sıkışık - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

sıkışık



"sıkışık" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 30 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
sıkışık jammed s.
sıkışık congested s.
General
sıkışık serried s.
sıkışık pressed s.
sıkışık crowded s.
sıkışık tight s.
sıkışık cramped s.
sıkışık close s.
sıkışık dense s.
sıkışık chock s.
sıkışık constricted s.
sıkışık closely spaced s.
sıkışık throng [scottish] s.
sıkışık close s.
sıkışık fast [obsolete] s.
sıkışık squeezy s.
sıkışık strangulate s.
Colloquial
sıkışık in a box s.
sıkışık pushed s.
Idioms
sıkışık hard-pressed s.
sıkışık cheek by jowl s.
sıkışık bumper-to-bumper s.
Technical
sıkışık jammed s.
sıkışık stiff s.
Computer
sıkışık condensed s.
Textile
sıkışık tightly fitting s.
sıkışık tight-fitting s.
Archaic
sıkışık prest s.
sıkışık strict s.
Slang
sıkışık jammed (up) s.

"sıkışık" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 87 sonuç

Türkçe İngilizce
General
sıkışık durum push i.
trafiği sıkışık bir alanın etrafından dolaştıran yol relief road i.
trafiğin en sıkışık olduğu saatler peak traffic hours i.
sıkışık binalar dense buildings i.
acele veya sıkışık zaman rush hours i.
sıkışık program tight schedule i.
sıkışık program busy schedule i.
tek bir arazi üzerine sıkışık inşa edilmiş bir dizi tek katlı evden her biri villa home [australia] i.
sıkışık duran kimse huddler i.
sıkışık duran grup globe [obsolete] i.
trafiğin sıkışık olmadığı zaman off-hour i.
bir şeylerin aşırı miktarda olması sıkışık/zor bir duruma sokmak swamp f.
sıkışık bir durumda olmak be pressed f.
sıkışık olmak be pressed f.
sıkışık olmak be pressed for something f.
çöküp daha sıkışık olmak (kuru bir madde) settle f.
arabayı dar/sıkışık bir yere yerleştirmek/park etmek ease a car into a narrow space f.
paraya sıkışık olmak be in financial difficulty f.
sıkışık olmak be in financial difficulty f.
sıkışık hale gelmek astringe f.
sıkışık yerleştirmek snuggle f.
az sıkışık loose s.
sıkışık olmayan uncongested s.
paraya sıkışık hard-pressed s.
trafiğin sıkışık olmadığı zamanlarda meydana gelen off-hour s.
trafiğin sıkışık olmadığı zamanla ilgili off-hour s.
(kalabalık) sıkışık düzende duran close s.
(el yazısı) küçük ve sıkışık cramped s.
fazla sıkışık superfirm s.
sıkışık durumda at bay zf.
sıkışık bir halde crowdedly zf.
biraz sıkışık a bit tight expr.
Phrasals
iterek sıkışık/küçük bir yere yerleştirmek squeeze something in f.
iterek sıkışık/küçük bir yere yerleştirmek squeeze something into something f.
sıkışık/kalabalık bir yerde kalmaya zorlamak stuff in f.
(birini) sıkışık/kalabalık (bir yerde/şeyde) kalmaya zorlamak stuff into (something) f.
sıkışık bir şekilde yerleştirmek jam together f.
birilerini/bir şeyleri sıkışık bir şekilde yerleştirmek jam someone or something together f.
bir şeyleri sıkışık bir şekilde yerleştirmek jam something together f.
(bir şeye) sıkışık bir şekilde yerleşmek squeeze into (something) f.
sıkışık bir şekilde yerleşmek squeeze up f.
sıkışık bir şekilde yerleştirmek squeeze up f.
sıkışık (bir şeyden) zar zor çıkmak worm (one's) way out (of something) f.
Colloquial
sıkışık olmak put to it f.
sıkışık durumda pushed s.
(sıkışık ve küçük bir yerde) iç içe/tıkış tıkış bir vaziyette at close quarters expr.
(sıkışık ve küçük bir yerde) iç içe/tıkış tıkış bir vaziyette in close quarters expr.
Idioms
(paraca) sıkışık olma case of the shorts i.
(paraca) sıkışık durumda olma case of the shorts i.
(paraca) sıkışık olma the shorts i.
(paraca) sıkışık durumda olma the shorts i.
(birinin) sıkışık takvimi (one's) plate i.
sıkışık durum a tight squeeze i.
işlerle sıkışık durumda olmak be up to ninety f.
işlerle sıkışık durumda olmak be up to your ears in something f.
(paraca) sıkışık durumda yakalanmak be caught in the crunch f.
sıkışık durumda olmak be in a bind f.
paraya sıkışık olmak be hard up for cash f.
paraya sıkışık olmak be hard pushed (brit) f.
sıkışık/yanaşık düzende/uyumlu biçimde yürümek move in lockstep f.
sıkışık durumda olmak be out of pocket f.
yeri çok sıkışık olmak be pressed for space f.
yeri çok sıkışık olmak be pushed for space f.
yere, paraya, zamana sıkışık olmak be pressed/pushed for money, space, time f.
sıkışık olmak be packed like sardines f.
sıkışık olmak be packed in like sardines f.
paraya/nakde sıkışık olmak be strapped for cash f.
sıkışık olmak be chock-a-block f.
paraya sıkışık olmak be hard-pressed f.
dar/sıkışık (bir şeye/bir yere) zorla girmek/sığışmak worm (one's) way into (something or some place) f.
(paraca) sıkışık durumda caught in the crunch s.
sıkışık durumda in a bad spot expr.
Speaking
bu kadar işinizin arasında/sıkışık zamanınızda bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim thank you for taking time out of your busy schedule expr.
Technical
az sıkışık loose s.
Computer
sıkışık yazdırma compressed print i.
sıkışık baskı compressed print i.
Traffic
trafikte sıkışık ana yollardan gitmemek için ara sokakları kullanmak rat-running i.
sıkışık trafik heavy traffic i.
Railway
vagon gövdesi üzerinde tekerleğin çok sıkışık olduğunda sürtündüğü demir koruma rub iron i.
Astronomy
ultra sıkışık cüce gökada ultra-compact dwarf galaxy (ucd) i.
sıkışık aşırı yoğun cisim compact ultradense object i.
sıkışık yıldız compact star i.
aşırı sıkışık yıldız sistemi hypercompact stellar system i.
Baseball
(sıkışık oyun ile) sayı almak squeeze f.
(sıkışık oyun ile) koşucuyu üçüncü kaleden saha ortasına getirmek squeeze f.
Printery
sıkışık puntolu tight s.
Slang
(bir süreliğine) paraya sıkışık in the hole for (something) expr.