|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
abd'de gizli bir yasadışı grup |
cosa nostra i.
|
|
2 |
Genel |
erkin bir hükümdarın elinde değil de halkın elinde bulunduğu yönetim biçimi |
republic i.
|
|
3 |
Genel |
çin'de bulunan bir sıradağ |
kuenlun i.
|
|
4 |
Genel |
kuzey kore'de bir bölge |
kyongsong i.
|
|
5 |
Genel |
güneydoğu ingiltere'de bir kent |
epsom i.
|
|
6 |
Genel |
müziği varolan hareketleri bilinmeyen 13.yüzyılda napoli'de yaygın olan hareketli bir dans türü |
saltarello i.
|
|
7 |
Genel |
her iki kategoriye de girebilecek bir durum |
borderline case i.
|
|
8 |
Genel |
israil'de bir aşiret |
dan i.
|
|
9 |
Genel |
yahudiler'de giyilen bir tür başlık |
yarmelke i.
|
|
10 |
Genel |
çin'de bir yarımada |
kowloon i.
|
|
11 |
Genel |
abd'de ana yola katılan veya onu kesen bir başka yol |
crossroad i.
|
|
12 |
Genel |
abd'de hizmet veren bir telefon firması |
telco i.
|
|
13 |
Genel |
keşmir'de yüksek bir dağ |
k2 i.
|
|
14 |
Genel |
suyun 0*'de donup 80*'de kaynadığı eski bir ısı ölçeği |
réaumur i.
|
|
15 |
Genel |
güney ingiltere'de bir kıyı bölgesi |
bournemouth i.
|
|
16 |
Genel |
musevilik'de roşaşana ve yom kipur bayramlarında çalınan koç veya keçiboynuzundan yapılmış bir boru |
shofar i.
|
|
17 |
Genel |
eskiden ingiltere'de sopa ve topla oynanan bir tür takım oyunu |
shinty i.
|
|
18 |
Genel |
ingiltere'de bir şehir |
chester i.
|
|
|
19 |
Genel |
cezayir'de bir şehir |
constantine i.
|
|
20 |
Genel |
ingiltere'de bir şehir |
plymouth i.
|
|
21 |
Genel |
abd'de bir şehir |
plymouth i.
|
|
22 |
Genel |
abd'de uzakdoğu dahil asya'nın herhangi bir yerinden gelen kişi |
asian i.
|
|
23 |
Genel |
kentucky'de bir bölge |
bluegrass i.
|
|
24 |
Genel |
nepal'de bir halk |
gorkha i.
|
|
25 |
Genel |
filipinler'de bir etnik grup |
bicolano i.
|
|
26 |
Genel |
çin'de sincan uygur özerk bölgesi'nde yaşayan bir halk |
dolan i.
|
|
27 |
Genel |
çin'de sincan uygur özerk bölgesi'nde yaşayan bir halk |
dolang i.
|
|
28 |
Genel |
çin'de yaşayan bir türk halkı |
salar i.
|
|
29 |
Genel |
ingiltere'de bir şehir |
brighton i.
|
|
30 |
Genel |
abd'de bir genç kızın 16. yaşgününde yapılan doğumgünü kutlaması |
sweet sixteen i.
|
|
31 |
Genel |
eskiden ingiltere'de zenginlerin ve soyluların kullandığı bir yaka türü |
piccadilly i.
|
|
32 |
Genel |
faaliyeti bir arada özellikle de güçlükle sürdürmeye çalışma |
juggling i.
|
|
33 |
Genel |
iki kişinin de çok istediği halde yapamadığı bir şeyi belki karşıdaki kişi teklif eder diye birbirleriyle bakışması |
mamihlapinatapai i.
|
|
34 |
Genel |
iki kişinin de çok istediği halde yapamadığı bir şeyi belki karşıdaki kişi teklif eder diye birbirleriyle bakışması |
mamihlapinatapei i.
|
|
35 |
Genel |
galler'de bir yerleşim yeri |
pontypool i.
|
|
36 |
Genel |
-de olmayan bir özellik |
a feature absent in i.
|
|
37 |
Genel |
celile (israil'de bir bölge) |
galilee i.
|
|
38 |
Genel |
korece nehrin güneyi anlamına gelen güney kore'de son derece varlıklı bir muhit |
kangnam i.
|
|
39 |
Genel |
korece nehrin güneyi anlamına gelen güney kore'de son derece varlıklı bir muhit |
gangnam i.
|
|
40 |
Genel |
güneybatı ingiltere'de konuşulan bir kelt dili |
cornish language i.
|
|
41 |
Genel |
nba'de takımların bir sezonda oyuncularına ödeyebileceği maksimum miktar |
salary cap i.
|
|
42 |
Genel |
sscb'de idari bir kurumun başındaki görevli |
commissar i.
|
|
43 |
Genel |
fransa pireneler' de yer alan bir azınlık grup |
cagot i.
|
|
44 |
Genel |
kuzey batı ingiltere'de, manchester'da bulunan üniter bir bölge |
tameside i.
|
|
45 |
Genel |
14. yy'de italya'da doğan bir iskambil oyunu |
tarok i.
|
|
46 |
Genel |
15. yy'de italya'da doğan bir iskambil oyunu |
taroc i.
|
|
47 |
Genel |
1820 de napoli'de kurulmuş şantajcı ve gaspçı bir mafya örgütü |
camorra i.
|
|
48 |
Genel |
dublin'de bilinen bir tiyatro |
abbey theatre i.
|
|
49 |
Genel |
(incil'de) metinden alıntı yaparken kullanılan belirli bir bölüm ve ayet |
chapter and verse i.
|
|
50 |
Genel |
israil'de bir askeri gençlik örgütü |
nahal i.
|
|
51 |
Genel |
daha sonra ülkesine geri dönmek şartıyla abd'de geçici bir süre ikamet eden kimse |
nonimmigrant [usa] i.
|
|
52 |
Genel |
daha önceden saat 15:00'de yapılan, şimdilerde roma katolik kilisesi'nde biraz daha erkene alınmış bir ayin |
noon [obsolete] i.
|
|
53 |
Genel |
ingiltere'de üniversite denetimleri sırasında içilmek için üretilen bir tür bira |
audit ale i.
|
|
54 |
Genel |
ilk kez köln'de üretilmiş bir çeşit parfüm |
eau-de-cologne i.
|
|
55 |
Genel |
atın üzerinde bacakların ikisi de bir tarafta oturma pozisyonu (genel olarak kadınların kullandığı at biniş şekli) |
sidesaddle i.
|
|
56 |
Genel |
abd'de yaşayan bir tunika halkı |
yazoo i.
|
|
57 |
Genel |
çin'de bir etnik grup |
zhuang i.
|
|
58 |
Genel |
ingiltere'de yüksek rütbeli feodal bir soylu |
baron i.
|
|
|
59 |
Genel |
ingiltere'de yüksek rütbeli feodal bir soylunun soyundan gelen kimse |
baron i.
|
|
60 |
Genel |
filipinler'de kullanılan uzun geniş bir bıçak |
barong i.
|
|
61 |
Genel |
ingiltere'de savaş bölgelerinde yaşamış olanlara verilen bir soyadı |
battle i.
|
|
62 |
Genel |
galler'de yaygın olan baba kökenli bir soyadı |
evans i.
|
|
63 |
Genel |
kuzeydoğu zimbabve'de yaşayan bir bantu halkına mensup kimse |
korekore i.
|
|
64 |
Genel |
bengal'de yaşayan bir dravid halkına mensup kimse |
male i.
|
|
65 |
Genel |
1931'de kurulan afrikaner gençlik hareketinin bir üyesi |
voortrekker i.
|
|
66 |
Genel |
eskiden mısır ve türkiye'de kullanılmış bir altın sikke |
xeriff i.
|
|
67 |
Genel |
tv'nin çerçeve hızını artırarak görüntüsünü pürüzsüz hale getiren ve bazen de abartılı gerçek ve garip bir görüntü veren bir tv teknolojisi |
motion smoothing i.
|
|
68 |
Genel |
(eskiden ingiltere'de) düşkün bir kimsenin yararına düzenlenen bir festival |
bidale [obsolete] i.
|
|
69 |
Genel |
eskiden abd'de yaşayan bir kızılderili halkına mensup kimse |
biloxi i.
|
|
70 |
Genel |
1920'li yıllarda abd'de ortaya çıkan bir dans |
black bottom i.
|
|
71 |
Genel |
el falcılarının saldırganlık veya dayanıklılık, bazen de çabuk alevlenen bir mizaç ile ilişkilendirdikleri el çizgisi |
martian i.
|
|
72 |
Genel |
(ingiltere'de) dokumacı kimseler için kullanılan mesleki bir soyadı |
webster i.
|
|
73 |
Genel |
bedfordshire'de bir malikane |
woburn abbey i.
|
|
74 |
Genel |
aynı anda hem iyi bir eş olan hem de profesyonel bir kariyere sahip olabilen bir kadın |
wonder woman i.
|
|
75 |
Genel |
abd'de yaşayan bir kızılderili kabilesinin üyesi |
blood i.
|
|
76 |
Genel |
(hawaii'de) yabancılar için kullanılan bir ifade |
haole i.
|
|
77 |
Genel |
saksonya kralının himayesi ile 1715 civarında dresden yakınlarındaki meissen'de üretilmeye başlanan, hem süs hem de sofra takımı olarak kullanılan sert hamurlu bir porselen |
meissen i.
|
|
78 |
Genel |
saksonya kralının himayesi ile 1715 civarında dresden yakınlarındaki meissen'de üretilmeye başlanan, hem süs hem de sofra takımı olarak kullanılan sert hamurlu bir porselen |
meissen china i.
|
|
79 |
Genel |
saksonya kralının himayesi ile 1715 civarında dresden yakınlarındaki meissen'de üretilmeye başlanan, hem süs hem de sofra takımı olarak kullanılan sert hamurlu bir porselen |
meissen ware i.
|
|
80 |
Genel |
(ingiltere'de) orta sınıftan gelen ailelerin çocukları için bir okul |
middle school [obsolete] i.
|
|
81 |
Genel |
güneydoğu ingiltere'de eski bir idari bölge |
middletown i.
|
|
82 |
Genel |
londra, ingiltere'de bir asma köprü |
millennium bridge i.
|
|
83 |
Genel |
sudan sterlininin 1000'de 1'ine eşit olan bir birim |
millim i.
|
|
84 |
Genel |
bir pound'un 1000'de 1'ine eşit olan mısır para birimi |
millieme i.
|
|
85 |
Genel |
bir pound'un 1000'de 1'ine eşit olan sudan para birimi |
millieme i.
|
|
86 |
Genel |
bir gramın 1000'de 1'ine eşit olan bir kütle birimi |
milligramme [uk] i.
|
|
87 |
Genel |
bir gramın 1000'de 1'ine eşit olan bir ağırlık birimi |
milligramme [uk] i.
|
|
88 |
Genel |
on sekizinci yüzyılda ingiltere'de kullanılan deri bir maşrapa |
bombard i.
|
|
89 |
Genel |
eskiden abd'de bir tür komedi gösterisinin komedyeni |
bones i.
|
|
90 |
Genel |
1600 ve 1700'lerde ingiltere'de popüler olan bir zar oyunu |
hazard i.
|
|
91 |
Genel |
incil'de geçen bir kadın adı |
hephzibah i.
|
|
92 |
Genel |
ingiltere'de uzman armacıların oluşturduğu bir kuruluş |
heralds' college i.
|
|
93 |
Genel |
ingiltere'de uzman armacıların oluşturduğu bir kuruluş tarafından kullanılan bina |
heralds' college i.
|
|
94 |
Genel |
tatillerde de açık olup geç saatlere kadar kapanmayan, acil ihtiyaç maddeleri bulunduran ve görece yüksek fiyattan satış yapan bir tür perakendeci |
mini-mart i.
|
|
95 |
Genel |
1793'den bu yana stoke-on-trent' de üretilen yüksek kalite bir porselen |
minton i.
|
|
96 |
Genel |
ingiltere'de 1960'lı yıllarda hippilere karşı gelişen bir gençlik altkültürü |
bootboys i.
|
|
97 |
Genel |
eskiden britanya kontrolündeki çin'de kullanılan bir afyon ölçüm birimi |
hoon [obsolete] i.
|
|
98 |
Genel |
ingiliz, irlanda ve galler'de kullanılan bir soyisim |
hopkins i.
|
|
99 |
Genel |
ingiltere'de yapılan bir panayır |
hopping [dialect] [uk] i.
|
|
100 |
Genel |
galce ve ingilizce'de kullanılan bir soyadı |
hughes i.
|
|
101 |
Genel |
çin'de kullanılan ve 0.1518 akreye eşdeğer olan bir arsa alanı birimi |
mou i.
|
|
102 |
Genel |
eskiden ingiltere'de kadınların taktığı üçgen şeklinde bir başlık |
gable i.
|
|
103 |
Genel |
ingiltere'de bir kasaba |
huntingdon i.
|
|
104 |
Genel |
dubai'de bir gökdelen |
burj dubai i.
|
|
105 |
Genel |
dubai'de bir gökdelen |
burj khalifa i.
|
|
106 |
Genel |
bir soylunun kendisi de soylu olan hizmetkarı |
gentleman i.
|
|
107 |
Genel |
japonya ve çin'de tutkal yapımında kullanılan gloiopeltis cinsi bir alg |
glue plant i.
|
|
108 |
Genel |
yılbaşı arifesinde moray'de tutuşturulan bir tür fıçı |
clavie [scotland] i.
|
|
109 |
Genel |
mryland'de bulunan, belediyeye ait olmayan bir alan |
darlington i.
|
|
110 |
Genel |
kentucky'de özerk bir bölge |
denton i.
|
|
111 |
Genel |
çiftçilerle üreticileri ve üreticilerle de tüketicileri bir araya getirmeyi hedefleyen dernek |
grange i.
|
|
112 |
Genel |
çiftçilerle üreticileri ve üreticilerle de tüketicileri bir araya getirmeyi hedefleyen çiftçi derneğine mensup kimse |
granger i.
|
|
113 |
Genel |
çiftçilerle üreticileri ve üreticilerle de tüketicileri bir araya getirmeyi hedefleyen çiftçi derneklerinin politikaları |
grangerism i.
|
|
114 |
Genel |
eskiden abd'de posta pullarında kullanılan bir tür desen |
grill i.
|
|
115 |
Genel |
eskiden abd'de posta pullarında kullanılan bir tür desen |
grille i.
|
|
116 |
Genel |
guarana bitkisinin tohumlarından yapılan, içeceklere katılan ve de bitkisel ilaç olarak kullanılabilen bir preparat |
guarana i.
|
|
117 |
Genel |
abd'de bulunan büyük bir sağlık bilgi sistemleri firması |
idx i.
|
|
118 |
Genel |
papua yeni gine'de kullanılan bir tür toprak fırın |
mumu i.
|
|
119 |
Genel |
delaware'de yaşayan bir amerikan yerli kabilesine mensup kimse |
munsee i.
|
|
120 |
Genel |
18. yüzyılda ingiltere'de kurulan gizli bir yardımlaşma derneğinin üyesi |
odd fellow i.
|
|
121 |
Genel |
18. yüzyılda ingiltere'de kurulan gizli bir yardımlaşma derneğinin üyesi |
oddfellow i.
|
|
122 |
Genel |
abd'de yaşayan bir kızılderili halkı |
okanagan i.
|
|
123 |
Genel |
eskiden abd'de kullanılan bir kadın ismi |
ola i.
|
|
124 |
Genel |
abd'de yaşayan bir kızılderili halkı |
onondaga i.
|
|
125 |
Genel |
abd'de yaşayan bir kızılderili halkı |
onondaga i.
|
|
126 |
Genel |
galler'de müzik, drama, şiir ve güzel sanatlarda yarışmalarla dolu bir festival |
royal national eisteddfod i.
|
|
127 |
Genel |
eskiden isviçre'de kullanılan kısa bir kılıç |
baselard i.
|
|
128 |
Genel |
eskiden ingiltere'de kullanılan bir takvim |
clog i.
|
|
129 |
Genel |
eskiden ingiltere'de kullanılan bir takvim |
clog almanac i.
|
|
130 |
Genel |
(ingiltere'de) eskiden maliye bakanlığı'na bağlı bir daire |
pipe office i.
|
|
131 |
Genel |
ingiltere'de bir malikane |
cliveden i.
|
|
132 |
Genel |
abd'de yaşayan bir kızılderili halkı |
crow i.
|
|
133 |
Genel |
çin'de kullanılan bir ağırlık birimi |
fen i.
|
|
134 |
Genel |
(japonya'da geliştirilen ve birleşik devletler'de kullanılan) küçük bir balıkçı teknesi |
panga i.
|
|
135 |
Genel |
abd'de üretilmiş bir delikli pano markası |
pegboard® i.
|
|
136 |
Genel |
abd'de üretilmiş bir delikli pano markası |
peg-board® i.
|
|
137 |
Genel |
fox valley'de yaşayan yerli bir halk |
sauk i.
|
|
138 |
Genel |
fox valley'de yaşayan yerli bir halk |
sac i.
|
|
139 |
Genel |
(eskiden) ingiltere'de avukatların taktığı beyaz bir takke |
coif i.
|
|
140 |
Genel |
(eskiden) ingiltere'de avukatların taktığı beyaz bir takke |
coiffe i.
|
|
141 |
Genel |
kentucky'de özerk bir topluluk |
coin i.
|
|
142 |
Genel |
bir büyük bir de küçük tekerleği bulunan ilkel bir bisiklet türü |
ordinary i.
|
|
143 |
Genel |
her bir parçasının hem bir araç hem de amaç olduğu bir varlık |
organism i.
|
|
144 |
Genel |
ingiltere'de bir tarihi bina |
osborne house i.
|
|
145 |
Genel |
1842'de saban üretimi yapmak için kurulmuş bir fabrika |
parlin & orendorff co. i.
|
|
146 |
Genel |
madrid'de bir sanat galerisi |
prado i.
|
|
147 |
Genel |
eskiden iskoçya ve kuzey ingiltere'de kullanılan bir arazi birimi |
ploughgate i.
|
|
148 |
Genel |
eskiden iskoçya ve kuzey ingiltere'de kullanılan bir arazi birimi |
plowgate i.
|
|
149 |
Genel |
16. yüzyılda ingiltere'de icat edilmiş bir işkence aleti |
scavenger's daughter i.
|
|
150 |
Genel |
bir derecelik açının 3600'de birine karşılık gelen açı |
second of arc i.
|
|
151 |
Genel |
fransa'nın ile-de-france bölgesinde bulunan bir idari bölge |
seine-et-marne i.
|
|
152 |
Genel |
(eskiden ingiltere'de) küçük bir bahşiş karşılığında merhumun göğsünden ekmek parçası yiyerek o kişinin günahlarını üzerine aldığı düşünülen kimse |
sin eater i.
|
|
153 |
Genel |
(eskiden ingiltere'de) küçük bir bahşiş karşılığında merhumun göğsünden ekmek parçası yiyerek o kişinin günahlarını üzerine aldığı düşünülen kimse |
sin-eater i.
|
|
154 |
Genel |
bir metnin, özellikle de kutsal metinlerin eleştirel bir şekilde yorumlanması |
exegesis i.
|
|
155 |
Genel |
(ingiltere'de) herhangi bir bira yapımcısına ait olmayıp sahibinin kendi birasını ürettiği veya birayı istediği yerden satın aldığı bar |
free public house i.
|
|
156 |
Genel |
abd'de eski bir uluslararası radikal işçi hareketi ve sendikası |
iww i.
|
|
157 |
Genel |
kuzeydoğu çin'de eski bir eyalet |
sungkiang i.
|
|
158 |
Genel |
bir iyilik edip de bir yardımda bulunmak |
be good enough to f.
|
|
159 |
Genel |
bir kişiyi bir yerde, özellikle de bir adada tek başına bırakmak |
maroon f.
|
|
160 |
Genel |
asıl işinden başka bir işte de çalışmak |
moonlight f.
|
|
161 |
Genel |
-de önemli bir rolü olmak |
feature in f.
|
|
162 |
Genel |
de yeni bir dönemi başlatmak |
usher in a new era of f.
|
|
163 |
Genel |
(eskiden new england ve galler'de nişanlı çiftlere özgü bir gelenek) tamamen giyinik olarak aynı yatakta uyumak |
bundle f.
|
|
164 |
Genel |
geçmişteki bir süre için de geçerli olan |
retroactive s.
|
|
165 |
Genel |
geçmişteki bir süreyi de kapsayan |
retroactive s.
|
|
166 |
Genel |
(bir şeyi yapmaya) pek de hevesli/istekli olmayan |
less than desirous s.
|
|
167 |
Genel |
esas boyutun hem üstünde hem de altında varyasyona izin veren bir tolerans spesifikasyonuna ait veya ilgili |
bilateral s.
|
|
168 |
Genel |
new york'taki arazileri yerleşimcilere satmak amacıyla hollanda'da 1791'de kurulan bir arazi sahipliği şirketine ait veya ilgili |
holland s.
|
|
169 |
Genel |
eskiden ingiltere'de yaygın yapılan eski bir halk dansıyla ilgili |
morris s.
|
|
170 |
Genel |
aynı anda hem dört kenarlı düşey bir prizmanın kenarlarına hem de yatay bir prizmaya paralel olan dilinimleri bulunan |
diprismatic s.
|
|
171 |
Genel |
üstüne bir de |
boot zf.
|
|
172 |
Genel |
iki elini de kullanabilir bir halde |
two-handedly zf.
|
|
173 |
Genel |
hiç de nazik olmayan bir şekilde |
ungallantly zf.
|
|
174 |
Genel |
pek de uzak olmayan bir tarihte |
in the not too distant past zf.
|
|
175 |
Genel |
ne fiziksel ne de zihinsel bir şekilde |
neutrally zf.
|
|
176 |
Genel |
bir nebze de olsa |
something zf.
|
|
177 |
Genel |
(belli bir öğün)de |
for ed.
|
|
178 |
Genel |
galce’de iğrenme ve nefret belirten bir ifade |
ach-y-fi ünl.
|
|
179 |
Genel |
her üç …de bir |
tri- ök.
|
|
180 |
Genel |
…de biri anlamını veren bir son ek |
-fold snk.
|
|
181 |
Genel |
ingiltere'de dük, düşes gibi soylulara yönelik bir hitap kelimesi |
your grace expr.
|
|
182 |
Genel |
1819 yılında abd'de kurulmuş, siyasi olmayan bir kardeşlik örgütü |
ioof (independent order of odd fellows) kısalt.
|
|
183 |
Genel |
ingiltere'de bir şövalyelik unvanı |
cvo (commander of the royal victorian order) kısalt.
|
|
Phrasals |
|
184 |
Öbek Fiiller |
'-de (bir şey) yetiştirmek |
plant (something) on f.
|
|
185 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin üstüne bir de |
top something off f.
|
|
186 |
Öbek Fiiller |
bir de bir şeyin üstüne |
top something off f.
|
|
187 |
Öbek Fiiller |
riski azaltmak için bahsin bir kısmını veya tamamını diğer bahisçilerde de oynamak |
lay off f.
|
|
188 |
Öbek Fiiller |
üstüne bir de |
cap off f.
|
|
189 |
Öbek Fiiller |
hepsinden daha iyisi/kötüsü bir de |
cap off f.
|
|
190 |
Öbek Fiiller |
-de (bir şey) algılamak |
detect in f.
|
|
191 |
Öbek Fiiller |
-de (bir şey) sezmek |
detect in f.
|
|
192 |
Öbek Fiiller |
-de (bir şey) fark etmek |
detect in f.
|
|
193 |
Öbek Fiiller |
-de (bir şey) hissetmek |
detect in f.
|
|
194 |
Öbek Fiiller |
başka bir şey görevi de yapmak |
double as f.
|
|
195 |
Öbek Fiiller |
aynı zamanda bir şey de olmak |
double as f.
|
|
196 |
Öbek Fiiller |
'-de (bir şey) yemek |
have for f.
|
|
197 |
Öbek Fiiller |
-de bir bilgi yayımlamak |
post on f.
|
|
198 |
Öbek Fiiller |
-de rahat bir duruma gelmek |
relax into f.
|
|
199 |
Öbek Fiiller |
-de daha iyi bir pozisyona gelmek/ulaşmak |
rise in f.
|
|
200 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi) güçlükle de olsa idare etmek |
stumble through (something) f.
|
|
Phrases |
|
201 |
İfadeler |
diğerlerinden de bayağı bir |
whole bunch of others f.
|
|
202 |
İfadeler |
diğerlerinden de bir hayli |
whole bunch of others f.
|
|
203 |
İfadeler |
(bir şey) olduğu kadar/olmasının yanı sıra (başka bir şey) de |
not so much (something) as (something else) zf.
|
|
204 |
İfadeler |
(bir şey) olduğu kadar/olmasının yanı sıra (başka bir şey) de |
not so much something as something zf.
|
|
205 |
İfadeler |
(bir şey) olmasını geçtim (başka bir şey) de |
not so much (something) as (something else) zf.
|
|
206 |
İfadeler |
(bir şey) olmasını geçtim (başka bir şey) de |
not so much something as something zf.
|
|
207 |
İfadeler |
bir (de) bakmışsın |
before you know where you are zf.
|
|
208 |
İfadeler |
bir (de) bakmışsın |
before you know it zf.
|
|
209 |
İfadeler |
bu süre içerisinde ayrıca/bir de |
in between times zf.
|
|
210 |
İfadeler |
bir de sen bak/değerlendir bakalım |
you be the judge of that expr.
|
|
211 |
İfadeler |
ölürüm de (bir şeyi) yapmam |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
|
212 |
İfadeler |
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
|
213 |
İfadeler |
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
|
214 |
İfadeler |
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
a is one thing, b is (quite) another expr.
|
|
215 |
İfadeler |
bir de şu şeklide ifade edersem |
to put it another way expr.
|
|
216 |
İfadeler |
bir de şu şeklide ifade edersem |
put another way expr.
|
|
217 |
İfadeler |
üstüne bir de |
to boot expr.
|
|
218 |
İfadeler |
umulanın (ya da umduğunun) aksine pek de bir işe yaramadı |
for all the good it did expr.
|
|
219 |
İfadeler |
yanlış bir şey yok ama doğru bir şey de yok |
nothing's wrong but nothing's true expr.
|
|
220 |
İfadeler |
(bir de o) eksik kalsın |
could do without (something) expr.
|
|
221 |
İfadeler |
bir de o eksik kalsın |
could/can do without something expr.
|
|
222 |
İfadeler |
amerikalı aktörlerin "doktor değilim ama tv'de doktoru canlandırıyorum" sözünden ortaya çıkmış alaycı bir ifade |
and I don't play one on tv expr.
|
|
223 |
İfadeler |
bir de üstüne |
as if that were not enough expr.
|
|
224 |
İfadeler |
(bir şeyi) de unutmadan |
not forgetting (someone or something) expr.
|
|
225 |
İfadeler |
ve bir şey de arttı |
and something to spare expr.
|
|
226 |
İfadeler |
ve üstüne de bir şey kaldı |
and something to spare expr.
|
|
227 |
İfadeler |
ve geriye de bir şey arttı |
and something to spare expr.
|
|
228 |
İfadeler |
bir şey yetti de arttı |
and something to spare expr.
|
|
229 |
İfadeler |
ve bir şey de arttı |
with something to spare expr.
|
|
230 |
İfadeler |
ve üstüne de bir şey kaldı |
with something to spare expr.
|
|
231 |
İfadeler |
ve geriye de bir şey arttı |
with something to spare expr.
|
|
232 |
İfadeler |
bir şey yetti de arttı |
with something to spare expr.
|
|
233 |
İfadeler |
(biri/bir şey) de cabası |
to say nothing of (someone or something) expr.
|
|
234 |
İfadeler |
bir şey de cabası |
to say nothing of something expr.
|
|
Proverb |
|
235 |
Atasözü |
adına başka bir şey de deseydik gül yine aynı güzellikte kokacaktı |
rose by any other name would smell as sweet
|
|
236 |
Atasözü |
her şey bitti desen de bir umut vardır |
darkest hour is just before the dawn
|
|
237 |
Atasözü |
her şey bitti desen de bir umut vardır |
it's always darkest just before the dawn
|
|
238 |
Atasözü |
her öykünün bir de diğer yüzü vardır |
there are two sides to every story
|
|
239 |
Atasözü |
her öykünün bir de diğer yüzü vardır |
there are two sides to every question
|
|
240 |
Atasözü |
yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz |
liar is not believed when he tells the truth
|
|
241 |
Atasözü |
yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz |
liar is not believed even when he tells the truth
|
|
242 |
Atasözü |
sana başkalarının dedikodusunu yapan bir gün senin de dedikodunu yapar |
a dog that'll bring a bone will carry a bone
|
|
243 |
Atasözü |
bazen sabırlı olup beklemek de bir iştir |
they also serve who only stand and wait
|
|
244 |
Atasözü |
durup beklemek de bir iştir |
they also serve who only stand and wait
|
|
245 |
Atasözü |
bazen bir şey yapmak istesen de durup sabırla beklemen gerekir |
they also serve who only stand and wait
|
|
246 |
Atasözü |
işini yaparken bir elinle de kendini koru/tutunacak bir şeyin olsun |
one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
|
|
247 |
Atasözü |
işini yaparken bir elinle de kendini koru/tutunacak bir şeyin olsun |
one hand for oneself and one for the ship
|
|
248 |
Atasözü |
kötü de olsa bir mazeretin olsun |
a bad excuse is better than none
|
|
249 |
Atasözü |
yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz |
the liar is not believed when he tells the truth
|
|
250 |
Atasözü |
yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz |
a liar is not believed when he tells the truth
|
|
251 |
Atasözü |
ölüm de hayatın bir parçası |
dying is as natural as living
|
|
252 |
Atasözü |
eğer bir koyun hendekten atlarsa, diğerleri de arkasından atlar/onu takip eder |
if one sheep leaps over the ditch, all the rest will follow
|
|
Colloquial |
|
253 |
Konuşma Dili |
1900'lerin başında abd'de yapılan bir salon dansı |
bunny hug i.
|
|
254 |
Konuşma Dili |
abd'de bir eyalet |
aquidneck island i.
|
|
255 |
Konuşma Dili |
eskiden ingiltere'de kullanılan bir tartı ve ağırlık |
auncel i.
|
|
256 |
Konuşma Dili |
2017'de moda olan açık bir pembe tonu |
millennial pink i.
|
|
257 |
Konuşma Dili |
batı abd'de bir eyalet |
mormon state i.
|
|
258 |
Konuşma Dili |
bir fincan kahve/çay ve bazen de atıştırmalıktan oluşan ara öğün |
mug–up i.
|
|
259 |
Konuşma Dili |
ingiltere'de yaygın bir soyadı |
clapham i.
|
|
260 |
Konuşma Dili |
abd'de bir köprü |
golden gate i.
|
|
261 |
Konuşma Dili |
(batı abd'de) çiftlikte tatil yapan şehirli bir doğu amerikalı |
dude [dialect] i.
|
|
262 |
Konuşma Dili |
(abd'de) bir milyon adet satan albüm veya şarkı |
platinum disc i.
|
|
263 |
Konuşma Dili |
abd'de göçmenlere ve katoliklere muhalefet amaçlı 1850'lerde kurulmuş eski bir siyasi partiye mensup kimse |
sam i.
|
|
264 |
Konuşma Dili |
birinde suçladığı (bir şeyi) kendisi de yapmamak |
not so much as (do something) f.
|
|
265 |
Konuşma Dili |
gidip de (bir şeyi) yapamamak |
can't very well (do something) f.
|
|
266 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) pek de doğru/uygun olmamak |
can't very well (do something) f.
|
|
267 |
Konuşma Dili |
gidip de (bir şeyi) yapamamak |
couldn’t very well (do something) f.
|
|
268 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) pek de doğru/uygun olmamak |
couldn’t very well (do something) f.
|
|
269 |
Konuşma Dili |
(sokak gösterilerindeki eylemcileri de dahil ederek) belirli bir alanı kordonla çevirmek |
kettle [uk] f.
|
|
270 |
Konuşma Dili |
üstüne bir de |
top off f.
|
|
271 |
Konuşma Dili |
bir de üstüne |
top off f.
|
|
272 |
Konuşma Dili |
bir de üstüne üstlük |
top off f.
|
|
273 |
Konuşma Dili |
(bir şey) olduğu kadar/olmasının yanı sıra (başka bir şey) de olmak |
be not so much (something) as (something else) f.
|
|
274 |
Konuşma Dili |
bir şey olduğu kadar/olmasının yanı sıra başka bir şey de olmak |
be not so much something as something f.
|
|
275 |
Konuşma Dili |
'de böyle bir kapasitesi olmak |
have it in you f.
|
|
276 |
Konuşma Dili |
pek de iyi (bir şey) olmamak |
be not much of a (something) f.
|
|
277 |
Konuşma Dili |
üstüne bir de |
cap it all f.
|
|
278 |
Konuşma Dili |
hepsinden daha iyisi/kötüsü bir de |
cap it all f.
|
|
279 |
Konuşma Dili |
(biri/bir şey) hiç de umurunda olmamak |
not care a rap (for someone or something) f.
|
|
280 |
Konuşma Dili |
(biri/bir şey) hiç de umurunda olmamak |
not give a rap (for someone or something) f.
|
|
281 |
Konuşma Dili |
ben de bir şey oldum/yaptım, bilirim |
know what it is to be/do something f.
|
|
282 |
Konuşma Dili |
bir şey benim de başımdan geçti/bir şeyi ben de yaptım, bilirim |
know what it is to be/do something f.
|
|
283 |
Konuşma Dili |
pek de iyi bir şey olmamak |
not be much of a something f.
|
|
284 |
Konuşma Dili |
pek de bir şey olmamak |
not be much of a something f.
|
|
285 |
Konuşma Dili |
pek de etkileyici bir şey olmamak |
not be much of a something f.
|
|
286 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi) ölürüm de yapmam/ölür de yapmaz |
somebody wouldn't be seen/caught dead... f.
|
|
287 |
Konuşma Dili |
bir alandan başka bir alana geçip ikisinde de başarılı olan |
crossover s.
|
|
288 |
Konuşma Dili |
bir de baktım ki |
the next thing (I knew)… expr.
|
|
289 |
Konuşma Dili |
hiç yoktan/en azından (bir şey de) var |
can't be bad expr.
|
|
290 |
Konuşma Dili |
işin ucunda (bir şey de) var |
can't be bad expr.
|
|
291 |
Konuşma Dili |
hem bak/hem de/hadi ama (bir şey de) var |
can't be bad expr.
|
|
292 |
Konuşma Dili |
bu kadar (bir şey) de olunmaz ki canım! |
how (something) can you be? expr.
|
|
293 |
Konuşma Dili |
bir şeysiz de yapabilirsin |
you can dispense with (something) expr.
|
|
294 |
Konuşma Dili |
bunlar yetmiyormuş gibi bir de |
top it all expr.
|
|
295 |
Konuşma Dili |
bir nebze de olsa |
to some extent expr.
|
|
296 |
Konuşma Dili |
bir de üstüne üstlük |
top it all expr.
|
|
297 |
Konuşma Dili |
bir de bu yetmezmiş gibi |
to make matters worse expr.
|
|
298 |
Konuşma Dili |
bir de iyi tarafından bak |
look at the bright side expr.
|
|
299 |
Konuşma Dili |
bir de bunun üstüne |
to make matters worse expr.
|
|
300 |
Konuşma Dili |
bir tane de benden/bizden |
and one for luck expr.
|
|
301 |
Konuşma Dili |
bir tane de benden/bizden |
and one more for luck expr.
|
|
302 |
Konuşma Dili |
şans bir gün bize de güler |
every dog has its day expr.
|
|
303 |
Konuşma Dili |
(eğer bir soruya yanıt olarak söylendiyse) hiç de (öyle) değil |
hardly expr.
|
|
304 |
Konuşma Dili |
(özellikle birisinin bardağına bir şeyler doldururken) yeter de |
say when expr.
|
|
305 |
Konuşma Dili |
(bir şey yapmak) hiç de mantıklı olmamak |
can’t/couldn’t very well do something expr.
|
|
306 |
Konuşma Dili |
haydi bir kere de boş ver! |
be a devil! [uk] expr.
|
|
307 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
(something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
|
|
308 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
|
309 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
a is one thing, b is (quite) another expr.
|
|
310 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
|
311 |
Konuşma Dili |
ne kadar uğraştığımı bir ben bilirim bir de allah |
god knows (that) I've tried expr.
|
|
312 |
Konuşma Dili |
hiç de öyle bir şey ... |
nothing of the kind expr.
|
|
313 |
Konuşma Dili |
hiç de öyle bir şey ... |
nothing of the sort expr.
|
|
314 |
Konuşma Dili |
artı bir olarak ben de ("me too" ifadesinin ardından) |
me three expr.
|
|
315 |
Konuşma Dili |
kalkmış bir de |
of all the expr.
|
|
316 |
Konuşma Dili |
utanmadan bir de |
of all the expr.
|
|
317 |
Konuşma Dili |
bir de soruyor musun? |
(are) you kidding (me)? expr.
|
|
318 |
Konuşma Dili |
(birinin bir şey yapması) iyi güzel de… |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
319 |
Konuşma Dili |
(birinin bir şey yapması) iyi güzel de… |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
320 |
Konuşma Dili |
(birinin bir şey yapması) iyi güzel de… |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
321 |
Konuşma Dili |
(birinin bir şey yapması) iyi güzel de… |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
|
322 |
Konuşma Dili |
ve üstüne bir şey de kaldı |
and to spare expr.
|
|
323 |
Konuşma Dili |
gören de (bir şey) zannedecek/zanneder |
anyone would think (something) expr.
|
|
324 |
Konuşma Dili |
(benim de) deneyimlediğim bir şey (, bilirim) |
(I've) been there(, done that) expr.
|
|
325 |
Konuşma Dili |
(bir şey) de denebilir |
can you/we say (something)? expr.
|
|
326 |
Konuşma Dili |
1994-2011 arasında abd'de yürürlükte olan ve eşcinsellerin orduda görev almalarını yasaklayan fakat cinsel yönelimini gizli tutanlara karşı da ayrımcılığı önleyen bir kanun |
don't ask, don't tell, don't harass, don't pursue expr.
|
|
327 |
Konuşma Dili |
biri bir şey de yapabilir |
he/she would just as soon do a expr.
|
|
328 |
Konuşma Dili |
bir şey de olur diğeri de |
he/she would just as soon do a expr.
|
|
329 |
Konuşma Dili |
biri bir şey de yapabilir başka bir şey de |
he/she would just as soon do a (as b) expr.
|
|
330 |
Konuşma Dili |
bir şey de olur diğeri de |
he/she would just as soon do a (as b) expr.
|
|
331 |
Konuşma Dili |
bu (bir şey) değil de ne? |
if that's not (something), (then) I don't know what is expr.
|
|
332 |
Konuşma Dili |
bu da (bir şey) değilse, ben de bir şey bilmiyorum demektir |
if that's not (something), (then) I don't know what is expr.
|
|
333 |
Konuşma Dili |
bir de ben göreyim |
I'll be the judge of that expr.
|
|
334 |
Konuşma Dili |
(bir şey) dediğin gibi olabilir ama sen bir de (bir şeyi) gör |
I'll see your (something) and raise you (something else) expr.
|
|
335 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
|
|
336 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
|
337 |
Konuşma Dili |
hiç de (bir şey) değil |
less than (something) expr.
|
|
338 |
Konuşma Dili |
ne kadar uğraştığımı bir ben bir de tanrı bilir |
lord knows (that) I've tried expr.
|
|
339 |
Konuşma Dili |
ne kadar uğraştığımı bir ben bilirim bir de tanrı |
lord knows (that) I've tried expr.
|
|
340 |
Konuşma Dili |
(biri/bir şey) yardım etmese de |
no thanks to (someone or something) expr.
|
|
341 |
Konuşma Dili |
hiç de (bir şey) değil |
not half (something) [uk] expr.
|
|
342 |
Konuşma Dili |
şimdi de (biri/bir şey) |
now for (someone or something) expr.
|
|
343 |
Konuşma Dili |
(biri/bir şey) hakkında ne dersen de/ne düşünürsen düşün |
say what you like (about someone or something) expr.
|
|
344 |
Konuşma Dili |
(aynı hata eleştiriyi yapan kişide de olduğu için) şaşırtıcı bir eleştiri |
that's rich [uk] expr.
|
|
345 |
Konuşma Dili |
(aynı hata eleştiriyi yapan kişide de olduğu için) şaşırtıcı bir eleştiri! |
that's rich! expr.
|
|
346 |
Konuşma Dili |
sen (asıl/bir de) … olunca gör |
wait till expr.
|
|
347 |
Konuşma Dili |
sen (asıl/bir de) … olunca gör |
wait until expr.
|
|
348 |
Konuşma Dili |
bir de çocukları düşün |
what about the children? expr.
|
|
349 |
Konuşma Dili |
sen bir de bana sor |
who are you telling? expr.
|
|
350 |
Konuşma Dili |
benim de bir fikrim yok |
you ask me, I ask who? expr.
|
|
351 |
Konuşma Dili |
bir de soruyor musun? |
is water wet? expr.
|
|
352 |
Konuşma Dili |
hele bir de şunu gör |
wait until you see expr.
|
|
353 |
Konuşma Dili |
hele bir de bunu gör |
wait until you see expr.
|
|
354 |
Konuşma Dili |
hele bir de şunu duy |
wait until you hear expr.
|
|
355 |
Konuşma Dili |
hele bir de bunu duy |
wait until you hear expr.
|
|
356 |
Konuşma Dili |
bir de bana sor! |
don't I know it! exclam.
|
|
357 |
Konuşma Dili |
ingiltere'de polisle özdeşleşmiş bir selam ifadesi |
ello ello ello [uk] exclam.
|
|
358 |
Konuşma Dili |
sen de bir şey bilmiyorsun |
you must be new here
|
|
Idioms |
|
359 |
Deyim |
nasıl işlediğini bilmeseniz de belli bir amacı olduğunu bildiğiniz süreç ya da sistem |
a black box i.
|
|
360 |
Deyim |
bir kişinin hem görünüşü hem de davranışları itibariyle siyahileri taklit etmesi |
blackfishing i.
|
|
361 |
Deyim |
abd’de iç savaş sırasında kölelikten azat edenlere verileceği vaat edilen küçük bir arsa ve bir katır sözü |
40 acres and a mule i.
|
|
362 |
Deyim |
abd’de iç savaş sırasında kölelikten azat edenlere verileceği vaat edilen küçük bir arsa ve bir katır sözü |
forty acres and a mule i.
|
|
363 |
Deyim |
bir de üstüne üstlük |
to top it off i.
|
|
364 |
Deyim |
bir iddiayı reddeder gibi görünse de aslında öyle olmayan beyan |
a non-denial denial i.
|
|
365 |
Deyim |
bir grup insanın geçmiş bir olayı/bir şeyi yanlış hatırladığı durum (nelson mandela'nın 1980'de hapishanede öldüğü konusundaki yaygın yanlış anlaşılmaya gönderme yapılarak türetilmiş bir ifade) |
mandela effect i.
|
|
366 |
Deyim |
her ikisinin de sonu aynı derecede hoş olmayan iki seçeneğin olduğu bir durum |
morton's fork i.
|
|
367 |
Deyim |
bir düzine ve bir tane de ekstra |
a baker's dozen i.
|
|
368 |
Deyim |
bir düzine ve bir tane de ekstra |
a long dozen i.
|
|
369 |
Deyim |
çin'de üretilen parlak yeşil bir bitkisel boya |
chinese green i.
|
|
370 |
Deyim |
hiç de (bir şey) olmamak |
be not half as (something) (as someone or something) f.
|
|
371 |
Deyim |
aynı cümle içinde hem (bir şeyi) hem de (onun zıddını) söylemek |
say something in the same breath f.
|
|
372 |
Deyim |
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak |
have a wolf by the ear f.
|
|
373 |
Deyim |
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak |
have the wolf by the ear f.
|
|
374 |
Deyim |
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak |
have a wolf by the ears f.
|
|
375 |
Deyim |
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak |
have the wolf by the ears f.
|
|
376 |
Deyim |
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak |
hold a wolf by the ears f.
|
|
377 |
Deyim |
hepsinden daha iyisi/kötüsü bir de (bir şey daha) olmak |
cap it (all) off f.
|
|
378 |
Deyim |
iki seçeneği de zor/tehlikeli olan bir işe girmek |
catch a tiger by the tail f.
|
|
379 |
Deyim |
iki seçeneği de zor/tehlikeli olan bir işe girmek |
have a tiger by the tail f.
|
|
380 |
Deyim |
olaya bir de kötü tarafından bakmak |
see the glass half empty f.
|
|
381 |
Deyim |
olaya bir de tersinden görmek |
see the glass half empty f.
|
|
382 |
Deyim |
olaya bir de iyi tarafından bakmak |
see the glass half full f.
|
|
383 |
Deyim |
olaya bir de tersinden görmek |
see the glass as half empty f.
|
|
384 |
Deyim |
olaya bir de kötü tarafından bakmak |
see the glass as half empty f.
|
|
385 |
Deyim |
olaya bir de iyi tarafından bakmak |
see the glass as half full f.
|
|
386 |
Deyim |
saçma görünse de yaptığı şeyin/işin bir amacı olmak |
be method in one's madness f.
|
|
387 |
Deyim |
saçma görünse de yaptığı şeyin/işin bir amacı olmak |
have method in one's madness f.
|
|
388 |
Deyim |
-de özel bir yeri olmak |
be steeped in f.
|
|
389 |
Deyim |
(bir şeyden) (hiç de) memnun/hoşnut kalmamak |
be less than pleased f.
|
|
390 |
Deyim |
kelimenin başındaki "h" harfini telaffuz edememek (İngiltere'de eğitim düzeyinin düşük olması veya alt sosyal sınıfa dahil olmanın göstergesi olan bir aksan) |
drop your aitches f.
|
|
391 |
Deyim |
(birinden veya bir yerden de) ücret almak |
be in the pay of (someone or something) f.
|
|
392 |
Deyim |
(birinden veya bir yerden de) ücret almak |
be in somebody’s/something’s pay f.
|
|
393 |
Deyim |
'-de usta bir el olmak |
be a dab hand at f.
|
|
394 |
Deyim |
kötü/talihsiz bir durumda elindekinden de olmamak |
save the furniture [australia] f.
|
|
395 |
Deyim |
saçma görünse de yaptığı şeyin/işin bir amacı olmak |
have (a) method in (one's) madness f.
|
|
396 |
Deyim |
saçma görünse de yaptığı şeyin/işin bir amacı olmak |
have (a) method to (one's) madness f.
|
|
397 |
Deyim |
(biri/bir şey) hiç de umurunda olmamak |
not give a rap about (someone or something) f.
|
|
398 |
Deyim |
-de bir hata tespit etmek |
poke a hole in f.
|
|
399 |
Deyim |
-de bir kusur tespit etmek |
poke a hole in f.
|
|
400 |
Deyim |
-de bir eksiklik tespit etmek |
poke a hole in f.
|
|
401 |
Deyim |
-de bir aksaklık tespit etmek |
poke a hole in f.
|
|
402 |
Deyim |
-de bir delik açmak |
punch a hole in f.
|
|
403 |
Deyim |
(bir yiyeceğe de) yer bırakmak |
save room (for something) f.
|
|
404 |
Deyim |
üstelik bir de |
as if that were not enough expr.
|
|
405 |
Deyim |
fazladan bir de |
cap it all off expr.
|
|
406 |
Deyim |
dahası bir de |
cap it all off expr.
|
|
407 |
Deyim |
çok küçük bir ihtimal de olsa ... ümidiyle |
on the outside chance expr.
|
|
408 |
Deyim |
çok küçük bir ihtimal de olsa (olumlu sonuçlanacağı) ümidiyle |
on the outside chance expr.
|
|
409 |
Deyim |
çok küçük bir ihtimal de olsa ... ümidiyle |
on the off chance expr.
|
|
410 |
Deyim |
çok küçük bir ihtimal de olsa (olumlu sonuçlanacağı) ümidiyle |
on the off chance expr.
|
|
411 |
Deyim |
bir de üstüne üstlük |
to cap it all expr.
|
|
412 |
Deyim |
bir de bu eksikti |
come on top of expr.
|
|
413 |
Deyim |
bunlar yetmiyormuş gibi bir de |
to crown it all expr.
|
|
414 |
Deyim |
bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de |
to cap it all expr.
|
|
415 |
Deyim |
beğensen de bir beğenmesen de |
if you don't like it, you can lump it expr.
|
|
416 |
Deyim |
bir de bakmışsın ki |
before you know it expr.
|
|
417 |
Deyim |
bir de üstüne üstlük |
to crown it all expr.
|
|
418 |
Deyim |
bir de bu yetmezmiş gibi |
to crown it all expr.
|
|
419 |
Deyim |
beğensen de bir beğenmesen de |
if you don't like it, lump it expr.
|
|
420 |
Deyim |
son olarak önemli noktalardan bir tanesi de |
last but not least expr.
|
|
421 |
Deyim |
ta kendisi (bir de ne göreyim/tam karşımda/gelmiş) |
as big as life expr.
|
|
422 |
Deyim |
ta kendisi (bir de ne göreyim/tam karşımda/gelmiş) |
as large as life expr.
|
|
423 |
Deyim |
üzerine bir de |
to crown it all expr.
|
|
424 |
Deyim |
hele bir deneyin de görün |
from my cold, dead hands expr.
|
|
425 |
Deyim |
yeterince çabalarsan az da/kötü de olsa ortaya bir şey çıkabilir |
throw enough mud at the wall, some of it will stick expr.
|
|
426 |
Deyim |
benim de aklıma bir şey gelmiyor |
take two and hit to right expr.
|
|
427 |
Deyim |
bir de ağzıma biber sür istersen |
well, wash my mouth out with soap (wwmmows) expr.
|
|
428 |
Deyim |
bir de ağzıma biber sürseydin |
well, wash my mouth out with soap (wwmmows) expr.
|
|
429 |
Deyim |
gel bir de ağzıma biber sür |
well, wash my mouth out with soap (wwmmows) expr.
|
|
430 |
Deyim |
bir de fotoğrafımı çekseydin bari |
take a picture, it will last longer expr.
|
|
431 |
Deyim |
çok uçuk bir fikir ama işe de yarayabilir |
crazy enough (that) it just might work [cliché] expr.
|
|
432 |
Deyim |
saçma bir fikir ama işe de yarayabilir |
crazy enough (that) it just might work [cliché] expr.
|
|
433 |
Deyim |
çok uçuk bir fikir ama işe de yarayabilir |
crazy enough (that) it might actually work [cliché] expr.
|
|
434 |
Deyim |
saçma bir fikir ama işe de yarayabilir |
crazy enough (that) it might actually work [cliché] expr.
|
|
435 |
Deyim |
çok uçuk bir fikir ama işe de yarayabilir |
crazy enough (that) it might just work [cliché] expr.
|
|
436 |
Deyim |
saçma bir fikir ama işe de yarayabilir |
crazy enough (that) it might just work [cliché] expr.
|
|
437 |
Deyim |
çok uçuk bir fikir ama işe de yarayabilir |
so crazy (that) it just might work [cliché] expr.
|
|
438 |
Deyim |
saçma bir fikir ama işe de yarayabilir |
so crazy (that) it just might work [cliché] expr.
|
|
439 |
Deyim |
öyle çılgın bir fikir ki belki de işe yarar |
so crazy (that) it just might work [cliché] expr.
|
|
440 |
Deyim |
çok uçuk bir fikir ama işe de yarayabilir |
so crazy (that) it might actually work [cliché] expr.
|
|
441 |
Deyim |
saçma bir fikir ama işe de yarayabilir |
so crazy (that) it might actually work [cliché] expr.
|
|
442 |
Deyim |
öyle çılgın bir fikir ki belki de işe yarar |
so crazy (that) it might actually work [cliché] expr.
|
|
443 |
Deyim |
çok uçuk bir fikir ama işe de yarayabilir |
so crazy (that) it might just work [cliché] expr.
|
|
444 |
Deyim |
saçma bir fikir ama işe de yarayabilir |
so crazy (that) it might just work [cliché] expr.
|
|
445 |
Deyim |
öyle çılgın bir fikir ki belki de işe yarar |
so crazy (that) it might just work [cliché] expr.
|
|
446 |
Deyim |
(biri/bir şey) oyundan atılmak/diskalifiye olmak için (üç hakkından birini, ikisini, üçünü de) kullanmış |
(one, two, three) strikes against (someone or something) expr.
|
|
447 |
Deyim |
(biri/bir şey) üç hata hakkından (birini, ikisini, üçünü de) kullanmış |
(one, two, three) strikes against (someone or something) expr.
|
|
448 |
Deyim |
incil'de eşcinsellikten vazgeçirmek için kullanılmış bir ifade |
adam and eve, not adam and steve expr.
|
|
449 |
Deyim |
en yüksek derecede/seviyede (bir şey) de olsa |
no amount of (something) expr.
|
|
450 |
Deyim |
istendiği kadar (bir şey) yapılsın, yine de |
no amount of (something) expr.
|
|
451 |
Deyim |
bir şey de cabası |
not to mention something expr.
|
|
452 |
Deyim |
hem de bir şey |
not to mention something expr.
|
|
453 |
Deyim |
(bir şey) değil de ne |
nothing if not (something) expr.
|
|
454 |
Deyim |
o kadar terbiyesizliğin, yüzsüzlüğün üzerine bir de |
of all the cheek things to do expr.
|
|
455 |
Deyim |
o kadar terbiyesizlik, yüzsüzlük yetmezmiş gibi bir de |
of all the cheek things to do expr.
|
|
456 |
Deyim |
utanmadan bir de |
of all the cheek things to do expr.
|
|
457 |
Deyim |
bir de utanmadan |
of all the cheek things to do expr.
|
|
458 |
Deyim |
o kadar terbiyesizliğin, yüzsüzlüğün üzerine bir de |
of all the nerve things to do expr.
|
|
459 |
Deyim |
o kadar terbiyesizlik, yüzsüzlük yetmezmiş gibi bir de |
of all the nerve things to do expr.
|
|
460 |
Deyim |
utanmadan bir de |
of all the nerve things to do expr.
|
|
461 |
Deyim |
bir de utanmadan |
of all the nerve things to do expr.
|
|
462 |
Deyim |
o kadar aptallığın üzerine bir de |
of all the stupid things to do expr.
|
|
463 |
Deyim |
o kadar aptallık yetmezmiş gibi bir de |
of all the stupid things to do expr.
|
|
464 |
Deyim |
uzak ihtimal de olsa ya (bir şey olursa) umuduyla |
on the off chance (that) (something happens) expr.
|
|
465 |
Deyim |
uzak ihtimal de olsa ya (bir şeyin) umuduyla |
on the off chance of (something) expr.
|
|
466 |
Deyim |
çok küçük bir ihtimal de olsa ... ümidiyle |
on the off-chance [uk] expr.
|
|
467 |
Deyim |
çok küçük bir ihtimal de olsa (olumlu sonuçlanacağı) ümidiyle |
on the off-chance [uk] expr.
|
|
468 |
Deyim |
üzerine bir de |
to cap it all (off) expr.
|
|
469 |
Deyim |
bir bardak kahve de fena olmazdı |
a cup of coffee wouldn't go amiss expr.
|
|
470 |
Deyim |
çek git ya, bir de seninle uğraşmayayım |
go chase your tail exclam.
|
|
Speaking |
|
471 |
Konuşma |
aslında ikimiz de bir şey bilmiyoruz |
your guess is as good as mine expr.
|
|
472 |
Konuşma |
bir şey olursa bana alo de |
if anything happens, give me a ring expr.
|
|
473 |
Konuşma |
bunu bir de bana sor sen |
tell me about it expr.
|
|
474 |
Konuşma |
bir de şu yönden bak |
look at it this way expr.
|
|
475 |
Konuşma |
bir şey olursa bana alo de |
if anything happens, give me a call expr.
|
|
476 |
Konuşma |
bir de bana sor |
you're telling me expr.
|
|
477 |
Konuşma |
bir de benim açımdan bakmayı dene |
try to see it my way expr.
|
|
478 |
Konuşma |
bir şeye ne kadar sıkı sarılmaya çalışırsan çalış yine de kaybediyorsun |
no matter how hard you grab onto something you still lose it expr.
|
|
479 |
Konuşma |
bir de benim gözümden bakmayı dene |
try to see it my way expr.
|
|
480 |
Konuşma |
bu hiç de uygun bir zaman değil |
this isn't really the best time expr.
|
|
481 |
Konuşma |
bir de üstüne üstlük |
on top of that expr.
|
|
482 |
Konuşma |
bir de şu var |
and there is also that expr.
|
|
483 |
Konuşma |
bir de şuna bakın hele! |
will you look at this one? expr.
|
|
484 |
Konuşma |
bir de bana sor |
tell me about it expr.
|
|
485 |
Konuşma |
bu gerçekten de iyi bir zaman değil |
this is really not a good time expr.
|
|
486 |
Konuşma |
ben de bir ayar çektim ona |
so I tuned him up expr.
|
|
487 |
Konuşma |
bir de şu var |
there is one more expr.
|
|
488 |
Konuşma |
bu, ona göre pek de önemli bir şey sayılmaz |
this won't weight very heavily with her expr.
|
|
489 |
Konuşma |
düşene bir tekme de ben vurmak istemiyorum |
I don't want to kick a man when he's down expr.
|
|
490 |
Konuşma |
gerçekten de mükemel iş diye bir şey var mı? |
is there really such a thing as a perfect job? expr.
|
|
491 |
Konuşma |
hiç de iyi bir oyuncu değilsin |
you're not such a good actor expr.
|
|
492 |
Konuşma |
eminim bir gün ben de öyle olacağım |
I'm sure i'll be that way someday expr.
|
|
493 |
Konuşma |
hikayeyi/olayı bir de benden dinlemek istemez misin? |
don't you want to hear my side of the story expr.
|
|
494 |
Konuşma |
hiç de iyi bir oyuncu değilsin |
you're not such a good actress expr.
|
|
495 |
Konuşma |
hele bir de |
don't even get me started on expr.
|
|
496 |
Konuşma |
herkes de tutturmuş bir bunu |
everybody's got the idea... expr.
|
|
497 |
Konuşma |
ne kadar uğraştığımı bir ben bilirim bir de tanrı |
lord knows I've tried expr.
|
|
498 |
Konuşma |
ne kadar uğraştığımı bir ben bir de tanrı bilir |
lord knows I've tried expr.
|
|
499 |
Konuşma |
pek de adil bir alışveriş değil bu |
it just doesn't seem like a fair trade expr.
|
|
500 |
Konuşma |
umarım ... -de bir sakınca yoktur |
I hope you're okay with expr.
|
|