full - Türkisch Englisch Wörterbuch

full

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Bedeutungen von dem Begriff "full" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 49 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
full adj. tok
I'm kind of full.
Biraz tokum.

More Sentences
full adj. tam
The companies operating in the domain of port services must enjoy full equality of treatment.
Liman hizmetleri alanında faaliyet gösteren şirketler tam bir eşit muameleden yararlanmalıdır.

More Sentences
full adj. dolu
I will be very brief, because I know that time is flying by and that you have a very full agenda.
Çok kısa keseceğim, çünkü zamanın hızla akıp gittiğini ve gündeminizin çok dolu olduğunu biliyorum.

More Sentences
General
full adj. bol
She is still full of energy.
O hala bol enerji var.

More Sentences
full adj. bütün
He addressed my full attention to the landscape outside.
Bütün dikkatimi dışarıdaki manzaraya yöneltti.

More Sentences
full adj. son
Move forward at full speed!
Son hızla ilerle!

More Sentences
full adj. karnı tok
My stomach's full.
Karnım tok.

More Sentences
full adj. meşgul
Her hands are full taking care of the baby.
O, bebekle ilgilenmekle meşgul.

More Sentences
full adj. tamamen
Still on HACCP, this system is the full responsibility of the food business operators.
HACCP konusunda ise, bu sistem tamamen gıda işletmecilerinin sorumluluğundadır.

More Sentences
full adj. büyük
You did not even use the full five minutes you were entitled to, which is greatly to your credit.
Hakkınız olan beş dakikanın tamamını bile kullanmadınız ki bu sizin için büyük bir övünç kaynağıdır.

More Sentences
full adj. dolgun
She had never seen a fuller beard than his.
Onunkinden daha dolgun bir sakal görmemişti.

More Sentences
full adj. tutulmuş
The repression of its people continued, with the gaols full of political detainees in inhumane conditions.
Halkına yönelik baskılar devam etmiş, hapishaneler insanlık dışı koşullarda tutulan siyasi tutuklularla dolmuştur.

More Sentences
full adj. geniş
The dress has a full skirt.
Elbisenin geniş büzgülü eteği var.

More Sentences
full adj. dolmuş
Furthermore, the agendas of the two remaining plenary part-sessions of this year are already full.
Ayrıca bu yılın kalan iki genel kurul oturumunun gündemleri de şimdiden dolmuş durumda.

More Sentences
full adj. dolu
This was an extremely full and helpful reply.
Bu son derece dolu ve yardımcı bir cevaptı.

More Sentences
full adj. tüm
We have not properly begun to address the full implications of enlargement.
Genişlemenin tüm sonuçlarını doğru bir şekilde ele almaya başlamadık.

More Sentences
full n. dolu şey
full n. doluluk
full n. öz
full v. çırpmak
full v. yıkayıp çektirmek
full adj. elinden gelenin en iyisi
full adj. balıketi
full adj. tastamam
full adj. iri
full adj. tamam
full adj. bol (giysi)
full adj. tok (aç olmamak)
full adj. doymuş
full adj. şişman
full adj. acıkmamış
full adj. pür
full adj. kalın
full adj. komple
full adj. etine dolgun
full adj. en çok
full adj. yuvarlak
full adj. en yüksek
full adj. (giysi) gevşek
full adj. toparlak
full adj. maksimum
full adv. doğrudan
Technical
full n. derin
full v. dinklemek
full adj. koyu
Computer
full expr. pencere büyüt
Textile
full v. dinklemek
full v. kastarlamak
Slang
full adj. sarhoş

Bedeutungen, die der Begriff "full" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
General
at full capacity n. tam kapasitede
I have no doubt that while we are here splitting hairs, Korean shipyards will be working at full capacity.
Biz burada kılı kırk yararken Kore tersanelerinin tam kapasite çalışacağından hiç şüphem yok.

More Sentences
full member n. tam üye
As full members of society, they should be able to play a part in the way it functions.
Toplumun tam üyeleri olarak, Parlamentonun işleyişinde rol oynayabilmelidirler.

More Sentences
full participation n. tam katılım
I would certainly have welcomed full participation by parliamentarians until the end of the summit.
Zirvenin sonuna kadar parlamenterlerin tam katılımını kesinlikle memnuniyetle karşılardım.

More Sentences
full moon n. dolunay
When is the next full moon?
Bir sonraki dolunay ne zaman?

More Sentences
full membership n. tam üyelik
Furthermore, it has been laid down that a solution must not hinder or delay Lithuania's full membership of Schengen.
Ayrıca, çözümün Litvanya'nın Schengen'e tam üyeliğini engellememesi veya geciktirmemesi gerektiği belirtilmiştir.

More Sentences
full employment n. tam istihdam
Full employment in engineering and in technical and managerial occupations has increased.
Mühendislik ile teknik ve yönetici mesleklerde tam istihdam artmıştır.

More Sentences
full stop n. nokta
There needs to be a full stop at the end of a sentence.
Cümlenin sonunda nokta olmalı.

More Sentences
full power n. tam yetki
I have to say that the Council acted irresponsibly when it conferred full powers on the IAS board.
Konsey'in IAS kuruluna tam yetki vererek sorumsuzca davrandığını söylemek zorundayım.

More Sentences
full information n. tam bilgi
Providing full information means that consumers have choice.
Tam bilgi sağlanması, tüketicilerin seçenek sahibi olması anlamına gelir.

More Sentences
full ablution n. gusül
Whenever you have been unclean you have to perform a full ablution and be cleaned.
Cünüp olduğun zaman gusül abdesti alıp temizlenmelisin.

More Sentences
full responsibility n. tam sorumluluk
Still on HACCP, this system is the full responsibility of the food business operators.
Hala HACCP konusunda, bu sistem gıda işletmecilerinin tam sorumluluğundadır.

More Sentences
full support n. tam destek
The President-in-Office has our full support where the defence of democracy and the rule of law in Europe are concerned.
Dönem Başkanı, Avrupa'da demokrasi ve hukukun üstünlüğünün savunulması konusunda tam desteğimize sahiptir.

More Sentences
full time n. tam gün
We both work full time.
İkimiz de tam gün çalışıyoruz.

More Sentences
full speed ahead n. tam yol ileri
Full speed ahead!
Tam yol ileri!

More Sentences
full year n. tam yıl
The earliest point in time would be after two full years of operation.
En erken zaman dilimi iki tam yıl faaliyet gösterdikten sonra olacaktır.

More Sentences
full potential n. tam potansiyel
Are you sure you are aware of our full potential?
Tam potansiyelimizin farkında olduğunuzdan emin misiniz?

More Sentences
full-time job n. tam zamanlı iş
It's my full-time job.
Bu benim tam zamanlı işim.

More Sentences
be full v. dolmak
A pocket with a hole in it will never be full.
İçinde delik olan bir cep asla dolmaz.

More Sentences
be full v. doymak
I am full.
Doydum.

More Sentences
be full v. tok olmak
Tom said that he was full.
Tom tok olduğunu söyledi.

More Sentences
assume full responsibility v. tüm sorumluluğu üstlenmek
Tom assumed full responsibility.
Tom tüm sorumluluğu üstlendi.

More Sentences
feel full v. tok hissetmek
Eating more slowly will help you feel fuller.
Daha yavaş yemek daha tok hissetmenize yardımcı olacaktır.

More Sentences
full of adj. dolu
You feel as if you are facing a wall full of binder files.
Sanki bir duvar dolusu dosyayla karşı karşıyaymışsınız gibi hissediyorsunuz.

More Sentences
full-scale adj. geniş çaplı
I do not want to have a full-scale debate on this.
Bu konuda geniş çaplı bir tartışma yapmak istemiyorum.

More Sentences
full of surprises adj. sürprizlerle dolu
She's fun, carefree, smart, full of surprises.
O eğlenceli, kaygısız, akıllı, sürprizlerle dolu.

More Sentences
full of adventure adj. macera dolu
A space full of adventure and colorful just like a child's imagination.
Bir çocuğun hayal gücü gibi macera dolu ve renkli bir ortam.

More Sentences
full of trees adj. ağaçlarla dolu
The forest is full of trees.
Orman ağaçlarla dolu.

More Sentences
full of danger adj. tehlike dolu
Entering the foe's camp is full of danger.
Düşmanın kampına girmek tehlikelerle doludur.

More Sentences
in full adv. tamamen
I am in full agreement with him on this matter.
Bu konuda onunla tamamen aynı fikirdeyim.

More Sentences
at full speed adv. son sürat
He drove his sports car at full speed.
Spor arabasını son sürat kullandı.

More Sentences
in full adv. tamamı
The Commission accepts in full all 18 amendments to the Clegg report.
Komisyon, Clegg raporunda yapılan 18 değişikliğin tamamını kabul etmiştir.

More Sentences
Common Usage
in full adv. eksiksiz
General
full blood n. tam kan
full dress n. frak
full age n. rüşt yaşı
full stop n. son
full time n. fultaym
full complement n. tam kadro
being full n. tokluk
full attention n. pürdikkat
full point n. durak
a full week n. olaylarla dolu bir hafta
full beard n. sakallı ve bıyıklı
full equivalence n. tam eşdeğerlik
full stop n. durma
full moon n. ayın on dördü
full cost model n. tam maliyet modeli
full time n. tam mesai
full fare n. tam bilet
full complement n. donanım
full flavour n. gerçek lezzet
a full week n. tam bir hafta
full authority n. tam yetki
full moon n. bedir
full disclosure n. eksiksiz açıklama
full sail n. pupa yelken
full dress n. çok resmi toplantılarda giyilen elbise
full stop n. nokta noktalama işareti
full ablution n. boy abdesti
full complement n. tam
full scale n. tam ölçek
full employment policies n. tam istihdam politikaları
full independence n. tam bağımsızlık
full dress n. resmi elbise
full flavor n. gerçek lezzet
full unity n. tek yürek
full moon n. mehtap
full report n. ayrıntılı rapor
full information n. ayrıntılı bilgi
full measure n. tam ölçü
child above 7 but not of full age n. mümeyyiz
full point n. nokta
house full n. kapalı gişe
full name n. ad ve soyad
full address n. tam adres
full time n. tamgün
ticket at full fare n. tam bilet
full gold coin n. tam altın
full rights n. tüm haklar
full range n. tam alan
full sexual intercourse n. tam birleşme
full concentration n. tam konsantrasyon
full performance n. tam performans
full force n. tam güç
full guarantee n. süresiz teminat
full scholarship student n. tam burslu öğrenci
full commitment n. tam adama
full commitment n. tam bağlılık
full brother n. öz kardeş
full sister n. öz kardeş
full length portrait n. boy fotoğrafı
full sunlight n. tam güneş ışığı
full load speed n. tam yük hızı
full pathname n. tüm yol adı
full load n. tam yük
full gloss n. ayna gibi
full load operation n. tam yükle çalışma
full line n. tam çizgi
full diet n. yüksek değerli besin
full line n. dolu çizgi
full-page advertisement n. tam sayfa reklam
full-length body shot n. boy fotoğrafı
full-day kindergarten n. tam gün anaokulu
full-time n. tamgün
full-time n. fultaym
full-time job n. tamgün bir çalışma gerektiren iş
full-load n. tam yük
full-scale n. büyük çaplı
full-figured woman n. balık etli
full-time n. tam gün
full-stop n. durak
full-length film n. uzun metrajlı film
full confidence n. sonsuz güven
full dress n. kuyruklu ceket
full blast n. son hız
full blast n. tam hız
full sexual intercourse n. tam cinsel birleşme
a full-court press n. büyük uğraş
the full text n. tam metin
full disclosure n. tam ifşa
full-length mirror n. endam aynası
full attendance n. tam katılım
full meal n. tam öğün
full metal jacket bullet n. metal zarflı mermi
full awareness n. tam farkındalık
full solution n. tam çözüm
full sister n. ana baba bir kız kardeş
full brother n. ana baba bir erkek kardeş
full dress n. resmi giysi
a life full of happiness n. mutluluk dolu bir hayat
memory full message n. hafıza dolu mesajı
a full range of services n. çok çeşitli/kapsamlı hizmetler
a full range of services n. her çeşit/türlü hizmet
full transformation n. tam dönüşüm
a full deck n. tam deste
assuming full responsibility n. bütün sorumluluğu kabul etme
assuming full responsibility n. tüm sorumluluğu kabul etme
full-page ads n. tam sayfa reklamlar
full team n. tam kadro
full-quarter saddle n. geniş ağızlı eyer
full address n. açık adres
full carnal knowledge n. tam cinsel münasebet
full title n. tam başlık
full story n. tüm hikaye
full title n. tam ünvan
full title n. tam isim/ad
full sovereignty n. tam egemenlik
full lip n. kalın dudak
full lip n. köfte dudak
full answer n. tam cevap
full metal jacket n. kurşun çekirdeğin etrafında tamamen bakır kaplama olan mermi
full response n. tam yanıt
full-fledged hospital n. tam teşekküllü hastane
full body shot n. boy fotoğrafı
full frame n. tam çerçeve
full text n. tam metin
full lockdown n. tam kapanma
full gainer n. bir tür dalgıç dalışı
full to the gunwales n. ağzına kadar dolu
full to the gunwales n. taşacak kadar dolu
be full of oneself v. kendini beğenmek
have one's hands full v. çok meşgul olmak
be full of life v. hayat dolu olmak
be full of life v. kanı kaynamak
play to a full house v. kapalı gişe oynamak
go in full sail v. pupa yelken gitmek
lie at full length v. serilmek
be full of beans v. yerinde duramamak
have one's hands full v. işi başından aşkın olmak
be full of beans v. kanı kaynamak
run at full speed v. alabildiğine koşmak
attain full age v. rüştüne ermek
feel guilty and full of remorse v. vicdan azabı çekmek
get full v. dolmak
be full of beans v. hayat dolu olmak
have one's hands full v. fazla meşgul olmak
be full up v. doymak
be full of life v. yerinde duramamak
ride at full speed v. doludizgin gitmek
be full v. doymuş olmak
do one's full share of work v. üzerine düşeni yapmak
be full v. dolu olmak
become full blown v. (hastalık) tamamen gelişmek
pay in full v. tamamen ödemek
write in full v. kısaltmasız yazmak
have full knowledge of v. hakim olmak (konuya vb)
delegate full authority v. tam yetki vermek
entrust with full authority v. tam yetki vermek
be in full of v. kol gezmek
not be full up v. doymamak
live one's life to the full v. hayatın tadını çıkarmak
live one's life to the full v. hayatını doyasıya yaşamak
enjoy one's life to the full v. hayatını doyasıya yaşamak
enjoy one's life to the full v. hayatın tadını çıkarmak
be full of longing v. özlemle dolu olmak
be full of sadness v. üzüntü basmak
be full of apprehension v. tedirginlik duymak
be full up v. karnı doymak
be full of hate v. nefret duymak
be full of life v. kıpır kıpır olmak
be full of hope v. umut dolu olmak
not pay the full amount v. eksik ödeme yapmak
not pay the full amount v. eksik ödemek
run in full capacity v. tam kapasite ile çalışmak
operate in full capacity v. tam kapasite ile çalışmak
operate in full capacity v. tam kapasiteyle çalışmak
work in full capacity v. tam kapasite ile çalışmak
work in full capacity v. tam kapasiteyle çalışmak
run in full capacity v. tam kapasiteyle çalışmak
drive at full throttle v. sürat yapmak
drive at full throttle v. hız yapmak
be full of beans v. kanlı canlı olmak
run at full gallop v. dört nala koşmak
ride (a horse) at full gallop v. dörtnala koşturmak
ride (a horse) at full gallop v. dört nala koşturmak
run at full gallop v. dörtnala koşmak
pay in full v. tümünü ödemek
be full of hate v. nefret dolu olmak
give full satisfaction v. tam anlamıyla memnun etmek
give full satisfaction v. tamamen memnun bırakmak
come full circle v. dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmek
come full circle v. tam bir dönüş yapmak
come full circle v. eski haline dönmek
be full of admiration v. hayranlık duymak
be full of admiration v. hayranlık beslemek
be full of joy v. sevinçle dolmak
be full of joy v. sevinç dolu olmak
give full authorization v. tam yetki vermek
have a full command of a language v. bir dile tam anlamıyla hakim olmak
be full of determination v. azim dolu olmak
have full confidence in something v. birşeye güveni tam olmak
set out in full v. eksik nokta bırakmamak
set out in full v. tam olarak açıklamak
be discharged with full recovery v. şifa ile taburcu edilmek
play with a full deck v. tam desteyle oynamak
stuff something full of cash v. içini parayla doldurmak
assume full responsibility v. bütün sorumluluğu üstlenmek
assume full responsibility v. tüm sorumluluğu almak
assume full responsibility v. tüm sorumluluğu kabul etmek
assume full responsibility v. bütün sorumluluğu almak
assume full responsibility v. bütün sorumluluğu kabul etmek
give full attention/focus to something v. tüm dikkatini vermek
give full attention/focus to something v. bütün dikkatini vermek
be full of hicks v. maganda kaynamak
be full of rednecks v. maganda kaynamak
provide full support v. desteğini esirgememek
go on full alert v. tam alarma geçmek
make full v. fullemek
be full of customers v. müşteri dolu olmak
be full of customers v. müşterilerle dolup taşmak
be full of oneself v. çalımından geçilmemek
give full credit v. haklarını tam olarak vermek
give full credit v. kaynak göstermek
eat till you're full v. doyana kadar yemek
eat until you're full v. doyana kadar yemek
be in full flood v. çağlamak
be in full flood v. çağıl çağıl akmak
be in full flood v. tam kapasiteyle akmak
drive at full throttle v. aracı tam gaz sürmek
full of holes adj. geçersiz
full of strength adj. takatli
full of holes adj. delik deşik
full of shells adj. kavkılı
full of action adj. hareketli
full of small protuberances adj. pütür pütür
full of knobs adj. pürtük pürtük
full equipped adj. tam donanımlı
full to overflowing adj. dopdolu
chock full adj. ağzına kadar dolu
at full cock adj. tam kurulu (silah)
full to the brim adj. ağzına kadar dolu
full to the brim adj. dopdolu
full to overflowing adj. ağzına kadar dolu
full of life adj. yerinde duramayan
full of pep adj. gayretli
of full age adj. reşit
full of life adj. fıkır fıkır
full of zeal adj. hevesli
full of knobs adj. pürtüklü
full of action adj. faal
full equipped adj. ful aksesuarlı
chock full adj. dopdolu
full of life adj. canlı
full of adj. ile dolu
full length adj. boy büyüklüğünde
of full age adj. ergen
full of zeal adj. azimli
full up adj. dopdolu
full of fury adj. pür hiddet
completely full adj. ağız ağıza dolu
full grown adj. tamamen büyümüş
full of health adj. kanlı canlı
full bodied adj. dolgun yapılı
at full cock adj. tam kurulu silah
in full fig adj. tam teçhizatlı
full to the brim adj. silme
of full legal age adj. reşit
chock full adj. tıklım tıklım
of full age adj. ergin
full of trees adj. ağaçlık
full blown adj. tamamen açılmış
in a full swing adj. tam faaliyette
full of love adj. sevgi dolu
full blooded adj. saf kan
full of life adj. hayat dolu
of full age adj. büyümüş
full of fun adj. şuh
full of pity adj. acıyıcı
in full fig adj. giyinmiş kuşanmış
of full age adj. yetişmiş
full of adj. pür
full of imaginary fears adj. kuruntulu
full of pep adj. girişken
full of butterflies adj. kelebekli
full of shit adj. tamamen saçmalık
full of action adj. çalışkan
full of anxieties adj. evhamlı
full of life adj. dipdiri
full of mistakes adj. yalan yanlış
full of mistakes even fabrications adj. yalan yanlış
full blooded adj. özbeöz
full frontal adj. tam
full frontal adj. sansürsüz
full to overflowing adj. tıklım tıklım dolu
full length adj. tam boy
full-featured adj. sınırsız özellikli
full-blooded adj. güçlü
full-blown adj. tam gelişmiş
full-blown adj. tamamen açmış
full-compatible adj. tam uyumlu
chock-full adj. tıklım tıklım
full-grown adj. yetişkin
full-length adj. tam boy
chock-full adj. dopdolu
full-up adj. dopdolu
full-fledged adj. ehliyetli
full-featured adj. çok özellikli
full-figured adj. balık etli
full-grown adj. tam gelişmiş
full-length adj. tam boy (portre)
cram-full adj. dopdolu
full-bodied adj. güçlü
full-bodied adj. kuvvetli
full-time adj. tümgün
full-grown adj. tamamıyla büyümüş
full-fledged adj. tam
full-scale adj. tam ölçekli
full-grown adj. ergin
full-blooded adj. tam bir
full-blooded adj. gerçek bir
full-featured adj. belirtilen tüm özelliklere sahip
full-grown adj. iyi gelişmiş
chock-full adj. hıncahınç
full-grown adj. büyümüş
full-fledged adj. gerçek
full-blooded adj. saf kan
full-blooded adj. safkan
full of the joys of spring adj. mutluluktan uçacak gibi
full of the joys of spring adj. coşku dolu
cram full adj. tıklım tıklım
choke-full adj. dopdolu
chuck-full adj. dopdolu
chuck-full adj. tıka basa
choke-full adj. tıka basa
cram full adj. tıka basa
chock-full adj. tıka basa
cram full adj. dopdolu
choke-full adj. tıklım tıklım
chuck-full adj. tıklım tıklım
full of spirit adj. hayat dolu
full of fun adj. eğlenceli
full of fun adj. eğlence dolu
full of stress adj. stres dolu
half full adj. yarı dolu
full of scandals adj. skandallarla dolu
full-breasted adj. iri göğüslü
full-dress adj. dört başı mamur
non-full-time adj. tam zamanlı olmayan
full-lipped adj. dolgun dudaklı
full of romance adj. romantizm dolu
full of health adj. sağlık dolu
full-size adj. gerçek boyutlu
full-size adj. gerçeğe uygun boyutta
with full of scratches adj. çizik çizik
full of magic adj. sihir/büyü dolu
full of emotion adj. duygu yüklü
full of emotion adj. duygu dolu
full-blown adj. olgunlaşmış
full-lipped adj. köfte dudaklı
full-lipped adj. kalın dudaklı
full-fledged adj. tam teşekküllü
jam-full adj. kalabalık
jam-full adj. tıka basa dolu
jam-full adj. ağzına kadar dolu
jam-full adj. tam kapasite dolu
full of anger adj. öfke dolu
full of anger adj. sinirli
full of sugar adj. çok şekerli
full of sugar adj. şeker dolu
full of vitamins adj. çok vitaminli
full speed adv. tam hız
to the full adv. tamamına
at the full adv. en yüksek vaziyette bedir halinde
in full adv. eksiksiz
in full view adv. aleni olarak
full speed adv. tam gaz
full speed adv. son hız
at full length adv. bütünüyle
at full stretch adv. tamamen uzanmış vaziyette
to the full adv. tamamıyla
at the full adv. bedir halinde
in full career adv. bütün hızı ile
full speed adv. tam sürat
in full adv. tam
with full enjoyment adv. ağız tadı ile
in a full swing adv. en canlı ve heyecanlı durumunda
to the full adv. son haddine kadar
to the full extent of his power adv. elinden geldiği kadar
at full steam adv. son hızla
at full speed adv. son süratle
in full adv. tam olarak
at full speed adv. dörtnala
in full career adv. tam hızla
on a full stomach adv. tok karnına
at the full adv. yüksekte
at the full adv. en yüksek vaziyette
in full course adv. bütün hızıyla
in full view adv. herkesin önünde
at full length adv. ayrıntılarıyla
at full length adv. boylu boyunca
at full gallop adv. doludizgin
at full speed adv. doludizgin
to the full adv. tam manasıyla
in full blast adv. tam faaliyette
at full speed adv. alabildiğine
in full blast adv. bütün kuvvetiyle
in full view adv. tam göz önünde
at full tilt adv. son süratle
in full view adv. görünürde
at full steam adv. tam hızla
at full blast adv. tam kapasiteyle
in full adv. tam manasıyla
at full gallop adv. dörtnala
by his full appellation adv. adıyla sanıyla
in full adv. etraflı
at full blast adv. tam gazla
on a full stomach adv. yemek üstüne
full speed adv. tam yol
at full speed adv. alabildiğine koşarak
at full length adv. ayrıntılı olarak
at full speed adv. dolu dizgin
(at) full speed adv. aşırı hızlı
in full swing adv. en civcivli zamanında
full speed adv. olanca hızıyla
at full speed adv. olanca hızıyla
in full career adv. olanca hızıyla
full time adv. bütün gün
in full flood adv. büyük bir güçle
in full flood adv. sel gibi
in full flood adv. dalga dalga
to the full adv. tümüyle
to the full extent adv. sonuna kadar
at full length adv. tafsilatıyla
full blast adv. sonuna kadar
full blast adv. köküne kadar
full blast adv. tam gaz
in full adv. bütün
in full adv. noksansız
in full adv. bütün olarak
full-tilt adv. tam hızla
at full cock adv. ateşe hazır
at full fling adv. son hızda
at full pelt adv. olanca hızıyla
at full pelt adv. tam süratle
at full cock adv. tetikte
at full speed adv. son hızla
at full tilt adv. son hızla
in full adv. eksiksiz
at full steam adv. büyük bir hızla
full mouth [obsolete] adv. yüksek sesle
in full adv. kısaltmaksızın
in full action adv. tam güç
taking full account of prep. tam anlamıyla bilincinde olarak
a full plate expr. büyük ve zahmetli iş
Phrasals
at full bat n. çok çabuk
pump somebody full of something v. birine (bir şey/bir ilaç) vermek
pump somebody full of something v. birine (bir şeyi/bir ilacı) basmak
pump somebody full of something v. birine (bir şeyi/bir ilacı) dayamak
pump somebody full of something v. birini (bir şeye/bir ilaca) boğmak
at full bat adj. çok hızlı
Phrases
on a full-time basis adv. tam gün esasına dayalı olarak
on a full-time basis adv. tam gün
with full corporate and legal responsibility expr. tüm kurumsal ve yasal sorumluluğu ile
in full possession of all your faculties expr. akli dengesi yerinde
in full blast expr. bangır bangır
in the full glare of the sun expr. güneşin alnında
30% of the full room rate expr. oda ücretinin tamamının %30'u
in full compliance with the laws expr. kanunlarına uygun şekilde
in the full sense of the word expr. kelimenin tam anlamıyla
in full swing expr. tam faaliyet halinde