|
Catégorie |
Anglais |
Turc |
|
General |
|
1 |
General |
take issue with v.
|
itiraz etmek |
|
I would just take issue with him on one point.
Ben sadece bir noktada kendisine itiraz ediyorum.
More Sentences
|
2 |
General |
take sides with (someone) v.
|
yanında yer almak |
|
I took sides with them in the argument.
Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.
More Sentences
|
Phrasals |
|
3 |
Phrasals |
take up with v.
|
sineye çekmek |
|
The man took up with his wife.
Adam, karısını sineye çekti.
More Sentences
|
4 |
Phrasals |
take with (one or something) v.
|
yanına almak |
|
The first item on Tom's list of things to take with him on his trip is his mobile phone recharger.
Tom'un seyahate çıkarken yanına alması gerekenler listesindeki ilk madde cep telefonu şarj cihazı.
More Sentences
|
General |
|
5 |
General |
take issue with somebody v.
|
münakaşa etmek |
|
6 |
General |
take up with v.
|
meşgul etmek |
|
7 |
General |
take liberties with v.
|
saygısızlık etmek |
|
8 |
General |
take something up with v.
|
bir meseleyi konuşmak (birisiyle) |
|
9 |
General |
take sides with somebody v.
|
tarafını tutmak |
|
10 |
General |
take service with v.
|
hizmetine girmek |
|
11 |
General |
take pains with v.
|
emek vermek |
|
12 |
General |
take up with v.
|
biriyle arkadaş olmak |
|
13 |
General |
take great pains with v.
|
itina etmek |
|
14 |
General |
take issue with somebody v.
|
tartışmak |
|
15 |
General |
take up with v.
|
kabullenmek |
|
16 |
General |
take a hard line with v.
|
sert davranmak |
|
|
17 |
General |
take liberties with v.
|
laubalileşmek |
|
18 |
General |
take liberties with v.
|
cüret etmek |
|
19 |
General |
take pains with v.
|
büyük emek vermek |
|
20 |
General |
take sides with somebody v.
|
-den yana olmak |
|
21 |
General |
take pains (with) v.
|
itina göstermek |
|
22 |
General |
take sides with v.
|
-in tarafını tutmak |
|
23 |
General |
take sides with (someone) v.
|
tarafında yer almak |
|
Phrasals |
|
24 |
Phrasals |
take in with v.
|
başvurmak |
|
25 |
Phrasals |
take up with v.
|
zıtlaşmadan almak |
|
26 |
Phrasals |
take with [dialect] v.
|
maruz kalmak |
|
27 |
Phrasals |
take with [scottish] v.
|
sevmek |
|
28 |
Phrasals |
take with [scottish] v.
|
beğenmek |
|
29 |
Phrasals |
take up with v.
|
katlanmak |
|
30 |
Phrasals |
take with [dialect] v.
|
tesirini görmek |
|
31 |
Phrasals |
take with [scottish] v.
|
katlanmak |
|
32 |
Phrasals |
take up with v.
|
dayanmak |
|
33 |
Phrasals |
take with [scottish] v.
|
tahammül etmek |
|
34 |
Phrasals |
take with [scottish] v.
|
kabul etmek |
|
35 |
Phrasals |
take up with v.
|
misafir etmek |
|
36 |
Phrasals |
take with [scottish] v.
|
itiraf etmek |
|
|
37 |
Phrasals |
take someone or something with one v.
|
birini/bir şeyi yanında götürmek |
|
38 |
Phrasals |
take someone or something with one v.
|
birini/bir şeyi giderken yanına almak |
|
39 |
Phrasals |
take something up (with someone) v.
|
(biriyle) bir meseleyi konuşmak |
|
40 |
Phrasals |
take something up (with someone) v.
|
(biriyle) bir meseleyi tartışmak |
|
41 |
Phrasals |
take up with v.
|
konuyu tavsiye için birine açmak/götürmek |
|
42 |
Phrasals |
16. take up with v.
|
biriyle/bir grupla takılmak |
|
43 |
Phrasals |
16. take up with v.
|
biriyle/bir grupla arkadaşlık etmek |
|
44 |
Phrasals |
16. take up with v.
|
biriyle/bir grupla sosyalleşmek |
|
45 |
Phrasals |
16. take up with v.
|
biriyle/bir grupla düşüp kalkmak |
|
46 |
Phrasals |
16. take up with v.
|
biriyle/bir grupla birlikte vakit geçirmek |
|
47 |
Phrasals |
take with (one or something) v.
|
yanında getirmek |
|
48 |
Phrasals |
take with (one or something) v.
|
yanında taşımak |
|
49 |
Phrasals |
take with (one or something) v.
|
yanında götürmek |
|
50 |
Phrasals |
take with (something) v.
|
(bir şeyle, yiyecekle, içecekle) almak |
|
51 |
Phrasals |
take with (something) v.
|
(bir şeyle, yiyecekle, içecekle) birlikte almak |
|
52 |
Phrasals |
take with (something) v.
|
(bir şeyle, yiyecekle, içecekle) birlikte yutmak |
|
53 |
Phrasals |
take with (something) v.
|
(bir şeyle, yiyecekle, içecekle) birlikte tüketmek |
|
54 |
Phrasals |
take something with something v.
|
bir şeyi bir şeyle almak |
|
55 |
Phrasals |
take something with something v.
|
bir şeyi bir şeyle birlikte almak |
|
56 |
Phrasals |
take something with something v.
|
bir şeyi bir şeyle birlikte yutmak |
|
57 |
Phrasals |
take something with something v.
|
bir şeyi bir şeyle birlikte tüketmek |
|
58 |
Phrasals |
take (something) up with (one) v.
|
(biriyle) bir meseleyi konuşmak |
|
59 |
Phrasals |
take (something) up with (one) v.
|
(biriyle) bir meseleyi tartışmak |
|
60 |
Phrasals |
take up with (something) v.
|
(bir şeye) merak sarmak |
|
61 |
Phrasals |
take up with (something) v.
|
(bir şeyle) ilgilenmeye başlamak |
|
62 |
Phrasals |
take up with (something) v.
|
(bir şeye) dalmak |
|
Proverb |
|
63 |
Proverb |
you can't take it with you when you die
|
dünya malı dünyada kalır |
|
64 |
Proverb |
take the bitter with the sweet
|
gülü seven dikenine katlanır |
|
Idioms |
|
65 |
Idioms |
take a hard line with someone v.
|
birine nefes aldırmamak |
|
66 |
Idioms |
take a hard line with someone v.
|
birine sert/katı davranmak |
|
67 |
Idioms |
take the ball and run with it v.
|
bir fikri veya planı alıp geliştirmek |
|
68 |
Idioms |
take up with someone v.
|
düşüp kalkmak |
|
69 |
Idioms |
take issue with v.
|
hoşuna gitmemek |
|
70 |
Idioms |
take the bad with the good v.
|
gülü sevip dikenine katlanmak |
|
71 |
Idioms |
take something home (with oneself) v.
|
eve bir şey getirmek |
|
72 |
Idioms |
take the rough with the smooth v.
|
hayatı olduğu gibi kabul etmek |
|
73 |
Idioms |
take the bitter with the sweet v.
|
gülü sevip dikenine katlanmak |
|
74 |
Idioms |
take something with a pinch of salt v.
|
ihtiyatla yaklaşmak |
|
75 |
Idioms |
take something with a grain of salt v.
|
ihtiyatla yaklaşmak |
|
76 |
Idioms |
take the bad with the good v.
|
iyi ve kötüyü bir arada kabul etmek |
|
|
77 |
Idioms |
take something with a grain of salt v.
|
kuşku ile karşılamak |
|
78 |
Idioms |
take issue with v.
|
karşı çıkmak |
|
79 |
Idioms |
take something with a pinch of salt v.
|
kuşku ile karşılamak |
|
80 |
Idioms |
take something with a pinch of salt v.
|
şüphe ile yaklaşmak |
|
81 |
Idioms |
take turns with someone v.
|
sırayla/dönüşümlü yapmak |
|
82 |
Idioms |
take something with a grain of salt v.
|
şüphe ile yaklaşmak |
|
83 |
Idioms |
take the rough with the smooth v.
|
(zorluğu vb.) oldugu gibi kabul etmek |
|
84 |
Idioms |
take liberties with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) saygısızlık etmek |
|
85 |
Idioms |
take liberties with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) karşı laubali davranmak |
|
86 |
Idioms |
take liberties with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) karşı uygunsuz davranmak |
|
87 |
Idioms |
take liberties with (something) v.
|
(bir şeyi) kendi çıkarına göre değiştirmek |
|
88 |
Idioms |
take liberties with (something) v.
|
(bir şeyde) kendine göre değişiklik yapmak |
|
89 |
Idioms |
take liberties with (something) v.
|
(bir şeyin) üstünde oynamak |
|
90 |
Idioms |
take liberties with someone or something v.
|
birini/bir şeyi özgürce kullanmak |
|
91 |
Idioms |
take liberties with someone or something v.
|
birini/bir şeyi bedavadan kullanmak |
|
92 |
Idioms |
take liberties with someone or something v.
|
birini/bir şeyi elini koluna sallayarak kullanmak |
|
93 |
Idioms |
take liberties with someone or something v.
|
birini/bir şeyi suistimal etmek |
|
94 |
Idioms |
take liberties with someone or something v.
|
birini/bir şeyi taciz etmek |
|
95 |
Idioms |
take what (one) says with a pinch of salt v.
|
(birinin) söylediği bir şeye ihtiyatla yaklaşmak |
|
96 |
Idioms |
take what (one) says with a pinch of salt v.
|
(birinin) söylediği bir şeye kuşkuyla yaklaşmak |
|
97 |
Idioms |
take what (one) says with a pinch of salt v.
|
(birinin) söylediği bir şeye şüpheyle yaklaşmak |
|
98 |
Idioms |
take what (one) says with a pinch of salt v.
|
(birinin) söylediği bir şeye temkinli yaklaşmak |
|
99 |
Idioms |
take what (one) says with a pinch of salt v.
|
(birinin) söylediği bir şeye hemen inanmamak |
|
100 |
Idioms |
give with one hand and take away with the other v.
|
bir elle verdiğini öbür elle almak |
|
101 |
Idioms |
take (great) pains with (something) v.
|
(bir şey) için büyük zahmetlere girmek |
|
102 |
Idioms |
take (great) pains with (something) v.
|
(bir şey) için çok zahmet çekmek |
|
103 |
Idioms |
take (great) pains with (something) v.
|
(bir şey) için çok çabalamak/gayret göstermek |
|
104 |
Idioms |
take (great) pains with (something) v.
|
(bir şeye) çok vakit harcamak |
|
105 |
Idioms |
take (great) pains with (something) v.
|
(bir şey) için çok uğraşmak |
|
106 |
Idioms |
take issue with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) gücenmek |
|
107 |
Idioms |
take issue with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) itiraz etmek |
|
108 |
Idioms |
take issue with (someone or something) v.
|
(birini/bir şeyi) kabul etmemek |
|
109 |
Idioms |
take issue with (someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) kızmak |
|
110 |
Idioms |
take issue with (someone or something) v.
|
(birini/bir şeyi) onaylamamak |
|
111 |
Idioms |
take issue with (someone or something) v.
|
(biri/bir şey) hoşuna gitmemek |
|
112 |
Idioms |
take it with (one) (when one goes) v.
|
dünya malını mezara götürmek |
|
113 |
Idioms |
take it with (one) (when one goes) v.
|
zenginliğini/sahip olduklarını öbür dünyaya götürmek |
|
114 |
Idioms |
take it with one v.
|
dünya malını mezara götürmek |
|
115 |
Idioms |
take it with one v.
|
zenginliğini/sahip olduklarını öbür dünyaya götürmek |
|
116 |
Idioms |
take trouble with (something) v.
|
(bir şey) zahmetine girmek |
|
117 |
Idioms |
take trouble with (something) v.
|
(bir şey) zahmetini göstermek |
|
118 |
Idioms |
take trouble with (something) v.
|
(bir şeye) çok çaba/vakit harcamak |
|
119 |
Idioms |
take turns with v.
|
ile sırayla/dönüşümlü yapmak |
|
120 |
Idioms |
take with a pinch of salt v.
|
ihtiyatla yaklaşmak |
|
121 |
Idioms |
take with a pinch of salt v.
|
kuşku ile karşılamak |
|
122 |
Idioms |
take with a pinch of salt v.
|
şüphe ile yaklaşmak |
|
123 |
Idioms |
take with one v.
|
yanında götürmek |
|
124 |
Idioms |
take with one v.
|
giderken yanına almak |
|
125 |
Idioms |
take with one v.
|
yanında getirmek |
|
126 |
Idioms |
take with one v.
|
yanında taşımak |
|
127 |
Idioms |
give with a spoon and take with a ladle v.
|
kaşıkla verip kepçeyle almak |
|
128 |
Idioms |
take it with a pinch of salt expr.
|
ihtiyatla yaklaş |
|
129 |
Idioms |
take it with a grain of salt expr.
|
ihtiyatla yaklaş |
|
130 |
Idioms |
take it with a grain of salt expr.
|
şüpheyle yaklaş |
|
131 |
Idioms |
take it with a pinch of salt expr.
|
şüphe ile yaklaş |
|
132 |
Idioms |
take it with a grain of salt expr.
|
şüphe ile yaklaş |
|
133 |
Idioms |
take it with a pinch of salt expr.
|
şüpheyle yaklaş |
|
134 |
Idioms |
can't take it with you expr.
|
dünya malı dünyada kalır |
|
135 |
Idioms |
can't take it with you expr.
|
kefenin cebi yok |
|
Speaking |
|
136 |
Speaking |
you can't take it with you expr.
|
dünya malı dünyanın |
|
137 |
Speaking |
take your gloves with you expr.
|
eldivenlerini yanına al |
|
138 |
Speaking |
take your gloves with you expr.
|
eldivenlerini yanında getir |
|
139 |
Speaking |
take your gloves with you expr.
|
eldivenlerini beraberinde getir |
|
140 |
Speaking |
you can't take it with you expr.
|
kefenin cebi yok |
|
141 |
Speaking |
you can't take it with you when you die expr.
|
kefenin cebi yok |
|
142 |
Speaking |
you can't take it with you when you go expr.
|
kefenin cebi yok |
|
143 |
Speaking |
could I take a picture with you? expr.
|
resim çektirebilir miyiz? |
|
144 |
Speaking |
take it with you expr.
|
yanında götür |
|
145 |
Speaking |
I know I can't take it with me expr.
|
yanımda götüremeyeceğimi biliyorum |
|