| 1 |
tough |
zor |
adj. |
|
- The town went through a tough time after the hurricane.
- Kasaba kasırgadan sonra zor dönemler geçirdi.
- We must take practical, joint action to respond to this challenge which, although tough, is within our capabilities.
- Zor olsa da imkanlarımız dahilinde olan bu meydan okumaya yanıt vermek için pratik ve ortak adımlar atmalıyız.
- It has been a tough session.
- Zor bir oturum oldu.
- And we are working in a tough and dangerous situation.
- Ve biz zor ve tehlikeli bir durumda çalışıyoruz.
- The conditions now prescribed by the Commission are far too tough and far too difficult.
- Şu anda Komisyon tarafından öngörülen koşullar çok ağır ve çok zordur.
- We also need cooperation on energy; that is the toughest sort of cooperation and the most important.
- Enerji konusunda da iş birliğine ihtiyacımız var; bu en zor ve en önemli işbirliği türüdür.
- I cannot speak too highly of their cheerful dedication and professionalism in very tough circumstances.
- Çok zor koşullarda gösterdikleri neşeli özveri ve profesyonellikten ne kadar övgüyle bahsetsem azdır.
- There was a tough stage, as you will remember, but later there was also a moment of hope.
- Hatırlayacağınız üzere zor bir dönemdi ama daha sonra bir umut anı da yaşandı.
- The Commission will have a tough job regarding this in the future.
- Komisyon'un gelecekte bu konuda işi zor olacaktır.
- I cannot speak too highly of their cheerful dedication and professionalism in very tough circumstances.
- Çok zor koşullarda gösterdikleri neşeli özveri ve profesyonellikten ne kadar övgüyle söz etsem azdır.
- The going will be tough, but we must get going.
- Yolculuk zor olacak ama devam etmeliyiz.
- Being the new kid at school can be tough.
- Okulda yeni çocuk olmak zor olabilir.
- It'll be a tough and a long season for everyone.
- Herkes için zor ve uzun bir sezon olacak.
- So it's tough to tell precisely how old she was.
- Bu yüzden tam olarak kaç yaşında olduğunu söylemek zor.
- Being the new kid at school can be tough.
- Okula yeni gelen çocuk olmak zor olabilir.
- I have to admit, it was a tough decision to come here.
- İtiraf etmem gerekiyor ki buraya gelmek zor bir karardı.
- Marcus was faced with a tough decision.
- Marcus da zor bir seçimle karşı karşıya kaldı.
- Marcus was faced with a tough decision.
- Marcus zor bir kararla karşı karşıya kalmıştı.
- We've been through some tough ones before, kid.
- Daha önce de zor dönemler geçirdik, evlat.
- It'll be a tough and a long season for everyone.
- Herkes için zor ve uzun bir sezon olacaktır.
- I have to admit, it was a tough decision to come here.
- İtiraf etmeliyim ki buraya gelmek zor bir karar oldu.
- Times are extremely tough.
- Son derece zor zamanlar.
- Life is tough for a pilot like Dan.
- Dan gibi bir pilot için hayat zor.
- I have a tough decision to make.
- Vermem gereken zor bir karar var.
- Tom has a tough job.
- Tom'un zor bir işi var.
- That wasn't a tough decision.
- O zor bir karar değildi.
- These are tough moments, I know.
- Bunlar zor anlar, biliyorum.
- It'll be tough.
- Zor olacak.
- Those were tough conditions.
- Onlar zor koşullardı.
- It's been a tough day.
- Zor bir gün oldu.
- We'll have to make some tough choices.
- Bazı zor seçimler yapmak zorunda kalacağız.
- It was tough to finish the work.
- İşi bitirmek zor oldu.
- Tom said his job was tough.
- Tom işinin zor olduğunu söyledi.
- I'm not used to it, so it's a little tough.
- Buna alışkın değilim, bu yüzden biraz zor.
- My immediate boss is tough to please.
- Şimdiki patronumu memnun etmek zordur.
- Tom grew up in a tough suburb.
- Tom zor bir banliyöde büyüdü.
- We know it'll be tough.
- Zor olacağını biliyoruz.
- I hear the competition is tough.
- Yarışmanın zor olduğunu duydum.
- It was a tough game.
- Zor bir maçtı.
- That'll be tough.
- Bu zor olacak.
- Life is really tough sometimes.
- Hayat bazen gerçekten zordur.
- Tom is going to have to make some very tough choices.
- Tom çok zor seçimler yapmak zorunda kalacak.
- It's been a tough year for Tom.
- Tom için zor bir yıl oldu.
- It's really tough.
- Bu gerçekten zor.
- To begin with, that kind of work is too tough for me.
- Öncelikle, o tür bir iş benim için çok zor.
- It'll be a tough match.
- Zor bir maç olacak.
- Tom certainly has a tough job.
- Tom kesnlikle zor bir işe sahip.
- We knew it was going to be tough.
- Biz bunun zor olacağını biliyorduk.
- Times are tough everywhere.
- Zaman her yerde zor.
- It was a tough race.
- Zor bir yarıştı.
- The closure of the factory was a tough pill to swallow to the town's residents.
- Fabrikanın kapanması kasaba sakinleri için yutulması zor bir haptı.
- Tom had to make a tough decision.
- Tom zor bir karar vermek zorunda kaldı.
- I had a tough day.
- Zor bir günüm vardı.
- I had a tough day.
- Zor bir gün geçirdim.
- Mary is a tough woman.
- Mary zor bir kadındır.
- That was tough for me.
- Bu benim için zordu.
- I know it'll be tough.
- Zor olacağını biliyorum.
- Tom said last year was tough.
- Tom geçen yılın zor olduğunu söyledi.
- Do you think your life is tough?
- Hayatının zor olduğunu mu düşünüyorsun?
- I know it'll be tough.
- Onun zor olacağını biliyorum.
- It's a tough situation.
- Zor bir durum.
- She knew it was a tough situation.
- O bunun zor bir durum olduğunu biliyordu.
- My immediate boss is tough to please.
- Şu anki patronumu memnun etmek zor.
- I've had to make some tough choices.
- Bazı zor seçimler yapmak zorunda kaldım.
- This is a tough one.
- Bu zor biri.
- Tom has a tough call to make.
- Tom'un vermesi gereken zor bir karar var.
- No matter how tough it gets, I won't give you.
- Ne kadar zor olursa olsun, seni vermem.
- I knew it was going to be tough to persuade Tom to help us.
- Tom'u bize yardım etmesi için ikna etmenin zor olacağını biliyordum.
- Is it tough working at McDonald's?
- McDonald's'ta çalışmak zor mu?
- It's going to be a tough match.
- Zor bir maç olacak.
- I know that can be tough.
- Bunun zor olabileceğini biliyorum.
- It's tough to make predictions, especially about the future!
- Tahmin yapmak zordur, özellikle de gelecek hakkında!
- Tom has a tough decision to make.
- Tom'un vermesi gereken zor bir karar var.
- It was a tough test.
- Zor bir sınavdı.
- I've had a really tough day.
- Gerçekten zor bir gün geçirdim.
- This is a tough issue.
- Bu zor bir mesele.
- I've had a tough day.
- Zor bir gün geçirdim.
- Tom is a tough one.
- Tom zor biridir.
- Is it going to be tough?
- Zor olacak mı?
- One of the toughest things in the world to do is forgive.
- Dünyada yapacak en zor şeylerden biri affetmektir.
- You're tough.
- Zor birisin.
- It's probably going to be tough to do that.
- Muhtemelen bunu yapmak zor olacak.
- That was a tough decision.
- O zor bir karardı.
- It's tough to explain.
- Açıklaması zor.
- It's a tough choice.
- Bu zor bir seçim.
- Work was tougher than usual today.
- İş bugün her zamankinden daha zordu.
- That's going to be tough.
- Bu zor olacak.
- It's a tough call.
- Zor bir karar.
- Times are tough.
- Zor zamanlar.
- I've had a tough week.
- Zor bir hafta geçirdim.
- It's going to be tough.
- Bu zor olacak.
- Life can force you to make tough choices.
- Hayat seni zor seçimler yapmaya zorlayabilir.
- Tom has been tough.
- Tom zor biriydi.
- How tough was the test?
- Test ne kadar zordu?
- Life can force you to make tough choices.
- Hayat seni zor seçimler yapman için zorlayabilir.
- This stuff is tough.
- Bu şey zor.
- How tough is your job?
- İşin ne kadar zor?
- That's a tough one.
- Bu zor bir tane.
- Tom knows that could be tough.
- Tom onun zor olabileceğini biliyor.
- I knew it was going to be tough to persuade Tom to help us.
- Bize yardım etmesi için Tom'u ikna etmenin zor olacağını biliyordum.
- It's been a tough year for me.
- Benim için zor bir yıl oldu.
- It wasn't as tough to do as I thought it was going to be.
- Düşündüğüm kadar zor olmadı.
- Layla had a tough childhood.
- Layla zor bir çocukluk geçirdi.
- This has been a tough week for Tom.
- Bu Tom için zor bir haftaydı.
- Next year will be tough.
- Gelecek yıl zor olacak.
- Today was a very tough day.
- Bugün çok zor bir gündü.
- That Ramadan was tough.
- O Ramazan zordu.
- I knew I had a tough job ahead.
- Önceden zor bir işim olduğunu biliyordum.
- We knew Tom was tough.
- Tom'un zor biri olduğunu biliyorduk.
- It's very tough to win.
- Kazanmak çok zor.
- English is tougher for me than math.
- İngilizce benim için matematikten daha zordur.
- Life is tough for a pilot like Dan.
- Dan gibi bir pilot için yaşam zordur.
- That's tough to do.
- Bunu yapmak zor.
- Tom certainly has a tough job.
- Tom'un kesinlikle zor bir işi var.
- That'll be tough.
- Zor olacak.
- It's tough to get there.
- Oraya ulaşmak zor.
- Tom knew it was going to be tough to convince Mary to go to the hospital.
- Tom, Mary'yi hastaneye gitmeye ikna etmenin zor olacağını biliyordu.
- One of the toughest things in the world to do is forgive.
- Dünyada yapılması en zor şeylerden biri affetmektir.
- How tough is this?
- Bu ne kadar zor?
- It was a tough choice.
- Zor bir seçimdi.
- Things are tough out there.
- Dışarıda işler zor.
- This has been a tough week for Tom.
- Tom için zor bir hafta oldu.
- It's a very tough job.
- Bu çok zor bir iş.
- I've had a tough afternoon.
- Zor bir öğleden sonra geçirdim.
- This was a tough decision.
- Bu zor bir karardı.
- Tom had a tough childhood.
- Tom zor bir çocukluk geçirdi.
- Tom had a tough week.
- Tom zor bir hafta geçirdi.
- It's very tough to win.
- Bunu kazanmak çok zor.
- It's been a tough week.
- Bu zor bir haftaydı.
- That was a tough one.
- Bu zordu.
- That's a tough question to answer.
- Bu cevaplaması zor bir soru.
- The job was really tough.
- İş gerçekten zordu.
- It's going to be very tough to leave here.
- Buradan ayrılmak çok zor olacak.
- I have a tough job.
- Zor bir işim var.
- We know it'll be tough.
- Onun zor olacağını biliyoruz.
- I had a tough week.
- Zor bir hafta geçirdim.
- It was a tough choice.
- O zor bir seçimdi.
- The competition was very tough.
- Yarışma çok zordu.
- It must have been tough for you.
- Senin için zor olmalı.
- I expect a tough fight.
- Zor bir dövüş bekliyorum.
- Tom is going to be tough to beat.
- Tom'u yenmek zor olacak.
- I've had a really tough day.
- Ben gerçekten zor bir gün geçirdim.
- Tom told Mary his job was tough.
- Tom Mary'ye işinin zor olduğunu söyledi.
- I knew I had a tough job ahead.
- Önümde zor bir iş olduğunu biliyordum.
- She knew it was a tough situation.
- Zor bir durum olduğunu biliyordu.
- Those were tough conditions.
- Bunlar zor koşullar.
- English is tougher for me than math.
- İngilizce benim için matematikten daha zor.
- I know that times are tough.
- Zamanın zor olduğunu biliyorum.
- Tom knows that could be tough.
- Tom bunun zor olabileceğini biliyor.
- It was a tough test.
- O zor bir sınavdı.
- That's a very tough deal.
- Bu çok zor bir anlaşma.
- It'll be tough.
- O zor olacak.
- It's probably going to be tough for Tom to win.
- Muhtemelen Tom'un kazanması zor olacak.
- The meat cuts tough.
- Et zor kesiliyor.
- It'll be very tough.
- Çok zor olacak.
- That's tough to do.
- Onu yapmak zor.
- That wasn't a tough decision.
- Bu zor bir karar değildi.
- At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
- Başlangıçta zor olacak, ama başlangıçta her şey zordur.
- Everything is tough.
- Her şey zordur.
- It was a tough day.
- Zor bir gündü.
- That's a very tough job.
- Bu çok zor bir iş.
- It was tough to finish the work.
- İşi bitirmek zordu.
- Layla had a tough childhood.
- Leyla zor bir çocukluk geçirmişti.
- How tough is your job?
- İşiniz ne kadar zor?
- Well, that could be tough.
- Evet, o zor olabilir.
- It's going to be very tough.
- Çok zor olacak.
- At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
- O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.
- This is a tough one.
- Bu zor bir durum.
- Times are tough.
- Zor zamanlardayız.
- Life is tough.
- Yaşam zordur.
- Well, that could be tough.
- Yani, bu zor olabilir.
- It's a really tough challenge.
- Gerçekten zor bir meydan okuma.
- It's a tough situation.
- Bu zor bir durum.
- I knew it was going to be tough to do.
- Bunu yapmanın zor olacağını biliyordum.
- It'll be tough to do that.
- Bunu yapmak zor olacak.
- Is it tough working at McDonald's?
- McDonald's'da çalışmak zor mudur?
- It looks like you had a tough day.
- Zor bir gün geçirmişsin gibi görünüyor.
- We knew it was going to be tough.
- Zor olacağını biliyorduk.
- That was a tough call.
- Zor bir karardı.
- Life in jail is tough.
- Hapishane hayatı zordur.
- Tom told me his job was tough.
- Tom bana işinin zor olduğunu söyledi.
- Tom knew it was going to be tough to convince Mary that she was too old to drive.
- Tom, Mary'yi araba kullanmak için çok yaşlı olduğuna ikna etmenin zor olacağını biliyordu.
- Tom didn't tell Mary his job was tough.
- Tom, Mary'ye işinin zor olduğunu söylemedi.
- That's a tough question to answer.
- Bu, cevaplaması zor bir soru.
- That's a very tough deal.
- O çok zor bir anlaşma.
- It's been a tough week.
- Zor bir haftaydı.
- That was a tough decision.
- Zor bir karardı.
- Tom has been given a tough job.
- Tom'a zor bir iş verildi.
- Life is tough.
- Hayat zor.
- This could be a little tough.
- Bu biraz zor olabilir.
- She's a tough one.
- O zor biri.
- It's going to be tough.
- Zor olacak.
- He is a tough customer.
- Zor bir müşteri.
- Monday is a tough day.
- Pazartesi günü zor bir gündür.
- That's a tough question to answer.
- Cevaplaması zor bir soru.
- Tonight was tough.
- Bu gece zordu.
- Monday is a tough day.
- Pazartesi zor bir gün.
- Today was a tough day.
- Bugün zor bir gündü.
- It's tough to make predictions, especially about the future!
- Tahminde bulunmak zor, özellikle de gelecek hakkında.
- It was a tough game.
- Zor bir oyundu.
- Doing this is extremely tough.
- Bunu yapmak son derece zor.
- The meat cuts tough.
- Etler zor kesiliyor.
- It's really tough to compare.
- Karşılaştırmak gerçekten zor.
- It must have been tough for you.
- Senin için zor olmuş olmalı.
- How tough was the test?
- Sınav ne kadar zordu?
- I'm not used to it, so it's a little tough.
- Buna alışık değilim, bu yüzden biraz zor.
- I've had a tough year.
- Zor bir yıl geçirdim.
- This is a tough situation.
- Bu zor bir durum.
- It's been a tough day.
- Zor bir gündü.
- It was a tough race.
- Bu zor bir yarıştı.
- To begin with, that kind of work is too tough for me.
- Öncelikle, bu tür bir iş benim için çok zor.
- Work was tougher than usual today.
- Bugün iş her zamankinden daha zordu.
- Life is tough.
- Hayat zordur.
- It's really tough to compare.
- Karşılaştırma yapmak gerçekten zor.
- I know this is tough.
- Zor olduğunu biliyorum.
- Things are tough out there.
- Orada şartlar zordur.
- It'll be tough to do that.
- Onu yapmak zor olacak.
- Tom said last year was tough.
- Tom geçen yılın zor geçtiğini söyledi.
- It's tough to explain.
- Bunu açıklamak zor.
- This morning was tough.
- Bu sabah çok zordu.
- That's a tough offer to refuse.
- Reddetmesi zor bir teklif.
- Tom knows it's a tough decision.
- Tom bunun zor bir karar olduğunu biliyor.
- We're in a tough position.
- Zor bir durumdayız.
- Life in jail is tough.
- Hapisteki hayat zor.
- Tom told Mary his job was tough.
- Tom, Mary'ye işinin zor olduğunu söyledi.
- It was a lot tougher than I thought it would be.
- Bu olacağını düşündüğümden çok daha zordu.
- We're going to have to make some very tough choices.
- Çok zor seçimler yapmak zorunda kalacağız.
- Tom wasn't very tough.
- Tom çok zor biri değildi.
- It was a lot tougher than I thought it would be.
- Düşündüğümden çok daha zor oldu.
- I know that times are tough.
- O zamanların zor olduğunu biliyorum.
Show More (229)
|
| 2 |
tough |
sert |
adj. |
|
- Was it necessary to be so tough on him?
- Ona bu kadar sert davranmak şart mıydı?
- My new keyboard set is made of tough, durable plastic.
- Yeni klavye takımım sert ve dayanıklı plastikten yapılmış.
- First of all, we need tough regulations which can be implemented.
- Her şeyden önce, uygulanabilecek sert düzenlemelere ihtiyacımız var.
- We also, of course, need the toughest sanctions when offences are committed.
- Elbette suç işlendiğinde de en sert yaptırımlara ihtiyacımız var.
- I know you will be tough on our behalf.
- Bizim adımıza sert davranacağınızı biliyorum.
- The Member States can be tougher in the action they take.
- Üye Devletler attıkları adımlarda daha sert olabilirler.
- The authorities should warn public opinion most emphatically and must take a tough stance against the perpetrators.
- Yetkililer kamuoyunu ısrarla uyarmalı ve faillere karşı sert bir tutum sergilemelidir.
- This law indeed provides for tough sanctions on those who trade in weapons without a licence.
- Bu yasa gerçekten de ruhsatsız silah ticareti yapanlara karşı sert yaptırımlar öngörüyor.
- There should be an extension of the EU blacklist, and we need to take further tough measures.
- AB kara listesi genişletilmeli ve daha sert tedbirler alınmalıdır.
- I have no hesitation at all in defending a fair, but tough, line on Belarus, but it is a pity that it is necessary.
- Belarus'a karşı adil ama sert bir çizgiyi savunmakta hiç tereddüt etmiyorum, ancak bunun gerekli olması üzücü.
- Firstly, I believe that this directive is excessively tough, simplistic and reductionist.
- İlk olarak, bu direktifin aşırı sert, basit ve indirgemeci olduğuna inanıyorum.
- Tougher sanctions must be used in order even further to isolate Mugabe internationally.
- Mugabe'yi uluslararası alanda daha da yalnızlaştırmak için daha sert yaptırımlar uygulanmalıdır.
- This law indeed provides for tough sanctions on those who trade in weapons without a licence.
- Bu yasa gerçekten de ruhsatsız silah ticareti yapanlara karşı sert yaptırımlar öngörmektedir.
- This is the result of the Commission's tough aid control policy.
- Bu, Komisyon'un sert yardım kontrol politikasının bir sonucudur.
- The Palestinian Authority must, in the first instance, adopt a much tougher stance with regard to suicide attacks.
- Filistin Yönetimi ilk etapta intihar saldırıları konusunda çok daha sert bir tutum benimsemelidir.
- This, in turn, leads to a tougher political climate, which creates a new breeding ground for terrorism.
- Bu da daha sert bir siyasi iklime yol açarak terörizm için yeni bir zemin yaratmaktadır.
- We also, of course, need the toughest sanctions when offences are committed.
- Elbette suç işlendiğinde en sert yaptırımlara da ihtiyacımız var.
- We will only make progress here if the control system involves tougher sanctions.
- Burada ancak kontrol sistemi daha sert yaptırımlar içeriyorsa ilerleme kaydedebiliriz.
- We were expecting tough, rigorous negotiation, but we lost our partners along the way.
- Sert ve titiz bir müzakere bekliyorduk ancak yol boyunca ortaklarımızı kaybettik.
- That can mean taking tough military action, as we do from time to time.
- Bu da, zaman zaman yaptığımız gibi sert askeri tedbirler almak anlamına gelebilir.
- We will only make progress here if the control system involves tougher sanctions.
- Bu konuda ancak kontrol sistemi daha sert yaptırımlar içerdiği takdirde ilerleme kaydedebiliriz.
- This is of crucial importance, and this is why tougher legislation will be needed in this area in due course.
- Bu çok önemlidir ve bu nedenle zamanı geldiğinde bu alanda daha sert bir mevzuata ihtiyaç duyulacaktır.
- We are not talking today about tough regimes.
- Bugün sert rejimlerden bahsetmiyoruz.
- We also note that there is a tougher stance on the part of the Russians with regard to Chechnya.
- Çeçenistan konusunda Rusların daha sert bir tutum sergilediğini de not ediyoruz.
- First of all, we need tough regulations, which can be implemented.
- Her şeyden önce, uygulanabilecek sert düzenlemelere ihtiyacımız var.
- This contains probably the toughest criticism of Israel we have seen here in Parliament.
- Bu konu muhtemelen Parlamentoda gördüğümüz İsrail'e yönelik en sert eleştiriyi içeriyor.
- This contains probably the toughest criticism of Israel we have seen here in Parliament.
- Bu konu muhtemelen Parlamento'da gördüğümüz İsrail'e yönelik en sert eleştiriyi içeriyor.
- Tom is a tough little guy.
- Tom sert küçük bir adam.
- Tom doesn't look so tough.
- Tom çok sert görünmüyor.
- Tom is a tough kid.
- Tom sert bir çocuk.
- You're a tough guy.
- Sen sert bir adamsın.
- Tom is a pretty tough guy to impress.
- Tom etkilemek için oldukça sert bir adam.
- We were tough guys.
- Biz sert erkeklerdik.
- He's a tough cookie.
- O sert bir kurabiye.
- You were always the tough one, weren't you, Tom?
- Sen her zaman sert biriydin, değil mi Tom?
- She's a tough woman.
- O sert bir kadın.
- I'm tougher than I look.
- Göründüğümden daha sertimdir.
- You're as tough as nails.
- Sen çivi gibi sertsin.
- Tom is the toughest guy I've ever met.
- Tom tanıdığım en sert adam.
- Tom is very tough.
- Tom çok serttir.
- They made equally tough demands.
- Eşit derecede sert taleplerde bulundular.
- I'm pretty tough.
- Ben oldukça sertim.
- This steak is too tough.
- Bu biftek çok serttir.
- It's no use playing tough.
- Sert oynamanın bir faydası yok.
- It makes you tough.
- Bu seni sert yapar.
- They're tough kids.
- Onlar sert çocuklar.
- Tardigrades are very tough animals.
- Su ayıları çok sert hayvanlardır.
- That's a tough one.
- O sert biri.
- Sami is the toughest guy I've ever met in my life.
- Sami hayatımda tanıdığım en sert adam.
- Tom was very tough.
- Tom çok sertti.
- They're tough kids.
- Sert çocuklar.
- Tom wasn't very tough.
- Tom çok sert değildi.
- Tom talks tough.
- Tom sert konuşuyor.
- Oh, so you think you're a tough guy, huh?
- Oo, demek sert bir adam olduğunu sanıyorsun, ha?
- It's no use playing tough.
- Sert oynamanın faydası yok.
- You're a tough kid.
- Sen sert bir çocuksun.
- Tom was tough.
- Tom sertti.
- The human femur is tougher than concrete.
- İnsanın uyluk kemiği betondan daha serttir.
- You're tough but fair.
- Sert ama adilsin.
- The elephant's skin is very tough.
- Filin derisi çok serttir.
- Tom is a tough guy.
- Tom sert bir adam.
- The steak was really tough.
- Biftek gerçekten sertti.
- They're tough guys.
- Onlar sert adamlar.
- Sami wanted to prove how tough he was.
- Sami ne kadar sert olduğunu kanıtlamak istedi.
- Show me what you got, tough guy.
- Neyin var göster bakalım, sert çocuk.
- Are you tough?
- Sert misiniz?
- Tom is a pretty tough kid.
- Tom oldukça sert bir çocuk.
- The meat was very tough.
- Et çok sertti.
- Tom is very tough, isn't he?
- Tom çok sert, değil mi?
- Mary is a tough woman.
- Mary sert bir kadın.
- Who is this tough guy?
- Kim bu sert adam?
- I will teach you a tough lesson!
- Sana sert bir ders vereceğim!
- You were always the tough one, weren't you, Tom?
- Her zaman sert olan sendin, değil mi Tom?
- Tom used to be tough.
- Tom sertti.
- This rope is very tough.
- Bu ip çok sert.
- Tom is pretty tough.
- Tom oldukça sert.
- I know I've been a little tough on him.
- Ona karşı biraz sert davrandığımı biliyorum.
- I'm very tough.
- Çok sertimdir.
- Tom seemed tough.
- Tom sert görünüyordu.
- She's a tough woman.
- O, sert bir kadındır.
- Tom isn't very tough.
- Tom çok sert değil.
- Layla was attracted to that tough guy.
- Layla o sert çocuktan etkilenmişti.
- Tom is the toughest guy I know.
- Tom tanıdığım en sert adam.
- Tom was pretty tough.
- Tom oldukça sertti.
- So you think you're a tough guy?
- Yani sert bir adam olduğunu mu düşünüyorsun?
- Tom is tough, isn't he?
- Tom sert biri, değil mi?
- We were tough guys.
- Sert çocuklardık.
- Tom talks tough.
- Tom sert konuşur.
- Tom is really tough, isn't he?
- Tom gerçekten sert biri, değil mi?
- Sami is the toughest guy I've ever met in my life.
- Sami hayatımda gördüğüm en sert adam.
- Why is Germany so tough on Greece?
- Neden Almanya Yunanistan'a bu kadar sert.
- You're a pretty tough kid, aren't you?
- Sen çok sert bir çocuksun, değil mi?
- Who is this tough guy?
- Bu sert adam kim?
- Why is Germany so tough on Greece?
- Almanya Yunanistan'a neden bu kadar sert davranıyor?
- You're tough, aren't you?
- Sert birisin, değil mi?
- Tom could be tough when he needed to be.
- Tom gerektiğinde sert olabilirdi.
- The meat is tough.
- Et serttir.
- Tom has been tough.
- Tom sertti.
- This car must have had tough usage.
- Bu araba sert kullanılmış olmalı.
- Tom is one tough cookie.
- Tom bir sert kurabiye.
- Donkeys are tough animals.
- Eşekler sert hayvanlardır.
- Sami Bakir is a tough prosecutor.
- Sami Bakir sert bir savcıdır.
- Tom could be tough when he needed to be.
- Tom olması gerektiği zaman sert olabilirdi.
- Tom is a very tough competitor.
- Tom çok sert bir rakip.
- He looked the toughest of all the challengers.
- Tüm rakipler arasında en sert görünen oydu.
- I'm pretty tough.
- Oldukça sertimdir.
- You don't look so tough.
- O kadar sert görünmüyorsun.
- Tom is one tough kid.
- Tom sert bir çocuk.
- Tom is pretty tough.
- Tom oldukça serttir.
- Tom is a tough little guy.
- Tom sert, küçük bir adam.
- I'm not tough.
- Sert değilim.
- Tom was really tough.
- Tom gerçekten sertti.
- Tom used to be tough.
- Tom eskiden sert biriydi.
- I'm not tough.
- Ben sert biri değilim.
- He acts like a tough guy.
- Sert bir adam gibi davranıyor.
- I'm not very tough.
- Ben çok sert değilim.
- Tom told me that he thought Mary was tough.
- Tom bana Mary'nin sert biri olduğunu düşündüğünü söyledi.
- This steak is too tough.
- Bu biftek çok sert.
- So you think you're a tough guy?
- Kendini sert bir adam mı sanıyorsun?
- Show me what you got, tough guy.
- Elinde ne var göster bana, sert adam.
- Sami Bakir is one of the toughest prosecutors in New York state.
- Sami Bakir, New York eyaletindeki en sert savcılardan biri.
- The human femur is tougher than concrete.
- İnsan uyluk kemiği betondan daha serttir.
- You're tough.
- Sert birisin.
- This guy's tough.
- Bu adam sert.
- Tom and Mary are both tough, aren't they?
- Tom ve Mary'nin her ikisi de sert, değil mi?
- Tom is very tough, isn't he?
- Tom çok sert biri, değil mi?
- Tom seems tough.
- Tom sert görünüyor.
- You know how tough Tom can be.
- Tom'un ne kadar sert olabileceğini bilirsin.
- I'm not very tough.
- Çok sert biri değilimdir.
- You don't look so tough.
- Çok sert görünmüyorsun.
- Do you really want to know how tough I am?
- Gerçekten ne kadar sert olduğumu bilmek istiyor musun?
- They're tough guys.
- Onlar sert insanlar.
- Tom is still tough.
- Tom hâlâ sert.
- We need a really tough guy.
- Gerçekten sert bir adama ihtiyacımız var.
- Tom acts like a tough guy.
- Tom sert bir adam gibi davranıyor.
- Sami wanted to prove how tough he was.
- Sami ne kadar sert olduğunu kanıtlamak istiyordu.
- Tom is a hard-nosed, tough customer.
- Tom sert bir müşteridir.
- You're a pretty tough kid.
- Sen oldukça sert bir çocuksun.
- The meat is tough.
- Et sert.
- Tom doesn't look so tough.
- Tom o kadar da sert görünmüyor.
- You guys were tough.
- Sert çocuklardınız.
- Tom isn't tough.
- Tom sert değildir.
Show More (141)
|
| 3 |
tough |
zorlu |
adj. |
|
- Europe has undergone a tough ordeal at the start of this millennium.
- Avrupa bu milenyumun başında zorlu bir sınavdan geçmiştir.
- We have some tough and difficult climbs to get through at the moment.
- Şu anda aşmamız gereken bazı zorlu ve çetin yokuşlar var.
- The rapporteur has shown himself to be a tough negotiator over all these years.
- Raportör tüm bu yıllar boyunca zorlu bir müzakereci olduğunu göstermiştir.
- Negotiations on a common European asylum policy are proving to be tough and difficult.
- Ortak bir Avrupa sığınma politikasına ilişkin müzakerelerin zorlu ve çetin geçtiği kanıtlanıyor.
- It is true that what remains could be really tough going.
- Geriye kalanların gerçekten zorlu bir süreç olabileceği doğrudur.
- We have tough requirements in terms of the environment and animal welfare.
- Çevre ve hayvan refahı açısından zorlu şartlarımız var.
- However, the negotiations on the long-term recovery plan will be tough.
- Ancak, uzun vadeli kurtarma planına ilişkin müzakereler zorlu geçecektir.
- But it is inevitably going to be a tough process with difficulties and disappointments on the way.
- Ancak bu süreç kaçınılmaz olarak zorluklar ve hayal kırıklıklarıyla dolu zorlu bir süreç olacaktır.
- Iraq is testing relations and institutions and setting all of us a tough challenge.
- Irak, ilişkileri ve kurumları test etmekte ve hepimize zorlu bir sınav vermektedir.
- We've been through some tough ones before, kid.
- Daha önce de bazı zorlu süreçlerden geçtik, evladım.
- Marcus was faced with a tough decision.
- Marcus zorlu bir kararla karşı karşıyaydı.
- You're a tough competitor.
- Sen zorlu bir yarışmacısın.
- We're going to have to make some very tough choices.
- Bazı çok zorlu seçimler yapmak zorunda kalacağız.
- Tom has a tough call to make.
- Tom'un önünde zorlu bir karar var.
- This is a long tough road we have to travel.
- Bu seyahat etmek zorunda olduğumuz uzun zorlu bir yol.
- Tom is a very tough competitor.
- Tom çok zorlu bir rakip.
- It'll be very tough.
- Çok zorlu olacaktır.
- I'm very tough.
- Çok zorluyum.
- I was expecting a tougher game.
- Daha zorlu bir oyun bekliyordum.
- This is a tough issue.
- Bu zorlu bir konudur.
- You're tough, aren't you?
- Sen zorlusun, değil mi?
- There will be tough competition.
- Zorlu bir rekabet olacak.
- I know Tom is tough.
- Tom'un zorlu olduğunu biliyorum.
- I hear the competition is tough.
- Rekabetin zorlu olduğunu duydum.
- This is a long tough road we have to travel.
- Bu kat etmemiz gereken uzun ve zorlu bir yol.
- Tom grew up in a tough suburb.
- Tom zorlu bir banliyöde büyüdü.
- Tom is a tough competitor.
- Tom zorlu bir rakiptir.
- You're a tough competitor.
- Sen zorlu bir rakipsin.
- Tom was a very tough opponent.
- Tom çok zorlu bir rakipti.
- Tom said he was ready to face a tough challenge.
- Tom zorlu bir mücadeleyle yüzleşmeye hazır olduğunu söyledi.
- Tom is a tough competitor.
- Tom zorlu bir rakip.
- Their car entered one of the toughest races in the world.
- Onların aracı dünyadaki en zorlu yarışlardan birine girdi.
- It was a tough exam.
- Zorlu bir sınavdı.
- He looked the toughest of all the challengers.
- Bütün rakiplerin en zorlusu görünüyordu.
- You're a tough kid.
- Sen zorlu bir çocuksun.
- It was really tough.
- Gerçekten zorluydu.
- Tom is a hard-nosed, tough customer.
- Tom inatçı, zorlu bir müşteridir.
- Their car entered one of the toughest races in the world.
- Arabaları dünyanın en zorlu yarışlarından birine katıldı.
Show More (35)
|
| 4 |
tough |
güçlü |
adj. |
|
- Are you tough?
- Güçlü müsün?
- Athletes must be tough not only physically, but also mentally.
- Sporcular sadece fiziksel olarak değil, zihinsel olarak da güçlü olmalıdır.
- We're tough.
- Biz güçlüyüz.
- I'm tougher than I look.
- Göründüğümden daha güçlüyüm.
- Tom is still tough.
- Tom hâlâ güçlü.
- He's a tough cookie.
- O güçlü ve mücadeleci kimse.
- Tom is small but tough.
- Tom ufak tefek ama güçlüdür.
- This team is tough.
- Bu takım güçlü.
- I'm tougher than you think.
- Düşündüğünden daha güçlüyüm.
- I think Tom is tough.
- Bence Tom güçlü biri.
Show More (9)
|
| 5 |
tough |
çetin |
adj. |
|
- I imagine that they might even, on occasion, have been disconcerted by the tough nature of the negotiations.
- Hatta zaman zaman, müzakerelerin çetin doğasından rahatsızlık duyduklarını da tahmin ediyorum.
- Following tough negotiations, CAMELAR has now incorporated Canada and Mauritius with the status of associate members.
- Çetin müzakerelerin ardından CAMELAR, Kanada ve Mauritius'u ortak üye statüsüyle bünyesine kattı.
- I imagine that they might even, on occasion, have been disconcerted by the tough nature of the negotiations.
- Hatta zaman zaman müzakerelerin çetin doğasından dolayı rahatsızlık duymuş olabileceklerini tahmin ediyorum.
- This team is tough.
- Bu takım çetin.
- There will be tough competition.
- Çetin rekabet olacak.
- Tom is a tough one.
- Tom çetin biri.
- Tom is the toughest guy I've ever met.
- Tom şimdiye kadar tanıştığım en çetin adam.
- The competition was very tough.
- Yarışma çok çetin geçti.
- That Ramadan was tough.
- O Ramazan çetin geçmişti.
- We need a really tough guy.
- Gerçekten çetin bir adama ihtiyacımız var.
Show More (7)
|
| 6 |
tough |
dayanıklı |
adj. |
|
- Tom isn't tough.
- Tom dayanıklı değildir.
- Tardigrades are very tough animals.
- Tardigradlar çok dayanıklı hayvanlardır.
- Donkeys are tough animals.
- Eşekler dayanıklı hayvanlardır.
- Tom isn't as tough as he looks.
- Tom göründüğü kadar dayanıklı değil.
- It's a tough and reliable vehicle.
- Bu dayanıklı ve güvenilir bir araç.
- Tom is very tough.
- Tom çok dayanıklıdır.
Show More (3)
|
| 7 |
tough |
sağlam |
adj. |
|
- This rope is very tough.
- Bu ip çok sağlam.
- It's a tough and reliable vehicle.
- Sağlam ve güvenilir bir araç.
- Tom can hang tough, I am sure.
- Tom sağlam durur, eminim.
Show More (0)
|
| 8 |
tough |
belalı |
adj. |
|
- Are you sure you can handle that customer; I've heard she's a tough one!
- Sen bu müşteriyle başa çıkabileceğinden emin misin; duydum ki belalı biriymiş!
- We often come across these cases in tough neighborhoods.
- Belalı muhitlerde bu tür vakalarla sık sık karşılaşırız.
Show More (-1)
|
| 9 |
tough |
kart |
adj. |
|
- Dispose of the tough center of the pineapple and dice the tender parts.
- Ananasın kart kısmını atın ve yumuşak kısımlarını küp küp doğrayın.
Show More (-2)
|
| 10 |
tough |
sert |
adv. |
|
- The team must play tough if they want to beat the state champions.
- Takım eyalet şampiyonunu yenmek istiyorsa sert oynamalı.
Show More (-2)
|
| 11 |
tough |
kabadayı |
adj. |
|
- He looks like a tough guy, but actually, he's a gentle soul.
- Kabadayı gibi görünüyor ama aslında nazik bir ruhu var.
Show More (-2)
|
| 12 |
tough |
katı |
adj. |
|
- I believe that there must be tough rules in place to prevent conflicts of interest among financial journalists.
- Finans gazetecileri arasındaki çıkar çatışmalarını önlemek için katı kurallar getirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Show More (-2)
|
| 13 |
tough |
şanssız |
adj. |
|
Show More (-2)
|
| 14 |
tough |
inatçı |
adj. |
|
- Tom is a tough cookie.
- Tom inatçı ve kararlı bir kimse.
Show More (-2)
|
| 15 |
tough |
saldırgan (kimse) |
adj. |
|
- He gets tough at times.
- O arada bir saldırganlaşır.
Show More (-2)
|
| 16 |
tough |
kabadayı |
n. |
|
- I'm not tough.
- Kabadayı değilim.
Show More (-2)
|
