|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
tam bir uyum |
total harmony i.
|
|
2 |
Genel |
tam bir hafta |
a full week i.
|
|
3 |
Genel |
tam sarışınlara göre bir yer |
real blonds paradise i.
|
|
4 |
Genel |
tam bir bela |
a positive nuisance i.
|
|
5 |
Genel |
tam bir gizlilik |
strict secrecy i.
|
|
6 |
Genel |
tam bir yabancı |
perfect stranger i.
|
|
7 |
Genel |
tam bir deneyim |
quite an experience i.
|
|
8 |
Genel |
tam bir yalancı |
compulsive liar i.
|
|
9 |
Genel |
tam bir yalancı |
chronic liar i.
|
|
10 |
Genel |
tam bir yalancı |
pathological liar i.
|
|
11 |
Genel |
tam bir yalancı |
habitual liar i.
|
|
12 |
Genel |
tam bir fiyasko |
a total fiasco i.
|
|
13 |
Genel |
tam bir fiyasko |
a total flop i.
|
|
14 |
Genel |
tam bir fiyasko |
a total washout i.
|
|
|
15 |
Genel |
bir cins tam buğday unu |
graham flour i.
|
|
16 |
Genel |
tam bir örneği |
prime example i.
|
|
17 |
Genel |
bir (tam) sayının 1 eksiği |
preceding number i.
|
|
18 |
Genel |
bir (tam) sayının 1 sayı önce geleni |
preceding number i.
|
|
19 |
Genel |
(bir şeyin) tam tersi |
the reverse i.
|
|
20 |
Genel |
tam bir kayıp |
a complete waste i.
|
|
21 |
Genel |
bir ipin silindir etrafında tam tur dönüşü |
lap i.
|
|
22 |
Genel |
bir işi tam yapan kimse |
whole-hogger i.
|
|
23 |
Genel |
tam bir dinlenme halinden sonra tekrar başlangıç yapma |
getaway i.
|
|
24 |
Genel |
dörder çiftten oluşan gruplarla yapılan bir dansta kişinin tam karşısındaki dansçı |
opposite i.
|
|
25 |
Genel |
gök cismi etrafında bir tam tur dönüşü tamamlamak için geçen süre |
orbit period i.
|
|
26 |
Genel |
tam ortasında bir "y" tasviri yer alan arma |
shakefork i.
|
|
27 |
Genel |
bir işi tam yapmak |
go the whole hog f.
|
|
28 |
Genel |
bir şeyi tam istenilen şekilde yapmak |
get something right f.
|
|
29 |
Genel |
tam bir anlayışsızlık göstermek |
show a total lack of comprehension f.
|
|
30 |
Genel |
tam bir dönüş yapmak |
come full circle f.
|
|
31 |
Genel |
tam bir kopyası olmak |
bear a striking resemblance to f.
|
|
32 |
Genel |
bir dile tam anlamıyla hakim olmak |
have a full command of a language f.
|
|
33 |
Genel |
tam bir trajedi gibi görünmek |
seem like such a tragedy f.
|
|
34 |
Genel |
tam anlamıyla birinci sınıf bir skandal olmak |
have all the makings of a first-class scandal f.
|
|
|
35 |
Genel |
-e tam bir tezat teşkil etmek |
stand in stark contrast to f.
|
|
36 |
Genel |
tam tersi bir durumu olmak |
have a reverse situation f.
|
|
37 |
Genel |
tam tersi bir duruma sahip olmak |
have a reverse situation f.
|
|
38 |
Genel |
(iyi bilinmeyen bir şeyin) tam bir tanımlamasını yapmak |
reconstruct f.
|
|
39 |
Genel |
tam bir tur atmak |
swing round the circle f.
|
|
40 |
Genel |
tam bir tur attırmak |
swing round the circle f.
|
|
41 |
Genel |
(bir şeyin) tam boyut ve şeklini kararlaştırmak |
develop f.
|
|
42 |
Genel |
(ışık) tam geçirgen olmayan bir şeyden geçmek |
filter f.
|
|
43 |
Genel |
bir yere tam oturmak |
seat f.
|
|
44 |
Genel |
tam anlamıyla/tam bir |
royal s.
|
|
45 |
Genel |
tam bir gün sürmeyen |
ahemeral s.
|
|
46 |
Genel |
adı veya karakteri bir şeyin tam zıttı olan |
antilogous s.
|
|
47 |
Genel |
(bir şeyin) değerini tam olarak kavrayamamış |
misappreciative s.
|
|
48 |
Genel |
tam bir yöne doğru |
due zf.
|
|
49 |
Genel |
tam bir (bazen alaycı şekilde) |
right zf.
|
|
50 |
Genel |
tam bir içtenlikle |
in all sincerity zf.
|
|
51 |
Genel |
tam bir şekilde |
to a t zf.
|
|
52 |
Genel |
tam bir (alaylı bir ifadeyle söylenir) |
right zf.
|
|
53 |
Genel |
kesin/tam bir zıtlık/karşıtlık içinde |
in sharp contrast to ed.
|
|
54 |
Genel |
tam gelişmemiş anlamı veren bir ön ek |
lyo- ök.
|
|
Phrasals |
|
55 |
Öbek Fiiller |
(birini veya bir şeyi başka birinin veya bir şeyin) tam önüne yerleştirmek/koymak |
set (someone or something) before (someone or something) f.
|
|
56 |
Öbek Fiiller |
(birini veya bir şeyi başka birinin veya bir şeyin) tam önüne yerleştirmek/koymak |
set something before (someone, something, or some creature) f.
|
|
57 |
Öbek Fiiller |
davranışlarıyla/yaptıklarıyla tam bir erdem/bilgelik örneği/timsali olmak |
exemplify (something) by (something) f.
|
|
58 |
Öbek Fiiller |
davranışlarıyla/yaptıklarıyla tam bir erdem/bilgelik örneği/timsali olmak |
exemplify something by something f.
|
|
59 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak |
trust (one) to (do something) f.
|
|
60 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak |
trust (one) to (do something) f.
|
|
61 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk vs. bir iş olmak |
trust (one) to (do something) f.
|
|
62 |
Öbek Fiiller |
bir yelkeni rüzgarı tam tutacak şekilde kesmek |
fill away f.
|
|
63 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi birinin veya bir şeyin tam yukarısına koymak |
set someone or something above someone or something f.
|
|
64 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi birinin veya bir şeyin tam yukarısına yerleştirmek |
set someone or something above someone or something f.
|
|
65 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye) tam oturtmak |
snap into (something) f.
|
|
66 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeye tam oturtmak |
snap something into something f.
|
|
67 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeye tam oturtmak |
snap something in f.
|
|
68 |
Öbek Fiiller |
bir şeye tam oturmak |
snap into something f.
|
|
69 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) tam karşısına geçmek |
square up with (something) f.
|
|
70 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) tam dibinde olmak |
verge upon (something) f.
|
|
71 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) tam dibinde olmak |
verge on (something) f.
|
|
72 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) tam zamanı/yeri olmak |
call for (something) f.
|
|
73 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) tam tersi/aksi olmak |
contrast to (something) f.
|
|
74 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi birine) tam olarak söylemek |
enunciate (something) to (one) f.
|
|
|
75 |
Öbek Fiiller |
(birini bir şeye) tam hazır/uygun hale getirmek |
fit (one) for (something) f.
|
|
76 |
Öbek Fiiller |
birini bir şeye tam hazır/uygun hale getirmek |
fit someone for something f.
|
|
77 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye) tam oturmak |
flush with (something) f.
|
|
78 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyle) tam örtüşmek |
flush with (something) f.
|
|
79 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi) tam yetkiyle/güçle kontrol etmek |
reign over (someone or something) f.
|
|
80 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) üzerinde tam kontrol sağlamak |
sew (something) up f.
|
|
81 |
Öbek Fiiller |
(tam bir sayıya/parçaya) bölünmek/ayrılmak |
split in (number or fraction) f.
|
|
82 |
Öbek Fiiller |
(tam bir sayıya/parçaya) bölmek/ayırmak |
split in (number or fraction) f.
|
|
83 |
Öbek Fiiller |
(tam bir sayıya/parçaya) bölünmek/ayrılmak |
split into (number or fraction) f.
|
|
84 |
Öbek Fiiller |
(tam bir sayıya/parçaya) bölmek/ayırmak |
split into (number or fraction) f.
|
|
85 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) tam önüne gitmek/geçmek |
step up to (someone or something) f.
|
|
Phrases |
|
86 |
İfadeler |
bir kadın tam kadın |
too many cooks in the kitchen [us] expr.
|
|
87 |
İfadeler |
tam bir başarı |
quite an achievement expr.
|
|
88 |
İfadeler |
tam bir saat |
a full hour expr.
|
|
89 |
İfadeler |
tam bir gün sonra |
on the very next day expr.
|
|
90 |
İfadeler |
tam bir düzine |
a round dozen expr.
|
|
91 |
İfadeler |
tam bir umutsuzluk içinde |
in the depths of despair expr.
|
|
92 |
İfadeler |
(bir şeyin) tam ortasında |
in the heat of (something) expr.
|
|
93 |
İfadeler |
(biri/bir şey) tam bir (bir şey) |
(something), thy name is (someone or something) expr.
|
|
94 |
İfadeler |
tam (belli bir zaman) içinde |
in (an amount of time) flat expr.
|
|
95 |
İfadeler |
(bir şeyin) tam ortasında |
in the middle of (something) expr.
|
|
Proverb |
|
96 |
Atasözü |
bir işi yapıyorsan layıkıyla/tam yap |
if you bow at all bow low
|
|
Colloquial |
|
97 |
Konuşma Dili |
tam bir maço |
man's man i.
|
|
98 |
Konuşma Dili |
tam bir çöp |
a load of (old) rubbish, nonsense, etc. i.
|
|
99 |
Konuşma Dili |
tam (bir şey) yapılacak yer |
the place to be i.
|
|
100 |
Konuşma Dili |
tam (bir şey) yapma yeri |
the place to be i.
|
|
101 |
Konuşma Dili |
tam (bir şey) yapmalık yer |
the place to be i.
|
|
102 |
Konuşma Dili |
tam bir aptal |
no-brow i.
|
|
103 |
Konuşma Dili |
tam bir kopyası |
the spitting image of i.
|
|
104 |
Konuşma Dili |
tam bir yalancı |
a stone liar i.
|
|
105 |
Konuşma Dili |
tam bir isim listesi |
a full roster i.
|
|
106 |
Konuşma Dili |
tam bir vatansever |
a patriot through and through i.
|
|
107 |
Konuşma Dili |
tam bir cehennem |
a living hell i.
|
|
108 |
Konuşma Dili |
tam bir başbelası |
the very devil i.
|
|
109 |
Konuşma Dili |
tam bir yalancı |
a flat-out liar i.
|
|
110 |
Konuşma Dili |
tam domuzlara uygun bir yer |
pig heaven i.
|
|
111 |
Konuşma Dili |
film ve edebiyatta kendi içerisinde tam bir karakter olmak yerine erkek kahramanın kişisel gelişimine katkıda bulunan ve onunla aşk ilişkisi olan sevimli ve ilginç özgür ruhlu kadın karakter |
mpdg (manic pixie dream girl) i.
|
|
112 |
Konuşma Dili |
tam bir baş belası |
a thorough pest i.
|
|
113 |
Konuşma Dili |
tam bir baş belası |
a thorough nuisance i.
|
|
114 |
Konuşma Dili |
tam bir baş belası |
a thorough mess i.
|
|
115 |
Konuşma Dili |
(bir şeyin) tam konumu/yeri |
fix on (something) i.
|
|
116 |
Konuşma Dili |
tam bir (bir şey) örneği olmak |
be (something) itself f.
|
|
117 |
Konuşma Dili |
tam bir (bir şey) abidesi olmak |
be (something) itself f.
|
|
118 |
Konuşma Dili |
tam bir sabırlılık örneği olmak |
be patience itself f.
|
|
119 |
Konuşma Dili |
tam bir sabır taşı olmak |
be patience itself f.
|
|
120 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak |
leave (something) to (one) (to do something) f.
|
|
121 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak |
leave (something) to (one) (to do something) f.
|
|
122 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk bir iş olmak |
leave (something) to (one) (to do something) f.
|
|
123 |
Konuşma Dili |
tam (birine) göre bir iş olmak |
leave it to someone f.
|
|
124 |
Konuşma Dili |
tam senlik/onluk bir iş olmak |
leave it to someone f.
|
|
125 |
Konuşma Dili |
(birini/bir şeyi) tam (birine/bir şeye) göre bulmak |
think (someone or something) is fit for (someone or something) f.
|
|
126 |
Konuşma Dili |
(birini/bir şeyi) tam (birine/bir şeye) uygun bulmak |
think (someone or something) is fit for (someone or something) f.
|
|
127 |
Konuşma Dili |
(birini/bir şeyi) tam (birine/bir şeye) layık görmek |
think (someone or something) is fit for (someone or something) f.
|
|
128 |
Konuşma Dili |
(birini/bir şeyi) tam (birine/bir şeye) biçilmiş kaftan olarak düşünmek |
think (someone or something) is fit for (someone or something) f.
|
|
129 |
Konuşma Dili |
birini/bir şeyi tam birine/bir şeye göre bulmak |
think someone or something fit for someone or something f.
|
|
130 |
Konuşma Dili |
birini/bir şeyi tam birine/bir şeye uygun bulmak |
think someone or something fit for someone or something f.
|
|
131 |
Konuşma Dili |
birini/bir şeyi tam birine/bir şeye biçilmiş kaftan olarak görmek |
think someone or something fit for someone or something f.
|
|
132 |
Konuşma Dili |
(birine veya bir şeye tam) destek vermek |
be (all) for (someone or something) f.
|
|
133 |
Konuşma Dili |
(bir sorumluluğa, tavra, unvana) tam tamına uymak/uygun olmak |
wear well f.
|
|
134 |
Konuşma Dili |
(bir rolle, tavırla, unvanla) tam anlamıyla örtüşmek |
wear well f.
|
|
135 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi) kesin/tam olarak bilmek |
be certain of (something) f.
|
|
136 |
Konuşma Dili |
tam (birine/bir şeye) göre olmak |
be made for (someone or something) f.
|
|
137 |
Konuşma Dili |
bir şeyi tam anlamak |
get something right/straight f.
|
|
138 |
Konuşma Dili |
tam (birine) göre bir iş olmak |
trust to do f.
|
|
139 |
Konuşma Dili |
tam (senlik/onluk) bir iş olmak |
trust to do f.
|
|
140 |
Konuşma Dili |
tam bir budala |
daft as a brush [uk] s.
|
|
141 |
Konuşma Dili |
tam bir beyinsiz |
daft as a brush [uk] s.
|
|
142 |
Konuşma Dili |
berbat/çok kötü/tam bir baş belası (kişi/şey) |
one heck of a (something or someone) expr.
|
|
143 |
Konuşma Dili |
tam bir dağınıklık |
all over the place expr.
|
|
144 |
Konuşma Dili |
tam bir gizlilik içerisinde |
in strict confidence expr.
|
|
145 |
Konuşma Dili |
tam bir sürpriz oldu |
I declare to goodness expr.
|
|
146 |
Konuşma Dili |
tam bir sürpriz oldu |
I declare (to goodness)! expr.
|
|
147 |
Konuşma Dili |
(birinin) bir göreve, role tam uyması |
(one's) face fits expr.
|
|
148 |
Konuşma Dili |
(birinin) bir göreve, role tam olması |
(one's) face fits expr.
|
|
149 |
Konuşma Dili |
(birinin) bir göreve, role tam uyması |
someone's face fits expr.
|
|
150 |
Konuşma Dili |
(birinin) bir göreve, role tam olması |
someone's face fits expr.
|
|
151 |
Konuşma Dili |
bu tam bir soygun |
that's a rip-off expr.
|
|
152 |
Konuşma Dili |
(bir şey) tam senlik |
(something) is you expr.
|
|
153 |
Konuşma Dili |
(bir şey) tam sana göre |
(something) is you expr.
|
|
154 |
Konuşma Dili |
(bir şey) tam sana uygun |
(something) is you expr.
|
|
155 |
Konuşma Dili |
tam bir (bir şey) |
every inch a (something) expr.
|
|
156 |
Konuşma Dili |
tam bir (bir şey) |
every inch the (something) expr.
|
|
157 |
Konuşma Dili |
tam (bir) yıldız |
every inch a star expr.
|
|
158 |
Konuşma Dili |
tam (bir) yıldız |
every inch the star expr.
|
|
159 |
Konuşma Dili |
tam sana/size göre (bir şeyim) var! |
have I got for you! expr.
|
|
160 |
Konuşma Dili |
(tam da birinden) bekleyeceğim/beklenecek bir hareket/davranış |
I wouldn't put it past (someone) expr.
|
|
161 |
Konuşma Dili |
(tam da) birinin yapmasını bekleyeceğim/yapması beklenecek bir hareket/davranış |
I wouldn't put it past somebody (to do something) expr.
|
|
162 |
Konuşma Dili |
tam olarak bir şey |
little/nothing short of something expr.
|
|
163 |
Konuşma Dili |
tamamen/tam anlamıyla bir şey |
little/nothing short of something expr.
|
|
164 |
Konuşma Dili |
tam bir (bir şey) |
quite the little (something) expr.
|
|
165 |
Konuşma Dili |
tam bir ... örneği |
there's/that's...for you expr.
|
|
166 |
Konuşma Dili |
işte bu tam bir ... |
there's/that's...for you expr.
|
|
167 |
Konuşma Dili |
(saati soran birine cevap olarak) tam senin kendine bir saat alma vaktin! |
time (for you) to get a watch! exclam.
|
|
168 |
Konuşma Dili |
(saati soran birine cevap olarak) tam senin kendine bir saat edinme zamanın! |
time (for you) to get a watch! exclam.
|
|
169 |
Konuşma Dili |
(saati soran birine cevap olarak) tam senin kendine bir saat alma vaktin! |
time you got a watch! exclam.
|
|
170 |
Konuşma Dili |
(saati soran birine cevap olarak) tam senin kendine bir saat edinme zamanın! |
time you got a watch! exclam.
|
|
Idioms |
|
171 |
Deyim |
tam bir maço |
a man's man i.
|
|
172 |
Deyim |
tam bir baş belası |
a royal pain i.
|
|
173 |
Deyim |
tam bir baş belası |
royal pain i.
|
|
174 |
Deyim |
tam bir baş belası |
a royal pain i.
|
|
175 |
Deyim |
tam bir karmaşa |
a hot mess [us] i.
|
|
176 |
Deyim |
tümüyle/tam bir fiyasko |
all sizzle and no steak i.
|
|
177 |
Deyim |
tam bir karmaşa |
chinese fire drill i.
|
|
178 |
Deyim |
(tam bir) kurbağa boğan yağmuru |
a (real) frog-choker i.
|
|
179 |
Deyim |
(tam bir) kurbağa boğan yağmuru |
a (real) toad-choker i.
|
|
180 |
Deyim |
tam bir kargaşa |
confusion worse confounded i.
|
|
181 |
Deyim |
tam bir karışıklık |
confusion worse confounded i.
|
|
182 |
Deyim |
tam bir fiyasko |
abysmal failure i.
|
|
183 |
Deyim |
bir yerin tam ortası |
smack-dab in the middle of somewhere i.
|
|
184 |
Deyim |
bir yerin tam merkezi |
smack-dab i.
|
|
185 |
Deyim |
bir şeyin tam ortası/merkezi |
dead center i.
|
|
186 |
Deyim |
bir yerin tam ortası |
smack-bang in the middle of somewhere i.
|
|
187 |
Deyim |
bir yerin tam merkezi |
smack-bang i.
|
|
188 |
Deyim |
küçük/tam bir canavar |
a little horror i.
|
|
189 |
Deyim |
tam bir ateş topu |
fireball i.
|
|
190 |
Deyim |
tam bir karmaşa |
a complete shambles i.
|
|
191 |
Deyim |
tam bir ateş topu |
ball of fire i.
|
|
192 |
Deyim |
tam bir başarısızlık örneği |
all about the flops i.
|
|
193 |
Deyim |
tam bir başarısızlık/fiyasko |
a real flop i.
|
|
194 |
Deyim |
tam bir fiyasko |
nothing burger i.
|
|
195 |
Deyim |
tam bir fiyasko |
nothing burger i.
|
|
196 |
Deyim |
tam bir bilgi hazinesi |
a gold mine of information i.
|
|
197 |
Deyim |
tam bir bilgi deposu |
a gold mine of information i.
|
|
198 |
Deyim |
tam bir hengame |
a complete shambles i.
|
|
199 |
Deyim |
tam bir başarısızlık örneği |
abysmal failure i.
|
|
200 |
Deyim |
tam bir şeytan |
the devil incarnate i.
|
|
201 |
Deyim |
tam bir zarar |
a dead loss i.
|
|
202 |
Deyim |
tam bir başarısızlık |
a dead loss i.
|
|
203 |
Deyim |
(biri/bir şey) üzerinde tam kontrol |
free hand (with someone or something) i.
|
|
204 |
Deyim |
(biri/bir şey) üzerinde tam yetki |
free hand (with someone or something) i.
|
|
205 |
Deyim |
tam bir cehennem |
a hell on earth i.
|
|
206 |
Deyim |
tam bir … portresi |
(very) picture of something i.
|
|
207 |
Deyim |
tam bir bela |
a rotten egg i.
|
|
208 |
Deyim |
tam bir centilmen |
a scholar and a gentleman i.
|
|
209 |
Deyim |
tam bir yemek/öğün |
a square meal i.
|
|
210 |
Deyim |
insanların görüşlerini test etmek/insanları konuşturmak için aslında inandığı bir konunun tam tersini savunuyormuş gibi yapan kimse |
the devil’s advocate i.
|
|
211 |
Deyim |
insanların görüşlerini test etmek/insanları konuşturmak için aslında inandığı bir konunun tam tersini savunuyormuş gibi yapan kimse |
a devil’s advocate i.
|
|
212 |
Deyim |
(birine/bir şeye) olan tutumunu tam tersine çevirme |
about-face (on someone or something) i.
|
|
213 |
Deyim |
(birine/bir şeye) olan tutumunu tam tersine çevirme |
about-face (on someone or something) i.
|
|
214 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) tam yetki |
carte blanche (to do something) i.
|
|
215 |
Deyim |
tam bir felaket |
unmitigated disaster [cliché] i.
|
|
216 |
Deyim |
tam bir facia |
unmitigated disaster [cliché] i.
|
|
217 |
Deyim |
tam bir afet |
unmitigated disaster [cliché] i.
|
|
218 |
Deyim |
tam bir yıkım |
unmitigated disaster [cliché] i.
|
|
219 |
Deyim |
tam bir talihsizlik |
unmitigated disaster [cliché] i.
|
|
220 |
Deyim |
(bir şeye) olan tutumunu tam tersine çevirme |
about-face on (something) i.
|
|
221 |
Deyim |
uzaktaki bir şeyin tam konumu |
fix on something i.
|
|
222 |
Deyim |
bir şeyin tam yeri/konumu |
fix on something i.
|
|
223 |
Deyim |
tam bir bilgi hazinesi |
gold mine of information i.
|
|
224 |
Deyim |
tam bir bilgi deposu |
gold mine of information i.
|
|
225 |
Deyim |
tam bir bilgi kaynağı |
gold mine of information i.
|
|
226 |
Deyim |
tam ortasında/arasında kalan bir şey |
the happy/golden mean i.
|
|
227 |
Deyim |
tam bir (bir şey) örneği |
the soul of (something) i.
|
|
228 |
Deyim |
bir şeyin/işin tam ortası |
the thick of something i.
|
|
229 |
Deyim |
tam bir sağlıklı kişi portresi/görüntüsü çizmek/vermek |
be the picture of health f.
|
|
230 |
Deyim |
tam bir mutlu kişi portresi/görüntüsü çizmek/vermek |
be the picture of happiness f.
|
|
231 |
Deyim |
(bir yerde) ortalık tam bir karmaşaya/kaosa bürünmek |
be up for grabs f.
|
|
232 |
Deyim |
bir şey söyleyip hemen akabinde tam tersini/zıddını söylemek |
say something in the same breath f.
|
|
233 |
Deyim |
bir şeye yeterince/tam yer vermek |
allow something full play f.
|
|
234 |
Deyim |
birisi üzerinde tam bir hakimiyet kurmak |
have somebody by the short and curlies f.
|
|
235 |
Deyim |
bir konuya tam anlamıyla hakim olmak |
have a sound grasp of something f.
|
|
236 |
Deyim |
bir konuya tam anlamıyla hakim olmak |
get a solid grasp of something f.
|
|
237 |
Deyim |
bir konuya tam anlamıyla hakim olmak |
get a sound grasp of something f.
|
|
238 |
Deyim |
bir şeyi (eskiyinceye/bozuluncaya kadar) tam anlamıyla kullanmak |
get a lot of mileage out of something f.
|
|
239 |
Deyim |
birisi üzerinde tam bir hakimiyet kurmak |
have somebody by the short hairs f.
|
|
240 |
Deyim |
bir şeyin üzerinde yeterince/tam durmak |
give something full play f.
|
|
241 |
Deyim |
bir işi tam yapmak |
go the whole hog f.
|
|
242 |
Deyim |
bir şeyi tam kalbinden vurmak |
strike at the heart of something f.
|
|
243 |
Deyim |
bir konuya tam anlamıyla hakim olmak |
have a good grasp of something f.
|
|
244 |
Deyim |
bir şeyi yapmaya tam olarak hazır olmak |
be all set (to do something) f.
|
|
245 |
Deyim |
bir konuya tam anlamıyla hakim olmak |
have a solid grasp of something f.
|
|
246 |
Deyim |
bir şeye yeterince/tam yer vermek |
give something full play f.
|
|
247 |
Deyim |
bir şeyin üzerinde yeterince/tam durmak |
allow something full play f.
|
|
248 |
Deyim |
birinin bir şeyi tam olarak anlamasını sağlamak |
set something straight f.
|
|
249 |
Deyim |
bir konuya tam anlamıyla hakim olmak |
get a good grasp of something f.
|
|
250 |
Deyim |
bir şeyi yapmaya tam olarak hazır olmak |
get all set (to do something) f.
|
|
251 |
Deyim |
genel gidişatın tam tersi bir özellik göstermek |
buck the trend f.
|
|
252 |
Deyim |
tam bir vatansever olmak |
be a patriot through and through f.
|
|
253 |
Deyim |
-e tam bir tezat teşkil etmek |
stand in stark conflict with f.
|
|
254 |
Deyim |
bir konuyu tam anlamamış olmak |
have a tin ear f.
|
|
255 |
Deyim |
(bir şeyi) tam olarak hatırlamamak |
not put (one's) finger on (something) f.
|
|
256 |
Deyim |
(birinin/bir şeyin) üstünde tam kontrol sağlamak |
have a firm grip on (someone or something) f.
|
|
257 |
Deyim |
tam (birine) göre bir yer olmak |
be (one's) spiritual home f.
|
|
258 |
Deyim |
(biri/bir şey) üzerinde tam kontrol sağlamak |
have a tight grip on (someone or something) f.
|
|
259 |
Deyim |
(bir şeyi) tam olarak kavramak |
be across (something) f.
|
|
260 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak kavramak |
be across something f.
|
|
261 |
Deyim |
tam bir başarı elde etmek |
scoop the pool f.
|
|
262 |
Deyim |
tam bir başarı elde etmek |
scoop the kitty f.
|
|
263 |
Deyim |
bir şeyin iyi/değerli olduğuna inancı tam olmak |
be a firm believer in (something) f.
|
|
264 |
Deyim |
bir şeyin iyi/değerli olduğuna inancı tam olmak |
be a great/firm believer in something f.
|
|
265 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) tam dinlememek |
listen (to someone or something) with half an ear f.
|
|
266 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) tam görmek |
get a good look at (someone or something) f.
|
|
267 |
Deyim |
(birine/bir şeye) olan tutumunu/hareketlerini tam tersine çevirmek |
have about-face (on someone or something) f.
|
|
268 |
Deyim |
(birine/bir şeye) olan tutumunu/hareketlerini tam tersine çevirmek |
do about-face (on someone or something) f.
|
|
269 |
Deyim |
tam birine göre bir yer olmak |
be somebody's spiritual home f.
|
|
270 |
Deyim |
tam bir amerikalı olmak |
be as american as apple pie f.
|
|
271 |
Deyim |
tam bir amerikan olmak |
be as american as apple pie f.
|
|
272 |
Deyim |
tam (bir şey) olmak |
be every inch a/the (something) f.
|
|
273 |
Deyim |
bir şeyin/bir şeyi yapmanın tam ortasında olmak |
be in the middle of something/of doing something f.
|
|
274 |
Deyim |
bir işin tam ortasında olmak |
be in the thick of it f.
|
|
275 |
Deyim |
bir işin tam ortasında olmak |
be in the thick of things f.
|
|
276 |
Deyim |
tamamen/tam anlamıyla (bir şey) olmak |
be nothing short of (something) f.
|
|
277 |
Deyim |
tam bir sabır taşı, dürüstlük abidesi, sadelik örneği olmak |
be patience, honesty, simplicity itself f.
|
|
278 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) tam yetki |
carte blanche (to do something) f.
|
|
279 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) eksiksiz/tam olarak temsil etmek |
do (someone or something) justice f.
|
|
280 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) tam/doğru olarak yansıtmak |
do (someone or something) justice f.
|
|
281 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) tam olarak göstermek |
do justice to (someone or something) f.
|
|
282 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) tam olarak anlatmak |
do justice to (someone or something) f.
|
|
283 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) doğru/tam olarak yansıtmak |
do justice to (someone or something) f.
|
|
284 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) tam olarak resmetmek/tanımlamak |
do justice to (someone or something) f.
|
|
285 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak göstermek |
do justice to f.
|
|
286 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak anlatmak |
do justice to f.
|
|
287 |
Deyim |
birini/bir şeyi doğru/tam olarak yansıtmak |
do justice to f.
|
|
288 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak resmetmek/tanımlamak |
do justice to f.
|
|
289 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak göstermek |
do justice to something/someone f.
|
|
290 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak anlatmak |
do justice to something/someone f.
|
|
291 |
Deyim |
birini/bir şeyi doğru/tam olarak yansıtmak |
do justice to something/someone f.
|
|
292 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak resmetmek/tanımlamak |
do justice to something/someone f.
|
|
293 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak göstermek |
do someone or something justice f.
|
|
294 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak anlatmak |
do someone or something justice f.
|
|
295 |
Deyim |
birini/bir şeyi doğru/tam olarak yansıtmak |
do someone or something justice f.
|
|
296 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak resmetmek/tanımlamak |
do someone or something justice f.
|
|
297 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak göstermek |
do someone or something justice f.
|
|
298 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak anlatmak |
do someone or something justice f.
|
|
299 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak göstermek |
do justice to someone or something f.
|
|
300 |
Deyim |
birini/bir şeyi tam olarak anlatmak |
do justice to someone or something f.
|
|
301 |
Deyim |
(bir şeye) olan tutumunu tam tersine çevirmek |
have about-face on (something) f.
|
|
302 |
Deyim |
(bir konuya tam anlamıyla) hakim olmak |
get a good grasp of (something) f.
|
|
303 |
Deyim |
(bir konuya tam anlamıyla) hakim olmak |
get a solid grasp of (something) f.
|
|
304 |
Deyim |
(bir konuya tam anlamıyla) hakim olmak |
get a sound grasp of (something) f.
|
|
305 |
Deyim |
(bir konuya tam anlamıyla) hakim olmak |
get a good grasp on (something) f.
|
|
306 |
Deyim |
(bir konuya tam anlamıyla) hakim olmak |
get a solid grasp on (something) f.
|
|
307 |
Deyim |
(bir konuya tam anlamıyla) hakim olmak |
get a sound grasp on (something) f.
|
|
308 |
Deyim |
(bir şeyde) tam yetki almak |
get a free hand with (something) f.
|
|
309 |
Deyim |
(bir şeyde) tam yetkilendirilmek |
get a free hand with (something) f.
|
|
310 |
Deyim |
(bir şeyde) tam salahiyet almak |
get a free hand with (something) f.
|
|
311 |
Deyim |
biri üzerinde tam bir hakimiyet kurmak |
get/have somebody by the short hairs f.
|
|
312 |
Deyim |
(birine/bir şeye) tam yetki vermek |
give rein to (someone or something) f.
|
|
313 |
Deyim |
birine/bir şeye tam yetki vermek |
give/allow somebody/something free/full rein f.
|
|
314 |
Deyim |
birine/bir şeye tam yetki vermek |
give/allow free/full rein to somebody/something f.
|
|
315 |
Deyim |
(birine/bir şeye) tam destek vermek |
go to the mat for (someone or something) f.
|
|
316 |
Deyim |
(biriyle beraber birine/bir şeye) tam destek vermek |
go to the mat (with somebody) (for somebody/something) [us] f.
|
|
317 |
Deyim |
bir işi tam yapmak |
go whole hog f.
|
|
318 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak kapmak |
have a (solid) grasp of something f.
|
|
319 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak idrak etmek |
have a (solid) grasp of something f.
|
|
320 |
Deyim |
bir konuya tam anlamıyla hakim olmak |
have a (solid) grasp of something f.
|
|
321 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak kapmak |
have a (sound) grasp of something f.
|
|
322 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak idrak etmek |
have a (sound) grasp of something f.
|
|
323 |
Deyim |
bir konuya tam anlamıyla hakim olmak |
have a (sound) grasp of something f.
|
|
324 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak kapmak |
have a (good) grasp of something f.
|
|
325 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak idrak etmek |
have a (good) grasp of something f.
|
|
326 |
Deyim |
bir konuya tam anlamıyla hakim olmak |
have a (good) grasp of something f.
|
|
327 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak kapmak |
get a (solid) grasp of something f.
|
|
328 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak idrak etmek |
get a (solid) grasp of something f.
|
|
329 |
Deyim |
bir konuya tam anlamıyla hakim olmak |
get a (solid) grasp of something f.
|
|
330 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak kapmak |
get a (sound) grasp of something f.
|
|
331 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak idrak etmek |
get a (sound) grasp of something f.
|
|
332 |
Deyim |
bir konuya tam anlamıyla hakim olmak |
get a (sound) grasp of something f.
|
|
333 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak kapmak |
get a (good) grasp of something f.
|
|
334 |
Deyim |
bir şeyi tam olarak idrak etmek |
get a (good) grasp of something f.
|
|
335 |
Deyim |
bir konuya tam anlamıyla hakim olmak |
get a (good) grasp of something f.
|
|
336 |
Deyim |
(bir sözcük) durumu tam anlatmamak |
not be the word for it f.
|
|
337 |
Deyim |
(bir şeyin) tam ödemesini yapmak |
pay scot and lot (for something) [obsolete] f.
|
|
338 |
Deyim |
(bir şeyi) tam çıkarmak |
put (one's) finger on (something) f.
|
|
339 |
Deyim |
(bir şeyi) tam olarak tespit etmek/hatırlamak/anımsamak |
put (one's) finger on (something) f.
|
|
340 |
Deyim |
(bir şeyin) tam üstüne basmak |
put (one's) finger on (something) f.
|
|
341 |
Deyim |
bir şey için tam şudur demek |
put your finger on something f.
|
|
342 |
Deyim |
(bir şey) için karnını tam/tıka basa doyurmamak |
save room (for something) f.
|
|
343 |
Deyim |
(birinin/bir şeyin) tam önüne gitmek/geçmek |
step right up to (someone or something) f.
|
|
344 |
Deyim |
tam (bir şey) yapacakken durmak |
stop short of (something) f.
|
|
345 |
Deyim |
tam bir şey yapacakken durmak |
stop short of doing something f.
|
|
346 |
Deyim |
tam birine/bir şeye göre olmak |
suit someone or something down to the ground [uk] f.
|
|
347 |
Deyim |
tam birine/bir şeye uymak |
suit someone or something down to the ground [uk] f.
|
|
348 |
Deyim |
tam (birine/bir şeye) göre |
tailor-made for (someone or something) f.
|
|
349 |
Deyim |
tam (biri/bir şey) için yapılmış/yaratılmış |
tailor-made for (someone or something) f.
|
|
350 |
Deyim |
tam (birine/bir şeye) uygun |
tailor-made for (someone or something) f.
|
|
351 |
Deyim |
tam bir amerikan |
american as apple pie s.
|
|
352 |
Deyim |
tam bir amerikan |
american as apple pie s.
|
|
353 |
Deyim |
(zorlu bir göreve karşı) tam donanımlı |
loaded for bear s.
|
|
354 |
Deyim |
tam bir canavar |
evil to the core s.
|
|
355 |
Deyim |
tam bir aptal |
dumber than a bag of hammers s.
|
|
356 |
Deyim |
tam bir beyinsiz |
dumber than a bag of hammers s.
|
|
357 |
Deyim |
tam bir salak |
dumber than a bag of hammers s.
|
|
358 |
Deyim |
tam bir uydurma |
made out of whole cloth s.
|
|
359 |
Deyim |
tam bir kaos içinde/nedeniyle |
between the jigs and the reels zf.
|
|
360 |
Deyim |
bir yerin tam ortasında |
smack-dab in the middle of somewhere expr.
|
|
361 |
Deyim |
bir yerin tam ortasında |
smack-bang in the middle of somewhere expr.
|
|
362 |
Deyim |
her şeyi tam, bir tek ismi eksik |
in all but name expr.
|
|
363 |
Deyim |
hızını almış (bir şeyin tam ortasında) |
on a roll expr.
|
|
364 |
Deyim |
tam sana/size göre bir şeyim var |
have I got something for you expr.
|
|
365 |
Deyim |
ta kendisi (bir de ne göreyim/tam karşımda/gelmiş) |
as big as life expr.
|
|
366 |
Deyim |
ta kendisi (bir de ne göreyim/tam karşımda/gelmiş) |
as large as life expr.
|
|
367 |
Deyim |
tam bir cehennem |
hell on earth expr.
|
|
368 |
Deyim |
tam bir uydurma |
(made up) out of whole cloth expr.
|
|
369 |
Deyim |
tam bir sessizlik hali |
nothing but crickets expr.
|
|
370 |
Deyim |
tam bir amerikan |
as american as apple pie expr.
|
|
371 |
Deyim |
tam bir şok |
quite the blast expr.
|
|
372 |
Deyim |
tam bir amerikalı |
as american as apple pie expr.
|
|
373 |
Deyim |
(bir olay için) tam zamanı |
high time expr.
|
|
374 |
Deyim |
(tam da) ondan bekleyeceğim/ beklenecek bir hareket/davranış |
I wouldn't put it past somebody expr.
|
|
375 |
Deyim |
tam bir lider |
every inch a leader expr.
|
|
376 |
Deyim |
tam bir lider |
every inch the leader expr.
|
|
377 |
Deyim |
tam bir amerikalı |
as american as mom and apple pie expr.
|
|
378 |
Deyim |
tam bir amerikan |
as american as mom and apple pie expr.
|
|
379 |
Deyim |
tam bir amerikalı |
as american as motherhood and apple pie expr.
|
|
380 |
Deyim |
tam bir amerikan |
as american as motherhood and apple pie expr.
|
|
381 |
Deyim |
tam (belli bir zamanda/saatte) |
at the stroke of (some specific time) expr.
|
|
382 |
Deyim |
kesin/tam olarak (belli bir zamanda/saatte) |
at the stroke of (some specific time) expr.
|
|
383 |
Deyim |
tam (biri/bir şey) kadar iyi |
every bit as good (as somebody/something) expr.
|
|
384 |
Deyim |
tam bir beceriksiz |
he couldn't raffle a chook in a pub expr.
|
|
385 |
Deyim |
(birinin/bir şeyin) tam gözünün önünde |
in full view (of someone or something) expr.
|
|
386 |
Deyim |
(bir şeyin/işin) tam ortasında |
in the thick of (something) expr.
|
|
387 |
Deyim |
(bir şeyin) tam ortasında |
in the throes of (something) expr.
|
|
388 |
Deyim |
tam amerikayı yansıtan bir değer, inanç, özellik, prensip |
mom and apple pie expr.
|
|
389 |
Deyim |
tam bir amerikan prensibi, özelliği, değeri, inancı |
mom and apple pie expr.
|
|
390 |
Deyim |
tam (belli bir zamanda/saatte) |
on the stroke of (some specific time) expr.
|
|
391 |
Deyim |
tam (bir saat başında) |
on the stroke of (some specific time) expr.
|
|
392 |
Deyim |
tam (bir şeye) |
smack-bang on (something) expr.
|
|
393 |
Deyim |
direkt/tam (bir şeyin) üzerine |
smack-bang on (something) expr.
|
|
394 |
Deyim |
bir şey tam sana göre |
something has your name on it expr.
|
|
Speaking |
|
395 |
Konuşma |
babasının tam bir kopyası |
he's a carbon copy of his father i.
|
|
396 |
Konuşma |
böyle bir vücudun olduğunda her şey üzerine tam oturur |
when you have a body like that everything fits you perfectly expr.
|
|
397 |
Konuşma |
bunu tam olarak bir ofis işi olduğu söylenemez |
it's not exactly an office work expr.
|
|
398 |
Konuşma |
tam sana/size göre bir şeyim var |
I got something for you expr.
|
|
399 |
Konuşma |
tam bir psikolojik muayeneden geçene kadar gözaltında kalacaksınız |
you are remanded until you have undergone a full psychological evaluation expr.
|
|
400 |
Konuşma |
tam bir trajedi |
it's a real tragedy expr.
|
|
Trade/Economic |
|
401 |
Ticaret/Ekonomi |
bir derneğe tam ortak olmayıp normal üyelerin bazı yükümlülüklerini kabul ederek tam üyeliğin bazı avantajlarından faydalanan kısmi üye |
associate member i.
|
|
402 |
Ticaret/Ekonomi |
bir kararın tek bir sonucu olması ve o sonucun da tam olarak bilinmesi |
certainty i.
|
|
403 |
Ticaret/Ekonomi |
malı satın almaya özendirmek için aşama aşama tam ve ayrıntılı bilgi sunma temeline dayalı bir satış biçimi |
formula selling presentation i.
|
|
404 |
Ticaret/Ekonomi |
tam anlamıyla bir kriz |
full blown-crisis i.
|
|
405 |
Ticaret/Ekonomi |
tam veya kısmi tazminat yerine geçen bir satış komisyonu ile |
on commission zf.
|
|
Law |
|
406 |
Hukuk |
tam bir tahkikat sonrası verilen mahkumiyet kararı |
abiding conviction i.
|
|
407 |
Hukuk |
yasal anlamda tam mülkiyet olmamakla birlikte bir mülkten mülkiyet gibi yararlanma imkanı tanıyan yasal hak |
equitable estate i.
|
|
Insurance |
|
408 |
Sigortacılık |
tam zarar ihtimali bulunmayan durumları kapsayıcı kısmi teminat sağlayan bir sigorta türü |
first-loss policy i.
|
|
Technical |
|
409 |
Teknik |
henüz tam olarak bilinmeyen olası bir insan türü |
homo-floresiensis i.
|
|
410 |
Teknik |
tam bir titreşimin süresi |
period of pendulum i.
|
|
411 |
Teknik |
uçuşta uçağın ekseni üzerinde tam bir devir yapması |
barrel roll i.
|
|
412 |
Teknik |
bir kabın gerçek içeriği ile tam kapasitesi arasındaki hacim farkı |
vacuity i.
|
|
413 |
Teknik |
tam yakıtlı bir roketin fırlatılma sırasındaki kütlesinin yakıtsız roketin kütlesine oranı |
mass ratio i.
|
|
Electric |
|
414 |
Elektrik |
tam bir devre |
loop i.
|
|
Mechanic |
|
415 |
Mekanik |
vidanın dişli bölümünün bir tam dönüşü |
screw thread i.
|
|
Textile |
|
416 |
Tekstil |
tam olarak bir kalıbı olmayan giyim |
tube i.
|
|
417 |
Tekstil |
koşum takımı dokumacılığında bir motifin tam tekrarı |
gait i.
|
|
Architecture |
|
418 |
Mimarlık |
(bir tam ve iki yarım triglifli) iki metop |
ditriglyph i.
|
|
419 |
Mimarlık |
(bir tam ve iki yarım triglifli) kare biçimli mermer levha |
ditriglyph i.
|
|
Automotive |
|
420 |
Otomotiv |
başka bir araca tam yandan çarpma |
t-bone crash i.
|
|
421 |
Otomotiv |
(aracı) bir diğer aracın tam arkasına park etme |
parallel-parking i.
|
|
422 |
Otomotiv |
(aracı) bir diğer aracın tam arkasına park etmek |
parallel-park f.
|
|
Aeronautic |
|
423 |
Havacılık |
tam güç kontrol yüzeyi olan uçaklarda kullanılan ve pilota aerodinamik kuvvetlerle ilgili simülasyon sağlayan bir sistem |
artificial feel i.
|
|
424 |
Havacılık |
uçağa tam konum ve yönü hakkında bilgi veren radyo sinyalleri ağından oluşan bir navigasyon sistemi |
omnidirectional radio range i.
|
|
425 |
Havacılık |
uçağa tam konum ve yönü hakkında bilgi veren radyo sinyalleri ağından oluşan bir navigasyon sistemi |
omnidirectional range i.
|
|
Marine |
|
426 |
Denizcilik |
bir teknenin tam hızla ilerlerken gövdesinin ön kısmının su yüzeyiyle teması kesilecek ölçüde kalkma |
plane i.
|
|
427 |
Denizcilik |
görece hızlı bir tür tam armalı gemi |
down-easter i.
|
|
Medical |
|
428 |
Medikal |
bir hastalığı, bu hastalığın neden olduğu sonuçlardan farklı ya da bu sonuçların tam zıttı sonuçlar yaratan ilaçlarla tedavi etme yöntemi |
allopathy i.
|
|
429 |
Medikal |
bir hastalığı tam zıttı sonuçlar yaratan ilaçlarla tedavi etme yöntemi |
enantiopathy i.
|
|
430 |
Medikal |
baklagillerden ve tam tahıllardan oluşan bir beslenme şekli |
macrobiotic diet i.
|
|
431 |
Medikal |
ölü tam bakteri hücrelerinin süspansiyonlarından oluşan bir aşı |
whole-cell vaccine i.
|
|
Psychology |
|
432 |
Psikoloji |
bir şeyi tam tersine dönüştürme |
enantiodromia i.
|
|
433 |
Psikoloji |
mevcut olan veya olduğu düşünülen bir kusuru, tam tersi durum söz konusuymuş gibi göstermeye çalışarak telafi etme çabası |
overcompensation i.
|
|
Gastronomy |
|
434 |
Mutfak |
tam yağlı sütten yapılan hafif sert bir peynir |
monterey i.
|
|
435 |
Mutfak |
tam yağlı sütten yapılan hafif sert bir peynir |
monterey cheese i.
|
|
436 |
Mutfak |
tam buğday unundan yapılan yuvarlak ve hafif tatlı bir bisküvi |
digestive biscuit i.
|
|
437 |
Mutfak |
tam yağlı sütten elde edilen sarı bir peynir türü |
port-salut i.
|
|
Math |
|
438 |
Matematik |
bir sayının 10 tabanına göre logaritması olan ondalık sayının tam kısmı |
characteristic i.
|
|
439 |
Matematik |
bir sayıyı tam bölen sayı |
aliquot i.
|
|
440 |
Matematik |
bir sayının tam böleni |
measure i.
|
|
441 |
Matematik |
(birçok programlama dilinde kullanılan) iki tam sayıya ait bölünme sonucunu geri getiren bir fonksiyon |
div i.
|
|
442 |
Matematik |
(bir şeye) tam bölünebilmek |
contain f.
|
|
443 |
Matematik |
ikiye tam bölünebilir bir sayı ile gösterilen |
even s.
|
|
Physics |
|
444 |
Fizik |
(kristalin) tam bir simetri oluşturabilmesi için gerekli dört düzleme sahip olduğu biçim |
tetartohedron i.
|
|
445 |
Fizik |
bir olay dizisi mümkünse tam tersinin de mümkün olduğunu öne süren fizik prensibi |
time reversal invariance i.
|
|
446 |
Fizik |
iki sesin frekansları oranının küçük bir tam sayı olması |
consonance i.
|
|
447 |
Fizik |
(elektrik akımı) tam bir dalga biçiminin birim zaman başına tekrar etme sayısı |
frequency i.
|
|
448 |
Fizik |
tam bir simetri oluşturabilmesi için gerekli dört düzleme sahip (kristal) |
tetartohedral s.
|
|
Chemistry |
|
449 |
Kimya |
et, balık, baklagiller ve tam tahıllı gıdalarda bulunan b vitamini kompleksi beyaz kristalli bir asit |
niacin i.
|
|
Biology |
|
450 |
Biyoloji |
bireyin, üreme hücresinde bulunan tam olarak oluşmuş bir organizmanın büyümesiyle geliştiğine dair teori |
theory of preformation i.
|
|
451 |
Biyoloji |
tam bir yaşam döngüsü |
generation i.
|
|
452 |
Biyoloji |
biyolojik bir örnekte bulunan küçük moleküllü kimyasalların tam seti |
metabolome i.
|
|
453 |
Biyoloji |
biyolojik olarak fazla farklılaşmamış olup, belirli bir ortama da tam olarak uyarlanmamış |
generalized s.
|
|
454 |
Biyoloji |
bir gruba özgü tam sayıda testise sahip olan |
holandric s.
|
|
455 |
Biyoloji |
monoploid sayının tam bir katından daha fazla kromozom sayısı olan |
hyperploid s.
|
|
456 |
Biyoloji |
tek bir hücresinde sekiz tam kromozom seti olan |
octoploid s.
|
|
Astronomy |
|
457 |
Gökbilim |
ayakucu: bir gözlemcinin düşey olarak tam altında bulunan nokta |
nadir i.
|
|
458 |
Gökbilim |
bir gezegenin yörüngesinde tam turu tamamlamayan uçuş |
suborbital flight i.
|
|
459 |
Gökbilim |
bir gezegenin yörüngesinde tam turu tamamlamayan uçuş |
suborbital spaceflight i.
|
|
460 |
Gökbilim |
bir gezegenin yörüngesinde tam turu tamamlamayan uçuş |
sub-orbital spaceflight i.
|
|
461 |
Gökbilim |
bir gezegenin yörüngesinde tam turu tamamlamayan uçuş |
sub-orbital flight i.
|
|
462 |
Gökbilim |
(gezegenin gerçekleştirdiği) bir tam dönüş |
rotation i.
|
|
463 |
Gökbilim |
(roket, füze) bir tam yörüngeyi tamamlamayan |
suborbital s.
|
|
464 |
Gökbilim |
(yeryüzünde bir nokta) güneşin tam altında olan |
subsolar s.
|
|
Zoology |
|
465 |
Zooloji |
parmakları tırnaksız ve tam gelişmemiş olan bir örümcek maymunu |
chameck (ateles chameck) i.
|
|
466 |
Zooloji |
parmakları tırnaksız ve tam gelişmemiş bir örümcek maymunu |
tschakmeck i.
|
|
467 |
Zooloji |
tam açıklığa sahip olanlar olmak üzere yapay bir karındanbacaklılar şubesi |
holostomata i.
|
|
Botanic |
|
468 |
Botanik |
türü tam bilinmeyen zehirli bir bitki |
samnitis [obsolete] i.
|
|
Literature |
|
469 |
Edebiyat |
(orta çağ ingiliz şiirinde) iki dize şeklinde basılıp her bir dizede yedi tam ve bir yarım ayak vezni bulunan şiir |
septenary i.
|
|
470 |
Edebiyat |
(orta çağ ingiliz şiirinde) iki dize şeklinde basılıp her bir dizede yedi tam ve bir yarım ayak vezni bulunan şiir |
septenar i.
|
|
Religious |
|
471 |
Dini |
(çin inancında bir tür kehanet olan) üç tam veya yarım çizgiden oluşan şekil |
trigram i.
|
|
472 |
Dini |
(roma katolik kilisesi'nde) isa'nın tam insanlıktan yoksun olduğunu öne süren eski bir sapkın düşünce |
docetism i.
|
|
Military |
|
473 |
Askeri |
birbirlerine zincir ile bağlanmış iki tam ya da bir tam bir yarım top güllesi |
chain shot i.
|
|
474 |
Askeri |
tam olarak hedefi vurmayan bir bomba, mermi |
near miss i.
|
|
475 |
Askeri |
yüksek infilak maddesinin tam ortasında çok tabakalı bir yapıdan meydana gelen patlayıcı fitil |
mild detonating cord i.
|
|
476 |
Askeri |
kuyruk yüzeyi olmayan bir uçağın rotadan tam çıkma, yunuslama ve tono atma fizibilitelerini test etmek için tasarlanan, nasa ve abd hava kuvvetleri tarafından üretilen bir hava aracı |
manta (multi-axis no-tail aircraft) i.
|
|
477 |
Askeri |
mevcut yerden tam olarak ayrılmadan aynı veya başka bir silahlı kuvvetlere geçmek |
desert f.
|
|
Sport |
|
478 |
Spor |
sporcunun tam burgu ile çeyrek dönüş yaptığı senkronize bir yüzme becerisi |
marlin i.
|
|
479 |
Spor |
(körlingde) fırlatılan taşın durmakta olan bir taşın tam önünde durduğu atış tekniği |
freeze i.
|
|
Card |
|
480 |
İskambil |
pokerde bir tam el |
pot i.
|
|
481 |
İskambil |
pokerde bir tam oyun süresi |
pot i.
|
|
Art |
|
482 |
Sanat |
(balede) atılan her iki adım için bir tam dönüş yapmak |
chaine f.
|
|
483 |
Sanat |
balede atılan her iki adım için bir tam dönüş yapılan hareket ile ilgili |
chaine s.
|
|
Music |
|
484 |
Müzik |
bir tam bir bölü üç oktavlık aralık |
tenth i.
|
|
485 |
Müzik |
bir sesi tam olarak söyleme ve duyma yeteneği |
absolute pitch i.
|
|
486 |
Müzik |
bir sesi tam olarak söyleme ve duyma yeteneği |
perfect pitch i.
|
|
487 |
Müzik |
her notanın komşu notalarından tam ses aralığıyla ayrıldığı bir gam |
whole-tone scale i.
|
|
488 |
Müzik |
ikinci, üçüncü, beşinci ve altıncı notalar hariç tam seslerle bölünmüş bir diyatonik dizi |
minor diatonic scale i.
|
|
489 |
Müzik |
tam sesin bir veya birkaç oktav üstünde veya altında yer alıp tekrar edilen tam ses |
replicate i.
|
|
490 |
Müzik |
tam ve derin bir ses patlaması |
diapason i.
|
|
Printery |
|
491 |
Matbaa |
bir yazı tipinin her boyut ve tarzdaki tam listesi |
bill i.
|
|
Archaic |
|
492 |
Eski Kullanım |
(bir toplulukta) tam veya kalıcı üyelik |
gremial i.
|
|
Slang |
|
493 |
Argo |
tam bir bela |
real bitch i.
|
|
494 |
Argo |
tam bir baş belası |
royal pain in the ass i.
|
|
495 |
Argo |
tam bir karmaşa |
cluster fuck i.
|
|
496 |
Argo |
kız tam bir afet |
she's smokin' hot i.
|
|
497 |
Argo |
tam bir ezik |
a total loser i.
|
|
498 |
Argo |
tam bir yalancı |
a consummate liar i.
|
|
499 |
Argo |
tam bir fiyasko |
a bust i.
|
|
500 |
Argo |
tam bir salak |
a certified idiot i.
|
|