|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
have a hell of a time f.
|
anasından emdiği süt burnundan gelmek |
|
2 |
Genel |
have a good time f.
|
eğlenmek |
|
3 |
Genel |
have a nice time f.
|
hoşça vakit geçirmek |
|
4 |
Genel |
have a rough time f.
|
zor bir hayat geçirmek |
|
5 |
Genel |
have been waiting for a long time f.
|
gözü yollarda kalmak |
|
6 |
Genel |
have time for f.
|
birine veya birşeye zaman ayırmak |
|
7 |
Genel |
have a good time f.
|
safa sürmek |
|
8 |
Genel |
have a good time f.
|
hoşça vakit geçirmek |
|
9 |
Genel |
have a short time f.
|
az zaman kalmak |
|
10 |
Genel |
have a good time f.
|
sefa sürmek |
|
11 |
Genel |
have the time of one's life f.
|
eğlenceli vakit geçirmek |
|
12 |
Genel |
have time for f.
|
birini ciddiye almak |
|
13 |
Genel |
have a good time f.
|
gülüp oynamak |
|
14 |
Genel |
have a wild time f.
|
vur patlasın çal oynasın eğlenmek |
|
15 |
Genel |
have a good time f.
|
gününü güzel geçirmek |
|
16 |
Genel |
have a great time f.
|
iyi vakit geçirmek |
|
17 |
Genel |
have a great time f.
|
hoşça zaman geçirmek |
|
18 |
Genel |
hardly to have time to breathe f.
|
çok meşgul olmak |
|
|
19 |
Genel |
hardly to have time to breathe f.
|
nefes bile alacak zamanı olmamak |
|
20 |
Genel |
hardly to have time to breathe f.
|
hiç zamanı olmamak |
|
21 |
Genel |
have a great time f.
|
çok eğlenmek |
|
22 |
Genel |
have a good time to repletion f.
|
doyasıya eğlenmek |
|
23 |
Genel |
go to have a good time f.
|
eğlenceye gitmek |
|
24 |
Genel |
go to have a good time f.
|
eğlenmeye gitmek |
|
25 |
Genel |
have a good time f.
|
iyi vakit geçirmek |
|
26 |
Genel |
have a bad time f.
|
kötü zaman geçirmek |
|
27 |
Genel |
have a hard time making ends meet f.
|
geçim sıkıntısı çekmek |
|
28 |
Genel |
not to have been used for a long time f.
|
örümcek bağlamak |
|
29 |
Genel |
have a good time f.
|
iyi zaman geçirmek |
|
30 |
Genel |
have good time together f.
|
birlikte hoş vakit geçirmek |
|
31 |
Genel |
have a bad time f.
|
çok sıkıntı çekmek |
|
32 |
Genel |
have two spouses at the same time f.
|
aynı anda iki eşe birden sahip olmak |
|
33 |
Genel |
not to have enough time for f.
|
yeterli zamanı ayırmamak |
|
34 |
Genel |
not to have enough time for f.
|
yeterli zaman ayıramamak |
|
35 |
Genel |
not to have enough time for f.
|
yeterince zaman ayıramamak |
|
36 |
Genel |
have good time f.
|
iyi zaman geçirmek |
|
37 |
Genel |
have good time f.
|
güzel zaman geçirmek |
|
38 |
Genel |
not have enough time f.
|
yeterli zamana sahip olmamak |
|
|
39 |
Genel |
have free/spare time f.
|
boş zamanı olmak |
|
40 |
Genel |
have free/spare time f.
|
boş zamana/vakte sahip olmak |
|
41 |
Genel |
have free/spare time f.
|
boş vakti olmak |
|
42 |
Genel |
have enough life/time for something f.
|
ömrü yetmek |
|
43 |
Genel |
have a good/nice time together f.
|
birlikte hoş vakit geçirmek |
|
44 |
Genel |
have time to rest f.
|
dinlenecek vakti olmak |
|
45 |
Genel |
have time to relax f.
|
dinlenecek vakti olmak |
|
46 |
Genel |
have a lot of time f.
|
çok fazla vakti olmak |
|
47 |
Genel |
have time for yourself f.
|
kendine zaman ayırmak |
|
Phrases |
|
48 |
İfadeler |
that's all we have time for expr.
|
bize ayrılan sürenin sonuna geldik |
|
Colloquial |
|
49 |
Konuşma Dili |
time to have fun i.
|
eğlence-eğlenme vakti/zamanı |
|
50 |
Konuşma Dili |
have plenty of time f.
|
bolca vakti olmak |
|
51 |
Konuşma Dili |
have been waiting for a long time f.
|
uzun zamandır bekliyor olmak |
|
52 |
Konuşma Dili |
whenever you have time expr.
|
müsait olduğun zaman |
|
53 |
Konuşma Dili |
what time have you got? expr.
|
saat kaç? |
|
54 |
Konuşma Dili |
what time have you got? expr.
|
saatin kaç? |
|
55 |
Konuşma Dili |
what time have you got? expr.
|
saatin kaç olduğunu biliyor musun? |
|
Idioms |
|
56 |
Deyim |
hardly have time to breathe f.
|
aşırı meşgul olmak |
|
57 |
Deyim |
scarcely have time to breathe f.
|
aşırı meşgul olmak |
|
58 |
Deyim |
have no time f.
|
ayıracak zamanı olmamak |
|
59 |
Deyim |
have time on one's hands f.
|
boş vakti olmak |
|
60 |
Deyim |
hardly have time to breath f.
|
başını kaşıyacak vakti olmamak |
|
61 |
Deyim |
scarcely have time to breathe f.
|
başını kaşıyacak vakti olmamak |
|
62 |
Deyim |
hardly have time to breathe f.
|
başını kaşıyacak vakti olmamak |
|
63 |
Deyim |
have a hard time doing something f.
|
bir şeyi yapmakta zorluk çekmek |
|
64 |
Deyim |
have time on one's hands f.
|
boş zamanı olmak |
|
65 |
Deyim |
have time to kill f.
|
boş zamanı olmak |
|
66 |
Deyim |
have some time to kill f.
|
boş zamanı olmak |
|
67 |
Deyim |
have a hard time doing something f.
|
bir şeyi zar zor yapmak |
|
68 |
Deyim |
hardly have time to think f.
|
başını kaşıyacak vakti olmamak |
|
69 |
Deyim |
have a rare old time f.
|
çok güzel/eğlenceli zaman geçirmek |
|
70 |
Deyim |
have a thin time f.
|
darda olmak |
|
71 |
Deyim |
scarcely have time to breathe f.
|
çok yoğun olmak |
|
72 |
Deyim |
hardly have time to think f.
|
çok yoğun/meşgul olmak |
|
73 |
Deyim |
have a hard time hearing f.
|
duymakta zorluk çekmek |
|
74 |
Deyim |
have a whale of a time f.
|
çok eğlenmek |
|
75 |
Deyim |
have a thin time of it f.
|
darda olmak |
|
76 |
Deyim |
have all the time in the world f.
|
dünya kadar vakti olmak |
|
77 |
Deyim |
hardly have time to breathe f.
|
çok yoğun olmak |
|
78 |
Deyim |
have all the time in the world f.
|
çok zamanı olmak |
|
|
79 |
Deyim |
have a whale of a time f.
|
çok iyi vakit geçirmek |
|
80 |
Deyim |
have time on one's hands f.
|
elinde zaman olmak |
|
81 |
Deyim |
have a rough time f.
|
güç bir dönem geçirmek |
|
82 |
Deyim |
have the time of one's life f.
|
hayatını yaşamak |
|
83 |
Deyim |
have time off for good behavior f.
|
iyi halden cezası azaltılmak/kısalmak |
|
84 |
Deyim |
have time off for good behaviour f.
|
iyi halden cezası azaltılmak/kısalmak |
|
85 |
Deyim |
have all the time in the world f.
|
istemediği kadar çok zamanı olmak |
|
86 |
Deyim |
have a fine time f.
|
keyif çatmak |
|
87 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
sıkıntıyla/zorlukla karşılaşmamak |
|
88 |
Deyim |
have a thin time of it f.
|
parasız kalmak |
|
89 |
Deyim |
have a thin time f.
|
parasız kalmak |
|
90 |
Deyim |
have a hard time f.
|
zor durumda olmak |
|
91 |
Deyim |
have a thin time of it f.
|
(maddi olarak) dara düşmek |
|
92 |
Deyim |
have a thin time f.
|
(parasal olarak) sıkıntıya düşmek |
|
93 |
Deyim |
have the time f.
|
zamanı olmak |
|
94 |
Deyim |
have a thin time f.
|
(maddi olarak) dara düşmek |
|
95 |
Deyim |
have a tough time of it f.
|
zor bir dönem yaşamak/geçirmek |
|
96 |
Deyim |
have no time f.
|
uğraşmamak |
|
97 |
Deyim |
have time on one's hands f.
|
yapacak işi olmamak |
|
98 |
Deyim |
have a rough time of it f.
|
zor bir dönem yaşamak/geçirmek |
|
99 |
Deyim |
have no time f.
|
üzerinde durmamak |
|
100 |
Deyim |
have no time f.
|
uğraşacak zamanı olmamak |
|
101 |
Deyim |
have a hard time hearing f.
|
zar zor duyabilmek |
|
102 |
Deyim |
have a lot of time for somebody f.
|
(değer verdiği/hoşlandığı) birisine ayıracak çok zamanı olmak |
|
103 |
Deyim |
have a thin time of it f.
|
(parasal olarak) sıkıntıya düşmek |
|
104 |
Deyim |
have too much time on one's hands f.
|
yeteri kadar/çok zamanı olmak |
|
105 |
Deyim |
have time on one's side f.
|
(halen daha) zamanı olmak |
|
106 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
bir şeyi/işi kolayca yapmak |
|
107 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
işi kıvırmak |
|
108 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
zorluk yaşamamak |
|
109 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
zorlanmamak |
|
110 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
kolayca/rahatlıkla başa çıkmak |
|
111 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
karlı/avantajlı durumda olmak |
|
112 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
hayat (birine) güzel olmak |
|
113 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
(birine) hayat/her şey kolay olmak |
|
114 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
çok şanslı/avantajlı durumda olmak |
|
115 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
çok elverişli/iyi durumda olmak |
|
116 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
çok olumlu bir durumda olmak |
|
117 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
çok şanslı/avantajlı konumda olmak |
|
118 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
çok elverişli/iyi konumda olmak |
|
119 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
çok olumlu bir konumda olmak |
|
120 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
bir durumla ilgili hiç zorluk çekmemek |
|
121 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
bir durumla ilgili çok rahat olmak |
|
122 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
bir konuda/bir konumda çok rahat olmak |
|
123 |
Deyim |
have an easy time of it f.
|
rahat bir konumda olmak |
|
124 |
Deyim |
have money, time to play with f.
|
bir şey yapmak için çok paraya, zamana sahip olmak |
|
125 |
Deyim |
have money, time to play with f.
|
bir şey yapmak için elinde bolca para, vakit olmak |
|
126 |
Deyim |
have money, time to play with f.
|
bir şey, yapmak için harcayacak çok parası, vakti olmak |
|
127 |
Deyim |
have money, time to play with f.
|
yapmak için kullanacak çok parası, vakti olmak |
|
128 |
Deyim |
have a high old time f.
|
bir şeyi yaparken çok eğlenmek |
|
129 |
Deyim |
have a high old time f.
|
eğlenceli/çok güzel vakit geçirmek |
|
130 |
Deyim |
have a high old time f.
|
çok keyif almak |
|
131 |
Deyim |
have a high old time f.
|
keyifli vakit geçirmek |
|
132 |
Deyim |
have a high old time f.
|
hoşça vakit geçirmek |
|
133 |
Deyim |
have time a couple of hours to kill f.
|
bir iki saati olmak |
|
134 |
Deyim |
have time a couple of hours to kill f.
|
bir iki saat boş vakti olmak |
|
135 |
Deyim |
have time a couple of hours to kill f.
|
bir iki saat zamanı olmak |
|
136 |
Deyim |
have a hard time with (someone or something) f.
|
(biriyle/bir şeyle) başı belada olmak |
|
137 |
Deyim |
have a hard time with (someone or something) f.
|
(biriyle/bir şeyle) ilgili zorluk yaşamak/zor durumda olmak |
|
138 |
Deyim |
have a hard time with (someone or something) f.
|
(biriyle/bir şeyle) ilgili sıkıntı çekmek |
|
139 |
Deyim |
have a lot of time for somebody/something [uk] f.
|
birini/bir şeyi çok sevmek |
|
140 |
Deyim |
have a lot of time for somebody/something [uk] f.
|
birine/bir şeye çok saygı duymak |
|
141 |
Deyim |
have a lot of time for somebody/something [uk] f.
|
birine/bir şeye hayran olmak |
|
142 |
Deyim |
have a lot of time for somebody/something [uk] f.
|
birine/bir şeye gıpta etmek |
|
143 |
Deyim |
have a hard time of it f.
|
zor bir dönem yaşamak/geçirmek |
|
144 |
Deyim |
have a hard time of it f.
|
zorluk çekmek |
|
145 |
Deyim |
have a hard time of it f.
|
sıkıntı çekmek |
|
146 |
Deyim |
have a hard time of it f.
|
problem yaşamak |
|
147 |
Deyim |
have a rough time of it f.
|
zor bir dönem yaşamak/geçirmek |
|
148 |
Deyim |
have a rough time of it f.
|
zorluk çekmek |
|
149 |
Deyim |
have a rough time of it f.
|
sıkıntı çekmek |
|
150 |
Deyim |
have a rough time of it f.
|
problem yaşamak |
|
151 |
Deyim |
have a bad time of it f.
|
zor bir dönem yaşamak/geçirmek |
|
152 |
Deyim |
have a bad time of it f.
|
zorluk çekmek |
|
153 |
Deyim |
have a bad time of it f.
|
sıkıntı çekmek |
|
154 |
Deyim |
have a bad time of it f.
|
problem yaşamak |
|
155 |
Deyim |
have a whale of a (good) time f.
|
çok iyi vakit geçirmek |
|
156 |
Deyim |
have a whale of a (good) time f.
|
çok eğlenmek |
|
157 |
Deyim |
have time to play with f.
|
çok zamanı olmak |
|
158 |
Deyim |
have time to play with f.
|
harcayacak bolca zamanı olmak |
|
159 |
Deyim |
have no time for somebody/something f.
|
birine/bir şeye ayıracak vakti olmamak |
|
160 |
Deyim |
have no time for somebody/something f.
|
biriyle/bir şeyle harcayacak vakti olmamak |
|
161 |
Deyim |
have no time for somebody/something f.
|
biriyle/bir şeyle işi olmamak |
|
162 |
Deyim |
have no time for somebody/something f.
|
biriyle/bir şeyle uğraşacak zamanı olmamak |
|
163 |
Deyim |
have no time for somebody/something f.
|
birini/bir şeyi sevmemek |
|
164 |
Deyim |
have no time for somebody/something f.
|
birine/bir şey) saygı duymamak/saygısı olmamak |
|
165 |
Deyim |
not have much time for somebody/something f.
|
birine/bir şeye ayıracak vakti olmamak |
|
166 |
Deyim |
not have much time for somebody/something f.
|
biriyle/bir şeyle harcayacak vakti olmamak |
|
167 |
Deyim |
not have much time for somebody/something f.
|
biriyle/bir şeyle işi olmamak |
|
168 |
Deyim |
not have much time for somebody/something f.
|
biriyle/bir şeyle uğraşacak zamanı olmamak |
|
169 |
Deyim |
not have much time for somebody/something f.
|
birini/bir şeyi sevmemek |
|
170 |
Deyim |
not have much time for somebody/something f.
|
birine/bir şey) saygı duymamak/saygısı olmamak |
|
171 |
Deyim |
have the time of life f.
|
eğlenceli vakit geçirmek |
|
172 |
Deyim |
have the time of life f.
|
hayatının en eğlenceli vaktini geçirmek |
|
173 |
Deyim |
have the time of life f.
|
hayatında en çok eğlendiği vakit/dönem olmak |
|
174 |
Deyim |
have the time of your life f.
|
eğlenceli vakit geçirmek |
|
175 |
Deyim |
have the time of your life f.
|
hayatının en eğlenceli vaktini geçirmek |
|
176 |
Deyim |
have the time of your life f.
|
hayatında en çok eğlendiği vakit/dönem olmak |
|
177 |
Deyim |
have time on hands f.
|
boş zamanı olmak |
|
178 |
Deyim |
have time on hands f.
|
boş vakti olmak |
|
179 |
Deyim |
have time on hands f.
|
elinde zaman olmak |
|
180 |
Deyim |
have time on hands f.
|
yapacak işi olmamak |
|
181 |
Deyim |
have time on your hands f.
|
boş zamanı olmak |
|
182 |
Deyim |
have time on your hands f.
|
boş vakti olmak |
|
183 |
Deyim |
have time on your hands f.
|
elinde zaman olmak |
|
184 |
Deyim |
have time on your hands f.
|
yapacak işi olmamak |
|
185 |
Deyim |
have no time for f.
|
-e ayıracak vakti olmamak |
|
186 |
Deyim |
have no time for f.
|
için harcayacak vakti olmamak |
|
187 |
Deyim |
have no time for f.
|
ile işi olmamak |
|
188 |
Deyim |
have no time for f.
|
ile uğraşacak zamanı olmamak |
|
189 |
Deyim |
have no time for f.
|
'-i sevmemek |
|
190 |
Deyim |
have a hell of a time f.
|
anasından emdiği süt burnundan gelmek |
|
191 |
Deyim |
I don't have time to breathe expr.
|
kafamı kaşıyacak vaktim yok |
|
192 |
Deyim |
I don't have time to catch my breath expr.
|
kafamı kaşıyacak vaktim yok |
|
Speaking |
|
193 |
Konuşma |
what time does he have dinner? expr.
|
akşam yemeğini saat kaçta yer? |
|
194 |
Konuşma |
what time does she have dinner? expr.
|
akşam yemeğini saat kaçta yer? |
|
195 |
Konuşma |
we don't have time to shop expr.
|
alışverişe çıkmaya zamanımız yok |
|
196 |
Konuşma |
have you been here by yourself all this time? expr.
|
bunca zamandır burada tek başına mıydın? |
|
197 |
Konuşma |
I have a little time expr.
|
biraz zamanım var |
|
198 |
Konuşma |
I don't have time for this expr.
|
bunun için vaktim yok |
|
199 |
Konuşma |
I don't have time to waste expr.
|
boşa harcayacak zamanım yok |
|
200 |
Konuşma |
I don't have time to catch my breath expr.
|
başımı kaşıyacak vaktim yok |
|
201 |
Konuşma |
I don't have time to breathe expr.
|
başımı kaşıyacak vaktim yok |
|
202 |
Konuşma |
where have you been all this time expr.
|
bunca zamandır nerelerdesin |
|
203 |
Konuşma |
I don't have time to breathe expr.
|
çok yoğunum |
|
204 |
Konuşma |
you don't have much time expr.
|
çok fazla zamanın yok |
|
205 |
Konuşma |
I don't have time to breathe expr.
|
çok meşgulüm |
|
206 |
Konuşma |
I don't have a lot of time expr.
|
çok vaktim yok |
|
207 |
Konuşma |
you don't have a lot of time expr.
|
çok fazla zamanın yok |
|
208 |
Konuşma |
I don't have time to catch my breath expr.
|
çok meşgulüm |
|
209 |
Konuşma |
I don't have time to catch my breath expr.
|
çok yoğunum |
|
210 |
Konuşma |
you don't have too much time expr.
|
çok fazla zamanın yok |
|
211 |
Konuşma |
I don't have a lot of time expr.
|
çok zamanım yok |
|
212 |
Konuşma |
you couldn't have asked at a better time expr.
|
daha iyi bir zamanda soramazdın |
|
213 |
Konuşma |
we don't have a lot of time expr.
|
çok fazla zamanımız yok |
|
214 |
Konuşma |
we can have our meeting some other time expr.
|
görüşmemizi başka bir zamana erteleyebiliriz |
|
215 |
Konuşma |
when i have/can find the time expr.
|
fırsat buldukça |
|
216 |
Konuşma |
we don't have much time expr.
|
fazla zamanımız yok |
|
217 |
Konuşma |
you don't have much time left expr.
|
fazla zamanın kalmadı |
|
218 |
Konuşma |
I don't have much time expr.
|
fazla vaktim yok |
|
219 |
Konuşma |
we don't have any time expr.
|
hiç zamanımız yok |
|
220 |
Konuşma |
is this the first time you have been to istanbul? expr.
|
istanbul'a ilk gelişin mi? |
|
221 |
Konuşma |
have a good time expr.
|
iyi eğlenceler |
|
222 |
Konuşma |
did you have a good time? expr.
|
iyi vakit geçirdin mi? |
|
223 |
Konuşma |
whenever you have time expr.
|
müsait olduğunda |
|
224 |
Konuşma |
how much time have you got left expr.
|
ne kadar zamanın kaldı |
|
225 |
Konuşma |
how much time do I have? expr.
|
ne kadar zamanım kaldı? |
|
226 |
Konuşma |
I don't have time to catch my breath expr.
|
nefes alacak vaktim yok |
|
227 |
Konuşma |
how much time do we have left? expr.
|
ne kadar zamanımız var? |
|
228 |
Konuşma |
when will you have time? expr.
|
ne zaman zamanın olur? |
|
229 |
Konuşma |
how are you, i have not seen you for long time expr.
|
nasılsın, uzun zamandır seni görmedim |
|
230 |
Konuşma |
when do you have time? expr.
|
ne zaman zamanın olur? |
|
231 |
Konuşma |
how many of you have been in jail for any length of time? expr.
|
kaçınız belli bir süre hapiste yattınız? |
|
232 |
Konuşma |
how much time do we have left? expr.
|
ne kadar zamanımız kaldı? |
|
233 |
Konuşma |
I don't have time to breathe expr.
|
nefes alacak vaktim yok |
|
234 |
Konuşma |
how much time do we have expr.
|
ne kadar zamanımız var? |
|
235 |
Konuşma |
how much time do we have expr.
|
ne kadar zamanımız kaldı? |
|
236 |
Konuşma |
how much time do we have left expr.
|
ne kadar zamanımız kaldı? |
|
237 |
Konuşma |
how much time do I have? expr.
|
ne kadar zamanım var? |
|
238 |
Konuşma |
how much time do we have? expr.
|
ne kadar zamanımız var? |
|
239 |
Konuşma |
what time does he have dinner? expr.
|
saat kçata akşam yemeğini yiyor? |
|
240 |
Konuşma |
what time does she have dinner? expr.
|
saat kçata akşam yemeğini yiyor? |
|
241 |
Konuşma |
I don't have time to waste with you expr.
|
seninle uğraşamam |
|
242 |
Konuşma |
I have not seen you for long a time expr.
|
seni uzun zamandır göremiyorum |
|
243 |
Konuşma |
we don't have time for this right now expr.
|
şu an buna ayıracak vaktimiz yok |
|
244 |
Konuşma |
I didn't have time to count it expr.
|
saymaya vaktim olmadı |
|
245 |
Konuşma |
do you have the time? expr.
|
saatin kaç? |
|
246 |
Konuşma |
have you got the time? expr.
|
saatin var mı? |
|
247 |
Konuşma |
what have you been doing since the last time I saw you? expr.
|
seni son gördüğümden bu yana neler yapıyorsun? |
|
248 |
Konuşma |
what have you been up to since the last time I saw you? expr.
|
seni son gördüğümden bu yana neler yapıyorsun? |
|
249 |
Konuşma |
I have not seen you for long time expr.
|
seni uzun süredir görmedim |
|
250 |
Konuşma |
have you got the time? expr.
|
saatiniz var mı? |
|
251 |
Konuşma |
do you have the time? expr.
|
saatin var mı? |
|
252 |
Konuşma |
I don't have time to argue expr.
|
tartışacak vaktim yok |
|
253 |
Konuşma |
we can have our meeting some other time expr.
|
toplantımızı/görüşmemizi başka bir zaman yapabiliriz |
|
254 |
Konuşma |
I don't have time expr.
|
zamanım yok |
|
255 |
Konuşma |
I have no time expr.
|
zamanım yok |
|
256 |
Konuşma |
if I have time expr.
|
zaman kalırsa |
|
257 |
Konuşma |
we don't have time expr.
|
zamanımız yok |
|
258 |
Konuşma |
you have a lot of free time expr.
|
çok boş vaktin var |
|
259 |
Konuşma |
I have a lot of free time expr.
|
çok boş vaktim var |
|
Slang |
|
260 |
Argo |
have a bang-up time f.
|
harika zaman geçirmek |
|
261 |
Argo |
have a hell of a time f.
|
harika zaman geçirmek |
|
262 |
Argo |
have sex for the first time f.
|
milli olmak |
|
263 |
Argo |
ı don't have time for this shit expr.
|
bu saçmalığa ayıracak vaktim yok |
|
264 |
Argo |
I don't have time for this kind of shit expr.
|
böyle saçmalıklar için zamanım yok |
|