make - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
make yapmak v.
  • Let me make one more observation.
  • Bir gözlem daha yapmama izin verin.
  • This intervention should have been made, at the latest, at the time of the explanations of vote and not now.
  • Bu müdahalenin şimdi değil, en geç oylama açıklamaları sırasında yapılması gerekirdi.
  • Improvements have to be made at the same time.
  • Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır.
Show More (1231)
make etmek v.
  • The EU and the Member States must make far greater efforts in the field of de-escalation.
  • AB ve Üye Devletler gerilimin azaltılması alanında çok daha fazla çaba sarf etmelidir.
  • It should be added that society in both countries has seen many efforts made towards a final reconciliation.
  • Her iki ülkede de toplumun nihai bir uzlaşı için çok çaba sarf ettiğini belirtmek isterim.
  • Additional efforts must be made so that the presence of women in decision-making bodies becomes a reality.
  • Kadınların karar alma organlarındaki varlıklarının gerçeğe dönüşmesi için ilave çabalar sarf edilmelidir.
Show More (124)
make kılmak v.
  • We deploy the instruments within our competence to make it more effective.
  • Bunu daha etkili kılmak için yetkimiz dahilindeki araçları kullanıyoruz.
  • It is also important to make the shipping agent and the shipping line responsible for visa requests.
  • Vize taleplerinden gemi acentesini ve gemi hattını sorumlu kılmak da önemlidir.
  • It is precisely the introduction of the euro that makes it so necessary to harmonise in this area.
  • Bu alanda uyum sağlanmasını bu kadar gerekli kılan şey tam da Euro'nun yürürlüğe girmesidir.
Show More (112)
make haline getirmek v.
  • So I am certainly inclined to make it a very important priority.
  • Dolayısıyla bunu kesinlikle çok önemli bir öncelik haline getirme eğilimindeyim.
  • The European Union should make it policy to promote the abolition of these immoral practices.
  • Avrupa Birliği bu ahlak dışı uygulamaların ortadan kaldırılmasını teşvik etmeyi bir politika haline getirmelidir.
  • The tangible euro makes Europe a fact of daily life, just as we MEPs always said it would.
  • Somut Avro, biz AP üyelerinin her zaman söylediği gibi Avrupa'yı günlük yaşamın bir gerçeği haline getiriyor.
Show More (79)
make sağlamak v.
  • It is only right, though, that this House should discuss them and make them known to a wider public.
  • Yine de bu Meclisin bunları tartışması ve daha geniş bir kamuoyu tarafından bilinmesini sağlaması doğru olacaktır.
  • It would make for greater transparency of the enterprises concerned.
  • İlgili işletmelerin daha şeffaf olmasını sağlayacaktır.
  • I think that aquaculture makes a positive contribution to the preservation of natural fish stocks.
  • Su ürünleri yetiştiriciliğinin doğal balık rezervlerinin korunmasına olumlu katkı sağladığını düşünüyorum.
Show More (68)
make yaratmak v.
  • In fact, the fisheries sector is ahead of agriculture in the enlargement process, which also makes a change.
  • Aslında balıkçılık sektörünün genişleme sürecinde tarımın önünde yer alması da bir değişiklik yaratmaktadır.
  • The SARS outbreak has already made a political and economic impact.
  • SARS salgını şimdiden siyasi ve ekonomik bir etki yaratmıştır.
  • I believe this would make a real difference.
  • Bunun gerçek bir fark yaratacağına inanıyorum.
Show More (51)
make kazanmak v.
  • We should look in particular for partners in making multilateralism work in Latin America and the Caribbean.
  • Latin Amerika ve Karayipler'de çok taraflılığın işlerlik kazanması için özellikle ortaklar aramalıyız.
  • Since the independence of these countries, no real effort for maintaining the water system has been made.
  • Bu ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana su sistemini korumak için gerçek bir çaba sarf edilmemiştir.
  • For the poor countries, this is one way of making a fast buck, but offers no solutions in the long run.
  • Yoksul ülkeler için bu, hızlı para kazanmanın bir yoludur, ancak uzun vadede hiçbir çözüm sunmaz.
Show More (50)
make olmak v.
  • We must continue to make our citizens understand that we need immigrants.
  • Vatandaşlarımıza göçmenlere ihtiyacımız olduğunu anlatmaya devam etmeliyiz.
  • We make a bit of a rod for our own backs at times.
  • Zaman zaman kendi kendimizin maskarası oluyoruz.
  • Why then, should we now try to make it think it is?
  • O zaman neden şimdi öyle olduğunu düşündürmeye çalışıyoruz?
Show More (42)
make hazırlamak v.
  • The rapporteur's drafting has made the final report fair and a polished piece of work.
  • Raportörün taslak hazırlaması, nihai raporu adil ve cilalı bir çalışma haline getirmiştir.
  • The army printed the ballot papers and made the ballot boxes.
  • Ordu oy pusulalarını bastı ve oy sandıklarını hazırladı.
  • The rapporteur's drafting has made the final report fair and a polished piece of work.
  • Raportörün hazırladığı taslak, nihai raporu adil ve gösterişli bir çalışma haline getirmiştir.
Show More (37)
make almak v.
  • A minority of the largest shareholders is able to make decisions on behalf of the majority.
  • En büyük hissedarlardan oluşan bir azınlık, çoğunluk adına kararlar alabilmektedir.
  • We will make new decisions on Turkey at the Copenhagen Summit.
  • Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye ile ilgili yeni kararlar alacağız.
  • That is why the UN Security Council must make a resolution on any armed campaign.
  • Bu nedenle BM Güvenlik Konseyi herhangi bir silahlı harekat konusunda karar almalıdır.
Show More (26)
make oluşturmak v.
  • Progress has been made in numerous chapters of the Agreement and working groups have been set up in specific sectors.
  • Anlaşmanın birçok başlığında ilerleme kaydedilmiş ve belirli sektörlerde çalışma grupları oluşturulmuştur.
  • I have to say that we made a good team.
  • İyi bir ekip oluşturduğumuzu söylemeliyim.
  • At the same time we can make effective European policy.
  • Aynı zamanda etkili bir Avrupa politikası oluşturabiliriz.
Show More (18)
make koymak v.
  • The first part of paragraph 10 which we support makes that absolutely clear.
  • Desteklediğimiz 10. paragrafın ilk bölümü bunu açıkça ortaya koymaktadır.
  • Why do we not make the situation plain?
  • Neden durumu açıkça ortaya koymuyoruz?
  • So you have to try and make rules that are workable and realistic.
  • Dolayısıyla uygulanabilir ve gerçekçi kurallar koymaya çalışmalısınız.
Show More (10)
make uydurmak v.
  • He must have made it up.
  • Bunu uydurmuş olmalı.
  • I don't think Tom made it up.
  • Onu Tom'un uydurduğunu sanmıyorum.
  • I made it up.
  • Onu uydurdum.
Show More (9)
make sebep olmak v.
  • Sometimes that kind of blues will make you even kill one another.
  • Bazen böyle bir Blues birbirinizi öldürmenize bile sebep olur.
  • The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable.
  • Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor.
  • What made him change his mind?
  • Fikrini değiştirmesine ne sebep oldu?
Show More (6)
make zorlamak v.
  • We made him go there.
  • Onu oraya gitmeye zorladık.
  • Don't make me hit you.
  • Beni sana vurmaya zorlama.
  • I'm not making you do anything.
  • Seni bir şey yapmaya zorlamıyorum.
Show More (5)
make yetişmek v.
  • I couldn't make the train.
  • Trene yetişemedim.
  • Tom didn't make the deadline.
  • Tom son teslim tarihine yetişemedi.
  • Tom might not make it in time.
  • Tom zamanında yetişemeyebilir.
Show More (5)
make elde etmek v.
  • Liberalisation means that we will only be able to travel where entrepreneurs can expect to make a profit.
  • Liberalleşme, sadece girişimcilerin kar elde etmeyi bekleyebilecekleri yerlere seyahat edebileceğimiz anlamına geliyor.
  • They are the ones that reduce the price paid to farmers in order to make ever-increasing profits.
  • Sürekli artan karlar elde etmek için çiftçilere ödenen fiyatı düşürenler onlardır.
  • I would not like to make political capital out of it.
  • Bundan siyasi rant elde etmek istemem.
Show More (4)
make neden olmak v.
  • That makes the Council often think that we are profligate with taxpayers' money.
  • Bu da Konsey'in sık sık vergi mükelleflerinin parasını savurganca kullandığımızı düşünmesine neden oluyor.
  • The very suggestion that it might be the other way round makes us lose credibility in the eyes of the outside world.
  • Bunun tam tersi olabileceğine dair bir öneri, dış dünyanın gözünde güvenilirliğimizi kaybetmemize neden olur.
  • Moreover, this observation makes us wonder just which cells are covered by the proposed directive.
  • Ayrıca bu gözlem, önerilen direktifin hangi hücreleri kapsadığını merak etmemize neden olmaktadır.
Show More (4)
make varmak v.
  • Do you not think it strange that these judgments are made?
  • Bu yargılara varılması sizce de garip değil mi?
  • I believe that one quarter makes for a sensible compromise on which to agree.
  • İnanıyorum ki dörtte bir, üzerinde anlaşmaya varılacak makul bir uzlaşma sağlar.
  • Surveys have shown that most people feel they have too little information to make a clear judgment.
  • Anketler, çoğu insanın net bir yargıya varmak için çok az bilgiye sahip olduğunu düşündüğünü göstermiştir.
Show More (4)
make belirlemek v.
  • The position taken here is forward-looking and constructive, although it also has criticisms to make.
  • Burada belirlenen tutum ileriye dönük ve yapıcı olmakla birlikte eleştirilecek yönleri de vardır.
  • As the draft EU constitution makes Parliament the primary legislator, Parliament must itself respect that role.
  • Taslak AB anayasası Parlamentoyu birincil yasa koyucu olarak belirlediğinden, Parlamento da bu role saygı göstermelidir.
  • Our committee can make proposals but not set parameters.
  • Komitemiz önerilerde bulunabilir ancak parametreleri belirleyemez.
Show More (3)
make gitmek v.
  • If we follow EU lines, it will make things even worse.
  • AB çizgisini takip edersek işler daha da kötüye gidecektir.
  • Can't you make it to Boston this year?
  • Bu yıl Boston'a gidemez misin?
  • Can you make it to Boston this year?
  • Bu yıl Boston'a gidebilir misin?
Show More (3)
make hayata geçirmek v.
  • That makes it all the easier to bring this directive about.
  • Bu da bu yönergenin hayata geçirilmesini daha da kolaylaştırıyor.
  • It would also make it easier for other reforms to be implemented further down the line.
  • Bu aynı zamanda diğer reformların ileride hayata geçirilmesini de kolaylaştıracaktır.
  • So we should implement more quickly the proposals Parliament has made.
  • Dolayısıyla Parlamento'nun yaptığı önerileri daha hızlı bir şekilde hayata geçirmeliyiz.
Show More (2)
make tutmak v.
  • We must make the perpetrators liable for all manner of damage done to our environment.
  • Çevremize verilen her türlü zarardan failleri sorumlu tutmalıyız.
  • It makes no sense to keep any of this quiet.
  • Bunların hiçbirini gizli tutmanın bir anlamı yok.
  • Obviously, making ports responsible for the condition of vessels to be loaded is not enough.
  • Açıkçası, yüklenecek gemilerin durumundan limanları sorumlu tutmak yeterli değildir.
Show More (2)
make çıkarmak v.
  • Make of that what you can.
  • Bundan ne çıkarırsanız çıkarın.
  • Make of that what you will.
  • Bundan ne çıkarırsanız çıkarın.
  • It makes no sense to wait for a thematic strategy before thinking of introducing further legislation.
  • Daha fazla mevzuat çıkarmayı düşünmeden önce tematik bir stratejiyi beklemenin hiçbir anlamı yoktur.
Show More (2)
make kurmak v.
  • Yet still members of the Committee on Fisheries seem unable to make the connection.
  • Ancak Balıkçılık Komitesi üyeleri hala bu bağlantıyı kuramamış görünüyor.
  • Progress has also been made in exchanges of good practice such as cutting red tape in company creation.
  • Şirket kurma sürecindeki bürokrasinin azaltılması gibi iyi uygulama değiş tokuşlarında da ilerleme kaydedilmiştir.
  • Rest assured, then, that we returned inspired by our discussions and by the contacts we made at the social forum.
  • Tartışmalarımızdan ve sosyal forumda kurduğumuz bağlantılardan ilham alarak geri döndüğümüzden emin olabilirsiniz.
Show More (2)
make becermek v.
  • Can you make it?
  • Becerebilir misin?
  • If I just try harder, I'll make it next time.
  • Eğer daha fazla uğraşırsam, bir dahaki sefere beceririm.
  • I don't know how I'll make it.
  • Bunu nasıl beceririm bilmiyorum.
Show More (0)
make marka n.
  • In future, dealers will be able to sell several makes.
  • Gelecekte bayiler çeşitli markaları satabilecekler.
  • In future, dealers will be able to sell several makes.
  • Gelecekte, bayiler çeşitli markaları satabilecekler.
Show More (-1)
make bulunmak v.
  • Let me also, at this point, make an observation as a German.
  • Bu noktada bir Alman olarak bir gözlemde bulunmama da izin verin.
  • I will make a few observations to the measures included in the Commission proposal.
  • Komisyon önerisinde yer alan tedbirlere ilişkin birkaç gözlemde bulunacağım.
Show More (-1)
make üretim n.
  • We have to make absolutely clear that manufacture and production of such materials should be punishable.
  • Bu tür materyallerin imalatı ve üretiminin cezalandırılması gerektiğini kesinlikle netleştirmeliyiz.
  • This car is made in Japan.
  • Bu araba Japon üretimi.
Show More (-1)
make (ateş) yakmak v.
  • Tom made a campfire.
  • Tom kamp ateşi yaktı.
  • Tom made a campfire.
  • Tom bir kamp ateşi yaktı.
Show More (-1)
make uygulamaya koymak v.
  • It is easier to make plans than to put them into practice.
  • Planlar yapmak, onları uygulamaya koymaktan daha kolaydır.
  • It is easier to make plans than to put them into practice.
  • Plan yapmak, uygulamaya koymaktan daha kolay.
Show More (-1)
make (bir şey yapmaya) davranmak v.
  • Make yourself at home.
  • Kendi evinizde gibi davranın.
  • Make yourself at home.
  • Kendi evinizdeymiş gibi davranın.
Show More (-1)
make anlam çıkarmak v.
  • What is the consumer supposed to make of all this?
  • Tüketicinin tüm bunlardan ne anlam çıkarması gerekiyor?
Show More (-2)
make yapı n.
  • We have to make CFSP structures responsive enough to cater for 10 or more new Member States.
  • ODGP yapılarını 10 veya daha fazla yeni Üye Devlete cevap verebilecek hale getirmeliyiz.
Show More (-2)
make yakalamak v.
  • Moreover, at this rate, we will not make 1 January with the notification in the Official Journal practically speaking.
  • Ayrıca, bu gidişle Resmi Gazete'deki tebliğ ile 1 Ocak'ı pratikte yakalayamayacağız.
Show More (-2)
make haline gelmek v.
  • Glancing through a scientific report on the status of fish stocks makes for very depressing reading these days.
  • Balık stoklarının durumuna ilişkin bilimsel bir rapora göz atmak bugünlerde çok iç karartıcı bir okuma haline geliyor.
Show More (-2)
make ulaşmak v.
  • The biotechnology industry can make a major contribution to achieving this ambition.
  • Biyoteknoloji endüstrisi bu hedefe ulaşılmasına büyük katkı sağlayabilir.
Show More (-2)
make çevirmek v.
  • It has made me feel good, but I have already tried to pass this praise back.
  • Bu beni iyi hissettirdi, ancak bu övgüyü geri çevirmeye çalıştım bile.
Show More (-2)
make yaptırmak v.
  • I wonder what made him do that.
  • Bunu ona ne yaptırdı merak ediyorum.
Show More (-2)
make göstermek v.
  • Medical science has made a dramatic advance.
  • Tıp bilimi çarpıcı bir ilerleme gösterdi.
Show More (-2)
make tamamlamak v.
  • Tom might not make it in time.
  • Tom vaktinde tamamlayamayabilir.
Show More (-2)
make anlam vermek v.
  • I can't make any sense of this.
  • Buna bir anlam veremiyorum.
Show More (-2)
make katetmek v.
  • Tom seemed to be making progress.
  • Tom aşama katediyor gibiydi.
Show More (-2)