Tureng - empty - İngilizce Türkçe Cümleler

Geçmiş

	İngilizce	Türkçe
1	empty	boş	adj.
	This fund is, to all intents and purposes, virtual, for it is still empty. Bu fon, tüm niyet ve amaçlar açısından sanaldır, çünkü hala içi boştur. Why do 800 million people still have an empty stomach? Neden 800 milyon insanın midesi hala boş? That means that what is being proposed here is to some extent an empty gesture. Bu da, burada önerilen şeyin bir dereceye kadar boş bir jest olduğu anlamına gelmektedir. The pharmacies are empty and there is a shortage of everything in the hospitals. Eczaneler boş ve hastanelerde her şey eksik. The Rio Summit had already taught us that concluding agreements that cannot be enforced is an empty exercise. Rio Zirvesi bize uygulanamayacak anlaşmalar yapmanın boş bir çaba olduğunu öğretmişti. The report contains many empty phrases and, in particular, pious hopes. Raporda birçok boş ifade ve özellikle de boş umutlar yer almaktadır. They turn it into an empty shell. Onu içi boş bir kabuğa çeviriyorlar. Kyoto has ultimately not remained an empty promise. Kyoto nihayetinde boş bir vaat olarak kalmamıştır. Sometimes, the more empty positions, the higher the standard. Bazen, ne kadar çok boş pozisyon varsa, standart o kadar yüksek olur. Sometimes, the Chamber is all but empty, in spite of the fact that interesting issues are being debated. Bazen, ilginç konular tartışılıyor olmasına rağmen Oda tamamen boştur. There is a treaty, but it must not be allowed to remain an empty form of words. Bir anlaşma var, ancak bunun boş bir söz olarak kalmasına izin verilmemelidir. Sometimes, the more empty positions, the higher the standard. Bazen ne kadar çok boş pozisyon olursa, standart o kadar yüksek olur. That would make the directive an empty shell. Bu, yönergeyi içi boş bir kabuk haline getirecektir. Kyoto should not remain an empty pledge. Kyoto boş bir vaat olarak kalmamalıdır. The unlawful killing of leaders is, of course, an empty exercise if these are simply replaced. Liderlerin hukuksuz bir şekilde öldürülmesi, eğer bunlar basitçe değiştirilirse, elbette boş bir uygulamadır. This is an illustration of empty pledges not necessarily leading to good results. Bu, boş vaatlerin her zaman iyi sonuçlara yol açmayabileceğinin bir örneğidir. We need real action on the Lisbon strategy rather than empty rhetoric. Lizbon stratejisi konusunda boş söylemler yerine gerçek eylemlere ihtiyacımız var. They turn it into an empty shell. Onu adeta içi boş bir kabuğa dönüştürüyorlar. The current plan has more in common with an empty box than a Christmas tree. Mevcut planın bir Noel ağacından çok boş bir kutuyla ortak yönleri var. But now you will say the structural funds category is empty or fully committed. Ama şimdi yapısal fonlar kategorisinin boş veya tamamen taahhüt edilmiş olduğunu söyleyeceksiniz. We must ensure that these sound proposals are more than just empty rhetoric. Bu sağlam önerilerin sadece boş bir retorikten ibaret olmadığından emin olmalıyız. This fund is, to all intents and purposes, virtual, for it is still empty. Bu fon, tüm niyet ve amaçlar için sanaldır, çünkü hala boştur. Safeguarding employment should be a priority, not an empty gesture. İstihdamın korunması boş bir jest değil, bir öncelik olmalıdır. Furthermore, it will lead to greater efficiency and fewer empty words. Ayrıca, daha fazla verimliliğe ve daha az boş konuşmaya vesile olacaktır. The right to education and access to education are often empty words in developing countries. Eğitim hakkı ve eğitime erişim, gelişmekte olan ülkelerde genellikle boş kelimelerdir. The roads are empty, it's like travelling through space. Yollar boş, sanki uzayda yolculuk yapmak gibi. Empty space is not nothing, it has its own energy. Boş uzay hiçlik değildir, onun kendi enerjisi vardır. Sometimes when one person is missing the whole world feels empty. Bazen bir kişi orada olmadığında tüm dünya boşmuş gibi gelir. Empty space is not nothing, it has its own energy. Boş uzay "hiçlik" değil, kendi enerjisine sahip. You will not waste time in empty and futile communication with the virtual network users. Sanal ağ kullanıcıları ile boş ve nafile iletişimle zaman kaybetmezsiniz. He gave me an empty flash drive. Bana boş bir flash bellek verdi. Are you calling to apologize about the empty flash drive? Boş flash bellek için özür dilemek için mi aradınız? Empty space is not nothing, it has its own energy. Boş uzay hiçbir şey değildir, kendi enerjisi vardır. He gave me an empty flash drive. Bana boş bir flaş bellek verdi. The roads are empty, it's like travelling through space. Yollar boş, tıpkı uzayda yolculuk yapmak gibi. Sometimes when one person is missing the whole world feels empty. Bazen bir kişi eksik olduğunda tüm dünya boşmuş gibi hissederiz. There were empty cans scattered all over the place. Her yere dağılmış boş teneke kutular vardı. I opened the box — it was empty. Kutuyu açtım, boştu. The place is empty. Burası boş. The house appears to be empty. Ev boş görünüyor. The coffin was empty. Tabut boştu. Why is it empty? O neden boş? The box was empty when I opened it. Kutuyu açtığımda kutu boştu. The room was empty for quite a while. Oda bir süre boş kaldı. It isn't empty. Bu boş değil. Tom put his empty glass on the table. Tom boş bardağını masaya koydu. The bus was empty. Otobüs boştu. This box is still empty. Bu kutu hala boş. The gas tank is empty. Benzin deposu boş. Why is my bag empty? Çantam neden boş? There were empty cans scattered all over the place. Her yere dağılmış boş kutular vardı. This one's empty. Bu boş. The room was empty for quite a while. Oda bir süre boştu. My life would be completely empty without you. Hayatım sensiz tamamen boş olurdu. The theater is empty. Tiyatro boştur. He was playing football with an empty can. Boş bir tenekeyle futbol oynuyordu. This room is empty. Bu oda boş. The streets were empty. Sokaklar boştu. Tom put his empty glass on the table. Tom boş bardağını masanın üzerine koydu. The place is nearly empty. Burası neredeyse boş. The box is almost empty. Kutu neredeyse boş. The house seemed empty. Ev boş görünüyordu. The parking lot is nearly empty. Otopark neredeyse boş. This can is empty. Bu kutu boş. Tom looked around at all the empty desks in the classroom. Tom sınıftaki bütün boş sıralara bakındı. You shouldn't drink on an empty stomach. Boş bir mideyle içki içmemelisin. The street was very empty. Sokak çok boştu. There were three empty beer cans on the dining room table in front of Tom. Tom'un önündeki yemek masasının üzerinde üç boş bira kutusu vardı. The box was empty when I opened it. Kutuyu açtığımda boştu. Tom handed the empty pizza box to Mary. Tom boş pizza kutusunu Mary'ye uzattı. The room is empty. Oda boş. The house was empty, if you don't count the cat. Kediyi saymazsanız ev boştu. Empty vessels make the most noise. Boş teneke çok ses çıkarır. I don't have an empty cup. Boş bir bardağım yok. The gas gauge is on empty. Benzin göstergesi boşu gösteriyor. My bag is empty. Benim çantam boştur. Tom's room is still empty. Tom'un odası hâlâ boş. Is this seat empty? Bu koltuk boş mu? Tom's bed's empty. Tom'un yatağı boş. There's an empty bedroom in the house. Evde boş bir yatak odası var. Tom held out his empty glass and Mary filled it with orange juice. Tom boş bardağını uzattı ve Mary bardağa portakal suyu doldurdu. So, is the glass half full or half empty? Bardağın yarısı dolu mu yoksa boş mu? The fridge is empty. Buzdolabı boş. Considering what time it was, the supermarket was relatively empty. Saatin kaç olduğu göz önüne alındığında, süpermarket nispeten boştu. The empty house was full of dust. Boş ev tozla doluydu. The street is empty again. Sokak yine boş. Tom's glass was empty. Tom'un bardağı boştu. Your room isn't empty any more. Odan artık boş değil. The new building has many empty apartments and few residents. Yeni binanın birçok boş dairesi ve birkaç sakini vardır. The guards found Dan's cell empty. Gardiyanlar Dan'in hücresini boş buldular. Look at those empty cans there. Oradaki şu boş teneke kutulara bak. I've never seen this place so empty. Burayı hiç bu kadar boş görmemiştim. The sugar canister is empty. Şeker kabı boş. What should I do with these empty bags? Bu boş çantalarla ne yapmalıyım? Tom and Mary couldn't find an empty picnic table. Tom ve Mary boş bir piknik masası bulamadı. The movie theater was empty. Sinema salonu boştu. The train was almost empty. Tren neredeyse boştu. The coffee pot is empty. Cezve boş. The house has been empty for years. Evin yıllardır boş bulunuyor. Your head is empty. Kafan boş. I found her cat in an empty room. Kedisini boş bir odada buldum. My cup's empty. Bardağım boş. Better a small fish than an empty dish. Küçük bir balık boş bir tabaktan daha iyidir. There were three empty wine bottles on the table. Masada üç boş şarap şişesi vardı. All the desk drawers were empty. Masanın tüm çekmeceleri boştu. Norway has many old empty cattle sheds. Norveç'in çok sayıda boş sığır ahırları var. Tom toyed with his empty glass. Tom boş bardağıyla oynadı. The garage was empty. Garaj boştu. Tom's cup was empty. Tom'un fincanı boştu. These empty boxes take up too much space. Bu boş kutular çok yer kaplar. Do you have any empty cardboard boxes I could use? Kullanabileceğim boş karton kutunuz var mı? After the residents leave, the house is empty. Sakinleri ayrıldıktan sonra, ev boştu. Without you, my life would have been totally empty. Sen olmasaydın, hayatım tamamen boş olurdu. There was a pyramid of empty beer cans on the table. Masanın üzerinde boş bira kutularından oluşan bir piramit vardı. He was playing football with an empty can. O boş bir kutuyla futbol oynuyordu. There are a lot of empty glass jars on the shelf. Rafta bir sürü boş cam kavanoz var. Your account is empty. Hesabınız boş. Tom couldn't find an empty parking space. Tom boş bir park yeri bulamadı. The box was open and empty. Kutu açık ve boştu. The house has been empty for years. Ev yıllardır boş. The place was almost empty. Yer hemen hemen boştu. Tom found the drawer empty. Tom çekmeceyi boş buldu. My mailbox has been empty since last month. Posta kutum geçen aydan beri boş. The beach was fairly empty. Plaj oldukça boştu. The roads were empty. Yollar boştu. The drawer is empty. Çekmece boş. Please replace the empty ink cartridge in the printer. Lütfen yazıcıdaki boş mürekkep kartuşunu değiştirin. The store is almost empty. Mağaza neredeyse boş. The box isn't empty. Kutu boş değil. The sugar canister is empty. Şeker kutusu boş. Empty places produce the best echoes. Boş yerler en iyi yankıyı üretir. The box was empty. Kutu boştu. There were three empty wine bottles on the table. Masada üç tane boş şarap şişesi vardı. Where should I throw away this empty cup? Bu boş bardağı nereye atayım? The streets here are empty by 7. Burada sokaklar 7'ye kadar boştur. The restaurant is empty. Restoran boş. The parking lot is almost empty. Otopark hemen hemen boş. The joint was empty. Batakhane boştu. His hands were empty. Elleri boştu. This box is still empty. Bu kutu hâlâ boş. Empty vessels make the most noise. Boş fıçı çok langırdar. Tom looked around at all the empty desks in the classroom. Tom sınıftaki bütün boş sıralara baktı. The barn was empty. Ahır boştu. But when the monkey came back, the tin cup was always empty. Fakat maymun geri geldiğinde, teneke bardak her zaman boştu. Tom opened the trunk and found it empty. Tom bagajı açtı ve boş olduğunu gördü. The guards found Dan's cell empty. Gardiyanlar Dan'in hücresini boş buldu. I found the empty box. Boş kutuyu buldum. The jar is empty. Kavanoz boş. The parking lot was almost empty. Otopark neredeyse boştu. I examined the purse again, and found it empty. Çantayı tekrar inceledim ve boş olduğunu gördüm. This one is empty. Bu boştur. Tom opened the trunk and found it empty. Tom bagajı açtı ve onu boş buldu. Tom's cup is empty. Tom'un kupası boş. The gas tank is empty. Gaz tankı boş. Without you, my life would have been totally empty. Sensiz hayatım tamamen boş olurdu. The parking lot is empty. Park yeri boş. It isn't empty. Boş değil. It is hard for an empty sack to stand straight. Boş bir çuvalın dik durması zordur. There were three empty beer cans on the dining room table in front of Tom. Yemek odası masasında Tom'un önünde üç boş bira kutusu vardı. He hurried to the house, but was disappointed to find it empty. Aceleyle eve gitti ama evi boş bulunca hayal kırıklığına uğradı. All the houses in town were empty. Kasabadaki tüm evler boştu. My arms are empty. Kollarım boş. It's empty. Boş. Maybe the box was empty. Belki de kutu boştu. The beach is empty. Plaj boş. The cage is empty. Kafes boştur. The street in front of our house is empty. Evimizin önündeki sokak boş. The room has been empty for a long time. Oda, uzun süredir boş. The streets were empty and the people were gone. Sokaklar boştu ve insanlar gitmişti. My rifle's empty. Tüfeğim boş. The parking lot is almost empty. Otopark neredeyse boş. All the houses in town were empty. Şehirdeki tüm evler boştu. Tom's cup was empty. Tom'un bardağı boştu. Tom's wallet was empty. Tom'un cüzdanı boştu. They found the room empty. Odayı boş halde buldular. The house was empty. Ev boştu. Empty vessels make the most sound. En çok ses boş tenekeden gelir. I admit that, without him, those ten years of my life would have been empty and without goals. İtiraf ediyorum, o olmadan yaşamımın bu on yılı boş ve amaçsız olurdu. The cage is empty. Kafes boş. There is an empty room in the house. Evde boş bir oda var. An empty head is the devil's workshop. Boş bir kafa şeytanın atölyesidir. Those are empty words. Bunlar boş kelimeler. We found all the boxes empty. Bütün kutuları boş bulduk. The bathroom is empty. Banyo boş. I think the box is empty. Sanırım kutu boş. Tom sat down on an empty chair. Tom boş bir sandalyeye oturdu. It's just an empty box. Bu sadece boş bir kutu. The house was empty except for a cat. Bir kedi dışında ev boştu. The shop was pretty empty. Dükkan oldukça boştu. The empty house was full of dust. Boş ev, toz doluydu. My glass is empty. Benim bardağım boş. The house was empty except for a cat. Ev bir kedi dışında boştu. Tom took Mary's empty glass from her hand and refilled it. Tom, Mary'nin boş bardağını elinden aldı ve yeniden doldurdu. The gas tank is almost empty. Benzin tankı neredeyse boş. He hurried to the house, but was disappointed to find it empty. O eve aceleyle gitti ama boş bulduğunda hayal kırıklığına uğradı. The room is empty. Oda boştu. Mary's bag is empty. Mary'nin çantası boş. The library was empty. Kütüphane boştu. Look at those empty cans there. Şuradaki boş tenekelere bak. He's sitting at an empty table. Boş bir masada oturuyor. I opened the can, but it was empty. Kutuyu açtım ama boştu. Three offices on this floor are empty. Bu kattaki üç büro boş. The store was relatively empty. Mağaza nispeten boştu. Tom's room is still empty. Tom'un odası hala boş. The main lobby appears empty. Ana lobi boş görünüyor. Tom's cup is empty. Tom'un bardağı boş. Tom pointed at the empty glass on the bar. Tom barın üzerindeki boş bardağı işaret etti. The supermarket was relatively empty for that time of day. Süpermarket günün o saati için nispeten boştu. I found the glass empty. Bardağı boş buldum. Tom filled the empty glass with ice. Tom boş bardağı buzla doldurdu. Where should I throw away this empty cup? Bu boş bardağı nereye atmalıyım? I found the box empty. Kutuyu boş buldum. You'll need an empty USB stick. Boş bir flash belleğe ihtiyacın olacak. Soon, in the great theatre, the lights will be put out, and the empty stage will be left to ghosts. Yakında büyük tiyatroda ışıklar söndürülecek ve boş sahne hayaletlere terk edilecek. The restaurant was empty. Restoran boştu. Why is my bag empty? Niçin benim çantam boştur? Tom tossed the empty cup in the trash. Tom boş bardağı çöpe attı. The gym was empty. Spor salonu boştu. The street in front of our house is empty. Evimizin önündeki cadde boş. Tom was alone on an empty beach. Tom boş bir kumsalda yalnızdı. Considering what time it was, the supermarket was relatively empty. Saatin kaç olduğunu düşünürsek, süpermarket nispeten boştu. Tom found an empty pill bottle under the bed. Tom yatağın altında boş bir hap şişesi buldu. The shop was quite empty. Dükkan oldukça boştu. The bin is empty. Çöp kutusu boş. I found her cat in an empty room. Onun kedisini boş bir odada buldum. The bottle was empty. Şişe boştu. The house was empty except for a cat. Bir kedi haricinde ev boştu. This can is empty. Bu teneke kutu boş. The restaurant was almost empty. Restoran neredeyse boştu. The room has been empty for a long time. Oda uzun zamandır boştu. Hell is empty, and all the devils are here! Cehennem boş, çünkü bütün şeytanlar burada. The classroom is empty. Sınıf boş. The place is practically empty. Mekan hemen hemen boş. This one is empty. Bu boş. I found the room empty. Odayı boş buldum. Help me find an empty room for myself. Kendime boş bir oda bulmama yardım et. I admit that, without him, those ten years of my life would have been empty and without goals. İtiraf ediyorum, o olmasaydı hayatımın o on yılı boş ve hedefsiz geçerdi. Tom set down the empty glass. Tom boş bardağı yere koydu. There was a pyramid of empty beer cans on the table. Masada boş bira kutularından bir piramit vardı. Tom parked in one of the empty spaces in front of the library. Tom kütüphanenin önündeki boş alanlardan birine park etti. Tom's wallet is almost empty. Tom'un cüzdanı neredeyse boş. Help me find an empty room for myself. Kendim için boş bir oda bulmama yardım et. The street is empty. Sokak boş. The restaurant was fairly empty, so I could read in peace while I ate. Restoran oldukça boştu, bu yüzden yemek yerken huzur içinde okudum. The restaurant was fairly empty, so I could read in peace while I ate. Restoran oldukça boştu, bu yüzden yemek yerken huzur içinde kitap okuyabildim. His hands were empty. Onun elleri boştu. What you will find is nothing more than an old, empty house. Bulacağınız şey eski, boş bir evden başka bir şey olmayacak. The supermarket was relatively empty for that time of day. Süpermarket, günün o saati için nispeten boştu. The tank is empty. Depo boş. Hell is empty, and all the devils are here! Cehennem boş, tüm şeytanlar burada. The park was almost empty. Park neredeyse boştu. The box wasn't empty. Kutu boş değildi. His car was empty. Onun arabası boştu. An empty bag can't stand upright. Boş bir çanta, dik duramaz. Hell is empty, and all the devils are here! Cehennem boş ve tüm şeytanlar burada! Empty vessels make the most sound. Boş tenekeden çok ses çıkar. We keep the empty bags under the sink. Boş poşetleri lavabonun altında tutuyoruz. The streets were empty and the people were gone. Caddeler boştu ve insanlar gitmişti. Please replace the empty printer cartridge. Lütfen boş yazıcı kartuşunu değiştirin. The pantry was empty. Kiler boştu. All the boxes are empty. Bütün kutular boş. The cookie jar is empty. Kurabiye kavanozu boş. My cup was empty. Bardağım boştu. Tom and Mary couldn't find an empty picnic table. Tom ve Mary boş bir piknik masası bulamadılar. The lobby was totally empty. Lobi tamamen boştu. The beach is empty. Kumsal boş. The disco is empty. Disko boş. The box she found was empty. Onun bulduğu kutu boştu. The barn is empty. Ahır boş. Empty vessels make the most sound. Boş fıçılar en çok ses çıkarırlar. The basket was empty. Sepet boştu. All these boxes are empty. Bu kutuların hepsi boş. It's almost empty. Neredeyse boş. The classroom was almost empty. Sınıf neredeyse boştu. I think that my head is not empty. Kafamın boş olmadığını düşünüyorum. It was empty. Boştu. The joint was empty. Mağaza boştu. The streets are empty because a storm is approaching the neighborhood. Bir fırtına semte yaklaştığı için sokaklar boş. Time Square is empty. Time Square boş. The house is empty. Ev boş. The box was open and empty. Kutu açık va boştu. My glass is empty. Bardağım boş. They're both empty. Onların her ikisi de boş. What you will find is nothing more than an old, empty house. Bulacağınız şey eski, boş bir evden başka bir şey değil. The room was empty. Oda boştu. Soon, in the great theatre, the lights will be put out, and the empty stage will be left to ghosts. Yakında büyük tiyatroda ışıklar sönecek ve boş sahne hayaletlere kalacak. The reception room is empty. Resepsiyon odası boş. The house on the corner looks empty. Köşedeki ev boş görünüyor. His car was empty. Arabası boştu. Tom took Mary's empty glass from her hand and refilled it. Tom Mary'nin boş bardağını elinden aldı ve onu yeniden doldurdu. Tom handed in an empty sheet of paper for the exam. Tom sınav için boş bir kağıt verdi. The house next door has been empty for many years. Yandaki ev yıllardır boş. My house is empty. Evim boş. The lobby was empty. Lobi boştu. Sami carefully entered the empty bedroom. Sami boş yatak odasına dikkatlice girdi. An empty bag can't stand upright. Boş torba, dik duramaz. The theater is empty. Tiyatro boş. These empty boxes take up too much space. Bu boş kutular çok fazla yer kaplıyor. This hotel seems to be empty. Bu otel boş görünüyor. The waiting room is empty. Bekleme odası boş. It's empty. O boş. They're both empty. İkisi de boş. Tom couldn't find an empty parking space. Tom bir boş park yeri bulamadı. Empty places produce the best echoes. Boş yerler en iyi yankıları üretir. The parking lot was almost empty. Park yeri neredeyse boştu. The warehouse was empty except for a piece of furniture. Depo bir parça mobilya haricinde boştu. The bathroom is empty. Banyo boştur. The trash can was empty. Çöp kutusu boştu. My glass was empty. Bardağım boştu. I want a few empty glasses. Birkaç boş bardak istiyorum. The office is empty. Ofis boş. The house looks empty since they left. Onlar gittiğinden beri ev boş görünüyor. I opened the box, but it was empty. Kutuyu açtım ama boştu. Why is it empty? Neden boş? The place was almost empty. Burası neredeyse boştu. The can is empty. Teneke boş. The bag is empty. Çanta boş. The fridge is empty! Buzdolabı boş! They found the room empty. Onlar odayı boş buldular. The supermarket shelves were almost empty. Süpermarket rafları neredeyse boştu. My life is empty without him. Hayatım onsuz boş. Your head is empty. Senin kafan boş. I found the cage empty. Kafesi boş buldum. The box is empty. Kutu boş. The bus arrived empty. Otobüs boş geldi. Find an empty bottle and fill it with water. Boş bir şişe bulup suyla doldur. All these boxes are empty. Bu kutuların tümü boş. The barn is empty. Ahır boştur. Tom handed in an empty sheet of paper for the exam. Tom sınav için boş bir kağıt uzattı. The house was empty. O ev boştu. Three offices on this floor are empty. Bu kattaki üç ofis boş. I feel empty inside. İçeride boş hissediyorum. Sami carefully entered the empty bedroom. Sami dikkatlice boş yatak odasına girdi. The bus was almost empty. Otobüs neredeyse boştu. Tom's glass is empty. Tom'un bardağı boş. Our fridge is empty. Buzdolabımız boş. Please send an empty email message to [email protected]. Lütfen [email protected] adresine boş bir e-posta mesajı gönderin. The room was empty except for a shabby bed. Oda, eski yatak dışında boştu. Do you have any empty cardboard boxes I could use? Hiç kullanabileceğim boş karton kutuların var mı? You'll find the house empty. Evi boş bulacaksın. My bag is empty. Çantam boş. The box he found was empty. Onun bulduğu kutu boştu. The lab is empty. Laboratuvar boş. The store was relatively empty. Dükkan nispeten boştu. Chris' heart felt so empty and damaged that it couldn't be repaired. Chris'in kalbi o kadar boş ve hasarlıydı ki tamir edilemiyordu. He's sitting at an empty table. O boş bir masada oturuyor. The parking lot in the back of the school is almost empty. Okulun arka tarafındaki park yeri neredeyse boş. The room was empty except for a shabby bed. Eski püskü bir yatak dışında oda boştu. The bottle is empty. Şişe boş. The place is empty. Yer boş. What should I do with these empty bags? Bu boş poşetleri ne yapayım? The place was completely empty. Burası tamamen boştu. Your room isn't empty any more. Odanız artık boş değil. The box he found was empty. Bulduğu kutu boştu. Tom was alone on an empty beach. Tom boş bir plajda tek başınaydı. The tank is empty. Tank boş. One of the suitcases is completely empty. Bavullardan biri tamamen boş. The pool is empty. Havuz boş. Tom's room is empty. Tom'un odası boş. But when the monkey came back, the tin cup was always empty. Ama maymun geri döndüğünde, teneke bardak hep boş olurdu. I opened the box, but it was empty. Kutuyu açtım fakat o boştu. My canteen is already half empty. Mataramın yarısı zaten boş. The bus was almost completely empty. Otobüs neredeyse tamamen boştu. My life would have been completely empty without you. Sensiz hayatım tamamen boş olurdu. Norway has many old empty cattle sheds. Norveç'te birçok eski boş sığır ahırı var. Our shelves were empty. Raflarımız boştu. The cup was empty. Fincan boştu. We keep the empty bags under the sink. Boş torbaları lavabonun altında tutarız. Better a small fish than an empty dish. Küçük bir balık, boş bir tabaktan daha iyidir. The fuel level is below empty. Yakıt seviyesi boşun altında. This box is almost empty. Bu kutu neredeyse boş. The place was completely empty. Yer tamamen boştu. The box she found was empty. Bulduğu kutu boştu. You'll need an empty USB stick. Boş bir USB belleğe ihtiyacın olacak. The pantry is empty. Kiler boş. The park was empty. Park boştu. The glass is empty. Bardak boş. The cup was empty. Bardak boştu. I returned from work to find the house empty. İşten döndüğümde evi boş buldum. The parking lot is nearly empty. Park yeri neredeyse boş. The tank was empty. Tank boştu. I opened the box, but I found it empty. Kutuyu açtım ama boştu. The new building has many empty apartments and few residents. Yeni binada birçok boş daire ve az sayıda sakin var. Show More (380)
2	empty	boşaltmak	v.
	There is no need to take a successful instrument and empty it of content. Başarılı bir aracı alıp içeriğini boşaltmaya gerek yok. Empty your backpack. Sırt çantanı boşalt. Empty the purse into this bag. Cüzdanı bu çantaya boşalt. Empty your bags. Çantalarını boşalt. Empty the car so we can use it. Arabayı boşaltın ki kullanabilelim. Empty the ashtray, because it's full of cigarette butts. Kül tablasını boşalt, içi izmarit dolu. Empty your wallet. Cüzdanınızı boşaltın. Empty your briefcase. Evrak çantanızı boşaltın. I'm going to empty this cabinet so that you can use it. Kullanabilmen için bu dolabı boşaltacağım. The police officer asked Tom to empty his pockets. Polis memuru Tom'un ceplerini boşaltmasını istedi. Empty the purse into this bag. Cüzdanı bu çantaya boşaltın. Empty the water out of the bucket. Suyu kovadan boşalt. Tom had to empty his apartment in two days. Tom dairesini iki gün içinde boşaltmak zorunda kaldı. Are we going to empty a glass? Bir bardak boşaltacak mıyız? Empty the car so we can use it. Arabayı boşaltın, böylece onu kullanabilelim. Empty your backpack. Sırt çantanızı boşaltın. Empty your wallet. Cüzdanını boşalt. Empty the car so we can use it. Arabayı boşalt, böylece onu kullanabilelim. Can you empty the dishwasher? Bulaşık makinesini boşaltabilir misin? It is time to empty the garbage. Çöp boşaltma zamanıdır. He had to empty his apartment in two days. Dairesini iki gün içinde boşaltmak zorunda kaldı. The police officer asked Tom to empty his pockets. Polis memuru Tom'dan ceplerini boşaltmasını istedi. Empty your briefcase. Evrak çantanı boşalt. Empty the litter box. Kum kabını boşalt. Are we going to empty a glass? Bardağı boşaltacak mıyız? Tom started to empty his pockets. Tom ceplerini boşaltmaya başladı. Sickness empties the wallet. Hastalık cüzdanı boşaltır. Can you empty Mary's pockets? Mary'nin ceplerini boşaltabilir misin? Empty your bags. Çantalarınızı boşaltın. I suggest you empty the garbage. Çöpü boşaltmanızı öneririm. He had to empty his apartment in two days. Dairesini iki gün içinde boşaltmak zorunda. It is time to empty the garbage. Çöpü boşaltma zamanı geldi. Empty your bag. Çantanı boşalt. Empty the water out of the bucket. Kovadaki suyu boşalt. Empty the ashtray, because it's full of cigarette butts. Kül tablasını boşalt, çünkü izmarit dolu. Empty the litter box. Çöp kutusunu boşaltın. Empty your bag. Çantanızı boşaltın. I suggest you empty the garbage. Sana çöpü boşaltmanı öneriyorum. Show More (35)
3	empty	bomboş	adj.
	Sometimes, the Chamber is all but empty, in spite of the fact that interesting issues are being debated. Bazen ilginç konular tartışılıyor olmasına rağmen Meclis neredeyse bomboş oluyor. Sometimes when one person is missing the whole world feels empty. Bazen bir kişi yoksa tüm dünya bomboş gelir. The roads are empty, it's like travelling through space. Yollar bomboş, sanki uzayda seyahat ediyormuş gibi. My life is empty without him. Onsuz hayatım bomboş. The place is practically empty. Burası neredeyse bomboş. The room is empty apart from the speck of dust floating in the air. Havada uçuşan toz zerrecikleri dışında oda bomboş. The house was empty, if you don't count the cat. Kediyi saymazsak ev bomboştu. The streets were empty. Sokaklar bomboştu. I feel empty inside. İçim bomboş. The fridge is empty! Dolap bomboş! The streets are empty because a storm is approaching the neighborhood. Sokaklar bomboş çünkü fırtına mahalleye yaklaşıyor. The place was empty inside. İçerisi bomboştu. Show More (9)
4	empty	boşalmak	v.
	The Church should not be surprised if its pews are increasingly empty. Kilise, sıralarının giderek boşalmasına şaşırmamalıdır. After the residents leave, the house is empty. Ev sakinleri gittikten sonra ev boşalıyor. The coffee pot is empty. Cezve boşaldı. The streets here are empty by 7. Burada sokaklar saat 7'de boşalır. Show More (1)
5	empty	aç	adj.
	Alcohol affects you more quickly on an empty stomach. Alkol insanı aç karnına daha çabuk etkiler. Alcohol affects you more quickly on an empty stomach. Alkol sizi aç karnına daha çabuk etkiler. Tom doesn't like working on an empty stomach. Tom aç karnına çalışmayı sevmez. This medicine is to be taken on an empty stomach. Bu ilaç aç karnına alınmalı. Show More (1)
6	empty	boş bira şişesi	n.
	There were a lot of empty beer bottles lying on the ground near the tent. Çadırın yanında yerde bir sürü boş bira şişesi vardı. Show More (-2)
7	empty	kuru	adj.
	The fridge is empty! Buzdolabı tam takır, kuru bakır. Show More (-2)
8	empty	yoksun	adj.
	The street was empty of people and traffic. Sokakta insan ve trafik yoktu. Show More (-2)