|
Categoría |
Inglés |
Turco |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
quite adv.
|
epeyce |
|
It is quite unfortunate that healthcare has turned into an industry.
Sağlık hizmetlerinin bir endüstri haline dönüşmesi epey talihsiz bir durum.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
quite adv.
|
pek |
|
Quite a few areas of the Protocol have still not been clarified.
Protokolün pek çok alanı hala açıklığa kavuşturulmamıştır.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
quite adv.
|
epey |
|
The portions they serve are quite small.
Servis ettikleri porsiyonlar epey küçük.
More Sentences
|
| 4 |
Common Usage |
quite adv.
|
oldukça |
|
The basic conditions are quite worrying.
Temel koşullar oldukça endişe vericidir.
More Sentences
|
| General |
|
| 5 |
General |
quite adj.
|
hayli |
|
Public spending on health and education accounted for only 6% of GNP in 1996, which is quite low.
Sağlık ve eğitim alanında kamu harcamaları, 1996 yılında GSMH'nin sadece % 6'sıydı ki bu hayli düşük bir orandır.
More Sentences
|
| 6 |
General |
quite adj.
|
tam |
|
I am afraid this report quite deliberately sends the opposite signal.
Korkarım ki bu rapor kasıtlı olarak tam tersi bir sinyal göndermektedir.
More Sentences
|
| 7 |
General |
quite adv.
|
bütünüyle |
|
It is quite simply unacceptable that they are not being implemented in their entirety.
Bunların bütünüyle uygulanmaması kabul edilemez.
More Sentences
|
| 8 |
General |
quite adv.
|
hakikaten |
|
You're quite correct.
Çok haklısın.
More Sentences
|
| 9 |
General |
quite adv.
|
tam olarak |
|
Nobody, not even the Commission, quite knows exactly who is involved in these.
Hiç kimse, hatta Komisyon bile, bu işlere kimin karıştığını tam olarak bilmiyor.
More Sentences
|
| 10 |
General |
quite adv.
|
tamamen |
|
On the question of the preamble, I quite agree and I will accept Amendment 7.
Önsöz konusunda tamamen aynı fikirdeyim ve 7. Değişikliği kabul ediyorum.
More Sentences
|
| 11 |
General |
quite adv.
|
bayağı |
|
Tom is quite ugly, isn't he?
Tom bayağı çirkin, değil mi?
More Sentences
|
| 12 |
General |
quite adv.
|
gerçekten |
|
You are quite right, and I shall check whether this has actually not been done.
Çok haklısınız ve bunun gerçekten yapılıp yapılmadığını kontrol edeceğim.
More Sentences
|
| 13 |
General |
quite adv.
|
gayet |
|
Then we shall take the point of order, because, at the moment at any rate, everything is quite in order.
O zaman düzen konusunu ele alalım, çünkü şu anda her şey gayet yolunda.
More Sentences
|
| 14 |
General |
quite adv.
|
bir hayli |
|
Unfortunately this joke has quite a bit of truth to it.
Ne yazık ki, bu şakada bir hayli doğruluk payı var.
More Sentences
|
| 15 |
General |
quite adverb
|
epey |
|
The portions they serve are quite small.
Servis ettikleri porsiyonlar epey küçük.
More Sentences
|
| Technical |
|
| 16 |
Technical |
quite adv.
|
epey |
|
The portions they serve are quite small.
Servis ettikleri porsiyonlar epey küçük.
More Sentences
|
| 17 |
Technical |
quite adv.
|
oldukça |
|
The basic conditions are quite worrying.
Temel koşullar oldukça endişe vericidir.
More Sentences
|
| General |
|
| 18 |
General |
quite adj.
|
su katılmadık |
|
| 19 |
General |
quite adj.
|
iyice |
|
| 20 |
General |
quite adv.
|
tümüyle |
|
|
|
| 21 |
General |
quite adv.
|
büsbütün |
|
| 22 |
General |
quite adv.
|
az çok |
|
| 23 |
General |
quite interj.
|
elbette |
|
| 24 |
General |
quite adverb
|
daha |
|
| 25 |
General |
quite adverb
|
yeterince |
|
|
Categoría |
Inglés |
Turco |
|
| General |
|
| 1 |
General |
quite rare n.
|
oldukça nadir |
|
Milk allergies are quite rare.
Süt alerjisi oldukça nadirdir.
More Sentences
|
| 2 |
General |
quite an experience n.
|
harika bir deneyim |
|
Our journey by camel was quite an experience.
Deveyle yolculuğumuz harika bir deneyimdi.
More Sentences
|
| 3 |
General |
quite an experience n.
|
tam bir deneyim |
|
It was quite an experience.
Tam bir deneyimdi.
More Sentences
|
| 4 |
General |
quite a few adj.
|
birçok |
|
Quite a few of us voted for making the EU more open.
Birçoğumuz AB'nin daha açık olması yönünde oy kullandık.
More Sentences
|
| 5 |
General |
quite good adj.
|
oldukça iyi |
|
They have been quite good in the way they have worked with Parliament.
Parlamento ile çalışma biçimleri oldukça iyiydi.
More Sentences
|
| 6 |
General |
quite large adj.
|
oldukça büyük |
|
It will mean quite large changes in Europe, and it will mean a lot for public health.
Bu, Avrupa'da oldukça büyük değişiklikler anlamına gelecek ve halk sağlığı için çok şey ifade edecektir.
More Sentences
|
| 7 |
General |
quite slow adj.
|
oldukça yavaş |
|
Progress has been made but it is quite slow.
İlerleme kaydedilmiştir ancak bu oldukça yavaştır.
More Sentences
|
| 8 |
General |
quite similar adj.
|
oldukça benzer |
|
This trade entry process is quite similar to betting.
Bu ticarete giriş işlemi bahis ile oldukça benzer.
More Sentences
|
| 9 |
General |
quite sure adj.
|
oldukça emin |
|
I am quite sure that the meeting is fresh in their minds.
Toplantının zihinlerinde taze olduğundan oldukça eminim.
More Sentences
|
| 10 |
General |
quite dark adj.
|
oldukça karanlık |
|
It was quite dark when I got there.
Oraya vardığımda oldukça karanlıktı.
More Sentences
|
| 11 |
General |
quite safe adj.
|
oldukça güvenli |
|
Tom is quite safe.
Tom oldukça güvenlidir.
More Sentences
|
| 12 |
General |
quite safe adj.
|
oldukça güvende |
|
We're quite safe here.
Burada oldukça güvendeyiz.
More Sentences
|
| 13 |
General |
quite a bit adv.
|
epeyce |
|
I'm quite a bit older than you.
Senden epey büyüğüm.
More Sentences
|
| 14 |
General |
quite a few adv.
|
epeyce |
|
There are therefore quite a few examples of intimidation.
Bu nedenle epeyce gözdağı örneği var.
More Sentences
|
| 15 |
General |
quite a bit adv.
|
sık sık |
|
In Japan, it rains quite a bit during our rainy season which is from mid-June until mid-July.
Japonya'da yağış mevsimi boyunca Haziran ayı ortalarından Temmuz ortasına kadar sık sık yağmur yağar.
More Sentences
|
|
|
| 16 |
General |
quite a lot adv.
|
pek çok defa |
|
I've done that quite a lot.
Onu pek çok defa yaptım.
More Sentences
|
| 17 |
General |
quite a while adv.
|
uzun bir süre |
|
This is quite a while ago now.
Bu oldukça uzun bir süre önceydi.
More Sentences
|
| 18 |
General |
quite likely adv.
|
büyük ihtimalle |
|
It's quite likely to snow this evening.
Bu akşam büyük ihtimalle kar yağacak.
More Sentences
|
| 19 |
General |
quite likely adv.
|
büyük olasılıkla |
|
It's quite likely that Jane will come.
Büyük olasılıkla Jane gelecek.
More Sentences
|
| 20 |
General |
quite simply adv.
|
tek kelimeyle |
|
It is quite simply splendid.
Tek kelimeyle muhteşem.
More Sentences
|
| 21 |
General |
quite heavy adv.
|
oldukça ağır |
|
Tom said Mary was quite heavy.
Tom Mary'nin oldukça ağır olduğunu söyledi.
More Sentences
|
| Phrases |
|
| 22 |
Phrases |
quite right expr.
|
son derece haklı |
|
The rapporteur is, in my view quite right to question this procedure.
Bana göre raportör bu prosedürü sorgulamakta son derece haklıdır.
More Sentences
|
| 23 |
Phrases |
quite some time expr.
|
uzunca bir süre |
|
He has kept UN inspection teams out for quite some time now.
BM denetim ekiplerini uzunca bir süredir dışarıda tutuyor.
More Sentences
|
| Colloquial |
|
| 24 |
Colloquial |
quite a few adj.
|
bir hayli çok |
|
They bought quite a few books.
Onlar bir hayli çok kitap satın aldılar.
More Sentences
|
| 25 |
Colloquial |
quite easy adj.
|
oldukça kolay |
|
It was quite easy for you to do that, wasn't it?
Bunu yapmak senin için oldukça kolaydı, değil mi?
More Sentences
|
| 26 |
Colloquial |
quite difficult adj.
|
oldukça zor |
|
I have to admit that I think this is quite difficult.
İtiraf etmeliyim ki bunun oldukça zor olduğunu düşünüyorum.
More Sentences
|
| 27 |
Colloquial |
quite a bit adv.
|
bir hayli çok |
|
That's quite a bit.
O bir hayli çok.
More Sentences
|
| 28 |
Colloquial |
quite often adv.
|
çoğu zaman |
|
Quite often it is a price paid to criminal gangs, there to exploit the motivation of these people.
Çoğu zaman bu insanların motivasyonunu istismar etmek için suç çetelerine ödenen bir bedeldir.
More Sentences
|
| 29 |
Colloquial |
quite a lot adv.
|
oldukça çok |
|
Tom has quite a lot of money.
Tom'un oldukça çok parası var.
More Sentences
|
| 30 |
Colloquial |
quite a bit adv.
|
oldukça çok |
|
I drink quite a bit.
Oldukça çok içerim.
More Sentences
|
| 31 |
Colloquial |
quite a bit adv.
|
oldukça fazla |
|
Tom drinks quite a bit.
Tom oldukça fazla içiyor.
More Sentences
|
| 32 |
Colloquial |
quite a lot expr.
|
epeyce |
|
Quite a lot has already been said about the first matter.
İlk konu hakkında zaten epeyce şey söylendi.
More Sentences
|
| 33 |
Colloquial |
quite the opposite expr.
|
tam tersi |
|
We do not have any problems with them; quite the opposite.
Onlarla herhangi bir sorunumuz yok; hatta tam tersi.
More Sentences
|
| 34 |
Colloquial |
quite the opposite expr.
|
tam tersi |
|
We do not have any problems with them; quite the opposite.
Onlarla herhangi bir sorunumuz yok; hatta tam tersi.
More Sentences
|
| 35 |
Colloquial |
quite the reverse expr.
|
tam tersi |
|
Quite the reverse, in fact, smuggling practices occur precisely in those areas where tobacco products are cheap.
Aslında tam tersine, kaçakçılık uygulamaları tam da tütün ürünlerinin ucuz olduğu bölgelerde meydana gelmektedir.
More Sentences
|
| 36 |
Colloquial |
quite a (something) expr.
|
epey (bir şey) |
|
We have come quite a journey since the Commission produced its first White Paper.
Komisyon'un ilk Beyaz Kitap'ını hazırlamasından bu yana epey yol kat ettik.
More Sentences
|
| Idioms |
|
| 37 |
Idioms |
(quite) another story expr.
|
bambaşka |
|
Tomorrow may be another story, but we'll wait and see.
Yarın bambaşka şeyler yaşanabilir ama bekleyip göreceğiz.
More Sentences
|
| 38 |
Idioms |
a (quite) different story expr.
|
apayrı |
|
Now that's a different story.
O apayrı bir konu.
More Sentences
|
| General |
|
| 39 |
General |
quite an event n.
|
fevkalade bir hadise |
|
| 40 |
General |
quite fresh n.
|
taze taze |
|
| 41 |
General |
quite smooth n.
|
dümdüz |
|
| 42 |
General |
quite a change n.
|
epey farklı |
|
| 43 |
General |
quite a change n.
|
çok farklı |
|
| 44 |
General |
quite a change n.
|
oldukça farklı |
|
| 45 |
General |
quite a little n.
|
çok sayıda olan şey |
|
| 46 |
General |
quite a little n.
|
büyük miktar |
|
| 47 |
General |
quite a little n.
|
büyük ölçü |
|
| 48 |
General |
quite a little n.
|
büyük oran |
|
| 49 |
General |
make quite a name for oneself v.
|
adını duyurmak |
|
| 50 |
General |
be quite something v.
|
olağanüstü bir şey olmak |
|
| 51 |
General |
be quite something v.
|
herkese nasip olmamak |
|
| 52 |
General |
be quite something v.
|
çok iyi bir şey olmak |
|
| 53 |
General |
get along quite well v.
|
gül gibi geçinmek |
|
| 54 |
General |
not quite understand v.
|
tam olarak anlayamamak |
|
| 55 |
General |
cause quite a stir among v.
|
ortamı germek |
|
|
|
| 56 |
General |
create quite a stir among v.
|
ortamı germek |
|
| 57 |
General |
cause quite a stir v.
|
ortalığı ayağa kaldırmak |
|
| 58 |
General |
quite easy adj.
|
gayet kolay |
|
| 59 |
General |
quite flat adj.
|
düzce |
|
| 60 |
General |
quite narrow adj.
|
daracık |
|
| 61 |
General |
quite small adj.
|
ufakça |
|
| 62 |
General |
quite white adj.
|
akça |
|
| 63 |
General |
quite different adj.
|
bambaşka |
|
| 64 |
General |
quite few adj.
|
azca |
|
| 65 |
General |
quite big adj.
|
oldukça büyük |
|
| 66 |
General |
quite loose adj.
|
bolca |
|
| 67 |
General |
quite different adj.
|
apayrı |
|
| 68 |
General |
quite complete adj.
|
tastamam |
|
| 69 |
General |
quite separate adj.
|
apayrı |
|
| 70 |
General |
quite empty adj.
|
bomboş |
|
| 71 |
General |
quite-new adj.
|
dumanı üstünde |
|
| 72 |
General |
quite new adj.
|
tümüyle yeni |
|
| 73 |
General |
quite new adj.
|
yepyeni |
|
| 74 |
General |
quite unknown adj.
|
nerdeyse hiç bilinmeyen |
|
| 75 |
General |
quite a sight adj.
|
etkileyici |
|
| 76 |
General |
quite a sight adj.
|
komik |
|
| 77 |
General |
quite a sight adj.
|
görmeye değer |
|
| 78 |
General |
quite a sight adj.
|
sıradışı |
|
| 79 |
General |
quite a sight adj.
|
şaşırtıcı |
|
| 80 |
General |
quite steep adj.
|
oldukça dik |
|
| 81 |
General |
quite heavy adj.
|
bir hayli ağır |
|
| 82 |
General |
quite dark adj.
|
oldukça koyu |
|
| 83 |
General |
quite safe adj.
|
oldukça güvenilir |
|
| 84 |
General |
quite noisy adj.
|
oldukça gürültülü |
|
| 85 |
General |
quite short adv.
|
kısaca |
|
| 86 |
General |
quite the contrary adv.
|
tam aksine |
|
| 87 |
General |
quite a long time adv.
|
uzunca bir süre |
|
| 88 |
General |
quite a/an adv.
|
epey (bir miktar) |
|
| 89 |
General |
quite a adv.
|
ne ... (beğeni ve şaşkınlık belirtir) |
|
| 90 |
General |
quite a/an adv.
|
bayağı |
|
| 91 |
General |
quite wide adv.
|
bolca |
|
| 92 |
General |
quite a bit adv.
|
epey |
|
| 93 |
General |
quite contrary adv.
|
oldukça zıt |
|
| 94 |
General |
quite a bit adv.
|
pek çok defa |
|
| 95 |
General |
quite an adv.
|
ne ... (beğeni ve şaşkınlık belirtir) |
|
| 96 |
General |
until quite recently adv.
|
çok yakın zamana kadar |
|
| 97 |
General |
quite slowly adv.
|
yavaşça |
|
| 98 |
General |
quite easily adv.
|
kolaylıkla |
|
| 99 |
General |
quite a while ago adv.
|
epey önce |
|
| 100 |
General |
quite a while ago adv.
|
epeyce önce |
|
| 101 |
General |
quite a while adv.
|
bir hayli zaman |
|
| 102 |
General |
quite a while ago adv.
|
bir hayli zaman önce |
|
| 103 |
General |
quite a while ago adv.
|
bir süre önce |
|
| 104 |
General |
quite a while adv.
|
epey bir zaman |
|
| 105 |
General |
quite simply adv.
|
çok kolay biçimde |
|
| 106 |
General |
quite simply adv.
|
çok basit biçimde |
|
| 107 |
General |
quite simply adv.
|
açıkça |
|
| 108 |
General |
quite the contrary adv.
|
tamamen aksine |
|
| 109 |
General |
quite simply adv.
|
oldukça basit olarak |
|
| 110 |
General |
quite simply adv.
|
açıkçası |
|
| 111 |
General |
quite a few adv.
|
oldukça fazla |
|
| 112 |
General |
quite literally adv.
|
hiç abartısız |
|
| 113 |
General |
quite likely adv.
|
yüksek olasılıkla |
|
| 114 |
General |
quite a lot times adv.
|
pek çok kez |
|
| 115 |
General |
quite the reverse adv.
|
tam aksine |
|
| 116 |
General |
quite a little adv.
|
oldukça fazla |
|
| 117 |
General |
quite so interj.
|
tabii |
|
| 118 |
General |
the house is quite big expr.
|
ev oldukça büyük |
|
| Phrases |
|
| 119 |
Phrases |
quite an achievement n.
|
büyük başarı |
|
| 120 |
Phrases |
quite the (most something) expr.
|
en/çok (komik/iyi/kötü) |
|
| 121 |
Phrases |
quite the (most something) expr.
|
baştan sona |
|
| 122 |
Phrases |
quite the (most something) expr.
|
büsbütün |
|
| 123 |
Phrases |
quite the (most something) expr.
|
temelli |
|
| 124 |
Phrases |
quite the (most something) expr.
|
külliyen |
|
| 125 |
Phrases |
quite the (most something) expr.
|
tamamıyla |
|
| 126 |
Phrases |
quite the (most something) expr.
|
tamamen |
|
| 127 |
Phrases |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
| 128 |
Phrases |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
| 129 |
Phrases |
a is one thing, b is (quite) another expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
| 130 |
Phrases |
a is one thing, b is (quite) another expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
| 131 |
Phrases |
to be quite frank expr.
|
açık söylemek gerekirse |
|
| 132 |
Phrases |
not quite the thing expr.
|
adet olmayan |
|
| 133 |
Phrases |
speaking quite candidly expr.
|
dürüstçe söylemem gerekirse |
|
| 134 |
Phrases |
speaking quite candidly expr.
|
doğruyu söylemek gerekirse |
|
| 135 |
Phrases |
to be quite honest expr.
|
dürüst olmak gerekirse |
|
| 136 |
Phrases |
quite honestly expr.
|
dürüst olmak gerekirse |
|
| 137 |
Phrases |
speaking quite candidly expr.
|
dürüstçe söylemek gerekirse |
|
| 138 |
Phrases |
it is quite on the cards that expr.
|
olabilir ki |
|
| 139 |
Phrases |
it is quite obvious expr.
|
oldukça açıktır ki |
|
| 140 |
Phrases |
it is quite clear expr.
|
oldukça açıktır ki |
|
| 141 |
Phrases |
it is quite obvious that expr.
|
kesindir ki |
|
| 142 |
Phrases |
it is quite on the cards that expr.
|
mümkündür ki |
|
| 143 |
Phrases |
it is quite apparent expr.
|
oldukça açıktır ki |
|
| 144 |
Phrases |
quite an achievement expr.
|
tam bir başarı |
|
| 145 |
Phrases |
for quite some time expr.
|
uzunca bir süredir |
|
| 146 |
Phrases |
not quite the thing expr.
|
yapılması uygun görülmeyen |
|
| 147 |
Phrases |
I wouldn't have put it quite like that expr.
|
tam olarak böyle ifade etmezdim |
|
| Colloquial |
|
| 148 |
Colloquial |
quite a feat n.
|
büyük başarı |
|
| 149 |
Colloquial |
have quite a season v.
|
iyi bir sezon geçirmek |
|
| 150 |
Colloquial |
be not quite there v.
|
salak olmak |
|
| 151 |
Colloquial |
be not quite there v.
|
beyinsiz olmak |
|
| 152 |
Colloquial |
be not quite there v.
|
pek akıllı/zeki olmamak |
|
| 153 |
Colloquial |
be not quite there v.
|
kafası pek basmamak |
|
| 154 |
Colloquial |
be not quite there v.
|
hızlı idrak edememek |
|
| 155 |
Colloquial |
quite a number adj.
|
bir hayli çok |
|
| 156 |
Colloquial |
quite easy adj.
|
çok kolay |
|
| 157 |
Colloquial |
quite good adj.
|
fazlasıyla iyi |
|
| 158 |
Colloquial |
quite a lot adv.
|
oldukça fazla |
|
| 159 |
Colloquial |
quite a few adv.
|
oldukça çok |
|
| 160 |
Colloquial |
quite a number adv.
|
oldukça çok |
|
| 161 |
Colloquial |
(something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
| 162 |
Colloquial |
(something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
|
o ile bu bir mi? |
|
| 163 |
Colloquial |
(something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
|
o ile bu bir olabilir mi? |
|
| 164 |
Colloquial |
quite a lot expr.
|
bir hayli çok |
|
| 165 |
Colloquial |
for quite a while expr.
|
bir süreliğine |
|
| 166 |
Colloquial |
for quite a while expr.
|
bir süre |
|
| 167 |
Colloquial |
for quite a while expr.
|
belli bir süre |
|
| 168 |
Colloquial |
quite a catch expr.
|
çok çekici |
|
| 169 |
Colloquial |
quite a catch expr.
|
çok uygun bir eş |
|
| 170 |
Colloquial |
to be quite frank expr.
|
doğrusu |
|
| 171 |
Colloquial |
quite often expr.
|
ekseri |
|
| 172 |
Colloquial |
quite easy expr.
|
fazlasıyla kolay |
|
| 173 |
Colloquial |
quite a number expr.
|
oldukça fazla |
|
| 174 |
Colloquial |
quite a few expr.
|
oldukça fazla |
|
| 175 |
Colloquial |
quite a feat expr.
|
ne başarı |
|
| 176 |
Colloquial |
not quite expr.
|
pek değil |
|
| 177 |
Colloquial |
and quite frankly expr.
|
ve açıkça konuşmak gerekirse |
|
| 178 |
Colloquial |
(something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
| 179 |
Colloquial |
(something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
| 180 |
Colloquial |
(something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
| 181 |
Colloquial |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
| 182 |
Colloquial |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
| 183 |
Colloquial |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
| 184 |
Colloquial |
a is one thing, b is (quite) another expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
| 185 |
Colloquial |
a is one thing, b is (quite) another expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
| 186 |
Colloquial |
a is one thing, b is (quite) another expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
| 187 |
Colloquial |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
| 188 |
Colloquial |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
| 189 |
Colloquial |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
| 190 |
Colloquial |
quite a (something) expr.
|
etkileyici (bir şey) |
|
| 191 |
Colloquial |
quite a (something) expr.
|
sıra dışı (bir şey) |
|
| 192 |
Colloquial |
quite a (something) expr.
|
önemli (bir şey) |
|
| 193 |
Colloquial |
quite a (something) expr.
|
önemli ölçüde (bir şey) |
|
| 194 |
Colloquial |
quite a (something) expr.
|
kayda değer (bir şey) |
|
| 195 |
Colloquial |
quite something expr.
|
harika bir şey |
|
| 196 |
Colloquial |
quite something expr.
|
etkileyici bir şey |
|
| 197 |
Colloquial |
quite something expr.
|
özel bir şey |
|
| 198 |
Colloquial |
quite something expr.
|
ilginç bir şey |
|
| 199 |
Colloquial |
quite something expr.
|
kayda değer bir şey |
|
| 200 |
Colloquial |
quite something expr.
|
sıra dışı bir şey |
|
| 201 |
Colloquial |
quite the little (something) expr.
|
tam bir (bir şey) |
|
| 202 |
Colloquial |
quite the little (something) expr.
|
her haliyle (bir şey) |
|
| 203 |
Colloquial |
quite the little (something) expr.
|
kendi çapında bir (bir şey) |
|
| 204 |
Colloquial |
quite the little (something) expr.
|
küçük bir/neredeyse bir (bir şey) |
|
| 205 |
Colloquial |
quite the set-up expr.
|
oldukça etkileyici |
|
| 206 |
Colloquial |
I didn't (quite) catch that exclam.
|
dediğini/söylediğini anlamadım (tekrar söyler misin) |
|
| Idioms |
|
| 207 |
Idioms |
quite the blast n.
|
müthiş bir patlama |
|
| 208 |
Idioms |
quite the blast n.
|
şiddetli bir patlama |
|
| 209 |
Idioms |
take (quite) a toll (on someone or something) v.
|
büyük zarar vermek |
|
| 210 |
Idioms |
can't quite place v.
|
çıkaramamak (hatırlayamamak) |
|
| 211 |
Idioms |
take (quite) a toll (on someone or something) v.
|
durumunu kötüleştirmek |
|
| 212 |
Idioms |
have quite the blast v.
|
eğlencenin dibine vurmak |
|
| 213 |
Idioms |
take (quite) a toll (on someone or something) v.
|
olumsuz anlamda etkilemek |
|
| 214 |
Idioms |
cause quite a stir v.
|
karışıklığa neden olmak |
|
| 215 |
Idioms |
cause quite a stir v.
|
soruna neden olmak |
|
| 216 |
Idioms |
speaking quite frankly expr.
|
dürüst olmak gerekirse |
|
| 217 |
Idioms |
quite a ways expr.
|
epey bir mesafede |
|
| 218 |
Idioms |
quite a ways expr.
|
epey uzakta |
|
| 219 |
Idioms |
quite a ways expr.
|
oldukça uzakta |
|
| 220 |
Idioms |
quite the blast expr.
|
tam bir şok |
|
| 221 |
Idioms |
(quite) another story expr.
|
(epeyce) farklı |
|
| 222 |
Idioms |
(quite) another story expr.
|
(oldukça/çok) farklı |
|
| 223 |
Idioms |
(quite) another story expr.
|
(tamamen) farklı |
|
| 224 |
Idioms |
(quite) another story expr.
|
apayrı |
|
| 225 |
Idioms |
(quite) another story expr.
|
tamamen ayrı/farklı bir hikaye |
|
| 226 |
Idioms |
(quite) another story expr.
|
başka/bambaşka bir hikaye |
|
| 227 |
Idioms |
(quite) another story expr.
|
başka türlü bir hikaye |
|
| 228 |
Idioms |
(quite) another story expr.
|
bambaşka/başka bir konu |
|
| 229 |
Idioms |
(quite) another story expr.
|
ayrı bir şey |
|
| 230 |
Idioms |
(quite) another story expr.
|
başka bir mesele |
|
| 231 |
Idioms |
a (quite) different story expr.
|
(epeyce) farklı |
|
| 232 |
Idioms |
a (quite) different story expr.
|
(oldukça/çok) farklı |
|
| 233 |
Idioms |
a (quite) different story expr.
|
bambaşka |
|
| 234 |
Idioms |
a (quite) different story expr.
|
(tamamen) farklı |
|
| 235 |
Idioms |
a (quite) different story expr.
|
tamamen ayrı/farklı bir hikaye |
|
| 236 |
Idioms |
a (quite) different story expr.
|
başka/bambaşka bir hikaye |
|
| 237 |
Idioms |
a (quite) different story expr.
|
başka türlü bir hikaye |
|
| 238 |
Idioms |
a (quite) different story expr.
|
bambaşka/başka bir konu |
|
| 239 |
Idioms |
a (quite) different story expr.
|
ayrı bir şey |
|
| 240 |
Idioms |
a (quite) different story expr.
|
başka bir mesele |
|
| 241 |
Idioms |
not (quite) right in the head expr.
|
(pek) aklı başında değil |
|
| 242 |
Idioms |
not (quite) right in the head expr.
|
kafası (pek) yerinde değil |
|
| 243 |
Idioms |
not (quite) right in the head expr.
|
akli dengesi (pek) yerinde değil |
|
| 244 |
Idioms |
not (quite) right in the head expr.
|
(pek) normal değil |
|
| 245 |
Idioms |
not (quite) right in the head expr.
|
aklını kaçırmış |
|
| Speaking |
|
| 246 |
Speaking |
it was quite a lot actually expr.
|
aslında bir hayli çoktu |
|
| 247 |
Speaking |
I got quite a little green thumb expr.
|
bitki yetiştirmekten çok iyi anlıyorum |
|
| 248 |
Speaking |
it's quite a surprise expr.
|
büyük sürpriz oldu |
|
| 249 |
Speaking |
that doesn't quite fit expr.
|
bu pek uymuyor |
|
| 250 |
Speaking |
this doesn't quite suit me expr.
|
bu (pek) işime gelmiyor/hoşuma gitmedi |
|
| 251 |
Speaking |
it doesn't quite suit me expr.
|
bu (pek) işime gelmiyor/hoşuma gitmedi |
|
| 252 |
Speaking |
it is quite obvious that expr.
|
çok açık |
|
| 253 |
Speaking |
it's been quite a long time expr.
|
epeyce bir zaman geçti |
|
| 254 |
Speaking |
it's been quite a long time expr.
|
epey zaman geçti |
|
| 255 |
Speaking |
it's been quite a long time expr.
|
epeyce oldu |
|
| 256 |
Speaking |
it's been quite a long time expr.
|
epey oldu |
|
| 257 |
Speaking |
I'm having quite a time expr.
|
harika zaman geçiriyorum |
|
| 258 |
Speaking |
it's been quite a long time expr.
|
epey geçti |
|
| 259 |
Speaking |
it's been quite a long time expr.
|
epey süre |
|
| 260 |
Speaking |
it's been quite a long time expr.
|
epeyce zaman geçti |
|
| 261 |
Speaking |
it is quite clear expr.
|
görünen köy kılavuz istemez |
|
| 262 |
Speaking |
it's been quite a long time expr.
|
epey bir zaman geçti |
|
| 263 |
Speaking |
I’m not quite over my ex expr.
|
eski sevgilime karşı halen bir şeyler hissediyorum |
|
| 264 |
Speaking |
I'm quite busy expr.
|
hiç müsait değilim |
|
| 265 |
Speaking |
you're quite welcome expr.
|
hiç önemli değil |
|
| 266 |
Speaking |
it is quite clear expr.
|
oldukça açık |
|
| 267 |
Speaking |
it is quite apparent expr.
|
oldukça açık |
|
| 268 |
Speaking |
we're not quite there yet expr.
|
o aşamaya henüz gelmedik |
|
| 269 |
Speaking |
it is quite obvious expr.
|
oldukça açık |
|
| 270 |
Speaking |
quite a day expr.
|
ne gün ama |
|
| 271 |
Speaking |
that's quite another story expr.
|
o büsbütün başka |
|
| 272 |
Speaking |
that is quite certain! expr.
|
kesinlikle! |
|
| 273 |
Speaking |
it seems to be quite obvious expr.
|
oldukça açık gibi görünüyor |
|
| 274 |
Speaking |
quite often actually expr.
|
oldukça sık aslında |
|
| 275 |
Speaking |
you must've made quite an impression expr.
|
onları bayağı etkilemiş olmalısın |
|
| 276 |
Speaking |
that's quite another story expr.
|
o ayrı bir şey |
|
| 277 |
Speaking |
this doesn't quite suit me expr.
|
pek yakışmadı/bana pek gitmedi |
|
| 278 |
Speaking |
it doesn't quite suit me expr.
|
pek yakışmadı/bana pek gitmedi |
|
| 279 |
Speaking |
it is quite out of the question expr.
|
söz konusu/mümkün değil |
|
| 280 |
Speaking |
I can't quite place you expr.
|
sizi tam olarak çıkaramadım |
|
| 281 |
Speaking |
not quite expr.
|
pek sayılmaz |
|
| 282 |
Speaking |
I can't quite place you expr.
|
sizi çıkaramadım |
|
| 283 |
Speaking |
I'm having quite a time expr.
|
zor günler yaşıyorum |
|
| 284 |
Speaking |
I'd quite like to keep it that way expr.
|
(bir davranış/alışkanlık) böyle devam etsin istiyorum |
|
| 285 |
Speaking |
I didn't quite catch that last remark expr.
|
(son) dediğini/söylediğini anlamadım (tekrar söyler misin) |
|
| 286 |
Speaking |
there are quite a few things you need to do expr.
|
yapman gereken birçok şey var |
|
| Politics |
|
| 287 |
Politics |
quite so expr.
|
elbette |
|
| 288 |
Politics |
quite so expr.
|
kuşkusuz |
|
| Slang |
|
| 289 |
Slang |
quite the hustler n.
|
sıkı bir dolandırıcı |
|
