an- - Türkisch Englisch Wörterbuch

an-

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Bedeutungen von dem Begriff "an-" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 7 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
General
an- pref. değil anlamı veren ön ek
an- pref. olmayan anlamı veren ön ek
an- pref. yukarı
an- pref. yukarıya doğru
an- pref. yeniden
an- pref. arka
an- pref. arkaya doğru

Bedeutungen, die der Begriff "an-" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
make an effort v. çaba göstermek
Member States must also make an effort to cooperate.
Üye Devletler işbirliği yapmak için de çaba göstermelidir.

More Sentences
make an effort v. gayret etmek
In this respect, we must make an effort to act as responsibly as possible.
Bu bakımdan mümkün olduğunca sorumlu davranmaya gayret etmeliyiz.

More Sentences
take an exam v. sınava girmek
I need to take an exam in January.
Ocak ayında bir sınava girmem gerekiyor.

More Sentences
make an effort v. çabalamak
The dying man made an effort to say something, but could not.
Ölmek üzere olan adam bir şeyler söylemek için çabaladı ama söyleyemedi.

More Sentences
place an order v. sipariş vermek
If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price?
Eğer 20 adetten fazla sipariş verirsek, fiyatı düşürür müsünüz?

More Sentences
run an errand v. ayak işleri yapmak
Tom is running an errand for his mother.
Tom annesi için bir ayak işi yapıyor.

More Sentences
make an effort v. çaba harcamak
He made an effort to get to the station early.
İstasyona erken varmak için çaba harcadı.

More Sentences
take an oath v. ant içmek
All of us have taken an oath to protect you.
Biz hepimiz seni korumaya ant içtik.

More Sentences
put an end v. son vermek
We are very much in need of this inventory so that we can put an end to abuses more effectively.
Suiistimallere daha etkin bir şekilde son verebilmemiz için bu envantere çok ihtiyacımız var.

More Sentences
General
placing an order n. sipariş verme
We will only consider placing an order if you reduce the price by 5%.
Sadece fiyatı %5 düşürürseniz sipariş vermeyi düşünürüz.

More Sentences
an armful n. kucak dolusu
Tom was carrying an armful of books.
Tom bir kucak dolusu kitap taşıyordu.

More Sentences
half an hour n. yarım saat
We have wrangled over minutes and then we end up finishing half an hour early!
Dakikalar boyunca tartıştık ve sonunda yarım saat erken bitirdik!

More Sentences
making an effort n. çaba sarf etme
Fadil was making an effort to share Layla's passions.
Fadıl, Leyla'nın tutkularını paylaşmak için çaba sarf ediyordu.

More Sentences
as an exception n. istisna olarak
As an exception, I will give you fifteen seconds in which to ask your question.
Bir istisna olarak, sorunuzu sormanız için size on beş saniye vereceğim.

More Sentences
an important role n. önemli bir rol
When it comes to my third point, this is where the democratic debate plays an important role.
Üçüncü hususa gelince işte burada demokratik tartışma önemli bir rol oynamaktadır.

More Sentences
quite an experience n. tam bir deneyim
It was quite an experience.
Tam bir deneyimdi.

More Sentences
quite an experience n. harika bir deneyim
Our journey by camel was quite an experience.
Deveyle yolculuğumuz harika bir deneyimdi.

More Sentences
an ethical problem n. etik bir sorun
If this does not take place, we shall have not only a fiscal, but also an ethical problem.
Eğer bu gerçekleşmezse, sadece mali değil aynı zamanda etik bir sorunla da karşı karşıya kalacağız.

More Sentences
an important step n. önemli bir adım
It could also be an important step towards obtaining understanding of the EU's other negotiating aims.
Ayrıca AB'nin diğer müzakere hedeflerinin anlaşılması yönünde de önemli bir adım olabilir.

More Sentences
an interesting story n. ilginç bir hikaye
There was an interesting story in the letter to the boy.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir hikâye vardı.

More Sentences
an essential role n. önemli bir rol
Agriculture, pastoralism and forestry play an essential role in mountain regions.
Tarım, hayvancılık ve ormancılık dağlık bölgelerde önemli bir rol oynamaktadır.

More Sentences
half an inch n. yarım inç
I'm half an inch taller than Tom.
Tom'dan yarım inç daha uzunum.

More Sentences
an only child n. tek çocuk
I wish I had been an only child.
Keşke tek çocuk olsaydım.

More Sentences
an unlucky day n. uğursuz bir gün
It is said that Friday the 13th is an unlucky day.
13. Cuma'nın uğursuz bir gün olduğu söylenir.

More Sentences
pass an exam n. sınav geçmek
This is the first time I've ever passed an exam.
İlk defa bir sınavı geçtim.

More Sentences
an awkward situation n. tuhaf bir durum
His words created an awkward situation.
Sözleri tuhaf bir durum yarattı.

More Sentences
have an appointment v. randevusu olmak
Tom asked if Mary had an appointment.
Tom, Mary'ye bir randevusu olup olmadığını sordu.

More Sentences
reach an agreement v. mutabakata varmak
Then, because we have not been able to reach an agreement on extremely precise objectives.
Zira henüz son derece kesin hedefler üzerinde mutabakata varabilmiş değiliz.

More Sentences
find an opportunity v. fırsat bulmak
Tom hoped to find an opportunity to talk to Mary.
Tom Mary ile konuşma fırsatı bulmayı umuyordu.

More Sentences
receive an answer v. cevap almak
I have, however, received an answer from the Commission regarding the regulation's compliance with the WTO rules.
Bununla birlikte Komisyondan yönetmeliğin DTÖ kurallarına uygunluğuna ilişkin bir cevap aldım.

More Sentences
play an instrument v. enstrüman çalmak
I'd like to be able to play an instrument.
Bir enstrüman çalabilmek isterdim.

More Sentences
have an idea v. fikri olmak
Specifically, however, we must have an idea of the problems and of our strategy.
Ancak spesifik olarak sorunlar ve stratejimiz hakkında bir fikrimiz olmalıdır.

More Sentences
have an operation v. operasyon geçirmek
My dog had an operation.
Köpeğim operasyon geçirdi.

More Sentences
miss an opportunity v. fırsatı kaçırmak
We have missed an opportunity to be clearer and more coherent.
Daha açık ve tutarlı olma fırsatını kaçırdık.

More Sentences
set an example v. örnek olmak
It is our job to set an example.
Örnek olmak bizim işimiz.

More Sentences
open an account v. hesap açmak
I think you should open an account here.
Bence burada bir hesap açmalısınız.

More Sentences
make an impression v. izlenim bırakmak
You really made an impression on Tom.
Gerçekten Tom'un üzerinde bir izlenim bıraktın.

More Sentences
do an interview v. röportaj yapmak
Tom declined to do an interview.
Tom röportaj yapmayı reddetti.

More Sentences
make an offer v. teklifte bulunmak
Tom has made an offer.
Tom bir teklifte bulundu.

More Sentences
have an accident v. kaza yapmak
He drove carelessly and had an accident.
Dikkatsizce araba kullandı ve kaza yaptı.

More Sentences
make an application v. başvuruda bulunmak
I will make an application to that firm for employment.
İş için bu firmaya başvuruda bulunacağım.

More Sentences
concoct an excuse v. bahane uydurmak
Does it mean that the Council does not intend to respect its commitments or does it intend to concoct an excuse?
Bu, Konsey'in taahhütlerine uyma niyetinde olmadığı ya da bir bahane uydurma niyetinde olduğu anlamına mı geliyor?

More Sentences
commit an offence v. suç işlemek
Sami committed an offence.
Sami bir suç işledi.

More Sentences
take an oath v. yemin etmek
Doctors take an oath not to harm anyone.
Doktorlar kimseye zarar vermemek için yemin ederler.

More Sentences
have an interview v. görüşme yapmak
After he had given a lecture, he had an interview with some students.
O, ders verdikten sonra bazı öğrencilerle görüşme yaptı.

More Sentences
have an accident v. kaza geçirmek
When a human being has an accident and the spinal cord is completely severed, it leaves the body innate.
Bir insan kaza geçirdiğinde ve omuriliği tamamen koptuğunda, bedeni doğuştan terk eder.

More Sentences
have an operation v. ameliyat geçirmek
Tom had an operation last week.
Tom geçen hafta bir ameliyat geçirdi.

More Sentences
Common Usage
being an executioner n. cellatlık
come to an agreement v. anlaşmaya varmak
commit an offense v. suç işlemek
give an order v. sipariş vermek
General
an upright man n. adam gibi adam
an accomplished fact n. olmuş bitmiş bir şey
an outrage upon justice n. adaletsizlik
an insect pest of cereals n. kımıl
an eagle owl n. zağanos
an open question n. çözülmemiş sorun
breach of an oath n. yeminini bozma
an equal amount n. misil
an old flame n. göz ağrısı
being an elder sister n. ablalık
an oil baron n. petrol kralı
means to an end n. vasıta
an extra n. extra bir
an upward trend in sales n. satışlarda artış eğilimi
report of an informer n. jurnal
being an upstart n. görmemişlik
an outrage upon justice n. hak çiğneme
oath taken by an expert n. ehlivukufun yemini
means to an end n. araç
an egregious mistake n. korkunç bir hata
violation of an oath n. bir yeminin bozulması
an elderly greek woman n. kokona
report of an informer n. curnal
being an elder brother n. ağabeylik
taking advantage of an opportunity n. fırsattan istifade
an off day n. kötü gün
the white of an egg n. yumurta akı
an outrage upon decency n. tecavüz
an elongated grape n. gelinparmağı
kernel of an integral equation n. entegral denklemi çekirdeği
confinement in an asylum n. akıl hastanesine kapatılma
blink of an eye n. göz kırpma
role of an older sister n. ablalık
vitality of an institution n. bir kurumun canlılığı
a matter of life an death n. ölüm kalım meselesi
being an officer n. zabitlik
bay of an arch n. kemer gözü
an elongated gourd n. borukabağı
premises of an airport n. havaalanı binası
set form of an oath n. bir yeminin belirlenmiş biçimi
founder of an order n. pir
an appreciation n. takriz
an easy prey n. dişe gelir
duties of an undersecretary n. müsteşarlık
an off street n. sapa bir sokak
the twinkling of an eye n. göz açıp kapayıncaya kadar
an open sore n. açık yara
assistant to a professor in an islamic university n. muid
an open secret n. herkesçe bilinen bir sır
seat with an adjustable back n. pulman koltuk
an eyesore n. göz zevkini bozan (bina vb)
quite an event n. fevkalade bir hadise
an open question n. çözümlenmemiş sorun
rank of an undersecretary n. müsteşarlık
work of an educator n. eğitmenlik
being an aga n. ağalık
betrothed while still an infant n. beşik kertiği
an advanced technical school for girls n. olgunlaşma enstitüsü
a familiar address to an older man n. amca
placing an order n. ısmarlama
end of an era n. bir devrin sonu
uterus of an animal n. kulunluk
being an architect n. mimarlık
skin of an onion n. soğan zarı
being an uncle n. dayılık
an acid remark n. iğneleyici bir söz
place suitable for an outing n. mesirelik
the inside of an affair n. işin iç yüzü
an immortal person believed to come in time of need n. hızır
being an immigrant n. muhacirlik
kernel of an almond n. badem içi
an axe to grind n. çözülmesi gereken sorun
an axe to grind n. şikayete sebep olan durum
member of an association n. dernek üyesi
an ejaculation of surprise n. şaşırma nidası
an outlook on life n. hayata bakış (açısı)
an intense heat n. yoğun bir sıcaklık
the white of an egg n. yumurtanın beyazı
evacuation (of people, an area) n. bir bölgenin tahliye edilmesi
an outstanding beauty n. dünya güzeli
an agreement that has yet to be notarised n. noterden geçmemiş sözleşme
an agreement that has yet to be notarized n. noterden geçmemiş sözleşme
an attribute of land n. arsa vasfı
the epicentre of an earthquake n. depremin merkez üssü
an associate company n. tanıdık şirket
an associate company n. tanıdık firma
an obvious example n. net bir örnek
an obvious example n. açık bir örnek
putting on a belt during a master ceremony according to an ahi-order n. şed kuşanma
decline of an empire n. bir imparatorluğun çöküşü
fall of an empire n. bir imparatorluğun çöküşü
an old banger n. külüstür
violation of terms and conditions (of an agreement) n. sözleşme hükümlerine aykırılık
an honest joe n. sıradan adam
an honest joe n. kendi halinde insan
an easy and pleasant life n. rahat ve sıkıntısız hayat
an advantage gained at the beginning n. başlangıçta elde edilen avantaj
means to an end n. başarıyı getiren hamle
means to an end n. amaca ulaştıran adım
means to an end n. hedefe yönelik davranış
means to an end n. sonuca götüren adım
an easy victory n. kolay zafer
expression of an opinion n. bir fikrin ifadesi
cash withdrawal from an atm machine while abroad n. yurtdışı atm'den nakit çekim
an inconstant lover n. hercai gönül
an inconstant heart n. hercai gönül
an inconstant affection n. hercai gönül
an unfortunate statement n. talihsiz açıklama
an unfortunate statement n. talihsiz bir açıklama
an ugly attack n. çirkin bir saldırı
an alliance of values n. değerler bütünü
an open ended question n. ucu açık soru
an alternative view to n. farklı bir bakış
expected life of an item n. kullanım ömrü
an anonymous watcher n. ismini vermek istemeyen bir izleyici
an affront to humanity n. insanlığa yapılmış bir hakaret
an affront to humanity n. insanlık ayıbı
an indisputable fact n. tartışmasız bir gerçek
an indisputable truth n. tartışmasız bir gerçek
an economical solution n. ekonomik çözüm
an unmet need n. karşılanmamış ihtiyaç
an inseparable whole n. ayrılmaz bir bütün
an indivisible whole n. ayrılmaz bir bütün
an unexpected development n. beklenmedik gelişme
an unexpected development n. beklenmeyen gelişme
an essential role n. büyük bir rol
an important role n. büyük bir rol
image of an aggressive fellow countryman n. agresif memleket delikanlısı imajı
an explicit message n. açık bir mesaj
an open message n. açık bir mesaj
an unbelievable/incredible day n. inanılmaz bir gün
locating an address n. adres tespiti
an eye-catching beauty n. göz alıcı güzellik
an important problem n. önemli bir sorun/problem
an engineering marvel n. bir mühendislik harikası
an engineering masterpiece n. bir mühendislik harikası
an engineering wonder n. bir mühendislik harikası
an opposing view n. karşıt/muhalif görüş
an amusing anecdote n. eğlenceli bir hikaye
a man with an ankle holster n. ayak bileğinde silah kılıfı olan adam
an airplane without wings n. kanatsız bir uçak
an emergency meeting n. acil bir toplantı
an unpleasant experience n. acı deneyim
the chance of an asteroid hitting the earth n. bir asteroitin dünya'ya çarpma olasılığı
an ordinary human being n. normal bir insan
an internet company n. bir internet şirketi
an aberrant behavior n. anormal bir davranış
an angel of death n. bir ölüm meleği
an abandoned hospital n. terk edilmiş bir hastane
an ugly wish n. çirkin bir dilek
an ugly remark n. çirkin bir ifade
an early summer n. erken gelen yaz
an early winter n. erken bastıran kış
an old motel n. eski bir motel
an ailing relative n. hasta bir akraba
an illustrious career n. şerefli bir kariyer
an irreparable mistake n. telafi edilemez bir hata
an icon of justice n. adalet idolü
an aborted baby n. kürtajla alınmış bebek
an aborted baby n. kürtajla alınan bebek
an empty stage n. boş bir sahne
an inseparable part of the education n. eğitimin ayrılmaz bir parçası
an inbred family n. akrabalar arası evlilik yapan bir aile
an alternative to n. bir şeyin alternatifi
an impish look n. muzip bir bakış
an impish smile n. muzip bir gülüş
an unpleasant place n. tatsız bir yer
an uncertain world n. belirsizliklerle dolu bir dünya
an uncertain world n. şüphelerle dolu bir dünya
an important health problem n. önemli bir sağlık sorunu
an identifying mark on the suspect n. şüphelinin üzerinde kimlik tespitinde yardımı dokunabilecek bir işaret (dövme/ben vb)
an army of bodyguards n. koruma ordusu
an unfortunate development n. talihsiz/esef verici bir gelişme
an undeclared war n. ilan edilmemiş bir savaş
an extra job n. ek iş
an achievable target n. başarılabilecek/ulaşılabilecek bir amaç/hedef
an achievable target n. ulaşılabilir (bir) hedef/amaç
an anonymous listener n. adını vermek istemeyen bir dinleyici
an anonymous listener n. ismini vermek istemeyen bir dinleyici
an awkward situation n. nazik durum
victim of an accident n. kazazede
an extreme example n. uç bir örnek
an ardent reader n. kitap kurdu
an undeniable fact n. inkar edilemez bir gerçek
an adopted maid n. ahretlik
an accident black spot n. çok kaza olan yer
deoch an doris n. son içki
doch an doris n. son içki
an offer too good to refuse n. reddedilmeyecek kadar iyi bir teklif
an unfortunate day n. uğursuz bir gün
an unknown attacker n. kimliği belirsiz bir saldırgan
an airtight document n. kapı gibi belge
an undeniable/indisputable document n. kapı gibi belge
an irrefutable document n. kapı gibi belge
list of countries where english is an official language n. İingilizcenin resmî dil olduğu ülkelerin listesi
countries where English is an official language n. ingilizcenin resmi olduğu ülkeler
list of countries where english is an official language n. ingilizcenin resmi olduğu ülkeler listesi
an inseparable part n. ayrılmaz bir parça
wearing an earring n. küpe takma
an unusual suicide case n. sıradışı bir intihar vakası
an unusual suicide case n. sıradışı bir intihar olgusu
an unreasonable fear n. mantıksız bir korku
an old table game like domino n. aznif
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılması gerekenler
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılacaklar
an interesing man n. ilginç bir adam
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılması gereken şeyler
anam cara (soul friend) (an old gaelic word) n. ruh arkadaşı
an object of ridicule n. alay konusu
an ace up your sleeve n. avantaj olarak kullanılacak bir şey
an abstract idea n. soyut fikir
an arm of flesh n. insan gücü
an ounce of decency n. bir parça nezaket
an artistic style n. sanatsal bir üslup
an artistic style n. sanatsal bir tarz
blink of an eye n. göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre
blink of an eye n. bir an
an awful time n. berbat bir zaman
curveship (an invented word) n. köprü
deoch-an-doruis [scotland] n. (ayrılan misafire içerisinde şarap ikram edilen) motifli kupa
an appropriate intervention n. yerinde bir müdahale
being an executioner n. cellatlık
per an (per annum) n. yıllık
coming to an end n. tükenme
turn into an institution v. kurumlaşmak
put on an act v. ayak yapmak
put on an act v. caka satmak
make an application v. başvurmak
repulse an attack v. saldırıyı püskürtmek
contest an election v. adaylığını koymak
make an idol of v. tapmak
have an air of v. benzemek
give an edge to v. açmak (iştahı)
get an awful fright v. yüreğine inmek
muff an opportunity v. fıratı değerlendirememek
benefit from an opportunity v. değerlendirmek (bir fırsatı vb)
come to an agreement v. uyuşmak
bear witness to an age v. bir çağa tanıklık etmek
give an edge to v. artırmak (keyif/öfke vb)
cast an affirmative vote v. lehte oy vermek
play an active role v. aktif olarak yer almak
set up an agency v. acente kurmak
keep an account of v. kaydını tutmak
have an eye on the main chance v. fırsat kollamak
watch someone with an eagle eye v. birisini son derece dikkatli bir gözle incelemek
do someone an injustice v. birine haksızlık etmek
break an agreement v. anlaşmayı bozmak
keep an eye on v. gözetlemek
take an aversion v. sevmemek
behave as an older sister v. ablalık etmek
give an oral report v. tekmil vermek
bring to an end v. sonuçlamak
sacrifice an animal v. kan akıtmak
form an addiction v. alışkanlık yapmak
have to repeat an examination v. ikmale kalmak
bear witness to an age v. bir çağa tanıklık yapmak
repel an attack v. saldırıyı püskürtmek
apply an embargo v. ambargo koymak
make an end of v. sona erdirmek
have an appointment with somebody v. randevusu olmak
give an evasive reply v. kaçamak cevap vermek
throw cold water over (an idea/a plan) v. pişmiş aşa su katmak
break off an engagement v. nişanı atmak
fail an exam v. sınavda kalmak
make an example of v. ibret olsun diye cezalandırmak
be quick to take advantage of an opportunity v. açıkgözlük etmek
not to bat an eyelash v. kılını bile kıpırdatmamak
receive an order v. sipariş almak
put an end to v. son vermek
suffer an accident v. kurban gitmek
have an internal pain v. sancılanmak
make an agreement v. anlaşma gerçekleştirmek
keep an eye on v. gözü üzerinde olmak
achieve an extremely difficult objective v. zoru başarmak
come within an inch of v. kıl payı kalmak
make an analogy v. benzerlik kurmak
take as an example v. pay biçmek
take an order v. birinden emir almak
have a chip an one's shoulder v. meydan okumak
put an embargo v. ambargo koymak
make an indelible impression v. adından söz ettirmek
take an examination v. imtihana girmek
keep an eye out for v. bir şey için göz kulak olmak
make an inversion v. tersine çevirmek
come to an agreement v. anlaşma sağlamak
cut with an axe v. baltalamak
break off an engagement v. yüzüğü geriye çevirmek
catch an advantage v. avantaj yakalamak
become an addiction v. alışkanlık yapmak
be an eyesore v. göz zevkini bozmak
(for an idea) to find a niche in one's mind v. aklında yer etmek
mark an era v. çığır açmak
pardon (forgive) an impoliteness v. kusura bakmamak
have an injection v. iğne olmak
start an uproar v. gürültü koparmak
break an appointment v. randevuya gitmemek
turn into an advantage v. avantaja çevirmek
have an abortion v. çocuk düşürmek
take an examination v. imtihan olmak
come to an end v. son bulmak
place an order v. ısmarlamak
violate an agreement v. anlaşmayı bozmak
hold an exhibition v. sergi açmak
reach an agreement v. uyuşmak
make an appointment with somebody v. randevu vermek
take an interest in v. ilgi göstermek
function as an ambassador v. elçilik etmek
have an interview v. görüşmek
take an example by v. taklit etmek
have an orgasm v. orgazm olmak
take an oath v. ahdetmek
come to an end v. sona ermek
make out an invoice v. fiş kesmek
feel an affinity for v. birini çok çekici bulmak
take an oath v. söz vermek
put an animal down v. bir hayvanın hayatına son vermek
sit for an exam v. imtihana girmek
set an objective v. amaç belirlemek
behave in an inexperienced way v. acemilik etmek
come to an agreement v. bir karara varmak
proceed at an angle v. bir açıda ilerlemek
be an infant in arms v. ağzı süt kokmak
take an exam v. imtihan olmak
leave an indelible impression v. derin etki bırakmak
make an agreement with v. bağlantı yapmak
make an offer v. teklif götürmek
be at an end v. sonuçlanmak
turn into an unresolved mess v. yılan hikayesine dönmek
make an example of someone v. birini ibret olsun diye cezalandırmak
keep an appointment v. randevusuna gitmek
swear an oath v. yemin etmek
venture an objection v. itiraza cüret göstermek
bring to an end v. neticelendirmek
have an ace in the hole v. elinde kozu olmak
make an impression on v. izlenim bırakmak
cost an arm and a leg v. çok paraya mal olmak
gain an advantage over v. -e karşı avantaj elde etmek
take an aversion v. hoşlanmamak
pass an examination v. sınavı geçmek
have an itching palm v. para hırsı olmak
tremble like an aspen leaf v. tir tir titremek
give an opportunity v. fırsat vermek
come to an agreement v. anlaşmaya bağlamak
be mixed up in an affair v. arada kalmak
break off an engagement v. nişanı bozmak
give something an airing v. havalandırmak
be an extra v. fazlalık etmek
lash off an employee temporarily v. açığa almak
commit an error v. hata yapmak
take an active role in v. aktif rol üstlenmek
commit an error v. hata işlemek
die as an unbeliever v. imansız gitmek
behave as an older sister (toward) v. ablalık etmek
take an examination in v. imtihan olmak
put in an appearance v. boy göstermek
strike an attitude v. tavır koymak
find an easy way v. kolayını bulmak
allege an excuse v. bahane uydurmak
take an example by v. örnek almak
have an attractive personality v. şeytan tüyü olmak
sit for an examination v. sınava girmek
enter an action v. dava açmak
have an understanding or comprehension v. anlayışa sahip olmak
be sent on an assignment for v. tayini çıkmak
skin an animal v. tulum çıkarmak
get an erection v. penisi sertleşmek
run an errand v. bir iş için bir yere gitmek
have an attitude against v. tavır almak
feign an excuse v. bahane uydurmak
give an opportunity v. meydan vermek
credit an amount to someone's account v. bir miktar parayı birinin hesabına geçirmek
give an undertaking v. söz vermek
form an estimate of v. değerlendirmek
put an end to v. bitirmek (bir konuyu)
have an exam v. sınav olmak
put on an act v. rol yapmak
give an evasive answer v. kaçamak cevap vermek
raise an objection to v. itiraz etmek
take an interest v. alaka göstermek
catch an illness v. hastalığa yakalanmak
swear an oath v. ant içmek
realize an aim v. amaç gerçekleştirmek
sustain an injury v. zarar görmek
enter into an argument v. polemiğe girmek
make it look like an accident v. kaza süsü vermek
withdraw an offer v. teklifi geri çekmek
lend an ear v. kulak asmak
debit an account v. bir hesabı borcuna kaydetmek
go for an appeal v. temyize gitmek
make an attempt at v. teşebbüs etmek
raise an objection v. itiraz etmek
set an animal free v. bir hayvanı azat etmek
have an investment v. yatırım yapmak
open an account v. hesap açtırmak
come to an end v. bitmek
keep an ear to the ground v. kulağı kirişte olmak
make an animal bellow v. böğürtmek
have an aim v. amaca sahip olmak
have an urge to v. bir şey yapmayı çok istemek
have an orgasm v. doyuma ulaşmak
make an enemy of somebody v. düşman etmek
make use of an advantage v. avantajdan faydalanmak
make an impression v. intiba bırakmak
wait for an opportunity v. fırsat beklemek
make an appointment v. sözleşmek
put an end to v. son vermek (bir konuşmaya)
bring an action against v. dava açmak
give an eye to v. göz atmak
administer an oath v. yemin ettirmek
give an opportunity v. fırsat tanımak
enter an item in a ledger v. deftere geçirmek
be an eye v. kendi gözü ile görmek
give an account of v. hesap vermek
put on an act v. poz yapmak
kept an eye on v. gözetlemek
be a candidate in an election v. adaylık koymak
take an interest in v. ile ilgilenmek
have an idea v. aklına bir fikir gelmek
put forward an opposite theory v. karşıtlamak
cut an alcoholic drink with water v. içkiyi sulandırmak
turn into an unresolved mess v. yılan hikayesine döndürmek
pass on an illness v. aşılamak
open an era v. devir açmak
make use of an opportunity v. değerlendirmek (bir fırsatı vb)
have an exam v. imtihan olmak
keep an account of v. not etmek
give an edge to v. bilemek
keep an eye on v. göz kulak olmak
receive an award v. ödül almak
bone for an exam v. sınava hazırlanmak
take place for an armed fight v. çatışma çıkmak
provoke an incident v. hadise çıkarmak
pay an arm and a leg for v. çok pahalıya patlamak
be at an end v. bitmek
violate an oath v. andını bozmak
give an eye to v. göz kulak olmak
get over an illness v. iyileşmek
have an illness v. hastalık geçirmek
keep an ear to the ground v. kulağı tetikte olmak
become an object of derision v. alay konusu olmak
go on an outing v. gezintiye çıkmak
make an exhibition of oneself v. elaleme maskara olmak
have an xray v. röntgen filmi çektirmek
have an aperitif v. aperitif almak
wait for an opportunity v. fırsat kollamak
provide an advantage v. avantaj sağlamak
put forward an idea v. fikir yürütmek
refute an argument v. bir savı çürütmek
have an agreement v. anlaşmalı olmak