|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
General |
|
1 |
General |
be situated in (a place) v.
|
yer almak |
|
Japan is situated in Asia.
Japonya Asya'da yer almaktadır.
More Sentences
|
2 |
General |
put in place v.
|
devreye sokmak |
|
What instruments can we put in place to establish a genuine policy of integration?
Gerçek bir entegrasyon politikası oluşturmak için hangi araçları devreye sokabiliriz?
More Sentences
|
3 |
General |
in this place adv.
|
burada |
|
The best thing that's happened in this place is our meeting one another.
Burada gerçekleşen en iyi şey birbirimizle karşılaşmamızdır.
More Sentences
|
4 |
General |
in that place adv.
|
orada |
|
For in that place, all of Israel had gathered to appoint him as king.
Çünkü bütün İsrailliler onu kral ilan etmek için orada toplanmışlardı.
More Sentences
|
5 |
General |
in place of prep.
|
yerine |
|
I rise to speak in place of Ruth Hieronymi, who actually should have been speaking, but is unfortunately unwell.
Aslında konuşması gereken ancak ne yazık ki rahatsız olan Ruth Hieronymi'nin yerine konuşmak üzere ayağa kalkıyorum.
More Sentences
|
Phrasals |
|
6 |
Phrasals |
retire in (something or some place) v.
|
(bir yerde) emekli olmak |
|
It will help millions of European old people to retire in the sun.
Bu, milyonlarca Avrupalı yaşlının güneş altında emekli olmasına yardımcı olacaktır.
More Sentences
|
7 |
Phrasals |
store (something) in (something or some place) v.
|
(bir şeyi bir şeye/yere) depolamak |
|
Hay is stored in the barn.
Saman ahırda depolanır.
More Sentences
|
8 |
Phrasals |
store (something) in (something or some place) v.
|
(bir şeyi bir şeyde/yerde) saklamak |
|
In this case, the user must create a startup key to store in a USB flash drive.
Bu durumda, kullanıcı bir USB flash sürücüde saklamak için bir başlangıç anahtarı oluşturmalıdır.
More Sentences
|
9 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
Did you tell Tom he's not allowed in this room?
Bu odaya girmesine izin verilmediğini Tom'a söyledin mi?
More Sentences
|
10 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
Tom's dog isn't allowed in the house.
Tom'un köpeğinin eve girmesine izin verilmiyor.
More Sentences
|
11 |
Phrasals |
originate in (some place or something) v.
|
(bir yerden/bir şeyden) çıkmak |
|
We all know that gunpowder and paper originated in Asia and then travelled to Europe.
Barut ve kâğıdın Asya'da ortaya çıktığını ve daha sonra Avrupa'ya gittiğini hepimiz biliyoruz.
More Sentences
|
12 |
Phrasals |
originate in (some place or something) v.
|
(bir yerden/bir şeyden) kaynaklanmak |
|
There are manifest problems originating in the Commission's system and in the way it works.
Komisyon'un sisteminden ve çalışma şeklinden kaynaklanan açık sorunlar vardır.
More Sentences
|
13 |
Phrasals |
permit (one) in (something or some place) v.
|
(birinin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek |
|
We do not know this with any certainty because no organisations or media are permitted in the area.
Bunu kesin olarak bilmiyoruz çünkü bölgeye hiçbir kuruluşun ya da medyanın girmesine izin verilmiyor.
More Sentences
|
14 |
Phrasals |
settle in (something or some place) v.
|
(bir şeye/bir yere) alışmak |
|
Layla settled in to her new life in an Egyptian prison cell.
Layla Mısır'da bir hapishane hücresindeki yeni hayatına alıştı.
More Sentences
|
|
15 |
Phrasals |
settle in (something or some place) v.
|
(bir şeye/bir yere) yerleşmek |
|
We encourage people to live, work and settle in states other than their own national Member State.
İnsanları kendi ulusal Üye Devletleri dışındaki ülkelerde yaşamaya, çalışmaya ve yerleşmeye teşvik ediyoruz.
More Sentences
|
Colloquial |
|
16 |
Colloquial |
in place of expr.
|
yerine |
|
We must not forget the priority of development, and we must not speak in place of the South.
Kalkınmanın önceliğini unutmamalı ve Güney'in yerine konuşmamalıyız.
More Sentences
|
General |
|
17 |
General |
place in the sun n.
|
iyi durum |
|
18 |
General |
place abounding in vineyards n.
|
bağlık |
|
19 |
General |
being in the first place n.
|
başta olmak üzere |
|
20 |
General |
in-place evaluation n.
|
yerinde değerlendirme |
|
21 |
General |
relief in place n.
|
yerinde değiştirme |
|
22 |
General |
jog in place n.
|
yerinde koşu |
|
23 |
General |
run in place n.
|
yerinde koşu |
|
24 |
General |
jog in place n.
|
koşu bandı vb gibi aletler üzerinde yapılan yürüyüş |
|
25 |
General |
run in place n.
|
koşu bandı vb gibi aletler üzerinde yapılan koşu |
|
26 |
General |
ability to put ourselves imaginatively in another’s place n.
|
empati kurabilme yeteneği |
|
27 |
General |
ability to put ourselves imaginatively in another’s place n.
|
hayal gücüne dayanarak kendimizi başkasının yerine koyabilme yeteneği |
|
28 |
General |
shelter in place n.
|
yerinde sığınak |
|
29 |
General |
shelter in place n.
|
yaşanılan mekanda, temel önlemler alarak, dışarıdan gelen tehditlere karşı
oluşturulan güvenli bir alan |
|
30 |
General |
place one's trust in v.
|
itimat etmek |
|
31 |
General |
be kept in a place v.
|
saklanmak |
|
32 |
General |
have a special place in one's life v.
|
hayatında özel bir yere sahip olmak |
|
33 |
General |
not to be firmly in place v.
|
iğreti durmak |
|
34 |
General |
place in a dilemma v.
|
çıkmaza sokmak |
|
|
35 |
General |
put somebody in his place v.
|
haddini bildirmek |
|
36 |
General |
set a place in order v.
|
bir yeri derleyip toplamak |
|
37 |
General |
place (in a competition) v.
|
dereceye girmek |
|
38 |
General |
place one's trust in v.
|
güvenmek |
|
39 |
General |
exist or stand in the same place v.
|
aynı yerde bulunmak |
|
40 |
General |
place reliance in v.
|
güvenmek |
|
41 |
General |
stay in place v.
|
yerinde kalmak |
|
42 |
General |
set a place in order v.
|
bir yeri düzene sokmak |
|
43 |
General |
place reliance in v.
|
bel bağlamak |
|
44 |
General |
place in a competition v.
|
derece almak |
|
45 |
General |
put oneself in another's place v.
|
kendini başkasının yerine koymak |
|
46 |
General |
have a special place in one's heart v.
|
birinin kalbinde özel bir yere sahip olmak |
|
47 |
General |
leave a place in a shambles v.
|
bir yeri darmadağınık bir halde bırakmak |
|
48 |
General |
be in place v.
|
yerini almak |
|
49 |
General |
turn a place in a very noisy disordered state v.
|
curcunaya vermek |
|
50 |
General |
turn a place in a very noisy disordered state v.
|
curcunaya döndürmek |
|
51 |
General |
turn a place in a very noisy disordered state v.
|
curcunaya çevirmek |
|
52 |
General |
put someone in one's place v.
|
haddini bildirmek |
|
53 |
General |
hide in a secret place v.
|
zulaya atmak |
|
54 |
General |
turn a place in a very noisy disordered state v.
|
ortalığı ellialtıya vermek |
|
55 |
General |
put in a secret place v.
|
zulaya atmak |
|
56 |
General |
put in a secret place v.
|
zula etmek |
|
57 |
General |
hide in a secret place v.
|
zula etmek |
|
58 |
General |
place (in a competition) v.
|
derece kazanmak |
|
59 |
General |
take place in the scope of v.
|
kapsamında yer almak |
|
60 |
General |
get to (a place) in time v.
|
bir yere yetişmek |
|
61 |
General |
claim one's place in history v.
|
tarihteki yerini almak |
|
62 |
General |
gather in (a place) v.
|
temerküz etmek |
|
63 |
General |
act in place of v.
|
yerine hareket etmek |
|
64 |
General |
take place in literature v.
|
literatürde yer almak |
|
65 |
General |
place something in forefront v.
|
gözönüne almak |
|
66 |
General |
place in question v.
|
soru sormak |
|
67 |
General |
place in inverted commas v.
|
tırnak içine almak |
|
68 |
General |
place in custody v.
|
emanete vermek |
|
69 |
General |
get a place in no time flat v.
|
soluğu (bir yerde) almak |
|
70 |
General |
place in v.
|
içine sokmak |
|
71 |
General |
take/gain a place in society v.
|
toplumda yer edinmek |
|
72 |
General |
place one's ballot in the ballot box v.
|
oy sandığına oyunu atmak |
|
73 |
General |
regret having come (at all/in the first place) v.
|
geldiğine geleceğine pişman olmak |
|
74 |
General |
finish in third place v.
|
üçüncü olarak bitirmek |
|
|
75 |
General |
finish in second place v.
|
ikinci olarak bitirmek |
|
76 |
General |
run in place v.
|
koşu bandı vb gibi aletler üzerinde koşmak |
|
77 |
General |
jog in place v.
|
koşu bandı vb gibi aletler üzerinde yürümek |
|
78 |
General |
be in the first place v.
|
birinci sırada olmak |
|
79 |
General |
be in the first place v.
|
ilk sırada olmak |
|
80 |
General |
feel that you belong in a place v.
|
kendini bir yere ait hissetmek |
|
81 |
General |
attain a place in the market v.
|
pazarda yerini almak |
|
82 |
General |
attain a place in the market v.
|
pazarda/piyasada yer edinmek |
|
83 |
General |
attain a place in the market v.
|
piyasada yerini almak |
|
84 |
General |
gain a place in the market v.
|
pazarda yerini almak |
|
85 |
General |
gain a place in the market v.
|
pazarda/piyasada yer edinmek |
|
86 |
General |
gain a place in the market v.
|
piyasada yerini almak |
|
87 |
General |
put someone in a different place v.
|
birini farklı bir yere koymak |
|
88 |
General |
find something in/on its place v.
|
yerinde bulmak |
|
89 |
General |
take place in the list v.
|
listede yer almak |
|
90 |
General |
in-place adj.
|
yerli |
|
91 |
General |
fixed-in-place adj.
|
yerinde onarılan |
|
92 |
General |
in first place adv.
|
ilk olarak |
|
93 |
General |
in the first place adv.
|
evvel emirde |
|
94 |
General |
in the second place adv.
|
ondan sonra |
|
95 |
General |
in the first place adv.
|
en önce |
|
96 |
General |
in the first place adv.
|
ilk önce en önce |
|
97 |
General |
in the first place adv.
|
evvela |
|
98 |
General |
in the second place adv.
|
ikinci olarak |
|
99 |
General |
in the first place adv.
|
ilkin |
|
100 |
General |
in its proper place adv.
|
yerli yerinde |
|
101 |
General |
in first place adv.
|
aslında |
|
102 |
General |
in the first place adv.
|
ilk önce |
|
103 |
General |
in the first place adv.
|
evvelemirde |
|
104 |
General |
in the proper place adv.
|
yerli yerinde |
|
105 |
General |
in some other place adv.
|
başka bir yerde |
|
106 |
General |
in a different place adv.
|
başka bir yerde |
|
107 |
General |
in other place adv.
|
başka bir yerde |
|
108 |
General |
in place of this adv.
|
bunun yerine |
|
109 |
General |
in this place adv.
|
buraya |
|
110 |
General |
in the first place adv.
|
her şeyden önce |
|
111 |
General |
in a higher place adv.
|
daha yüksek bir yerde |
|
112 |
General |
in a higher place adv.
|
daha yükseğe |
|
113 |
General |
in place of prep.
|
… yerine |
|
114 |
General |
in the place of prep.
|
bedel olarak |
|
115 |
General |
in the place of prep.
|
yerine |
|
Phrasals |
|
116 |
Phrasals |
burst in (to some place) v.
|
odaya pat diye girmek/dalmak |
|
117 |
Phrasals |
burst in (to some place) v.
|
içeri dalmak |
|
118 |
Phrasals |
burst in (to some place) v.
|
birden/kapıyı çalmadan/münasebetsizce içeri girmek |
|
119 |
Phrasals |
carry in (some place) v.
|
(bir yere) taşımak |
|
120 |
Phrasals |
carry in (some place) v.
|
(kapalı bir yere) götürmek |
|
121 |
Phrasals |
carry in (some place) v.
|
(bir şeyin içine) koymak |
|
122 |
Phrasals |
charge in (to some place) v.
|
aceleyle içeri girmek |
|
123 |
Phrasals |
charge in (to some place) v.
|
hızla içeri dalmak |
|
124 |
Phrasals |
charge in (to some place) v.
|
çılgınlar gibi koşarak içeri girmek |
|
125 |
Phrasals |
admit someone (in)to (some place) v.
|
(birinin bir yere) girmesine izin vermek |
|
126 |
Phrasals |
admit someone (in)to (some place) v.
|
(birini bir yere) sokmak |
|
127 |
Phrasals |
admit someone (in)to (some place) v.
|
(birini bir yere) kabul etmek |
|
128 |
Phrasals |
pull in(to some place) v.
|
arabayı bir yere sürmek/çekmek |
|
129 |
Phrasals |
barge in to some place v.
|
birden içeri dalmak |
|
130 |
Phrasals |
bring someone or something in(to) some place v.
|
birini bir yere getirmek/içeri almak |
|
131 |
Phrasals |
lay over in some place v.
|
bir yerde duraklamak/durmak |
|
132 |
Phrasals |
ask someone in (some place) v.
|
birisini içeriye davet etmek |
|
133 |
Phrasals |
barge in some place v.
|
birden içeri dalmak |
|
134 |
Phrasals |
set something in a place v.
|
bir yere kurmak |
|
135 |
Phrasals |
block (someone or something) in some place v.
|
birinin geçiş yolunu tıkamak |
|
136 |
Phrasals |
place in v.
|
içine yerleştirmek |
|
137 |
Phrasals |
breeze in to some place v.
|
içeriye dalmak |
|
138 |
Phrasals |
place in v.
|
içine koymak |
|
139 |
Phrasals |
breeze in to some place v.
|
içeriye dalıvermek |
|
140 |
Phrasals |
chase someone (or an animal) in(to) some place v.
|
kovalayarak bir yere sokmak |
|
141 |
Phrasals |
stampede in(to some place) v.
|
panikle bir yere kaçışmak |
|
142 |
Phrasals |
barge in to some place v.
|
paldır küldür girmek |
|
143 |
Phrasals |
barge in some place v.
|
paldır küldür girmek |
|
144 |
Phrasals |
barge in to some place v.
|
(kapıyı vb. çalmadan) lappadak girmek |
|
145 |
Phrasals |
barge in some place v.
|
(kapıyı vb. çalmadan) lappadak girmek |
|
146 |
Phrasals |
filter in (some place) v.
|
(bir yere) yavaş yavaş sızmak |
|
147 |
Phrasals |
filter in (some place) v.
|
(bir yere) yavaş yavaş yayılmak |
|
148 |
Phrasals |
filter in (some place) v.
|
(bir yerden) yavaş yavaş geçmek |
|
149 |
Phrasals |
filter in (some place) v.
|
(bir yere) yavaş yavaş girmek |
|
150 |
Phrasals |
filter in (some place) v.
|
(bir yere) kademeli olarak girmek |
|
151 |
Phrasals |
put in at (some place) v.
|
(bir yere) yanaşmak |
|
152 |
Phrasals |
put in at (some place) v.
|
(bir yere) demirlemek |
|
153 |
Phrasals |
place in v.
|
bir gruba, duruma, senaryoya dahil etmek |
|
154 |
Phrasals |
place in v.
|
bir gruba, duruma, senaryoya tahsis etmek |
|
155 |
Phrasals |
place in v.
|
bir grupta, durumda, senaryoda görevlendirmek |
|
156 |
Phrasals |
place in v.
|
spor müsabakasında ilk üçe girmek |
|
157 |
Phrasals |
relocate (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi yeni bir şeye/yere) yerleştirmek |
|
158 |
Phrasals |
relocate (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeye/yere) taşımak |
|
159 |
Phrasals |
relocate (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin) yerini değiştirmek |
|
160 |
Phrasals |
retire in (something or some place) v.
|
emekli olup (bir yere) yerleşmek |
|
161 |
Phrasals |
retire in (something or some place) v.
|
emekli olup farklı bir yaşam kurmak |
|
162 |
Phrasals |
retire in (something or some place) v.
|
emekli olup belli bir şekilde yaşamak |
|
163 |
Phrasals |
retire in (something or some place) v.
|
belli bir durumda emekli olmak |
|
164 |
Phrasals |
retire in (something or some place) v.
|
emekli olup bir durumun içine girmek/düşmek |
|
165 |
Phrasals |
roll in (to some place) v.
|
(bir yere) varmak |
|
166 |
Phrasals |
roll in (to some place) v.
|
(bir yere) ulaşmak |
|
167 |
Phrasals |
roll in (to some place) v.
|
(bir yere) gelmek |
|
168 |
Phrasals |
roll in (to some place) v.
|
(bir yere) girmek |
|
169 |
Phrasals |
serve (something) in (some place) v.
|
(bir şeyi bir yerde) servis etmek |
|
170 |
Phrasals |
serve (something) in (some place) v.
|
(bir yerde bir yiyecek/içecek) servisi yapmak |
|
171 |
Phrasals |
serve (something) in (some place) v.
|
(bir yerdeki) hizmet süresinin sonuna gelmek |
|
172 |
Phrasals |
serve (something) in (some place) v.
|
(bir yerdeki) hizmet süresini tamamlamak |
|
173 |
Phrasals |
serve (something) in (some place) v.
|
(bir yerde) belli bir süre hizmet vermiş olmak/vermek |
|
174 |
Phrasals |
serve (something) in (some place) v.
|
belli bir süre hapis cezası çekmek |
|
175 |
Phrasals |
serve (something) in (some place) v.
|
belli bir süre hapis yatmak |
|
176 |
Phrasals |
stalk in (some place) v.
|
kibirli bir şekilde (bir yere) girmek |
|
177 |
Phrasals |
stalk in (some place) v.
|
kendini beğenmiş bir şekilde (bir yere) dalmak |
|
178 |
Phrasals |
stalk in (some place) v.
|
bir hışımla (bir yere) dalmak |
|
179 |
Phrasals |
strut in (to some place) v.
|
kibirle (bir yere) girmek |
|
180 |
Phrasals |
strut in (to some place) v.
|
bir çalımla (bir yere) girmek |
|
181 |
Phrasals |
strut in (to some place) v.
|
kurumlanarak (bir yere) girmek |
|
182 |
Phrasals |
strut in (to some place) v.
|
kasılarak (bir yere) girmek |
|
183 |
Phrasals |
strut in (to some place) v.
|
kendini beğenmiş bir şekilde (bir yere) girmek |
|
184 |
Phrasals |
strut in (to some place) v.
|
havalı bir şekilde (bir yere) girmek |
|
185 |
Phrasals |
swarm in (something or some place) v.
|
(bir şeye/yere) doluşmak |
|
186 |
Phrasals |
swarm in (something or some place) v.
|
(bir şeye/yere) akın etmek |
|
187 |
Phrasals |
swarm in (something or some place) v.
|
(bir şeye/yere) üşüşmek |
|
188 |
Phrasals |
troop in (something or some place) v.
|
grupça (bir şeye/yere) girmek |
|
189 |
Phrasals |
troop in (something or some place) v.
|
topluca (bir şeye/yere) girmek |
|
190 |
Phrasals |
troop in (something or some place) v.
|
grup/sürü halinde (bir şeye/yere) girmek |
|
191 |
Phrasals |
troop in (something or some place) v.
|
topluluk halinde (bir şeye/yere) girmek |
|
192 |
Phrasals |
waltz in (some place) v.
|
elini kolunu sallayarak (bir yere) girmek |
|
193 |
Phrasals |
waltz in (some place) v.
|
rahat rahat (bir yere) girmek |
|
194 |
Phrasals |
waltz in (some place) v.
|
umursamaz/vurdumduymaz bir tavırla (bir yere) girmek |
|
195 |
Phrasals |
waltz in (some place) v.
|
rahatça (bir yere) girmek |
|
196 |
Phrasals |
waltz in (some place) v.
|
hızlıca (bir yere) girmek |
|
197 |
Phrasals |
waltz in (some place) v.
|
hızlıca (bir yere) dalmak |
|
198 |
Phrasals |
waltz in (some place) v.
|
rahat bir tavırla (bir yere) girmek |
|
199 |
Phrasals |
wind up in (something or some place) v.
|
(bir şeye/yere) varmak |
|
200 |
Phrasals |
wind up in (something or some place) v.
|
kendini (bir şeyde/yerde) bulmak |
|
201 |
Phrasals |
store (something) in (something or some place) v.
|
(bir şeyi bir şeyde/yerde) depolamak |
|
202 |
Phrasals |
store (something) in (something or some place) v.
|
(bir şeyi bir şeyde/yerde) stoklamak |
|
203 |
Phrasals |
store (something) in (something or some place) v.
|
(bir şeyi bir şeyde/yerde) muhafaza etmek |
|
204 |
Phrasals |
store (something) in (something or some place) v.
|
(bir şeyi bir şeyde/yerde) korumak |
|
205 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak |
|
206 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak |
|
207 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek |
|
208 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek |
|
209 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek |
|
210 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek |
|
211 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) almak |
|
212 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri almak |
|
213 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere/bir şeye) kabul etmek |
|
214 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeyden/yerden) içeri kabul etmek |
|
215 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir yere/bir şeye) girmesine müsaade etmek |
|
216 |
Phrasals |
allow (someone or something) in (something or some place) v.
|
(birinin/bir şeyin bir şeyden/yerden) içeri geçmesine izin vermek |
|
217 |
Phrasals |
barrel in (to some place) v.
|
(bir yere) dalmak |
|
218 |
Phrasals |
barrel in (to some place) v.
|
(bir yere) paldır küldür girmek |
|
219 |
Phrasals |
block in some place v.
|
bir yerden çıkmasına engel oluşturmak |
|
220 |
Phrasals |
block in some place v.
|
bir yerin içinde mahsur bırakmak |
|
221 |
Phrasals |
block in some place v.
|
bir yerden çıkışını tıkamak |
|
222 |
Phrasals |
blow in (some place) (from some place) v.
|
(bir yerden) çıkagelmek |
|
223 |
Phrasals |
blow in (some place) (from some place) v.
|
(bir yerden) ansızın gelivermek |
|
224 |
Phrasals |
blow in (some place) (from some place) v.
|
(bir yerden) atlayıp gelmek |
|
225 |
Phrasals |
break in (to something or some place) v.
|
(bir şeye/yere) zorla girmek |
|
226 |
Phrasals |
break in (to something or some place) v.
|
(bir şeye/yere) izinsiz girmek |
|
227 |
Phrasals |
break in (to something or some place) v.
|
(bir şeye/yere) hırsızlık/suç işlemek amacıyla girmek |
|
228 |
Phrasals |
break in (to something or some place) v.
|
(bir şeye/yere) yasa dışı bir şekilde girmek |
|
229 |
Phrasals |
bring in some place v.
|
bir yere getirmek |
|
230 |
Phrasals |
bring in some place v.
|
içeri almak |
|
231 |
Phrasals |
call in (to some place) v.
|
(bir yeri) aramak |
|
232 |
Phrasals |
call in (to some place) v.
|
(bir yere) telefon etmek |
|
233 |
Phrasals |
call in (to some place) v.
|
(bir merkezi, iş yerini) arayıp mesajları kontrol etmek |
|
234 |
Phrasals |
chase (someone or something) in (some place) v.
|
(birini/bir şeyi) kovalayıp/kovalayarak (bir yere) sokmak |
|
235 |
Phrasals |
chase (someone or something) in (some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yerin) içine doğru kovalamak |
|
236 |
Phrasals |
chase (someone or something) in (some place) v.
|
(birini/bir şeyi) kovalayıp (bir yere) girmesini sağlamak |
|
237 |
Phrasals |
chase (someone or something) in (some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir yere) doğru yönlendirmek |
|
238 |
Phrasals |
chase in some place v.
|
kovalayıp/kovalayarak bir yere sokmak |
|
239 |
Phrasals |
chase in some place v.
|
bir yerin içine doğru kovalamak |
|
240 |
Phrasals |
chase in some place v.
|
kovalayıp bir yere girmesini sağlamak |
|
241 |
Phrasals |
chase in some place v.
|
bir yere doğru yönlendirmek |
|
242 |
Phrasals |
clap someone in some place v.
|
birini bir yere tıkmak |
|
243 |
Phrasals |
clap someone in some place v.
|
birini bir yere kapatmak |
|
244 |
Phrasals |
clap someone in some place v.
|
birini bir yere (hapse) atmak |
|
245 |
Phrasals |
clap (one) in (something or some place) v.
|
birini bir yere/bir şeye (hapse, kodese) tıkmak |
|
246 |
Phrasals |
clap (one) in (something or some place) v.
|
birini bir yere/bir şeye (hapse, kodese) kapatmak |
|
247 |
Phrasals |
clap (one) in (something or some place) v.
|
birini bir yere/bir şeye (hapse, kodese) atmak |
|
248 |
Phrasals |
clap in some place v.
|
hapse/kodese tıkmak |
|
249 |
Phrasals |
clap in some place v.
|
parmaklıklar ardına kapatmak/tıkmak |
|
250 |
Phrasals |
clap in some place v.
|
hapse atmak |
|
251 |
Phrasals |
clap in some place v.
|
bir yere tıkmak/atmak/kapatmak |
|
252 |
Phrasals |
crowd in some place v.
|
bir yere doluşmak |
|
253 |
Phrasals |
crowd in some place v.
|
bir yere tıkışmak |
|
254 |
Phrasals |
crowd in some place v.
|
bir yere sığışmak |
|
255 |
Phrasals |
crowd in some place v.
|
bir yere zar zor sığışmak |
|
256 |
Phrasals |
crowd in some place v.
|
bir yere hınca hınç doluşmak |
|
257 |
Phrasals |
crowd in some place v.
|
bir yerde izdiham yaratmak |
|
258 |
Phrasals |
crowd in some place v.
|
bir yere doluşmak |
|
259 |
Phrasals |
crowd in some place v.
|
bir yere tıkışmak |
|
260 |
Phrasals |
crowd in some place v.
|
bir yere sığışmak |
|
261 |
Phrasals |
crowd in some place v.
|
bir yere zar zor sığışmak |
|
262 |
Phrasals |
crowd in some place v.
|
bir yere hınca hınç doluşmak |
|
263 |
Phrasals |
crowd in some place v.
|
bir yerde izdiham yaratmak |
|
264 |
Phrasals |
file in (something or some place) v.
|
(bir şeye/bir yere) girmek |
|
265 |
Phrasals |
file in (something or some place) v.
|
(bir şeye/bir yere) sıra halinde girmek |
|
266 |
Phrasals |
flock in (some place or thing) v.
|
(bir yere/şeye) akın etmek |
|
267 |
Phrasals |
flock in (some place or thing) v.
|
(bir yere/şeye) doluşmak |
|
268 |
Phrasals |
hurry (someone or something) in(to some place) v.
|
(birini/bir şeyi) aceleyle/hızlıca (bir yere) sokmak/yetiştirmek |
|
269 |
Phrasals |
hurry (someone or something) in(to some place) v.
|
(birini/bir şeyi) çabucak (bir yere) yetiştirmek/sokmak |
|
270 |
Phrasals |
look around (in) some place v.
|
bir yeri aramak |
|
271 |
Phrasals |
look around (in) some place v.
|
bir yerde aramak |
|
272 |
Phrasals |
look around (in) some place v.
|
bir yerde etrafa bakınmak |
|
273 |
Phrasals |
lure (someone or something) in(to something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeye/yere) çekmek |
|
274 |
Phrasals |
lure (someone or something) in(to something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeye/yere) gelmesi için ayartmak |
|
275 |
Phrasals |
lure (someone or something) in(to something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şeye/yere) düşürmek |
|
276 |
Phrasals |
lure (someone or something) in(to something or some place) v.
|
(birini/bir şeyi bir şey) tuzağına düşürmek |
|
277 |
Phrasals |
originate in (some place or something) v.
|
kökeni (bir yer/bir şey) olmak |
|
278 |
Phrasals |
originate in (some place or something) v.
|
(başlangıcı/kökeni) (bir yere/bir şeye) dayanmak |
|
279 |
Phrasals |
originate in (some place or something) v.
|
(bir yerden/bir şeyden) başlamak |
|
280 |
Phrasals |
pilot (something) in(to something or some place) v.
|
(bir şeye bir yere/bir şeye kadar/doğru) kılavuzluk/pilotluk/kaptanlık etmek |
|
281 |
Phrasals |
pilot (something) in(to something or some place) v.
|
(bir şeye bir yere/bir şeye doğru) rota vermek |
|
282 |
Phrasals |
pilot (something) in(to something or some place) v.
|
(bir şeyi bir şeye/bir yere) yönlendirmek |
|
283 |
Phrasals |
remain in (something or some place) v.
|
(bir şeyde/bir yerde) kalmak/bulunmak |
|
284 |
Phrasals |
remain in (something or some place) v.
|
(bir şeyde/bir yerde) durmak |
|
285 |
Phrasals |
remain in (something or some place) v.
|
(bir grubun, kurumun) bir parçası/üyesi olmaya devam etmek |
|
286 |
Phrasals |
remain in (something or some place) v.
|
(bir grubun, kurumun) içinde kalmak |
|
287 |
Phrasals |
remain in (something or some place) v.
|
(bir grupta, kurumda) kalmak |
|
288 |
Phrasals |
serve (something) in (something or some place) v.
|
(bir şey) içerisinde (bir yemek) sunmak/servis etmek |
|
289 |
Phrasals |
serve (something) in (something or some place) v.
|
(bir yemeği bir şeyde/bir yerde) sunmak/servis etmek |
|
290 |
Phrasals |
serve (something) in (something or some place) v.
|
(bir şeyde/bir yerde belli bir süre) görev yapmak/hizmet vermek |
|
291 |
Phrasals |
serve (something) in (something or some place) v.
|
(bir cezaevinde belli bir süre) yatmak/ceza çekmek |
|
292 |
Phrasals |
set in a place v.
|
bir yere kurmak |
|
293 |
Phrasals |
sneak in (some place) v.
|
(bir yere) gizlice girmek |
|
294 |
Phrasals |
sneak in (some place) v.
|
(bir yere) sızmak |
|
295 |
Phrasals |
sneak in (some place) v.
|
(bir yere) sinsice girmek/sızmak |
|
296 |
Phrasals |
test in (something or some place) v.
|
(bir ortamda/bir yerde) test etmek |
|
297 |
Phrasals |
test in (something or some place) v.
|
(bir alanda) test etmek |
|
Phrases |
|
298 |
Phrases |
in place of you expr.
|
sizin yerinize |
|
299 |
Phrases |
in place of you expr.
|
senin yerine |
|
300 |
Phrases |
keep in a cool and dry place expr.
|
soğuk ve kuru bir yerde muhafaza edin |
|
301 |
Phrases |
in (someone's or something's) place expr.
|
birinin/bir şeyin bulunduğu yerde/yere |
|
302 |
Phrases |
in (someone's or something's) place expr.
|
birinin/bir şeyin yerinde/yerine |
|
303 |
Phrases |
in (someone's or something's) place expr.
|
birinin/bir şeyin yerine |
|
304 |
Phrases |
in someone else's place expr.
|
başkasının yerinde/konumunda |
|
305 |
Phrases |
in someone else's place expr.
|
başkasının durumunda/şartlarında |
|
306 |
Phrases |
in someone else's place expr.
|
kendini başkasının yerine koymuş |
|
307 |
Phrases |
in someone else's place expr.
|
başkasının yerinde olduğunu hayal etmiş/düşünen |
|
308 |
Phrases |
in someone else's place expr.
|
başkasının konumunda olduğunu hayal eden/düşünen |
|
309 |
Phrases |
in place of (someone or something) expr.
|
(birinin/bir şeyin) yerine |
|
310 |
Phrases |
in place of (someone or something) expr.
|
(birine/bir şeye) vekaleten |
|
311 |
Phrases |
in place of (something) expr.
|
(bir şeyin) yerine |
|
312 |
Phrases |
in place of (something) expr.
|
(bir şeye) alternatif olarak |
|
313 |
Phrases |
in place of somebody/something expr.
|
birinin/bir şeyin yerine |
|
314 |
Phrases |
in place of somebody/something expr.
|
birine/bir şeye vekaleten |
|
315 |
Phrases |
in the middle of (something or some place) expr.
|
(bir şeyin veya bir yerin) ortasında |
|
316 |
Phrases |
in the middle of (something or some place) expr.
|
(bir şeyin veya bir yerin) merkezinde |
|
317 |
Phrases |
in the middle of (something or some place) expr.
|
(bir şeyin veya bir yerin) orta yerinde |
|
Proverb |
|
318 |
Proverb |
lightning never strikes in the same place twice
|
aynı dert kişinin başına iki kez gelmez |
|
319 |
Proverb |
a woman's place is in the home
|
kadının yeri evidir |
|
320 |
Proverb |
a place for everything, and everything in its place
|
her şeyin bir yeri var ve her şey yerli yerine konmalı |
|
321 |
Proverb |
a place for everything, and everything in its place
|
her şeyin bir yeri var ve her şey yerli yerinde olmalı |
|
322 |
Proverb |
a place for everything, and everything in its place
|
her şeyin bir yeri olmalı ve her şey kullanıldıktan sonra yerli yerine konmalı |
|
323 |
Proverb |
a place for everything, and everything in its place
|
aldığın şeyi yerine koy |
|
324 |
Proverb |
lightning never strikes twice in the same place
|
yıldırım aynı yere iki kere düşmez |
|
325 |
Proverb |
lightning never strikes twice in the same place
|
yıldırım aynı yere iki kez düşmez |
|
326 |
Proverb |
lightning never strikes twice in the same place
|
aynı nehirde iki kez yüzülmez |
|
Colloquial |
|
327 |
Colloquial |
a place for everything and everything in its place n.
|
her şey yerli yerinde olması ve o şekilde bırakılması |
|
328 |
Colloquial |
a place in the sun n.
|
iyi bir konum |
|
329 |
Colloquial |
a place in the sun n.
|
parlak bir konum |
|
330 |
Colloquial |
look for someone in the wrong place v.
|
birisini yanlış yerde aramak |
|
331 |
Colloquial |
place all your eggs in one basket v.
|
her şeyini riske atmak |
|
332 |
Colloquial |
in the first place adv.
|
ilk başta |
|
333 |
Colloquial |
in a place like this expr.
|
böyle bir yerde |
|
334 |
Colloquial |
in the first place expr.
|
birincisi |
|
335 |
Colloquial |
in the first place expr.
|
daha en başta |
|
336 |
Colloquial |
in the first place expr.
|
en baştan |
|
337 |
Colloquial |
in the first place expr.
|
ilkin |
|
338 |
Colloquial |
in the second place expr.
|
ikincisi |
|
339 |
Colloquial |
in our place expr.
|
mahallimizde |
|
340 |
Colloquial |
pretend you're in his/her place expr.
|
kendini onun yerine bir koy |
|
341 |
Colloquial |
in the first place expr.
|
öncelikle |
|
342 |
Colloquial |
in the first place expr.
|
zaten |
|
343 |
Colloquial |
in (someone's or something's) place expr.
|
(birine/bir şeye) vekaleten |
|
344 |
Colloquial |
in (someone's or something's) place expr.
|
(birine/bir şeye) alternatif olarak |
|
345 |
Colloquial |
in (someone's or something's) place expr.
|
(birinin/bir şeyin) vekili olarak |
|
346 |
Colloquial |
in (someone's or something's) place expr.
|
(birini/bir şeyi) temsilen |
|
347 |
Colloquial |
in (someone's or something's) place expr.
|
(birinin/bir şeyin) temsilcisi olarak |
|
348 |
Colloquial |
what happens in (some place) stays in (that place) expr.
|
(bir yerde) olan şey (bir yerde) kalır |
|
Idioms |
|
349 |
Idioms |
wide place in the road n.
|
küçücük kasaba |
|
350 |
Idioms |
a place in the sun n.
|
iyi bir konum |
|
351 |
Idioms |
a place in the sun n.
|
avantajlı bir konum |
|
352 |
Idioms |
a place in the sun n.
|
elverişli bir konum |
|
353 |
Idioms |
a place in the sun n.
|
parlak bir konum |
|
354 |
Idioms |
one's place in the sun n.
|
iyi bir konum |
|
355 |
Idioms |
one's place in the sun n.
|
avantajlı bir konum |
|
356 |
Idioms |
one's place in the sun n.
|
elverişli bir konum |
|
357 |
Idioms |
one's place in the sun n.
|
parlak bir konum |
|
358 |
Idioms |
place stock in v.
|
birine/bir şeye inanmak/güvenmek |
|
359 |
Idioms |
place in the background v.
|
hiç anlam verememek |
|
360 |
Idioms |
arrive (some place) in a body v.
|
toplu halde/beraberce gelmek |
|
361 |
Idioms |
spend (some amount of time) in (some place) v.
|
vakit geçirmek |
|
362 |
Idioms |
spend (some amount of time) in (some place) v.
|
eyleşmek |
|
363 |
Idioms |
spend (some amount of time) in (some place) v.
|
oyalanmak |
|
364 |
Idioms |
spend (some amount of time) in (some place) v.
|
zaman geçirmek |
|
365 |
Idioms |
spend (some amount of time) in (some place) v.
|
konaklamak |
|
366 |
Idioms |
arrive (some place) in a body v.
|
grup halinde varmak |
|
367 |
Idioms |
arrive (some place) in a body v.
|
hep birlikte varmak/ulaşmak/gelmek |
|
368 |
Idioms |
reach (some place) in a body v.
|
grup halinde varmak |
|
369 |
Idioms |
reach (some place) in a body v.
|
hep birlikte varmak/ulaşmak/gelmek |
|
370 |
Idioms |
reach (some place) in a body v.
|
topluca varmak |
|
371 |
Idioms |
place (someone or something) in (someone's) care v.
|
ilgilenmesi için birine bırakmak |
|
372 |
Idioms |
place (someone or something) in (someone's) care v.
|
(birine veya bir şeye) bakma işini birine bırakmak |
|
373 |
Idioms |
place (someone or something) in the care of (someone) v.
|
ilgilenmesi için birine bırakmak |
|
374 |
Idioms |
place (someone or something) in the care of (someone) v.
|
(birine veya bir şeye) bakma işini birine bırakmak |
|
375 |
Idioms |
place (someone or something) in the charge of (someone) v.
|
birine emanet etmek |
|
376 |
Idioms |
place (someone or something) in the charge of (someone) v.
|
birine emanet bırakmak |
|
377 |
Idioms |
place (someone or something) in the charge of (someone) v.
|
birinin sorumluluğuna bırakmak |
|
378 |
Idioms |
place (someone or something) in the charge of (someone) v.
|
ilgilenmesi için birine bırakmak |
|
379 |
Idioms |
place (someone or something) in the charge of (someone) v.
|
(birine veya bir şeye) bakma işini birine bırakmak |
|
380 |
Idioms |
age in place v.
|
yerinde yaşlanmak |
|
381 |
Idioms |
age in place v.
|
alışık olduğu çevrede/konutta yaşlanmak |
|
382 |
Idioms |
fall in place v.
|
anlamlı gelmeye başlamak |
|
383 |
Idioms |
put someone in one's place v.
|
birine ağzının payını vermek |
|
384 |
Idioms |
place one's confidence in v.
|
bel bağlamak |
|
385 |
Idioms |
keep someone in some place v.
|
birini bir yerde tutmak |
|
386 |
Idioms |
place someone in the trust of someone v.
|
birini birilerinin himayesi/gözetimi altına bırakmak |
|
387 |
Idioms |
place one's hope in v.
|
bel bağlamak |
|
388 |
Idioms |
take one's place in the spotlight v.
|
bütün dikkatleri üzerine çekmek |
|
389 |
Idioms |
keep one in one's place v.
|
birini yerinde/mevkisinde/görevinde tutmak |
|
390 |
Idioms |
have a place in something v.
|
bir şeyde rolü/yeri/payı olmak |
|
391 |
Idioms |
be in the right place at the right time v.
|
doğru zamanda doğru yerde olmak |
|
392 |
Idioms |
place one's confidence in v.
|
güvenmek |
|
393 |
Idioms |
put oneself in someone's place v.
|
empati kurmak |
|
394 |
Idioms |
place one's hope in v.
|
güvenmek |
|
395 |
Idioms |
have one's heart in the right place v.
|
iyi yürekli olmak |
|
396 |
Idioms |
have one's heart in the right place v.
|
içten olmak |
|
397 |
Idioms |
have one's heart in the right place v.
|
iyi niyetli olmak |
|
398 |
Idioms |
have one's heart in the right place v.
|
iyi huylu olmak |
|
399 |
Idioms |
place someone in an awkward position v.
|
müşkül duruma sokmak |
|
400 |
Idioms |
place oneself in someone else's shoes v.
|
kendini başka birisinin yerine koymak |
|
401 |
Idioms |
put yourself in somebody's place v.
|
kendini başkasının yerine koymak |
|
402 |
Idioms |
place one's head in a noose v.
|
kendini tehlikeli bir duruma sokmak |
|
403 |
Idioms |
place one's head in a noose v.
|
kendi sonunu hazırlamak |
|
404 |
Idioms |
have one's heart in the right place v.
|
kalbi temiz olmak |
|
405 |
Idioms |
have a place in v.
|
önemli olmak |
|
406 |
Idioms |
place oneself in someone else's position v.
|
kendini başka birisinin yerine koymak |
|
407 |
Idioms |
place one's head in the lion's mouth v.
|
kendisini tehlikeye atmak |
|
408 |
Idioms |
place one's head in the lion's mouth v.
|
kendisini aslanın ağzına atmak |
|
409 |
Idioms |
have a place in v.
|
önemli bir yer tutmak |
|
410 |
Idioms |
put oneself in someone's place v.
|
kendini başkasının yerine koymak |
|
411 |
Idioms |
put oneself in someone else's place v.
|
kendini bir başkasının yerine koymak |
|
412 |
Idioms |
have a place in v.
|
önem taşımak |
|
413 |
Idioms |
buzz in to some place v.
|
lappadak içeri dalmak |
|
414 |
Idioms |
place someone in an awkward position v.
|
müşkül duruma düşürmek |
|
415 |
Idioms |
place one's head in the lion's mouth v.
|
kendini ateşe atmak |
|
416 |
Idioms |
have one's heart in the right place v.
|
kibar/nazik olmak |
|
417 |
Idioms |
place someone in an awkward position v.
|
müşkül durumda bırakmak |
|
418 |
Idioms |
place someone or something in jeopardy v.
|
riske atmak |
|
419 |
Idioms |
place someone or something in jeopardy v.
|
riske sokmak |
|
420 |
Idioms |
buzz in to some place v.
|
paldır küldür dalmak |
|
421 |
Idioms |
have one's heart in the right place v.
|
sevecen olmak |
|
422 |
Idioms |
place someone or something in jeopardy v.
|
tehlikeye sokmak |
|
423 |
Idioms |
place someone or something in jeopardy v.
|
tehlikeye atmak |
|
424 |
Idioms |
fall in place v.
|
taşlar yerine oturmak |
|
425 |
Idioms |
flock in some place v.
|
(kalabalık halinde) bir yere akın etmek |
|
426 |
Idioms |
place one's confidence in v.
|
umudunu bağlamak |
|
427 |
Idioms |
place someone in an awkward position v.
|
zor durumda bırakmak |
|
428 |
Idioms |
have a place in v.
|
yeri olmak |
|
429 |
Idioms |
place one's hope in v.
|
umudunu bağlamak |
|
430 |
Idioms |
place someone in an awkward position v.
|
zor duruma sokmak |
|
431 |
Idioms |
fall in place v.
|
yerli yerine oturmak |
|
432 |
Idioms |
be in the middle of (something or some place) v.
|
(bir şeyin veya bir yerin) ortasında olmak |
|
433 |
Idioms |
be in the middle of (something or some place) v.
|
(bir şeyin veya bir yerin) ortasında bulunmak |
|
434 |
Idioms |
be in the middle of (something or some place) v.
|
(konserin, yemeğin) ortasında olmak |
|
435 |
Idioms |
be in the middle of (something or some place) v.
|
toplantıda olmak |
|
436 |
Idioms |
be in the middle of (something or some place) v.
|
bir şeyle meşgul olmak |
|
437 |
Idioms |
be in the middle of (something or some place) v.
|
bir şeyle uğraşmak |
|
438 |
Idioms |
be in the right place at the right moment v.
|
doğru anda doğru yerde olmak |
|
439 |
Idioms |
be in the right place at the right moment v.
|
doğru zamanda doğru yerde olmak |
|
440 |
Idioms |
put in some place v.
|
doka çekmek |
|
441 |
Idioms |
put in some place v.
|
bir yere yanaştırmak |
|
442 |
Idioms |
put in some place v.
|
limana/rıhtıma yanaştırmak |
|
443 |
Idioms |
run in place v.
|
yerinde koşu yapmak |
|
444 |
Idioms |
run in place v.
|
yerinde koşmak |
|
445 |
Idioms |
run in place v.
|
yerinde saymak |
|
446 |
Idioms |
run in place v.
|
olduğu yerde saymak |
|
447 |
Idioms |
run in place v.
|
aynı yerde saymak |
|
448 |
Idioms |
run in place v.
|
bir adım ilerleyememek |
|
449 |
Idioms |
age in place v.
|
bulunduğu/olduğu yerde yaşlanmak |
|
450 |
Idioms |
be aging in place v.
|
bulunduğu/olduğu yerde yaşlanmak |
|
451 |
Idioms |
age in place v.
|
bulunduğu/olduğu yerde yaşlanmak |
|
452 |
Idioms |
be aging in place v.
|
bulunduğu/olduğu yerde yaşlanmak |
|
453 |
Idioms |
be put in (one's) place v.
|
(birine) haddini bildirmek |
|
454 |
Idioms |
be put in (one's) place v.
|
(birine) ağzının payını vermek |
|
455 |
Idioms |
have heart in the right place v.
|
iyi niyetli olmak |
|
456 |
Idioms |
have heart in the right place v.
|
içten olmak |
|
457 |
Idioms |
have heart in the right place v.
|
iyi huylu olmak |
|
458 |
Idioms |
have heart in the right place v.
|
kalbi temiz olmak |
|
459 |
Idioms |
have heart in the right place v.
|
kibar/nazik olmak |
|
460 |
Idioms |
have heart in the right place v.
|
sevecen olmak |
|
461 |
Idioms |
have your heart in the right place v.
|
iyi niyetli olmak |
|
462 |
Idioms |
have your heart in the right place v.
|
içten olmak |
|
463 |
Idioms |
have your heart in the right place v.
|
kalbi temiz olmak |
|
464 |
Idioms |
have your heart in the right place v.
|
samimi olmak |
|
465 |
Idioms |
have your heart in the right place v.
|
sevecen olmak |
|
466 |
Idioms |
keep in some place v.
|
bir yerde tutmak |
|
467 |
Idioms |
keep one in place v.
|
birini yerinde/mevkisinde/görevinde tutmak |
|
468 |
Idioms |
never set foot in (some place) v.
|
asla (bir yere) ayak basmamak |
|
469 |
Idioms |
never set foot in (some place) v.
|
hiçbir zaman (bir yere) gitmemek/girmemek |
|
470 |
Idioms |
never set foot in (some place) v.
|
asla (bir yere) gitmemek/girmemek |
|
471 |
Idioms |
not set foot in (some place) v.
|
(bir yere) ayak basmamak |
|
472 |
Idioms |
not set foot in (some place) v.
|
(bir yere) gitmemek |
|
473 |
Idioms |
not set foot in (some place) v.
|
(bir yere) ayağını atmamak |
|
474 |
Idioms |
not set foot in (some place) v.
|
(bir yere) adımını atmamak |
|
475 |
Idioms |
not set foot in (some place) v.
|
(bir yere) adımını bile atmamak |
|
476 |
Idioms |
not set foot in (some place) v.
|
(bir yere) girmemek |
|
477 |
Idioms |
place (one) in an awkward position v.
|
(birini) müşkül duruma düşürmek |
|
478 |
Idioms |
place (one) in an awkward position v.
|
(birini) müşkül durumda bırakmak |
|
479 |
Idioms |
place (one) in an awkward position v.
|
(birini) müşkül duruma sokmak |
|
480 |
Idioms |
place (one) in an awkward position v.
|
(birini) zor durumda bırakmak |
|
481 |
Idioms |
place (one) in an awkward position v.
|
(birini) zor duruma sokmak |
|
482 |
Idioms |
place in jeopardy v.
|
riske sokmak |
|
483 |
Idioms |
place in jeopardy v.
|
riske atmak |
|
484 |
Idioms |
place in jeopardy v.
|
tehlikeye atmak |
|
485 |
Idioms |
place in jeopardy v.
|
tehlikeye sokmak |
|
486 |
Idioms |
place trust in v.
|
-e güvenmek |
|
487 |
Idioms |
place trust in v.
|
-e itimat etmek |
|
488 |
Idioms |
place trust in (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) inanmak/güvenmek |
|
489 |
Idioms |
place trust in (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) itimat etmek |
|
490 |
Idioms |
place trust in (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) güven duymak |
|
491 |
Idioms |
put (one) in (one's) place v.
|
(birine) haddini bildirmek |
|
492 |
Idioms |
put (one) in (one's) place v.
|
(birine) ağzının payını vermek |
|
493 |
Idioms |
put (one) in (one's) place v.
|
(birinin) havasını söndürmek/indirmek |
|
494 |
Idioms |
put one in one's place v.
|
birine haddini bildirmek |
|
495 |
Idioms |
put one in one's place v.
|
birine ağzının payını vermek |
|
496 |
Idioms |
put somebody in their place v.
|
birine haddini/yerini bildirmek |
|
497 |
Idioms |
put someone in his or her place v.
|
birine haddini/yerini bildirmek |
|
498 |
Idioms |
put someone in his or her place v.
|
kendini birinin yerine koymak |
|
499 |
Idioms |
put oneself in someone's place v.
|
kendini birinin yerine koymak |
|
500 |
Idioms |
put someone in their place v.
|
birine haddini bildirmek |
|