|
Categoría |
Turco |
Inglés |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
olduğu halde |
while conj.
|
|
General |
|
2 |
General |
trafiğin en sıkışık olduğu saatler |
peak traffic hours n.
|
|
3 |
General |
hayatın bağlı olduğu şey |
lifeline n.
|
|
4 |
General |
yeryüzünde yaşamın başlangıcı olduğu varsayılan ilk yaşam biçimi |
eobiont n.
|
|
5 |
General |
evli olduğu kişiyi öldürme |
mariticide n.
|
|
6 |
General |
bir ürün veya hizmete talebin en düşük olduğu mevsim veya dönem |
low season n.
|
|
7 |
General |
savaşa karşı olduğu için askerlik yapmayı reddeden kimse |
conscientious objector n.
|
|
8 |
General |
nüfusa kayıtlı olduğu yer |
place of registry n.
|
|
9 |
General |
dönem (bir dinin etkili olduğu) |
dispensation n.
|
|
10 |
General |
kızılderililer tarafından zehirli olduğu rivayet edilen bir kertenkele |
galliwasp n.
|
|
11 |
General |
tibet'te bir yerde olduğu varsayılan hayali yeryüzü cenneti |
shangri la n.
|
|
12 |
General |
alçalma ile yükselmenin en az olduğu gelgit |
neap tide n.
|
|
13 |
General |
her yöne birden çok yolun olduğu otoyol |
superhighway n.
|
|
14 |
General |
kütüphanelerde bir kitabın üzerindeki ait olduğu rafı gösteren damga |
call mark n.
|
|
15 |
General |
bir kimsenin mezun olduğu okul |
alma mater n.
|
|
16 |
General |
içkinin serbest olduğu |
wet n.
|
|
17 |
General |
bulunduğu veya olduğu yer (bir kimsenin/bir şeyin) |
whereabouts n.
|
|
18 |
General |
nerede olduğu açıklanamayan malzeme |
material unaccounted for n.
|
|
19 |
General |
bir kilisenin sorumlu olduğu mahallede oturan sakinlerin tümü |
parish n.
|
|
|
20 |
General |
mükemmel olduğu kabul edilen örnek |
paragon n.
|
|
21 |
General |
avlanmanın yasak olduğu mevsim |
closed season n.
|
|
22 |
General |
komşu olduğu kıyı bölgesi |
adjacent coastal zone n.
|
|
23 |
General |
mezun olduğu üniversite |
alma mater n.
|
|
24 |
General |
almanya'da yerin altındaki kıymetli madenleri korumakla görevli olduğu sanılan bir cin |
kobold n.
|
|
25 |
General |
kara listedekilerin kayıtlı olduğu defter |
black book n.
|
|
26 |
General |
kim olduğu belli olmayan |
shadowy figure n.
|
|
27 |
General |
oksijenin az olduğu şartlar |
anoxic conditions n.
|
|
28 |
General |
yerleşimin yoğun olduğu ve trafiğin zorlayıcı olmayan yöntemlerle engellenmeye çalışıldığı sokak veya bölge |
home zone n.
|
|
29 |
General |
bir kimsenin etkili olduğu zaman |
floruit n.
|
|
30 |
General |
antik fizyolojiye göre aşırı sinir ve asabiyete neden olduğu düşünülen dört etkenden biri |
yellow bile n.
|
|
31 |
General |
muayenehanenin açık olduğu saatler |
surgery hours n.
|
|
32 |
General |
siyasi kargaşaların olduğu bir dönem |
a period of political unrest n.
|
|
33 |
General |
talebin çok yoğun olduğu dönemlerde kimi gemi ve feribot seferlerinde kullanılan bir kontrol doküman |
sailing ticket n.
|
|
34 |
General |
hareket ettirildiğinde üzerindeki resimlerin göz yanılmasına sebep olduğu bir silindirden oluşan oyuncak |
zoetrope n.
|
|
35 |
General |
vatandaşlarının ortak dil, tarih vb faktörlerce birbirlerine bağlı olduğu egemen devlet |
nation state n.
|
|
36 |
General |
rezervasyonlu olduğu halde gitmeme |
no show n.
|
|
37 |
General |
seyahatte, talep veya etkinliklerin kesin ve tanımlanabilir düzeyde olduğu yılın belli dönemleri |
season n.
|
|
38 |
General |
evli olduğu kişiyi öldüren |
mariticide n.
|
|
39 |
General |
doğum oranının yüksek olduğu dönemde doğan kimse |
baby boomer n.
|
|
|
40 |
General |
tüm toplum tarafından aptal olduğu düşünülen kimse |
celebutard n.
|
|
41 |
General |
kadınların egemen olduğu yönetim biçimi |
gynaecocracy n.
|
|
42 |
General |
hisseler, emlak, mülk, mallar (bir kimsenin veya bir kuruluşun sahip olduğu) |
holding n.
|
|
43 |
General |
gebeliğe hazır olduğu dönemlerdeki dişinin üreme organındaki fizyolojik değişiklikler |
estrum n.
|
|
44 |
General |
suç anında başka yerde olduğu iddiası |
alibi n.
|
|
45 |
General |
iş gününde trafiğin en yoğun olduğu zaman |
rush hour n.
|
|
46 |
General |
telefon üzerindeki numaraların olduğu kadran |
dial n.
|
|
47 |
General |
devlet dairelerinin ve ticari işletmelerin de çoğunun kapalı olduğu gün |
public holiday n.
|
|
48 |
General |
portekiz'de yerel üslupla inşa edilmiş ve devletin sahibi olduğu otel |
pousada n.
|
|
49 |
General |
kötü ruhun musallat olduğu kimse |
energumen n.
|
|
50 |
General |
bir aracın gitmekte olduğu yön |
course n.
|
|
51 |
General |
(abd'de 1920-1933 arasında) alkollü içeceklerin üretiminin ve satışının yasak olduğu dönem |
prohibition era n.
|
|
52 |
General |
içki satışının serbest olduğu saatler |
permitted hours n.
|
|
53 |
General |
nüfusa kayıtlı olduğu il |
registered province n.
|
|
54 |
General |
güney amerika'da hazinelerle dolu olduğu söylentisi bulunan efsanevi şehir |
el dorado n.
|
|
55 |
General |
bankanın açık olduğu gün |
bank working day n.
|
|
56 |
General |
roma'nın üzerine kurulu olduğu yedi tepeden biri |
aventine n.
|
|
57 |
General |
normal sayfa boyutundan büyük olduğu için katlanan sayfa |
gatefold n.
|
|
58 |
General |
oyuncuların çıplak olduğu film |
nudie n.
|
|
59 |
General |
ait olduğu makam |
the position where one belongs to n.
|
|
60 |
General |
bir kimsenin kanunen bakmakla yükümlü olduğu kimseye bakmaması |
nonsupport n.
|
|
61 |
General |
hastalıkların sınıflandırılmış olduğu liste |
nosology n.
|
|
62 |
General |
kim olduğu bilinmeyen |
incog n.
|
|
63 |
General |
yenilginin kaçınılmaz olduğu mücadele |
losing battle n.
|
|
64 |
General |
insanların birbiriyle yarış içerisinde olduğu mücadele ortamı |
rat race n.
|
|
65 |
General |
satılık ya da kiralık bir mekanın insanların görüşüne açık olduğu zaman aralığı |
open house n.
|
|
66 |
General |
sahip olduğu durum çizgisi |
condition line n.
|
|
67 |
General |
bir insanın hakkında güçlü duygulara sahip olduğu ve konuşmaya bayıldığı konu |
hobby-horse n.
|
|
68 |
General |
hangi seçeneğin daha iyi olduğu hiç belli olmayan bir durum |
toss-up n.
|
|
69 |
General |
yetkili olmayanların girmelerinin yasak olduğu alan |
no-go area n.
|
|
70 |
General |
trafiğin en yoğun olduğu saatler |
rush hour n.
|
|
71 |
General |
rüyada olduğu gibi bir dizi tutarsız hayal |
phantasmagoria n.
|
|
72 |
General |
eski ve bakımsız binaların yoğun olduğu semt veya bölge |
tenement district n.
|
|
73 |
General |
mezun olduğu tarih |
graduation date n.
|
|
74 |
General |
mezun olduğu tarih |
date of graduation n.
|
|
75 |
General |
emzirici hayvanların çok yavrusu olduğu durumlarda tüm yavruların emzirilmesini mümkün kılmak üzere yavruları belirli bir sıraya göre meme uçlarına yerleştirme |
nurse sow n.
|
|
76 |
General |
japon anime ve mangalarında hikayenin merkezindeki karakterin dişi olduğu ve etrafında birden fazla erkek karakterin bulunduğu tür |
reverse harem n.
|
|
77 |
General |
abd'nin nispeten eski ve ağır sanayilerini barındıran ve soğuk havanın egemen olduğu kuzey bölgesi |
rust belt n.
|
|
78 |
General |
her şeyin kötü olduğu durum |
dystopia n.
|
|
79 |
General |
gerçeklerin bire bir/olduğu gibi /aynen nakledilmesi |
recitation of facts n.
|
|
|
80 |
General |
sıra sıra dükkanların olduğu sokak |
parade n.
|
|
81 |
General |
atın dresajda olduğu yerde tırıs adım kararında hareket etmesi |
piaffe n.
|
|
82 |
General |
olduğu gibi |
bare fact n.
|
|
83 |
General |
fakirliğin yoğun olduğu bölge |
distressed area n.
|
|
84 |
General |
(7-10 yaş grubu çocuklar için hazırlanmış) resimlerin az olduğu çocuk kitabı |
chapter book n.
|
|
85 |
General |
oturma, çalışma, yemek, misafir odalarının ve mutfağın bir arada olduğu, yüksek tavanlı, büyük salon |
great room n.
|
|
86 |
General |
kadınların egemen olduğu yönetim biçimi |
gynecocracy n.
|
|
87 |
General |
bir kimsenin kanunen bakmakla yükümlü olduğu kimseye bakmaması |
non-support n.
|
|
88 |
General |
sözün yazıya üstün olduğu fikri |
phonocentrism n.
|
|
89 |
General |
new york'un manhattan bölgesinin kuzeydoğu bölümünde bulunan zenci nüfusun çoğunlukta olduğu bir bölge |
harlem n.
|
|
90 |
General |
(kanada) eğitim kurumunda kolay olduğu düşünülen ders |
bird course n.
|
|
91 |
General |
ritmik jimnastik, artistik jimnastik, amigo, dövüş sporları, break dans gibi enerjik ve ritmik tarz tekniklerinin bir arada olduğu sözsüz tiyatro oyunu |
flying n.
|
|
92 |
General |
İingilizcenin resmî dil olduğu ülkelerin listesi |
list of countries where english is an official language n.
|
|
93 |
General |
ingilizcenin resmi olduğu ülkeler listesi |
list of countries where english is an official language n.
|
|
94 |
General |
ingilizcenin resmi olduğu ülkeler |
countries where English is an official language n.
|
|
95 |
General |
(bir yerin) açık olduğu saatler |
opening hours n.
|
|
96 |
General |
havanın neden olduğu olduğu renk atması/leke |
weather stain n.
|
|
97 |
General |
revaçta olduğu dönem |
heyday n.
|
|
98 |
General |
revaçta olduğu dönemler |
heyday n.
|
|
99 |
General |
üzerinde muhalif tanımların olduğu kavram |
essentially contested concept n.
|
|
100 |
General |
kontrolün onda olduğu kişi |
the man in charge n.
|
|
101 |
General |
yönetimde kadınların hakim olduğu yapı |
petticoat government n.
|
|
102 |
General |
bir müessesenin pişirmekte mahir olduğu yemek |
house specialty n.
|
|
103 |
General |
her katmanın diğer katmanlardan bağımsız olduğu organizasyon |
stratarchy n.
|
|
104 |
General |
tomrukların neden olduğu tıkanıklık |
log jam n.
|
|
105 |
General |
ırklar arasındaki çatışmaların sebep olduğu sosyal ve politik sorun |
race problem n.
|
|
106 |
General |
yaşlılığın getirmiş olduğu zayıflık |
caducity n.
|
|
107 |
General |
kabile üyesi olduğu hükümetçe resmen tanınan kanada kızılderilileri listesi |
band list n.
|
|
108 |
General |
bir yazara ait olduğu kanıtlanmış eserler |
canon n.
|
|
109 |
General |
meksikalı çoban kulübelerinin olduğu köy |
rancheria n.
|
|
110 |
General |
sıcaklık bakımından ne çok sıcak ne de çok soğuk olan, havanın değişken olduğu iklim kuşağı |
temperate n.
|
|
111 |
General |
kumarhane ve otelin bir arada olduğu işletme |
casino-hotel n.
|
|
112 |
General |
ait olduğu kişinin adını gösteren rozet |
rebus n.
|
|
113 |
General |
(100 tanganın 1 tacikistan rublesine eşit olduğu) tacikistan'ın eski para birimi |
tanga n.
|
|
114 |
General |
aniden yapılan geri hareketin neden olduğu darbe |
backslap n.
|
|
115 |
General |
(eskiden avustralya ve yeni zelanda'da) sahil kurtarma ekibinde cankurtaranın yüzerken bağlı olduğu kemerin makarasını çalıştıran görevli |
reel man n.
|
|
116 |
General |
(eskiden avustralya ve yeni zelanda'da) sahil kurtarma ekibinde cankurtaranın yüzerken bağlı olduğu kemerin makarasını çalıştıran görevli |
reelman n.
|
|
117 |
General |
londra'da yerel saatin geçerli olduğu eşgüdümlü evrensel saat dilimi |
utc (coordinated universal time) n.
|
|
118 |
General |
yanlış olduğu aşikar olan tutum |
charade n.
|
|
119 |
General |
balede hep aynı ayağın önde olduğu süzülme hareketi |
chassé n.
|
|
120 |
General |
bir ülke içerisinde genellikle çoğunluğun mensup olduğu dini temsil eden bağımsız kilise |
national church n.
|
|
121 |
General |
yay kirişinin takılı olduğu kertiğe bağlanan ucu |
noose n.
|
|
122 |
General |
bir kişinin durumunun belirsiz, önemsiz veya tanımsız olduğu hal |
nether world n.
|
|
123 |
General |
bir kişinin durumunun belirsiz, önemsiz veya tanımsız olduğu hal |
netherworld n.
|
|
124 |
General |
yasak olduğu halde yere çöp atma |
tipping n.
|
|
125 |
General |
okuma yazması olduğu halde okumaya ilgi duymama |
aliteracy n.
|
|
126 |
General |
okuma yazması olduğu halde okumaya ilgi duymayan kimse |
aliterate n.
|
|
127 |
General |
okuma yazması olduğu halde okumaya ilgi duymayan kimse |
aliterate person n.
|
|
128 |
General |
isa'nın her an her yerde var olduğu inancı |
ubiquitism n.
|
|
129 |
General |
tek tip görüşün hakim olduğu, karşıt görüşlerin desteklenmeyip aşağılandığı kurum veya ortam |
echo chamber n.
|
|
130 |
General |
dünya harikaları arasına girebilecek kadar muhteşem olduğu düşünülen şey |
the eighth wonder of the world n.
|
|
131 |
General |
gündüz ve gece süresinin eşit olduğu tarih |
fall equinox n.
|
|
132 |
General |
gündüz ve gece süresinin eşit olduğu tarih |
september equinox n.
|
|
133 |
General |
belirli bir grup mensubu kişilerin eşlerinin üye olduğu dernek |
auxiliary n.
|
|
134 |
General |
belirli bir grup mensubu kişilerin akrabalarının üye olduğu dernek |
auxiliary n.
|
|
135 |
General |
bir şeyin en geniş olduğu kısım |
beam n.
|
|
136 |
General |
gereksiz gösterişin olduğu yer |
vanity fair n.
|
|
137 |
General |
hareket ettirildiğinde üzerindeki resimlerin göz yanılmasına sebep olduğu bir silindirden oluşan oyuncak |
zootrope n.
|
|
138 |
General |
sadece çocuklara uygun olduğu düşünülen şey |
kid stuff n.
|
|
139 |
General |
bir kimsenin üstün olduğu alan |
kingdom n.
|
|
140 |
General |
öncesindeki bir olayın neden olduğu durum |
upshot n.
|
|
141 |
General |
fikrin taze olduğu dönem |
youth n.
|
|
142 |
General |
kilise görevlisinin sahip olduğu mevki veya yetki alanı |
beadlery n.
|
|
143 |
General |
tüm bireylerin eşit mükellef olduğu vergi |
chevage n.
|
|
144 |
General |
zor veya argo sözcüklerin olduğu özel bir jargon |
jive n.
|
|
145 |
General |
erişilmesi ve fethi zor olduğu için yasak şehir olarak bilinen, tibet budizmi'nin kutsal kenti |
lassa n.
|
|
146 |
General |
başarmak için son çare olduğu düşünülen durum |
last chance saloon n.
|
|
147 |
General |
nelson mandela'ya verilmiş, kökeni ait olduğu xhosa klanına dayanan bir saygı unvanı |
madiba [south africa] n.
|
|
148 |
General |
mandela'nın çok ırklı güney afrika'nın ilk başkanı olduğu 1994 yılı civarında doğan nesil |
madiba generation [south africa] n.
|
|
149 |
General |
abd'de ailelerin etrafında organize olan ve sicilya mafyası ile ilişkili olduğu düşünülen suç örgütü |
maffia n.
|
|
150 |
General |
otomatik dolumlu sobada olduğu gibi, ateşi kendi kendini besleyen bir yakıt haznesine sahip ocak |
magazine stove n.
|
|
151 |
General |
magdalalı meryem'in memleketi olduğu düşünülen, taberiye gölü'nün batısında bulunan eski bir filistin kenti |
magdala n.
|
|
152 |
General |
modern cadılık inancında ve diğer birtakım dinlerde kişisel dönüşüme veya dışsal değişime sebep olduğu düşünülen faaliyet |
magick n.
|
|
153 |
General |
(sözcük oyununda olduğu gibi) bir kelimenin anlamının bilerek çarpıtılması |
verbicide n.
|
|
154 |
General |
temanın veya konunun geliştirilmekte olduğu katman |
vesture n.
|
|
155 |
General |
ahlak dışı olduğu için kanunen yasaklanmış eylem |
vice crime n.
|
|
156 |
General |
ikinci dünya savaşı'nda japonya'nın teslim olduğu gün |
v-j day n.
|
|
157 |
General |
para babalarının sahip olduğu güç ve etki |
big bucks n.
|
|
158 |
General |
içinde potansiyel romantik partnerlerin telefon numaralarının olduğu fihrist |
black book n.
|
|
159 |
General |
özel ticari tekliflerin geçersiz olduğu bir süre |
blackout n.
|
|
160 |
General |
antrenman maçının tersine rekabetin ön planda olduğu oyun |
matchplay n.
|
|
161 |
General |
eski askerlerin bağlı olduğu ulusal askeri kurum |
legion n.
|
|
162 |
General |
halkalarla yapılan vücudun yatay pozisyonda olduğu bir hareket |
lever hang n.
|
|
163 |
General |
kötü niyetli olduğu halde dıştan erdemli gibi görünen kimse |
whited sepulcher n.
|
|
164 |
General |
kötü niyetli olduğu halde dıştan erdemli gibi görünen kimse |
whited sepulchre n.
|
|
165 |
General |
yeterli olduğu düşünülen düzenleme |
whiz n.
|
|
166 |
General |
yeterli olduğu düşünülen düzenleme |
whizz n.
|
|
167 |
General |
bir görevlini yetkili olduğu uzmanlık alanı |
march n.
|
|
168 |
General |
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır |
margent n.
|
|
169 |
General |
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır |
margin n.
|
|
170 |
General |
kadınlara özgü olduğu düşünülen özelliklere sahip kimse |
woman n.
|
|
171 |
General |
kadınlara uygun olduğu düşünülen nitelikler |
womanhood n.
|
|
172 |
General |
(salon, yol) görmenin veya duymanın zor veya imkansız olduğu yer |
blind spot n.
|
|
173 |
General |
uyumsuz gibi görünen başka bir unsurla bağlantılı olduğu düşünülen şey |
blood brother n.
|
|
174 |
General |
insan ve diğer memelilerde görülen, kemiklerin birbiriyle kaynaşık olduğu üst çene |
maxillae n.
|
|
175 |
General |
doğaüstü dünyanın gerçek olduğu yanılsamasını yaratan büyük güç |
maya n.
|
|
176 |
General |
duyusal deneyimin ve kişinin kendine dair deneyimlediği özelliklerin gerçek olduğu yanılsaması |
maya n.
|
|
177 |
General |
kişinin alışkın olduğu faaliyet veya alan |
medium n.
|
|
178 |
General |
genellikle anekdotlara dayanan veya samimi bir dille yazılmış, odağına yazarın şahsen tanıdığı kişileri ve tanık olduğu olay veya dönemleri alan otobiyografik yazı |
memoir n.
|
|
179 |
General |
meskit ağaçlarının yoğun olduğu bölge |
mesquite n.
|
|
180 |
General |
ingiltere'nin yüksek mahkemelerinin eskiden açık olduğu 2 kasım ile 25 kasım arasındaki dönem |
michaelmas term n.
|
|
181 |
General |
mikronezya adalarında yaşayan insanların dahil olduğu koyu bir ırk |
micronesians n.
|
|
182 |
General |
evrenin merkezinde olduğu düşünülen dünya |
middle-earth n.
|
|
183 |
General |
(deride, kumaşta, kağıtta) parazit mantarların neden olduğu renk değişikliği |
mildew n.
|
|
184 |
General |
umutsuz veya anlamsız olduğu için vazgeçilen kimse veya şey |
write-off n.
|
|
185 |
General |
suçlu veya şüphelinin önden, profilden ve arkadan görünümünün olduğu fotoğraf |
headshot n.
|
|
186 |
General |
güneş ışığının uyaran olduğu fototaksis |
heliotaxis n.
|
|
187 |
General |
acı ve kargaşanın olduğu yer |
hellhole n.
|
|
188 |
General |
tüm kelimelerinin ilk harflerinin büyük harf olduğu metin |
proper case n.
|
|
189 |
General |
eşlerden birinin homoseksüel diğerinin heteroseksüel olduğu evlilik |
brokeback marriage n.
|
|
190 |
General |
üst bacak ve kalçaların en geniş olduğu kısım |
hip n.
|
|
191 |
General |
ucuz mekanların olduğu semt |
honkytonk n.
|
|
192 |
General |
ucuz mekanların olduğu semt |
honky-tonk n.
|
|
193 |
General |
adımların diğer hareketlerden daha önemli olduğu dans |
hoofing n.
|
|
194 |
General |
insanların dahil olduğu süreç |
human process n.
|
|
195 |
General |
daha önce görülmemiş olup var olduğu varsayılan yaratık |
hypothetical creature n.
|
|
196 |
General |
olduğu gibi gösteren şey |
mirror n.
|
|
197 |
General |
bir kadının evlenmemiş olduğu dönem |
misshood n.
|
|
198 |
General |
nerede olduğu bilinmeyen ve aranmakta olan kimse |
missing person n.
|
|
199 |
General |
diğerleri üzerinde hakimiyeti olduğu düşünülen ülke veya devlet |
mistress n.
|
|
200 |
General |
paspasta bezin bağlı olduğu baş kısmı |
mophead n.
|
|
201 |
General |
(kılıç kullanırken olduğu gibi) elin arkası ile gerçekleştirilen vuruş veya temas |
reverse [obsolete] n.
|
|
202 |
General |
içinde mağazaların olduğu genellikle cam tavanlı geçit veya kapalı alan |
galleria n.
|
|
203 |
General |
tiyatroda en ucuz koltukların olduğu üst platform |
gallery n.
|
|
204 |
General |
sahip olduğu dikey çubuğun orta noktasının üzerinde ve altında olmak üzere iki adet enine çubuk içeren haç |
lorraine cross n.
|
|
205 |
General |
sahip olduğu dikey çubuğun orta noktasının üzerinde ve altında olmak üzere iki adet enine çubuk içeren haç |
cross of lorraine n.
|
|
206 |
General |
(eskrimde olduğu gibi) ileri doğru ani hamle |
lunger n.
|
|
207 |
General |
misyalıların konuştuğu, frigce'ye yakın olduğu düşünülen dil |
mysian n.
|
|
208 |
General |
doğru bir çözümü olduğu söylenen kafa karıştırıcı sorun |
mystifier n.
|
|
209 |
General |
yakmanın neden olduğu etki |
burning n.
|
|
210 |
General |
yerleşimin az olduğu bölge |
bush n.
|
|
211 |
General |
(özellikle yeni zelanda, avustralya, afrika ve kanada'da) yerleşimin az olduğu bölge |
bush n.
|
|
212 |
General |
sahip olduğu arazideki hayvanların avlanmasına izin vermeyen arazi sahibi |
game preserver n.
|
|
213 |
General |
amacın kaybetmek olduğu oyun |
giveaway n.
|
|
214 |
General |
yoğun kamu denetiminin olduğu yer veya durum |
glasshouse n.
|
|
215 |
General |
doğaüstü uygulamalarda yetkin olduğu düşünülen kimse |
occultist n.
|
|
216 |
General |
(atı dehlerken olduğu gibi) dudakları kullanarak çıkarılan cıvıltı benzeri bir ses |
chirrup n.
|
|
217 |
General |
ödülün kızarmış piliç olduğu çekiliş |
chook raffle n.
|
|
218 |
General |
camdaki safsızlığın neden olduğu yeşilimsi kahverengini yok eden madde |
decolorizer [uk] n.
|
|
219 |
General |
camdaki safsızlığın neden olduğu yeşilimsi kahverengini yok eden madde |
decoloriser [uk] n.
|
|
220 |
General |
harika olduğu düşünülen kimse |
deity n.
|
|
221 |
General |
(birini/bir şeyi) kötü olduğu gerekçesiyle eleştirme |
denunciation n.
|
|
222 |
General |
yüksek bir sosyal statüye ve ayrıcalıklara sahip olduğu düşünülen kimse |
desirable n.
|
|
223 |
General |
söylemdeki cümlelerin olduğu gibi aktarılması |
direct quotation n.
|
|
224 |
General |
yerçekiminin dengeleyici kuvvet olduğu atmosfer gibi bir sıvıda oluşan dalga |
gravity wave n.
|
|
225 |
General |
belirli bir alanda engin veya değerli tecrübeleri olduğu düşünülen kimse |
graybeard n.
|
|
226 |
General |
sinyal dışındaki bir kaynağın neden olduğu yüksek sesli gürültü |
ground noise n.
|
|
227 |
General |
şövalyenin kalkanının asılı olduğu ilave deri kayış |
guige n.
|
|
228 |
General |
yalnızca telefonla çağırıldığında müşteri taşıma yetkisi olduğu halde yoldan da müşteri alan taksi |
gypsy n.
|
|
229 |
General |
yalnızca telefonla çağırıldığında müşteri taşıma yetkisi olduğu halde yoldan da müşteri alan taksi |
gypsy cab n.
|
|
230 |
General |
amerika'da geleneksel değerlerin baskın olduğu merkezi coğrafi bölge |
heartland n.
|
|
231 |
General |
bir veya daha fazla oyuncunun diğer oyuncuları öldürmekle görevli olduğu ve karşılığında geri kalan oyuncuların katilleri bulmaya çalıştığı oyun |
murder mystery n.
|
|
232 |
General |
faaliyetin düşük olduğu yıl |
off year n.
|
|
233 |
General |
üretimin düşük olduğu yıl |
off year n.
|
|
234 |
General |
kurumun isteyen herkesin incelemesine açık olduğu etkinlik |
open day n.
|
|
235 |
General |
ne olduğu belirsiz yığın veya grup |
rummage n.
|
|
236 |
General |
ait olduğu çağın öncüsü |
avant-garde n.
|
|
237 |
General |
hristiyanların yoğun olduğu toplum |
christian-intensive society n.
|
|
238 |
General |
Müslümanların yoğun olduğu toplum |
muslim-intensive society n.
|
|
239 |
General |
tanrının her zaman ve her yerde olduğu ilkesi |
immanency n.
|
|
240 |
General |
sadece bir ebeveynin ortak olduğu erkek kardeş |
half-brother n.
|
|
241 |
General |
sadece bir ebeveynin ortak olduğu kız kardeş |
half-sister n.
|
|
242 |
General |
içerisinde bulunduğumuz evrenin güçlü bir uzaylı bilgisayarının içerisinde bir simülasyon olduğu inancı |
alientology n.
|
|
243 |
General |
genellikle aynı ailenin üyelerinin sahip olduğu ayrı ev topluluğu |
compound n.
|
|
244 |
General |
erkeğin sosyal ve ekonomik olarak baskın olduğu ilişki |
concubine n.
|
|
245 |
General |
evrenin canlı olduğu teorisi |
cosmozoism n.
|
|
246 |
General |
kasabadaki soyluların ad ve adreslerinin olduğu rehber |
court guide n.
|
|
247 |
General |
kadının üstte olduğu seks pozisyonu |
cowgirl n.
|
|
248 |
General |
yakın olduğu biriyle ilişkisini kesen kimse |
cutter n.
|
|
249 |
General |
birden fazla kimsenin pay sahibi olduğu mera |
dole meadow n.
|
|
250 |
General |
(el ile muayenede olduğu gibi) kitle, sertlik tespit eden bir cihaz |
palpator n.
|
|
251 |
General |
papanın yönetici olduğu dönem |
papacy n.
|
|
252 |
General |
(roma katolik kilisesinde) papanın mutlak lider olduğu yönetim sistemi |
papacy n.
|
|
253 |
General |
çok sayıda şeytanın var olduğu inancı |
polydiabolism n.
|
|
254 |
General |
isa'nın bedeni ve kanının komünyondaki ekmek ve şarabın özüyle aynı anda var olduğu öğretisini benimsemiş kimse |
consubstantialist n.
|
|
255 |
General |
sözleşme taraflarından birinin, sözleşmenin gereğini belirtilen şekilde yerine getirememesi durumunda diğerine ödemek zorunda olduğu para miktarı |
contingency n.
|
|
256 |
General |
(özellikle düşük kaliteli veya değersiz olduğu için) kabul edilmeyen şey |
cull n.
|
|
257 |
General |
özellikle ticaret ve seyahat yasaklarının neden olduğu iletişim veya bilgi paylaşımı engeli |
curtain n.
|
|
258 |
General |
tüm maddelerde bilinç olduğu inancı |
panaesthetism [obsolete] n.
|
|
259 |
General |
fiyatların en yüksek olduğu dönem |
peak n.
|
|
260 |
General |
talebin en yoğun olduğu zaman |
peak n.
|
|
261 |
General |
pedalın bağlı olduğu tuş |
pedal n.
|
|
262 |
General |
bir şeyin kaderinin bağlı olduğu kimse |
pivot n.
|
|
263 |
General |
kurumun sahip olduğu fiziksel ekipman |
plant n.
|
|
264 |
General |
ait olduğu şeyden kopan büyük parça |
dawd n.
|
|
265 |
General |
sahip olduğu kelimelerin her zamanki veya gerçek anlamlarının kullanılmayıp benzetme, metafor veya kişileştirme içeren ifade |
figure of speech n.
|
|
266 |
General |
pusulada yönlerin işaretli olduğu kısım |
fly n.
|
|
267 |
General |
(lacancı psikanalizde) öznenin bakma arzusu ile birine bakılabileceğine dair sahip olduğu bilinci arasındaki ilişki |
gaze n.
|
|
268 |
General |
eski moda veya sıkıcı olduğu düşünülen konularla meşgul olma |
geekism n.
|
|
269 |
General |
her bir parçasının hem bir araç hem de amaç olduğu bir varlık |
organism n.
|
|
270 |
General |
kendi kilisesi ve cemaati olan bir bölgedeki doğumların, vaftiz törenlerinin, evliliklerin ve ölümlerin kayıtlı olduğu kitap |
parish register n.
|
|
271 |
General |
dinin dogmatik inançtan ziyade insan ahlakına dayandığı ve bu nedenle geliştirilebilir olduğu düşüncesi |
perfectibility n.
|
|
272 |
General |
odaya verilen havanın atmosfer basıncından daha yüksek basınçlı olduğu iklimlendirme sistemi |
plenum system n.
|
|
273 |
General |
hominidlerin atası olduğu düşünülen nesli tükenmiş form |
prehominid n.
|
|
274 |
General |
(ses üretiminde) dinleyiciye orijinal ses kaynağı ile aynı odada olduğu yanılsamasını verme |
presence n.
|
|
275 |
General |
erişimin kısıtlı olduğu etkinlik |
preserve n.
|
|
276 |
General |
toplumun ilgisinin üzerinde olduğu kimse |
public figure n.
|
|
277 |
General |
taksonomik adın bağlı olduğu canlıya ilişkin bilgi materyali ile birlikte teknik dergilerde basımı |
publication n.
|
|
278 |
General |
kırılma anının yakın olduğu durum |
scale n.
|
|
279 |
General |
denizin sebep olduğu değişim |
sea change n.
|
|
280 |
General |
bireyin sahip olduğu azim |
self-mettle n.
|
|
281 |
General |
oksijen atomunun bir hidrojen ve bir döteryuma bağlı olduğu ağır su türü |
semiheavy water n.
|
|
282 |
General |
olağanüstü becerileri olduğu söylenen kimse |
sensitive n.
|
|
283 |
General |
peter lombard'ın 12. yüzyılda yazmış olduğu teoloji kitabı üzerine ders notları okuyup yorumda bulunan kimse |
sententiarist n.
|
|
284 |
General |
peter lombard'ın 12. yüzyılda yazmış olduğu teoloji kitabı üzerine ders notları okuyup yorumda bulunan kimse |
sententiary n.
|
|
285 |
General |
duygunun sebep olduğu tutum, düşünce veya yargı |
sentiment n.
|
|
286 |
General |
vatandan uzakta görev yapan askerin bakmakla yükümlü olduğu kişilere düzenli olarak ödenen para |
separation allowance n.
|
|
287 |
General |
bir sınırın bağlı olduğu ülke |
shore n.
|
|
288 |
General |
bir sınırın bağlı olduğu bölge |
shore n.
|
|
289 |
General |
felaket habercisi olduğu düşünülen hayalet tazı |
shuck [dialect] [uk] n.
|
|
290 |
General |
nesnelerin üzerine basılan işaretlerin o nesnelerin karakter veya niteliklerinin göstergesi olduğu inancına sahip kimse |
signaturist n.
|
|
291 |
General |
sessizliğin hakim olduğu zaman aralığı |
silent [obsolete] n.
|
|
292 |
General |
atının ait olduğu ahırı temsil eden renklerde üretilmiş jokey kıyafeti |
silks n.
|
|
293 |
General |
taşıyıcının, yer olduğu takdirde yolcuyu taşımayı kabul etmesi |
subject to load (sublo) n.
|
|
294 |
General |
ait olduğu zümrenin yüz karası |
slander [obsolete] n.
|
|
295 |
General |
havanın açık olduğu aralık |
slatch n.
|
|
296 |
General |
içinde zehir olduğu için kırılan kap |
poison cup n.
|
|
297 |
General |
jeolojik geçmişin her noktada yaklaşık aynı olduğu bölge |
province n.
|
|
298 |
General |
kol ve bacakların kısa olduğu şişmanca vücut yapısı |
pyknic type n.
|
|
299 |
General |
eriyen karların sebep olduğu taşkın |
snow flood n.
|
|
300 |
General |
terimin uygulanabilir olduğu durumların toplamı |
sphere n.
|
|
301 |
General |
(sahibinin aynı zamanda ingiliz kilisesi rahibi olduğu araziye ait) mesken |
squarsonage [uk] n.
|
|
302 |
General |
tek parametrenin işlemci adresleri olduğu bir alt program türü |
static routine n.
|
|
303 |
General |
gelgitin en hızlı olduğu evre |
strength n.
|
|
304 |
General |
vassalın kral veya lorduna borçlu olduğu (davette, sarayda) hazır bulunma yükümlülüğü |
suit n.
|
|
305 |
General |
(malezya'da) çin menşeli gıdaların ağırlıkta olduğu şarküteri |
sundry shop n.
|
|
306 |
General |
güneşin bol olduğu yer |
sunland n.
|
|
307 |
General |
(bulanık küme teorisi) elemanların belirli bir bulanık kümeye kısmen dahil olduğu küme |
support n.
|
|
308 |
General |
kefilin kefil olduğu mahkumu adalete teslim etmesi durumu |
surrender n.
|
|
309 |
General |
uyruğunda olduğu ülkeye geri göndermek |
repatriate v.
|
|
310 |
General |
olduğu yerde saymak |
make no headway v.
|
|
311 |
General |
uzakta olduğu için işitememek |
be out of earshot v.
|
|
312 |
General |
prensiplerine aykırı olduğu için reddetmek |
refuse on principle v.
|
|
313 |
General |
olduğu gibi bırakmak |
let alone v.
|
|
314 |
General |
yakın olduğu için işitebilmek |
be within earshot v.
|
|
315 |
General |
mümkün olduğu kadar büyütmek |
maximize v.
|
|
316 |
General |
olduğu gibi bırakmak |
leave alone v.
|
|
317 |
General |
olduğu yerde saymak |
come to a deadlock v.
|
|
318 |
General |
çalışmamak (tatilde olduğu için) |
be off v.
|
|
319 |
General |
uygun bir aday olduğu söylenmek (belirli bir yere) |
be ticketed for v.
|
|
320 |
General |
bir durumu olduğu gibi kabul edip ona göre davranmak |
face the issue v.
|
|
321 |
General |
biri eskiden sahip olduğu para ve prestijini kaybetmek |
come down in the world v.
|
|
322 |
General |
olduğu gibi kalmak |
remain v.
|
|
323 |
General |
olduğu gibi kabul etmek |
accept as is v.
|
|
324 |
General |
ait olduğu yere geri bırakmak |
replace v.
|
|
325 |
General |
ait olduğu yere geri bırakmak |
put something back where it belongs v.
|
|
326 |
General |
olduğu söylenmek |
be reputed to be v.
|
|
327 |
General |
olduğu sanılmak |
be reputed to be v.
|
|
328 |
General |
bir kaplama filmi veya tabakayı sıyırarak veya kavlatarak yapışık olduğu yüzeyden ayırmak |
peel away v.
|
|
329 |
General |
(işleri) olduğu gibi bırakmak |
leave things as they are v.
|
|
330 |
General |
kayıp olduğu bildirilmek |
be reported missing v.
|
|
331 |
General |
dünyayı olduğu gibi kabullenmek |
accept the world the way it is v.
|
|
332 |
General |
konuyu olduğu gibi değil göründüğü gibi ele almak |
take matters at face value v.
|
|
333 |
General |
olduğu ortaya çıkmak |
turn out to be v.
|
|
334 |
General |
mümkün olduğu kadar büyütmek |
maximise v.
|
|
335 |
General |
olduğu gibi kalmak |
remain v.
|
|
336 |
General |
olduğu ortaya çıkmak |
turn up v.
|
|
337 |
General |
ait olduğu yüzyıldan çıkarmak |
uncentury v.
|
|
338 |
General |
gömülü olduğu yerden çıkarmak |
ungrave v.
|
|
339 |
General |
(tırmıkla olduğu gibi) ayırmak |
harrow v.
|
|
340 |
General |
olduğu gibi kalmak |
haunt [rare] v.
|
|
341 |
General |
ay'da veya kütle çekimin düşük olduğu başka bir yüzeyde yürüyormuşçasına sekerek yürümek |
moonwalk v.
|
|
342 |
General |
olduğu gibi sürmek |
ride v.
|
|
343 |
General |
olduğu ortaya çıkmak |
go v.
|
|
344 |
General |
(zamanı geçmiş bir fikri, kurumu) işlevsiz olduğu halde muhafaza etmek |
mummify v.
|
|
345 |
General |
değerlendirme tablosunda olduğu gibi düzenlemek |
rubricate v.
|
|
346 |
General |
bir şeyi ait olduğu yere getirmek |
bring (something) where it belongs v.
|
|
347 |
General |
olduğu ortaya çıkmak |
come v.
|
|
348 |
General |
(sıcak gaz) akımın olduğu bir yerde cereyan oluşması |
draw v.
|
|
349 |
General |
mensup olduğu gruptan biriyle evlenmek |
inmarry v.
|
|
350 |
General |
(hayvan) bağlı olduğu şeyden kurtulmak |
slip v.
|
|
351 |
General |
(kelime veya ifadeyi) harfleri birbirine yapışık olduğu için tek bir birim halinde yazmak |
flash v.
|
|
352 |
General |
(felsefi, sanatsal, bilimsel akımlar) en etkili olduğu dönemi yaşamak |
flourish v.
|
|
353 |
General |
olduğu yerde kalmak |
sit v.
|
|
354 |
General |
(hayvanın) hareketini bağlı olduğu sabit nokta etrafına dolayarak frenlemek |
snub v.
|
|
355 |
General |
eski olduğu için reddetmek |
superannuate v.
|
|
356 |
General |
uydurma olduğu belli |
flimsy adj.
|
|
357 |
General |
amiplerin neden olduğu |
amebic adj.
|
|
358 |
General |
var olduğu bilinmeyen |
unsuspected adj.
|
|
359 |
General |
ne olduğu belirsiz |
ambiguous adj.
|
|
360 |
General |
gerçek hayatta olduğu gibi |
true to life adj.
|
|
361 |
General |
ne olduğu belirsiz |
nondescript adj.
|
|
362 |
General |
yaranın sebep olduğu |
traumatic adj.
|
|
363 |
General |
için olduğu gibi |
as in the case of adj.
|
|
364 |
General |
amiplerin neden olduğu |
amoebic adj.
|
|
365 |
General |
ne olduğu saptanamamış |
unidentified adj.
|
|
366 |
General |
yanlış olduğu ispatlanmış |
disproven adj.
|
|
367 |
General |
... olduğu derhal anlaşılabilen |
instantly recognisable as adj.
|
|
368 |
General |
uyuşturucunun yoğun olduğu (bölge) |
drug-infested adj.
|
|
369 |
General |
bir kilise ve papazının sorumlu olduğu mahalleye veya semte ait |
parochial adj.
|
|
370 |
General |
kim olduğu belirsiz |
faceless adj.
|
|
371 |
General |
öyle olduğu sanılan |
putative adj.
|
|
372 |
General |
kilisede olduğu gibi |
churchy adj.
|
|
373 |
General |
medyanın dahil olduğu |
media-involved adj.
|
|
374 |
General |
birçok yılda olduğu gibi |
as in most years adj.
|
|
375 |
General |
gebeliğin son dönemlerini ve doğumun olduğu zamanı kapsayan (dönem) |
perinatal adj.
|
|
376 |
General |
savaşta kullanılmak suretiyle güvenilir ve etkili olduğu gösterilmiş |
battle tested adj.
|
|
377 |
General |
teknolojinin hakim olduğu |
technology-dominated adj.
|
|
378 |
General |
köleliğin yasak olduğu |
non-slave adj.
|
|
379 |
General |
köleliğin yasak olduğu |
nonslaveholding adj.
|
|
380 |
General |
daha önce başka birinin sahip olduğu fakat halen iyi durumda olan ürün |
nearly-new adj.
|
|
381 |
General |
üçüncü tarafın dahil olduğu |
third-party adj.
|
|
382 |
General |
alışverişin yoğun olduğu |
trading adj.
|
|
383 |
General |
imkanı olduğu halde okumayan |
aliterate adj.
|
|
384 |
General |
okuma yazması olduğu halde okumaya ilgi duymayan |
aliterate adj.
|
|
385 |
General |
yaptığı şeyin yanlış olduğu söylenmemiş |
unadmonished adj.
|
|
386 |
General |
az kişinin olduğu |
underpeopled adj.
|
|
387 |
General |
(suç) ilişiği olduğu gösterilmemiş |
unimplicate adj.
|
|
388 |
General |
olduğu yer saptanmamış |
unlocated adj.
|
|
389 |
General |
yanlış olduğu kanıtlanmamış |
unrefuted adj.
|
|
390 |
General |
(küfürlü veya ahlaksızca olduğu için) tekrar edilemez |
unrepeatable adj.
|
|
391 |
General |
(yarış sonunda) yarışmacıların birbirine çok yakın olduğu |
blanket adj.
|
|
392 |
General |
olayları olduğu gibi kabul eden |
blissful adj.
|
|
393 |
General |
ürünün bitmekte olduğu izlenimi uyandırarak satışını teşvik eden |
block-busting adj.
|
|
394 |
General |
gökyüzünün bulutsuz olduğu |
blue-sky adj.
|
|
395 |
General |
gökyüzünün bulutsuz olduğu |
blue-skied adj.
|
|
396 |
General |
onun bilgisinin olduğu |
her adj.
|
|
397 |
General |
ne olduğu belirsiz |
borax adj.
|
|
398 |
General |
(yüzeye boya damlatmada olduğu gibi) çok renkli bir dekoratif etkiye sahip olan |
broken adj.
|
|
399 |
General |
insanların yaralanma veya ölüm tehlikesi ile karşı karşıya olduğu duruma ilişkin |
humanitarian adj.
|
|
400 |
General |
birbirine muhalif tarafların ikisinin de zararda olduğu duruma ait veya ilişkin |
lose-lose adj.
|
|
401 |
General |
genin neden olduğu |
genal adj.
|
|
402 |
General |
kuruluşun üyelerinin ortak karlarının, faydalarının, masraflarının ve sorumluluklarının olduğu (plan) |
mutual adj.
|
|
403 |
General |
gösterişçi olduğu için rahatsız eden |
obnoxious adj.
|
|
404 |
General |
olduğu gibi |
grounded adj.
|
|
405 |
General |
çarpıp kaçan sürücünün sebep olduğu (kaza) |
hit-and-run adj.
|
|
406 |
General |
işlerin kesat olduğu zamanla ilgili |
off-season adj.
|
|
407 |
General |
işlerin kesat olduğu zamanda gerçekleşen |
off-season adj.
|
|
408 |
General |
piyasanın durgun olduğu zaman kullanılan hizmetlere ait veya ilgili |
off-peak adj.
|
|
409 |
General |
frekansın az olduğu zamanki |
off-peak adj.
|
|
410 |
General |
talebin az olduğu zamanki |
off-peak adj.
|
|
411 |
General |
yoğunluğun az olduğu zamanki |
off-peak adj.
|
|
412 |
General |
kullanımın az olduğu zamanki |
off-peak adj.
|
|
413 |
General |
işlerin kesat olduğu zamanki |
off-peak adj.
|
|
414 |
General |
mümkün olduğu düşünülen |
on [uk] adj.
|
|
415 |
General |
(suçlayıcı tavır ile) dahil olduğu söylenen |
implicated adj.
|
|
416 |
General |
komanın neden olduğu |
comatic adj.
|
|
417 |
General |
eklenmiş olduğu konuyla ilgili açıklama, ilave bilgi ve tavsiye içeren |
covering adj.
|
|
418 |
General |
trafiğin az olduğu |
down adj.
|
|
419 |
General |
(kağıt) pürüzsüz olduğu halde parlaklığı düşük |
dull adj.
|
|
420 |
General |
büyünün neden olduğu |
fascinous adj.
|
|
421 |
General |
olduğu gibi |
plain adj.
|
|
422 |
General |
olduğu gibi yansıtan |
portrait adj.
|
|
423 |
General |
mensural notasyonda belirli uzunluklardaki müzik notalarının bir sonraki nota değerinin iki yerine üçe eşit olduğu tempus veya prolasyona ait ya da ilgili |
perfect adj.
|
|
424 |
General |
(hayvan) insanların atası olduğu düşünülen |
prehuman adj.
|
|
425 |
General |
kişinin kendinin sebep olduğu |
self-originating adj.
|
|
426 |
General |
kişinin kendinin sebep olduğu |
self-paced adj.
|
|
427 |
General |
ait olduğu yapı ile aynı olan |
self-similar adj.
|
|
428 |
General |
havanın güzel olduğu |
sunshine adj.
|
|
429 |
General |
olduğu söylenen |
rumoured adj.
|
|
430 |
General |
olduğu gibi |
as so adv.
|
|
431 |
General |
öyle olduğu halde bile |
ever at that adv.
|
|
432 |
General |
ihtiyaç olduğu kadar |
as needed adv.
|
|
433 |
General |
öyle olduğu halde |
even now adv.
|
|
434 |
General |
öyle olduğu halde, bile |
ever at that adv.
|
|
435 |
General |
adet olduğu üzere |
as is the custom adv.
|
|
436 |
General |
olduğu gibi |
warts and all adv.
|
|
437 |
General |
vakti olduğu zaman |
at one's leisure adv.
|
|
438 |
General |
her zaman olduğu gibi |
as usual adv.
|
|
439 |
General |
olduğu gibi |
much the same adv.
|
|
440 |
General |
ziyan olduğu takdirde sizin hesabınıza |
at your risk adv.
|
|
441 |
General |
olduğu gibi |
at that adv.
|
|
442 |
General |
mümkün olduğu kadar |
all the way adv.
|
|
443 |
General |
mümkün olduğu kadar çok |
as much as possible adv.
|
|
444 |
General |
söylenmiş olduğu üzere |
as already implied adv.
|
|
445 |
General |
mümkün olduğu kadar yakın |
as near as possible adv.
|
|
446 |
General |
olduğu kadar |
as far as adv.
|
|
447 |
General |
mümkün olduğu kadar erken |
as early as possible adv.
|
|
448 |
General |
özünde olduğu gibi |
quintessentially adv.
|
|
449 |
General |
her sene olduğu gibi |
like every year adv.
|
|
450 |
General |
her yıl olduğu gibi |
like every year adv.
|
|
451 |
General |
her yıl olduğu gibi |
just like every year adv.
|
|
452 |
General |
her sene olduğu gibi |
just like every year adv.
|
|
453 |
General |
olduğu haliyle |
as are adv.
|
|
454 |
General |
olduğu gibi |
as are adv.
|
|
455 |
General |
mümkün olduğu kadar fazla |
as much as possible adv.
|
|
456 |
General |
mümkün olduğu kadar çabuk |
as soon as possible adv.
|
|
457 |
General |
önceden olduğu gibi |
same as before adv.
|
|
458 |
General |
eskiden olduğu gibi |
same as before adv.
|
|
459 |
General |
geçerli olduğu üzere |
as applicable adv.
|
|
460 |
General |
uygulanabilir olduğu üzere |
as applicable adv.
|
|
461 |
General |
uygun olduğu üzere |
as applicable adv.
|
|
462 |
General |
geçerli olduğu gibi |
as applicable adv.
|
|
463 |
General |
uygulanabilir olduğu gibi |
as applicable adv.
|
|
464 |
General |
uygun olduğu gibi |
as applicable adv.
|
|
465 |
General |
mümkün olduğu yerde |
where possible adv.
|
|
466 |
General |
-de olduğu gibi |
as is the case with adv.
|
|
467 |
General |
ait olduğu yerde |
in situ adv.
|
|
468 |
General |
olduğu yerde |
in situ adv.
|
|
469 |
General |
bunlar olduğu sırada |
in the meantime adv.
|
|
470 |
General |
halihazırda belirtilmiş olduğu üzere |
as already implied adv.
|
|
471 |
General |
her zaman olduğu gibi |
as things run adv.
|
|
472 |
General |
mümkün olduğu kadar |
ever adv.
|
|
473 |
General |
olduğu halde |
much as/though adv.
|
|
474 |
General |
bilerek olduğu halde kazara yapmış gibi göstererek |
on purpose adv.
|
|
475 |
General |
… olduğu an |
soon at adv.
|
|
476 |
General |
olduğu gibi |
square adv.
|
|
477 |
General |
ait olduğu yerde |
in-situ adv.
|
|
478 |
General |
-nın olduğu yere |
over adv.
|
|
479 |
General |
ait olduğu yerde |
situ adv.
|
|
480 |
General |
için olduğu gibi |
as for prep.
|
|
481 |
General |
de olduğu gibi |
such in prep.
|
|
482 |
General |
olduğu takdirde |
in case of prep.
|
|
483 |
General |
olduğu takdirde |
in the event of prep.
|
|
484 |
General |
olduğu halde |
despite prep.
|
|
485 |
General |
olduğu halde |
notwithstanding prep.
|
|
486 |
General |
olduğu halde |
in spite of prep.
|
|
487 |
General |
-de olduğu gibi |
as such in prep.
|
|
488 |
General |
-de olduğu gibi |
in common with prep.
|
|
489 |
General |
-da olduğu gibi |
as in prep.
|
|
490 |
General |
...-da olduğu gibi |
as with ... prep.
|
|
491 |
General |
olduğu halde |
malgrado prep.
|
|
492 |
General |
olduğu halde |
by [scotland] prep.
|
|
493 |
General |
olduğu takdirde |
in case prep.
|
|
494 |
General |
olduğu halde |
over prep.
|
|
495 |
General |
olduğu gibi |
as well as conj.
|
|
496 |
General |
olduğu zaman |
everytime conj.
|
|
497 |
General |
(mümkün olduğu) halde |
when conj.
|
|
498 |
General |
olduğu anda |
just as conj.
|
|
499 |
General |
olduğu takdirde |
in case that conj.
|
|
500 |
General |
mümkün olduğu kadar çabuk |
as soon as conj.
|
|