|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
olanak tanımak |
enable v.
|
|
Yet the draft decision enables the EU institutions to discriminate in their recruitment on the grounds of age.
Ancak karar taslağı, AB kurumlarının işe alımlarında yaş temelinde ayrımcılık yapmalarına olanak tanımaktadır.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
olanak sağlamak |
enable v.
|
|
The rise in house prices enabled him to sell his house at a big profit.
Ev fiyatlarındaki artış onun evini büyük bir kârla satmasına olanak sağladı.
More Sentences
|
General |
|
3 |
General |
olanak tanıyan |
admitting of n.
|
|
The matter admits of no explanation.
Konu hiçbir açıklamaya olanak tanımıyor.
More Sentences
|
4 |
General |
olanak vermek |
allow v.
|
|
Three alternative climate systems allow you to control the temperature.
Üç alternatif iklim sistemi sıcaklığı kontrol etmenize olanak verir.
More Sentences
|
5 |
General |
olanak sağlamak |
allow v.
|
|
It will also allow society to continue the debate on energy services.
Ayrıca toplumun enerji hizmetleri konusundaki tartışmaları sürdürmesine de olanak sağlayacaktır.
More Sentences
|
6 |
General |
olanak sağlamak |
enable v.
|
|
The prize money enabled me to go on a world cruise.
Para ödülü, dünya gezisine gitmeme olanak sağladı.
More Sentences
|
7 |
General |
olanak sağlamak |
allow for v.
|
|
This will also allow for the smoother operation of the internal market.
Bu aynı zamanda iç pazarın daha düzgün işlemesine de olanak sağlayacaktır.
More Sentences
|
Common Usage |
|
8 |
Common Usage |
olanak vermek |
enable v.
|
|
9 |
Common Usage |
olanak sağlayan |
conducive adj.
|
|
General |
|
10 |
General |
olanak tanıyan |
enabler n.
|
|
11 |
General |
kayakçının geniş açılı dönüş yapmasına olanak tanıyan bir dönüş şekli |
telemark n.
|
|
12 |
General |
olanak sağlayabilirlik |
conduciveness n.
|
|
13 |
General |
birden çok girişe olanak veren vize |
multiple entry visa n.
|
|
14 |
General |
olanak/kolaylık |
facility n.
|
|
15 |
General |
geniş olanak |
favourable opportunity n.
|
|
16 |
General |
geniş olanak |
fair chance n.
|
|
17 |
General |
geniş olanak |
ample opportunity n.
|
|
18 |
General |
maddi olanak |
financial possibility n.
|
|
19 |
General |
maddi olanak |
financial potential n.
|
|
20 |
General |
olanak verme |
enablement n.
|
|
|
21 |
General |
olanak tanıma |
enablement n.
|
|
22 |
General |
belirli bir eylemin yapılmasına olanak tanıması amacıyla bir nesnenin/aracın oluşturulması |
affordance n.
|
|
23 |
General |
olanak tanımama |
inablement [obsolete] n.
|
|
24 |
General |
olanak tanımak |
make possible v.
|
|
25 |
General |
olanak vermemek |
forbid v.
|
|
26 |
General |
olanak tanımak |
serve v.
|
|
27 |
General |
olanak vermek |
permit v.
|
|
28 |
General |
olanak tanımak |
allow of v.
|
|
29 |
General |
olanak tanımak |
facilitate v.
|
|
30 |
General |
olanak dışı bırakmak |
preclude v.
|
|
31 |
General |
olanak sunmak |
give somebody an opportunity v.
|
|
32 |
General |
olanak sunmak |
give somebody a chance v.
|
|
33 |
General |
olanak sağlamak |
give somebody an opportunity v.
|
|
34 |
General |
olanak sağlamak |
give somebody a chance v.
|
|
35 |
General |
olanak sağlamak |
provide somebody with an opportunity v.
|
|
36 |
General |
olanak sunmak |
offer somebody with an opportunity v.
|
|
37 |
General |
olanak sağlamak |
offer somebody with an opportunity v.
|
|
38 |
General |
olanak sunmak |
provide somebody with an opportunity v.
|
|
39 |
General |
olanak sağlamak |
give someone opportunity v.
|
|
40 |
General |
olanak sağlamak |
provide someone with opportunity v.
|
|
41 |
General |
olanak sağlamak |
give chance v.
|
|
42 |
General |
olanak sağlamak |
open up an opportunity v.
|
|
43 |
General |
olanak sağlamak |
offer someone opportunity v.
|
|
44 |
General |
olanak sağlamak |
provide an opportunity v.
|
|
45 |
General |
olanak sağlamak |
allow of v.
|
|
46 |
General |
olanak sağlamak |
make possible v.
|
|
47 |
General |
olanak sağlamak |
facilitate v.
|
|
48 |
General |
olanak tanımamak |
disenable v.
|
|
49 |
General |
olanak vermemek |
incapacitate v.
|
|
50 |
General |
olanak tanımak |
admit v.
|
|
51 |
General |
olanak vermemek |
make impossible v.
|
|
52 |
General |
olanak tanımak |
give an opportunity v.
|
|
53 |
General |
birine bir şey yapması için olanak tanımak/imkan sağlamak |
enable someone to do something v.
|
|
54 |
General |
tekrar olanak tanımak |
re-enable v.
|
|
55 |
General |
tekrar olanak tanımak |
reenable v.
|
|
56 |
General |
(olanak/fırsat) düşmek |
offer v.
|
|
57 |
General |
(olanak/fırsat) çıkmak |
offer v.
|
|
58 |
General |
geçmesine olanak tanımak |
admit v.
|
|
59 |
General |
ölçüme olanak vermek |
measure v.
|
|
60 |
General |
olanak sağlamak |
lubricate v.
|
|
|
61 |
General |
olanak sağlamak |
lubricitate v.
|
|
62 |
General |
olanak tanımak |
grease v.
|
|
63 |
General |
olanak vermek |
dispense [obsolete] v.
|
|
64 |
General |
yaşama olanak vermek |
support life v.
|
|
65 |
General |
olanak sağlamak |
suffice [obsolete] v.
|
|
66 |
General |
ayarlanmaya olanak tanıyan |
adjustive adj.
|
|
67 |
General |
olanak sağlayan |
enabling adj.
|
|
68 |
General |
medeniyete olanak sağlamayan |
uncivil adj.
|
|
69 |
General |
refaha olanak sağlamayan |
uncivil adj.
|
|
70 |
General |
yeterli boş yere olanak sağlayan |
uncrowded adj.
|
|
71 |
General |
dinlenmeye olanak sağlamayan |
unease adj.
|
|
72 |
General |
inişe olanak tanıyan |
descendible adj.
|
|
73 |
General |
olanak sağlayan |
favorable adj.
|
|
74 |
General |
olanak sağlayan |
favourable adj.
|
|
75 |
General |
olanak sağlayan |
inservient [obsolete] adj.
|
|
76 |
General |
defin işlemine olanak tanıyan |
sepelible adj.
|
|
77 |
General |
sırt kısmı bronzlaşmaya olanak veren (giysi) |
sunback adj.
|
|
78 |
General |
geçişe olanak veren |
synchromesh adj.
|
|
79 |
General |
olanak dışı bir şekilde |
improbably adv.
|
|
80 |
General |
olanak dışı bir şekilde |
unreally adv.
|
|
81 |
General |
olanak tanımadan |
without prep.
|
|
Phrasals |
|
82 |
Phrasals |
birinin bir şeyi yapmasına olanak tanımak |
entitle someone to do something v.
|
|
83 |
Phrasals |
(bir şeye) olanak tanımak |
allow of (something) v.
|
|
84 |
Phrasals |
(bir şeye) olanak sağlamak |
allow of (something) v.
|
|
85 |
Phrasals |
(bir şeye) olanak tanımak |
allow of (something) v.
|
|
86 |
Phrasals |
(bir şeye) olanak sağlamak |
allow of (something) v.
|
|
Phrases |
|
87 |
Phrases |
(bir şeye) olanak tanımayan |
unsusceptible of (something) adj.
|
|
Colloquial |
|
88 |
Colloquial |
imkan/olanak tanımak |
give (one) a break v.
|
|
89 |
Colloquial |
imkan/olanak vermek |
give (one) a break v.
|
|
Idioms |
|
90 |
Idioms |
anneler için esnek saatler gibi faydaları olan fakat onlara yükselmek için çok az olanak tanıyan bir çalışma planı |
mommy track n.
|
|
91 |
Idioms |
çalışan anneler için çizilmiş esnek saatler gibi faydaları olan fakat onlara yükselmek için çok az olanak tanıyan bir kariyer planı |
mommy track n.
|
|
92 |
Idioms |
yeni bir olanak |
a new lease of life [uk] n.
|
|
93 |
Idioms |
önünde birçok fırsat/imkan/olanak olmak |
be wide open v.
|
|
94 |
Idioms |
barış görüşmelerine olanak tanımak |
open the door to peace talks v.
|
|
95 |
Idioms |
hayal ettiklerinin gerçekleşmesine olanak sağlamak |
give full play to one's imagination v.
|
|
96 |
Idioms |
(bir şeye) olanak tanımak |
give wing to (something) v.
|
|
97 |
Idioms |
olanak sağlamak |
offer affordance v.
|
|
98 |
Idioms |
olanak vermek |
offer affordance v.
|
|
99 |
Idioms |
olanak sağlamak |
offer affordances v.
|
|
100 |
Idioms |
olanak vermek |
offer affordances v.
|
|
101 |
Idioms |
(birine bir şey yapması) için olanak tanımak/imkan sağlamak |
enable (one) to (do something) v.
|
|
102 |
Idioms |
yapması için olanak tanımak/imkan sağlamak |
enable to do v.
|
|
103 |
Idioms |
yapmasına olanak tanımak |
entitle to do v.
|
|
104 |
Idioms |
(birine) bir olanak sunmak |
give (one) half a chance v.
|
|
105 |
Idioms |
(birine bir şey yapmak için) bir fırsat/olanak sunmak |
give somebody half a chance (to do something) v.
|
|
106 |
Idioms |
birine bir olanak sunmak |
give somebody half a chance v.
|
|
Trade/Economic |
|
107 |
Trade/Economic |
küçük şirketlerin sermaye artırmasına olanak sağlayan londra menkul kıymetler borsası |
alternative investment market (aim) n.
|
|
108 |
Trade/Economic |
aynı fabrikada ufak partiler halinde farklı malların üretilmesine olanak sağlayan türde bir otomasyon |
flexible manufacturing system n.
|
|
109 |
Trade/Economic |
bankaların birden fazla yörede faaliyet göstermelerine olanak veren bir sistem |
branch banking n.
|
|
110 |
Trade/Economic |
erkek bireylerin baskın olduğu işletmelerde kadın çalışanların ilerlemesine olanak sağlamayan soyut bir engel |
glass ceiling effect n.
|
|
111 |
Trade/Economic |
faaliyet olanak ve imkanları |
service climate n.
|
|
112 |
Trade/Economic |
her bir değişkenin etkilerini belirlemek amacıyla bu değişkenlerin ayarlanmasına olanak sağlayan özel bilgisayar yazılımları |
spreadsheets n.
|
|
113 |
Trade/Economic |
ıskontolu tahviller için kullanılan ve bunları kuponlu tahvillerle karşılaştırmaya olanak sağlayan bir getiri türü |
basic needs n.
|
|
114 |
Trade/Economic |
mevduat kuruluşları yöneticilerinin likit olmayan varlıkları dolaylı yoldan satmalarına olanak veren bir süreç |
asset securitization n.
|
|
115 |
Trade/Economic |
yatırımcıların iki farklı borç türü arasında birinden diğerine geçmesine olanak sağlayan bonolar |
flip-flop note n.
|
|
116 |
Trade/Economic |
zamanında alınmayan temettü gelirlerin şirketten tahsiline olanak vermeyen hisse senedi |
noncumulative stock n.
|
|
117 |
Trade/Economic |
avro para piyasalarından fon sağlamaya olanak veren kısa süreli borçlanma kağıdı |
euronote n.
|
|
Law |
|
118 |
Law |
yargılama sona ermeden önce tarafların haklarının zarar görmesine sebep olabilecek ara kararların temyize-istinafa tabi tutulabilmesine olanak veren hukuki yol/çare |
collateral order doctrine n.
|
|
119 |
Law |
belediye kiracılarının belediyeden metruk mülk satın alıp devlet hibesi yardımıyla orayı yenilemelerine olanak sağlayan program |
homesteading [uk] n.
|
|
120 |
Law |
abd yasama sürecinde önerinin değiştirilebilmesine olanak tanıyan ikinci aşama |
second reading n.
|
|
Industry |
|
121 |
Industry |
abd'ye ait savunma ekipmanı parçasının yabancı kurum veya kuruluşlarda imal edilebilmesine olanak tanıyan bir tür anlaşma |
licensed production n.
|
|
Technical |
|
122 |
Technical |
stadyumlardaki dev ekranlarda görüntülerin yansıtılmasına olanak sağlayan sistem |
teletron n.
|
|
123 |
Technical |
işçilerin üzerinde durabilmesine olanak sağlayan, yüksekliği ayarlanabilir platformu olan kamyon |
tower wagon n.
|
|
124 |
Technical |
elektrik arkının kullanmasına olanak tanıyan bir osilatör |
arc converter n.
|
|
125 |
Technical |
motorlu teknelerdeki gibi bazı motorların çalışmasına olanak tanıyan ilk hareket ipi |
starting rope n.
|
|
126 |
Technical |
(görmeye/nefes almaya olanak tanıyan) ek maske aparatı |
facepiece n.
|
|
127 |
Technical |
(biyometri ve adli tıpta) parmak izlerinin karşılaştırılmalarına olanak sağlayan esas özellikleri |
minutia n.
|
|
128 |
Technical |
olanak dahilinde |
potentially adv.
|
|
Computer |
|
129 |
Computer |
bir kalıbı dosyalar içinde aramaya olanak tanıyan komut |
grep n.
|
|
130 |
Computer |
bilgisayardan telefon görüşmeleri yapılabilmesine olanak sağlayan yazılım markası |
skype n.
|
|
131 |
Computer |
bir pencereden diğerine geçmeye olanak tanıyan tuş kombinasyonu |
alt tab n.
|
|
132 |
Computer |
kullanıcının, internet üzerinde pek çok kaynağa ve hizmete ulaşmasına olanak tanıyan büyük kaynak sitesi |
web portal n.
|
|
133 |
Computer |
konum bilgilerinize göre size yakınlardaki pokemonları haber verip onları yakalamanıza olanak tanıyan, niantic tarafından geliştirilen ve the pokémon company tarafından yayımlanan, iOS ve Android tabanlı artırılmış gerçeklik oyunu |
pokemon go n.
|
|
134 |
Computer |
olanak yardımcı |
utility n.
|
|
135 |
Computer |
otomatik ve sürekli devam eden arşivlenmiş işlem kayıt dosyalarından tam veri kurtarmaya olanak tanıyan sql özelliği |
point in time recovery n.
|
|
136 |
Computer |
ödemelerin ve para transferlerinin internet üzerinden yapılmasına olanak sağlayan bir sistem |
paypal n.
|
|
137 |
Computer |
unix emax platforumunda girilen dosyalarda değişiklik yapmaya olanak tanıyan durum |
top level n.
|
|
138 |
Computer |
windows xp işletim sisteminde bluetooth ile çalışan cihazlarla iletişim kurmaya olanak tanıyan program |
bluesoleil n.
|
|
139 |
Computer |
bir bilgisayar için yazılan programların başka bilgisayarda çalıştırılmasına olanak sağlayan yazılım veya donanım |
emulator n.
|
|
140 |
Computer |
birden fazla kişinin aynı dosyada eşzamanlı çalışmaları ve yaptıkları değişiklikleri birleştirirken farklı versiyonların kayıtlarını tutabilmelerine olanak veren bir sistem |
concurrent versions system n.
|
|
141 |
Computer |
sıfır olmasına olanak sağla |
allow zero expr.
|
|
Telecom |
|
142 |
Telecom |
kablosuz telefonun telefon şebekesine bağlanmasına olanak sağlayan yer |
telepoint n.
|
|
143 |
Telecom |
tek bir istasyon, anten veya taşıyıcı frekans üzerinden karşılıklı enterferans olmaksızın bağımsız iki sinyalin aynı anda haberleşmesine olanak sağlayan |
diplex adj.
|
|
Television |
|
144 |
Television |
farklı ülkelerdeki stüdyo konukları arasında diyaloğa olanak sağlaması amacıyla uydu teknolojisini kullanan televizyon yayını |
telebridge n.
|
|
Textile |
|
145 |
Textile |
çeşitli yapıda inorganik nanoparçacıkları kullanarak kumaşların kendi kendine temizlenmesine olanak sağlayan sistem |
nanosphere technology n.
|
|
Architecture |
|
146 |
Architecture |
yağmurun aşağı doğru akıp gitmesine olanak sağlayan, çatılara yerleştirilen üçgen ahşap |
eaves board n.
|
|
147 |
Architecture |
yağmurun aşağı doğru akıp gitmesine olanak sağlayan, çatılara yerleştirilen üçgen ahşap |
eaves catch n.
|
|
148 |
Architecture |
yağmurun aşağı doğru akıp gitmesine olanak sağlayan, çatılara yerleştirilen üçgen ahşap |
eaves lath n.
|
|
149 |
Architecture |
yağmurun aşağı doğru akıp gitmesine olanak sağlayan, çatılara yerleştirilen üçgen ahşap |
eaves molding n.
|
|
Construction |
|
150 |
Construction |
yağmurun aşağı doğru akıp gitmesine olanak sağlayan, çatılara yerleştirilen üçgen ahşap |
tilting fillet n.
|
|
151 |
Construction |
yağmurun aşağı doğru akıp gitmesine olanak sağlayan, çatılara yerleştirilen üçgen ahşap |
arris fillet n.
|
|
152 |
Construction |
boruların birleştirilmesine olanak sağlayan boru eklem yerlerinin altında boru siperinde yapılmış çukur |
bell hole n.
|
|
Automotive |
|
153 |
Automotive |
tahliye edilmeden önce üretilen yanma ürünlerin ısısından yararlanmaya olanak tanıyan sistem |
recovery heat system n.
|
|
Transportation |
|
154 |
Transportation |
teleferik taşıyıcısının raydan teleferik kablosuna sarsılmadan veya darbe almadan geçmesine olanak sağlayan cihaz |
terminal shoe n.
|
|
Railway |
|
155 |
Railway |
trenlerin 200 kph'nin üzerinde seyredebilmelerine olanak sağlayan teknolojiye sahip demiryolu hizmetleri |
hsgt abrev.
|
|
Aeronautic |
|
156 |
Aeronautic |
karaya konuşlandırılmış radar sistemi yardımıyla uçağın uçuş halindeki görüntüsünü uçakta bulunan ekran yardımıyla gözlemlenmesine olanak sağlayan elektronik seyrüsefer yardımcısı |
teleran® n.
|
|
157 |
Aeronautic |
yolcuların ve havaalanı personelinin dışarıya çıkmadan havaalanı terminal kapısı ile hava taşıtı arasında yürümesine olanak sağlayan araç |
boarding bridge n.
|
|
158 |
Aeronautic |
yolcuların ve havaalanı personelinin dışarıya çıkmadan havaalanı terminal kapısı ile hava taşıtı arasında yürümesine olanak sağlayan araç |
passenger boarding bridge n.
|
|
Marine |
|
159 |
Marine |
geminin başka limanlara uğramasına olanak tanıyan sözleşme maddesi |
deviation clause n.
|
|
160 |
Marine |
geminin sabit bir şekilde çekilmesine olanak tanıyan çekme halatı |
guest rope n.
|
|
161 |
Marine |
gemilerde mühimmat geçişine olanak veren bir açıklık |
ammunition scuttle n.
|
|
162 |
Marine |
geminin sabit bir şekilde çekilmesine olanak tanıyan çekme halatı |
guess-warp n.
|
|
163 |
Marine |
geminin sabit bir şekilde çekilmesine olanak tanıyan çekme halatı |
geswarp n.
|
|
Medical |
|
164 |
Medical |
kalp atışlarını duymaya olanak sağlayan cihaz |
telecardiophone n.
|
|
165 |
Medical |
göğüs duvarının içeri çekilmesine ve hastalıklı akciğerin sönmesine olanak sağlamak için kaburga kemiklerinden bazılarının cerrahi olarak çıkarılması |
thoracoplasty n.
|
|
166 |
Medical |
vücudun hareket etmesine olanak tanıyan lokomotor sistem |
locomotorium n.
|
|
Anatomy |
|
167 |
Anatomy |
kasların kemiklere yapışmasına olanak sağlayan dokular |
tendon n.
|
|
168 |
Anatomy |
eklemlerin hareketine olanak sağlayan bilek kemiği |
triquetral n.
|
|
169 |
Anatomy |
eklemlerin hareketine olanak sağlayan bilek kemiği |
pyramidal bone n.
|
|
170 |
Anatomy |
eklemlerin hareketine olanak sağlayan bilek kemiği |
os triquetrum n.
|
|
171 |
Anatomy |
eklemlerin hareketine olanak sağlayan bilek kemiği |
cuneiform bone n.
|
|
172 |
Anatomy |
eklemlerin hareketine olanak sağlayan bilek kemiği |
triquetral bone n.
|
|
173 |
Anatomy |
dönmeye olanak sağlayan |
trochoid adj.
|
|
Psychology |
|
174 |
Psychology |
kafada kısa sözcük dizilerini tekrar ederek hatırlamaya olanak sağlayan bir kısa süreli ezber yöntemi |
articulatory loop n.
|
|
Statistics |
|
175 |
Statistics |
tüm testlerin sonuçlarını karşılaştırılabilir biçimde ifade etmeye olanak sağlayan bir ölçek |
t scale n.
|
|
Physics |
|
176 |
Physics |
sıvının kaynama noktasındaki değişimin gözlemlenmesiyle basınç ölçümüne olanak sağlayan cihaz |
thermobarometer n.
|
|
Biology |
|
177 |
Biology |
her iki cinsiyete de özgü özelliklerin gelişimine olanak veren |
amphisexual adj.
|
|
Biochemistry |
|
178 |
Biochemistry |
aynı anda çok sayıda deneyin yapılabilmesine olanak veren bir altlığa sıralanmış bir dizi minyatürize deney sahası |
microarray n.
|
|
179 |
Biochemistry |
dna ve rna'nın tümleyici zincir veya nükleotitlerinin arasındaki tam tamına eşleşmelerine olanak veren uyum |
complementarity n.
|
|
Marine Biology |
|
180 |
Marine Biology |
hayvanlarda sindirilmemiş gıda, su veya gazın dışarı atılmasına olanak veren yüzey açıklığı |
anal pore n.
|
|
Astronomy |
|
181 |
Astronomy |
teleskopun dikey ve yatay eksen etrafında hareketine olanak sağlayan teleskop dayanağı |
altazimuth mounting n.
|
|
Agriculture |
|
182 |
Agriculture |
aynı arazi üzerinde hem güneş enerjisinden elektrik üretimi hem de tarım yapılmasına olanak veren bir uygulama |
agrivoltaic n.
|
|
Linguistics |
|
183 |
Linguistics |
algoritmik yapıya sahip tasarım dillerini çözümlemeye ve aynı dilde yeni tasarımların üretilmesine olanak sağlayan bir yöntem |
shape grammar n.
|
|
History |
|
184 |
History |
mızrak atmaya olanak sağlayan alet |
throwing-spear n.
|
|
Religious |
|
185 |
Religious |
tanrı'nın ve ruhun doğasını mistik bir şekilde kavramaya olanak sağlayan inanç sistemi |
theosophy n.
|
|
Hunting |
|
186 |
Hunting |
yarı otomatik tüfeklerin neredeyse tam otomatik tüfeklerle aynı hızda atış yapabilmesine olanak sağlayan aparat |
bump stock n.
|
|
187 |
Hunting |
yarı otomatik tüfeklerin neredeyse tam otomatik tüfeklerle aynı hızda atış yapabilmesine olanak sağlayan aparat |
bump fire stock n.
|
|
Photography |
|
188 |
Photography |
mekanik olarak kağıt üzerine resim yapmaya olanak tanıyan, sehpaya monte edilmiş, içten yansıtmalı aygıt |
camera lucida n.
|
|
Engineering |
|
189 |
Engineering |
bir dizi deneme yardımıyla mekanik cihazın doğru olarak ayarlanmasına olanak sağlayan yöntem |
tentation n.
|
|
Entomology |
|
190 |
Entomology |
böceklerde labiumun dibinde bulunan, genellikle tükürük bezi işlevi görüp bazı türlerde ipek gibi maddelerin üretimine olanak tanıyan bezler |
labial glands n.
|
|