|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
bir bütün halinde toplama |
embodying i.
|
|
2 |
Genel |
bir bütün halinde toplayan |
embodier i.
|
|
3 |
Genel |
bütün yaşam ve tabiatın görünmez ve sonsuz olanın ruhani simgeleri ve anlamlarıyla dolu olduğuna inanan bir görüş |
sacramentalism i.
|
|
4 |
Genel |
bütün sözcükler/kelimeler (bir dilde bulunan) |
vocabulary i.
|
|
5 |
Genel |
türlü çeşitleri içeren bir bütün |
assortment i.
|
|
6 |
Genel |
bütün odaları arka arkaya sıralanan tek bir oda genişliğindeki ev |
shotgun i.
|
|
7 |
Genel |
bir bütün olarak boru veya borular |
tubing i.
|
|
8 |
Genel |
ayrılmaz bir bütün |
an indivisible whole i.
|
|
9 |
Genel |
ayrılmaz bir bütün |
an inseparable whole i.
|
|
10 |
Genel |
anlamlı bir bütün |
a meaningful whole i.
|
|
11 |
Genel |
bütün bir gün |
a whole day i.
|
|
12 |
Genel |
bütün bir muzun üzerine birkaç top dondurma, aromalı şurup, meyve ve fındık kremşanti ile servis edilen tatlı |
banana split i.
|
|
13 |
Genel |
bütün temel etkileşimleri açıklamayı amaçlayan bir fizik teorisi |
theory of everything i.
|
|
14 |
Genel |
bir bütün olan oluşum |
unity i.
|
|
15 |
Genel |
çok çeşitli unsurlardan oluşan bir bütün |
manifold i.
|
|
16 |
Genel |
bir bütün olarak insan |
body-mind i.
|
|
17 |
Genel |
(tek bir bütün olarak kabul edilen) sıvı hacmi |
parcel i.
|
|
18 |
Genel |
bütün bir konuyu ele alan ilmi eser |
pandect i.
|
|
19 |
Genel |
düzenli bir bütün oluşturan insanlar |
people i.
|
|
|
20 |
Genel |
bütün bir katı kaplayan daire |
floor-through i.
|
|
21 |
Genel |
bütün bir olay |
shooting match i.
|
|
22 |
Genel |
bütün bir miktar |
solidum i.
|
|
23 |
Genel |
bütün bir öğrenme alanını kapsayan risaleler dizisi |
summa i.
|
|
24 |
Genel |
bağımsız ögelerin bir bütün olarak kombinasyonu |
synthesis i.
|
|
25 |
Genel |
fikirlerin kompleks bir bütün ile sentezi |
synthetic thinking i.
|
|
26 |
Genel |
bir şeye bir bütün olarak bakmak |
keep something in perspective f.
|
|
27 |
Genel |
çözmek (bütün bir yapıyı) |
disincorporate f.
|
|
28 |
Genel |
bütün dikkatini bir işe çevirmek |
apply oneself to f.
|
|
29 |
Genel |
bir bütün halinde toplamak |
embody f.
|
|
30 |
Genel |
ayrıntılara takılıp kaldığı için durumu bir bütün olarak görememek |
can't see the woods for the trees f.
|
|
31 |
Genel |
bir bütün teşkil etmek |
constitute a whole f.
|
|
32 |
Genel |
bir bütün teşkil etmek |
form a whole f.
|
|
33 |
Genel |
bir bütün teşkil etmek |
make (up) a whole f.
|
|
34 |
Genel |
bir bütün teşkil etmek |
comprise a whole f.
|
|
35 |
Genel |
bütün ailesini bir kazada kaybetmek |
lose one's entire family in an accident f.
|
|
36 |
Genel |
bütün ailesini bir kazada yitirmek |
lose one's entire family in an accident f.
|
|
37 |
Genel |
anlamlı bir bütün oluşturmak |
constitute a meaningful whole f.
|
|
38 |
Genel |
anlamlı bir bütün oluşturmak |
create a meaningful whole f.
|
|
39 |
Genel |
bir bütün olmak |
be a one f.
|
|
|
40 |
Genel |
anlamlı bir bütün oluşturmak |
hang together f.
|
|
41 |
Genel |
bir bütün yerine ufak birimler biçiminde görmek veya davranmak |
atomise f.
|
|
42 |
Genel |
bir bütün yerine ufak birimler biçiminde görmek veya davranmak |
atomize f.
|
|
43 |
Genel |
küresel bir bütün olarak düşünmek |
world f.
|
|
44 |
Genel |
(farklı ögeleri) anlamlı bütün oluşturacak şekilde bir araya getirmek |
braid f.
|
|
45 |
Genel |
(mekanik veya elektronik parçaları) bütün olarak bir araya getirmek veya çalıştırmak |
gang f.
|
|
46 |
Genel |
bütün gece süren (bir olay) |
all-night s.
|
|
47 |
Genel |
bir bütün oluşturan |
joined-up s.
|
|
48 |
Genel |
ahenkli bir bütün oluşturmayan |
inconsistent s.
|
|
49 |
Genel |
bütün bir katı kaplayan |
floor-through s.
|
|
50 |
Genel |
başlı başına bütün bir anlam taşıyan |
presentational s.
|
|
51 |
Genel |
bölünmez bir bütün olarak |
holistically zf.
|
|
52 |
Genel |
bir bütün olarak |
as a whole zf.
|
|
53 |
Genel |
dini bütün bir şekilde |
prayerfully zf.
|
|
54 |
Genel |
bir bütün olarak |
in the aggregate zf.
|
|
55 |
Genel |
bütün bir yıl |
all year round zf.
|
|
56 |
Genel |
bütün bir yıl boyunca |
for a whole year zf.
|
|
57 |
Genel |
bir bütün olarak |
flockmel zf.
|
|
58 |
Genel |
bir bütün olarak |
stock zf.
|
|
Phrasals |
|
59 |
Öbek Fiiller |
(bir işi) bütün aksiliklere rağmen başarmak |
bring off f.
|
|
60 |
Öbek Fiiller |
soğuktan korunmak için bir giysinin bütün düğmelerini iliklemek |
button up f.
|
|
61 |
Öbek Fiiller |
bütün dikkatini bir şey üzerinde toplamak |
zero in on something f.
|
|
62 |
Öbek Fiiller |
(nesneler için) bir bütün oluşturmak |
belong together f.
|
|
63 |
Öbek Fiiller |
bütün dikkatini bir şeye vermek |
zero in f.
|
|
64 |
Öbek Fiiller |
bütün dikkatini (bir şeye) vermek |
zero in on (something) f.
|
|
Phrases |
|
65 |
İfadeler |
bütün olarak (bir mülkiyetin devredilmesinde) |
rump and stump expr.
|
|
66 |
İfadeler |
bugün (bir yer), yarın bütün dünyaca fethedilecek |
today (some place), tomorrow the world expr.
|
|
67 |
İfadeler |
bugün (bir yerde), yarın bütün dünyaca (tanınacak/bilinecek) |
today (some place), tomorrow the world expr.
|
|
Colloquial |
|
68 |
Konuşma Dili |
(birinin) bütün hayatı bir şeyden ibaret olmak |
be (one's) life f.
|
|
69 |
Konuşma Dili |
bütün gün/gece/hafta sonu bir şey yapmak |
make a day/night/weekend of it f.
|
|
70 |
Konuşma Dili |
bütün günü/geceyi/hafta sonunu bir şey yaparak geçirmek |
make a day/night/weekend of it f.
|
|
71 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmak) bütün gün sürmemek |
(not) be/take all day (to do something) f.
|
|
72 |
Konuşma Dili |
(biri bir şey hakkında) bütün gün konuşabilir |
(one) could go (on) all day (about something) expr.
|
|
73 |
Konuşma Dili |
(bir şey yapmak) ya da (bir şey yapmamak), (işte bütün mesele bu) |
to (do something) or not to (do something)(,that is the question) expr.
|
|
74 |
Konuşma Dili |
(bir şey) yapmak ya da (yapmamak), (bütün mesele bu) |
to (do something) or not to (do something)(,that is the question) expr.
|
|
75 |
Konuşma Dili |
bütün gözler (birinin/bir şeyin) üzerinde |
all eyes are on (someone or something) expr.
|
|
76 |
Konuşma Dili |
bütün gözler (birinde/bir şeyde) |
all eyes are on (someone or something) expr.
|
|
77 |
Konuşma Dili |
bütün gözler birinin/bir şeyin üzerinde |
all eyes are on somebody/something expr.
|
|
78 |
Konuşma Dili |
bütün gözler birinde/bir şeyde |
all eyes are on somebody/something expr.
|
|
79 |
Konuşma Dili |
bütün gözler birinin/bir şeyin üzerinde |
all eyes are on someone/something expr.
|
|
|
80 |
Konuşma Dili |
bütün gözler birinde/bir şeyde |
all eyes are on someone/something expr.
|
|
81 |
Konuşma Dili |
bütün gözler (birinin/bir şeyin) üzerinde |
all eyes are on (someone or something) expr.
|
|
82 |
Konuşma Dili |
bütün gözler (birinde/bir şeyde) |
all eyes are on (someone or something) expr.
|
|
83 |
Konuşma Dili |
bütün gözler birinin/bir şeyin üzerinde |
all eyes are on somebody/something expr.
|
|
84 |
Konuşma Dili |
bütün gözler birinde/bir şeyde |
all eyes are on somebody/something expr.
|
|
85 |
Konuşma Dili |
bütün gözler birinin/bir şeyin üzerinde |
all eyes are on someone/something expr.
|
|
86 |
Konuşma Dili |
bütün gözler birinde/bir şeyde |
all eyes are on someone/something expr.
|
|
Idioms |
|
87 |
Deyim |
(bütün) bir francala içine et veya deniz ürünleri ve diğer malzemeler konularak yapılan sandviç |
po' boy i.
|
|
88 |
Deyim |
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç |
submarine (sandwich) i.
|
|
89 |
Deyim |
bütün bir francala içine et, peynir ve diğer malzemeler konularak yapılan sandviç |
submarine (sandwich) i.
|
|
90 |
Deyim |
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç |
hoagie i.
|
|
91 |
Deyim |
bütün bir francala içine et, peynir ve diğer malzemeler konularak yapılan sandviç |
hoagie i.
|
|
92 |
Deyim |
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç |
submarine i.
|
|
93 |
Deyim |
bütün bir francala içine et, peynir ve diğer malzemeler konularak yapılan sandviç |
submarine i.
|
|
94 |
Deyim |
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç |
hoagy i.
|
|
95 |
Deyim |
bütün bir francala içine et |
hoagy i.
|
|
96 |
Deyim |
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç |
torpedo i.
|
|
97 |
Deyim |
bütün bir francala içine et |
torpedo i.
|
|
98 |
Deyim |
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç |
grinder i.
|
|
99 |
Deyim |
bütün bir francala içine et |
grinder i.
|
|
100 |
Deyim |
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç |
poor boy i.
|
|
101 |
Deyim |
bütün bir francala içine et |
poor boy i.
|
|
102 |
Deyim |
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç |
hero i.
|
|
103 |
Deyim |
bütün bir francala içine et |
hero i.
|
|
104 |
Deyim |
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç |
hero sandwich i.
|
|
105 |
Deyim |
bütün bir francala içine et |
hero sandwich i.
|
|
106 |
Deyim |
bütün/tüm gününü (bir şeyle) geçirmemek |
not be all day f.
|
|
107 |
Deyim |
bütün/tüm gününü (bir şeyle) geçirmemek |
not take all day f.
|
|
108 |
Deyim |
bütün/tüm sabahını (bir şeyle) geçirmemek |
not be all morning f.
|
|
109 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına üstlenmek |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
110 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına sırtlanmak |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
111 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına yüklenmek |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
112 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına üzerine almak |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
113 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına omuzlamak |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
114 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına taşımak |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
115 |
Deyim |
(ağır bir/bütün) yük/sorumluluk (birine) kalmak |
have a (heavy) cross to bear f.
|
|
116 |
Deyim |
(bir işi) bütün benliğiyle yapmak |
be absorbed by (something) f.
|
|
117 |
Deyim |
bütün parasını bir şey için harcamak |
shoot the works f.
|
|
118 |
Deyim |
bir tartışmada karşıdakinin bütün yanlışlarını tek tek bulup söylemek |
pick holes in an argument f.
|
|
119 |
Deyim |
bir bütün halinde ayrılmak |
leave in a body f.
|
|
120 |
Deyim |
bir bütün halinde gitmek |
go in a body f.
|
|
121 |
Deyim |
bütün hafta bir şey yapmak |
make a day/night/week of it f.
|
|
122 |
Deyim |
bütün gün bir şey yapmak |
make a day/night/week of it f.
|
|
123 |
Deyim |
bütün gece bir şey yapmak |
make a day/night/week of it f.
|
|
124 |
Deyim |
bütün haftayı bir şey yaparak geçirmek |
make a day/night/week of it f.
|
|
125 |
Deyim |
bütün günü bir şey yaparak geçirmek |
make a day/night/week of it f.
|
|
126 |
Deyim |
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek |
proclaim (something) from the housetop f.
|
|
127 |
Deyim |
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek |
proclaim (something) from the housetops f.
|
|
128 |
Deyim |
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek |
proclaim (something) from the rooftops f.
|
|
129 |
Deyim |
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek |
scream (something) from the housetop f.
|
|
130 |
Deyim |
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek |
scream (something) from the housetops f.
|
|
131 |
Deyim |
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek |
shout (something) from the housetop f.
|
|
132 |
Deyim |
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek |
shout (something) from the housetops f.
|
|
133 |
Deyim |
bir şeyi bütün dünyaya ilan etmek |
shout something from the housetops/rooftops f.
|
|
134 |
Deyim |
birini/bir şeyi bütün yönleriyle anlamak |
have someone or something taped [uk] f.
|
|
135 |
Deyim |
birini/bir şeyi bütün yönleriyle anlamak |
get someone or something taped [uk] f.
|
|
136 |
Deyim |
(birine bilememesi gereken bir şeyin) bütün detaylarını vermek |
give (one) the benefit of (something) f.
|
|
137 |
Deyim |
bütün dikkatini bir şeye/işe çevirmek/vermek |
apply oneself to something f.
|
|
138 |
Deyim |
bütün dikkatini (bir şeye/işe) çevirmek/vermek |
apply (oneself) to (something) f.
|
|
139 |
Deyim |
birinin bütün hayatı bir şeyden ibaret olmak |
be somebody's life f.
|
|
140 |
Deyim |
(bir şeyi yapmak) bütün gün, sabah sürmemek |
(not) be all day, morning (to do something) f.
|
|
141 |
Deyim |
(bir şeyi yapmak) bütün günü, sabahı almamak |
(not) be all day, morning (to do something) f.
|
|
142 |
Deyim |
(bir şeyi yapmak) bütün gün, sabah sürmemek |
(not) take all day, morning (to do something) f.
|
|
143 |
Deyim |
(bir şeyi yapmak) bütün günü, sabahı almamak |
(not) take all day, morning (to do something) f.
|
|
144 |
Deyim |
birine (biri/bir şey hakkında) bütün gerçekleri söylemek |
give somebody the low-down (on somebody/something) f.
|
|
145 |
Deyim |
(biri/bir şey hakkında) bütün gerçekleri öğrenmek |
get the low-down (on somebody/something) f.
|
|
146 |
Deyim |
bir şeyi bütün yönleriyle anlamak |
have got something taped [uk] f.
|
|
147 |
Deyim |
birini/bir şeyi bütün yönleriyle anlamak |
have somebody/something taped [uk] f.
|
|
148 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) bütün varlığıyla desteklemek |
put (one's) weight behind (someone or something) f.
|
|
149 |
Deyim |
(birini/bir şeyi) bütün varlığıyla desteklemek |
throw (one's) weight behind (someone or something) f.
|
|
150 |
Deyim |
bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de |
to cap it all expr.
|
|
151 |
Deyim |
bir bütün halinde |
in a body expr.
|
|
152 |
Deyim |
bütün yoğunluğunu bir işe vermiş |
(deep) in the weeds expr.
|
|
153 |
Deyim |
bütün yoğunluğunu bir işe vermiş |
(deep) into the weeds expr.
|
|
154 |
Deyim |
ulusu, eyaleti veya bölgeyi bir bütün olarak temsil eden |
at large expr.
|
|
155 |
Deyim |
her yönüyle/bütün yönleriyle eksiksiz bir lider |
every inch a leader expr.
|
|
156 |
Deyim |
her yönüyle/bütün yönleriyle eksiksiz bir lider |
every inch the leader expr.
|
|
157 |
Deyim |
(biriyle/bir şeyle) ilgili son/bütün gelişmeleri takipte |
on top of (someone or something) expr.
|
|
Speaking |
|
158 |
Konuşma |
bütün bunlardan bir anlam çıkaramıyorum |
I can’t make heads or tails of it all expr.
|
|
159 |
Konuşma |
bütün her şey büyük bir sınav gibi |
the whole thing is like one big test expr.
|
|
160 |
Konuşma |
bütün bir ay gece gündüz |
day and night for a whole month expr.
|
|
161 |
Konuşma |
bütün gece hasta bir arkadaşla ilgilenmek zorunda kaldım (bahane olarak söylenir) |
I was up all night with a sick friend expr.
|
|
162 |
Konuşma |
bütün dünyam yerle bir oldu |
my whole world just blew up expr.
|
|
Trade/Economic |
|
163 |
Ticaret/Ekonomi |
bir iş yerinin bütün çalışanları |
personnel i.
|
|
164 |
Ticaret/Ekonomi |
bir işletmenin bütün müşterileri |
cientele i.
|
|
165 |
Ticaret/Ekonomi |
bir şirkette çalışan personele en kısa süre içerisinde bütün yenilikleri ve değişiklikleri öğretmeyi amaçlayan hızlandırılmış kurs |
blitz training i.
|
|
166 |
Ticaret/Ekonomi |
bir fabrikanın bütün ürünleri |
all products of a factory i.
|
|
167 |
Ticaret/Ekonomi |
tek elden teslim avantajından yararlanmak ve işlemi ucuza getirmek üzere çeşitli şahıslar tarafından aynı yere sevk edilecek malın bir bütün halinde sevk edilmesi |
consolidated carload shipment i.
|
|
168 |
Ticaret/Ekonomi |
yüzölçümüne ilişkin bir garanti olmaksızın bir arazi parçasının bütün olarak satışı |
sale in gross i.
|
|
169 |
Ticaret/Ekonomi |
yüzölçümüne ilişkin bir garanti olmaksızın bir arazi parçasının bütün olarak satışı |
contract of hazard i.
|
|
Law |
|
170 |
Hukuk |
bir bütün olan |
complete in itself s.
|
|
Politics |
|
171 |
Siyasal |
istiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler |
the enemies conspiring against your independence and your republic, may have behind them a victory unprecedented in the annals of the world i.
|
|
172 |
Siyasal |
bütün bir eyalet oyu ile seçilen abd temsilciler meclisi üyesi |
congressman-at-large i.
|
|
Advertising |
|
173 |
Reklam |
pazarlamayı pazarlama sistemleri ile toplumun birbirini üzerindeki etkileri şeklinde bir bütün olarak ele alma |
macromarketing i.
|
|
Technical |
|
174 |
Teknik |
parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturmak |
integrate f.
|
|
Computer |
|
175 |
Bilgisayar |
bütün sayıların 1 ve 0 olmak üzere iki rakamla temsil edildiği bir sistem |
binary number system i.
|
|
176 |
Bilgisayar |
(bilgisayarda) bütün dahili bileşenleri senkronize eden sabit yüksek frekans sinyali veren elektronik bir aygıt |
system clock i.
|
|
Architecture |
|
177 |
Mimarlık |
bütün cephelerinde alttaki üsttekinden daha dik olan iki aşamalı eğim bulunan bir çatı tipi |
mansard roof i.
|
|
Construction |
|
178 |
İnşaat |
bir ucu bütün kalacak şekilde enine kesilmiş tuğla |
bat i.
|
|
Dyeing |
|
179 |
Boyacılık |
bütün bir yüzeye uygulanan kaplama |
flooding i.
|
|
Medical |
|
180 |
Medikal |
sorunun bir bütün halinde tedavi edilmesi |
holism i.
|
|
181 |
Medikal |
bütün bir organı ilgilendiren |
generalized s.
|
|
182 |
Medikal |
bir bütün halinde |
enblock s.
|
|
Anatomy |
|
183 |
Anatomi |
vücut fonksiyonlarının bütün kaslarla ilişkisini ele alan bir kas bilimi |
applied kinesiology i.
|
|
Psychology |
|
184 |
Psikoloji |
belli bir ipucu yardımıyla bütün bir anının hatırlanması |
redintegration i.
|
|
Gastronomy |
|
185 |
Mutfak |
istiridyelerin bütün olarak sütlü veya kremalı çorbaya eklendiği bir yemek |
oyster stew i.
|
|
Chemistry |
|
186 |
Kimya |
bütün indikatörlerin iyonlaşma ile renk değiştiren zayıf asit veya bazlar olduğuna dair bir teori |
theory of indicators i.
|
|
187 |
Kimya |
bütün indikatörlerin iyonlaşma ile renk değiştiren zayıf asit veya bazlar olduğuna dair bir teori |
ostwald's theory of indicators i.
|
|
Biology |
|
188 |
Biyoloji |
bir bütün olarak organizmadan bağımsız olma |
autonomy i.
|
|
189 |
Biyoloji |
eksiksiz bir bütün olan |
autonomous s.
|
|
Zoology |
|
190 |
Zooloji |
bütün oluşturmak için bir araya gelmiş birçok farklı bireyden oluşan (organizma, canlı) |
compound s.
|
|
Botanic |
|
191 |
Botanik |
bitkinin bir bütün olarak gövde yapısı |
caulome i.
|
|
192 |
Botanik |
küçük, beyaz-mor lekeleri olan, bir bütün halde bakıldığında, dikene benzer halka halka çiçekleri ve tüylü ve aromatik yaprakları olan çok yıllık bir bitki |
catmint (nepeta cataria) i.
|
|
193 |
Botanik |
(eski sınıflandırmalarda) beş stamenli bütün bitkileri kapsayan bir sınıf |
pentandria i.
|
|
Social Sciences |
|
194 |
Sosyal Bilimler |
evreni bir bütün olarak ele alan ve bireysel durumlara bu bütüne göre değerlendiren |
universalist s.
|
|
195 |
Sosyal Bilimler |
evreni bir bütün olarak ele alan ve bireysel durumlara bu bütüne göre değerlendiren |
universalistic s.
|
|
Education |
|
196 |
Eğitim |
kelimelerin önce bir bütün olarak ardından fonetik ve alfabetik öğelerine göre analiz edildiği bir okumayı öğretme yöntemi |
word method i.
|
|
Linguistics |
|
197 |
Dilbilim |
bir bütün ve parçaları arasındaki anlam ilişkisi |
whole to part relation i.
|
|
198 |
Dilbilim |
bir bütün ve parçaları arasındaki anlam ilişkisi |
holonymy i.
|
|
199 |
Dilbilim |
bir bütün olarak eylem bildiren |
terminate s.
|
|
200 |
Dilbilim |
(dönüşümsel dil bilgisi) bütün bir grubun dönüşümü sonrası uygulanan kurallar ile ilgili |
post-cyclic s.
|
|
Religious |
|
201 |
Dini |
eski ahit'e göre kudüs ve bir bütün olarak israil toprağı ile eş anlamlı olarak kullanılan bir yer adı |
zion i.
|
|
202 |
Dini |
eski ahit'e göre kudüs ve bir bütün olarak israil toprağı ile eş anlamlı olarak kullanılan bir yer adı |
sion i.
|
|
203 |
Dini |
(kilisede) koronun yer aldığı bütün bir bölüm |
quire i.
|
|
204 |
Dini |
yüksek rütbeli kilise görevlilerinden oluşan bütün bir düzen |
prelacy i.
|
|
205 |
Dini |
(yeni ahit'te) hz. isa'nın henüz bebekken mesih olduğunu görüp ona ilahi okumuş dini bütün bir yahudi |
simeon i.
|
|
Philosophy |
|
206 |
Felsefe |
bir halkın bütün tanrıları |
pantheon i.
|
|
207 |
Felsefe |
bir bütün halinde evren |
god i.
|
|
Environment |
|
208 |
Çevre |
belli bir doğal ortam ve iklimdeki bütün canlı organizmalardan oluşan karmaşık topluluk |
biome i.
|
|
Geology |
|
209 |
Jeoloji |
litoral-altı kuşak ötesindeki bütün derin deniz bentik sistemini içerisine alan bir zon |
abyssal-benthic i.
|
|
210 |
Jeoloji |
verilen bir alan için bütün bitkileri kapsayan alem |
flora i.
|
|
211 |
Jeoloji |
(jeolojik zaman cetvelinde bir bütün olarak) palezoik, mezozoik ve senozoik devirler ile ilgili |
phanerozoic s.
|
|
212 |
Jeoloji |
(jeolojik zaman cetvelinde bir bütün olarak) palezoik, mezozoik ve senozoik devirlere ait |
phanerozoic s.
|
|
Sport |
|
213 |
Spor |
(beyzbol) oyun ne kadar sürerse sürsün bir atıcının bütün oyun boyunca atışını sürdürmesi |
complete game i.
|
|
Card |
|
214 |
İskambil |
pokerde bir oyuncunun henüz bütün kartlar açılmamışken bile kesin olarak kaybetmiş olması |
drawing dead i.
|
|
215 |
İskambil |
bütün kartların oyundan önce dağıtıldığı bir kart oyunu |
long game i.
|
|
216 |
İskambil |
(remi oyununda) bütün bir eli masaya serme |
spread i.
|
|
217 |
İskambil |
bir elde bütün hileleri yemek |
make a march f.
|
|
Art |
|
218 |
Sanat |
(roma imparatorluğu'nda) bir hikayenin bütün karakterlerini canlandıran solo dansçı |
pantomime i.
|
|
219 |
Sanat |
(roma imparatorluğu'nda) bir hikayenin bütün karakterlerini canlandıran solo dansçı |
pantomimus i.
|
|
Music |
|
220 |
Müzik |
(yunan müziğinde) küçük bir yarım tonun çıkarıldığı bütün tonun kalan kısmı |
apotome i.
|
|
221 |
Müzik |
uyumlu bir bütün oluşturma |
rhythmization i.
|
|
222 |
Müzik |
uyumlu bir bütün oluşturma |
rhythmisation i.
|
|
Bookbindery |
|
223 |
Ciltçilik |
(kitabın iki sayfası) tek bir bütün oluşturan |
conjugate s.
|
|
Archaic |
|
224 |
Eski Kullanım |
(seçim bileti) bir siyasi partinin bütün adaylarını içeren |
clean s.
|
|
225 |
Eski Kullanım |
bölünmez bir bütün olarak |
in the gross expr.
|
|
Ornithology |
|
226 |
Kuşbilim |
bütün ratit kuş takımlarını içine alan bir üst takım |
superorder ratitae i.
|
|
Slang |
|
227 |
Argo |
bilgisayarın bütün tuşlarına basarak bir yanıt almaya çalışma |
plokta (press lots of keys to abort) expr.
|
|
228 |
Argo |
bütün pastaları kim yedi? (kilolu bir oyuncuya gönderme) |
who ate all the pies [uk] expr.
|
|