can can - Turco Inglés Diccionario

can can

Significados de "can can" en diccionario turco inglés : 1 resultado(s)

Inglés Turco
General
can can n. kan kan dansı

Significados de "can can" en diccionario inglés turco : 1 resultado(s)

Turco Inglés
General
çan çan loud and continuous chatter n.

Significados de "can can" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
garbage can n. çöp tenekesi
Tom tossed the flowers into the garbage can.
Tom çiçekleri çöp tenekesine attı.

More Sentences
trash can n. çöp tenekesi
She found a big trash can in the basement.
O, bodrumda büyük bir çöp tenekesi buldu.

More Sentences
General
beer can n. bira kutusu
There were three empty beer cans on the dining room table in front of Tom.
Yemek odası masasında Tom'un önünde üç boş bira kutusu vardı.

More Sentences
tin can n. teneke kutu
This would be difficult to explain to consumers lugging their tin cans or to workers losing their jobs.
Bunu teneke kutularını taşıyan tüketicilere ya da işlerini kaybeden işçilere açıklamak zor olacaktır.

More Sentences
can n. teneke kutu
This can is leaking.
Bu teneke kutu sızdırıyor.

More Sentences
can n. teneke
The can is empty.
Teneke boş.

More Sentences
garbage can n. çöp kutusu
Tom threw the apple core into the garbage can.
Tom elma çekirdeğini çöp kutusuna attı.

More Sentences
jerry can n. bidon
We have seen people looting and others leaving with jerry cans on their heads, going in search of petrol.
İnsanların yağma yaptıklarını ve bazılarının da başlarında bidonlarla benzin aramaya çıktıklarını gördük.

More Sentences
can n. kutu
If you were to list every phobia you can think of, you'd have to tick off many boxes after seeing this film.
Aklınıza gelen her fobiyi listeleseydiniz, bu filmi izledikten sonra birçok kutuyu işaretlemeniz gerekirdi.

More Sentences
trash can n. çöp kutusu
Fadil stuffed Dania's body into a trash can.
Fadıl, Dania'nın cesedini bir çöp kutusuna doldurdu.

More Sentences
gas can n. benzin bidonu
Do you have a gas can I can borrow?
Ödünç alabileceğim bir benzin bidonunuz var mı?

More Sentences
can opener n. teneke açacağı
Most utensils, such as can openers and scissors, are made for right-handers.
Teneke açacakları ve makaslar gibi çoğu eşyalar sağ elini kullananlar için yapılmıştır.

More Sentences
can not drive v. araba sürememek
They can not drive a car.
Onlar bir araba süremezler.

More Sentences
open a can v. konserve açmak
He cut his finger in opening a can.
Konserve açarken parmağını kesti.

More Sentences
can not swim v. yüzememek
You can not swim here.
Burada yüzemezsiniz.

More Sentences
can v. edebilmek
Everyone can imagine what happens if you decide to produce more regionally, for example in the agriculture sector.
Örneğin tarım sektöründe daha fazla bölgesel üretim yapmaya karar verdiğinizde neler olacağını herkes tahmin edebilir.

More Sentences
can v. yapabilmek
That being so, I am sure that things can be done there.
Böyle olmakla birlikte, orada bir şeyler yapılabileceğinden eminim.

More Sentences
can make it v. başarabilmek
Yes, we can make it in our unilateral commercial policy.
Evet, tek taraflı ticari politikamızla bunu başarabiliriz.

More Sentences
can achieve v. başarabilmek
We can achieve this through specific training proposals and measures and special incentives.
Özel eğitim önerileri ve tedbirleri ve özel teşviklerle bunu başarabiliriz.

More Sentences
Phrases
can be seen expr. görülebilir
This can be seen from our achievements.
Bu başarılarımızdan da görülebilir.

More Sentences
anything can happen expr. her şey olabilir
Here anything can happen.
Burada her şey olabilir.

More Sentences
Colloquial
tin can n. teneke kutu
This would be difficult to explain to consumers lugging their tin cans or to workers losing their jobs.
Bunu teneke kutularını taşıyan tüketicilere ya da işlerini kaybeden işçilere açıklamak zor olacaktır.

More Sentences
who can say? expr. kim bilir?
Who can say what will happen in the future?
Gelecekte ne olacağını kim bilebilir?

More Sentences
General
ash can n. çöp tenekesi
the only thing we can say n. söyleyebileceğimiz tek şey
can n. hela
can n. bidon
ash can n. küllük
can n. teneke kutudaki içecek
ash can n. kül tenekesi
watering can n. bahçıvan kovası
kerosene can n. gaz tenekesi
coffee can n. kahve kutusu
can buoy n. şamandıra
can n. kıç
gasoline can n. benzin bidonu
can n. hapishane
place where labourers can be hired n. ırgat pazarı
can n. konserve kutusu
a can of worms n. içinden çıkılması zor durum
a can of worms n. çözümlenmesi güç bir problem
sprinkling can n. süzgeçli kova
the only thing we can say n. söylenecek tek şey
milk can n. süt kabı
petrol can n. benzin bidonu
can n. kılıf
catch-as-catch-can n. serbest güreş
can n. konserve kabı
can poisoning n. konserve zehirlenmesi
can liner n. çöp poşeti
can liner n. çöp torbası
jerry can n. benzin bidonu
tin can n. konserve kutusu
can n. konserve tenekesi
beverage can n. içecek tenekesi
beverage can n. içecek kutusu
coffee can n. kahve kavanozu
a can of coke n. bir kutu/teneke kola
can light n. gömme ışık
can beer n. kutu bira
can beer n. teneke bira
watering can n. bitkileri sulamak için kullanılan süzgeçli su kabı
watering can n. çiçek sulama kabı
paint can n. boya kovası
paint can n. boya tenekesi
paint can n. boya kutusu
tip the can n. bir çocuk oyunu
kick the can n. bir çocuk oyunu
spray can n. sprey teneke kutu
spray can n. sprey tenekesi
spray can n. teneke sprey
a can–do attitude n. bir işi yapmak için gösterilen gayret
a can–do attitude n. bir işi yapmak için gereken heves
can lid n. konserve kapağı
kick the can n. teneke tekmelemece
can-can-boot n. pop pop tekne
can-can-boot n. bir tür oyuncak tekne
soda can n. meşrubat tenekesi
soda can n. meşrubat kutusu
aerosol can n. aerosol kabı
aerosol can n. sprey tüpü
can n. bir kutu dolusu (miktar)
can opener n. bir bacağı göğse doğru çekip diğer bacağı uzatıp bedeni hafifçe geriye yaslayarak yapılan bir su atlayışı
can opener n. suya dizlerden birini karına doğru çekerek atlama
can-can n. kan kan dansı
can-can n. 19. yüzyılda fransa'da ortaya çıkmış hareketli bir dans
can n. yuvarlak tabanlı, konik tepeli şamandıra
can n. maşrapa
can n. tas
can n. teneke kap
can-opener n. teneke açacağı
kicking the can n. erkek çocuklarının okul bahçesinde oynadığı bir tür saklambaç oyunu
cup and can n. yakın arkadaşlar
prince albert can n. prince albert kutusu
prince albert can n. prince albert tütünü konan metal kutu
shit-can n. tuvalet
shit-can n. hela
a can of soda n. bir kutu gazoz
a can of soda n. bir teneke gazoz
can not stand v. dayanamamak
have friends who can pull strings v. torpili olmak
can not v. edememek
can not escape from death v. ölümden kaçamamak
can v. konservesini yapmak
can v. konservelemek
can v. kovmak
can v. olabilmek
can v. konserve yapmak
do all one can do v. elinden geleni yapmak
do the best one can do v. elinden geleni yapmak
can not believe v. inanamamak
can not walk v. yürüyememek
can hardly wait v. bekleyememek
can not concentrate v. odaklanamamak
can not concentrate v. konsantre olamamak
can not focus v. odaklanamamak
can not get along with the people around v. çevresi ile geçinememek
be so few one can count them on the fingers of one hand v. parmakla gösterilmek
can not establish empathy v. empati kuramamak
can not develop empathy v. empati kuramamak
can v. -ebilir
can v. -abilir
can v. -abilmek
despite all efforts can not be saved v. tüm çabalara rağmen kurtarılamamak
can not even imagine v. rüyasında bile görememek
can not go beyond a certain point v. belli bir noktadan öteye gidememek
can not believe what one hear v. kulaklarına inanamamak
can not believe what one hear v. kulaklarına inanmamak
can not run v. koşamamak
can not comprehend v. idrak edememek
can not understand v. idrak edememek
eat out of the can v. konserveden yemek
can v. -ebilmek
can not prevent v. engel olamamak
can not stand v. tahammül edememek
can not meet/talk v. görüşememek
can afford to v. maddi açıdan parası yetmek
can not even imagine v. hayal bile edememek
as far as the eye can reach adv. göz alabildiğine
as much as we can adv. elimizden geldiğince
Phrases
a skill one can use to support oneself n. altın bilezik
be as much as somebody can/could do (not) to do something v. elinden geldiğince dayanmak
be as much as somebody can/could do (not) to do something v. elinden geleni yapmak
be as much as somebody can/could do (not) to do something v. bir şeyi zar zor/güç bela yapmak
can but expr. artık sadece (bir şey) yapmak/yapabilmek
can but expr. '-den başka bir şey yapamamak/kalmamak
can but expr. '-den başka bir çare/yol olmamak
can but expr. yalnızca/ancak/sadece (bir şey) (yapabilmek/yapmak)
can but expr. (bir şey) dışında hiçbir şey (yapamamak)
can but expr. yapacağı yalnızca/sadece/ancak (bir şey) (olmak/kalmak)
how (something) can you be? expr. ne kadar açgözlüler, aptallar vs.
how (something) can you be? expr. ne kadar aptalca vs.
how (something) can you be? expr. bu ne açgözlülük, aptallık vs.
how (something) can you be? expr. bir insan daha ne kadar açgözlü, aptal vs. olabilir
how (something) can you get? expr. ne kadar açgözlüler, aptallar vs.
how (something) can you get? expr. ne kadar aptalca vs.
how (something) can you get? expr. bu ne açgözlülük, aptallık vs.
how (something) can you get? expr. bir insan daha ne kadar açgözlü, aptal vs. olabilir
I can tell you expr. bak sana söylüyorum
I can tell you expr. demedi deme
I can tell you expr. demiştin dersin
I can tell you expr. söylemedin deme
I can tell you expr. söylemiştin dersin
more than (one) can endure expr. dayanabileceğinden daha fazla
more than (one) can endure expr. katlanabileceğinden daha fazla
more than (one) can endure expr. katlanamayacağı kadar
more than (one) can endure expr. dayanamayacağı ölçüde
more than you can (ever) know expr. tahmin edebileceğinden daha çok
more than you can (ever) know expr. tahmin edemeyeceğin kadar
more than you can (ever) know expr. düşünebileceğinden daha çok
more than you can (ever) know expr. düşünemeyeceğin kadar
the least (one) can do expr. yapması gereken (şudur)
the least (one) can do expr. en azından (şunu) yapabilir
the least (one) can do expr. hiç olmazsa (şunu) yapabilir
the least (one) can do expr. elinden gelen (şu) oldu
as can be drawn expr. aşağıda göreceğiniz üzere
as can be seen below expr. aşağıda göreceğiniz üzere
as can be understood expr. anlaşılacağı gibi
the person you have called can not be reached at the moment please try again later expr. aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar deneyiniz
as nearly as I can tell expr. bildiğim kadarıyla
no emotion, any more than a wave, can long retain its own individual form expr. bir dalgadan daha büyük hiçbir duygu yoktur ki kendi formunu uzun süre sürdürebilsin
as far as I can see expr. bana kalırsa
I can neither confirm nor deny that... expr. bunu ne onaylayabilirim ne de reddederim
one can say that expr. denebilir ki
we can say that expr. denebilir ki
we can say that expr. diyebiliriz ki
it can be said that expr. denebilir ki
as it can be seen expr. görülebileceği gibi
as far as i can see expr. gördüğüm kadarıyla
as best as one can expr. elinden geldiğince
as best as we can expr. elimizden geldiği kadar
as much as one can expr. gücü yettiği kadar
as hard as one can go expr. elinden gelenin en iyisini yaparak
as hard as one can go expr. elinden geldiğince
as one can see expr. görülebildiği üzere
as far as I can see expr. görebildiğim kadar
as it can be seen expr. görülebildiği üzere
as one can see expr. görüldüğü üzere
as much as I can expr. elimden geldiği kadar
things will happen while they can expr. her şey olacağına varır
as much as I can expr. elimden geldiğince
go as far as you can expr. gidebildiğin kadar uzağa git
go as far as you can expr. gidebildiğin yere kadar git
everything you can imagine is real expr. hayal edebileceğin her şey gerçektir
as far as I can recall expr. hatırlayabildiğim kadarıyla
as far as i can expr. elimden geldiği kadarıyla
as best as we can expr. elimizden geldiğince
as much as one can expr. elinden geldiği kadar
as it can be seen expr. görülebileceği üzere
as much as we can expr. elimizden geldiği kadar
a man in whom I can believe expr. inanabileceğim bir adam
can be recorded expr. kaydedilebilir
what conclusions can you draw? expr. ne sonuçlar çıkarıyorsun?
it's the least I can do expr. lafı mı olur, rica ederim
the more words you know the more you can say expr. ne kadar çok kelime bilirsen o kadar çok konuşursun
doing as much as one can expr. karınca kararınca
below you can find our offer expr. teklifimiz aşağıda yer almaktadır
below you can find our offer expr. teklifimizi aşağıda bulabilirsiniz
as nearly as i can tell expr. yaklaşık olarak
can not help but expr. yapmaktan başka çare yok
one can always hope expr. ümit dünyası
can be overcome expr. üstesinden gelinebilir
as can be seen in the figure below/above expr. (aşağıdaki/yukarıdaki) şekilde görüldüğü gibi/görüleceği üzere
one can always hope expr. umut fakirin ekmeği
as much as one can expr. yapabildiği kadar
as much as I can expr. yapabildiğim kadar
it can be expected that expr. umulabilir ki
anything can happen expr. çıkmayan candan umut kesilmez
anything can happen expr. ne olacağı belli olmaz
anything can happen expr. her şey mümkün
could/can do without something expr. bir şey olmasa iyi
could/can do without something expr. bir şeye rastlamam umarım
could/can do without something expr. bir şey olmasın
could/can do without something expr. bir şey almayayım
could/can do without something expr. bir de o eksik kalsın
the (very) least you can/could do expr. elinden gelenin en azı
the (very) least you can/could do expr. yapman gereken en ufak şey
the (very) least you can/could do expr. yapabileceğinin en azı
the (very) least you can/could do expr. en azından yapılan
the (very) least you can/could do expr. hiç değilse yapabilmek
more than (one) can endure expr. (birinin) dayanabileceğinden/katlanabileceğinden fazla (ağır, acı, kırıcı)
more than (one) can endure expr. (birinin) başa çıkabileceğinden/taşıyabileceğinden fazla (ağır, acı, kırıcı)
more than (one) can endure expr. (birinin) kaldırabileceğinden fazla (ağır, acı, kırıcı)
more than (one) can endure expr. (birinin) dayanamayacağı/katlanamayacağı kadar (ağır, acı, kırıcı)
more than (one) can endure expr. (birinin) başa çıkamayacağı/taşıyamayacağı kadar (ağır, acı, kırıcı)
more than (one) can endure expr. (birinin) kaldıramayacağı kadar (ağır, acı, kırıcı)
more than (one) can endure expr. (birine) fazla/ağır
afaicr (as far as I can remember/recall) expr. hatırlayabildiğim kadarıyla
afaicr (as far as I can remember/recall) expr. hatırladığım kadarıyla
afaicr (as far as I can remember/recall) expr. yanlış hatırlamıyorsam
afaics (as far as I can see) expr. gördüğüm kadarıyla
afaics (as far as I can see) expr. bana kalırsa
afaics (as far as I can see) expr. görebildiğim kadarıyla
afaict (as far as I can tell) expr. bildiğim kadarıyla
afaict (as far as I can tell) expr. bildiğime göre
afaict (as far as I can tell) expr. tek söyleyebileceğim
afaict (as far as I can tell) expr. şu kadarını söyleyebilirim ki
afaict (as far as I can tell) expr. eğer yanılmıyorsam
afaicr (as far as I can remember/recall) expr. hatırlayabildiğim kadarıyla
afaicr (as far as I can remember/recall) expr. hatırladığım kadarıyla
afaicr (as far as I can remember/recall) expr. yanlış hatırlamıyorsam
afaics (as far as I can see) expr. gördüğüm kadarıyla
afaics (as far as I can see) expr. bana kalırsa
afaics (as far as I can see) expr. görebildiğim kadarıyla
afaict (as far as I can tell) expr. bildiğim kadarıyla
afaict (as far as I can tell) expr. bildiğime göre
afaict (as far as I can tell) expr. tek söyleyebileceğim
afaict (as far as I can tell) expr. şu kadarını söyleyebilirim ki
afaict (as far as I can tell) expr. eğer yanılmıyorsam
Proverb
he can dish it but he can't take it expr. başkalarını eleştirir ama kendisinin eleştirilmesinden hoşlanmaz
he can who believes he can expr. kendine/yapabileceğine inanan başarır
he can who believes he can expr. kendine güvenen başarır
he can who believes he can expr. yapabileceğine inanan yapar
never put off till tomorrow what you can do today bugünün işini yarına bırakma
you can catch more flies with honey than with vinegar çanakta balın olsun arı yemenden gelir
you can catch more flies with honey than with vinegar tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır
sticks and stones can break my bones but words can never hurt me istediğin kadar konuş söyle beni yaralayamazsın
a golden key can open any door para her kapıyı açar
a golden key can open any door paranın açamayacağı kapı yoktur
you can lead a horse to water, but you can't make it drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
why buy a cow when you can get milk for free nerede beleş oraya yerleş
why buy a cow when you can get milk for free bedava bulabiliyorsam neden para vereyim
why buy a cow when you can get milk for free maşa varken elimi niye ateşe sokayım
appearances can be deceiving görünüş yanıltıcıdır
appearances can be deceiving görünüşe aldanmamalı
you can not teach an old dog a new trick huylu huyundan vazgeçmez
you can not teach an old dog a new trick can çıkar huy çıkmaz
you can not teach an old dog a new trick kırk yıllık kani olur mu yani
what can you expect from a hog but a grunt? huylu huyundan vazgeçmez
what can you expect from a hog but a grunt? can çıkar huy çıkmaz
If anything can go wrong it will bir iş ters gidecekse gider
we must learn to walk before we can run koşmadan önce yürümeyi öğrenmeliyiz
what can you expect from a hog but a grunt huylu huyundan vazgeçmez
don't put off for tomorrow what you can do today bugünün işini yarına bırakma
what can you expect from a hog but a grunt can çıkar huy çıkmaz
cat can look at a king göze yasak olmaz
you never know what you can do till you try denemeden bilemezsin
you never know what you can do till you try denemedikçe bilemezsin
no man can serve two masters hiç kimse iki efendiye hizmet edemez
it's the empty can that makes the most noise boş teneke çok ses çıkarır
devil can cite scripture for his own purpose şeytan ayeti kendi hayrına okur
devil can quote scripture for his own purpose şeytan ayeti kendi hayrına okur
those who can, do; those who can't, teach (bernard shaw tarafından öğretmenleri aşağılamak amacıyla söylemiş bir söz) elinden hiçbir iş gelmeyen öğretmen olur
you can take a horse to water but you can't make him drink zorla güzellik olmaz
you can lead a horse to water but you can't make it drink zorla güzellik olmaz
you can take a horse to water but you can't make him drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
anyone can hold the helm when the sea is calm deniz sakinken dümeni herkes tutar
anyone can hold the helm when the sea is calm sakin denizde herkes kaptan kesilir
what can you expect from a hog but a grunt? can çıkmadıkça huy çıkmaz
believe you can and you're halfway there inanmak başarmanın yarısıdır
you can not teach an old dog new tricks ağaç yaşken eğilir
you can put lipstick on a pig, but it's still a pig eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşektir
two can dig a lot quicker than one. İki kişi bir kişiden iyidir
two can dig a lot quicker than one. iki kişi tek kişiden iyidir
even a blind pig can find an acorn once in a while bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir
even a blind pig can find an acorn once in a while bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir
keep no more cats than can catch mice ne kadar az, o kadar iyi
keep no more cats than can catch mice az olsun öz olsun
even a blind pig can find an acorn once in a while durmuş saat bile günde iki kez doğruyu gösterir
even a blind pig can find an acorn once in a while bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir
you can have too much of a good thing azı karar çoğu zarar
you can have too much of a good thing bu kadarı da biraz çok
you can have too much of a good thing aşırıya da kaçmamak gerek
you can have too much of a good thing bir şeyin cılkını/suyunu da çıkarmamak gerek
you can have too much of a good thing bir şeyi fazla abartmamak gerek
you can have too much of a good thing her şey ölçüsünde ve kararında güzel
you can take the girl out of the country, but you can't take the country out of a girl bir kızı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama kızın içinden ülkesini çıkaramazsın
a cat can look at a king göze yasak olmaz
a cat can look at a king statü gözetmeksizin herkesin hakları vardır
a man can die but once insan bir kere ölür
never put off until tomorrow what you can do today. bugünün işini yarına bırakma
everyone can find fault, few can do better herkes hata bulabilir, önemli olan/zor olan yapıcı olmaktır
everyone can find fault, few can do better herkes eleştirir, önemli olan/zor olan yapıcı olmaktır
everyone can find fault, few can do better eleştirmek/hata bulmak kolaydır, önemli olan/zor olan yapıcı olmaktır
you can catch more flies with honey than you can with vinegar tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır
you can catch more flies with honey than you can with vinegar çanakta balın olsun arı yemenden gelir
you can lead a horse to water but you can't make him drink zorla güzellik olmaz
you can lead a horse to water but you can't make him drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
you have to (learn to) walk before you (can) run koşmadan önce yürümeyi öğrenmek gerek
you must (learn to) walk before you (can) run koşmadan önce yürümeyi öğrenmek gerek
you've got to (learn to) walk before you (can) run koşmadan önce yürümeyi öğrenmek gerek
Colloquial
can-do n. beceriklilik
can-do n. heveslilik
can-do n. kendine güvenme
tin can n. destroyer
tin can n. torpido ve denizaltı muhribi
booze can n. ruhsatsız içki satan müessese
booze can n. yasadışı içki satan mekan
booze can n. kaçak içki satılan bar veya meyhane
tomato can n. çok kötü boksör
tomato can n. yenilmeye mahkum boksör
put your hands where i can see them! n. ellerini görebileceğim bir yere koy!
can it v. susmak
can it v. çenesini kapamak
can it v. sesini kesmek
can it v. konuyu kapamak
can it v. konuşmayı kesmek
can it v. sessiz olmak
can it v. gürültüyü kesmek
can v. işten atmak
can v. kasede kaydetmek
can v. sepetlemek
can v. (ses ya da görüntü) kayıt yapmak
can v. uzaklaştırmak (okul vb)
tell (one) what (one) can do with (something) v. (bir şeyi) alıp ne yapabileceğini söylemek
tell somebody what they can do with something v. (birine) alıp bir tarafına sokmasını söylemek
tell somebody what they can do with something v. (birine) al bir tarafına sok demek
tell somebody what they can do with something v. (birine) münasip bir yerine sok demek
tell somebody what they can do with something v. (birine) münasip/uygun bir yerine sokmasını söylemek
be all somebody can/could do (not) to do something v. elinden bir tek bir şeyi yapmak ya da yapmamak gelmek
as much as somebody can/could do (not) to do something v. bir şeyi yapmak/yapmamak için elinden geleni yapmak
as much as somebody can/could do (not) to do something v. bir şeyi yapmak/yapmamak için elinden geldiğince uğraşmak
as much as somebody can/could do to do something v. bir şeyi yapmak için elinden geleni yapmak
as much as somebody can/could do to do something v. bir şeyi yapmak için elinden geldiğince uğraşmak
can (someone) v. (birini) kovmak
can (someone) v. (birini) işten kovmak
can (someone) v. (birini) işten atmak
can (someone) v. (birini) sepetlemek
can (someone) v. (birini) defetmek
can-do adj. zorluklar karşısında kendine güvenen, becerikli
can-do adj. hevesli
how (something) can you be? expr. nasıl bu kadar (bir şey) olunur/olunabilir?
how (something) can you be? expr. nasıl bu kadar (bir şey) olunur/olunabilir anlamıyorum!
how (something) can you be? expr. ancak bu kadar (bir şey) olunabilir!
how (something) can you be? expr. (bir şeyin) bu kadarı da olmaz
how (something) can you be? expr. bu kadarı da fazla ama artık!
how (something) can you be? expr. bu kadar (bir şey) de olunmaz ki canım!
can you beat it/that? expr. bunu geçebilir misin?
can you beat it/that? expr. (bu teklifin, fiyatın) daha altında/üstünde verebilir misin?
can you beat it/that? expr. inanılır gibi değil
can you beat it/that? expr. olur şey değil
can you beat it/that? expr. inanabiliyor musun?
can you beat it/that? expr. düşünebiliyor musun?
can you beat it/that? expr. hiç aklına gelir miydi?
can you beat it/that? expr. kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi
can you beat it/that? expr. kimin aklına gelirdi?
can you beat it/that? expr. insan hayret etmekten kendini alamıyor
can you beat it/that? expr. şaşırtıcı/ilginç değil mi?
can I have (one) call you? expr. (sonra) sizi arayabilir mi?
can I have (one) call you? expr. (sonra) sizi arasa olur mu?
what can I tell you? expr. buyurun
what can I tell you? expr. ne istiyorsun?
what can I tell you? expr. ne soracaksın?
what can I tell you? expr. ne istiyorsunuz?
what can I tell you? expr. ne soracaksınız?
what can I tell you? expr. ne diyebilirim ki?
what can I tell you? expr. valla, ben de bilmiyorum
what can I tell you? expr. valla, hiçbir fikrim yok
what can you expect? expr. zaten ne bekleyebilirsin ki?
what can you expect? expr. bekleyende hata
what can you expect? expr. zaten olup olacağı bu kadar
what can you expect? expr. huylu huyundan vazgeçer mi hiç?
what can you expect? expr. can çıkmadan huy çıkar mı hiç?
what can you expect? expr. zaten başka ne olabilirdi ki?
who can say? expr. allah bilir
who can tell? expr. kim bilir?
who can tell? expr. allah bilir
you can dispense with (something) expr. (bir şeyden) vazgeçebilirsin
you can dispense with (something) expr. (bir şeyi) bir kenara bırakabilirsin
you can dispense with (something) expr. (bir şey) olmadan da idare edebilirsin
you can dispense with (something) expr. bir şeysiz de yapabilirsin
you can never tell with (someone or something) expr. işin içinde o olunca hiçbir şeyden emin olamazsın
you can never tell with (someone or something) expr. onun ne yapacağı hiç belli olmaz
you can never tell with (someone or something) expr. ona hiç güvenemezsin
she/he can whistle for it! expr. avucunu yalar!
you can whistle for it! expr. avucunu yalarsın!
find it if you can expr. bul bulabilirsen
these things can happen to anybody expr. böyle şeyler herkesin başına gelebilir
before you can say knife expr. birden
pigs can fly expr. balık kavağa çıkınca
more than flesh and blood can stand expr. dayanılmaz
quicker than you can say jack robinson expr. çabucak
more than flesh and blood can stand expr. dayanılır gibi değil
pull as hard as you possibly can expr. çekebildiğin kadar kuvvetli bir şekilde çek
more than flesh and blood can stand expr. çekilmez
before you can say knife expr. fırsat bulmadan
come on you can do it expr. haydi bunu yapabilirsin
put your hands where i can see them! expr. ellerinizi görebileceğim bir yere koyun!
not that i can recall expr. hatırladığım kadarıyla yok
quicker than you can say Jack Robinson expr. hızla
quicker than you can say Jack Robinson expr. göz açıp kapayıncaya kadar
only god can help us expr. işimiz allah'a kaldı
before you can say knife expr. soluk almadan
isn't there anybody that can? expr. yardım edecek kimse yok mu?
tomorrow can wait expr. yarın bekleyebilir
can you spare a dime? expr. (bana vereceğin) bozukluğun var mı?
can you spare a dime? expr. (bana vereceğin) bozuk paran var mı?
how (something) can you be? expr. daha ne kadar … olabilirsin ki?
how (something) can you be? expr. bir insan ne kadar … olabilir?
how (something) can you be? expr. bir insan daha ne kadar … olabilir?
how (something) can you get? expr. daha ne kadar … olabilirsin ki?
how (something) can you get? expr. bir insan ne kadar … olabilir?
how (something) can you get? expr. bir insan daha ne kadar … olabilir?
more than you can (ever) know expr. bilebileceğinden/tahmin edebileceğinden çok fazla
more than you can (ever) know expr. anlayabileceğinden/fark edebileceğinden çok fazla
more than you can (ever) know expr. bilebileceğinden/tahmin edebileceğinden de çok
more than you can (ever) know expr. bilemezsin
more than you can (ever) know expr. anlayamazsın
more than you can (ever) know expr. ne kadar … bilemezsin
What can you expect? expr. ne bekliyordun/bekliyorsun ki?
What can you expect? expr. zaten ne olabilirdi ki?
What can you expect? expr. başka ne olabilirdi ki? ya ne olacaktı ki?
What can you expect? expr. başka ne olacaktı ki?
What can you expect? expr. çok normal değil mi?
anything else can I do for you? expr. size yardımcı olabileceğim başka bir şey var mı?
anything else can I do for you? expr. size başka nasıl yardımcı olabilirim?
anything else can I do for you? expr. yardım etmemi istediğiniz başka bir şey var mı?
anything else can I do for you? expr. başka bir şey istiyor musunuz?
anything else can I do for you? expr. başka bir ihtiyacınız var mı?
how can/could you! expr. nasıl yaparsın!
how can/could you! expr. ne hakla!
how can/could you! expr. ne hakla yaparsın!
how can/could you! expr. nasıl yapabildin!
(can I) buy you a drink? expr. sana içki alabilir miyim?
(can I) get you something (to drink)? expr. ne içersin?
(can I) get you something (to drink)? expr. ne içmek istersin?
(can I) get you something (to drink)? expr. içecek bir şey ister misin?
(can I) get you something (to drink)? expr. içecek olarak ne alırısın?
(can I) get you something (to drink)? expr. içecek bir şey alır mısın?
(can I) give you a lift? expr. (arabayla) seni/sizi bırakayım mı?
(can I) give you a lift? expr. (arabayla) seni gideceğin yere kadar götüreyim mi?
(can I) give you a lift? expr. (arabayla) sizi gideceğiniz yere kadar götüreyim mi?
(can I) give you a lift? expr. (arabayla) seni gideceğin yere bırakabilir miyim?
(can I) give you a lift? expr. (arabayla) sizi gideceğiniz yere bırakabilir miyim?
(I) can too expr. hayır, yapabilirim
(I) can too expr. tabii ki yapabilirim
we, you can/could/might do worse (than...) expr. bir şeyi yapmak iyi fikir
we, you can/could/might do worse (than...) expr. iyi/yerinde bir karar
as best one can expr. elinden geldiğince
as best one can expr. yapabildiği kadar
as best one can expr. elinden gelenin en iyisi
as best one can expr. elinden geldiği kadar
as far as I (can) recall expr. hatırlayabildiğim kadarıyla
as far as I (can) recall expr. hatırladığım kadarıyla
as far as I (can) recall expr. yanlış hatırlamıyorsam
as far as I (can) remember expr. hatırlayabildiğim kadarıyla
as far as I (can) remember expr. hatırladığım kadarıyla
as far as I (can) remember expr. yanlış hatırlamıyorsam
can/could do without expr. olmasa iyi
can/could do without expr. rastlamam ularım

Significados de "can can" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
can sıkıntısı boredom n.
Boredom is his worst enemy.
Can sıkıntısı onun en kötü düşmanı.

More Sentences
can life n.
On the other hand, quite specific action has been called for on the subject of safety of life.
Öte yandan, can güvenliği konusunda oldukça belirgin bir eylem çağrısında bulunulmuştur.

More Sentences
General
can alıcı nokta punch line n.
Tom couldn't remember the punch line of the joke he wanted to tell.
Tom anlatmak istediği fıkranın can alıcı noktasını hatırlayamadı.

More Sentences
can düşmanı mortal enemy n.
Tom and I are mortal enemies.
Tom ve ben can düşmanlarıyız.

More Sentences
can darling n.
Sleep well, darling!
İyi uykular, canım!

More Sentences
can life n.
On the other hand, quite specific action has been called for on the subject of safety of life.
Öte yandan, can güvenliği konusunda oldukça belirgin bir eylem çağrısında bulunulmuştur.

More Sentences
can yeleği life jacket n.
Tom wasn't wearing a life jacket.
Tom can yeleği giymiyordu.

More Sentences
can lifeblood n.
Pawns are the lifeblood of the game.
Piyonlar oyunun can suyudur.

More Sentences
can kaybı loss of lives n.
I expressed our deep regret at the subsequent loss of life.
Sonrasında meydana gelen can kayıplarından duyduğumuz derin üzüntüyü dile getirdim.

More Sentences
can simidi lifesaver n.
The umbrella turned out to be a lifesaver during the sudden rainstorm.
Aniden bastıran yağmurda şemsiye bizim can simidimiz oldu.

More Sentences
can yeleği life preserver n.
The life preserver must be made of high quality materials.
Can yeleği yüksek kaliteli malzemeden yapılmış olmalı.

More Sentences
can yeleği lifejacket n.
Tom wasn't wearing a lifejacket.
Tom bir can yeleği giymiyordu.

More Sentences
can yeleği life vest n.
Life vests are located under your seats.
Can yelekleri koltuklarınızın altında bulunmaktadır.

More Sentences
can damarı lifeblood n.
This is the lifeblood of our companies.
Bu, şirketlerimizin can damarıdır.

More Sentences
can vermek perish v.
He did not perish in vain.
O, boşuna can vermedi.

More Sentences
can atmak look forward to v.
I look forward to corresponding with you.
Seninle mektuplaşmaya can atıyorum.

More Sentences
can atmak be itching to v.
Tom is itching to do that.
Tom bunu yapmak için can atıyor.

More Sentences
can evinden vurmak hit home v.
His remark hit home.
Onun sözü can evinden vurdu.

More Sentences
can atmak be willing to v.
I'd be willing to give it a try.
Bunu denemek için can atıyorum.

More Sentences
can sıkmak bore v.
Was she really boring?
O gerçekten can sıkıyor muydu?

More Sentences
can atmak aspire v.
Everyone aspires to have a better life.
Herkes daha iyi bir hayata sahip olmak için can atıyor.

More Sentences
can atmak long v.
I am fully aware that the police and prosecution services long for a framework directive.
Polis ve savcılık hizmetlerinin bir çerçeve yönerge için can attığının tamamen farkındayım.

More Sentences
can atmak yearn for v.
He yearned for her to come home.
Onun eve dönmesi için can atıyordu.

More Sentences
can atmak jump at v.
Many would jump at the chance to live in New York.
Birçok kişi New York'ta yaşama şansını yakalamak için can atardı.

More Sentences
can yakmak hurt v.
If there is not to be too great a temptation to do this, then sanctions must really hurt.
Bunu yapmak için çok büyük bir cazibe olmaması gerekiyorsa, o zaman yaptırımlar gerçekten can yakmalıdır.

More Sentences
can atmak hanker v.
She always hankered for adventure.
Her zaman maceralara atılmaya can atardı.

More Sentences
can atan anxious adj.
Chris is very anxious to go to college.
Chris üniversiteye gitmek için can atıyor.

More Sentences
can sıkıcı annoying adj.
Anyway, what do we find most annoying on a day-to-day basis?
Her neyse, günlük olarak en çok neyi can sıkıcı buluyoruz?

More Sentences
can sıkıcı oppressive adj.
The silence is oppressive.
Sessizlik can sıkıcıdır.

More Sentences
can sıkıcı painful adj.
It's painful to be rejected.
Reddedilmek can sıkıcı.

More Sentences
can sıkıcı irksome adj.
The matter of the language regime was equally irksome for us.
Dil rejimi konusu da bizim için aynı derecede can sıkıcıydı.

More Sentences
can sıkıcı boring adj.
The lecture was boring.
Ders can sıkıcıydı.

More Sentences
can sıkıcı vexatious adj.
The constant interruptions were vexatious.
İnsanın sözünün sürekli kesilmesi can sıkıcı bir durum.

More Sentences
can atan enthusiastic adj.
He is enthusiastic about tennis.
O tenise can atıyor.

More Sentences
can sıkıcı bothersome adj.
Why are nugs such bothersome creatures?
Böcekler niçin böyle can sıkıcı varlıklardır.

More Sentences
can sıkıcı embarrassing adj.
Something embarrassing happened last week.
Geçen hafta can sıkıcı bir şey oldu.

More Sentences
can atan eager adj.
Tom was eager to go home.
Tom eve gitmek için can atıyordu.

More Sentences
can sıkıcı tedious adj.
They are weary of their tedious work.
Onlar can sıkıcı işlerinden dolayı bitkindiler.

More Sentences
can atan raring adj.
The drivers are at the starting line and raring to go!
Sürücüler başlangıç çizgisinde ve gitmek için can atıyorlar!

More Sentences
can alıcı crucial adj.
The crucial question to Turkey is always, what has actually changed?
Türkiye için can alıcı soru her zaman şudur: Gerçekte ne değişti?

More Sentences
can sıkıcı annoying adj.
Anyway, what do we find most annoying on a day-to-day basis?
Her neyse, günlük olarak en çok neyi can sıkıcı buluyoruz?

More Sentences
can alıcı climactic adj.
The action movie has many climactic scenes.
Aksiyon filminde birçok can alıcı sahne var.

More Sentences
Colloquial
(bir şey yapmak) için can atmak be dying to (do something) v.
I've been dying to meet him.
Onunla tanışmak için can atıyordum.

More Sentences
Common Usage
can spirit n.
can sıkmak annoy v.
can sıkmak bother v.
General
can yoldaşı helpmeet n.
can damarı vital point n.
can atılan şey plum n.
can sıkıntısı drabness n.
can atma longing n.
can sıkıcı teaser n.
can atma enthusiasm n.
can person n.
can sıkıntısı ennui n.
can sıkıntısı megrims n.
can yuvası rabbet n.
can energy n.
can atma zeal n.
can esprit n.
can alıcı nokta epicentre n.
can çekişme agony n.
can alıcı nokta epicentrum n.
can yoldaşı faithful friend n.
can atma anxiety n.
can alıcı nokta the most sensitive spot n.
can spiritus n.
can alıcı nokta punchline n.
can sıkan depressor n.
şişirilebilir can yeleği mae west n.
can sıkıntısı blahs n.
can sıkıcılık disagreeableness n.
can yoldaşı helpmate n.
can ve mal güvenliği safety of life and property n.
can kurtaran görevli (plajlarda) lifeguard n.
can sıkıcı şey bore n.
can sıkıntısı the blues n.
can pazarı a matter of life and death n.
can yoldaşı bosom friend n.
can evi quick n.
insanın beden, ruh ve can olarak üçe ayrılması trichotomy n.
can friend n.
can acısı severe pain n.
can sıkıcı tip humdrum n.
can atma alacrity n.
can damarları lifelines n.
can pneuma n.
can zeal n.
can vitality n.
can düşmanı sworn enemy n.
can alıcı nokta quick n.
can yoldaşı shadow n.
can atma itch n.
can düşmanı deadly enemy n.
can sıkıntısı tedium n.
can korkusu fear of death n.
can kurtaran görevli (plajlarda) lifesaver n.
can alıcı nokta epicenter n.
can heart n.
can damarı heart n.
can atma eagerness n.
can güvenliği life safety n.
büyük ölçüde can kaybı mortality n.
can brother n.
can yeleği float n.
can çekişme death agony n.
can sıkıcı öğüt jaw n.
can atan yearner n.
can alıcı nokta tender spot n.
can sıkma annoyance n.
can sıkıcılık boringness n.
can sıkıcı kimse bore n.
can psyche n.
can sıkıntısı the blahs n.
can sağlığı health n.
can sıkıntısı the megrims n.
can atma aspiration n.
can sıkıntısı dullness n.
can yeleği lifesaver n.
can yoldaşı congenial companion n.
can alıcı nokta the crucial point n.
can atma readiness n.
can spirit n.
can sıkıcılık tracasserie n.
can pazarı a life and death situation n.
can dostu true friend n.
can yoldaşı close n.
can dostu closest friend n.
can yoldaşı heartfelt friend or companion n.
can sıkkınlığı infestivity n.
can ve mal kaybı loss of life and property n.
can kaybı loss of life n.
can yeleği prau n.
can sıkıcı harassing n.
can sıkıcılık vexatiousness n.
can sıkıcı şekilde konuşan proser n.
can alıcı ani değişiklik peripeteia n.
can sıkıcı şey/kimse bore n.
can simidi life buoy n.
can yeleği life-preserver n.
can yeleği life-saver n.
can damarı life-blood n.
can çekişme death-agony n.
can düşmanı the most-hated enemy n.
can sıkan şey bore n.
can ve mal life and property n.
can soul n.
can sıkıntısı vexation n.
can düşmanı nemesis n.
can yeleği life saver n.
can yeleği life belt n.
can yeleği personal flotation device n.
can yeleği cork jacket n.
can yeleği mae west n.
can suyu desteği life line support n.
can çekişme hırıltısı death rattle n.
can yeleği buoyancy vest n.
can alıcı/çarpıcı/etkileyici özellik wow factor n.
can alıcı nokta key area n.
denizde mal ve can kurtarma salvage n.
can sıkıcı sorun vexing ​problem n.
can sıkıcı problem vexing ​problem n.
can kurtaran simidi safetybuoy n.
can sıkma annoying n.
can sıkıcı olma tastelessness n.
can acushla [ireland] n.
can sıkıcı kimse aggravator n.
can yeleği air jacket n.
şişirilebilir can yeleği air jacket n.
can atma alacriousness n.
can sıkan kimse noier [obsolete] n.
can sıkma noyance [obsolete] n.
can sıkıcı kimse veya şey nettler n.
can atan kimse thirster n.
can atan kimse longer n.
can çekişme throe n.
can çekişme throes n.
(geçmişte) can kurtaran lineman [australia/new zealand] n.
can kulağıyla dinleyen kimse attender n.
can sıkıntısı embarrassment n.
can breath n.
can sıkıcı şikayet jeremiad n.
can ciğer dost bosom buddy n.
can kaybı loss n.
can sıkıntısı blaa n.
can sıkıntısı blaa-blaa n.
can yakma blame [obsolete] n.
can damarı lethee n.
can lethee n.
ani can kaybına neden olabilecek şey widow-maker n.
can sıkıcılık worrisomeness n.
can sıkıntısı harry n.
can sıkıcı ahlak dersi homily n.
can sıkıntısı gall n.
(olayda) can sıkıcı bölüm lowlight n.
can sıkıcı görev clat [dialect] n.
can sıkıntısı darkness n.
can sıkan kimse dejecter n.
can ciğer kuzu sarması arkadaş greek [obsolete] n.
can yakıcı sıkıntı gripe n.
can damarı heartland n.
can sıkıcı deneyim rub n.
can çekişirken çıkan hırıltı ruttle [dialect] [uk] n.
can sıkan kimse importunator [obsolete] n.
can sıkan kimse importuner n.
can sıkan kimse displeaser n.
can sıkıcılık displeasingness n.
can sıkan şey dissatisfaction n.
can sıkan şey distasture [obsolete] [rare] n.
can verme inanimation n.
can simidi ring buoy n.
can sıkma distressfulness n.
can dote [ireland] n.
gereksiz detaylarla can sıkan kimse dryasdust n.
can sıkıntısı irk n.
can sıkıcılık fashiousness n.
(dramatik eserde) can alıcı rol veya replik fat n.
can sıkan şey peeve n.
can alıcı nokta core n.
can yeleği cork jackets n.
can sıkıntısı deadliness n.
can yeleği flotation device n.
can simidi flotation device n.
can kurtarma ekipmanı flotation device n.
can alıcı safha paroxysm n.
hesabı ödüyor diye tahammül edilen can sıkıcı tip shot-clog [obsolete] n.
hesabı ödüyor diye tahammül edilen can sıkıcı tip shot-log n.
can alıcı nokta snapper n.
can sıkan kimse snooze n.
(oyunda) can life n.
can sıkıntısı bore n.
can kulağıyla dinlemek breathe in v.
can atmak crave v.
can atmak be dying for v.
can atmak die v.
can atmak long for v.
can sıkmak bug v.
can sıkıntısından patlamak get bored to death v.
can evinden vurmak strike home v.
can kulağı ile dinlemek breathe in v.
can atmak yearn v.
cana can katmak refresh v.
can sıkıntısı çekmek be in the doldrums v.
bir şey yapmaya can atmamak be in no hurry to v.
can çekişmek be in the death agony v.
yeniden can vermek regenerate v.
can damarına basmak touch somebody on the raw v.
can atmak volunteer v.
can derdine düşmek strive for one's life v.
can vermek die v.
can kulağı ile dinlemek be all ears v.
can derdine düşmek fight for one's life v.
can çekişmek be in the throes of death v.
can derdine düşmek struggle for one's life v.
can atmak pant for v.
can almak kill v.
can evinden vurulmak hurt to the quick v.
can atmak be desirous of v.
can vermek animate v.
can atmak pant after v.
can çekişmek agonize v.
cana can katmak enliven v.
can sıkmak wear on v.
can evinden vurmak cut to the quick v.
can atmak long to v.
görmek için can atmak yearn for v.
can evinden vurmak kick someone where it hurts v.
can kulağıyla dinlemek hang on somebody's lips v.
can kulağıyla dinlemek hang on someone's every word v.
can gelmek get refreshed v.
can gelmek get stronger and active v.
cana can katmak give a lot of joy and health v.
can kulağı ile dinlemek listen very carefully v.
cana can katmak improve one's pleasure and health v.
can damarına basmak press a sensitive spot v.
can sıkıntısından patlamak be bored stiff v.
can evinden vurmak touch on the raw v.
-e can atmak crave v.
can alıcı noktaya gelmek get to the point v.
can atmak itch v.
can sıkmak chagrin v.
can sıkmak dismay v.
can sıkmak importune v.
can atmak push for v.
görmek için can atmak yearn v.
can sıkıcı sorular sormak ask disturbing questions v.
can sıkıcı sorular sormak ask annoying questions v.
can almak claim lives v.
birini yatağa götürmek için can atmak look forward to taking someone to bed v.
büyümek için can atmak be in a hurry to grow up v.
can atmak ache to v.
can atmak ache for v.
can çekişmek agonise v.
tekrar can sıkmak reimportune v.
can yakmak nip v.
can sıkmak noie [obsolete] v.
can sıkmak thorn v.
can çekişmek throe v.
uzun süre can çekişmek linger v.
can atmak wish v.
cana can katmak lifen v.
can sıkıcı hale getirmek grim v.
can atmak overburn v.
can sıkmak importunate [rare] v.
ısıyla can vermek irradiate v.
(can) almak claim v.
can çekişen moribund adj.
can sıkıcı disagreeable adj.
can sıkıcı vexing adj.
can sıkıcı tiresome adj.
can atan aspiring adj.
can sıkıcı humdrum adj.
can sıkıcı provoking adj.
can atan all agog adj.
can sıkıcı chippy adj.
can sıkıcı sullen adj.
can alıcı fateful adj.
can beloved adj.
can ciğer intimate adj.
can sıkıcı prosy adj.
can atan coveted adj.
can sıkıcı worrisome adj.
can sıkıcı troublesome adj.
can atan mad about adj.
can sıkıcı displeasing adj.
can sıkıcı worrying adj.
can ciğer very dear adj.
can sıkıcı depressive adj.
can sıkıcı maddening adj.
can alıcı vital adj.
can evinden vurulmuş hurt to the quick adj.
can ciğer bosom adj.
can sıkıcı soulless adj.
can sıkıcı aggravating adj.
can atan agog adj.
can sıkıcı dull adj.
can sıkan tedious adj.
can sıkıcı unexciting adj.
bir şeyin can alıcı noktası ile ilgili climactic adj.
can sıkıcı offending adj.
can sıkıcı dreary adj.
can alıcı hard-hitting adj.
can sıkıcı nerve-wracking adj.
can sıkıcı soul-destroying adj.
can kurtaran lifesaving adj.
can sıkan stuffy adj.
can sıkıcı upsetting adj.
can sıkıcı messy adj.
can sıkan tasteless adj.
can atan agitated adj.
can sıkıcı agitating adj.
can sıkıcı agitative adj.
can çekişen agonal adj.
can sıkan noisome [obsolete] adj.
can sıkıcı noyous adj.
can sıkıcı awkward adj.
can sıkıcı unreadable adj.
can sıkıcı ungrate adj.
can sıkıcı ungrateful adj.
can sıkıcı olmayan unoppressive adj.
can sıkıcı everlasting adj.
can sıkan everlasting adj.
can sıkıcı unsettling adj.
can sıkıcı wearisome adj.
öğrenmeye can atan yuky adj.
can sıkıcı malgracious [obsolete] adj.
can sıkıcı long adj.
can sıkıcı hideous adj.
can atan high-reaching adj.
can sıkmaya müsait dejectory adj.
can sıkmaya yatkın demissionary adj.
can almaya meyilli destructive adj.
can sıkan offenseful adj.
can sıkan offensive adj.
fazla can sıkıcı overtedious adj.
can sıkıcı impleasing [obsolete] adj.
can sıkıcı importunate [rare] adj.
can sıkıcı displeasant [obsolete] adj.
can sıkan distasteive [obsolete] adj.
can sıkan distressful adj.
can sıkan disturbative adj.
can sıkıntısına yol açan dryasdust adj.
can havliyle harekete geçen irascible adj.
can sıkıcı cumbrous [obsolete] adj.
can sıkıcı fashious [scotland] adj.
can alıcı fateful adj.
can yakan corrosive adj.
can sıkıcı fretsome adj.
can yakıcı skaddle adj.
can sıkıcı skunky adj.
can sıkıcı şekilde ukala smartass adj.
can sıkan sore adj.
can sıkan surly adj.
can sıkıcı bir biçimde irksomely adv.
can çekişerek agonizedly adv.
can havliyle desperately adv.
can havli ile for dear life adv.
can havli ile for one's life adv.
can sıkıcı bir halde prosily adv.
can sıkıcı bir şekilde annoyingly adv.
can alıcı noktadan to the quick adv.
can havli ile desperately adv.
can evinden to the quick adv.
can sıkıcı bir şekilde depressively adv.
can sıkıcı bir şekilde disagreeably adv.
can atarak aspiringly adv.
can sıkarak vexatiously adv.
can sıkıcı bir biçimde vexatiously adv.
can sıkıcı şekilde annoyingly adv.
can sıkıcı şekilde displeasingly adv.
can sıkıcı bir biçimde tastelessly adv.
can sıkarak aggravatingly adv.
can sıkıcı bir şekilde unsettlingly adv.
can havliyle desperate [dialect] adv.
can sıkarak curstfully adv.
gitmek için can atıyorum I'm dying to go expr.
can çekişirken in the article of death expr.
Phrasals
can atmak ache for (someone or something) v.
bir şeye can atmak hurt for someone or something v.
bir şeye can atmak ache for someone or something v.
can sıkmak act up v.
can katmak ginger up v.
.... için can atmak hang up v.
can havliyle sıçramak jump for (something) v.
bir şeyden neredeyse can vermek perish with something v.
can atmak gasp after v.
can atmak gasp for v.
(bir şeyden) can havliyle sıçramak jump from (something) v.
(can havliyle, korkuyla) sıçramak jump with (something) v.
(bir şeye) can atmak look forward to (something) v.
(biri/bir şey) için can atmak pant for (someone or something) v.
(birini) can evinden vurmak touch to (someone) v.
(bir şeyle) can evinden vurmak touch with (something) v.
Phrases
çok/aşırı riskli/tehlikeli can alıcı önemde as much as (one's) life is worth adv.
can alacak kadar as much as (one's) life is worth adv.
daha iyisi can sağlığı what a time to be alive expr.
can çıkar huy çıkmaz once a (something), always a (something) expr.
Proverb
can çıkmayınca huy çıkmaz the leopard cannot change its spots
can çıkar huy çıkmaz the leopard cannot change its spots
can boğazdan gelir bread is the staff of life
can çıkar huy çıkmaz you can not teach an old dog a new trick
can çıkar huy çıkmaz why break the habit of a lifetime
can çıkar huy çıkmaz old habits die hard
can çıkar huy çıkmaz what can you expect from a hog but a grunt?
can çıkar huy çıkmaz a leopard can't change his spots
can çıkar huy çıkmaz leopard cannot change his spots
dakiklik işin (iş yapmanın/ çalışmanın) ruhudur (can alıcı noktasıdır) punctuality is the soul of business
can çıkar huy çıkmaz what can you expect from a hog but a grunt
can çıkar, huy çıkmaz once a whore, always a whore
can çıkar, huy çıkmaz once a priest, always a priest
can çıkar huy çıkmaz a leopard doesn't change its spots
can çıkmadıkça huy çıkmaz old habits die hard
can çıkmadıkça huy çıkmaz why break the habit of a lifetime?
can çıkmadıkça huy çıkmaz what can you expect from a hog but a grunt?
fazla hız can alır it is the pace that kills
aşırı sürat can alır it is the pace that kills
can çıkar huy çıkmaz a leopard does not change its spots
can çıkar huy çıkmaz a leopard cannot change its spots [uk]
Colloquial
can alıcı nokta nitty-gritty n.
can dostu bffl (best friend for life) n.
can ciğer dost bffl (best friend for life) n.
can sıkıcı ve gereksiz kimse ya da şey blivit n.
can dostu bosom chum n.
can ciğer dost bosom chum n.
can yoldaşı bosom chum n.
can ciğer kuzu sarması bosom chum n.
can dostu/arkadaşı best bud n.
(siyahiler için) can dostu soul brother n.
can dostu best bud n.
can arkadaşı best bud n.
can alıcı/şaşırtıcı nokta button n.
bundan iyisi can sağlığı couldn't be better n.
can sıkıcı a pain in the neck n.
çok fazla can sıkıcı soru soran kimse askhole n.
can sıkıcı kişi (a) drag n.
can sıkıcı deneyim harrowing experience n.
can sıkıcı görev bad boy n.
can sıkıcı durum bad boy n.
en can alıcı nokta high note n.
can düşmanı bitter enemy n.
can sıkıcı bir gerçek/bilgi/şey the pill n.
can sıkıcı deneyim dose n.
(birinin/bir şeyin) can sıkıcı/zor yanı the trouble with (someone or something) n.
can vermek box v.
bilmek için can atmak dying to know (something) v.
can düşmanı olmak be at daggers drawn v.
(bir şey yapmaya) can atmak crave to (do something) v.
can sıkıcı bir hal almak get nasty v.
anlamak için can atmak hoover up something [uk] v.
(bir şey yapmak) için can atmak be down to (do something) v.
can atmak be game v.
çok can sıkıcı biri/bir şey olmak be the (absolute) limit [old-fashioned] v.
(bir şey) için can atmak be dying for (something) v.
bir şey/bir şey yapmak için can atmak be dying for something/to do something v.
can sıkıcı olmak bite v.
can sıkıcı görev yüklemek lumber [uk] v.
bilmek/öğrenmek için can atmak be dying to know v.
bir şey yapmaya can atmak be in a hurry to do something v.
can alıcı nitty-gritty adj.
can sıkıcı unsonsy [uk] adj.