kısıtlı - Türkisch Englisch Wörterbuch

kısıtlı

Bedeutungen von dem Begriff "kısıtlı" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 29 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
kısıtlı limited adj.
We still have a huge task ahead of us and limited time available.
Önümüzde hala çok büyük bir görev ve kısıtlı bir zaman var.

More Sentences
kısıtlı restricted adj.
When restricted use and transit are at issue, the Protocol provides for an exception.
Kısıtlı kullanım ve transit geçiş söz konusu olduğunda, Protokol bir istisna öngörmektedir.

More Sentences
General
kısıtlı restricted adj.
We support the Commission's review proposal, but do consider it to be too restricted.
Komisyon'un gözden geçirme önerisini destekliyoruz ancak çok kısıtlı olduğunu düşünüyoruz.

More Sentences
kısıtlı reduced adj.
This should guarantee safe, pavement-level boarding by all persons of reduced mobility.
Bu, hareket kabiliyeti kısıtlı tüm kişilerin kaldırım seviyesinde güvenli binişini garanti etmelidir.

More Sentences
Trade/Economic
kısıtlı restricted adj.
However, the Shanghai Summit will be more important than the restricted summit at Ghent.
Bununla birlikte Şanghay Zirvesi Gent'teki kısıtlı zirveden daha önemli olacaktır.

More Sentences
Technical
kısıtlı limited adj.
We still have a huge task ahead of us and limited time available.
Önümüzde hala büyük bir görev ve kısıtlı bir zaman var.

More Sentences
Computer
kısıtlı constrained adj.
Investment is being put off and the markets are still constrained.
Yatırımlar erteleniyor ve piyasalar hala kısıtlı.

More Sentences
General
kısıtlı restrictive adj.
kısıtlı scanty adj.
kısıtlı local adj.
kısıtlı narrow adj.
kısıtlı scant adj.
kısıtlı qualified adj.
kısıtlı constricted adj.
kısıtlı penurious adj.
kısıtlı stinted adj.
kısıtlı bare adj.
kısıtlı restrained adj.
kısıtlı obligate adj.
kısıtlı close adj.
kısıtlı geason [obsolete] adj.
kısıtlı prisonlike adj.
kısıtlı single-track adj.
kısıtlı stinty adj.
kısıtlı streit adj.
kısıtlı strict adj.
kısıtlı limitedly adv.
Law
kısıtlı interdicted adj.
kısıtlı under legal disability adj.

Bedeutungen, die der Begriff "kısıtlı" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 156 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
kısıtlı zaman limited time n.
Unfortunately, the limited time we have available means that I can only touch on a few points.
Ne yazık ki kısıtlı zamanımız nedeniyle sadece birkaç noktaya değinmekle yetineceğim.

More Sentences
kısıtlı kalmak remain restricted v.
Parliamentary powers and possibilities for control remain restricted.
Parlamentonun yetkileri ve kontrol olanakları kısıtlı kalmaya devam etmektedir.

More Sentences
imkanları kısıtlı olan disadvantaged adj.
Students from disadvantaged backgrounds often face barriers to accessing higher education.
İmkanları kısıtlı durumda olan öğrenciler üniversite eğitimi söz konusu olduğunda zorluklarla karşılaşmaktadır.

More Sentences
Trade/Economic
(teslim süresi olarak) kısıtlı süre tight deadline n.
We are doing that to tight deadlines.
Bunu da kısıtlı süreler içerisinde yapıyoruz.

More Sentences
Informatics
erişim kısıtlı restricted adj.
Of course there is restricted access within the Irish Box.
Elbette İrlanda'nın biyolojik olarak hassas alanına erişim kısıtlıdır.

More Sentences
General
kısıtlı kullanım limited use n.
kısıtlı sistem limited system n.
kısıtlı yetki limited authority n.
hareketi kısıtlı insanlar people with reduced mobility n.
maddi olanağı kısıtlı one with limited finances n.
maddi olanağı kısıtlı one with limited financial means n.
kısıtlı güçler/yetkiler limited powers n.
sınırlı/kısıtlı çalışma yeterliliği limited working proficiency n.
kısıtlı kaynak limited source n.
kısıtlı sayıdaki araştırma limited availability of studies n.
kısıtlı alan limited space n.
kısıtlı yer limited space n.
eşit ve kısıtlı miktarlarda dağıtma rationing n.
kısıtlı bilgi scanty information n.
çevresini kısıtlı tutan kimse exclusive n.
yasalarla koruma altında olup eğlence ve endüstriyel amaçlı kullanımı kısıtlı olan bölge wilderness area n.
kısıtlı bir sürede ortaya konmuş faydalı iş mechanical effect n.
kısıtlı okuyucu kitlesine, genellikle abonelik sistemi ile özel bilgi akışı sağlayan online yayıncılık micropublishing n.
savaş zamanında kenti hava saldırılarına karşı korumak için geceleri ışıkların kısıtlı kullanılması dim-out n.
geceleri ışıkların kısıtlı kullanılması sonucu oluşan loşluk dim-out n.
kısıtlı alan compass n.
kısıtlı alan infield n.
kısıtlı kapsam infield n.
erişim ve ulaşımı kısıtlı toplum remote community n.
erişimin kısıtlı olduğu etkinlik preserve n.
kısıtlı bilgi smatter n.
nüfuz alanı kısıtlı toprak ağası squireen [ireland] n.
kısıtlı canlı renk gösterimi stab n.
kısıtlı kalmak remain limited v.
(bir şeyi) kısıtlı miktarda tedarik etmek allowance v.
bir alanla kısıtlı olmak localize v.
bir alanla kısıtlı olmak localise v.
maddi olanağı kısıtlı of/having limited means adj.
maddi olanağı kısıtlı destitute adj.
maddi olanağı kısıtlı impoverished adj.
imkanı kısıtlı financially limited adj.
eşit ve kısıtlı miktarlarda dağıtılan rationed adj.
büyük ölçüde kısıtlı görüş mesafesine sahip near-blind adj.
eşit ve kısıtlı miktarda dağıtılmayan unrationed adj.
becerileri kısıtlı limited adj.
kelimelerle kısıtlı wordbound adj.
kelimelerle kısıtlı word-bound adj.
kaynakları kısıtlı, küçük ve taşra karakteri olan one-horse adj.
kısıtlı dikkati yalnızca bir şeye yönlendiren one-track adj.
ilgi alanı kısıtlı olan cloistered adj.
kısıtlı gelişen ingrowing adj.
bakış açısı kısıtlı olan parish-pump [uk] adj.
kısıtlı ölçüde olan pocket-handkerchief adj.
belirli sayıda numune ile kısıtlı spot adj.
kısıtlı biçimde niggardly adv.
kısıtlı bir biçimde limitedly adv.
kısıtlı bir biçimde restrainedly adv.
kısıtlı bir şekilde hors de combat adv.
oldukça kısıtlı bir sürede fine adv.
kısıtlı bir şekilde stintedly adv.
kısıtlı olarak strictly adv.
Phrasals
kısıtlı/yoğun bir zamanda bir şeyi araya sıkıştırmak work into v.
(kısıtlı bir zamanda sınava) hazırlanmak/çalışmak cram for (something) v.
Colloquial
kısıtlı ortam prison n.
Idioms
kısıtlı kaynaklar narrow resources n.
kısıtlı para tight money n.
kısıtlı seçenek slim pickings n.
kısıtlı kaynak the smell of an oily rag n.
kısıtlı bir bütçeye sahip olmak be on a budget v.
zamanı kısıtlı olmak be short on time v.
vakti kısıtlı olmak be short on time v.
kısıtlı parayla geçinmek get along (on a shoestring) v.
kısıtlı parayla geçinmek get by (on a shoestring) v.
kısıtlı bütçeyle yaşamak live on a shoestring v.
kısıtlı parayla geçinmek live on a shoestring v.
kıt/kısıtlı kaynaklarla idare etmek live on the smell of an oily rag [australia/new zealand] v.
sınavdan hemen önce kısıtlı bir zamanda sınava çalışmak cram for a test v.
sınavdan hemen önce kısıtlı bir zamanda sınava çalışmak cram for the test v.
sınavdan hemen önce kısıtlı bir zamanda sınava çalışmak cram for the exam v.
sınavdan hemen önce kısıtlı bir zamanda sınava çalışmak cram for an exam v.
Trade/Economic
dar/kısıtlı bütçeli tüketici (müşteri zincirinin en uç halkası) low end consumer n.
kısıtlı genel kamu lisansı lesser general public license n.
kısıtlı merkez restricted center n.
kısıtlı mülkiyet hakkı imperfect ownership n.
kısıtlı genel kamu lisansı lesser general public licence n.
kısıtlı hisse primi restricted stock award n.
kısıtlı bütçe shoe-string budget n.
kısıtlı merkez restricted centre n.
kısıtlı bütçe shoestring budget n.
kısıtlı denetim limited audit n.
özellikle fakir veya gelişmekte olan ülkelerde maddi olanağı kısıtlı olanlara girişimler için sağlanan düşük miktarlı kredi microloan n.
arz ve talebin kısıtlı olduğu narrow adj.
Law
kanuni yolların kısıtlı olması without adequate remedy at law n.
kısıtlı yargılama hakkı limited jurisdiction n.
kısıtlı mülkiyet hakkı imperfect ownership n.
kısıtlı mera hakkı stint n.
kısıtlı ehliyetsizlik special disability n.
kısıtlı hakkı sahibi limited owner n.
kısıtlı malik limited owner n.
kısıtlı caydırıcılık marginal deterrence n.
en ağır suçtan yargılanma için gerekli olan kasıtlı eylemi ortadan kaldıran akıl hastalığı, sarhoş olma sebebiyle kısıtlı ehliyet diminished capacity n.
yasal olarak kısıtlı incapable adj.
Politics
kısıtlı başvuru prosedürü restricted procedure n.
kısıtlı oy kullanma hakkı restricted suffrage n.
kısıtlı yetki limited power n.
kısıtlı zaman sebebiyle potansiyel olarak faydalı tedbirlerin avam kamarasının son oturumunda terkedilmesi massacre of the innocents n.
Industry
yeni bir ürün veya işlemin son denemelerini yapıp piyasa modelleri temin eden kısıtlı ölçekli üretim tesisi semiworks n.
Technical
erişim kısıtlı belge restricted document n.
görüşü kısıtlı koltuk blind seat n.
kısıtlı sulama limited irrigation n.
kısıtlı katı çözeltisi limited solid solution n.
kısıtlı çözünürlük limited solubility n.
kısıtlı girişli yerler restricted access locations n.
kısıtlı katı çözünürlüklü çizge limited solid solubility diagram n.
kısıtlı katı çözünürlüğü limited solid solubility n.
kısıtlı olmayan hava boşluğu unrestricted air gap n.
Computer
erişim kısıtlı belge restricted document n.
kısıtlı eniyileme constrained optimization n.
rastlantısal kısıtlı programlama chance constrained programming n.
Informatics
bozulumla kısıtlı işletme distortion-limited operation n.
erişimi kısıtlı özkaynak protected resource n.
kısıtlı erişim/giriş yeri restricted access location n.
Electric
kısıtlı toprak arıza restricted earth fault n.
Lighting
kısıtlı kullanma çarpanı reduced utilization factor n.
kısıtlı yararlılık reduced utilance n.
Medical
kaloriden kısıtlı diyet calorie restricted diet n.
kısıtlı bir hedef nüfusu olan veya nadir bir hastalığı tedavi eden ilaçlar orphan drug n.
kısıtlı difüzyon restricted diffusion n.
sınırlı/kısıtlı fetal gelişim restricted fetal growth n.
Psychology
kısıtlı kod restricted code n.
Statistics
armitage kısıtlı işlemi armitage's restricted procedure n.
Physics
dairesel kısıtlı üç cisim problemi euler's three-body problem n.
dairesel kısıtlı üç cisim problemi circular restricted three-body problem n.
düzlemsel dairesel kısıtlı üç cisim problemi planar circular restricted three-body problem n.
kısıtlı üç cisim problemi restricted three body problem n.
kısıtlı iç dönme restricted internal rotation n.
(ışık dalgaları) belirli bir titreşim yönünde kısıtlı polarised [uk] adj.
(ışık dalgaları) belirli bir titreşim yönünde kısıtlı polarized [us] adj.
Chemistry
titan ikioksit ile kısıtlı katman titanium dioxide-terminated layer n.
Education
(cambridge üniversitesi) kısıtlı düzeyde burs alan öğrenci subsizar n.
Literature
kısıtlı olmayan unimprisoned adj.
Linguistics
kısıtlı düzenek restricted code n.
kısıtlı dil restricted code n.
Religious
milattan sonra 4. yüzyılda ortaya çıkan, tanrı'nın her şeyi bilme yeteneğinin yalnızca şimdiki zamanla kısıtlı olduğunu düşünen aryan tarikatı themistian n.
milattan sonra 4. yüzyılda ortaya çıkan, tanrı'nın her şeyi bilme yeteneğinin yalnızca şimdiki zamanla kısıtlı olduğunu düşünen aryan tarikatı agnoete n.
milattan sonra 4. yüzyılda ortaya çıkan, tanrı'nın her şeyi bilme yeteneğinin yalnızca şimdiki zamanla kısıtlı olduğunu düşünen aryan tarikatı agnoite n.
milattan sonra 4. yüzyılda ortaya çıkan, tanrı'nın her şeyi bilme yeteneğinin yalnızca şimdiki zamanla kısıtlı olduğunu düşünen aryan tarikatı agnoetae n.
topluluk üyelerinin kısıtlı erişime sahip olduğu manastır alanı enclosure n.
Environment
kısıtlı seyyar sığınak limited mobile shelter n.
hem kara hem de su bulundurup karasal iletişim hatlarının kısıtlı olduğu iç bölge riverine area n.
birden çok canlı veya türün kısıtlı alana toplanması veya bu alanda çoğalması sonucu oluşan zararlı etki disoperation n.
Military
kısıtlı sürede belirli bir alana atış yapan topçu mermisi grubu concentration n.
(düşmanı) kısıtlı alana hapsetmek contain v.
Card
(abd'deki briç turnuvalarında) kısıtlı müsabakalarda oynamak için gerekli şartlara sahip oyuncu master n.
Slang
kendine fazla güvenen ancak yetenekleri kısıtlı olan yarışçı squid n.
Star Wars
kısıtlı imparatorluk uzayı imperial interdicted space n.