|
Category |
English |
Turkish |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
broken adj.
|
arızalı |
|
The siren is broken.
Siren arızalı.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
broken adj.
|
kırılmış |
|
How can you mend a broken heart?
Kırılmış bir kalbi nasıl tamir edebilirsin?
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
broken adj.
|
kırık |
|
People's limbs, they reported, looked like broken broomsticks.
İnsanların uzuvlarının kırık süpürge sopalarına benzediğini bildirdiler.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
broken adj.
|
bozuk |
|
It's not broken.
Bozuk değil.
More Sentences
|
General |
|
5 |
General |
broken adj.
|
parçalanmış |
|
I come from a broken home.
Parçalanmış bir aileden geliyorum.
More Sentences
|
6 |
General |
broken adj.
|
çökmüş |
|
These women are completely broken both physically and emotionally and they need reliable support.
Bu kadınlar hem fiziksel hem de duygusal olarak tamamen çökmüş durumdalar ve güvenilir bir desteğe ihtiyaçları var.
More Sentences
|
7 |
General |
broken adj.
|
yıkılmış |
|
The gulf is still wide, although certain historical taboos have been broken.
Bazı tarihi tabular yıkılmış olsa da aradaki uçurum hala geniş.
More Sentences
|
8 |
General |
broken adj.
|
bozulmuş |
|
After years, the silence has at long last been broken in an important debate such as that on pensions.
Yıllar sonra, emekli maaşları gibi önemli bir tartışmada sessizlik nihayet bozuldu.
More Sentences
|
9 |
General |
broken adj.
|
kırık dökük |
|
With all its sham, drudgery and broken dreams; it is still a beautiful world.
Tüm sahteliği, angaryası ve kırık dökük hayalleriyle; dünya hala güzel bir yer.
More Sentences
|
10 |
General |
broken adj.
|
bozuk |
|
I don't think it's really broken.
Bunun gerçekten bozuk olduğunu sanmıyorum.
More Sentences
|
11 |
General |
broken adj.
|
ihlal edilmiş |
|
We should not be using shock logic to invent legal rules that were allegedly broken.
İhlal edildiği iddia edilen yasal kuralları icat etmek için şok mantığını kullanmamalıyız.
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
12 |
Trade/Economic |
broken adj.
|
kırılmış |
|
A large cask of wine had been dropped and broken, in the street.
Büyük bir şarap fıçısı sokağa düşmüş ve kırılmıştı.
More Sentences
|
13 |
Trade/Economic |
broken adj.
|
kesilen |
|
Seven years ago, the last peace negotiations were unexpectedly broken off by attacks by the Tigers.
Yedi yıl önce, son barış görüşmeleri Kaplanların saldırıları nedeniyle beklenmedik bir şekilde kesildi.
More Sentences
|
Technical |
|
14 |
Technical |
broken n.
|
kopuk |
|
One link broken, the whole chain is broken.
Halkanın biri kopuksa, tüm zincir kopuktur.
More Sentences
|
Linguistics |
|
15 |
Linguistics |
broken adj.
|
bozuk |
|
I spent two hours yesterday trying to fix that broken radio.
Dün bozuk radyoyu tamir etmek için iki saat harcadım.
More Sentences
|
General |
|
16 |
General |
broken adj.
|
eksik |
|
17 |
General |
broken adj.
|
beli bükük |
|
18 |
General |
broken adj.
|
haleldar |
|
19 |
General |
broken adj.
|
kesik |
|
20 |
General |
broken adj.
|
engebeli |
|
|
21 |
General |
broken adj.
|
umudunu yitirmiş (kötü bir olaydan sonra) |
|
22 |
General |
broken adj.
|
yarık |
|
23 |
General |
broken adj.
|
çiğnenmiş |
|
24 |
General |
broken adj.
|
taşlı |
|
25 |
General |
broken adj.
|
yıkılan |
|
26 |
General |
broken adj.
|
çakaralmaz |
|
27 |
General |
broken adj.
|
ezgin |
|
28 |
General |
broken adj.
|
düzensiz |
|
29 |
General |
broken adj.
|
dağınık |
|
30 |
General |
broken adj.
|
karmaşık |
|
31 |
General |
broken adj.
|
tamamen bastırılmış |
|
32 |
General |
broken adj.
|
aşağılanmış |
|
33 |
General |
broken adj.
|
zayıflamış ve hasta |
|
34 |
General |
broken adj.
|
kederden altüst olmuş |
|
35 |
General |
broken adj.
|
(boşanma nedeniyle) yıkılmış |
|
36 |
General |
broken adj.
|
(boşanma nedeniyle) dağılmış |
|
37 |
General |
broken adj.
|
(güven, söz, sözleşme) ihlal edilmiş |
|
38 |
General |
broken adj.
|
açılmış |
|
39 |
General |
broken adj.
|
yarılmış |
|
40 |
General |
broken adj.
|
(yüzeye boya damlatmada olduğu gibi) çok renkli bir dekoratif etkiye sahip olan |
|
|
41 |
General |
broken adj.
|
aniden yön değiştiren |
|
42 |
General |
broken adj.
|
(duygusal baskı altında) duraksayarak konuşan |
|
43 |
General |
broken adj.
|
(arazi) düzensiz |
|
44 |
General |
broken adj.
|
zikzaklı |
|
45 |
General |
broken adj.
|
rütbesi düşürülmüş |
|
46 |
General |
broken adj.
|
rütbesi sökülmüş |
|
47 |
General |
broken adj.
|
meslek hayatı mahvolmuş |
|
48 |
General |
broken adj.
|
mesleki olarak bitmiş |
|
49 |
General |
broken adj.
|
(çizgi) kesikli |
|
50 |
General |
broken adj.
|
(uyku) bölünen |
|
51 |
General |
broken adj.
|
(uyku) kesikli |
|
52 |
General |
broken adj.
|
(yabancı dilde konuşma) bozuk telaffuzlu |
|
Irregular Verb |
|
53 |
Irregular Verb |
broken v.
|
break - broken |
|
Trade/Economic |
|
54 |
Trade/Economic |
broken adj.
|
iflas etmiş |
|
55 |
Trade/Economic |
broken adj.
|
kesilmiş |
|
56 |
Trade/Economic |
broken adj.
|
müflis |
|
Textile |
|
57 |
Textile |
broken adj.
|
(dokuma kumaş) zikzaklı |
|
Dyeing |
|
58 |
Dyeing |
broken adj.
|
(renk) matlaşmış |
|
59 |
Dyeing |
broken adj.
|
koyultulmuş |
|
60 |
Dyeing |
broken adj.
|
ana renklerin karışımıyla oluşturulmuş |
|
61 |
Dyeing |
broken adj.
|
(boyada renk efekti) uzaktan bakılınca karışmış gibi duracak şekilde renkler yan yana getirilerek oluşturulmuş |
|
Food Engineering |
|
62 |
Food Engineering |
broken adj.
|
(krema) kesik |
|
Zoology |
|
63 |
Zoology |
broken adj.
|
(hayvan kürkü) tüy döken |
|
64 |
Zoology |
broken adj.
|
(hayvan gözü ve kürkü) genellikle iki farklı renkten oluşan |
|
Linguistics |
|
65 |
Linguistics |
broken adj.
|
aksamalı |
|
66 |
Linguistics |
broken adj.
|
(sesli harf) diftonize edilmiş |
|
67 |
Linguistics |
broken adj.
|
(arapçada çoğul isim) tekil halinden ünlü seslerindeki farklılıkla ayırt edilen |
|
Meteorology |
|
68 |
Meteorology |
broken adj.
|
(hava) karışık |
|
69 |
Meteorology |
broken adj.
|
(bulut) çok yaygın olup gökyüzünün tamamını kaplamayan |
|
Sport |
|
70 |
Sport |
broken adj.
|
(oyun taktiği) çok güçlü |
|
71 |
Sport |
broken adj.
|
fazla güçlü |
|
Music |
|
72 |
Music |
broken adj.
|
(ses perdesi) yönü veya şiddeti değişkenlik gösteren |
|
Printery |
|
73 |
Printery |
broken n.
|
defolu kağıt |
|
74 |
Printery |
broken n.
|
500 veya 1000 yapraktan az sayıda kağıt |
|
75 |
Printery |
broken adj.
|
standart sayının altında |
|
76 |
Printery |
broken adj.
|
(kağıt) tutarsız kalitede |
|
Archaic |
|
77 |
Archaic |
broken adj.
|
(kırık) kalıntı oluşturan |
|
78 |
Archaic |
broken adj.
|
(kırık) kalıntılardan oluşan |
|
Slang |
|
79 |
Slang |
broken n.
|
sorres boğazı kreolü |
|
|
Category |
English |
Turkish |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
be broken v.
|
kırılmak |
|
The lock will have to be broken.
Kilidin kırılması gerekecek.
More Sentences
|
|
General |
|
2 |
General |
broken heart n.
|
kırık kalp |
|
Your soft caress did at once renew the beating of this broken heart.
Yumuşak okşayışınız bu kırık kalbin atışını hemen geri getirdi.
More Sentences
|
3 |
General |
broken glass n.
|
kırık cam |
|
Broken glass lay scattered all over the road.
Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.
More Sentences
|
4 |
General |
broken glass n.
|
cam kırıntısı |
|
There was broken glass on the floor.
Yerde cam kırıkları vardı.
More Sentences
|
5 |
General |
broken window n.
|
kırık pencere |
|
I'm here to fix the broken window.
Kırık pencereyi tamir etmek için buradayım.
More Sentences
|
6 |
General |
broken arm n.
|
kırık kol |
|
Tom's broken arm took several weeks to heal.
Tom'un kırık kolunun iyileşmesi birkaç hafta sürdü.
More Sentences
|
7 |
General |
broken leg n.
|
kırık bacak |
|
The broken leg isn't Tom's biggest problem.
Kırık bacak Tom'un en büyük sorunu değil.
More Sentences
|
8 |
General |
broken ribs n.
|
kaburgaların kırılması |
|
During the IMF Summit, people came out of prison with broken ribs.
IMF Zirvesi sırasında hapishaneden kaburgaları kırılmış insanlar çıktı.
More Sentences
|
9 |
General |
broken table n.
|
kırık masa |
|
Tom helped Mary fix the broken table.
Tom, Mary'nin kırık masayı tamir etmesine yardım etti.
More Sentences
|
10 |
General |
broken mirror n.
|
kırık ayna |
|
Tom picked up a piece of the broken mirror.
Tom kırık aynadan bir parça aldı.
More Sentences
|
11 |
General |
(one's heart) be broken v.
|
kalbi kırılmak |
|
His heart is broken.
Kalbi kırıldı.
More Sentences
|
12 |
General |
broken down adj.
|
yıkılmış |
|
The old building was broken down.
Eski bina yıkılmıştı.
More Sentences
|
13 |
General |
broken-down adj.
|
arızalı |
|
A broken-down car was standing in the middle of the road.
Arızalı bir araba yolun ortasında duruyordu.
More Sentences
|
14 |
General |
broken-hearted adj.
|
kalbi kırık |
|
George was broken-hearted.
George'un kalbi kırıktı.
More Sentences
|
Phrases |
|
15 |
Phrases |
this is broken expr.
|
(bu) bozuk |
|
This is broken.
Bu bozuk.
More Sentences
|
Colloquial |
|
16 |
Colloquial |
broken english n.
|
bozuk ingilizce |
|
I speak broken English fluently.
Bozuk İngilizceyi akıcı konuşurum.
More Sentences
|
Idioms |
|
17 |
Idioms |
broken record n.
|
bozuk plak |
|
You sound like a broken record.
Bozuk plak gibi takıldın kaldın.
More Sentences
|
Medical |
|
18 |
Medical |
broken leg n.
|
kırık bacak |
|
Her broken leg has not healed yet.
Kırık bacağı henüz iyileşmedi.
More Sentences
|
Common Usage |
|
19 |
Common Usage |
broken down adj.
|
çökük |
|
General |
|
20 |
General |
being broken n.
|
parçalanma |
|
21 |
General |
being broken down n.
|
bozukluk |
|
22 |
General |
broken health n.
|
sağlığı bozuk |
|
23 |
General |
broken line n.
|
kırık çizgi |
|
24 |
General |
broken stone n.
|
kırmataş |
|
25 |
General |
broken into pieces n.
|
un ufak olmuş |
|
26 |
General |
being broken down n.
|
düşkünlük |
|
27 |
General |
broken arch n.
|
kırıkkemer |
|
28 |
General |
a broken reed n.
|
güvenilmez kimse |
|
29 |
General |
broken white n.
|
kirli beyaz |
|
30 |
General |
broken glass n.
|
kırıntı cam |
|
31 |
General |
a broken piece of glass n.
|
cam kırığı |
|
32 |
General |
a piece of broken glass n.
|
cam kırığı |
|
33 |
General |
a broken down car n.
|
bozuk araba |
|
34 |
General |
broken tooth n.
|
kırık diş |
|
35 |
General |
broken wings n.
|
kırık kanatlar |
|
36 |
General |
broken hearts n.
|
kırık kalpler |
|
37 |
General |
broken promises n.
|
tutulmayan/yerine getirilmeyen sözler |
|
38 |
General |
broken dreams n.
|
yıkılmış/sönmüş hayaller |
|
39 |
General |
children/kids from broken homes n.
|
boşanmış aile çocukları |
|
40 |
General |
piece of broken glass n.
|
kırık bardak parçası |
|
41 |
General |
a broken handcuff n.
|
kırık bir kelepçe |
|
42 |
General |
broken sword n.
|
kırık kılıç |
|
43 |
General |
broken pieces of glass n.
|
cam kırıkları |
|
44 |
General |
broken number n.
|
kesir |
|
45 |
General |
broken glass pieces n.
|
cam kırıkları |
|
46 |
General |
broken arrow n.
|
kırık ok |
|
47 |
General |
broken family n.
|
parçalanmış aile |
|
48 |
General |
broken condom n.
|
yırtık prezervatif |
|
49 |
General |
boulevard of broken dreams n.
|
kırık düşler bulvarı |
|
50 |
General |
broken ribs n.
|
kırık kaburgalar |
|
51 |
General |
broken foot n.
|
kırık ayak |
|
52 |
General |
broken frame n.
|
kırık çerçeve |
|
53 |
General |
be broken to pieces v.
|
paramparça olmak |
|
54 |
General |
be broken to pieces v.
|
parça parça olmak |
|
55 |
General |
be broken to smithereens v.
|
paramparça olmak |
|
56 |
General |
be broken into pieces v.
|
un ufak olmak |
|
57 |
General |
be broken into small pieces v.
|
ufalanmak |
|
58 |
General |
be broken v.
|
(cam vb) (başkası tarafından) kırılmak |
|
59 |
General |
(the ice) be broken v.
|
buzlar çözülmek |
|
60 |
General |
die of a broken heart v.
|
kahrından ölmek |
|
61 |
General |
be all broken up over v.
|
-den çok üzgün olmak |
|
62 |
General |
leg/foot be broken v.
|
ayağı kırılmak |
|
63 |
General |
be taken to hospital with suspected broken leg/arm v.
|
kırık şüphesiyle hastaneye kaldırılmak |
|
64 |
General |
leg/foot be broken v.
|
bacağı kırılmak |
|
65 |
General |
be taken to hospital suffering a suspected broken leg/arm v.
|
kırık şüphesiyle hastaneye kaldırılmak |
|
66 |
General |
be broken at the tip v.
|
ucundan kırılmak |
|
67 |
General |
speak broken english v.
|
çat pat ingilizce konuşmak |
|
68 |
General |
speak broken english v.
|
çat pat ingilizce bilmek |
|
69 |
General |
speak broken english v.
|
ingilizce'yi çat pat konuşmak |
|
70 |
General |
broken down adj.
|
bitkin |
|
71 |
General |
broken down adj.
|
bozulmuş |
|
72 |
General |
broken down adj.
|
yıkık |
|
73 |
General |
broken down adj.
|
düşkün |
|
74 |
General |
broken down adj.
|
çökmüş |
|
75 |
General |
broken off adj.
|
kopuk |
|
76 |
General |
broken down adj.
|
bozuk |
|
77 |
General |
like a broken record adj.
|
bozuk plak gibi |
|
78 |
General |
broken-down adj.
|
işi bitmiş |
|
79 |
General |
broken-down adj.
|
harap |
|
80 |
General |
broken-down adj.
|
bitik |
|
81 |
General |
broken-down adj.
|
yıkık dökük |
|
82 |
General |
broken-hearted adj.
|
kederli |
|
83 |
General |
house-broken adj.
|
tuvaletini dışarıda yapmaya alıştırılmış hayvan |
|
84 |
General |
wind-broken adj.
|
nefes zorluğu çeken (atlar için) |
|
85 |
General |
broken-armed adj.
|
kolu kırık |
|
86 |
General |
broken-down adj.
|
köhnemiş |
|
87 |
General |
broken-in adj.
|
ehlileştirilmiş |
|
88 |
General |
broken-in adj.
|
disipline edilmiş |
|
89 |
General |
broken [obsolete] adj.
|
(kumaş) yırtık |
|
90 |
General |
broken [obsolete] adj.
|
(kumaş) sökük |
|
91 |
General |
broken [scotland] adj.
|
kanun kaçağı ilan edilmiş |
|
92 |
General |
broken in adj.
|
ehlileştirilmiş |
|
93 |
General |
broken in adj.
|
itaat etmek üzere eğitilmiş |
|
94 |
General |
broken-backed adj.
|
omurgası hasar görmüş |
|
95 |
General |
broken-backed adj.
|
beli kırık |
|
96 |
General |
broken-backed adj.
|
(at) sırt kemikleri kemik büyümesi ile birleşmiş |
|
97 |
General |
broken-bellied adj.
|
karnı yırtılmış |
|
98 |
General |
broken-winded adj.
|
(at) nefesi kesilmiş |
|
99 |
General |
broken-winded adj.
|
(at) düzensiz nefes alan |
|
100 |
General |
pock-broken adj.
|
(çiçek hastalığı kaynaklı) kabarcıklı |
|
101 |
General |
pock-broken adj.
|
çiçek hastalıklı |
|
102 |
General |
pock-broken adj.
|
çiçek hastalığı geçirmiş |
|
103 |
General |
pock-broken adj.
|
iz kalmış |
|
104 |
General |
the lock is broken expr.
|
kilit açılmıyor |
|
105 |
General |
the meter is broken expr.
|
taksimetre bozuk |
|
106 |
General |
the parking meter is broken expr.
|
parkmetre çalışmıyor |
|
Phrases |
|
107 |
Phrases |
this is broken expr.
|
(bu) çalışmıyor |
|
108 |
Phrases |
even a broken watch is right twice a day expr.
|
bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir |
|
109 |
Phrases |
even a broken watch is right twice a day expr.
|
bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir |
|
110 |
Phrases |
even a broken watch is right twice a day expr.
|
bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir |
|
111 |
Phrases |
the spell is broken expr.
|
büyü bozuldu |
|
112 |
Phrases |
rules are made to be broken expr.
|
kurallar çiğnenmek içindir |
|
113 |
Phrases |
rules are meant to be broken expr.
|
kurallar çiğnenmek içindir |
|
114 |
Phrases |
rules are made to be broken expr.
|
yasaklar çiğnenmek içindir |
|
Proverb |
|
115 |
Proverb |
a worthless vessel does not get broken
|
acı patlıcanı kırağı çalmaz |
|
116 |
Proverb |
promises are like piecrust made to be broken
|
söz/sözler dönülmek için verilir |
|
117 |
Proverb |
even a stopped/broken clock is right twice a day
|
bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir |
|
Colloquial |
|
118 |
Colloquial |
broken english n.
|
çat pat ingilizce |
|
119 |
Colloquial |
broken english n.
|
çatpat ingilizce |
|
120 |
Colloquial |
broken home n.
|
dağılmış aile |
|
121 |
Colloquial |
broken home n.
|
parçalanmış aile |
|
122 |
Colloquial |
broken english n.
|
tarzanca ingilizce |
|
123 |
Colloquial |
broken home n.
|
yıkılmış yuva |
|
124 |
Colloquial |
broken marriage n.
|
yıpranmış/bozulmuş evlilik |
|
125 |
Colloquial |
broken [south africa] adj.
|
sarhoş |
|
126 |
Colloquial |
broken [south africa] adj.
|
ayyaş |
|
127 |
Colloquial |
broken [us] adj.
|
(durum) istendiği gibi gitmeyen |
|
128 |
Colloquial |
broken [us] adj.
|
üzücü |
|
129 |
Colloquial |
rules are made to be broken expr.
|
kurallar yıkılmak/çiğnenmek içindir |
|
130 |
Colloquial |
if it ain't broken, don't fix it expr.
|
bozuk değilse kurcalama |
|
131 |
Colloquial |
if it ain't broken, don't fix it expr.
|
çalışıyorsa kurcalama |
|
Idioms |
|
132 |
Idioms |
broken vessel n.
|
tutunacak bir dalı olmayan kimse |
|
133 |
Idioms |
broken vessel n.
|
çökmüş kimse |
|
134 |
Idioms |
broken vessel n.
|
içi boşalmış gibi hisseden kişi |
|
135 |
Idioms |
broken vessel n.
|
kimsesiz kişi |
|
136 |
Idioms |
broken reed n.
|
güven vermeyen kimse |
|
137 |
Idioms |
broken reed n.
|
ipi ile kuyuya inilmez kişi |
|
138 |
Idioms |
broken record n.
|
kendini tekrar eden kimse/şey |
|
139 |
Idioms |
sound like a broken record v.
|
bozuk plak gibi hep aynı şeyleri tekrarlamak |
|
140 |
Idioms |
fix a broken heart v.
|
kırık bir kalbi onarmak |
|
141 |
Idioms |
mend a broken heart v.
|
kırık bir kalbi onarmak |
|
142 |
Idioms |
die of a broken heart v.
|
kederinden ölmek |
|
143 |
Idioms |
sound like a broken record v.
|
papağan gibi tekrarlayıp durmak |
|
144 |
Idioms |
die of a broken heart v.
|
üzüntüsünden ölmek |
|
145 |
Idioms |
fix a broken heart v.
|
gönlünü almak |
|
146 |
Idioms |
promises are like pie crust: easily made, easily broken expr.
|
söz/sözler dönülmek için verilir |
|
147 |
Idioms |
promises are like pie crust: easily made, easily broken expr.
|
söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır |
|
148 |
Idioms |
promises are like pie crust: easily made, easily broken expr.
|
söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır |
|
149 |
Idioms |
promises are like pie crusts: easily made, easily broken expr.
|
söz/sözler dönülmek için verilir |
|
150 |
Idioms |
promises are like pie crusts: easily made, easily broken expr.
|
söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır |
|
151 |
Idioms |
promises are like pie crusts: easily made, easily broken expr.
|
söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır |
|
152 |
Idioms |
promises are like pie crusts: easily broken expr.
|
söz/sözler dönülmek için verilir |
|
153 |
Idioms |
promises are like pie crusts: easily broken expr.
|
söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır |
|
154 |
Idioms |
promises are like pie crusts: easily broken expr.
|
söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır |
|
155 |
Idioms |
promises are like pie crust: easily broken expr.
|
söz/sözler dönülmek için verilir |
|
156 |
Idioms |
promises are like pie crust: easily broken expr.
|
söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır |
|
157 |
Idioms |
promises are like pie crust: easily broken expr.
|
söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır |
|
158 |
Idioms |
promises are like pie crusts: they are made to be broken expr.
|
söz/sözler dönülmek için verilir |
|
159 |
Idioms |
promises are like pie crusts: they are made to be broken expr.
|
söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır |
|
160 |
Idioms |
promises are like pie crusts: they are made to be broken expr.
|
söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır |
|
161 |
Idioms |
promises are like pie crust: they are made to be broken expr.
|
söz/sözler dönülmek için verilir |
|
162 |
Idioms |
promises are like pie crust: they are made to be broken expr.
|
söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır |
|
163 |
Idioms |
promises are like pie crust: they are made to be broken expr.
|
söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır |
|
164 |
Idioms |
promises are like pie crusts: made to be broken expr.
|
söz/sözler dönülmek için verilir |
|
165 |
Idioms |
promises are like pie crusts: made to be broken expr.
|
söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır |
|
166 |
Idioms |
promises are like pie crusts: made to be broken expr.
|
söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır |
|
167 |
Idioms |
promises are like pie crust: made to be broken expr.
|
söz/sözler dönülmek için verilir |
|
168 |
Idioms |
promises are like pie crust: made to be broken expr.
|
söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır |
|
169 |
Idioms |
promises are like pie crust: made to be broken expr.
|
söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır |
|
Speaking |
|
170 |
Speaking |
he has a broken rib expr.
|
bir kaburgası kırılmış |
|
171 |
Speaking |
my concentration was broken expr.
|
dikkatim dağıldı |
|
172 |
Speaking |
my arm is broken expr.
|
kolum kırık |
|
173 |
Speaking |
my arm is broken expr.
|
kolum kırıldı |
|
174 |
Speaking |
I don't want him to have his heart broken expr.
|
onun kalbinin kırılmasını istemem |
|
175 |
Speaking |
you've broken the law expr.
|
kanunu çiğnedin |
|
176 |
Speaking |
my phone is broken expr.
|
telefonum bozuldu |
|
177 |
Speaking |
my phone is broken expr.
|
telefonum bozuk |
|
Trade/Economic |
|
178 |
Trade/Economic |
broken cross rates n.
|
bozuk çapraz kurlar |
|
179 |
Trade/Economic |
exchange broken n.
|
kambiyo acentesi ya da simsarı |
|
180 |
Trade/Economic |
broken account n.
|
kapatılmış hesap |
|
181 |
Trade/Economic |
broken lot n.
|
lot altı hisse senetleri |
|
182 |
Trade/Economic |
broken account n.
|
kesilen hesap |
|
183 |
Trade/Economic |
broken number n.
|
kesirli sayı |
|
Technical |
|
184 |
Technical |
percentage of crushed and broken surfaces n.
|
ezilmiş ve kırılmış yüzeylerin yüzdesi |
|
185 |
Technical |
broken stowage n.
|
istif harcı |
|
186 |
Technical |
broken stowage n.
|
istif boşluğu |
|
187 |
Technical |
broken sliding surface n.
|
kırıklı kayma sathı |
|
188 |
Technical |
broken rule n.
|
kırık çizgi |
|
189 |
Technical |
broken stone n.
|
kırma taş kırılmış taş |
|
190 |
Technical |
broken ground n.
|
kırıklı formasyon |
|
191 |
Technical |
broken section n.
|
kırık kesit |
|
192 |
Technical |
broken coke n.
|
kırılmış kok |
|
193 |
Technical |
broken coke n.
|
kırma kok |
|
194 |
Technical |
broken back transition n.
|
kırık düzlemli tranzisyon |
|
195 |
Technical |
broken stone n.
|
kırmataş |
|
196 |
Technical |
layer of broken stone n.
|
kırmataş tabaka |
|
197 |
Technical |
broken wire n.
|
kopuk tel |
|
198 |
Technical |
stretch-broken man-made fibres n.
|
koparılmış yapay lifler |
|
199 |
Technical |
broken blister n.
|
patlak uzun kabarcık |
|
200 |
Technical |
broken seed n.
|
patlak küçük kabarcık |
|
201 |
Technical |
broken in lehr n.
|
soğutma kırığı |
|
202 |
Technical |
broken joint n.
|
taşkesmesi derz |
|
Computer |
|
203 |
Computer |
broken hyperlink n.
|
bozuk hyperlink |
|
204 |
Computer |
link broken n.
|
bozuk bağlantı |
|
205 |
Computer |
broken word n.
|
bölünmüş sözcük |
|
206 |
Computer |
link broken n.
|
kırık link |
|
207 |
Computer |
link broken n.
|
ölü link |
|
208 |
Computer |
page is broken expr.
|
sayfa kesilmiş |
|
209 |
Computer |
fix broken text expr.
|
yazı tipi hatalarını düzelt |
|
Informatics |
|
210 |
Informatics |
broken word n.
|
bölünmüş sözcük |
|
Construction |
|
211 |
Construction |
broken roof n.
|
çatı katı |
|
212 |
Construction |
broken pediment n.
|
kırık alınlık |
|
213 |
Construction |
broken arch n.
|
kırık kemer |
|
214 |
Construction |
broken pediment n.
|
kesik alınlık |
|
215 |
Construction |
broken pediment n.
|
kırma alınlık |
|
216 |
Construction |
broken stones (for road making) n.
|
kırma taş |
|
217 |
Construction |
broken stones n.
|
kırma taş |
|
Automotive |
|
218 |
Automotive |
broken in n.
|
açılmış motor |
|
219 |
Automotive |
broken white line n.
|
kesik beyaz çizgi |
|
220 |
Automotive |
broken stud remover n.
|
kırık saplama çektirme aleti |
|
221 |
Automotive |
broken line n.
|
kesik yol çizgisi |
|
222 |
Automotive |
the exhaust is broken expr.
|
egzoz bozulmuş |
|
223 |
Automotive |
the gearbox is broken expr.
|
şanzıman bozulmuş |
|
224 |
Automotive |
the transmission is broken expr.
|
vites geçmiyor |
|
225 |
Automotive |
the windscreen is broken expr.
|
arabanın camı kırılmış |
|
226 |
Automotive |
the windshield is broken expr.
|
arabanın camı kırılmış |
|
Traffic |
|
227 |
Traffic |
broken yellow line n.
|
kesik sarı çizgi |
|
228 |
Traffic |
double broken yellow line n.
|
kesik çift sarı çizgi |
|
Marine |
|
229 |
Marine |
broken stowage n.
|
istif aralığı |
|
230 |
Marine |
broken stowage n.
|
istif harcı |
|
231 |
Marine |
broken stowage n.
|
istif boşluğu |
|
232 |
Marine |
broken stone n.
|
kırma taş |
|
233 |
Marine |
broken stowage n.
|
yükleme sonrası gemideki boş kalan yerler |
|
234 |
Marine |
broken-backed adj.
|
başı ve kıçı düşmüş (gemi) |
|
Medical |
|
235 |
Medical |
broken bone n.
|
kırılan kemik |
|
236 |
Medical |
broken arm n.
|
kol kırılması |
|
237 |
Medical |
the water has broken n.
|
suyun gelmesi (doğumun başlangıcı) |
|
238 |
Medical |
broken heart n.
|
kalp kasının yırtılması |
|
239 |
Medical |
set the broken bone v.
|
kırılan kemiği alçıya almak |
|
240 |
Medical |
set and bind up a broken bone v.
|
kırık sarmak |
|
241 |
Medical |
broken-down adj.
|
hasta |
|
242 |
Medical |
broken-down adj.
|
ruhen çökmüş |
|
243 |
Medical |
broken-down adj.
|
perişan |
|
Psychology |
|
244 |
Psychology |
broken heart syndrome n.
|
kırık kalp sendromu |
|
Pathology |
|
245 |
Pathology |
broken breast n.
|
meme bezinin olmaması |
|
Veterinary |
|
246 |
Veterinary |
broken wind n.
|
atlara özgü bir solunum yolu hastalığı |
|
Gastronomy |
|
247 |
Gastronomy |
broken meat n.
|
et parçaları |
|
Math |
|
248 |
Math |
broken line graph n.
|
kırık çizgi grafiği |
|
249 |
Math |
broken line graph n.
|
kırık çizgi çizeneği |
|
250 |
Math |
broken line n.
|
kırık çizgi |
|
Marine Biology |
|
251 |
Marine Biology |
broken ice n.
|
gezgin buzlu |
|
Agriculture |
|
252 |
Agriculture |
broken ginger n.
|
parça zencefil |
|
Geography |
|
253 |
Geography |
broken bow n.
|
oklahoma eyaletinde şehir |
|
254 |
Geography |
broken bow n.
|
nebraska eyaletinde şehir |
|
255 |
Geography |
broken hill n.
|
avustralya'nın new south wales eyaletinde şehir |
|
256 |
Geography |
broken arrow n.
|
oklahoma eyaletinde şehir |
|
257 |
Geography |
broken hill n.
|
zambiya'nın kabwe şehrinin eski adı |
|
Meteorology |
|
258 |
Meteorology |
broken sky n.
|
parçalı gökyüzü |
|
259 |
Meteorology |
broken cloud n.
|
yer yer açık bulut |
|
260 |
Meteorology |
broken weather n.
|
karışık hava |
|
Military |
|
261 |
Military |
broken terrain n.
|
engebeli arazi |
|
Football |
|
262 |
Football |
broken-field adj.
|
top taşıyıcının sahaya yayılmış savunma oyuncularına karşı koştuğu |
|
Music |
|
263 |
Music |
broken cadence n.
|
kırık durgu |
|
264 |
Music |
broken chord n.
|
kırık akor |
|
265 |
Music |
broken consort n.
|
farklı ailelerden enstrümanlar çalan grup |
|
Modern Slang |
|
266 |
Modern Slang |
all hell has broken loose expr.
|
kıyamet kopmuş |
|
267 |
Modern Slang |
all hell has broken loose expr.
|
çarşı pazar karışmış |
|
268 |
Modern Slang |
all hell has broken loose expr.
|
ortalık birbirine girmiş |
|
269 |
Modern Slang |
all hell has broken loose expr.
|
işler/durum kontrolden çıkmış |
|
Star Wars |
|
270 |
Star Wars |
broken horn syndicate n.
|
kırık boynuz çetesi |
|
271 |
Star Wars |
broken valley n.
|
kırılmış vadi |
|
272 |
Star Wars |
broken wing (location) n.
|
kırılmış kanat (konum) |
|
273 |
Star Wars |
forest of broken glass n.
|
kırık cam ormanı |
|
274 |
Star Wars |
the broken laser bit n.
|
kırık lazer parçası |
|