wait - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

wait

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"wait" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 22 sonuç

İngilizce Türkçe
Common Usage
wait i. bekleyiş
wait i. bekleme
wait f. beklemek
General
wait i. pusu
wait i. gecikme
wait i. ara
wait i. bekleme
wait i. bekleme süresi
wait f. durmak
wait f. dört gözle beklemek
wait f. bekletmek
wait f. bekletilmek
wait f. servis yapmak
wait f. kalmak
wait f. beklemede olmak
wait f. beklemek
wait f. hizmet etmek
wait f. bekleme yapmak
Technical
wait f. beklemek
Computer
wait i. bekleme süresi
wait ünl. bekle
wait expr. bekleyin

"wait" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 487 sonuç

İngilizce Türkçe
General
forcing to wait on cold floor i. soğuk zeminde bekletme
wait-a-bit i. dikenli bitki
a long wait i. uzun bir bekleme süresi
lying in wait i. pusu kurma
tense wait i. gergin bekleyiş
anxious wait i. gergin bekleyiş
wait-and-see attitude i. bekle ve gör tutumu
wait staff i. restoran çalışanları
wait in queue f. kuyrukta beklemek
wait for an opportunity f. fırsat kollamak
wait for an opportunity f. fırsat beklemek
wait for a sight of f. görmek için beklemek
make somebody wait f. bekletmek
wait standing f. ayakta beklemek
wait together f. bekleşmek
wait on f. eşlik etmek
wait for a dead man's shoes f. miras beklemek
wait on customers f. sipariş almak (lokantada garson)
wait for f. beklemek
wait for f. dört gözle beklemek
stand and wait a long time f. ağaç olmak
wait in ambush f. pusuda beklemek
wait tables f. lokantada müşterilere yemek servisi yapmak
lie in wait for f. pusuya yatmak
wait in vain f. ayazlamak
wait up for someone f. yatmayıp birini beklemek
wait tables f. garsonluk yapmak
wait with bated breath f. sabırsızlıkla beklemek
wait upon f. hizmet etmek
wait on f. hizmet etmek (garson müşteriye)
wait for somebody's words f. ağzına bakmak
wait on table f. servis yapmak
wait on f. servis yapmak
wait for f. gözlemek
wait on someone hand and foot f. varını yoğunu vermek (bir başkası için)
wait on f. refakat etmek
wait on f. bakmak
wait on customers f. lokantada müşterilere yemek servisi yapmak
wait at table f. servis yapmak
wait on f. ziyaretine gitmek
wait on f. hizmet etmek
wait on someone hand and foot f. el pençe divan durmak
wait on f. ziyaret etmek
wait (for someone) in the car f. arabada beklemek
keep someone wait a long time f. çok bekletmek
wait a long time f. çok beklemek
wait a while f. az beklemek
keep someone wait for a while f. az bekletmek
wait a little while f. az beklemek
can hardly wait f. bekleyememek
wait impatiently f. sabırsızlıkla beklemek
wait with bated breath f. nefesini tutup beklemek
wait with bated breath f. nefesini tutarak beklemek
wait anxiously f. endişeyle beklemek
wait at the door f. kapıda beklemek
wait for news f. birisinden haber beklemek
wait for news f. haber beklemek
wait for a response f. karşılık beklemek
wait for a bus f. otobüs beklemek
wait upon f. refakat etmek
wait upon f. bakmak
wait upon f. eşlik etmek
wait upon f. servis yapmak
wait upon f. beklemek
wait patiently f. sabırla beklemek
wait for confirmation f. konfirmasyon beklemek
wait in a queue f. kuyrukta beklemek
wait hand and foot f. el pençe divan durmak
wait hand and foot f. bir dediğini iki etmemek
wait an answer f. yanıt beklemek
(creditors) wait at one's doorstep/door f. alacaklılar kapıya dayanmak
(creditors) wait at one's doorstep/door f. alacaklıları kapıya dayanmak
wait excitedly f. heyecanla beklemek
wait for dead men's shoes f. mirasa konmayı beklemek
wait to see which way the cat will jump f. yaş tahtaya basmamak
wait in vain f. boşuna beklemek
wait on f. -e hizmet etmek
wait on f. -e servis yapmak
wait upon f. ziyaret etmek
wait in vain f. boş yere beklemek
wait in vain f. haybeye beklemek
wait for an apology f. özür beklemek
wait for the answer f. cevabı beklemek
wait up for f. yatmadan beklemek
wait up for f. ayakta beklemek
wait up for f. uyumayıp beklemek
not wait someone f. birini bekletmemek
can't wait f. sabırsızlanmak
lie in wait f. pusu kurmak
wait at the bus stop f. otobüs durağında beklemek
wait at the bus stop f. (otobüs) durakta beklemek
wait for a long time f. uzun zamandır bekliyor olmak
wait for a long time f. uzun zamandır beklemek
wait in hope f. ümitle beklemek
wait in hope f. umutla beklemek
have to wait f. beklemek zorunda olmak
wait in the bank queue f. banka kuyruğunda beklemek
wait for news f. haberleri beklemek
wait for a permission to cross the border f. sınırdan geçmek için izin beklemek
wait in the car f. arabada beklemek
wait in a line f. kuyrukta beklemek
wait on a line f. sırada beklemek
wait on a line f. kuyrukta beklemek
wait in a line f. sırada beklemek
lie in wait f. pusuda beklemek
lie in wait f. pusuya yatmak
can't wait for something f. sabırsızlanmak
can't wait for something f. dayanamamak
wait for support f. destek beklemek
wait for his/her replacement f. kendi yerine gelecek/geçecek olan kişiyi beklemek
not able to wait f. bekleyememek
wait in the bedroom naked f. yatak odasında çıplak bir şekilde beklemek
wait in a long queue f. uzun bir kuyrukta beklemek
wait for one's turn f. sırasını beklemek
wait one's turn f. sırasını beklemek
wait for the right time f. doğru zamanı beklemek
wait for the elevator f. asansör beklemek
wait for the elevator f. asansörü beklemek
wait for a parking space to become available f. boş bir park yeri için beklemek
wait for a parking space to become available f. park yerinin boşalmasını beklemek
wait for approval f. onay beklemek
wait for a sign f. bir işaret beklemek
wait to be informed f. bilgilendirilmeyi beklemek
wait for information f. bilgi beklemek
wait for the phone to ring f. telefonun çalmasını beklemek
wait for the school bus f. okul servisini beklemek
wait for an opportunity to arise f. fırsat çıkmasını beklemek
wait for a miracle f. bir mucize beklemek
wait in line at the atm f. bankamatik sırası beklemek
wait in line at the atm f. atm sırasını beklemek
wait in line at the atm f. atm'de sıra beklemek
wait in line at the atm f. bankamatikde sıra beklemek
wait in line at the atm f. atm'de kuyrukta beklemek
wait in queue for voting f. oy kullanmak için kuyrukta beklemek
wait in queue for voting f. oy kullanmak için sırada beklemek
wait in front of f. önünde beklemek
wait for them to cook f. pişmesi için beklemek
wait for them to cook f. pişmelerini beklemek
wait at the bus stop f. (otobüs) durakta beklemek
lay wait f. tuzak kurmak
wait-listed s. bekle listesinde olan
lying in wait s. pusuda bekleyen
lying in wait s. pusuya yatmış
after a long wait zf. uzun bir bekleyişten sonra
wait a minute! ünl. bir dakika!
Phrasals
wait on f. katılmak
wait on f. beklemek
wait on f. gözle takip etmek
wait on f. yerine getirmek
wait around f. bir şey yapmadan durmak
wait up until f. -e kadar beklemek
wait out f. (genellikle hoş olmayan) bir şeyin bitmesini beklemek
wait out f. (belirli bir şey için) gerçekleşene kadar beklemek
wait at f. -de beklemek
wait at f. '-de garsonluk yapmak
wait at (something or some place) f. (bir şeyde/bir yerde) beklemek
wait at (something or some place) f. (bir yerde) garsonluk yapmak
wait for (someone or something) f. (birini/bir şeyi) beklemek
wait on (someone or something) f. (birine/bir şeye) garsonluk/hizmet etmek
wait on (someone or something) f. (bir müşteriye/masaya) bakmak
wait on (someone or something) f. devam edebilmek/bir şey yapabilmek için (birini/bir şeyi) beklemek
wait on (someone or something) f. (birinden/bir şeyden) bir şey beklemek
wait on (someone) f. (birine) resmi bir ziyarette bulunmak
wait on (someone) f. (birini) ziyaret edip saygılarını sunmak
wait up f. gece geç saate kadar uyumadan beklemek
wait up f. yatmayıp beklemek
wait up f. birini beklemek
wait up f. durmak
wait up f. yavaşlamak
wait upon (someone or something) f. (birine/bir şeye) garsonluk/hizmet etmek
wait upon (someone or something) f. (bir müşteriye/masaya) bakmak
wait upon (someone or something) f. devam edebilmek/bir şey yapabilmek için (birini/bir şeyi) beklemek
wait upon (someone or something) f. (birinden/bir şeyden) bir şey beklemek
Phrases
wait and see expr. bekle ve gör
Proverb
time and tide wait for no man zaman senin için beklemez
time and tide wait for no man zamanı durduramayız
all good things come to those who wait sabreden derviş muradına ermiş
all things come to those who wait bekleyen derviş muradına ermiş
time and tide wait for no one zaman kimseyi beklemek
time and tide wait for no one zamanı durduramayız
time and tide wait for no one geç kalırsan fırsatlar elinden kayıp gider
time and tide wait for no one ertelersen kaçırırsın
time and tide wait for no one fırsatlar ve zaman durup beklemez
time and tide wait for no one zaman su gibi akıp gider
time and tide wait for no one fırsatları yakalamazsan kaybedersin
they also serve who (only) stand and wait bazen sabırlı olup beklemek de ön saflarda olmak kadar önemlidir
they also serve who (only) stand and wait sabırla bekleyenlerin işi de ön saflarda olanlar kadar zordur
they also serve who (only) stand and wait geride kalıp sabırla bekleyenlere de büyük iş/görev düşer
they also serve who (only) stand and wait geride kalıp bekleyenlere de ön saflarda olanlar kadar ihtiyaç vardır
they also serve who only stand and wait bazen sabırlı olup beklemek de bir iştir
they also serve who only stand and wait bazen aktif olmak istesen de durup beklemen gerekir
they also serve who only stand and wait durup beklemek de bir iştir
they also serve who only stand and wait bazen bir şey yapmak istesen de durup sabırla beklemen gerekir
good things come to those who wait sabreden derviş muradına ermiş
good things come to those who wait sabrın sonu selamettir
good things come to those who wait sabırla koruk üzüm olur
Colloquial
nerve-racking wait i. endişeli bekleyiş
worrying wait i. endişeli bekleyiş
anxious wait i. endişeli bekleyiş
nervous wait i. endişeli bekleyiş
wait in the car f. arabada beklemek
wait for the next bad thing to happen f. olacak bir sonraki kötü şeyi beklemek
wait for rescue f. kurtarılmayı beklemek
wait for him to get drunk f. sarhoş olmasını beklemek
wait for morning f. sabahı beklemek
can't wait (to do something) f. (bir şey yapmak için) sabırsızlanmak
can't wait (to do something) f. (bir şey yapmayı) heyecanla beklemek
can't wait (to do something) f. (bir şey yapmayı) iple çekmek
can't wait f. iple çekmek
can't wait f. heyecanla beklemek
wait turn f. sırasını beklemek
wait here ünl. burada bekle
wait awhile please ünl. biraz bekleyin lütfen
wait for a short while please ünl. biraz bekleyin lütfen
please wait awhile ünl. biraz bekleyin lütfen
wait a moment please ünl. biraz bekleyin lütfen
wait a minute please ünl. biraz bekleyin lütfen
wait for it ünl. bekle
wait for it expr. bak dinle
just you wait! expr. bekle/dur bak ne olacak!
wait a second expr. bir saniye bekleyin
wait a second expr. bir saniye bekle
wait a minute expr. bir dakika bekleyin
wait a moment expr. biraz bekle
wait a while expr. biraz bekle
wait a minute expr. durun bir dakika
wait for it expr. dur bak
wait until the sun goes down expr. güneşin batışına kadar bekle
just you wait! expr. hele bir dur sen!
wait at the bus stop expr. otobüs durağında bekle
wait there expr. orada bekle
wait 10 minutes expr. on dakika bekle
wait for it expr. sıkı dur
wait at the bus stop expr. (otobüs) durakta bekle
wait for it expr. zamanını bekle
wait 10 minutes expr. 10 dakika bekle
tomorrow can wait expr. yarın bekleyebilir
(one) can't wait expr. (biri) sabırsızlanıyor
(one) can't wait expr. (biri) heyecanla bekliyor
(one) can't wait expr. (biri) iple çekiyor
wait till expr. -i görmelisin
wait till expr. '-i görmen gerek
wait till expr. sen (asıl/bir de) … olunca gör
wait till expr. '-i bekle
wait until expr. -i görmelisin
wait until expr. '-i görmen gerek
wait until expr. sen (asıl/bir de) … olunca gör
wait until expr. '-i bekle
wait until you see expr. hele bir de şunu gör
wait until you see expr. hele bir de bunu gör
wait until you hear expr. hele bir de şunu duy
wait until you hear expr. hele bir de bunu duy
I can wait exclam. ben beklerim
I can wait exclam. benim vaktim bol/var, beklerim
I can wait exclam. bekleyebilirim
wait up exclam. bekle
wait up exclam. dur
wait up exclam. yavaşla
you wait exclam. bekle
you wait exclam. dur
Idioms
wait-and-see i. bekle ve gör taktiği
wait-and-see i. şüpheci görünüm
wait-and-see i. ihtiyatlı/şüpheci yaklaşım
lie in wait f. tuzak kurmak
wait for (one's) boat to come in f. düze çıkmayı beklemek
wait for (one's) boat to come in f. talihinin/şansının dönmesini beklemek
wait for (one's) boat to come in f. talihin yüzüne gülmesini beklemek
wait for (one's) boat to come in f. köşeyi dönmeyi beklemek
wait for (one's) boat to come in f. paraya kavuşmaya beklemek
wait for one's ship to come in f. servete ya da başarıya kavuşulacağı günü beklemek
wait for one's ship to come in f. talihin yüzüne güleceği günü beklemek
wait for one's ship to come in f. talih kuşunun konacağı günü beklemek
wait for (one's) boat to come in f. düze çıkmayı beklemek
wait for (one's) boat to come in f. talihinin/şansının dönmesini beklemek
wait for (one's) boat to come in f. talihini yüzüne gülmesini beklemek
wait for (one's) boat to come in f. başarılı olmayı beklemek/ummak
wait for (one's) boat to come in f. köşeyi dönmeyi beklemek
wait for (one's) ship to come in f. düze çıkmayı beklemek
wait for (one's) ship to come in f. talihinin/şansının dönmesini beklemek
wait for (one's) ship to come in f. talihini yüzüne gülmesini beklemek
wait for (one's) ship to come in f. başarılı olmayı beklemek/ummak
wait for (one's) ship to come in f. köşeyi dönmeyi beklemek
not able to wait f. daha fazla dayanamamak/tutamamak (tuvalet)
not able to wait f. hemen koşması gerekmek (tuvalete)
wait for her prince charming f. beyaz atlı prensini beklemek
wait for something with bated breath f. bir şeyi sabırsızlıkla beklemek
wait for something with bated breath f. bir şeyi heyecanla beklemek
wait for the other shoe to drop f. bir sonraki kötü şeyi beklemek
hurry up and wait f. çabuk/erken yapıp beklemek
wait in the wings f. hazır beklemek
wait on table f. garsonluk yapmak
wait at table f. garsonluk yapmak
wait on tables f. garsonluk yapmak
wait for the cat to jump f. olayların gelişimine göre temkinli hareket etmek
wait for the other shoe to drop f. kötü birşeyin olmasını beklemek
wait on tables f. lokantada müşterilere yemek servisi yapmak
wait at table f. masayı beklemek
wait on table f. masayı beklemek
sit around and wait to die f. oturup ölmeyi beklemek
wait on table f. servis yapmak
lie in wait f. pusuya yatmak
lie in wait for f. pusuda beklemek
wait for the next wave f. sonraki dalgayı beklemek
lie in wait for f. pusuya yatmak
wait at table f. servis yapmak
lie in wait for f. pusu kurmak
wait in the wings f. tetikte beklemek
wait for ages f. uzun süredir beklemek
wait for a dead man's shoes f. (birinin) ölümünü dört gözle beklemek
lay wait for f. pusuda beklemek
lay wait for f. tuzak/pusu kurmak
wait for the dust to settle f. ortalığın yatışmasını beklemek
wait for the dust to settle f. kargaşanın geçmesini beklemek
wait for the dust to settle f. durumun normalleşmesini beklemek
wait for the dust to settle f. durumun oturmasını/düzelmesini beklemek
wait on hand and foot f. varını yoğunu vermek
wait on hand and foot f. elinden geleni yapmak
wait on hand and foot f. her şeyi yapmak
wait on hand and foot f. her ihtiyacını karşılamak
on the wait list expr. bekleyenler listesinde
on a wait list expr. bekleyenler listesinde
on the wait list expr. bekleyenler listesinde
Speaking
wait me ünl. beni bekle
wait for me ünl. beni de bekle
wait for me ünl. beni bekle
don't wait too long to open it expr. açmak için fazla bekleme
just you wait and see! expr. bekle gör!
why didn't you wait for me? expr. beni niye beklemedin?
please wait! expr. bekleyiniz!
you just wait and see! expr. bekle gör!
I will wait up expr. bekleyeceğim
wait and see expr. bekle de gör
just wait here a second expr. bir saniyeliğine burada bekle
wait a minute expr. bekle bir dakika
you just wait and see! expr. bekle de gör!
wait up a minute expr. bir dakika
just you wait and see! expr. bekle ve gör!
you wait and see! expr. bekle de gör!
I can't wait for you all day expr. bütün gün seni bekleyemem
just wait and see! expr. bekle ve gör!
what are we going to do while we wait? expr. beklerken ne yapacağız?
you just wait and see! expr. bekle ve gör!
wait a while expr. bekle biraz
why didn't you wait for me? expr. beni neden beklemedin?
it's worth the wait expr. beklediğinize değer
could you wait a second expr. bir dakika bekler misin
let's wait and see expr. bekleyelim ve görelim
can this wait? expr. bu konu bekleyemez mi?
don't make me wait expr. beni bekletmeyin
just wait and see! expr. bekle de gör!
it's worth the wait expr. beklemeye değer
I'm so sorry for the wait expr. beklettiğim için üzgünüm
you wait and see! expr. bekle ve gör!
you wait and see! expr. bekle gör!
we don't have the luxury to wait expr. bekleme lüksümüz yok
don't wait here expr. burada beklemeyin
just you wait and see! expr. bekle de gör!
we don't have to wait 10 years to see each other again expr. birbirimizi yeniden görmek için 10 yıl beklememize gerek yok
do we wait for that to happen? expr. bunun olmasını mı bekleyeceğiz?
it can wait a couple of days expr. birkaç gün beklemesi sorun yaratmayacaktır
just wait and see! expr. bekle gör!
wait for me expr. beni bekleyin
wait a moment expr. bekle biraz
wait a little expr. bekle biraz
wait and see expr. bekle gör
wait a little expr. biraz bekle
you just sit here and wait expr. burada otur ve bekle
don't wait up expr. beni beklemeden yat
wait outside expr. dışarıda bekle
we can't wait any longer expr. daha fazla bekleyemeyiz
how much longer are we supposed to wait? expr. daha ne kadar beklememiz gerekiyor?
did I make you wait too long? expr. çok beklettim mi?
wait my favorite's coming expr. dur en sevdiğim kısmı geliyor
we couldn't wait any longer expr. daha fazla bekleyemeyiz
how much longer do we have to wait? expr. daha ne kadar beklememiz gerekiyor?
just wait and see expr. gör bak
wait until you see it expr. görene kadar sabret
wait and see expr. gör bak
life is too short to wait expr. hayat beklemek için çok kısa
you'll have to wait until next week expr. gelecek haftaya kadar beklemeniz gerekecek
take a seat and wait to be called expr. oturun ve çağırılana kadar bekleyin
wait awhile please expr. lütfen biraz bekleyin
I can't wait to get up there expr. oraya gelmek için sabırsızlanıyorum
I can't wait to meet him expr. onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum
we can't just sit and wait expr. oturup öylece bekleyemeyiz
please wait awhile expr. lütfen biraz bekleyin
I can't wait to meet her expr. onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum
wait a minute please expr. lütfen biraz bekleyin
you can wait in his office expr. ofisinde bekleyebilirsiniz
I don't want to make you wait expr. seni bekletmek istemem
I don't want to make you wait expr. sizi bekletmek istemem
you couldn't wait expr. sen bekleyemedin
wait for your turn expr. sıranı bekle
I can't wait to see you again expr. seni yeniden görmek için sabırsızlanıyorum
I don't want to make you wait expr. seni bekletmek istemezdim
I didn't mean to make you wait expr. sizi bekletmek istemezdim
I can't wait to see you expr. seni görmek için sabırsızlanıyorum
I can't wait expr. sabırsızlanıyorum
I don't want to make you wait expr. sizi bekletmek istemezdim
you couldn't wait expr. sen sabredemedin
we can't wait for you expr. seni bekleyemeyiz
wait for my three count expr. üçe kadar saymamı bekle
wait till tomorrow expr. yarını bekle
wait for tomorrow expr. yarını bekle
wait until tomorrow expr. yarını bekle
wait till tomorrow expr. yarına kadar bekle
wait until tomorrow expr. yarına kadar bekle
I can't wait till tomorrow expr. yarına kadar bekleyemem
I hope it's been worth the wait expr. umarım beklemeye/beklediğine değmiştir
I can't wait for the weekend expr. hafta sonunu iple çekiyorum
do you want me to wait for you? expr. seni beklememi ister misin?
let's wait and see expr. bekleyip ve görelim
Chat Usage
w8 (wait) kısalt. bekle
Trade/Economic
wait unemployment i. bekleyiş işsizliği
customer wait time i. müşteri bekleme süresi
customer wait time i. müşteri siparişinin işlenmesi ve siparişin tamamlanması arasında geçen süre
wait for an offer f. teklif beklemek
cwt (customer wait time) kısalt. müşteri bekleme süresi
Law
wait-order i. bir ilanın dizilmesi fakat ikinci bir emre kadar yayınlanmaması konusunda gazete veya dergi yönetimine verilen talimat
Politics
wait and see policy i. bekle ve gör politikası
wait and see policy i. bekle gör politikası
partisan of a wait-and-see policy i. bekle ve gör politikası izleyen kişi
policy of wait-and-watch i. uluslararası ilişkilerde bekle ve gör politikası
Advertising
wo (wait order) kısalt. hazırlanıp ödemesi yapılan bir reklamın ikinci bir onay alana kadar yayınlanmamasına dair reklamcının talebi
Technical
wait condition i. bekleme koşulu
wait state i. bekleme durumu
wait time i. bekleme zamanı
translucent wait i. şeffaf duvar
Computer
wait state i. bekleme durumu
wait type i. bekleme türü
wait timeout i. bekleme zaman aşımı
wait time i. bekleme zamanı
wait condition i. bekleme durumu
between tries wait i. denemeler arası
wait for a call expr. aranmayı bekle
please wait expr. bekleyin
wait for expr. beklerken
nature wait expr. doğa bekle
wait for paper expr. kağıt bekle
close wait expr. kapat bekle
please wait expr. lütfen bekleyin
password wait expr. parola bekle
sports wait expr. spor bekle
then wait for expr. sonra bekle
travel wait expr. yolculuk bekle
retry wait time expr. yeniden denemeden önce bekle
please wait 39 minutes to download expr. yüklemek için lütfen 39 dakika bekleyiniz
Informatics
wait condition i. bekleme durumu
Telecom
wait-for-overhead message i. yük mesajı için bekleme
Automotive
spiral springs for wait mechanism i. bekletme mekanizması için spiral yaylar
Marine
wait at anchor f. demirde beklemek
Medical
wait list control group i. bekleme listesi kontrol grubu
wait list comparison i. bekleme listesi kontrol grubu
Botanic
wait–awhile (acacia colletioides) i. bir avustralya akasya ağacı
wait–awhile (rubus australis) i. yeni zelanda'ya ait yapraksız dikenli bir böğürtlen çalısı
wait–awhile i. smilax cinsi bitkilere verilen ad
wait–awhile (smilax rotundifolia) i. dikenli sarmaşık
wait–awhile (smilax rotundifolia) i. abd'nin doğusunda yetişen sarımsı yeşil gövdeli, kalın yapraklı ve yeşilimsi çiçekli dikenli bir sarmaşık
wait–awhile i. çeşitli alıç ağaçlarına verilen ad
wait–awhile i. (g. afrika'da) çeşitli akasya ve mimozalara verilen ad
wait–awhile (harpagophytum procumbens) i. şeytan pençesi
wait–awhile (harpagophytum procumbens) i. dikenli odunsu meyveleri olan bir güney afrika otu
wait–awhile (zanthoxylum clava-herculis) i. abd'nin güneybatısı ve batı hint adaları'nda yetişen bir süs ağacı
wait–awhile (zanthoxylum coreaceum) i. bahamalar'da yetişen bir çalı
wait–awhile (caesalpinia bahamensis) i. bahamalar'da yetişen bir çalı
wait–awhile (aralia spinosa) i. abd'nin doğusunda yetişen dikenli bodur bir ağaç
wait–awhile (orites excelsa) i. proteacea familyasına ait bir avustralya ağacı
wait–awhile (pisonia aculeata) i. küçük bir batı hint ağacı
wait–a–bit (rubus australis) i. yeni zelanda'ya ait yapraksız dikenli bir böğürtlen çalısı
wait–a–bit (smilax rotundifolia) i. dikenli sarmaşık
wait–a–bit (smilax rotundifolia) i. abd'nin doğusunda yetişen sarımsı yeşil gövdeli, kalın yapraklı ve yeşilimsi çiçekli dikenli bir sarmaşık
wait–a–bit i. çeşitli alıç ağaçlarına verilen ad
wait–a–bit [south africa] i. çeşitli akasya ve mimozalara verilen ad
wait–a–bit (harpagophytum procumbens) i. şeytan pençesi
wait–a–bit (zanthoxylum clava-herculis) i. abd'nin güneybatısı ve batı hint adaları'nda yetişen bir süs ağacı
wait–a–bit (aralia spinosa) i. abd'nin doğusunda yetişen dikenli bodur bir ağaç
wait–a–bit (orites excelsa) i. proteaceae familyasına ait bir avustralya ağacı
wait–a–bit (pisonia aculeata) i. küçük bir batı hint ağacı
wait–awhile i. abd ve kanada'ya özgü, kabuğu tıbbi amaçla kullanılabilen aromatik bir çalı
wait–a–bit i. abd ve kanada'ya özgü, kabuğu tıbbi amaçla kullanılabilen aromatik bir çalı
Military
lying in wait i. pusuya yatma
Sport
wait on f. (şahin) av vurulana kadar efendisinin üzerinde uçmak
Archaic
wait upon f. ziyaret etmek
Slang
wait on f. (müşteriye) hizmet etmek
I can't wait to get the fuck out of here expr. buradan siktir olup gitmek için sabırsızlanıyorum
I can't wait 2cu (to see you) expr. seni görmek için sabırsızlanıyorum
British Slang
world wide wait i. internetin son derece yavaş olması