|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
General |
|
1 |
General |
gerçek anlam |
real meaning n.
|
|
It's about time for our children to learn the real meaning of Christmas.
Çocuklarımızın Noel'in gerçek anlamını öğrenmelerinin zamanı geldi.
More Sentences
|
2 |
General |
gizli anlam |
hidden meaning n.
|
|
Paper is accommodating, but one must also learn to read between the lines and look for the hidden meaning.
Kağıt uzlaşmacıdır ancak satır aralarını okumayı ve gizli anlamı aramayı da öğrenmek gerekir.
More Sentences
|
3 |
General |
çifte anlam |
double meaning n.
|
|
This word has a double meaning.
Bu kelimenin çift anlamı vardır.
More Sentences
|
4 |
General |
aynı anlam |
same meaning n.
|
|
It is more precise, more accurate and has the same meaning.
Daha kesin ve daha doğru olup aynı anlama geliyor.
More Sentences
|
5 |
General |
temel anlam |
basic meaning n.
|
|
The basic meaning of it remains the same.
Bunun temel anlamı aynı kalıyor.
More Sentences
|
6 |
General |
gerçek anlam |
literal meaning n.
|
|
He explains the literal meaning of the sentence.
Cümlenin gerçek anlamını açıklıyor.
More Sentences
|
7 |
General |
anlam çıkarmak |
make out v.
|
|
I can't make out the meaning of this sentence.
Ben bu cümlenin anlamını çıkaramıyorum.
More Sentences
|
8 |
General |
anlam vermek |
make of v.
|
|
I don't know what to make of your actions.
Hareketlerine ne anlam vereceğimi bilemiyorum.
More Sentences
|
9 |
General |
anlam taşımak |
make sense v.
|
|
This doesn't make sense to me.
Bu benim için bir anlam taşımıyor.
More Sentences
|
10 |
General |
anlam verememek |
make nothing of v.
|
|
He seems to make nothing of it.
Bir anlam veremiyormuş gibi duruyordu.
More Sentences
|
11 |
General |
anlam kazanmak |
make sense v.
|
|
When I found my true identity, my life began to make sense.
Gerçek kimliğimi bulduğumda, hayatım anlam kazanmaya başladı.
More Sentences
|
12 |
General |
anlam ifade etmek |
make sense v.
|
|
These stories no longer make sense, which makes them depressing.
Bu hikayeler artık bir anlam ifade etmiyor, bu da onları iç karartıcı hale getiriyor.
More Sentences
|
13 |
General |
anlam çıkarmak |
make v.
|
|
What is the consumer supposed to make of all this?
Tüketicinin tüm bunlardan ne anlam çıkarması gerekiyor?
More Sentences
|
14 |
General |
anlam ifade etmek |
mean v.
|
|
These are things that will really mean something to all consumers and users of electronic communication services.
Bunlar, tüm tüketiciler ve elektronik iletişim hizmetleri kullanıcıları için gerçekten anlam ifade edecek şeylerdir.
More Sentences
|
15 |
General |
anlam vermek |
make v.
|
|
I can't make any sense of this letter.
Bu mektuba bir anlam veremiyorum.
More Sentences
|
Idioms |
|
16 |
Idioms |
anlam verememek |
make nothing of v.
|
|
I can make nothing of what you do or say.
Yaptıklarına ya da söylediklerine bir anlam veremiyorum.
More Sentences
|
Common Usage |
|
17 |
Common Usage |
saklı olan anlam |
implication n.
|
|
General |
|
18 |
General |
genel anlam |
tenor n.
|
|
19 |
General |
anlam yoluyla terapi |
logotherapy n.
|
|
20 |
General |
ardında yatan anlam |
overtone n.
|
|
21 |
General |
esas anlam |
gist n.
|
|
22 |
General |
çift anlam |
equivoque n.
|
|
23 |
General |
anlam belirsizliği |
ambiguity n.
|
|
24 |
General |
asıl anlam |
substance n.
|
|
25 |
General |
belirtilmek istenen anlam |
purport n.
|
|
26 |
General |
gerçek anlam |
spirit n.
|
|
27 |
General |
anlam çıkartma |
educing n.
|
|
28 |
General |
çift anlam |
equivoke n.
|
|
29 |
General |
çağrıştırdığı anlam |
connotation n.
|
|
30 |
General |
saklı olan anlam (bir şeyin içinde) |
implication n.
|
|
31 |
General |
anlam yükleme |
meaning attribution n.
|
|
32 |
General |
kızlara özel olan ve genellikle erkeklerin anlam veremediği durum |
girl thing n.
|
|
33 |
General |
gerçek anlam |
value n.
|
|
34 |
General |
anlam değişmesi |
semantic change n.
|
|
35 |
General |
anlam bulanıklığı |
ambiguity n.
|
|
36 |
General |
yeni anlam veya kelimeler bulan veya kullanan kimse |
neologist n.
|
|
37 |
General |
anlam karmaşası |
ambiguity n.
|
|
38 |
General |
anlam çıkarma |
inferring n.
|
|
39 |
General |
geniş anlam |
broad meaning n.
|
|
40 |
General |
anlam bütünlüğü |
cohesion n.
|
|
|
41 |
General |
anlam bütünlüğü |
content integrity n.
|
|
42 |
General |
yan anlam |
connotation n.
|
|
43 |
General |
anlam kaybı |
meaning loss n.
|
|
44 |
General |
anlam kaybı |
loss in meaning n.
|
|
45 |
General |
biri uygunsuz iki farklı anlam taşıyan söz |
double-entendre n.
|
|
46 |
General |
anlam çıkarma |
inference n.
|
|
47 |
General |
anlam kaybı |
semantic loss n.
|
|
48 |
General |
anlam bozukluğu |
incoherency n.
|
|
49 |
General |
ardında yatan anlam |
underlying meaning n.
|
|
50 |
General |
anlam bozukluğu |
incomprehensibility n.
|
|
51 |
General |
yanlış anlam |
wrong meaning n.
|
|
52 |
General |
altında yatan anlam |
core meaning n.
|
|
53 |
General |
ana anlam |
core meaning n.
|
|
54 |
General |
temel anlam |
core meaning n.
|
|
55 |
General |
öz anlam |
self-significance n.
|
|
56 |
General |
anlam kaybı |
loss of meaning n.
|
|
57 |
General |
dar anlam |
narrow sense n.
|
|
58 |
General |
zıt anlam |
opposite meaning n.
|
|
59 |
General |
yüzündeki anlam |
his/her countenance n.
|
|
60 |
General |
anlam yaratma |
meaning making n.
|
|
61 |
General |
anlam verme |
sense-making n.
|
|
62 |
General |
anlam kargaşası |
ambiguity n.
|
|
63 |
General |
evrensel anlam |
universal meaning n.
|
|
64 |
General |
anlam ve anlatım |
meaning and expression n.
|
|
65 |
General |
saklı anlam |
secret meaning n.
|
|
66 |
General |
gizli anlam |
secret meaning n.
|
|
67 |
General |
örtülü anlam |
implicit meaning n.
|
|
68 |
General |
zıt anlam kullanma |
antiphrasis n.
|
|
69 |
General |
diğer anlam |
connotation n.
|
|
70 |
General |
müziksel anlam |
musical meaning n.
|
|
71 |
General |
anlam dünyası |
semantic world n.
|
|
72 |
General |
zıt anlam |
antonym n.
|
|
73 |
General |
alt anlam |
sub-meaning n.
|
|
74 |
General |
anlam bütünlüğünü bozan cümleler |
irrelevant sentences n.
|
|
75 |
General |
yakın anlam |
close meaning n.
|
|
76 |
General |
anlamı olmayan veya anlam taşımayan sözcük |
nonword n.
|
|
77 |
General |
gölge anlam |
shadow meaning n.
|
|
78 |
General |
olumsuz anlam |
negative meaning n.
|
|
79 |
General |
bir ismin başına gelip anlam değişikliğine neden olan |
adherent n.
|
|
80 |
General |
ilave anlam |
adsignification n.
|
|
81 |
General |
düz anlam |
reference n.
|
|
82 |
General |
anlam, fikir veya tutumdaki ince fark |
refinedness n.
|
|
83 |
General |
anlam, fikir veya tutumdaki ince fark |
refinement n.
|
|
84 |
General |
gizli anlam |
undersong n.
|
|
85 |
General |
anlam bilimci |
semantician n.
|
|
86 |
General |
anlam çıkarma |
educement n.
|
|
87 |
General |
anlam çıkaran kimse |
eductor n.
|
|
88 |
General |
anlam bulanıklığından ari olma |
unambiguity n.
|
|
89 |
General |
anlam bulanıklığından ari olma |
unequivocalness n.
|
|
90 |
General |
örtük anlam |
undercurrent n.
|
|
91 |
General |
altında yatan anlam |
undermeaning n.
|
|
92 |
General |
ima edilen anlam |
undermeaning n.
|
|
93 |
General |
ardında yatan anlam |
undersense n.
|
|
94 |
General |
incelikli anlam |
undersong n.
|
|
95 |
General |
ardında yatan anlam |
undersong n.
|
|
96 |
General |
sezilen anlam |
undersong n.
|
|
97 |
General |
anlam birliği |
univocation [obsolete] n.
|
|
98 |
General |
esas anlam |
upshot n.
|
|
99 |
General |
kesin anlam |
value n.
|
|
100 |
General |
doğru anlam |
value n.
|
|
101 |
General |
eş anlam |
synonym n.
|
|
102 |
General |
kelimenin veya ifadenin mantıksal olarak çağrıştırdığı anlam |
meaning in intension n.
|
|
103 |
General |
yanlış anlam yükleyen kimse |
misinterpreter n.
|
|
104 |
General |
yanlış anlam |
missense n.
|
|
105 |
General |
anlam çarpıtan kimse |
depraver n.
|
|
106 |
General |
anlam bulanıklığı |
opacity n.
|
|
107 |
General |
anlam belirsizliğinden kaynaklı anlaşılmazlık |
opaqueness n.
|
|
108 |
General |
anlam çıkarma |
illation n.
|
|
109 |
General |
gizli anlam |
deuteroscopy n.
|
|
110 |
General |
çağrımsal anlam |
consignification n.
|
|
111 |
General |
bağlamsal anlam |
consignification n.
|
|
112 |
General |
ortak anlam |
consignification n.
|
|
113 |
General |
eş anlam |
consignification n.
|
|
114 |
General |
temel anlam |
core n.
|
|
115 |
General |
asıl anlam |
core n.
|
|
116 |
General |
esas anlam |
core n.
|
|
117 |
General |
bütün ve parçaları arasındaki anlam ilişkisi |
part to whole relation n.
|
|
118 |
General |
anlam ifade eden faktör veya terim |
significative n.
|
|
119 |
General |
esas anlam |
strength n.
|
|
120 |
General |
saklı anlam |
subintellection n.
|
|
121 |
General |
saklı anlam |
subintelligence n.
|
|
122 |
General |
saklı anlam |
subintelligitur n.
|
|
123 |
General |
bir terimin çağrıştırdığı anlam |
supposition n.
|
|
124 |
General |
anlam çıkarmak |
make sense out of v.
|
|
125 |
General |
anlam kazandırmak |
add meaning v.
|
|
126 |
General |
anlam verememek |
be unable to understand v.
|
|
127 |
General |
anlam ifade etmemek |
not to have a meaning v.
|
|
128 |
General |
hayal gücünü kullanarak bir şeye başka bir anlam yüklemeye kalkmamak |
interpret something strictly v.
|
|
129 |
General |
anlam çıkarmak |
judge v.
|
|
130 |
General |
ayrıca bir anlam taşımak |
connote v.
|
|
131 |
General |
anlam yitirmek |
become meaningless v.
|
|
132 |
General |
anlam olarak almak |
have as a meaning v.
|
|
133 |
General |
anlam vermek |
construe v.
|
|
134 |
General |
ters anlam vermek |
twist v.
|
|
135 |
General |
anlam kazandırmak |
give new meaning to v.
|
|
136 |
General |
anlam vermek |
understand v.
|
|
137 |
General |
anlam yüklemek |
ascribe a meaning to v.
|
|
138 |
General |
anlam değiştirmek |
change its meaning v.
|
|
139 |
General |
anlam kazanmak |
have a meaning v.
|
|
140 |
General |
anlam çıkarmak |
make something of v.
|
|
141 |
General |
anlam çıkarmak |
infer v.
|
|
142 |
General |
başka anlam vermek |
distort v.
|
|
143 |
General |
anlam yüklemek |
attribute a meaning to v.
|
|
144 |
General |
anlam ifade etmek |
make a sense v.
|
|
145 |
General |
anlam ifade etmemek |
be meaningless v.
|
|
146 |
General |
anlam taşımak |
bear meaning v.
|
|
147 |
General |
anlam yitirmek |
lose meaning v.
|
|
148 |
General |
anlam taşımak |
carry meaning v.
|
|
149 |
General |
anlam katmak |
give meaning to (someone) v.
|
|
150 |
General |
anlam bulmak |
find meaning v.
|
|
151 |
General |
anlam kazanmak |
find meaning v.
|
|
152 |
General |
anlam taşımak |
have a meaning v.
|
|
153 |
General |
anlam taşımak |
carry a meaning v.
|
|
154 |
General |
anlam yüklemek |
attribute a meaning v.
|
|
155 |
General |
anlam yüklemek |
assign a meaning v.
|
|
156 |
General |
-e anlam vermek |
make of v.
|
|
157 |
General |
anlam çıkarmaya çalışmak |
read into v.
|
|
158 |
General |
günün anlam ve önemini belirten konuşmalar yapmak |
make speeches emphasizing the meaning and the importance of the date v.
|
|
159 |
General |
günün anlam ve önemini belirten konuşmalar yapmak |
make speeches to mark the meaning and importance of the day v.
|
|
160 |
General |
anlam kazanmak |
reach significance v.
|
|
161 |
General |
anlam kazanmak |
become meaningful v.
|
|
162 |
General |
farklı anlam yüklemek |
assign a different meaning to v.
|
|
163 |
General |
yeni bir anlam kazanmak |
take on a new meaning v.
|
|
164 |
General |
daha öte bir anlam taşımak |
have meaning beyond v.
|
|
165 |
General |
daha öte bir anlam taşımak |
have a further meaning v.
|
|
166 |
General |
daha öte anlam taşımak |
have a further meaning v.
|
|
167 |
General |
daha öte anlam taşımak |
mean more than (that) v.
|
|
168 |
General |
daha öte anlam taşımak |
have meaning beyond v.
|
|
169 |
General |
daha öte bir anlam taşımak |
mean more than (that) v.
|
|
170 |
General |
hiçbir anlam çıkaramamak |
not able to make anything out v.
|
|
171 |
General |
hiçbir anlam ifade etmemek |
make no sense v.
|
|
172 |
General |
herhangi bir anlam ifade etmemek |
not make any sense v.
|
|
173 |
General |
herhangi bir anlam ifade etmemek |
make no sense v.
|
|
174 |
General |
hiçbir anlam ifade etmemek |
not make any sense v.
|
|
175 |
General |
anlam kazanmak |
gain meaning v.
|
|
176 |
General |
bağlamak (artık kullanılmayan anlam) |
annex v.
|
|
177 |
General |
bağlamak (artık kullanılmayan anlam) |
adject v.
|
|
178 |
General |
(olumsuz anlam) sonunu getirmek |
doom v.
|
|
179 |
General |
anlam çıkarmak |
make much of v.
|
|
180 |
General |
anlam çıkarmak |
generalise v.
|
|
181 |
General |
anlam çıkarmak |
generalize v.
|
|
182 |
General |
anlam çıkarmak |
jalouse v.
|
|
183 |
General |
yanlış anlam çıkarmak |
misintend v.
|
|
184 |
General |
fazladan anlam veya duygu yüklemek |
load v.
|
|
185 |
General |
anlam çıkarmak |
glean v.
|
|
186 |
General |
anlam çıkarmak |
consequence v.
|
|
187 |
General |
(yazıya) ağır anlam ve önem atfetmek |
freight v.
|
|
188 |
General |
saklı (anlam vb) |
inner adj.
|
|
189 |
General |
anlam çıkartılmış |
extrapolated adj.
|
|
190 |
General |
anlam ifade eden |
significative adj.
|
|
191 |
General |
bir anlam/düşünce ifade etmeyen |
inexpressive adj.
|
|
192 |
General |
anlam çıkartılabilen |
educible adj.
|
|
193 |
General |
anlam çıkartılmış |
educed adj.
|
|
194 |
General |
anlam ifade etmeyen mesaj |
nonsensicality adj.
|
|
195 |
General |
başlı başına anlam taşıyan |
notional adj.
|
|
196 |
General |
anlam bozucu kelimeler içeren |
weasel-worded adj.
|
|
197 |
General |
sihirli anlam taşıyan |
runic adj.
|
|
198 |
General |
(sözcük, fikir) farklı anlam ifade eden |
pickwickian adj.
|
|
199 |
General |
başlı başına bütün bir anlam taşıyan |
presentational adj.
|
|
200 |
General |
anlam karmaşası yaratan |
slippery adj.
|
|
201 |
General |
kültürel anlam taşıyan |
symbolic adj.
|
|
202 |
General |
derin bir anlam ile |
profoundly adv.
|
|
203 |
General |
anlam bakımından |
contentually adv.
|
|
204 |
General |
anlam kesinliği belirten bir bağlaç |
or conj.
|
|
205 |
General |
isim veya sıfatların sonuna gelerek laubali bir anlam kazandıran bir ek |
-o suf.
|
|
206 |
General |
yan anlam |
conn (connotation) abrev.
|
|
Phrasals |
|
207 |
Phrasals |
yanlış anlam çıkarmak |
take for v.
|
|
208 |
Phrasals |
bir anlam ifade etmek |
stack up v.
|
|
209 |
Phrasals |
anlam çıkarmak |
construe (something) as (something) v.
|
|
210 |
Phrasals |
anlam çıkarmak |
construe something as something v.
|
|
211 |
Phrasals |
sözlerinin altında başka bir anlam gizli olmak |
mean (something) by (something) v.
|
|
212 |
Phrasals |
sözlerinin altında başka bir anlam gizli olmak |
mean by something v.
|
|
213 |
Phrasals |
(biri veya bir şey hakkında) çıkarımda bulunmak/anlam çıkarmak |
generalize about (someone or something) v.
|
|
214 |
Phrasals |
(biri veya bir şey hakkında) çıkarımda bulunmak/anlam çıkarmak |
generalize on (someone or something) v.
|
|
215 |
Phrasals |
farklı anlam yüklemek |
read something into something v.
|
|
216 |
Phrasals |
(belirli bir anlam/nitelik ile) yüklü olmak |
resonate with v.
|
|
217 |
Phrasals |
(belirli bir anlam/nitelik ile) dolu olmak |
resonate with v.
|
|
218 |
Phrasals |
bazı şeylere anlam kazandırabilmek/anlamlandırabilmek |
get/put something in perspective v.
|
|
219 |
Phrasals |
bir şeyden bir sonuç, anlam çıkarmak |
extrapolate something from something v.
|
|
220 |
Phrasals |
bir şeyden bir anlam çıkarmak |
generalize from something v.
|
|
221 |
Phrasals |
başkalarının anlam veremediği bir şeye heyecanlanmak |
geek out about (someone or something) v.
|
|
222 |
Phrasals |
başkalarının anlam veremediği bir şeye heyecanlanmak |
geek out over (someone or something) v.
|
|
223 |
Phrasals |
zar zor bir şey/anlam çıkarmak |
wrest out v.
|
|
224 |
Phrasals |
(birine) bir anlam ifade etmek |
click with (one) v.
|
|
225 |
Phrasals |
anlam çıkarmak |
construe as v.
|
|
226 |
Phrasals |
-e bir anlam ifade etmek |
count with v.
|
|
227 |
Phrasals |
(bir şeyden bir anlam) çıkarmak |
deduce (something) from (something) v.
|
|
228 |
Phrasals |
(bir şeyden) sonuç/anlam çıkarmak |
dope out (something) v.
|
|
229 |
Phrasals |
-den bir sonuç, anlam çıkarmak |
extrapolate from v.
|
|
230 |
Phrasals |
hakkında çıkarımda bulunmak/anlam çıkarmak |
generalize about v.
|
|
231 |
Phrasals |
'-den bir anlam çıkarmak |
generalize from v.
|
|
232 |
Phrasals |
bir şeyden bir anlam çıkarmak |
infer something from something v.
|
|
233 |
Phrasals |
(bir şeyden) anlam çıkarmak |
infer from (something) v.
|
|
234 |
Phrasals |
(bir şeyden) anlam çıkarmaya çalışmak |
read into (something) v.
|
|
235 |
Phrasals |
(bir şeye) anlam/yorum yüklemeye çalışmak |
read into (something) v.
|
|
Phrases |
|
236 |
Phrases |
bu pek bir anlam ifade etmiyor |
it's hardly saying much expr.
|
|
237 |
Phrases |
bu pek bir anlam ifade etmiyor |
that's hardly saying much expr.
|
|
Colloquial |
|
238 |
Colloquial |
hayatıma anlam katacak bir şey |
something to give meaning to my life n.
|
|
239 |
Colloquial |
ingiltere'de (avuçiçi içeri bakacak şekilde yapıldığında) küfür veya kötü anlam ifade eden işaret |
v sign n.
|
|
240 |
Colloquial |
hiçbir anlam ifade etmemek |
mean nothing v.
|
|
241 |
Colloquial |
bir şey/anlam ifade etmemek |
not mean diddly v.
|
|
242 |
Colloquial |
(bir şeye) gereğinden fazla anlam yüklemek |
put too much on (something) v.
|
|
243 |
Colloquial |
bir anlam ifade etmek |
mean something v.
|
|
244 |
Colloquial |
(biri) için bir anlam ifade etmek |
mean to (one) v.
|
|
245 |
Colloquial |
(bir şeyden) hiçbir anlam çıkaramamak |
not able to make anything out (of something) v.
|
|
246 |
Colloquial |
bir anlam ifade eder mi bilmem ama |
fwiw (for what it's worth) expr.
|
|
Idioms |
|
247 |
Idioms |
anlam karmaşası |
a contradiction in terms n.
|
|
248 |
Idioms |
kızlara özel ve genellikle erkeklerin anlam veremediği durum |
a girl thing n.
|
|
249 |
Idioms |
genel anlam |
grand scheme n.
|
|
250 |
Idioms |
hayata yeni bir anlam katmak |
get a new grip on life v.
|
|
251 |
Idioms |
hiç anlam verememek |
place in the background v.
|
|
252 |
Idioms |
(bir şeye) yeni bir anlam kazandırmak |
put a new complexion on (something) v.
|
|
253 |
Idioms |
(bir şeye) yeni bir anlam kazandırmak |
put a different complexion on (something) v.
|
|
254 |
Idioms |
anlam çıkartmak |
make of v.
|
|
255 |
Idioms |
anlam karmaşasına yer vermeyecek şekilde açık bir sekilde belirtmek |
get clear on v.
|
|
256 |
Idioms |
anlam verememek |
cannot make sense of v.
|
|
257 |
Idioms |
anlam vermek |
make of v.
|
|
258 |
Idioms |
anlam vermek |
make some sense out of something v.
|
|
259 |
Idioms |
birine özel anlam ifade etmek |
mean something special for someone v.
|
|
260 |
Idioms |
birinin nezdinde değeri/önemi olmak/anlam ifade etmek |
carry a lot of weight with someone v.
|
|
261 |
Idioms |
büyük anlam ifade etmek |
carry a lot of weight with someone v.
|
|
262 |
Idioms |
bir anlam kazandırmak |
put into perspective v.
|
|
263 |
Idioms |
bir anlam ifade etmek |
count with someone v.
|
|
264 |
Idioms |
çok bir şey / anlam ifade etmemek |
not count for much v.
|
|
265 |
Idioms |
dolaylı bir sözden anlam çıkarıp ona göre hareket etmek |
take the hint v.
|
|
266 |
Idioms |
dolaylı bir sözden anlam çıkarıp ona göre hareket etmek |
take a hint v.
|
|
267 |
Idioms |
çok bir şey / anlam ifade etmemek |
not come to much v.
|
|
268 |
Idioms |
hiçbir anlam çıkaramamak |
not able to make anything out of v.
|
|
269 |
Idioms |
hiçbir anlam çıkaramamak |
can't make anything out of v.
|
|
270 |
Idioms |
(birinin yaptığı şeye) anlam verememek/anlamamak |
not know what to make of someone v.
|
|
271 |
Idioms |
yeni bir anlam/önem kazanmak |
take on a new meaning v.
|
|
272 |
Idioms |
yeni bir anlam/önem kazanmak |
take on a new significance v.
|
|
273 |
Idioms |
anlam ifade etmeye başlamak |
drop into place v.
|
|
274 |
Idioms |
anlam ifade etmeye başlamak |
fall into place v.
|
|
275 |
Idioms |
(bir şeye) yeni bir anlam kazandırmak |
put a new/different complexion on something v.
|
|
276 |
Idioms |
başka bir dile çevrilirken anlam kaybına uğramak |
get lost in translation v.
|
|
277 |
Idioms |
tercüme edilirken anlam yitimine uğramak |
get lost in translation v.
|
|
278 |
Idioms |
(bir şeye) anlam vermeye çalışmak |
go over (something) in (one's) mind v.
|
|
279 |
Idioms |
(bir şeye) anlam vermek/(bir şeyden) bir anlam çıkartmak |
make any sense (out) of (something) v.
|
|
280 |
Idioms |
(birine/bir şeye) bir/pek anlam ifade etmek |
carry (a lot of) weight (with someone or something) v.
|
|
281 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) nezdinde anlam ifade etmek |
carry (a lot of) weight (with someone or something) v.
|
|
282 |
Idioms |
biri için bir anlam ifade etmemek |
mean nothing to somebody v.
|
|
283 |
Idioms |
(bir şeyden) hiçbir anlam çıkaramamak |
can't make anything out (of something) v.
|
|
284 |
Idioms |
(birine/bir şeye) bir anlam ifade etmek |
carry weight with (someone or something) v.
|
|
285 |
Idioms |
(bir şeye) anlam verememek |
make nothing of (something) v.
|
|
286 |
Idioms |
bir şeye anlam vermek |
make sense of something v.
|
|
287 |
Idioms |
(birine) hiçbir anlam ifade etmemek |
mean nothing to (one) v.
|
|
288 |
Idioms |
(bir şeyden) hiçbir anlam çıkaramamak |
not able to make head nor tail (out) of (something) v.
|
|
289 |
Idioms |
(bir şeyden) hiçbir anlam çıkaramamak |
not able to make head or tail (out) of (something) v.
|
|
290 |
Idioms |
'-den hiçbir anlam çıkaramamak |
not able to make head or tail of v.
|
|
291 |
Idioms |
(bir şeyden) hiçbir anlam çıkaramamak |
not able to make heads nor tails (out) of (something) v.
|
|
292 |
Idioms |
(bir şeyden) hiçbir anlam çıkaramamak |
not able to make heads or tails (out) of (something) v.
|
|
293 |
Idioms |
(birinin yaptığı şeye) anlam verememek/anlamamak |
not know what to make of v.
|
|
294 |
Idioms |
'-den ne anlam çıkaracağını bilememek |
not know what to make of v.
|
|
295 |
Idioms |
(birine/bir şeye) bir anlam verememek |
not know what to make of (someone or something) v.
|
|
296 |
Idioms |
(birinden/bir şeyden) ne anlam çıkaracağını bilememek |
not know what to make of (someone or something) v.
|
|
297 |
Idioms |
anlam vermek |
see daylight v.
|
|
298 |
Idioms |
başka bir dile çevrilirken anlam kaybına uğramış |
lost in translation adj.
|
|
299 |
Idioms |
tercüme edilirken anlam yitimine uğramış |
lost in translation adj.
|
|
300 |
Idioms |
(bir şey) bir anlam ifade etmiyor |
(something) does not compute [cliché] expr.
|
|
Speaking |
|
301 |
Speaking |
anlam ifade etmemek |
it doesn't make a sense v.
|
|
302 |
Speaking |
açık değil (anlam vb) |
it is not clear expr.
|
|
303 |
Speaking |
bundan ne anlam çıkarıyorsun? |
what do you make of that? expr.
|
|
304 |
Speaking |
başarı senin ne için ne anlam ifade ediyor? |
what does success mean to you? expr.
|
|
305 |
Speaking |
bunun sizin için bir anlam ifade ettiğini sanmıyorum |
I guess that doesn't really matter to you expr.
|
|
306 |
Speaking |
benim için (artık) hiçbir anlam ifade etmiyorsun |
you do not mean anything at all to me expr.
|
|
307 |
Speaking |
bir anlam ifade etmiyor |
it doesn't mean a thing expr.
|
|
308 |
Speaking |
bu bir anlam ifade etmiyor |
that doesn't make sense expr.
|
|
309 |
Speaking |
benim için (artık) hiçbir anlam ifade etmiyorsun |
you mean nothing at all to me expr.
|
|
310 |
Speaking |
bütün bunlardan bir anlam çıkaramıyorum |
I can’t make heads or tails of it all expr.
|
|
311 |
Speaking |
hayatıma anlam verdin |
you gave meaning to my life expr.
|
|
312 |
Speaking |
hayatıma anlam kazandırdın |
you gave meaning to my life expr.
|
|
313 |
Speaking |
hayatıma kattığın anlam |
the meaning you bring to my life expr.
|
|
314 |
Speaking |
hiçbir anlam ifade etmiyor |
it makes no sense expr.
|
|
Trade/Economic |
|
315 |
Trade/Economic |
anlam farklılıkları ölçüleri |
semantic differential scales n.
|
|
316 |
Trade/Economic |
anlam çıkarma |
interpretation n.
|
|
Law |
|
317 |
Law |
hukuki anlam |
intendment of law n.
|
|
318 |
Law |
yasal anlam |
intendment of law n.
|
|
319 |
Law |
anlam çıkarmak |
take to mean v.
|
|
Media |
|
320 |
Media |
yazıyı anlam ve yayınlama açısından denetleyen kimse |
copy editor n.
|
|
Computer |
|
321 |
Computer |
okunduğunda anlam içermeyen, genellikle internet sitelerinin tasarımlarını kontrol amacıyla eklenen metin |
dummy text n.
|
|
Informatics |
|
322 |
Informatics |
habere ait anlam özelliği |
information n.
|
|
Psychology |
|
323 |
Psychology |
anlam istemi |
will to meaning n.
|
|
324 |
Psychology |
anlam |
meaning n.
|
|
325 |
Psychology |
anlam yeterliliği |
adequacy of meaning n.
|
|
326 |
Psychology |
arı anlam |
pure meaning n.
|
|
327 |
Psychology |
kullanıma bağlı anlam teorisi |
use theory of meaning n.
|
|
328 |
Psychology |
yan anlam |
connotation n.
|
|
329 |
Psychology |
(özellikle bebeğin çevresindeki objeleri yorumlamasındaki) anlam daralması |
underextension n.
|
|
330 |
Psychology |
sadece kişisel yorumla anlam kazanan |
unstructured adj.
|
|
Logic |
|
331 |
Logic |
altta yatan anlam |
implicature n.
|
|
332 |
Logic |
altta yatan anlam |
conversational implicature n.
|
|
Statistics |
|
333 |
Statistics |
istatistiksel anlam çıkarma |
statistical inference n.
|
|
Biology |
|
334 |
Biology |
Yanlış anlam mutasyonu |
missense mutation n.
|
|
Education |
|
335 |
Education |
anlam ve içerik |
sense and meaning n.
|
|
Literature |
|
336 |
Literature |
sözleri ters anlam kullanarak kuvvetlendirme şeması |
oxymoron schema n.
|
|
337 |
Literature |
edebiyatta mitsel anlam veya imgelem arayarak metni zaman ve mekanın ötesinde inceleyen eleştirel bir yaklaşım |
mythic criticism n.
|
|
338 |
Literature |
tarihi anlam |
historical sense n.
|
|
339 |
Literature |
dizede anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin ikinci diziye bırakılması |
overflow n.
|
|
340 |
Literature |
bir dizede anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin ikinci dizeye bırakılması |
overlapping n.
|
|
341 |
Literature |
incil'de veya bazı alegorik metinlerde bulunan anlam |
sense n.
|
|
342 |
Literature |
(dil veya düz yazı) yan anlam ile ilgili |
chromatic adj.
|
|
Linguistics |
|
343 |
Linguistics |
anlam söyleşmesi |
negotiation of meaning n.
|
|
344 |
Linguistics |
anlam genişlemesi |
extension of meaning n.
|
|
345 |
Linguistics |
anlam ekseni |
semantic axis n.
|
|
346 |
Linguistics |
anlam yaygınlaşması |
radiation n.
|
|
347 |
Linguistics |
anlam üçgeni |
semantic triangle n.
|
|
348 |
Linguistics |
anlam odağı |
rheme n.
|
|
349 |
Linguistics |
anlam ayırtmacı |
semantic differential n.
|
|
350 |
Linguistics |
anlam alanı kuramı |
semantic field theory n.
|
|
351 |
Linguistics |
anlam genişlemesi |
semantic extension n.
|
|
352 |
Linguistics |
anlam felsefesi |
rhematics n.
|
|
353 |
Linguistics |
anlam alanı |
lexical field n.
|
|
354 |
Linguistics |
anlam değeri |
semantic value n.
|
|
355 |
Linguistics |
anlam kuramı |
theory of meaning n.
|
|
356 |
Linguistics |
anlam bozan kelimeli |
weasel worded n.
|
|
357 |
Linguistics |
anlam değişmesi |
semantic change n.
|
|
358 |
Linguistics |
anlam kötülenmesi |
pejoration n.
|
|
359 |
Linguistics |
anlam çözümlemesi |
semantic analysis n.
|
|
360 |
Linguistics |
anlam çözümlemesi |
componential analysis n.
|
|
361 |
Linguistics |
anlam daralması |
semantic restriction n.
|
|
362 |
Linguistics |
anlam yücelmesi |
amelioration n.
|
|
363 |
Linguistics |
anlam belirleyeni |
semantic marker n.
|
|
364 |
Linguistics |
anlam daralması |
narrowing of meaning n.
|
|
365 |
Linguistics |
anlam daralması |
restriction of meaning n.
|
|
366 |
Linguistics |
anlam çiftleri |
semantic pair n.
|
|
367 |
Linguistics |
anlam bileşeni |
semantic component n.
|
|
368 |
Linguistics |
anlam özelliği çözümlemesi |
sfa n.
|
|
369 |
Linguistics |
anlam kayması |
semantic shift n.
|
|
370 |
Linguistics |
anlam-dilbilgisi kümeleri |
semantico-grammatical categories n.
|
|
371 |
Linguistics |
anlam alanı |
semantic field n.
|
|
372 |
Linguistics |
anlam katmanı |
semantic stratum n.
|
|
373 |
Linguistics |
anlam uzamı |
semantic range n.
|
|
374 |
Linguistics |
anlam çözümlemesi |
semic analysis n.
|
|
375 |
Linguistics |
anlam genişlemesi |
widening of meaning n.
|
|
376 |
Linguistics |
amaçlanan anlam |
intentional meaning n.
|
|
377 |
Linguistics |
anlam ayırıcı |
semantic distinguisher n.
|
|
378 |
Linguistics |
anlam ayırıcı |
distinguisher n.
|
|
379 |
Linguistics |
anlam bağıntılı uyum |
synesis n.
|
|
380 |
Linguistics |
anlam bilimci |
semanticist n.
|
|
381 |
Linguistics |
anlam bozan kelime |
weasel n.
|
|
382 |
Linguistics |
anlam bozucu kelime |
weasel word n.
|
|
383 |
Linguistics |
anlam çıkarma |
extrapolating n.
|
|
384 |
Linguistics |
anlam değişimi |
semantic change n.
|
|
385 |
Linguistics |
bağlamsal anlam |
contextual meaning n.
|
|
386 |
Linguistics |
bilişsel anlam |
cognitive meaning n.
|
|
387 |
Linguistics |
bir dizede anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin ikinci diziye bırakılması |
enjambment n.
|
|
388 |
Linguistics |
birim anlam |
episemem n.
|
|
389 |
Linguistics |
çevresel anlam |
marginal meaning n.
|
|
390 |
Linguistics |
çekirdek anlam |
central meaning n.
|
|
391 |
Linguistics |
çoğul anlam |
multiple meaning n.
|
|
392 |
Linguistics |
çağrışımsal anlam |
associative meaning n.
|
|
393 |
Linguistics |
duygusal anlam |
affective meaning n.
|
|
394 |
Linguistics |
duygusal anlam |
emotive meaning n.
|
|
395 |
Linguistics |
dilbilgisel anlam |
grammatical meaning n.
|
|
396 |
Linguistics |
durumsal anlam |
situational meaning n.
|
|
397 |
Linguistics |
eğretilemeli anlam |
transferred meaning n.
|
|
398 |
Linguistics |
fonolojik anlam belirsizliği |
phonological ambiguity n.
|
|
399 |
Linguistics |
etkisel anlam |
affective meaning n.
|
|
400 |
Linguistics |
genişlemeli anlam |
expended meaning n.
|
|
401 |
Linguistics |
gönderimsel anlam |
referential meaning n.
|
|
402 |
Linguistics |
kavramsal anlam |
conceptual meaning n.
|
|
403 |
Linguistics |
mecaz anlam |
figurative meaning n.
|
|
404 |
Linguistics |
noktalamayla ilgili anlam belirsizliği |
punctuation ambiguity n.
|
|
405 |
Linguistics |
olası anlam |
meaning potential n.
|
|
406 |
Linguistics |
salt dilsel anlam |
locution n.
|
|
407 |
Linguistics |
ses-anlam birlikteliği |
onomatopoeia n.
|
|
408 |
Linguistics |
sözcüksel anlam |
lexical meaning n.
|
|
409 |
Linguistics |
transfer anlam kayması |
semantic n.
|
|
410 |
Linguistics |
temel anlam |
central meaning n.
|
|
411 |
Linguistics |
toplumsal anlam |
social meaning n.
|
|
412 |
Linguistics |
uzanımsal anlam |
extensional meaning n.
|
|
413 |
Linguistics |
yapısal anlam |
structural meaning n.
|
|
414 |
Linguistics |
anlam yücelmesi |
elevation n.
|
|
415 |
Linguistics |
anlam iyileşmesi |
elevation n.
|
|
416 |
Linguistics |
bir bütün ve parçaları arasındaki anlam ilişkisi |
whole to part relation n.
|
|
417 |
Linguistics |
bir bütün ve parçaları arasındaki anlam ilişkisi |
holonymy n.
|
|
418 |
Linguistics |
cümlede anlam karmaşasına yol açacak şekilde konulmuş niteleyici |
misplaced modifier n.
|
|
419 |
Linguistics |
(başka dil etkisi ile) anlam aktarması |
loanshift n.
|
|
420 |
Linguistics |
anlam sınırı |
circumscription n.
|
|
421 |
Linguistics |
ifadede anlam tamlığı sağlayan sözcük |
completive n.
|
|
422 |
Linguistics |
sözcükte anlam tamlığı sağlayan morfem |
completive n.
|
|
423 |
Linguistics |
(ses tonu) ses birimi etkileyerek anlam aktarabilen ses etkisi |
paralanguage n.
|
|
424 |
Linguistics |
zıt anlam |
counter sense n.
|
|
425 |
Linguistics |
zıt anlam |
countersense n.
|
|
426 |
Linguistics |
anlam kötüleşmesi |
pejoratism n.
|
|
427 |
Linguistics |
anlam bayağılaşması |
pejoratism n.
|
|
428 |
Linguistics |
ifadede anlam |
power n.
|
|
429 |
Linguistics |
anlam karmaşasının önlenmesi amacıyla bağlaçtan önce eklenen virgül türü |
series comma n.
|
|
430 |
Linguistics |
alt anlam |
subsense n.
|
|
431 |
Linguistics |
geniş kapsamlı bir tanıma ait spesifik anlam |
subsense n.
|
|
432 |
Linguistics |
(sözcükler arası) üst anlam ilişkisi |
superordination n.
|
|
433 |
Linguistics |
anlam çıkarmak |
extrapolate v.
|
|
434 |
Linguistics |
(kelimeyi) anlam değişmeyecek şekilde dışa kaydırmak |
extrapose v.
|
|
435 |
Linguistics |
aktarılan anlam üzerinde hiçbir etkisi olmayan |
nondistinctive adj.
|
|
436 |
Linguistics |
aktarılan anlam üzerinde hiçbir etkisi olmayan |
non-distinctive adj.
|
|
437 |
Linguistics |
anlam ayırıcı |
distinctive adj.
|
|
438 |
Linguistics |
gerçek dünyaya dair anlam farklılığı gösteren (terim) |
anisomorphic adj.
|
|
439 |
Linguistics |
yan anlam ile ilgili |
extended adj.
|
|
440 |
Linguistics |
cümlenin anlam odağına ilişkin |
rhematic adj.
|
|
441 |
Linguistics |
metinlerarasılıktan anlam kazanan |
intertextual adj.
|
|
442 |
Linguistics |
(dizgeci dilbilgisinde cümle) kendi başına anlam ifade eden |
freestanding adj.
|
|
443 |
Linguistics |
tek başına anlam içeremeyen |
syncategorematic adj.
|
|
Religious |
|
444 |
Religious |
resmi bir inancı olmayan, ruhsal gelişim, hakikat ve anlam arayışındaki özgürlükçü bir din |
unitarian universalism n.
|
|
445 |
Religious |
protestan hristiyanlığında inancın anlam ve geçerliliğini mevcut insan deneyimiyle ilişkilendirmeyi ve geleneksel teolojik kavramlarla bağdaştırıp birleştirmeyi amaçlayan bir hareket |
modernism n.
|
|
446 |
Religious |
kişinin başı dönene kadar dönerek düştüğü yerdeki harflere anlam yüklenen bir kehanet yöntemi |
gyromancy n.
|
|
Philosophy |
|
447 |
Philosophy |
ahlaki yasaların, sabit ya da evrenselden ziyade anlam ve uygulama bakımından göreceli olduğu görüşü |
antinomianism n.
|
|
448 |
Philosophy |
dilin felsefi analizinin gerçekliğin temel elementlerine tekabül eden anlam atomlarında sona erdiğini öne süren felsefi bir yaklaşım |
logical atomism n.
|
|
449 |
Philosophy |
anlam bilimi |
significs n.
|
|
Meteorology |
|
450 |
Meteorology |
katman bulut ile birlikte anlam veren bir ön ek |
strato- pref.
|
|
Art |
|
451 |
Art |
sonradan sanatsal anlam yüklenen buluntu nesne |
found object n.
|
|
Theatre |
|
452 |
Theatre |
anlam aykırılığı |
contrary sense n.
|
|
Slang |
|
453 |
Slang |
anlam ifade etmemek |
not mean jack shit to v.
|
|
454 |
Slang |
büyük anlam ifade etmek |
mean a hell of a lot to v.
|
|
455 |
Slang |
anlam kazanmak |
sensu v.
|
|