broken - Turco Inglés Diccionario

broken

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Significados de "broken" en diccionario turco inglés : 79 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
broken adj. arızalı
The clock that got broken must be repaired right away.
Arızalı saat hemen onarılmalı.

More Sentences
broken adj. kırılmış
How can you mend a broken heart?
Kırılmış bir kalbi nasıl tamir edebilirsin?

More Sentences
broken adj. kırık
People's limbs, they reported, looked like broken broomsticks.
İnsanların uzuvlarının kırık süpürge sopalarına benzediğini bildirdiler.

More Sentences
broken adj. bozuk
It's not broken.
Bozuk değil.

More Sentences
General
broken adj. parçalanmış
I come from a broken home.
Parçalanmış bir aileden geliyorum.

More Sentences
broken adj. çökmüş
These women are completely broken both physically and emotionally and they need reliable support.
Bu kadınlar hem fiziksel hem de duygusal olarak tamamen çökmüş durumdalar ve güvenilir bir desteğe ihtiyaçları var.

More Sentences
broken adj. yıkılmış
The gulf is still wide, although certain historical taboos have been broken.
Bazı tarihi tabular yıkılmış olsa da aradaki uçurum hala geniş.

More Sentences
broken adj. bozulmuş
After years, the silence has at long last been broken in an important debate such as that on pensions.
Yıllar sonra, emekli maaşları gibi önemli bir tartışmada sessizlik nihayet bozuldu.

More Sentences
broken adj. kırık dökük
With all its sham, drudgery and broken dreams; it is still a beautiful world.
Tüm sahteliği, angaryası ve kırık dökük hayalleriyle; dünya hala güzel bir yer.

More Sentences
broken adj. bozuk
I don't think it's really broken.
Bunun gerçekten bozuk olduğunu sanmıyorum.

More Sentences
broken adj. ihlal edilmiş
Furthermore, standards alone are never enough because standards can be broken.
Ayrıca, standartlar asla tek başına yeterli değildir çünkü standartlar ihlal edilebilir.

More Sentences
Trade/Economic
broken adj. kırılmış
With the window broken, we could not keep the room warm.
Kırılmış pencere nedeniyle odayı sıcak tutamadık.

More Sentences
broken adj. kesilen
Seven years ago, the last peace negotiations were unexpectedly broken off by attacks by the Tigers.
Yedi yıl önce, son barış görüşmeleri Kaplanların saldırıları nedeniyle beklenmedik bir şekilde kesildi.

More Sentences
Technical
broken n. kopuk
One link broken, the whole chain is broken.
Halkanın biri kopuksa, tüm zincir kopuktur.

More Sentences
Linguistics
broken adj. bozuk
I spent two hours yesterday trying to fix that broken radio.
Dün bozuk radyoyu tamir etmek için iki saat harcadım.

More Sentences
General
broken adj. eksik
broken adj. beli bükük
broken adj. haleldar
broken adj. kesik
broken adj. engebeli
broken adj. umudunu yitirmiş (kötü bir olaydan sonra)
broken adj. yarık
broken adj. çiğnenmiş
broken adj. taşlı
broken adj. yıkılan
broken adj. çakaralmaz
broken adj. ezgin
broken adj. düzensiz
broken adj. dağınık
broken adj. karmaşık
broken adj. tamamen bastırılmış
broken adj. aşağılanmış
broken adj. zayıflamış ve hasta
broken adj. kederden altüst olmuş
broken adj. (boşanma nedeniyle) yıkılmış
broken adj. (boşanma nedeniyle) dağılmış
broken adj. (güven, söz, sözleşme) ihlal edilmiş
broken adj. açılmış
broken adj. yarılmış
broken adj. (yüzeye boya damlatmada olduğu gibi) çok renkli bir dekoratif etkiye sahip olan
broken adj. aniden yön değiştiren
broken adj. (duygusal baskı altında) duraksayarak konuşan
broken adj. (arazi) düzensiz
broken adj. zikzaklı
broken adj. rütbesi düşürülmüş
broken adj. rütbesi sökülmüş
broken adj. meslek hayatı mahvolmuş
broken adj. mesleki olarak bitmiş
broken adj. (çizgi) kesikli
broken adj. (uyku) bölünen
broken adj. (uyku) kesikli
broken adj. (yabancı dilde konuşma) bozuk telaffuzlu
Irregular Verb
broken v. break - broken
Trade/Economic
broken adj. iflas etmiş
broken adj. kesilmiş
broken adj. müflis
Textile
broken adj. (dokuma kumaş) zikzaklı
Dyeing
broken adj. (renk) matlaşmış
broken adj. koyultulmuş
broken adj. ana renklerin karışımıyla oluşturulmuş
broken adj. (boyada renk efekti) uzaktan bakılınca karışmış gibi duracak şekilde renkler yan yana getirilerek oluşturulmuş
Food Engineering
broken adj. (krema) kesik
Zoology
broken adj. (hayvan kürkü) tüy döken
broken adj. (hayvan gözü ve kürkü) genellikle iki farklı renkten oluşan
Linguistics
broken adj. aksamalı
broken adj. (sesli harf) diftonize edilmiş
broken adj. (arapçada çoğul isim) tekil halinden ünlü seslerindeki farklılıkla ayırt edilen
Meteorology
broken adj. (hava) karışık
broken adj. (bulut) çok yaygın olup gökyüzünün tamamını kaplamayan
Sport
broken adj. (oyun taktiği) çok güçlü
broken adj. fazla güçlü
Music
broken adj. (ses perdesi) yönü veya şiddeti değişkenlik gösteren
Printery
broken n. defolu kağıt
broken n. 500 veya 1000 yapraktan az sayıda kağıt
broken adj. standart sayının altında
broken adj. (kağıt) tutarsız kalitede
Archaic
broken adj. (kırık) kalıntı oluşturan
broken adj. (kırık) kalıntılardan oluşan
Slang
broken n. sorres boğazı kreolü

Significados de "broken" con otros términos en diccionario inglés turco: 274 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
be broken v. kırılmak
The lock will have to be broken.
Kilidin kırılması gerekecek.

More Sentences
General
broken heart n. kırık kalp
Your soft caress did at once renew the beating of this broken heart.
Yumuşak okşayışınız bu kırık kalbin atışını hemen geri getirdi.

More Sentences
broken glass n. kırık cam
Broken glass lay scattered all over the road.
Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.

More Sentences
broken glass n. cam kırıntısı
There was broken glass on the floor.
Yerde cam kırıkları vardı.

More Sentences
broken window n. kırık pencere
I'm here to fix the broken window.
Kırık pencereyi tamir etmek için buradayım.

More Sentences
broken arm n. kırık kol
Tom's broken arm took several weeks to heal.
Tom'un kırık kolunun iyileşmesi birkaç hafta sürdü.

More Sentences
broken leg n. kırık bacak
The broken leg isn't Tom's biggest problem.
Kırık bacak Tom'un en büyük sorunu değil.

More Sentences
broken ribs n. kaburgaların kırılması
During the IMF Summit, people came out of prison with broken ribs.
IMF Zirvesi sırasında hapishaneden kaburgaları kırılmış insanlar çıktı.

More Sentences
broken table n. kırık masa
Tom helped Mary fix the broken table.
Tom, Mary'nin kırık masayı tamir etmesine yardım etti.

More Sentences
broken mirror n. kırık ayna
Tom picked up a piece of the broken mirror.
Tom kırık aynadan bir parça aldı.

More Sentences
(one's heart) be broken v. kalbi kırılmak
His heart is broken.
Kalbi kırıldı.

More Sentences
broken down adj. yıkılmış
The old building was broken down.
Eski bina yıkılmıştı.

More Sentences
broken-down adj. arızalı
A broken-down car was standing in the middle of the road.
Arızalı bir araba yolun ortasında duruyordu.

More Sentences
broken-hearted adj. kalbi kırık
George was broken-hearted.
George'un kalbi kırıktı.

More Sentences
Phrases
this is broken expr. (bu) bozuk
This is broken.
Bu bozuk.

More Sentences
Colloquial
broken english n. bozuk ingilizce
I speak broken English fluently.
Bozuk İngilizceyi akıcı konuşurum.

More Sentences
Idioms
broken record n. bozuk plak
You sound like a broken record.
Bozuk plak gibi takıldın kaldın.

More Sentences
Medical
broken leg n. kırık bacak
Her broken leg has not healed yet.
Kırık bacağı henüz iyileşmedi.

More Sentences
Common Usage
broken down adj. çökük
General
being broken n. parçalanma
being broken down n. bozukluk
broken health n. sağlığı bozuk
broken line n. kırık çizgi
broken stone n. kırmataş
broken into pieces n. un ufak olmuş
being broken down n. düşkünlük
broken arch n. kırıkkemer
a broken reed n. güvenilmez kimse
broken white n. kirli beyaz
broken glass n. kırıntı cam
a broken piece of glass n. cam kırığı
a piece of broken glass n. cam kırığı
a broken down car n. bozuk araba
broken tooth n. kırık diş
broken wings n. kırık kanatlar
broken hearts n. kırık kalpler
broken promises n. tutulmayan/yerine getirilmeyen sözler
broken dreams n. yıkılmış/sönmüş hayaller
children/kids from broken homes n. boşanmış aile çocukları
piece of broken glass n. kırık bardak parçası
a broken handcuff n. kırık bir kelepçe
broken sword n. kırık kılıç
broken pieces of glass n. cam kırıkları
broken number n. kesir
broken glass pieces n. cam kırıkları
broken arrow n. kırık ok
broken family n. parçalanmış aile
broken condom n. yırtık prezervatif
boulevard of broken dreams n. kırık düşler bulvarı
broken ribs n. kırık kaburgalar
broken foot n. kırık ayak
broken frame n. kırık çerçeve
be broken to pieces v. paramparça olmak
be broken to pieces v. parça parça olmak
be broken to smithereens v. paramparça olmak
be broken into pieces v. un ufak olmak
be broken into small pieces v. ufalanmak
be broken v. (cam vb) (başkası tarafından) kırılmak
(the ice) be broken v. buzlar çözülmek
die of a broken heart v. kahrından ölmek
be all broken up over v. -den çok üzgün olmak
leg/foot be broken v. ayağı kırılmak
be taken to hospital with suspected broken leg/arm v. kırık şüphesiyle hastaneye kaldırılmak
leg/foot be broken v. bacağı kırılmak
be taken to hospital suffering a suspected broken leg/arm v. kırık şüphesiyle hastaneye kaldırılmak
be broken at the tip v. ucundan kırılmak
speak broken english v. çat pat ingilizce konuşmak
speak broken english v. çat pat ingilizce bilmek
speak broken english v. ingilizce'yi çat pat konuşmak
broken down adj. bitkin
broken down adj. bozulmuş
broken down adj. yıkık
broken down adj. düşkün
broken down adj. çökmüş
broken off adj. kopuk
broken down adj. bozuk
like a broken record adj. bozuk plak gibi
broken-down adj. işi bitmiş
broken-down adj. harap
broken-down adj. bitik
broken-down adj. yıkık dökük
broken-hearted adj. kederli
house-broken adj. tuvaletini dışarıda yapmaya alıştırılmış hayvan
wind-broken adj. nefes zorluğu çeken (atlar için)
broken-armed adj. kolu kırık
broken-down adj. köhnemiş
broken-in adj. ehlileştirilmiş
broken-in adj. disipline edilmiş
broken [obsolete] adj. (kumaş) yırtık
broken [obsolete] adj. (kumaş) sökük
broken [scotland] adj. kanun kaçağı ilan edilmiş
broken in adj. ehlileştirilmiş
broken in adj. itaat etmek üzere eğitilmiş
broken-backed adj. omurgası hasar görmüş
broken-backed adj. beli kırık
broken-backed adj. (at) sırt kemikleri kemik büyümesi ile birleşmiş
broken-bellied adj. karnı yırtılmış
broken-winded adj. (at) nefesi kesilmiş
broken-winded adj. (at) düzensiz nefes alan
pock-broken adj. (çiçek hastalığı kaynaklı) kabarcıklı
pock-broken adj. çiçek hastalıklı
pock-broken adj. çiçek hastalığı geçirmiş
pock-broken adj. iz kalmış
the lock is broken expr. kilit açılmıyor
the meter is broken expr. taksimetre bozuk
the parking meter is broken expr. parkmetre çalışmıyor
Phrases
this is broken expr. (bu) çalışmıyor
even a broken watch is right twice a day expr. bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir
even a broken watch is right twice a day expr. bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir
even a broken watch is right twice a day expr. bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir
the spell is broken expr. büyü bozuldu
rules are made to be broken expr. kurallar çiğnenmek içindir
rules are meant to be broken expr. kurallar çiğnenmek içindir
rules are made to be broken expr. yasaklar çiğnenmek içindir
Proverb
a worthless vessel does not get broken acı patlıcanı kırağı çalmaz
promises are like piecrust made to be broken söz/sözler dönülmek için verilir
even a stopped/broken clock is right twice a day bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir
Colloquial
broken english n. çat pat ingilizce
broken english n. çatpat ingilizce
broken home n. dağılmış aile
broken home n. parçalanmış aile
broken english n. tarzanca ingilizce
broken home n. yıkılmış yuva
broken marriage n. yıpranmış/bozulmuş evlilik
broken [south africa] adj. sarhoş
broken [south africa] adj. ayyaş
broken [us] adj. (durum) istendiği gibi gitmeyen
broken [us] adj. üzücü
rules are made to be broken expr. kurallar yıkılmak/çiğnenmek içindir
if it ain't broken, don't fix it expr. bozuk değilse kurcalama
if it ain't broken, don't fix it expr. çalışıyorsa kurcalama
Idioms
broken vessel n. tutunacak bir dalı olmayan kimse
broken vessel n. çökmüş kimse
broken vessel n. içi boşalmış gibi hisseden kişi
broken vessel n. kimsesiz kişi
broken reed n. güven vermeyen kimse
broken reed n. ipi ile kuyuya inilmez kişi
broken record n. kendini tekrar eden kimse/şey
sound like a broken record v. bozuk plak gibi hep aynı şeyleri tekrarlamak
fix a broken heart v. kırık bir kalbi onarmak
mend a broken heart v. kırık bir kalbi onarmak
die of a broken heart v. kederinden ölmek
sound like a broken record v. papağan gibi tekrarlayıp durmak
die of a broken heart v. üzüntüsünden ölmek
fix a broken heart v. gönlünü almak
promises are like pie crust: easily made, easily broken expr. söz/sözler dönülmek için verilir
promises are like pie crust: easily made, easily broken expr. söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır
promises are like pie crust: easily made, easily broken expr. söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır
promises are like pie crusts: easily made, easily broken expr. söz/sözler dönülmek için verilir
promises are like pie crusts: easily made, easily broken expr. söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır
promises are like pie crusts: easily made, easily broken expr. söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır
promises are like pie crusts: easily broken expr. söz/sözler dönülmek için verilir
promises are like pie crusts: easily broken expr. söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır
promises are like pie crusts: easily broken expr. söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır
promises are like pie crust: easily broken expr. söz/sözler dönülmek için verilir
promises are like pie crust: easily broken expr. söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır
promises are like pie crust: easily broken expr. söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır
promises are like pie crusts: they are made to be broken expr. söz/sözler dönülmek için verilir
promises are like pie crusts: they are made to be broken expr. söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır
promises are like pie crusts: they are made to be broken expr. söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır
promises are like pie crust: they are made to be broken expr. söz/sözler dönülmek için verilir
promises are like pie crust: they are made to be broken expr. söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır
promises are like pie crust: they are made to be broken expr. söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır
promises are like pie crusts: made to be broken expr. söz/sözler dönülmek için verilir
promises are like pie crusts: made to be broken expr. söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır
promises are like pie crusts: made to be broken expr. söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır
promises are like pie crust: made to be broken expr. söz/sözler dönülmek için verilir
promises are like pie crust: made to be broken expr. söz vermek de sözünden dönmek de kolaydır
promises are like pie crust: made to be broken expr. söz vermek ne kadar kolaysa sözünden dönmek de o kadar kolaydır
Speaking
he has a broken rib expr. bir kaburgası kırılmış
my concentration was broken expr. dikkatim dağıldı
my arm is broken expr. kolum kırık
my arm is broken expr. kolum kırıldı
I don't want him to have his heart broken expr. onun kalbinin kırılmasını istemem
you've broken the law expr. kanunu çiğnedin
my phone is broken expr. telefonum bozuldu
my phone is broken expr. telefonum bozuk
Trade/Economic
broken cross rates n. bozuk çapraz kurlar
exchange broken n. kambiyo acentesi ya da simsarı
broken account n. kapatılmış hesap
broken lot n. lot altı hisse senetleri
broken account n. kesilen hesap
broken number n. kesirli sayı
Technical
percentage of crushed and broken surfaces n. ezilmiş ve kırılmış yüzeylerin yüzdesi
broken stowage n. istif harcı
broken stowage n. istif boşluğu
broken sliding surface n. kırıklı kayma sathı
broken rule n. kırık çizgi
broken stone n. kırma taş kırılmış taş
broken ground n. kırıklı formasyon
broken section n. kırık kesit
broken coke n. kırılmış kok
broken coke n. kırma kok
broken back transition n. kırık düzlemli tranzisyon
broken stone n. kırmataş
layer of broken stone n. kırmataş tabaka
broken wire n. kopuk tel
stretch-broken man-made fibres n. koparılmış yapay lifler
broken blister n. patlak uzun kabarcık
broken seed n. patlak küçük kabarcık
broken in lehr n. soğutma kırığı
broken joint n. taşkesmesi derz
Computer
broken hyperlink n. bozuk hyperlink
link broken n. bozuk bağlantı
broken word n. bölünmüş sözcük
link broken n. kırık link
link broken n. ölü link
page is broken expr. sayfa kesilmiş
fix broken text expr. yazı tipi hatalarını düzelt
Informatics
broken word n. bölünmüş sözcük
Construction
broken roof n. çatı katı
broken pediment n. kırık alınlık
broken arch n. kırık kemer
broken pediment n. kesik alınlık
broken pediment n. kırma alınlık
broken stones (for road making) n. kırma taş
broken stones n. kırma taş
Automotive
broken in n. açılmış motor
broken white line n. kesik beyaz çizgi
broken stud remover n. kırık saplama çektirme aleti
broken line n. kesik yol çizgisi
the exhaust is broken expr. egzoz bozulmuş
the gearbox is broken expr. şanzıman bozulmuş
the transmission is broken expr. vites geçmiyor
the windscreen is broken expr. arabanın camı kırılmış
the windshield is broken expr. arabanın camı kırılmış
Traffic
broken yellow line n. kesik sarı çizgi
double broken yellow line n. kesik çift sarı çizgi
Marine
broken stowage n. istif aralığı
broken stowage n. istif harcı
broken stowage n. istif boşluğu
broken stone n. kırma taş
broken stowage n. yükleme sonrası gemideki boş kalan yerler
broken-backed adj. başı ve kıçı düşmüş (gemi)
Medical
broken bone n. kırılan kemik
broken arm n. kol kırılması
the water has broken n. suyun gelmesi (doğumun başlangıcı)
broken heart n. kalp kasının yırtılması
set the broken bone v. kırılan kemiği alçıya almak
set and bind up a broken bone v. kırık sarmak
broken-down adj. hasta
broken-down adj. ruhen çökmüş
broken-down adj. perişan
Psychology
broken heart syndrome n. kırık kalp sendromu
Pathology
broken breast n. meme bezinin olmaması
Veterinary
broken wind n. atlara özgü bir solunum yolu hastalığı
Gastronomy
broken meat n. et parçaları
Math
broken line graph n. kırık çizgi grafiği
broken line graph n. kırık çizgi çizeneği
broken line n. kırık çizgi
Marine Biology
broken ice n. gezgin buzlu
Agriculture
broken ginger n. parça zencefil
Geography
broken bow n. oklahoma eyaletinde şehir
broken bow n. nebraska eyaletinde şehir
broken hill n. avustralya'nın new south wales eyaletinde şehir
broken arrow n. oklahoma eyaletinde şehir
broken hill n. zambiya'nın kabwe şehrinin eski adı
Meteorology
broken sky n. parçalı gökyüzü
broken cloud n. yer yer açık bulut
broken weather n. karışık hava
Military
broken terrain n. engebeli arazi
Football
broken-field adj. top taşıyıcının sahaya yayılmış savunma oyuncularına karşı koştuğu
Music
broken cadence n. kırık durgu
broken chord n. kırık akor
broken consort n. farklı ailelerden enstrümanlar çalan grup
Modern Slang
all hell has broken loose expr. kıyamet kopmuş
all hell has broken loose expr. çarşı pazar karışmış
all hell has broken loose expr. ortalık birbirine girmiş
all hell has broken loose expr. işler/durum kontrolden çıkmış
Star Wars
broken horn syndicate n. kırık boynuz çetesi
broken valley n. kırılmış vadi
broken wing (location) n. kırılmış kanat (konum)
forest of broken glass n. kırık cam ormanı
the broken laser bit n. kırık lazer parçası