |
freedom n.
|
|
76 |
General |
önü açık giysi |
wraparound n.
|
|
77 |
General |
açık yer |
opening n.
|
|
78 |
General |
açık davetiye |
open invitation n.
|
|
79 |
General |
açık sözlülük |
ingenuousness n.
|
|
80 |
General |
açık (bütçe/hesap vb'nde) |
deficit n.
|
|
81 |
General |
açık bütçe |
open budget n.
|
|
82 |
General |
sahne (geçici açık hava sahnesi) |
stand n.
|
|
83 |
General |
burnu açık ayakkabı |
peep toe n.
|
|
84 |
General |
üstü açık araba |
drophead n.
|
|
85 |
General |
açık adım |
wide step n.
|
|
86 |
General |
açık deniz |
the open n.
|
|
87 |
General |
açık saçık laf |
obscenity n.
|
|
88 |
General |
açık mekan |
outer space n.
|
|
89 |
General |
açık alan |
opening n.
|
|
90 |
General |
umuma açık olma |
publicity n.
|
|
91 |
General |
halka açık yol |
queen's highway n.
|
|
92 |
General |
üstü açık oyuncak araba |
wagon n.
|
|
93 |
General |
açık deniz mavisi |
light teal n.
|
|
94 |
General |
açık düzge |
open system n.
|
|
95 |
General |
açık gagalı leylek |
shell ibis n.
|
|
96 |
General |
açık pencere |
opened window n.
|
|
97 |
General |
açık etme |
airing n.
|
|
98 |
General |
eli açık olma |
freehandedness n.
|
|
99 |
General |
açık saçıklık |
bawdiness n.
|
|
100 |
General |
muayenehanenin açık olduğu saatler |
surgery hours n.
|
|
101 |
General |
açık sözlülük |
roundness n.
|
|
102 |
General |
açık kalplilik |
candor n.
|
|
103 |
General |
açık sözlülük |
outspokennes n.
|
|
104 |
General |
açık kontenjan |
vacancy n.
|
|
105 |
General |
yanları açık ve dört tekerlekli yük arabası |
lorry n.
|
|
106 |
General |
açık bej |
cream n.
|
|
107 |
General |
açık saçık oluş |
bawdiness n.
|
|
108 |
General |
açık oturum konuşmacısı |
panelist n.
|
|
109 |
General |
açık saçıklık |
lewdness n.
|
|
110 |
General |
açık kalplilik |
candour n.
|
|
111 |
General |
açık yeşil |
jade n.
|
|
112 |
General |
internet açık artırmaları |
internet auction n.
|
|
113 |
General |
üstü açık dört tekerlekli rus at arabası |
droshky n.
|
|
114 |
General |
açık mekan |
open space n.
|
|
115 |
General |
açık ağıl |
hovel n.
|
|
116 |
General |
açık yeşil |
pea green n.
|
|
117 |
General |
açık saçık konuşma |
lechering n.
|
|
118 |
General |
açık yeşil |
chartreuse n.
|
|
119 |
General |
açık kahverengi |
fawn n.
|
|
120 |
General |
açık olma |
egregiousness n.
|
|
121 |
General |
açık sözlülük |
outspokenness n.
|
|
122 |
General |
açık saçık |
bawdy n.
|
|
123 |
General |
açık dolaşım sistemi |
open circulatory system n.
|
|
124 |
General |
açık boşaltım sistemi |
outfall n.
|
|
125 |
General |
açık yara |
an open sore n.
|
|
126 |
General |
açık yer |
gap n.
|
|
127 |
General |
açık deniz |
seagoing n.
|
|
128 |
General |
açık yük vagonu |
flatcar n.
|
|
129 |
General |
umuma açık olan yer |
public place n.
|
|
130 |
General |
açık kadro |
opening n.
|
|
131 |
General |
büyük gösteri (genellikle açık havada yapılan) |
spectacle n.
|
|
132 |
General |
açık davranma |
plain dealing n.
|
|
133 |
General |
açık elbise |
revealing dress n.
|
|
134 |
General |
çakraların açık olması |
clairsentience n.
|
|
135 |
General |
açık arazi |
unprotected terrain n.
|
|
136 |
General |
sundurma (kapı önündeki yanları açık) |
porch n.
|
|
137 |
General |
açık kabuk |
non closed shell n.
|
|
138 |
General |
yalnız bir ucu açık oyuk yer |
caecum n.
|
|
139 |
General |
kamuya açık toplantı |
public meeting n.
|
|
140 |
General |
açık saçıklık |
obscenity n.
|
|
141 |
General |
açık tenlilik |
fairness n.
|
|
142 |
General |
italya'da halka açık meydan |
piazza n.
|
|
143 |
General |
açık ateş |
direct fire n.
|
|
144 |
General |
bir tür açık tribün |
bleachers n.
|
|
145 |
General |
etkisine açık bırakma |
exposure n.
|
|
146 |
General |
açık hesap |
credit account n.
|
|
147 |
General |
açık havuz |
outdoor swimming pool n.
|
|
148 |
General |
açık otopark |
parking lot n.
|
|
149 |
General |
açık kalpli olma |
openheartedness n.
|
|
150 |
General |
yanları açık garaj |
carport n.
|
|
151 |
General |
açık saçıklık |
filth n.
|
|
152 |
General |
açık büfe yemek |
buffet n.
|
|
153 |
General |
açık saçık konuşma |
ribaldry n.
|
|
154 |
General |
açık imza |
blank signature n.
|
|
155 |
General |
açık kalıp |
open die n.
|
|
156 |
General |
açık yerlerde bulunan umumi posta kutusu |
pillar box n.
|
|
157 |
General |
açık bir ton (renkte) |
tint n.
|
|
158 |
General |
(ark/kanal gibi üstü açık) suyolu |
watercourse n.
|
|
159 |
General |
ağzı açık kalma |
gape n.
|
|
160 |
General |
cevabı açık olan soru |
rhetorical question n.
|
|
161 |
General |
açık ve kesin ifade |
formulation n.
|
|
162 |
General |
açık deniz |
the open sea n.
|
|
163 |
General |
havuz kapasitesi (özellikle kamuya açık olanlar) |
bather load n.
|
|
164 |
General |
açık hava toplantısı |
public protest meeting n.
|
|
165 |
General |
açık havada oynanan bir oyun |
bowls n.
|
|
166 |
General |
açık havadaki depo |
yard n.
|
|
167 |
General |
açık otlak ve arazi anlamında güney afrika terimi |
veldt/veld n.
|
|
168 |
General |
açık oylama |
open vote n.
|
|
169 |
General |
açık hava ocağı |
opencast mine n.
|
|
170 |
General |
açık sözlülük |
artlessness n.
|
|
171 |
General |
donuk açık kahverengi kumaş |
drab n.
|
|
172 |
General |
bir yarın açık yüzüne yapılmış yol |
corniche n.
|
|
173 |
General |
orman içindeki açık alan |
glade n.
|
|
174 |
General |
açık mor |
lilac n.
|
|
175 |
General |
açık rekabet |
open competition n.
|
|
176 |
General |
açık maaşı |
half pay n.
|
|
177 |
General |
açık oyalamada lehte oy verme |
acclaim n.
|
|
178 |
General |
kapların veya içi boş şeylerin açık yanı |
mouth n.
|
|
179 |
General |
açık fikirlilik |
catholicity n.
|
|
180 |
General |
açık sandık |
open caisson n.
|
|
181 |
General |
açık olma |
exposal n.
|
|
182 |
General |
açık saçık yayın |
pornography n.
|
|
183 |
General |
papaz ve piskoposların ayin için giydiği geniş kolları olan yanlardan açık bir tür cüppe |
dalmatic n.
|
|
184 |
General |
veranda (bir yanı veya yanları açık) |
porch n.
|
|
185 |
General |
açık alan |
concourse n.
|
|
186 |
General |
üstü açık araba |
roadster n.
|
|
187 |
General |
açık vagon |
flatcar n.
|
|
188 |
General |
açık delil |
smoking gun n.
|
|
189 |
General |
burnu açık |
peep toe n.
|
|
190 |
General |
yerleşim yerleri dışında açık ve işlenmemiş arazi |
moor n.
|
|
191 |
General |
açık liman |
free port n.
|
|
192 |
General |
açık saçıklık |
immodesty n.
|
|
193 |
General |
açık alan |
range n.
|
|
194 |
General |
açık celse |
public hearing n.
|
|
195 |
General |
açık oturum |
panel n.
|
|
196 |
General |
açık seçiklik |
lucidity n.
|
|
197 |
General |
açık sözlülük |
candour n.
|
|
198 |
General |
açık deniz |
offing n.
|
|
199 |
General |
açık semalar |
open skies n.
|
|
200 |
General |
açık adım |
big step n.
|
|
201 |
General |
açık adres |
mailing address n.
|
|
202 |
General |
açık sözlülük |
openness n.
|
|
203 |
General |
açık yer |
the open n.
|
|
204 |
General |
banyo (halka açık) |
bathhouse n.
|
|
205 |
General |
halka açık seminer |
open public seminar n.
|
|
206 |
General |
açık ve içten olma |
candidness n.
|
|
207 |
General |
açık dil |
plain language n.
|
|
208 |
General |
açık gri |
light grey n.
|
|
209 |
General |
üstü kapalı, üç yanı açık ve evin bir cephesinde boydan boya uzanan balkon |
veranda n.
|
|
210 |
General |
açık deniz mavisi |
aqua n.
|
|
211 |
General |
şaşkınlıktan ağzı açık kalmış |
gaper n.
|
|
212 |
General |
açık ellilik |
generosity n.
|
|
213 |
General |
açık kömür ocağı |
strip mine n.
|
|
214 |
General |
açık teşekkür |
public acknowledgement n.
|
|
215 |
General |
açık deniz demiri |
drogue n.
|
|
216 |
General |
açık bölge |
free zone n.
|
|
217 |
General |
saçta daha açık renkteki kısımlar |
highlights n.
|
|
218 |
General |
açık yer |
vacancy n.
|
|
219 |
General |
açık duruşma |
open trial n.
|
|
220 |
General |
açık teşekkür |
public thanks n.
|
|
221 |
General |
açık deniz gemisi |
deep sea steamer n.
|
|
222 |
General |
açık alan |
agora n.
|
|
223 |
General |
açık havada yakılan ateş |
bonfire n.
|
|
224 |
General |
açık önerme |
open condition n.
|
|
225 |
General |
açık depo |
yard n.
|
|
226 |
General |
açık kapı politikası |
open door policy n.
|
|
227 |
General |
açık seçiklik |
clarity n.
|
|
228 |
General |
açık mor |
lavender tints n.
|
|
229 |
General |
açık işletme |
surface mining n.
|
|
230 |
General |
saldırı veya tenkide açık olma |
vulnerability n.
|
|
231 |
General |
açık saçık olma |
bawdiness n.
|
|
232 |
General |
açık mevzi |
exposed position n.
|
|
233 |
General |
açık önerme |
open sentence n.
|
|
234 |
General |
açık havada fuar yeri |
fairground n.
|
|
235 |
General |
açık pozisyon |
vacant position n.
|
|
236 |
General |
açık sözlülük |
straightness n.
|
|
237 |
General |
açık veren bütçe |
unbalanced budget n.
|
|
238 |
General |
açık yara |
raw n.
|
|
239 |
General |
açık yüreklilik |
candidness n.
|
|
240 |
General |
açık kadro |
vacancy n.
|
|
241 |
General |
önü açık ufak göz (yazıhanede/dolapta) |
cubbyhole n.
|
|
242 |
General |
açık şehir |
open city n.
|
|
243 |
General |
açık ve manzaralı anayol |
parkway n.
|
|
244 |
General |
açık kredi |
blank credit n.
|
|
245 |
General |
rüzgara açık olan taraf |
weather n.
|
|
246 |
General |
açık tavır |
clear stance n.
|
|
247 |
General |
mali açık |
fiscal deficit n.
|
|
248 |
General |
donuk açık kahverengi |
drab n.
|
|
249 |
General |
genellikle açık denizlerde ve deniz kıyılarında yaşayan kuşlar |
seafowl n.
|
|
250 |
General |
açık saçık konuşma |
scurrilousness n.
|
|
251 |
General |
açık artırma ile satma |
auctioning n.
|
|
252 |
General |
açık saçıklık |
indecency n.
|
|
253 |
General |
yeni çıkmış açık |
incipient deficit n.
|
|
254 |
General |
yeni başlamış açık |
incipient deficit n.
|
|
255 |
General |
açık artırma |
open bidding n.
|
|
256 |
General |
açık kimlik |
clear identity n.
|
|
257 |
General |
açık evlilik |
open marriage n.
|
|
258 |
General |
açık oturum yöneticisi |
panel discussion moderator n.
|
|
259 |
General |
açık öğretim |
distance education n.
|
|
260 |
General |
açık yeşil |
lime n.
|
|
261 |
General |
açık eflatun |
lavender n.
|
|
262 |
General |
açık mavi |
aqua n.
|
|
263 |
General |
açık yeşil |
bright green n.
|
|
264 |
General |
bankanın açık olduğu gün |
bank working day n.
|
|
265 |
General |
ağzı açık gezen |
gobemouche n.
|
|
266 |
General |
açık iletişim |
open communication n.
|
|
267 |
General |
açık hava konseri |
open air concert n.
|
|
268 |
General |
açık ve kapalı raflar |
open and closed shelves n.
|
|
269 |
General |
açık piyasa işlemleri |
open market operations n.
|
|
270 |
General |
açık mekanlar |
open spaces n.
|
|
271 |
General |
açık hava eğitimi |
outdoor education n.
|
|
272 |
General |
açık hava etkinlikleri |
outdoor recreation n.
|
|
273 |
General |
ağzı açık kalma |
hiation n.
|
|
274 |
General |
açık öğretim |
open plan schools n.
|
|
275 |
General |
gelişime açık |
open for improvement n.
|
|
276 |
General |
açık hava yüzme havuzu |
outdoor pool n.
|
|
277 |
General |
açık güverte |
open deck n.
|
|
278 |
General |
açık yüzme havuzu |
outdoor pool n.
|
|
279 |
General |
açık tenis |
open tennis n.
|
|
280 |
General |
açık sarı |
straw yellow n.
|
|
281 |
General |
gelişmeye açık |
open to improvement n.
|
|
282 |
General |
açık arazi |
open field n.
|
|
283 |
General |
açık göze |
open cell n.
|
|
284 |
General |
açık hava trafosu |
open air transformer n.
|
|
285 |
General |
açık oturum |
panel discussion n.
|
|
286 |
General |
açık uçlu soru |
open ended question n.
|
|
287 |
General |
açık hücre |
open cell n.
|
|
288 |
General |
kapak açık tutma tertibatı |
pallet cover restraining strap n.
|
|
289 |
General |
üstü açık vagon |
lorry n.
|
|
290 |
General |
açık yol |
open path n.
|
|
291 |
General |
açık dere |
open valley n.
|
|
292 |
General |
açık kanal |
open conduit n.
|
|
293 |
General |
açık rıhtım |
open wharf n.
|
|
294 |
General |
açık kanal |
open channel n.
|
|
295 |
General |
açık iskele |
open wharf n.
|
|
296 |
General |
halka açık alan |
open public space n.
|
|
297 |
General |
açık tip |
open type n.
|
|
298 |
General |
açık dolaşım sistemi |
open blood system n.
|
|
299 |
General |
açık ifade |
open expression n.
|
|
300 |
General |
açık ihale usulü |
open tender procedure n.
|
|
301 |
General |
açık hava tiyatrosu |
open air theatre n.
|
|
302 |
General |
açık alan |
open field n.
|
|
303 |
General |
açık ilişki |
open relationship n.
|
|
304 |
General |
açık olmama durumu |
unclarity n.
|
|
305 |
General |
kapısı herkese açık davet |
open house n.
|
|
306 |
General |
satılık ya da kiralık bir mekanın insanların görüşüne açık olduğu zaman aralığı |
open house n.
|
|
307 |
General |
açık artırma ile satış |
auction n.
|
|
308 |
General |
açık davranış |
overt behaviour n.
|
|
309 |
General |
açık yüreklilik |
candour n.
|
|
310 |
General |
(orman) açık alan |
clearing n.
|
|
311 |
General |
ormanda açık alan |
clearing n.
|
|
312 |
General |
halka açık alan |
common n.
|
|
313 |
General |
krikete benzer bir açık hava oyunu |
croquet n.
|
|
314 |
General |
üstü açık döşeme |
deck n.
|
|
315 |
General |
halka açık yüzme havuzu |
public pool n.
|
|
316 |
General |
halka açık yüzme havuzu |
community swimming pool n.
|
|
317 |
General |
halka açık yüzme havuzu |
communal swimming pool n.
|
|
318 |
General |
halka açık yüzme havuzu |
public swimming pool n.
|
|
319 |
General |
halka açık yüzme havuzu |
community pool n.
|
|
320 |
General |
açık olma |
exposure n.
|
|
321 |
General |
açık arazi |
field n.
|
|
322 |
General |
açık bir örnek |
an obvious example n.
|
|
323 |
General |
açık dirsek |
gored elbow n.
|
|
324 |
General |
açık deniz |
high-sea n.
|
|
325 |
General |
açık deniz |
deep-sea n.
|
|
326 |
General |
herkese açık yarışma |
free-for-all n.
|
|
327 |
General |
seyircilerin arabaları içinde oturarak film seyrettikleri açık hava sineması |
drive-in n.
|
|
328 |
General |
açık hava türbülansı |
clear-air turbulence n.
|
|
329 |
General |
açık renk saç |
fair-hair n.
|
|
330 |
General |
açık hava yüzme havuzu |
open-air pool n.
|
|
331 |
General |
açık hava sineması |
open-air cinema n.
|
|
332 |
General |
açık hava toplantısı |
open-air meeting n.
|
|
333 |
General |
gece açık bırakılan loş ışık |
night-light n.
|
|
334 |
General |
açık alan |
open-air space n.
|
|
335 |
General |
açık hava tiyatrosu |
open-air theater n.
|
|
336 |
General |
açık hava tiyatrosu |
open-air theatre n.
|
|
337 |
General |
halka açık yerledeki hoparlör sistemi |
public-address system n.
|
|
338 |
General |
açık yüzme havuzu |
open-air pool n.
|
|
339 |
General |
açık devre |
open-circuit n.
|
|
340 |
General |
açık tarih |
open-date n.
|
|
341 |
General |
açık ellilik |
open-handedness n.
|
|
342 |
General |
açık vagon |
high-sided open wagon n.
|
|
343 |
General |
açık hesap |
deficit n.
|
|
344 |
General |
bir yanı veya yanları açık veranda |
porch n.
|
|
345 |
General |
teknolojik açık |
technological gap n.
|
|
346 |
General |
açık hava yüzme havuzu |
lido n.
|
|
347 |
General |
açık renk |
light colour n.
|
|
348 |
General |
açık ocak |
open quarry n.
|
|
349 |
General |
taş döşeli açık avlu |
patio n.
|
|
350 |
General |
açık artırma |
public auction n.
|
|
351 |
General |
kamuya açık yazılım |
public domain software n.
|
|
352 |
General |
umuma açık yol |
public highway n.
|
|
353 |
General |
açık görüşlülük |
unorthodoxy n.
|
|
354 |
General |
açık artırma |
sale n.
|
|
355 |
General |
üstü açık işyeri |
yard n.
|
|
356 |
General |
(halka açık) yüzme havuzu |
swimming bath n.
|
|
357 |
General |
açık hava müzesi |
outdoor museum n.
|
|
358 |
General |
(halka açık) yüzme havuzu |
natatorium n.
|
|
359 |
General |
açık artırmaya çıkarma |
licitation n.
|
|
360 |
General |
açık uçlu sınıflar |
open end classes n.
|
|
361 |
General |
açık şehir |
open town n.
|
|
362 |
General |
açık deniz |
ocean n.
|
|
363 |
General |
açık yer |
blank n.
|
|
364 |
General |
açık saçık söz |
vulgar word n.
|
|
365 |
General |
açık saçık söz |
four letter word n.
|
|
366 |
General |
açık saçık söz |
obscene word n.
|
|
367 |
General |
açık kestane rengi |
hazel n.
|
|
368 |
General |
sırtı açık elbise |
backless dress n.
|
|
369 |
General |
ucu açık soru |
an open ended question n.
|
|
370 |
General |
açık metin |
plain text n.
|
|
371 |
General |
açık ifade |
plain language n.
|
|
372 |
General |
halka açık tuvaletler |
public lavatories n.
|
|
373 |
General |
açık pembe |
light pink n.
|
|
374 |
General |
açık konu |
open subject n.
|
|
375 |
General |
açık kahve |
light coffee n.
|
|
376 |
General |
üstü açık alan |
outdoor area n.
|
|
377 |
General |
üstü açık alan |
open air area n.
|
|
378 |
General |
halka açık alanlarda insanları rahatlatmak için çalınan müzik |
muzak n.
|
|
379 |
General |
açık saçık sahneler |
sexually explicit scenes n.
|
|
380 |
General |
açık saçık sahneler |
obscene scenes n.
|
|
381 |
General |
açık bir kitap için kullanılan altlık |
bookrack n.
|
|
382 |
General |
açık kitap için altlık |
bookstand n.
|
|
383 |
General |
açık kitap altlığı |
bookrack n.
|
|
384 |
General |
üstü açık depo |
yard n.
|
|
385 |
General |
üstü açık iki tekerlekli araba |
tilbury n.
|
|
386 |
General |
halka açık tuvalet |
convenience n.
|
|
387 |
General |
halka açık tuvalet |
public toilet n.
|
|
388 |
General |
halka açık tuvalet |
public convenience n.
|
|
389 |
General |
halka açık tuvalet |
toilet facility n.
|
|
390 |
General |
halka açık tuvalet |
wash room n.
|
|
391 |
General |
halka açık tuvalet |
public lavatory n.
|
|
392 |
General |
halka açık tuvalet |
restroom n.
|
|
393 |
General |
direkt/açık sözlü yaklaşım |
straight-forward approach n.
|
|
394 |
General |
halka açık mahal |
a public place n.
|
|
395 |
General |
açık bir mesaj |
an explicit message n.
|
|
396 |
General |
açık bir mesaj |
an open message n.
|
|
397 |
General |
açık hedef |
open target n.
|
|
398 |
General |
ucu/önü açık terlik |
slide n.
|
|
399 |
General |
açık beyan |
express statement n.
|
|
400 |
General |
açık beyan |
express declaration n.
|
|
401 |
General |
açık beyan |
explicit declaration n.
|
|
402 |
General |
açık beyan |
specific statement n.
|
|
403 |
General |
halka açık yüzme havuzları |
public swimming pools n.
|
|
404 |
General |
açık hava dans pisti |
open-air dance floor n.
|
|
405 |
General |
açık çeviri |
overt translation n.
|
|
406 |
General |
görüşe açık taslak |
exposure draft n.
|
|
407 |
General |
açık örnek |
clearest-cut example n.
|
|
408 |
General |
tartışmaya açık konu |
debatable issue n.
|
|
409 |
General |
açık artırma |
public roup n.
|
|
410 |
General |
açık gün |
open day n.
|
|
411 |
General |
açık büfe kahvaltı |
open buffet breakfast n.
|
|
412 |
General |
açık destek |
open support n.
|
|
413 |
General |
açık destek |
overt support n.
|
|
414 |
General |
açık/yol gösteren/kılavuz |
explicit guidance n.
|
|
415 |
General |
açık bej |
light beige n.
|
|
416 |
General |
açık bej |
beige light n.
|
|
417 |
General |
açık büfe kahvaltısı |
buffet brunch n.
|
|
418 |
General |
özellikle halka açık olmayan dini yerler |
adytum n.
|
|
419 |
General |
açık ayıp |
clear defect n.
|
|
420 |
General |
halka açık telefon |
public phone n.
|
|
421 |
General |
açık olaylar |
bare fact n.
|
|
422 |
General |
açık gökyüzü |
blue sky n.
|
|
423 |
General |
açık hava banyosu |
air bath n.
|
|
424 |
General |
yanları veya üstü açık kamyon |
flatbed n.
|
|
425 |
General |
açık saçık söz |
bawdry n.
|
|
426 |
General |
açık tribün |
bleacher n.
|
|
427 |
General |
açık ordugah |
bivouac n.
|
|
428 |
General |
halka açık yer |
common n.
|
|
429 |
General |
(mektuplu) açık öğretim |
correspondence school n.
|
|
430 |
General |
tek dilim/açık sandviç |
tartine n.
|
|
431 |
General |
tek dilim/açık sandviç |
open sandwich n.
|
|
432 |
General |
tek dilim/açık sandviç |
ulrich sandwich n.
|
|
433 |
General |
tek dilim/açık sandviç |
bread baser n.
|
|
434 |
General |
tek dilim/açık sandviç |
open faced sandwich n.
|
|
435 |
General |
tek dilim/açık sandviç |
open face sandwich n.
|
|
436 |
General |
açık ve belirsizliğe mahal vermeyen tanım |
clear and unambiguous definition n.
|
|
437 |
General |
açık ve belirsizliğe yer vermeyen tanım |
clear and unambiguous definition n.
|
|
438 |
General |
müzayedeye/ihaleye/açık artırmaya telefonla katılıp ismi açıklanmayan kişi/katılımcı |
unidentified telephone bidder n.
|
|
439 |
General |
havalanlarında, tren istasyonlarında, bavulları taşımak için kullanılan, birbirlerine bağlı açık treyler/palet dizisi |
baggage train n.
|
|
440 |
General |
açık hava hayvanat bahçesi |
open-air zoo n.
|
|
441 |
General |
açık adres |
full address n.
|
|
442 |
General |
açık şömine |
open fireplace n.
|
|
443 |
General |
saçın bir kısmını arkadan birleştirerek, bir kısmını ise açık bırakacak şekilde toplama biçimi |
half up half down n.
|
|
444 |
General |
açık ellilik |
openhandedness n.
|
|
445 |
General |
yalnız bir ucu açık oyuk yer |
cecum n.
|
|
446 |
General |
açık oturum konuşmacısı |
panellist n.
|
|
447 |
General |
önü açık ufak göz (yazıhanede/dolapta) |
cubby-hole n.
|
|
448 |
General |
önü/burnu açık sandalet |
open toe sandal n.
|
|
449 |
General |
açık ten |
fair complexion n.
|
|
450 |
General |
açık büfe servis görevlisi |
buffet runner n.
|
|
451 |
General |
kamuya açık etkinlik |
public event n.
|
|
452 |
General |
halka açık etkinlik |
public event n.
|
|
453 |
General |
üstü açık otobüs |
open-top bus n.
|
|
454 |
General |
halka açık alanlarda idrarını yapma |
public urination n.
|
|
455 |
General |
açık görünüm |
plain view n.
|
|
456 |
General |
açık düşünme |
clear thinking n.
|
|
457 |
General |
self servis açık büfe |
self-service buffet n.
|
|
458 |
General |
(bir yerin) açık olduğu saatler |
opening hours n.
|
|
459 |
General |
açık büfe |
groaning board n.
|
|
460 |
General |
açık miktarı (hesapta) |
deficient amount n.
|
|
461 |
General |
yanları açık kulübe |
open-sided hut n.
|
|
462 |
General |
halka açık yol |
public way n.
|
|
463 |
General |
açık teklif |
open offer n.
|
|
464 |
General |
geniş açık alan |
wide open space n.
|
|
465 |
General |
halka açık tuvalet |
comfort station n.
|
|
466 |
General |
açık tehdit |
thinly-veiled threat n.
|
|
467 |
General |
açık hava etkinliği |
outdoor event n.
|
|
468 |
General |
halka açık yerel dans salonu |
local palais n.
|
|
469 |
General |
açık hava |
fair atmosphere n.
|
|
470 |
General |
çok açık uçlu bir ifade |
a very open-ended phrase n.
|
|
471 |
General |
açık konuşma |
parrhesia n.
|
|
472 |
General |
açık kaynak kitaplıkları |
open source libraries n.
|
|
473 |
General |
açık yazı |
clear writing n.
|
|
474 |
General |
açık büfe masası |
buffet station n.
|
|
475 |
General |
açık büfe |
buffet station n.
|
|
476 |
General |
açık büfe istasyonu |
buffet station n.
|
|
477 |
General |
halka açık tuvalet |
public loo n.
|
|
478 |
General |
açık hava faaliyetleri |
outdoor activities n.
|
|
479 |
General |
açık alanda uyuyan kimse |
rough sleeper n.
|
|
480 |
General |
açık kaynak topluluğu |
open source community n.
|
|
481 |
General |
açık tehdit |
clear threat n.
|
|
482 |
General |
genelde açık havada giyilen kolsuz ceket |
tabard n.
|
|
483 |
General |
genelde açık havada giyilen kolsuz ceket |
taberd n.
|
|
484 |
General |
açık saçık olma |
raciness n.
|
|
485 |
General |
açık saçıklık |
raciness n.
|
|
486 |
General |
açık kahverengi |
café au lait [french] n.
|
|
487 |
General |
açık kahverengi |
cafeaulait n.
|
|
488 |
General |
bir çatının açık kısmı |
tail n.
|
|
489 |
General |
açık kahverengi |
tan n.
|
|
490 |
General |
açık kahverengi |
camel n.
|
|
491 |
General |
açık hava ocağı/fırını |
camp oven [australia/new zeland] n.
|
|
492 |
General |
açık mavi |
cambridge blue n.
|
|
493 |
General |
(turuncuya çalan) açık kahverengi |
tawny n.
|
|
494 |
General |
(turuncuya çalan) açık kahverengi |
tawney n.
|
|
495 |
General |
(turuncuya çalan) açık kahverengi |
tawny-brown n.
|
|
496 |
General |
açık kahverengi |
tawny n.
|
|
497 |
General |
açık kahverengi |
tawney n.
|
|
498 |
General |
açık kahverengi |
tawny-brown n.
|
|
499 |
General |
kenarları açık üstü kapalı barınak |
ramada [southwestern us] n.
|
|
500 |
General |
bir tür açık kahve renkli sırlanmamış kumlu taştan kap |
caneware n.
|
|