yeterince - Türkisch Englisch Wörterbuch

yeterince

Bedeutungen von dem Begriff "yeterince" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 12 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
yeterince enough adj.
The announcement last week was bad enough.
Geçen hafta yapılan duyuru yeterince kötüydü.

More Sentences
yeterince reasonable adj.
His new car has a reasonable amount of room in the trunk.
Yeni arabasının bagajı yeterince genişti.

More Sentences
yeterince sufficiently adv.
As far as I am concerned, just like the new Farm Bill, this issue is not sufficiently covered in the two reports.
Endişelendiğim kadarıyla, tıpkı yeni Çiftlik Yasası gibi, bu konu da iki raporda yeterince ele alınmamıştır.

More Sentences
yeterince adequately adv.
In my view, this is not adequately expressed in your paper.
Benim görüşüme göre, bu husus makalenizde yeterince ifade edilmemiştir.

More Sentences
yeterince in detail adv.
yeterince decently adv.
yeterince meet [obsolete] adv.
yeterince good adv.
yeterince commensurately adv.
yeterince perfectly adv.
yeterince enuf [dialect] pron.
yeterince quite adverb

Bedeutungen, die der Begriff "yeterince" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 288 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
yeterince tatlı sweet enough n.
She tasted the cake to see if it was sweet enough.
Yeterince tatlı olup olmadığını görmek için pastanın tadına baktı.

More Sentences
yeterince zaman enough time n.
If I had enough time, I would go to New York City every year.
Yeterince zamanım olsaydı, her yıl New York'a giderdim.

More Sentences
yeterince almak get enough v.
We never get enough to eat.
Asla yemek için yeterince almıyoruz.

More Sentences
yeterince yaşlı old enough adj.
You're old enough now, aren't you?
Artık yeterince yaşlısın, değil mi?

More Sentences
yeterince güçlü strong enough adj.
When the political will is strong enough, Europe can move forward quickly and effectively.
Siyasi irade yeterince güçlü olduğunda, Avrupa hızlı ve etkili bir şekilde ilerleyebilir.

More Sentences
yeterince iyi good enough adj.
That really is not good enough.
Bu gerçekten yeterince iyi değil.

More Sentences
yeterince açık clear enough adj.
These figures, which are clear enough in themselves, point to two conclusions.
Kendi içinde yeterince açık olan bu rakamlar iki sonuca işaret etmektedir.

More Sentences
yeterince uzun long enough adj.
Two years was certainly long enough for us to resolve these problems.
İki yıl bu sorunları çözmemiz için kesinlikle yeterince uzun bir süreydi.

More Sentences
yeterince uzun tall enough adj.
You're not tall enough.
Yeterince uzun değilsin.

More Sentences
yeterince makul fair enough adj.
Fair enough.
Yeterince makul.

More Sentences
yeterince keskin sharp enough adj.
This knife is not sharp enough.
Bu bıçak yeterince keskin değil.

More Sentences
yeterince zeki clever enough adj.
You're clever, but not clever enough.
Zekisin ama yeterince zeki değilsin.

More Sentences
yeterince geniş wide enough adj.
Do you think the track is wide enough for cars?
Yolun arabalar için yeterince geniş olduğunu düşünüyor musun?

More Sentences
yeterince çabuk quick enough adj.
The weekend can't come quick enough.
Hafta sonu yeterince çabuk gelemez.

More Sentences
yeterince sıkı hard enough adj.
You're not working hard enough.
Yeterince sıkı çalışmıyorsun.

More Sentences
yeterince büyük big enough adj.
This town isn't big enough for both of us.
Bu kasaba ikimiz için yeterince büyük değil.

More Sentences
yeterince şişman fat enough adj.
You're fat enough as it is.
Yeterince şişmansın.

More Sentences
yeterince saf pure enough adj.
The sample is not pure enough.
Örnek yeterince saf değil.

More Sentences
yeterince hafif light enough adj.
This box is light enough to carry.
Bu kutu taşımak için yeterince hafif.

More Sentences
yeterince kısa short enough adj.
This story is short enough to read in one lesson.
Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.

More Sentences
yeterince sıcak warm enough adj.
It's warm enough to swim.
Yüzmek için yeterince sıcak.

More Sentences
yeterince ağır heavy enough adj.
You're not heavy enough, kid.
Yeterince ağır değilsin evlat.

More Sentences
yeterince sıcak hot enough adj.
Tom complained that the soup was not hot enough.
Tom çorbanın yeterince sıcak olmadığından şikayet etti.

More Sentences
yeterince zengin rich enough adj.
My brother is rich enough to buy a car.
Erkek kardeşim, bir araba satın almak için yeterince zengindir.

More Sentences
yeterince soğuk cold enough adj.
This beer is not cold enough.
Bu bira yeterince soğuk değil.

More Sentences
yeterince kullanılmamış underutilized adj.
Roads are under-utilised, we are withdrawing police stations and closing down little churches and schools.
Yollar yeterince kullanılmıyor, karakolları geri çekiyoruz ve küçük kilise ve okulları kapatıyoruz.

More Sentences
vasıflarından yeterince yararlanılmayan underemployed adj.
He felt underemployed in his current position.
Adam, şu anki pozisyonunda vasıflarından yeterince yararlanılmayan biriydi.

More Sentences
yeterince iyi well enough adv.
Are you sure you're well enough to work?
Çalışmak için yeterince iyi olduğundan emin misin?

More Sentences
yeterince çabuk soon enough adv.
Tom didn't accelerate soon enough.
Tom yeterince çabuk hızlanmadı.

More Sentences
yeterince hızlı fast enough adv.
We are seeing developments, but they are not fast enough or adequately coordinated.
Gelişmeler görüyoruz, ancak bunlar yeterince hızlı ya da yeterince koordineli değil.

More Sentences
Phrases
yeterince uzak far enough expr.
Tom didn't go far enough.
Tom yeterince uzağa gitmedi.

More Sentences
Colloquial
yeterince doğru true enough adj.
That's true enough.
Bu yeterince doğru.

More Sentences
için yeterince iyi good enough for adj.
That's not good enough for him.
Bu onun için yeterince iyi değil.

More Sentences
Speaking
yeterince biliyoruz we know enough expr.
We know enough.
Yeterince biliyoruz.

More Sentences
Common Usage
yeterince değer vermemek underrate v.
General
yeterince fark gözetmeyen sweeping n.
yeterince pişirme adequate cooking n.
yeterince olduğunu bilme yedasentience n.
yeterince giyimli olmayan kimse naked n.
yeterince faal olmama underactivity n.
yeterince bilinmeme underexposure n.
yeterince şişirilmemiş olma underinflation n.
yeterince hava basıncı olmama underinflation n.
bir konuyu yeterince anlamak için tarihi farkındalığın önemli olduğunu savunan görüş historicism n.
(tavlada) oyuncunun kendi sahasında yeterince taşı bulunması shutout n.
belirli bir iş için yeterince insan olmak man v.
yeterince uyanık olmadığından fırsatı kaçırmak be asleep at the switch v.
ne demek istediğini yeterince anlatmak make one's point v.
yeterince zaman ayıramamak not to spare enough time v.
yeterince zaman ayıramamak not to allow enough time for v.
yeterince zaman ayıramamak not to have enough time for v.
yeterince parası olmamak can't afford v.
yeterince vurgulamamak underemphasis v.
yeterince yararlanmamak underexploit v.
yeterince memnun edememek underfulfil v.
yeterince tatmin edememek underfulfil v.
mali olarak yeterince desteklememe underfunding v.
yeterince ısıtmamak underheat v.
yeterince ısınmamak underheat v.
yeterince övmemek underpraise v.
yeterince methetmemek underpraise v.
yeterince değer vermemek underreckon v.
yeterince serpilememek misthrive v.
yeterince göstermek serve [scotland] v.
yeterince ıslak wet enough adj.
yeterince sert firm enough adj.
yeterince küçük small enough adj.
yeterince şanslı lucky enough adj.
yeterince düz flat enough adj.
yeterince yuvarlak round enough adj.
yeterince kalın thick enough adj.
yeterince geniş huge enough adj.
yeterince cesur brave enough adj.
yeterince kuru dry enough adj.
yeterince geniş large enough adj.
yeterince verimli fertile enough adj.
yeterince aydınlık bright enough adj.
yeterince yumuşak soft enough adj.
yeterince yırtıcı fierce enough adj.
yeterince ince thin enough adj.
yeterince uyarılmamış underchallenged adj.
yeterince motive olmamış underchallenged adj.
yeterince teşvik edilmemiş underchallenged adj.
yeterince güdülenmemiş underchallenged adj.
yeterince dürtülenmemiş underchallenged adj.
toprağı verimsiz olup bunu geliştirmek için yeterince nakde sahip olmayan land-poor adj.
yeterince kullanılmamış underutilised adj.
yeterince takdir edilmemiş under-appreciated adj.
yeterince araştırılmamış under-researched adj.
yeterince kapsamlı olmayan overbroad adj.
yeterince erken timeful [obsolete] adj.
yeterince erken timeous [scottish] adj.
yeterince karanlık dark enough adj.
yeterince erken earlyish adj.
yeterince yanmamış underburnt adj.
yeterince giyinmemiş underclad adj.
(belirli bir etkinlik için) yeterince özenli giyinmemiş underdressed adj.
(belirli bir etkinlik için) yeterince resmi giyinmemiş underdressed adj.
mali olarak yeterince desteklenmemiş underfinanced adj.
yeterince memnun olmamış underfulfilled adj.
yeterince tatmin olmamış underfulfilled adj.
yeterince memnun edemeyen underfulfilling adj.
yeterince tatmin edemeyen underfulfilling adj.
yeterince şişirilmemiş underinflated adj.
yeterince hava basıncı olmayan underinflated adj.
yeterince hazırlıklı olmayan underprepared adj.
yeterince hazırlanmamış underprepared adj.
yeterince bilinmeyen underpublicized adj.
yeterince değer verilmemiş underwrought adj.
yeterince büyük olmayan unsizeable [obsolete] adj.
yeterince denenmemiş wanted wear adj.
yeterince kullanılmamış wanted wear adj.
geyik ve büyük av hayvanlarını avlamak için yeterince ağır ve namlu çıkış hızına sahip mermili bir fişek kullanan high-powered adj.
yeterince büyük gross adj.
yeterince hazırlanmamış disappointed [obsolete] adj.
yeterince erken time enough adv.
yeterince iyi bir şekilde ok adv.
yeterince iyi bir şekilde okay adv.
yeterince iyi worth prep.
Phrasals
yeterince bilgilendirmek keep up v.
benzer (biriyle/bir şeyle) kıyaslandığında yeterince iyi olmak stack up to someone or something v.
yeterince ayırmak allow for v.
yeterince ayırmak allow for v.
yeterince parası olmak run to v.
Phrases
en iyinin yeterince iyi olmadığı zaman when your best isn't good enough expr.
yeterince şaşırtıcı surprisingly enough expr.
Proverb
trajik, zor, rahatsız edici her şey üzerinden yeterince zaman geçtikten sonra mizahın konusu olabilir comedy equals tragedy plus time [cliché]
trajik, zor, rahatsız edici her şey üzerinden yeterince zaman geçtikten sonra mizahın konusu olabilir/komediye dönüşebilir humor equals tragedy plus time [cliché]
komedi, üzerinden yeterince zaman geçmiş trajedidir humor equals tragedy plus time [cliché]
Colloquial
yeterince araştırma yapılmadan belirtilen/yayınlanan görüş veya analiz hot take n.
bir şey yapmak için yeterince erkek olmak be man enough to do something v.
bir şey yapmak için yeterince cesur olmak be man enough to do something v.
yeterince kazanmamak make enough money v.
yeterince düşünmeden hemen harekete geçmek go off half-cocked v.
yeterince malzeme vb olmadan işe kalkışmak make brick without straw v.
yeterince/beklendiği kadar iyi olamamak not cut the mustard v.
(bir şeyi) yeterince var olmak be off for (something) v.
yeterince asılmamak dog it v.
(birinin/bir şeyin, biri/bir şey için) yeterince fit/zinde olduğunu düşünmek think (someone or something) is fit for (someone or something) v.
birinin bir şey için yeterince fit/zinde olduğunu düşünmek think someone fit for something v.
birinin bir şey için yeterince sağlıklı olduğunu düşünmek think someone fit for something v.
birinin bir şey için yeterince formunda olduğunu düşünmek think someone fit for something v.
birinin bir şey için yeterince kondisyonlu olduğunu düşünmek think someone fit for something v.
bir şeyden yeterince olmak be well off for something v.
(biri) için yeterince iyi olmak be good enough for (one) v.
yeterince erkek olmak be man enough v.
yeterince cesareti olmak be man enough v.
yeterince cesur olmak be man enough v.
yeterince (bir şeye) sahip değil badly off for (something) [uk] adj.
(bir şeyden) yeterince yok badly off for (something) [uk] adj.
(biri) için yeterince iyi good enough for (one) adj.
bir günde yeterince hata yapmadın mı? haven't you made enough mistakes for one day? expr.
gerçi bundan yeterince faydalandığım pek söylenemez not that i've taken much advantage of it yet expr.
yeterince anlaşılır enough said expr.
yeterince iyi değil not so hot expr.
yeterince cesur brave enough expr.
yeterince açık enough said expr.
yeterince sıktı have had enough expr.
yeterince gelişmemiş in embryo expr.
yeterince huzurlu nice and peaceful expr.
üstesinden gelmek için yeterince ağır too much to overcome expr.
yeterince sıcak mı? hot enough for you? exclam.
yeterince sıcak değil mi? hot enough for you? exclam.
yeterince var mı? how is fixed for? exclam.
yeterince makul that's fair exclam.
Idioms
ingilizlerin yeterince üretken/verimli olamamalarına yönelik bir ifade the british disease n.
hakkında pek/yeterince bir şey bilinmeyen kimse/şey an unknown quantity n.
bilmeden/yeterince düşünmeden hemen bir sonuca/karara varmak jump to a conclusion v.
bir şeye yeterince/tam yer vermek allow something full play v.
birine yeterince (yüklü bir miktarda) para bırakmak set somebody up for life v.
bir şeyi/şeyden yeterince (hatta fazlasıyla) yapmış olmak have your share of something v.
bir şeyin üzerinde yeterince/tam durmak give something full play v.
bir şeye yeterince/tam yer vermek give something full play v.
bir şeyin üzerinde yeterince/tam durmak allow something full play v.
yeterince/gerektiğince kullanmak get some kind of mileage out of something v.
yeterince bilmeden/düşünmeden hemen bir sonuca/karara varmak rush to conclusions v.
yeterince bilmeden/düşünmeden hemen bir sonuca/karara varmak jump to conclusions v.
yeterince bilmeden/düşünmeden hemen bir sonuca/karara varmak leap to conclusions v.
zaten yeterince derdi/işi olmak have a lot/enough on one's plate v.
zaten yeterince derdi/işi olmak have one's plate full v.
hızla çite yaklaşıp üstünden atlayacak yeterince zamanı ve yeri kalmamak (at) rush (one's) fences v.
yeterince yakınına girmek move within range v.
yeterince bir şeye sahip olmamak be badly off for something [uk] v.
gerekli olan bir şeyden yeterince olmamak/kalmamak be badly off for something [uk] v.
yeterince uyanık olmadığından fırsatı kaçırmak be sleeping at the switch v.
yeterince uyanık olmadığından fırsatı kaçırmak be sleeping at the wheel v.
yeterince çok çalışmamak be sleeping on the job v.
yeterince çok çalışmamak be asleep on the job v.
(bir şey için) yeterince cesareti olmak be man enough (to do something/for something) v.
(bir şey için) yeterince cesur olmak be man enough (to do something/for something) v.
(bir şeyden) yeterince olmamak be short of (something) v.
yeterince uyanık olmamak be sleeping on the job v.
yeterince uyanık olmamak be asleep on the job v.
belirli bir durumda yeterince yetkin olmak hold one's own v.
(biriyle) yeterince ilgilenmemek do badly by (someone) v.
(birine) yeterince iyi davranmamak do badly by (someone) v.
yeterince/gerektiğince kullanmak get some kind of mileage out of v.
bir şeyi/şeyden yeterince (hatta fazlasıyla) yapmış olmak have (one's) share of (something) v.
zaten yeterince derdi/işi olmak have enough on (one's) plate v.
zaten yeterince derdi/işi olmak have enough on your plate v.
zaten yeterince derdi/işi olmak have a lot on your plate v.
yeterince almak have had your fill of v.
ne demek istediğini yeterince anlatmak make your point v.
konuyla ilgili yeterince kanıt sunduğunu düşünmek rest your case v.
için yeterince sağlıklı olduğunu düşünmek think fit for v.
için yeterince kondisyonlu olduğunu düşünmek think fit for v.
için yeterince fit/zinde olduğunu düşünmek think fit for v.
yeterince iyi olmayan not much chop [australia/canada] adj.
yeterince düşünülmemiş half-baked adj.
yeterince aptal fool enough adj.
yeterince para kazanamayan under water adj.
yeterince uyanık olmayan sleeping at the switch adj.
(bir şeyde) yeterince iyi değil not so hot at (something) adj.
yeterince olgun old enough to vote adj.
yeterince donanımlı well fixed adj.
yeterince iyi good enough for jazz expr.
yeterince gelişmemiş in embryo expr.
(bir özelliğe) yeterince/çok sahip olma bakımından in the (something) stakes expr.
(bir kişilik özelliğine) yeterince/çok sahip olma açısından in the (something) stakes expr.
yeterince çabalarsan bir şey tutturabilirsin throw enough mud at the wall, some of it will stick expr.
yeterince çabalarsan az da/kötü de olsa ortaya bir şey çıkabilir throw enough mud at the wall, some of it will stick expr.
yeterince soğuk değil mi? cold enough for you? [humorous] expr.
(bir şey yapmak) için yeterince erkek man enough to (do something) expr.
(bir şey yapmak) için yeterince cesur man enough to (do something) expr.
Speaking
bu saçmalığı yeterince duydum! I've heard enough of this nonsense! expr.
bence yeterince baskı altındayız I think we're under enough pressure expr.
bu konuda yeterince konuştun you've said enough on this topic expr.
cami yeterince büyük değildi the mosque wasn´t big enough expr.
keşke yeterince param olsaydı I wish I had enough money expr.
sana yeterince güvenmiyorum I don't trust you enough expr.
saçlarım yeterince uzamıyor my hair doesn't grow long enough expr.
sen zaten yeterince iyisin you're already good enough expr.
yeterince sorun çıkartmadın mı? haven't you done enough? expr.
yeterince iyi değil not good enough expr.
yeterince biliyorum I know enough expr.
yeterince zamanı olmamak there aren't enough hours in the day expr.
yeterince dinledim seni I've heard enough expr.
yeterince insan kayboldu enough people disappear expr.
yeterince adil that is fair enough expr.
yeterince sorun yaratmadın mı? haven't you done enough? expr.
yeterince soğuk değil mi? is it cold enough for you? expr.
yeterince sıcak mı? (is it) hot enough for you? expr.
yeterince sıcak değil mi? (is it) hot enough for you? expr.
yeterince ifade edemem I can not stress enough expr.
yeterince ifade edemem I can't stress enough expr.
Trade/Economic
yeterince ulaşılmamış/girilmemiş pazar underpenetrated market n.
yeterince iyi olanı seçme yaklaşımı satisfying behavior n.
doğal düzenin toplumu yeterince kontrol ettiğini öne süren bir politik iktisat doktrini physiocratism n.
(yeterince temsilcisi olmayan bir grup için) belirli bir maddi imkan oranını gerekli kılan program türü set-aside n.
mali olarak yeterince desteklememek underfund v.
mali olarak yeterince desteklenmemiş underfunded adj.
koşullara yeterince uymayan unsatisfactory adj.
fiyatları yeterince yükseltecek şekilde buoyantly adv.
Law
(ingiltere'de) yeterince güvenilir olarak nitelendirilen (açık cezaevi sınıfı) Category d adj.
Institutes
yeterince bağış almamış (okul, hastane, kurum) underendowed adj.
Industry
(beton, harç) yeterince sertleşmemiş green adj.
(kağıt) yeterince kurutulmamış green adj.
Insurance
bir işi yaparken yeterince özen göstermeme negligence n.
Technical
yeterince kesin precise enough n.
yeterince hassas precise enough adj.
(işlem) yeterince yüksek sıcaklıkta hot adj.
(kum) bir kalıba kompakt bir astar oluşturmak için yeterince nemli green adj.
(değerli taş) yeterince parlamayan spread adj.
Computer
(kamuyu yeterince bilgilendirmeden) yazılım güncelleme slipstreaming n.
bir yazılım yeterince geliştirici tarafından test edilirse, tüm açıklar su yüzüne çıkar given enough eyeballs, all bugs are shallow expr.
Electric
yeterince şarj edilmemiş (batarya, pil) down adj.
Medical
dokunun yeterince kan alamaması durumu ischemia n.
dokunun yeterince kan alamaması durumu ischaemia n.
ve yeterince tanı konamayan hastalık under-diagnosed disease n.
Pathology
genellikle yeterince pişirilmemiş et veya balık yendiğinde görülen parazitik tenya kaynaklı bağırsak enfeksiyonu tapeworm infection n.
beyne yeterince kan gitmemesiyle olan ani bilinç kaybı faint n.
bağırsakta gevşeme sağlayan sinir hücrelerinin yeterince bulunmadığı bir hastalık congenital megacolon n.
tiroid bezinin yeterince çalışmaması sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlık congenital myxedema n.
deri ve mukozaya yönelik uyartıları yeterince hissedememe rahatsızlığı dysaesthesia n.
Gastronomy
yemek için yeterince olgun olmayan dana eti bod veal n.
yeterince tuz ve baharat eklemek seasoning v.
yeterince pişirmemek underfire v.
yeterince fırınlamamak underfire v.
fırında yeterince pişirmemek underfire v.
yeterince pişmemiş doughy adj.
Biology
yeterince gelişmeyen lowly adj.
Breeding
(hayvan) yeterince besili olmak finish v.
yeterince hayvanı olmayan stockless adj.
Religious
tanrı'nın insanlara pozitif ve olumlu tanınması için yeterince ipucu gönderdiğine dair dini inanç cataphatism n.
Hunting
namlu çıkış hızı yüksek olup büyük avı öldürmek için yeterince ağır mermi içeren (tüfek) high-power adj.
Slang
cinsiyetçiliğe, mizojiniye ye da erkek şovenizmine yeterince tepki göstermeyen kadın chill girl n.
British Slang
üzerine yeterince nakit olan holding the folding adj.
Modern Slang
yoksulluktan bahsederken hakkında yeterince bilgiye sahip olmadan afrika'yı örnek verip insanların haline şükretmesi gerektiğini söyleme africa card n.