Anglais | Turc | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | halt v. | durmak | ||
The bus halted at the traffic lights. Otobüs trafik ışıklarında durdu. More Sentences |
||||
Common Usage | halt v. | durdurmak | ||
It is therefore crucial that we halt the fall in agricultural prices. Bu nedenle tarımsal fiyatlardaki düşüşü durdurmamız çok önemlidir. More Sentences |
||||
General | ||||
General | halt n. | duraklama | ||
This vote represents an unprecedented halt for European research. Bu oylama Avrupa araştırmaları için eşi benzeri görülmemiş bir duraklama anlamına gelmektedir. More Sentences |
||||
General | halt n. | durma | ||
The bus squealed to a halt. Otobüs gıcırtı sesleri çıkararak durdu. More Sentences |
||||
General | halt v. | durmak | ||
As you can well imagine, this brought our meeting to an abrupt halt. Tahmin edebileceğiniz gibi bu durum toplantımızın aniden durmasına neden oldu. More Sentences |
||||
General | halt v. | kesmek | ||
Bumpy diplomatic relations haven't halted economic ties between the two nations. İnişli çıkışlı diplomatik ilişkiler iki ülke arasındaki ekonomik bağları kesmemiştir. More Sentences |
||||
General | halt v. | durdurmak | ||
This is the only way to create a climate which ultimately halts the spread of disease in a holistic way. Bu, hastalığın yayılmasını bütüncül bir şekilde durduracak bir iklim yaratmanın tek yoludur. More Sentences |
||||
General | halt v. | önünü almak | ||
The police have failed to halt crimes in the area. Polis bölgedeki suçların önünü almayı başaramadı. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Technical | halt v. | durdurmak | ||
The Lamfalussy agreement is in danger of being delayed and the UCITS directive of being halted in its tracks. Lamfalussy anlaşmasının ertelenmesi ve UCITS direktifinin yürürlüğünün durdurulması tehlikesi bulunmaktadır. More Sentences |
||||
General | ||||
General | halt n. | mola | ||
General | halt n. | duraksama | ||
General | halt n. | mola yeri | ||
General | halt n. | durak | ||
General | halt n. | duruş | ||
General | halt n. | silahlı grup | ||
General | halt n. | eksiklik | ||
General | halt n. | topallık | ||
General | halt n. | aksaklık | ||
General | halt v. | tökezlemek | ||
General | halt v. | duraksamak | ||
General | halt v. | tereddüt etmek | ||
General | halt v. | topallamak | ||
General | halt v. | bocalamak | ||
General | halt v. | duraklamak | ||
General | halt v. | aksamak | ||
General | halt v. | sendelemek | ||
General | halt v. | bozuk olmak | ||
General | halt v. | kusurlu olmak | ||
General | halt v. | kötü bir şekilde ilerlemek | ||
General | halt v. | arızalı olmak | ||
General | halt v. | mantıksız olmak | ||
General | halt adj. | topal | ||
General | halt adj. | aksak | ||
General | halt interj. | dur! | ||
Technical | ||||
Technical | halt n. | kesilme | ||
Technical | halt n. | operasyonun sonlanması | ||
Computer | ||||
Computer | halt n. | duruş | ||
Computer | halt expr. | dur | ||
Informatics | ||||
Informatics | halt n. | ana işlemciyi durdurma kodu | ||
Railway | ||||
Railway | halt n. | demiryolu hattında küçük istasyon | ||
Theatre | ||||
Theatre | halt n. | durak zamanı |
Turc | Anglais | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | halt | heck n. | ||
What the heck is going on? Burada ne haltlar dönüyor? More Sentences |
||||
Colloquial | ||||
Colloquial | halt | the hell n. | ||
What in the hell are you doing in my room? Benim odamda ne halt ediyorsun? More Sentences |
||||
General | ||||
General | halt | blunder n. | ||
General | halt | improper act n. | ||
General | halt | goodyear [obsolete] n. | ||
Phrases | ||||
Phrases | halt | tunket interj. | ||
Slang | ||||
Slang | halt | heck expr. |