|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
(madde içerisinde) iletmek |
transmit f.
|
|
Glass is a material that transmits light.
Cam ışığı ileten bir malzemedir.
More Sentences
|
2 |
Genel |
zaman içerisinde |
in time zf.
|
|
In time, European integration is likely to grind to a halt as a result of enlargement.
Genişlemenin bir sonucu olarak Avrupa entegrasyonunun zaman içerisinde durma noktasına gelmesi muhtemeldir.
More Sentences
|
Phrasals |
|
3 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) sınırları içerisinde kalmak |
keep within (something) f.
|
|
We, on the other hand, have always kept within our upper limits.
Biz ise her zaman üst sınırlarımız içerisinde kaldık.
More Sentences
|
Phrases |
|
4 |
İfadeler |
(biriyle/bir şeyle) uyum içerisinde |
in harmony (with someone or something) expr.
|
|
We regard these concerns of ours as being in harmony with the Commission's objectives as regards transport.
Bu endişelerimizin Komisyon'un ulaştırma konusundaki hedefleriyle uyum içerisinde olduğunu düşünüyoruz.
More Sentences
|
General |
|
5 |
Genel |
büro içerisinde kişiye özel masalar olmaksızın serbestçe çalışılması |
hoteling i.
|
|
6 |
Genel |
insanların seçim yapma ve bu seçimleri yaşam içerisinde uygulama kapasitesi |
human agency i.
|
|
7 |
Genel |
bir kelimenin bir cümle içerisinde iki farklı anlamda kullanılması |
zeugma i.
|
|
8 |
Genel |
bir yıl içerisinde gerçekleşen olayların kaydı |
annal i.
|
|
9 |
Genel |
insanların birbiriyle yarış içerisinde olduğu mücadele ortamı |
rat race i.
|
|
10 |
Genel |
hamsterlerin kafes içerisinde üzerilerinde döndükleri tekerlek |
hamster wheel i.
|
|
11 |
Genel |
içerisinde pek çok ada adacık kayalık bulunan deniz |
archipelago i.
|
|
12 |
Genel |
bir metin içerisinde dikkat çekmek için belirginleştirilmiş bölüm |
call-out i.
|
|
13 |
Genel |
ingiltere'de york yakınlarında, içerisinde tapınak ve müze barındıran görkemli eski konak |
castle Howard i.
|
|
14 |
Genel |
bir ülke içerisinde genellikle çoğunluğun mensup olduğu dini temsil eden bağımsız kilise |
national church i.
|
|
|
15 |
Genel |
kapalı yumruk içerisinde tutulabilecek miktar |
nieveful i.
|
|
16 |
Genel |
birim içerisinde bulunan miktar |
unitage i.
|
|
17 |
Genel |
(askeriyede) taarruz birliklerinin geçmesi için kazıklı çit içerisinde bırakılmış geçit |
klicket i.
|
|
18 |
Genel |
olayların akışı içerisinde meydana gelmesi mantıklı görülen veya doğal karşılanan şey |
matter-of-course i.
|
|
19 |
Genel |
içerisinde genellikle 16 ve daha fazla sayıda sinema salonu bulunduran çok katlı yapı |
megaplex i.
|
|
20 |
Genel |
(ayrılan misafire içerisinde şarap ikram edilen) motifli kupa |
deoch-an-doruis [scotland] i.
|
|
21 |
Genel |
gün içerisinde teslim edilen ürünler |
overnight i.
|
|
22 |
Genel |
gün içerisinde dağıtımı tamamlanan ürünler |
overnight i.
|
|
23 |
Genel |
içerisinde bulunduğumuz evrenin güçlü bir uzaylı bilgisayarının içerisinde bir simülasyon olduğu inancı |
alientology i.
|
|
24 |
Genel |
tez içerisinde kısa parça |
comma [obsolete] i.
|
|
25 |
Genel |
(özellikle paskalya tarihini belirtmek için) yıl içerisinde pazar günlerini ifade eden harf |
dominical i.
|
|
26 |
Genel |
genellikle halka açık olan ve içerisinde çocuk bahçesi gibi çeşitli imkanlar bulunan küçük park |
parkette [canada] i.
|
|
27 |
Genel |
sıvı içerisinde darbeler yaratan cihaz |
pulser i.
|
|
28 |
Genel |
(kare bulmacada) ipucu içerisinde yer alıp gösterge görevi olan ifade |
signpost i.
|
|
29 |
Genel |
okuyucuları/izleyicileri bir nesne veya olay hakkında merak içerisinde bırakarak bir sonraki bölümü okumalarını/izlemelerini sağlamak amacıyla kullanılan hikaye anlatım tekniği |
mystery box i.
|
|
30 |
Genel |
bir torba içerisinde pişirilen iskoçya tatlısı |
pock-pudding [scotland] i.
|
|
31 |
Genel |
kapsamı içerisinde olmak |
fall under f.
|
|
32 |
Genel |
işbirliği içerisinde çalışmak |
interoperate f.
|
|
33 |
Genel |
diyalog içerisinde olmak |
engage in dialogue f.
|
|
34 |
Genel |
bolluk içerisinde yaşamak |
ride the gravy train f.
|
|
|
35 |
Genel |
iletişim içerisinde olmak |
be in touch with f.
|
|
36 |
Genel |
iletişim içerisinde olmak |
be in communication with f.
|
|
37 |
Genel |
yara bere içerisinde uyanmak |
wake up all bruised up f.
|
|
38 |
Genel |
kendisine tahsis edilen/verilen alan/bölge içerisinde/dahilinde yaşamak |
live within one's assigned area f.
|
|
39 |
Genel |
şike faaliyetleri içerisinde bulunmak |
get involved in match-fixing activities f.
|
|
40 |
Genel |
şike faaliyetleri içerisinde bulunmak |
be involved in match-fixing activities f.
|
|
41 |
Genel |
iletişim içerisinde olmak |
be/keep in contact with f.
|
|
42 |
Genel |
kanal içerisinde hapsetmek |
channel f.
|
|
43 |
Genel |
aynı sürü içerisinde üremek |
breed in and in f.
|
|
44 |
Genel |
kalabalık içerisinde yaşamak |
horde f.
|
|
45 |
Genel |
zaman içerisinde meydana gelmek |
ingender f.
|
|
46 |
Genel |
paket içerisinde göndermek |
packet f.
|
|
47 |
Genel |
(damardaki kan) kalp atışıyla ahenk içerisinde dolaşmak |
pulsate f.
|
|
48 |
Genel |
uyum içerisinde bulunmak |
support f.
|
|
49 |
Genel |
gün içerisinde olan |
intraday s.
|
|
50 |
Genel |
beklenti içerisinde |
atwitter s.
|
|
51 |
Genel |
uyum içerisinde |
en rapport s.
|
|
52 |
Genel |
kendi içerisinde kıvrımlı |
revolute s.
|
|
53 |
Genel |
büyük ihtiyaç içerisinde olan |
desperate s.
|
|
54 |
Genel |
gün içerisinde teslim edilen |
overnight s.
|
|
55 |
Genel |
gün içerisinde tamamlanan |
overnight s.
|
|
56 |
Genel |
bölge içerisinde yer alan |
inlying s.
|
|
57 |
Genel |
(tarihleme yöntemi) potasyumun argon içerisinde radyoaktif bozunmasına dayanan |
potassium-argon s.
|
|
58 |
Genel |
organizasyon veya deneyim içerisinde bireyselleştirilmiş |
segmental s.
|
|
59 |
Genel |
yıl içerisinde |
yearly zf.
|
|
60 |
Genel |
bir dönem içerisinde bir gün |
one day at a time zf.
|
|
61 |
Genel |
teslim tarihi içerisinde |
within submission date zf.
|
|
62 |
Genel |
zaman içerisinde |
in the course of time zf.
|
|
63 |
Genel |
sinerji içerisinde |
synergistically zf.
|
|
64 |
Genel |
birkaç gün içerisinde |
within a few days zf.
|
|
65 |
Genel |
diyalog içerisinde |
in dialogue zf.
|
|
66 |
Genel |
yetki alanı içerisinde |
in jurisdiction of zf.
|
|
67 |
Genel |
yetki sınırları içerisinde |
in jurisdiction of zf.
|
|
68 |
Genel |
laboratuvar içerisinde |
laboratorially zf.
|
|
69 |
Genel |
kendi bütünselliği içerisinde |
in its entirety zf.
|
|
70 |
Genel |
tek bir gün içerisinde |
within a single day zf.
|
|
71 |
Genel |
itibaren birkaç gün içerisinde |
within a few days from zf.
|
|
72 |
Genel |
son bir yıl içerisinde |
in the recent year zf.
|
|
73 |
Genel |
takiben bir ay içerisinde |
within a month following zf.
|
|
74 |
Genel |
en geç on gün içerisinde |
in ten days at the latest zf.
|
|
|
75 |
Genel |
son on iki ay içerisinde |
in the last 12 months zf.
|
|
76 |
Genel |
gün içerisinde |
within today zf.
|
|
77 |
Genel |
bir aylık dönem içerisinde |
in a month's time zf.
|
|
78 |
Genel |
24 saatlik zaman dilimi içerisinde |
within a period of 24 hours zf.
|
|
79 |
Genel |
sınırlı bir süre içerisinde |
temporally zf.
|
|
80 |
Genel |
bu süre içerisinde |
meanwhile zf.
|
|
81 |
Genel |
bu süre içerisinde |
in the meantime zf.
|
|
82 |
Genel |
bu süre içerisinde |
meantime zf.
|
|
83 |
Genel |
saniyeler içerisinde |
within seconds zf.
|
|
84 |
Genel |
bu süre içerisinde |
within this period zf.
|
|
85 |
Genel |
bu süre içerisinde |
mean time zf.
|
|
86 |
Genel |
zaman içerisinde |
longitudinally zf.
|
|
87 |
Genel |
süreklilik içerisinde |
on zf.
|
|
88 |
Genel |
hayret içerisinde |
in amazement zf.
|
|
89 |
Genel |
talep edilen süre içerisinde |
in due time zf.
|
|
90 |
Genel |
kargaşa içerisinde |
pell-mell zf.
|
|
91 |
Genel |
birbirini kesen iki çapraz çizgi içerisinde dört bölüme ayrılarak |
per saltire zf.
|
|
92 |
Genel |
birbirini kesen iki çapraz çizgi içerisinde dört bölüme ayrılarak |
saltirewise zf.
|
|
93 |
Genel |
birbirini kesen iki çapraz çizgi içerisinde dört bölüme ayrılarak |
saltireways zf.
|
|
94 |
Genel |
kısa süre içerisinde |
fine zf.
|
|
95 |
Genel |
doğrudan bir ilişki içerisinde |
presently [obsolete] zf.
|
|
96 |
Genel |
beş yıl içerisinde |
in five years zf.
|
|
97 |
Genel |
ile uyum içerisinde |
in concordance with ed.
|
|
98 |
Genel |
uyum içerisinde |
in phase with ed.
|
|
99 |
Genel |
uyum içerisinde |
in step with ed.
|
|
100 |
Genel |
ile uyum içerisinde |
in good agreement with ed.
|
|
101 |
Genel |
(giysiler) içerisinde |
in ed.
|
|
102 |
Genel |
(ruh hali) içerisinde |
in ed.
|
|
Phrasals |
|
103 |
Öbek Fiiller |
birinin iş, uzmanlık vs. alanı içerisinde bulunmak |
come within something f.
|
|
104 |
Öbek Fiiller |
belli bir aralık içerisinde olmak |
come within something f.
|
|
105 |
Öbek Fiiller |
birisini bir durum/vaziyet içerisinde tutmak |
maintain someone in something f.
|
|
106 |
Öbek Fiiller |
kararlılık içerisinde olmak |
bent upon f.
|
|
107 |
Öbek Fiiller |
kararlılık içerisinde olmak |
bent on f.
|
|
108 |
Öbek Fiiller |
bir araç üstünde veya içerisinde çömelerek gitmek |
ride down on (something) f.
|
|
109 |
Öbek Fiiller |
fiziksel bir yayının içerisinde yer almak |
print (something) in (something else) f.
|
|
110 |
Öbek Fiiller |
fiziksel bir yayının içerisinde basmak |
print (something) in (something else) f.
|
|
111 |
Öbek Fiiller |
başka bir görüntü içerisinde kaybolmak |
dissolve into something f.
|
|
112 |
Öbek Fiiller |
belli bir zaman içerisinde yapmak |
get in f.
|
|
113 |
Öbek Fiiller |
belli bir zaman içerisinde yapmak |
get in f.
|
|
114 |
Öbek Fiiller |
istikrarlı/sabit romantik bir ilişki içerisinde olmak |
go out f.
|
|
115 |
Öbek Fiiller |
birini bir liste/kategori içerisinde saymak |
list someone as something f.
|
|
116 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir şey) içerisinde gizlemek |
submerge (something) in (something) f.
|
|
117 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir şey) içerisinde eritip yok etmek |
submerge (something) in (something) f.
|
|
118 |
Öbek Fiiller |
bir şey/acı içerisinde kıvranmak |
writhe with something f.
|
|
119 |
Öbek Fiiller |
bir şey/acı içerisinde kıvranmak |
writhe in something f.
|
|
120 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi bir şey içerisinde saymak |
reckon someone or something among something f.
|
|
121 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi üstün bir grup içerisinde saymak |
reckon someone or something among something f.
|
|
122 |
Öbek Fiiller |
(bir araç) içerisinde/üzerinde kayıt almak |
record on (something) f.
|
|
123 |
Öbek Fiiller |
(bir araç) içerisinde/üzerinde çekim yapmak |
record on (something) f.
|
|
124 |
Öbek Fiiller |
görüş mesafesini düşüren hava şartları içerisinde kalmak |
sock in f.
|
|
125 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyin içerisinde bir kenara koymak |
store something in something f.
|
|
126 |
Öbek Fiiller |
bir grup içerisinde yayılmak/dönmek |
swirl about f.
|
|
127 |
Öbek Fiiller |
bir grup içerisinde yayılmak/dönmek |
swirl around f.
|
|
128 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin/yerin) sınırları içerisinde tutmak |
keep within (something or some place) f.
|
|
129 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) kapsamı içerisinde kalmak |
keep within (something) f.
|
|
130 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) sınırları içerisinde tutmak |
keep within (something) f.
|
|
131 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin) kapsamı içerisinde tutmak |
keep within (something) f.
|
|
132 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin sınırları içerisinde kalmak |
keep within something f.
|
|
133 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin kapsamı içerisinde kalmak |
keep within something f.
|
|
134 |
Öbek Fiiller |
bir şey içerisinde kalmak |
keep within something f.
|
|
135 |
Öbek Fiiller |
içerisinde kalmak |
remain on f.
|
|
136 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi) başka bir şeyin içerisinde hayal etmek/düşünmek |
picture (someone or something) inside of (something) f.
|
|
137 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi) başka kıyafetler, bir yer, bir alan içerisinde düşünmek/hayal etmek |
picture (someone or something) inside of (something) f.
|
|
138 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi) başka bir şeyin içerisinde hayal etmek/düşünmek |
picture (someone or something) in (something) f.
|
|
139 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi) başka kıyafetler, bir yer, bir alan içerisinde düşünmek/hayal etmek |
picture (someone or something) in (something) f.
|
|
140 |
Öbek Fiiller |
birini başka bir şeyin içerisinde hayal etmek/düşünmek |
picture someone in something f.
|
|
141 |
Öbek Fiiller |
birini kıyafetler içerisinde düşünmek/hayal etmek |
picture someone in something f.
|
|
142 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi başka bir şey, bir yer, bir alan içerisinde düşünmek/hayal etmek |
picture someone in something f.
|
|
143 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi) bir listede/liste içerisinde saymak |
list (someone or something) among f.
|
|
144 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi bir listede/liste içerisinde saymak |
list someone or something among something f.
|
|
145 |
Öbek Fiiller |
içerisinde biri/bir şey olan bir şey planlamak/hazırlamak |
arrange something with someone or something f.
|
|
146 |
Öbek Fiiller |
içerisinde birinin/bir şeyin olduğu bir şey ayarlamak/düzenlemek |
arrange something with someone or something f.
|
|
147 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şey içerisinde/arasında yaymak |
circulate something through something f.
|
|
148 |
Öbek Fiiller |
bir bilgiyi bir grup içerisinde dolaştırmak |
circulate something through something f.
|
|
149 |
Öbek Fiiller |
içerisinde/arasında yaymak |
circulate through f.
|
|
150 |
Öbek Fiiller |
bir bilgiyi bir grup içerisinde dolaştırmak |
circulate through f.
|
|
151 |
Öbek Fiiller |
birini (bir şeyin) içerisinde saymak |
count someone in (for something) f.
|
|
152 |
Öbek Fiiller |
birini (bir şeyin) içerisinde saymak |
count someone in (on something) f.
|
|
153 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) içerisinde hızlıca akmak/hareket etmek |
course through (something) f.
|
|
154 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) içerisinde hızlıca yayılmak |
course through (something) f.
|
|
155 |
Öbek Fiiller |
izdiham içerisinde zar zor ilerlemek |
crowd through f.
|
|
156 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir hayvanı) bir şeyin içerisinde boğmak |
drown (someone or an animal) in something f.
|
|
157 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) kapsamı içerisinde olmak |
fall under (something) f.
|
|
158 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) sınırları içerisinde olduğundan emin olmak |
keep to (something) f.
|
|
159 |
Öbek Fiiller |
içerisinde kalmak |
keep within f.
|
|
160 |
Öbek Fiiller |
içerisinde tutmak |
keep within f.
|
|
161 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde/bir yerin veya bir şeyin içerisinde) sıraya girmek/dizilmek |
line up in f.
|
|
162 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde/bir yerin veya bir şeyin içerisinde) sıraya sokmak/dizmek |
line up in f.
|
|
163 |
Öbek Fiiller |
bir listede/liste içerisinde saymak |
list among f.
|
|
164 |
Öbek Fiiller |
bir liste içerisinde saymak |
list among f.
|
|
165 |
Öbek Fiiller |
(sınırları) içerisinde yaşamak |
live within f.
|
|
166 |
Öbek Fiiller |
(sınırları belli bir alan) içerisinde yaşamak |
live within f.
|
|
167 |
Öbek Fiiller |
içerisinde tutmak |
maintain in f.
|
|
168 |
Öbek Fiiller |
mecliste fiziksel olarak bulunmaksızın meclis arazisi içerisinde oy kullanmak |
nod through f.
|
|
169 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi bir şey) içerisinde saymak/hesaplamak |
reckon (someone or something) into (something) f.
|
|
170 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) sınırında/sınırı içerisinde kalmak |
remain within (something) f.
|
|
171 |
Öbek Fiiller |
(bir şey, bir yer, bir grup içerisinde) dalga dalga yayılmak |
ripple through (something) f.
|
|
172 |
Öbek Fiiller |
(bir şey, bir yer, bir grup içerisinde) söylentilerle/mırıldanmalarla yayılmak |
ripple through (something) f.
|
|
173 |
Öbek Fiiller |
(bir şey, bir yer, bir grup içerisinde) küçük küçük/kulaktan kulağa yayılmak |
ripple through (something) f.
|
|
174 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyin bir şey) içerisinde kök salmasını sağlamak |
root (something) in (something) f.
|
|
175 |
Öbek Fiiller |
ile sekse dayalı bir ilişki içerisinde olmak |
screw around with f.
|
|
176 |
Öbek Fiiller |
(biriyle) sekse dayalı bir ilişki içerisinde olmak |
screw around with (someone) f.
|
|
177 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) içerisinde (bir yemek) sunmak/servis etmek |
serve (something) in (something or some place) f.
|
|
178 |
Öbek Fiiller |
(bir şey) içerisinde kaçışmak |
stampede in (something) f.
|
|
179 |
Öbek Fiiller |
belli sınırlar içerisinde hareket etmek |
stay within bounds f.
|
|
180 |
Öbek Fiiller |
(bir hava koşulu) içerisinde/altında seyahat etmek/ilerlemek |
travel through (something) f.
|
|
181 |
Öbek Fiiller |
(biriyle) iş birliği içerisinde çalışmak |
work with (someone) f.
|
|
Phrases |
|
182 |
İfadeler |
belirtilen süre içerisinde |
within the time specified zf.
|
|
183 |
İfadeler |
bu süre içerisinde ayrıca/bir de |
in between times zf.
|
|
184 |
İfadeler |
aynı gün içerisinde |
in the same day expr.
|
|
185 |
İfadeler |
aynı gün içerisinde |
within the same day expr.
|
|
186 |
İfadeler |
belirtilen süre içerisinde |
within the specified period expr.
|
|
187 |
İfadeler |
bir saat içerisinde |
within an hour expr.
|
|
188 |
İfadeler |
bir saat içerisinde |
in an hour expr.
|
|
189 |
İfadeler |
gün içerisinde |
during the day expr.
|
|
190 |
İfadeler |
gün içerisinde |
during the day expr.
|
|
191 |
İfadeler |
hızlı gelişme içerisinde |
with rapid strides expr.
|
|
192 |
İfadeler |
kısa bir süre içerisinde |
in a short while expr.
|
|
193 |
İfadeler |
saniyeler içerisinde |
in a matter of seconds expr.
|
|
194 |
İfadeler |
süreç içerisinde |
within the process expr.
|
|
195 |
İfadeler |
içerisinde … bulabilirsiniz |
enclosed please find (something) expr.
|
|
196 |
İfadeler |
içerisinde … gönderilmiştir/sunulmuştur |
enclosed please find (something) expr.
|
|
197 |
İfadeler |
kutunun/postanın içerisinde … bulabilirsiniz |
enclosed please find (something) expr.
|
|
198 |
İfadeler |
kutunun/postanın içerisinde … sunulmuştur/gönderilmiştir |
enclosed please find (something) expr.
|
|
199 |
İfadeler |
zarfın içerisinde … bulabilirsiniz |
enclosed please find... expr.
|
|
200 |
İfadeler |
zarfın içerisinde … sunulmuştur/gönderilmiştir |
enclosed please find... expr.
|
|
201 |
İfadeler |
makul bir bakış içerisinde/içerisine |
in perspective expr.
|
|
202 |
İfadeler |
makul bir değerlendirme içerisinde/içerisine |
in perspective expr.
|
|
203 |
İfadeler |
doğru perspektif içerisinde |
in perspective expr.
|
|
204 |
İfadeler |
doğru perspektif içerisinde değil |
out of perspective expr.
|
|
205 |
İfadeler |
(biriyle) iletişim içerisinde |
in contact with (one) expr.
|
|
206 |
İfadeler |
(biriyle/bir şeyle) ahenk içerisinde |
in harmony (with someone or something) expr.
|
|
207 |
İfadeler |
(biriyle) iyi ilişkiler içerisinde |
in well with (someone) expr.
|
|
Proverb |
|
208 |
Atasözü |
olayın içerisinde olmayan biri daha geniş/objektif bir bakış açısı geliştirebilir |
onlookers see most of the game
|
|
209 |
Atasözü |
içerisinde bulunulan zaman hep geçmişten ve gelecekten eksik görünür/gelir |
the golden age was never the present age
|
|
210 |
Atasözü |
kendi içerisinde bölünen bir grup/kurum ayakta kalamaz |
a house divided against itself cannot stand
|
|
211 |
Atasözü |
kendi içerisinde çatışma/çekişme yaşayan bir grup/kurum sonunda dağılır |
a house divided against itself cannot stand
|
|
Colloquial |
|
212 |
Konuşma Dili |
kısa süre içerisinde birden çok kişiyle cinsel ilişkide bulunma |
musical beds i.
|
|
213 |
Konuşma Dili |
grup içerisinde heyecandan kaynaklı kıpırtılar |
ripple of excitement i.
|
|
214 |
Konuşma Dili |
sosyal bir ortamda/toplum içerisinde kabul edilemez davranış |
party foul i.
|
|
215 |
Konuşma Dili |
kendi içerisinde iyi tarafları |
its moments i.
|
|
216 |
Konuşma Dili |
kendi içerisinde iyi tarafları |
one's moments i.
|
|
217 |
Konuşma Dili |
film ve edebiyatta kendi içerisinde tam bir karakter olmak yerine erkek kahramanın kişisel gelişimine katkıda bulunan ve onunla aşk ilişkisi olan sevimli ve ilginç özgür ruhlu kadın karakter |
mpdg (manic pixie dream girl) i.
|
|
218 |
Konuşma Dili |
kendi içerisinde var olan şey |
end in itself i.
|
|
219 |
Konuşma Dili |
işbirliği içerisinde olmak |
be in league with f.
|
|
220 |
Konuşma Dili |
işbirliği içerisinde olmak |
be in cahoots with f.
|
|
221 |
Konuşma Dili |
başarısız bir çaba içerisinde olmak |
be on a loser f.
|
|
222 |
Konuşma Dili |
başarısız bir çaba içerisinde olmak |
be on to a loser f.
|
|
223 |
Konuşma Dili |
artık bir şeyin içerisinde bulunmadığı için şanslı olmak |
be well out of something [uk] f.
|
|
224 |
Konuşma Dili |
(bir şeyin) içerisinde yer almak |
be in on (something) f.
|
|
225 |
Konuşma Dili |
(biriyle) yakın ilişki içerisinde olmak |
be in with (someone) f.
|
|
226 |
Konuşma Dili |
biriyle dostça/arkadaşça ilişkiler içerisinde olmak |
be in with somebody f.
|
|
227 |
Konuşma Dili |
biriyle iyi ilişkiler içerisinde olmak |
be in with somebody f.
|
|
228 |
Konuşma Dili |
biriyle dostça/arkadaşça ilişkiler içerisinde olmak |
keep in with somebody f.
|
|
229 |
Konuşma Dili |
biriyle iyi ilişkiler içerisinde olmak |
keep in with somebody f.
|
|
230 |
Konuşma Dili |
biriyle dostça/arkadaşça ilişkiler içerisinde olmak |
be (well) in with somebody f.
|
|
231 |
Konuşma Dili |
biriyle iyi ilişkiler içerisinde olmak |
be (well) in with somebody f.
|
|
232 |
Konuşma Dili |
biriyle dostça/arkadaşça ilişkiler içerisinde olmak |
keep (well) in with somebody f.
|
|
233 |
Konuşma Dili |
biriyle iyi ilişkiler içerisinde olmak |
keep (well) in with somebody f.
|
|
234 |
Konuşma Dili |
bir yığın içerisinde |
in a heap s.
|
|
235 |
Konuşma Dili |
artık (bir şeyin) içerisinde olmadığı iyi olmuş |
well out of (something) s.
|
|
236 |
Konuşma Dili |
kendi içerisinde bölünmüş |
divided against itself s.
|
|
237 |
Konuşma Dili |
kendi içerisinde ayrışmış |
divided against itself s.
|
|
238 |
Konuşma Dili |
kendi içerisinde anlaşmazlığa düşmüş |
divided against itself s.
|
|
239 |
Konuşma Dili |
kendi içerisinde parçalanmış |
divided against itself s.
|
|
240 |
Konuşma Dili |
kendi içerisinde çatışma/çekişme yaşayan |
divided against itself s.
|
|
241 |
Konuşma Dili |
kendi içerisinde çatışma yaşayan |
divided against itself s.
|
|
242 |
Konuşma Dili |
kendi içerisinde ayrılık yaşayan |
divided against itself s.
|
|
243 |
Konuşma Dili |
kendi içerisinde ihtilafa düşmüş |
divided against itself s.
|
|
244 |
Konuşma Dili |
ile problemli bir ilişki içerisinde |
mixed up with s.
|
|
245 |
Konuşma Dili |
olmayacak/güvenilmez biriyle ilişki içerisinde |
mixed up with s.
|
|
246 |
Konuşma Dili |
içerisinde bulunduğumuz zaman |
the here and now zf.
|
|
247 |
Konuşma Dili |
birkaç ay içerisinde |
in a few months expr.
|
|
248 |
Konuşma Dili |
çok kısa bir süre içerisinde |
in a couple of shakes expr.
|
|
249 |
Konuşma Dili |
çalışma saatleri içerisinde |
during office hours expr.
|
|
250 |
Konuşma Dili |
ilk birkaç saat içerisinde |
in the first few hours expr.
|
|
251 |
Konuşma Dili |
tam bir gizlilik içerisinde |
in strict confidence expr.
|
|
252 |
Konuşma Dili |
(birinin) içerisinde bulunduğu duygusal/zihinsel durum |
where (one) is at expr.
|
|
253 |
Konuşma Dili |
(birinin) içerisinde bulunduğu duygusal/zihinsel durum |
where (one's) head is at expr.
|
|
254 |
Konuşma Dili |
birinin içerisinde bulunduğu duygusal/zihinsel durum |
where someone's head is at expr.
|
|
255 |
Konuşma Dili |
çok acele içerisinde |
in one hell of a hurry expr.
|
|
256 |
Konuşma Dili |
(biriyle) çekişme/anlaşmazlık içerisinde |
at (someone) expr.
|
|
257 |
Konuşma Dili |
gün içerisinde görüşürüz |
see you in a (little) while exclam.
|
|
Idioms |
|
258 |
Deyim |
belli bir süre içerisinde aynı olayın arka arkaya meydana gelmesi (iyi ya da kötü) |
double plumsey i.
|
|
259 |
Deyim |
bir grup veya organizasyon içerisinde gayri-resmi bir iletişim sistemi (kuşların haber uçurması) |
jungle telegraph i.
|
|
260 |
Deyim |
genellikle ulaşılmasını zor kılmak için bir durum içerisinde adil olmayan bir şekilde kuralların değiştirilmesi |
moving the goalposts i.
|
|
261 |
Deyim |
genellikle ulaşılmasını zor kılmak için bir durum içerisinde adil olmayan bir şekilde kuralların değiştirilmesi |
shifting the goalposts i.
|
|
262 |
Deyim |
kendini zorlu bir sınavın içerisinde bulma |
baptism of fire i.
|
|
263 |
Deyim |
aynı dönem içerisinde birçok yere yapılan ziyaret |
a whistle-stop tour i.
|
|
264 |
Deyim |
içerisinde eleştiri de barındıran övgü |
a backhanded compliment i.
|
|
265 |
Deyim |
içerisinde övgü de barındıran eleştiri |
a backhanded compliment i.
|
|
266 |
Deyim |
kendi içerisinde ayrılık/bölünme yaşayan grup/kurum |
a house divided i.
|
|
267 |
Deyim |
aşırı bir acele (içerisinde olmak) |
(be in) a tearing hurry/rush [uk] i.
|
|
268 |
Deyim |
aşırı bir koşturma (içerisinde olmak) |
(be in) a tearing hurry/rush [uk] i.
|
|
269 |
Deyim |
büyük bir hız (içerisinde olmak) |
(be in) a tearing hurry/rush [uk] i.
|
|
270 |
Deyim |
büyük bir acele (içerisinde olmak) |
(be in) a tearing hurry/rush [uk] i.
|
|
271 |
Deyim |
kendi içerisinde var olan şey |
an end in itself i.
|
|
272 |
Deyim |
kendi içerisinde var olan şey |
an end in itself i.
|
|
273 |
Deyim |
küçük/dar bir grup içerisinde önem/nüfuz sahibi |
big fish in a small pond i.
|
|
274 |
Deyim |
gün içerisinde bir vakit/saat |
the time of day i.
|
|
275 |
Deyim |
(araba sürerken) yolda (yol çizgileri içerisinde) kalmak |
keep it between the ditches f.
|
|
276 |
Deyim |
ameliyat sırasında kazara hastanın bedeni içerisinde tıbbi alet veya malzeme bırakmak/unutmak |
bury the hatchet f.
|
|
277 |
Deyim |
uzun bir beraberlik sonrası yaşanılan ayrılık sonrası üzüntü içerisinde olmak |
be on the rebound f.
|
|
278 |
Deyim |
yeni bir durum içerisinde konumunu tespit etmek |
find/get your bearings f.
|
|
279 |
Deyim |
hata yapmaya elverişli zor/tehlikeli bir durumun içerisinde olmak |
tread/walk a fine line f.
|
|
280 |
Deyim |
hata yapmaya elverişli zor/tehlikeli bir durumun içerisinde olmak |
tread/walk a thin line f.
|
|
281 |
Deyim |
anlamsız bir uğraş içerisinde olmak |
shoe the goose f.
|
|
282 |
Deyim |
kendi içerisinde/etrafındakilerden bağımsız bir değeri olmak |
stand on one's own f.
|
|
283 |
Deyim |
kendi içerisinde/etrafındakilerden bağımsız bir değeri olmak |
stand on its own f.
|
|
284 |
Deyim |
bir durumun içerisinde debelenmek |
wallow in the mire f.
|
|
285 |
Deyim |
aynı durumun içerisinde dönüp durmak |
wallow in the mire f.
|
|
286 |
Deyim |
görüş alanı içerisinde hareket etmek |
move within range f.
|
|
287 |
Deyim |
bilinmedik/bulanık bir durumun içerisinde olmak |
be in murky waters f.
|
|
288 |
Deyim |
bilinmedik/bulanık bir durumun içerisinde olmak |
get into murky waters f.
|
|
289 |
Deyim |
bilinmedik/bulanık bir durumun içerisinde olmak |
get into uncharted waters f.
|
|
290 |
Deyim |
bilinmedik/bulanık bir durumun içerisinde olmak |
be in uncharted waters f.
|
|
291 |
Deyim |
bir şeye kısa bir süre içerisinde yoğunlaşıp çalışmak |
powerstudy f.
|
|
292 |
Deyim |
bir grup içerisinde yer almaya/bulmaya çalışmak |
be knocking on the door f.
|
|
293 |
Deyim |
buzun içerisinde/buza sarılı tutulmak |
be on ice f.
|
|
294 |
Deyim |
içerisinde yer aldığı bir şeyin aynı zamanda karşısında yer almak |
hold with the hare and run with the hounds f.
|
|
295 |
Deyim |
sürtüşme içerisinde olmak |
be at loggerheads f.
|
|
296 |
Deyim |
uyuşmazlık içerisinde olmak |
be at loggerheads f.
|
|
297 |
Deyim |
(biriyle bir konuda) sürtüşme içerisinde olmak |
be at loggerheads with (one) (over something) f.
|
|
298 |
Deyim |
(biriyle bir konuda) anlaşmazlık içerisinde olmak |
be at loggerheads with (one) (over something) f.
|
|
299 |
Deyim |
(biriyle bir konuda) uyuşmazlık içerisinde olmak |
be at loggerheads with (one) (over something) f.
|
|
300 |
Deyim |
(biriyle bir konuda) ciddi bir tartışma/çekişme içerisinde olmak |
be at loggerheads with (one) (over something) f.
|
|
301 |
Deyim |
aşırı bir koşturma içerisinde olmak |
be in great haste f.
|
|
302 |
Deyim |
(bir işin) içerisinde olmak |
be involved with (something) f.
|
|
303 |
Deyim |
(biriyle/bir şeyle) uyum içerisinde hareket etmemek |
be out of sync (with someone or something) f.
|
|
304 |
Deyim |
(biriyle/bir şeyle) ahenk içerisinde olmak |
be in tune (with somebody/something) f.
|
|
305 |
Deyim |
(biriyle/bir şeyle) ahenk içerisinde olmamak |
be out of tune (with somebody/something) f.
|
|
306 |
Deyim |
uyumlu bir ilişki içerisinde olmak |
make beautiful music together f.
|
|
307 |
Deyim |
belli sınırlar içerisinde kalmak |
follow the golden mean f.
|
|
308 |
Deyim |
batan geminin içerisinde ölmek |
go down with the ship f.
|
|
309 |
Deyim |
(bir şeyi) belli sınırlar içerisinde tutmak |
keep (something) within bounds f.
|
|
310 |
Deyim |
(birini) sınırlar içerisinde tutmak |
keep (someone) within bounds f.
|
|
311 |
Deyim |
(birini) belli kurallar içerisinde tutmak |
keep (someone) within bounds f.
|
|
312 |
Deyim |
(biriyle/bir şeyle) yakın temas içerisinde çalışmak |
work hand and glove with (someone or something) f.
|
|
313 |
Deyim |
(biriyle/bir şeyle) yakın iş birliği içerisinde çalışmak |
work hand and glove with (someone or something) f.
|
|
314 |
Deyim |
(biriyle/bir şeyle) yakın temas içerisinde çalışmak |
work hand in glove with (someone or something) f.
|
|
315 |
Deyim |
(biriyle/bir şeyle) yakın iş birliği içerisinde çalışmak |
work hand in glove with (someone or something) f.
|
|
316 |
Deyim |
maddi sıkıntı içerisinde |
financially embarrassed s.
|
|
317 |
Deyim |
manevi ıstırap içerisinde olan |
(as) messed up as hogan's goat [dated] s.
|
|
318 |
Deyim |
manevi ıstırap içerisinde olan |
(as) screwed up as hogan's goat [dated] s.
|
|
319 |
Deyim |
düşünceler içerisinde kaybolmuş |
absorbed in thought s.
|
|
320 |
Deyim |
hayret içerisinde |
all agog s.
|
|
321 |
Deyim |
hayret içerisinde |
all agog s.
|
|
322 |
Deyim |
sıkıntı içerisinde |
batting on a sticky wicket s.
|
|
323 |
Deyim |
güçlük içerisinde |
batting on a sticky wicket s.
|
|
324 |
Deyim |
düşüş içerisinde |
on the skids expr.
|
|
325 |
Deyim |
çok kısa bir süre içerisinde |
in two shakes of a lamb's tail expr.
|
|
326 |
Deyim |
düzen içerisinde |
in apple-pie order expr.
|
|
327 |
Deyim |
nizam içerisinde |
in marching order expr.
|
|
328 |
Deyim |
(belli bir zaman) içerisinde |
in the space of (an amount of time) expr.
|
|
329 |
Deyim |
toplum içerisinde kötü durumda |
at the bottom of the pile/heap expr.
|
|
330 |
Deyim |
toplum içerisinde iyi durumda |
at the top of the pile/heap expr.
|
|
331 |
Deyim |
küçük bir grup içerisinde |
in a smoke-filled room expr.
|
|
332 |
Deyim |
yoğunluk içerisinde |
in a whirl expr.
|
|
333 |
Deyim |
telaş içerisinde |
in a whirl expr.
|
|
334 |
Deyim |
heyecan içerisinde |
in a whirl expr.
|
|
335 |
Deyim |
uyum içerisinde |
in key expr.
|
|
336 |
Deyim |
diğer unsurlarla uyum içerisinde |
in key expr.
|
|
337 |
Deyim |
diğer unsurlarla ahenk içerisinde |
in key expr.
|
|
338 |
Deyim |
karşılıklı güven içerisinde |
in one's pocket expr.
|
|
339 |
Deyim |
karşılıklı güven içerisinde |
in each other's pockets expr.
|
|
340 |
Deyim |
bir süre boyunca/bir süredir biriyle ilişki içerisinde |
with someone for some amount of time expr.
|
|
341 |
Deyim |
dar bir alan/kısa bir mesafe içerisinde |
on a sixpence [uk] expr.
|
|
342 |
Deyim |
şiddetli husumet içerisinde |
at daggers drawn [uk/australia] expr.
|
|
343 |
Deyim |
(biriyle bir konuda) sürtüşme içerisinde |
at loggerheads (with somebody) (over something) expr.
|
|
344 |
Deyim |
(biriyle bir konuda) anlaşmazlık içerisinde |
at loggerheads (with somebody) (over something) expr.
|
|
345 |
Deyim |
(biriyle bir konuda) uyuşmazlık içerisinde |
at loggerheads (with somebody) (over something) expr.
|
|
346 |
Deyim |
(biriyle bir konuda) ciddi bir tartışma/çekişme içerisinde |
at loggerheads (with somebody) (over something) expr.
|
|
347 |
Deyim |
(bir konuda) sürtüşme içerisinde |
at loggerheads over (something) expr.
|
|
348 |
Deyim |
(bir konuda) anlaşmazlık içerisinde |
at loggerheads over (something) expr.
|
|
349 |
Deyim |
(bir konuda) uyuşmazlık içerisinde |
at loggerheads over (something) expr.
|
|
350 |
Deyim |
(bir konuda) ciddi bir tartışma/çekişme içerisinde |
at loggerheads over (something) expr.
|
|
351 |
Deyim |
(biriyle) sürtüşme içerisinde |
at loggerheads with (someone) expr.
|
|
352 |
Deyim |
(biriyle) anlaşmazlık içerisinde |
at loggerheads with (someone) expr.
|
|
353 |
Deyim |
(biriyle) uyuşmazlık içerisinde |
at loggerheads with (someone) expr.
|
|
354 |
Deyim |
(biriyle) ciddi bir tartışma/çekişme içerisinde |
at loggerheads with (someone) expr.
|
|
355 |
Deyim |
çelişki içerisinde |
at odds with (oneself) expr.
|
|
356 |
Deyim |
kendi içerisinde anlaşmazlık içinde |
at odds with (oneself) expr.
|
|
357 |
Deyim |
tutarsızlık içerisinde |
at odds with (oneself) expr.
|
|
358 |
Deyim |
uğraşı içerisinde |
at pains expr.
|
|
359 |
Deyim |
çaba içerisinde |
at pains expr.
|
|
360 |
Deyim |
gayret içerisinde |
at pains expr.
|
|
361 |
Deyim |
için uğraşı içerisinde |
at pains to expr.
|
|
362 |
Deyim |
için çaba içerisinde |
at pains to expr.
|
|
363 |
Deyim |
için gayret içerisinde |
at pains to expr.
|
|
364 |
Deyim |
toplum içerisinde daha kötü durumda |
at the bottom of the pile/heap expr.
|
|
365 |
Deyim |
toplum içerisinde daha iyi durumda |
at the top of the pile/heap expr.
|
|
366 |
Deyim |
içsel bir çatışma içerisinde |
at war expr.
|
|
367 |
Deyim |
topluluk içerisinde/seyirciler arasından bulunduğu yerden |
from the floor expr.
|
|
368 |
Deyim |
vicdan azabı içerisinde |
in sackcloth and ashes expr.
|
|
369 |
Deyim |
belli bir saat içerisinde |
in the space of an hour expr.
|
|
370 |
Deyim |
bir hafta içerisinde |
inside a week expr.
|
|
371 |
Deyim |
önemli olan içerisinde ne olduğu/içerisinin nasıl olduğu |
it's what's inside that counts [cliché] expr.
|
|
372 |
Deyim |
önemli olan içerisinde ne olduğu/içerisinin nasıl olduğu |
it's what's on the inside that counts [cliché] expr.
|
|
373 |
Deyim |
çatışma içerisinde |
on a collision course expr.
|
|
374 |
Deyim |
uzun bir beraberlik sonrası yaşanılan ayrılık sonrası üzüntü içerisinde |
on the rebound expr.
|
|
375 |
Deyim |
(biriyle/bir şeyle) uyum içerisinde hareket etmeyen |
out of sync (with someone or something) expr.
|
|
376 |
Deyim |
içerisinde bulunduğu duygusal/zihinsel durum |
where head is at expr.
|
|
Speaking |
|
377 |
Konuşma |
kendimi iş dünyası içerisinde hiç hayal etmemiştim |
I've never really seen myself in the business world expr.
|
|
Trade/Economic |
|
378 |
Ticaret/Ekonomi |
alıcıların belli bir dönem içerisinde farklı fiyat düzeylerinden satın almak istedikleri miktar |
demand i.
|
|
379 |
Ticaret/Ekonomi |
belli bir dönem içerisinde mal ve hizmet üretiminden sağlanan gelirlerin reel değeri |
basic needs approach i.
|
|
380 |
Ticaret/Ekonomi |
belli bir zaman dilimi içerisinde mağazaya gelen müşteri sayısı |
footfall i.
|
|
381 |
Ticaret/Ekonomi |
büro içerisinde kişiye özel masalar olmaksızın serbestçe çalışılması |
hotelling i.
|
|
382 |
Ticaret/Ekonomi |
bir çalışma günü içerisinde bir işçi tarafından yapılan ideal iş miktarı |
person-day i.
|
|
383 |
Ticaret/Ekonomi |
büro içerisinde kişiye özel masalar olmaksızın serbestçe çalışılması |
hot-desking i.
|
|
384 |
Ticaret/Ekonomi |
büro içerisinde çalışanlara özel masalar olmaksızın serbestçe çalışılması |
hot desking i.
|
|
385 |
Ticaret/Ekonomi |
büro içerisinde çalışanlara özel masalar olmaksızın serbestçe çalışılması |
hotdesking i.
|
|
386 |
Ticaret/Ekonomi |
bir yıl içerisinde ticari borçluların borçlarından düşülen miktarlar |
amounts written off trade debtors receivable within one year i.
|
|
387 |
Ticaret/Ekonomi |
bir şirkette çalışan personele en kısa süre içerisinde bütün yenilikleri ve değişiklikleri öğretmeyi amaçlayan hızlandırılmış kurs |
blitz training i.
|
|
388 |
Ticaret/Ekonomi |
ekonomik yatırımları olan politikacıların kamuoyunda tartışmalara mahal vermemek için görevde bulundukları süre içerisinde malvarlıklarının yönetimini devrettikleri bir çeşit kayyum müessesesi |
blind trust i.
|
|
389 |
Ticaret/Ekonomi |
faaliyet dönemi içerisinde hazırlanan rapor |
interim report i.
|
|
390 |
Ticaret/Ekonomi |
öngörülen süre içerisinde belirli amaçlara harcanmak üzere ayrılan miktarlar |
appropriations i.
|
|
391 |
Ticaret/Ekonomi |
otuz gün içerisinde ödenebilen banka mevduatı |
demand deposit i.
|
|
Law |
|
392 |
Hukuk |
borçların mahkemenin verdiği mühlet içerisinde ödenemediği iflas durumu |
notour bankrupt i.
|
|
393 |
Hukuk |
davalının yasal olarak belli bir süre içerisinde mahkemeye teşrif etmesi |
seasonable appearance i.
|
|
394 |
Hukuk |
belirlenen süre içerisinde teslim edilmesi gereken |
returnable s.
|
|
Politics |
|
395 |
Siyasal |
kendi içerisinde yürütme ya da yönetme kabiliyetini bulundurma durumu |
self-enforcing i.
|
|
396 |
Siyasal |
iç işlerine müdahale etmeksizin başka bir ülke ile dostluk ve işbirliği içerisinde olma |
good-neighborliness i.
|
|
397 |
Siyasal |
iç işlerine müdahale etmeksizin başka bir ülke ile dostluk ve işbirliği içerisinde olma |
good-neighbourliness i.
|
|
398 |
Siyasal |
savunma hatları veya ülke sınırları içerisinde casusluk ve sabotaj gibi düşmanı destekleyen faaliyetlerde bulunan gizli grup |
fifth column i.
|
|
Industry |
|
399 |
Sanayi |
hammaddeden son ürüne kadar kuruluş içerisinde devridaim eden malzemelerin yönetimi |
logistics i.
|
|
Media |
|
400 |
Medya |
olay örgüsü içerisinde ileri bir zamanı veya sahneyi düşünmek |
fast forward f.
|
|
Technical |
|
401 |
Teknik |
basınç altında sıvı içerisinde karbondioksit çözme |
carbonation i.
|
|
402 |
Teknik |
master kilit sistemi içerisinde bir alt-grup kilitten yalnızca birini açmak üzere ayarlanmış anahtar |
change key i.
|
|
403 |
Teknik |
su ve gider bağlantısı olmayan, içerisinde yalnızca atık maddeyi kimyasal olarak etkisizleştirmek üzere sıvı dezenfektan bulunan klozet |
chemical closet [brit] i.
|
|
404 |
Teknik |
su ve gider bağlantısı olmayan, içerisinde yalnızca atık maddeyi kimyasal olarak etkisizleştirmek üzere sıvı dezenfektan bulunan klozet |
chemical toilet [usa] i.
|
|
405 |
Teknik |
akışkan içerisinde tek bir partikülün belli bir zaman boyunca izlediği yol |
pathline i.
|
|
406 |
Teknik |
bir sistem içerisinde yapılan iş |
internal work i.
|
|
407 |
Teknik |
dişlilerin metal yüzeylerinde zaman içerisinde oluşan aşınma |
micropitting in gears i.
|
|
408 |
Teknik |
dişlilerin metal yüzeylerinde zaman içerisinde oluşan aşınma |
micropitting i.
|
|
409 |
Teknik |
havada kurutma ve su içerisinde tutma çevrimi |
air drying and water storage cycle i.
|
|
410 |
Teknik |
içerisinde amonyak ruhu olan şişe |
smelling bottle i.
|
|
411 |
Teknik |
mahfaza içerisinde bulunan tehlikeli bölümlere erişime karşı insanların korunması |
protection of persons against access to hazardous parts inside the enclosures i.
|
|
412 |
Teknik |
skalası cam mahfaza içerisinde bulunan termometre |
enclosed-scale calorimeter i.
|
|
413 |
Teknik |
su içerisinde tartma yöntemi |
hydrostatic weighing method i.
|
|
414 |
Teknik |
supap saplarının içerisinde hareket ettikleri silindirik kısım |
valve guide i.
|
|
415 |
Teknik |
su içerisinde tartma metodu |
hydrostatic weighing method i.
|
|
416 |
Teknik |
yer altında akifer içerisinde gaz depolama |
underground gas storage in aquifer i.
|
|
417 |
Teknik |
kabuğu soyulacak kütüklerin içerisinde suyla yıkandığı açık uçlu uzun silindir |
drum barker i.
|
|
418 |
Teknik |
tek bir kompakt birim içerisinde hem güç kaynağı hem de elektronik flaş lambası içeren elektronik flaş sistemi |
flash unit i.
|
|
419 |
Teknik |
(fırın içerisinde sıvı halde yüzen) sırlanmış oksit |
floss i.
|
|
420 |
Teknik |
(fırın içerisinde sıvı halde yüzen) sırlanmış toprak |
floss i.
|
|
421 |
Teknik |
pişirme kabı içerisinde sık kullanımdan kaynaklanan ve yüzeyi yapışmaz hale getiren yanmış is tabakası |
seasoning i.
|
|
422 |
Teknik |
(sıvı kolloidal çözelti içerisinde) katı partiküllerin dağılımı |
sol i.
|
|
423 |
Teknik |
(damar içerisinde kalan) küçük ve kısa kömür dikmesi |
spurn i.
|
|
Computer |
|
424 |
Bilgisayar |
programı başka dosyalara yazmaktansa kod içerisinde geliştirme |
convention over configuration i.
|
|
425 |
Bilgisayar |
programı başka dosyalara yazmaktansa kod içerisinde geliştirme |
coding by convention i.
|
|
426 |
Bilgisayar |
<td> tagı içerisinde kullanılan bir html kodu |
colpsan i.
|
|
427 |
Bilgisayar |
içerisinde doğru-yanlış veya evet-hayır bilgilerinin tutulduğu değişken veya depolama birimi |
flag i.
|
|
428 |
Bilgisayar |
zaman içerisinde biriken gereksiz dijital bilgi |
cruft i.
|
|
429 |
Bilgisayar |
para yüklemesi yapmak (pc oyunları içerisinde) |
recharge f.
|
|
430 |
Bilgisayar |
şekil içerisinde ağ örgüsü oluşturmak |
mesh f.
|
|
431 |
Bilgisayar |
liste içerisinde |
my list has expr.
|
|
432 |
Bilgisayar |
sınırlar içerisinde |
in range expr.
|
|
Telecom |
|
433 |
Telekom |
senkronizasyon ağları içerisinde gezinme ve rasgele hareket denetimi |
control of jitter and wander within synchronization networks i.
|
|
Electric |
|
434 |
Elektrik |
içerisinde düşük basınçlı neon gazı ve iki elektrot olan cam kapsüllü gaz deşarj lambası |
neon induction lamp i.
|
|
435 |
Elektrik |
içerisinde düşük basınçlı neon gazı ve iki elektrot olan cam kapsüllü gaz deşarj lambası |
neon lamp i.
|
|
436 |
Elektrik |
içerisinde düşük basınçlı neon gazı ve iki elektrot olan cam kapsüllü gaz deşarj lambası |
neon tube i.
|
|
Construction |
|
437 |
İnşaat |
su içerisinde kür uygulanmış |
water-cured s.
|
|
Automotive |
|
438 |
Otomotiv |
ab üye ülkeleri içerisinde dolaşımda olan karayolu taşıtları |
road vehicles circulating within the community i.
|
|
439 |
Otomotiv |
zarfı içerisinde dönmüş yatak |
spun bearing i.
|
|
Transportation |
|
440 |
Ulaştırma |
(gün içerisinde gönderim yapan) teslimat servisi ile göndermek |
overnight f.
|
|
Railway |
|
441 |
Demiryolu |
makasa bağlı olup rayın içerisinde bulunan ve tren tekerlekleriyle çalıştırılan çubuk |
detector bar i.
|
|
Aeronautic |
|
442 |
Havacılık |
hüzme içerisinde güdüm |
beam riding guidance i.
|
|
443 |
Havacılık |
gaz veya sıvı içerisinde hareket eden bir cismin toplam sürüklenmesinin cismin yüzeyine dik açıda basınç yapan bileşenlerden kaynaklanan kısmı |
pressure drag i.
|
|
Marine |
|
444 |
Denizcilik |
içerisinde iki adet göz/boşluk bulunan bir düğüm şekli |
cat's-paw i.
|
|
445 |
Denizcilik |
içerisinde iki adet göz/boşluk bulunan bir düğüm şekli |
cats-paw i.
|
|
446 |
Denizcilik |
liman içerisinde uzun periyotlu salınım |
long period oscillation in harbor i.
|
|
447 |
Denizcilik |
liman içerisinde oluşan lokal dalgalar |
locally generated waves within harbor i.
|
|
448 |
Denizcilik |
küçük geminin güverte yapısı içerisinde bulunan ahşap sivri uçlu plak |
mast clamp i.
|
|
449 |
Denizcilik |
içerisinde havan toplarının yer aldığı kalın çerçeveli hazne |
shot locker i.
|
|
Mining |
|
450 |
Maden |
içerisinde çoğunlukla brezilya elması bulunduran çakıl taşlı, demirli kumlu maden yatakları |
cascalho i.
|
|
Medical |
|
451 |
Medikal |
belirli bir süre içerisinde gerçekleşen ölüm sayısı |
mortality i.
|
|
452 |
Medikal |
her iki pulmoner arter içerisinde trombüs |
thrombus in both of pulmonary arteries i.
|
|
453 |
Medikal |
iliopsoas kası içerisinde apse |
abscess in iliopsoas muscle i.
|
|
454 |
Medikal |
kulak içerisinde bulunan spiral şekilli kanal |
lagenae i.
|
|
455 |
Medikal |
orta burun eti içerisinde hava bulunması durumu |
concha bullosa i.
|
|
456 |
Medikal |
(aynı aile içerisinde) bir diğerinden sonra doğma durumu |
postgeniture i.
|
|
Anatomy |
|
457 |
Anatomi |
kas içerisinde gelişen küçük bir kemik |
sesamoid bone i.
|
|
458 |
Anatomi |
kas içerisinde gelişen küçük bir kemik |
os sesamoideum i.
|
|
Psychology |
|
459 |
Psikoloji |
evlerden veya ev içerisinde kalmaktan korkma |
domatophobia i.
|
|
460 |
Psikoloji |
evlerden veya ev içerisinde kalmaktan korkma |
eicophobia i.
|
|
461 |
Psikoloji |
evlerden veya ev içerisinde kalmaktan korkma |
oikophobia i.
|
|
462 |
Psikoloji |
belirli bir davranış tipinin grup içerisinde yayılması |
behavioural contagion i.
|
|
Dentistry |
|
463 |
Diş Hekimliği |
gömülü dişin kemik içerisinde hareket etmesi |
intraosseous movement of impacted tooth i.
|
|
Food Engineering |
|
464 |
Gıda |
dinlendirme (bir şeyi sıvı içerisinde) |
resting on liquid i.
|
|
Gastronomy |
|
465 |
Mutfak |
içerisinde kömür üzerinde yiyeceklerin pişirildiği, kil veya topraktan yapılmış silindirik fırın |
tandoor i.
|
|
466 |
Mutfak |
kokteyllerde kanepe içerisinde veya kraker üzerinde servis edilen iştah açıcı meze |
hors doeuvre i.
|
|
467 |
Mutfak |
içerisinde pirinç kaynatılan su |
congee i.
|
|
468 |
Mutfak |
içerisinde pirinç kaynatılan su |
congee water i.
|
|
469 |
Mutfak |
içerisinde yağlı malzemeler bulunan salata |
american salad i.
|
|
Math |
|
470 |
Matematik |
içerisinde parçacık bulunan yer çekimi akımları |
particle driven gravity currents i.
|
|
471 |
Matematik |
içerisinde parçacık bulunan yer çekimi akımları |
particle-bearing gravity currents i.
|
|
472 |
Matematik |
sayı içerisinde üç haneli gruplama |
cipher i.
|
|
473 |
Matematik |
bir alan denklemini matematiksel anlamda daha kullanışlı hale getirmek için içerisinde tanımlanan ancak gözlemlenebilir fiziksel sonuçları olmayan fonksiyon |
gauge i.
|
|
Statistics |
|
474 |
İstatistik |
n bölü m şeklinde tanımlanan, bir olayın m tane eşit olasılıklı durum içerisinde n kere gerçekleşme olasılığı |
mathematical probability i.
|
|
475 |
İstatistik |
n bölü m şeklinde tanımlanan, bir olayın m tane eşit olasılıklı durum içerisinde n kere gerçekleşme olasılığı |
classical probability [uk] i.
|
|
476 |
İstatistik |
(istatistiksel analiz) çalışma içerisinde rastgele kısa bölümler seçilerek bu bölümlerin oluşturduğu kümenin değerlendirildiği bir bütünce seçme yöntemi |
spread sampling i.
|
|
477 |
İstatistik |
tesadüfen belirli bir sınır içerisinde değer alan |
nonsignificant s.
|
|
Physics |
|
478 |
Fizik |
çevresi ile termal denge içerisinde bulunan yavaş nötronlar |
thermal neutrons i.
|
|
479 |
Fizik |
dönen bir sıvı içerisinde anlık dönme ekseni olan bir çizgi |
vortex line i.
|
|
480 |
Fizik |
şeffaf bir ortam içerisinde genelde basınç ve sıcaklık farkları sebebiyle meydana gelen ve ortamdaki diğer bölgelerden kırılma indisi farklı olan kısımlar veya şeritler |
schlieren i.
|
|
481 |
Fizik |
(katıları) gaz akışı içerisinde sıvı gibi taşınabilmeleri için toz haline getirerek akışkanlaştırmak |
fluidize f.
|
|
482 |
Fizik |
(katıları) gaz akışı içerisinde sıvı gibi taşınabilmeleri için toz haline getirerek akışkanlaştırmak |
fluidise f.
|
|
Chemistry |
|
483 |
Kimya |
su içerisinde ayrışmaya karşı direnç |
resistance to hydrolysis in water i.
|
|
484 |
Kimya |
dizi içerisinde en düşük silisik asit içeren silikat |
protosilicate i.
|
|
485 |
Kimya |
dizi içerisinde en düşük kükürt içeren sülfür |
protosulphide i.
|
|
486 |
Kimya |
bir başka madde içerisinde yayılan sıvı |
soaking up i.
|
|
487 |
Kimya |
bir diğer sıvı veya katı içerisinde çözünen sıvı |
soaking up i.
|
|
488 |
Kimya |
molekül içerisinde dört azo grubu içeren |
tetrazo s.
|
|
489 |
Kimya |
molekül içerisinde dört azo grubu içeren |
tetrakisazo s.
|
|
Biology |
|
490 |
Biyoloji |
bilhassa süt içerisinde olmak üzere laktik asit üreten, çubuk şeklinde bir gram pozitif bakteri |
lactobacillus i.
|
|
491 |
Biyoloji |
süt içerisinde bulunan basit küresel protein |
lactoglobulin i.
|
|
492 |
Biyoloji |
süt ve tükürük içerisinde bulunan peroksidaz |
lactoperoxidase i.
|
|
493 |
Biyoloji |
süt içerisinde bulunan basit küresel protein |
lactoglobulin i.
|
|
494 |
Biyoloji |
süt içerisinde bulunan herhangi bir protein |
lactoprotein i.
|
|
495 |
Biyoloji |
hücre içerisinde yer alan küçük partiküller |
ribosomes i.
|
|
496 |
Biyoloji |
hücre sitoplazması içerisinde protein sentezleyen ince yapılar |
ribosomes i.
|
|
497 |
Biyoloji |
bir organizma içerisinde yer alan genetik materyale ait rna bileşeni |
ribotype i.
|
|
498 |
Biyoloji |
aynı organizma içerisinde bir diğeri ile ilişkisi bulunan gen |
paralog i.
|
|
499 |
Biyoloji |
aynı organizma içerisinde bir diğeri ile ilişkisi bulunan gen |
paralogue i.
|
|
500 |
Biyoloji |
aynı organizma içerisinde diğer bir gen ile kurulan ilişki |
paralogy i.
|
|