|
Categoría |
Turco |
Inglés |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
kalmak (bir pozisyonda/derecede vb) |
remain v.
|
|
Illegal immigrants were allowed to remain in the USA under certain conditions.
Yasadışı göçmenlerin belirli koşullar altında ABD'de kalmalarına izin verildi.
More Sentences
|
General |
|
2 |
General |
pişirmek (kaynama noktasının biraz altında bir derecede) |
simmer v.
|
|
Mackerel tastes good whether you simmer it or grill it.
Uskumruyu ister ızgara yap, ister pişir, tadı güzeldir.
More Sentences
|
3 |
General |
aşırı derecede yapılan bir şey |
spree n.
|
|
4 |
General |
bir şeyin aşırı derecede yapıldığı süre |
binge n.
|
|
5 |
General |
belirli bir sınıfta, derecede, konumda olan kimse |
rater n.
|
|
6 |
General |
sıkıcı derecede geleneksel bir görünüme sahip kimse |
biedermeier n.
|
|
7 |
General |
bir şeyi aşırı derecede tutturma |
overassertion n.
|
|
8 |
General |
bir yükümlülükten birinci derecede sorumlu kimse |
principal n.
|
|
9 |
General |
aşırı derecede zorlamak (vücudun bir organını) |
overtax v.
|
|
10 |
General |
bir şeyden azami derecede faydalanmak |
make the most of something v.
|
|
11 |
General |
herhangi bir cisme başka bir cismi katarak fazlasını alamayacak derecede doldurmak |
embrue v.
|
|
12 |
General |
pişmek (kaynama noktasının biraz altında bir derecede) |
simmer v.
|
|
13 |
General |
aşırı derecede yormak (vücudun bir organını) |
overtax v.
|
|
14 |
General |
belirli bir derecede olmak (ısı vb) |
stand at v.
|
|
15 |
General |
şaşırtıcı bir miktar veya derecede ortaya çıkmak |
bloom v.
|
|
16 |
General |
belli belirsiz derecede bir şeyin içine karışmak veya bulanıklaşmak |
melt (into) v.
|
|
17 |
General |
(bir şeyi) aşırı derecede düzeltmek |
overlabor v.
|
|
18 |
General |
belli bir derecede |
a certain extent adj.
|
|
19 |
General |
aşırı derecede ufak bir gruba özgü |
ultrararefied adj.
|
|
|
20 |
General |
sıkıcı derecede geleneksel bir görünüme sahip |
biedermeier adj.
|
|
21 |
General |
bir davaya veya fikre diğer kaygıları bir kenara itecek derecede saplantılı kimse |
monomaniacal adj.
|
|
22 |
General |
(bir şeye) alışılmadık derecede düşkün |
great adj.
|
|
23 |
General |
aşırı derecede bir biçimde |
riotously adv.
|
|
24 |
General |
aşırı derecede şaşırmış bir şekilde |
astoundedly adv.
|
|
25 |
General |
daha kötü bir derecede |
worse adv.
|
|
26 |
General |
aşırı derecede küçük anlamını veren bir ön ek |
micr- pref.
|
|
27 |
General |
aşırı derecede küçük anlamını veren bir ön ek |
micro- pref.
|
|
28 |
General |
belirli bir özelliğe aşırı derecede sahip olma anlamı veren son ek |
-itis suf.
|
|
Phrasals |
|
29 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin sırtına aşırı derecede bir şey yüklemek |
heap something upon someone or something v.
|
|
30 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin sırtına aşırı derecede bir şey yüklemek |
heap something on someone or something v.
|
|
31 |
Phrasals |
belli bir derecede artırmak/yoğunlaştırmak |
kick up v.
|
|
32 |
Phrasals |
(bir şeyde) birincil derecede bir rol/görev vermek |
build into (something) v.
|
|
33 |
Phrasals |
sırtına aşırı derecede bir şey yüklemek |
heap on v.
|
|
34 |
Phrasals |
(biriyle/bir şeyle) aynı derecede önemli/değerli sayılmak/görülmek |
rate with (someone or something) v.
|
|
35 |
Phrasals |
(biriyle/bir şeyle) aynı derecede önemli/değerli saymak/görmek |
rate with (someone or something) v.
|
|
36 |
Phrasals |
bir şeye/bir şey yapmaya varacak derecede |
to the point of something/of doing something expr.
|
|
Phrases |
|
37 |
Phrases |
öyle bir derecede ki |
such a pitch that n.
|
|
38 |
Phrases |
(bir şeyle) eşit/aynı derecede |
every bit as (something) expr.
|
|
39 |
Phrases |
inanılmaz derecede saçma bir şekilde |
to the point of absurdity expr.
|
|
|
Colloquial |
|
40 |
Colloquial |
(birine/bir şeye) göre ikinci derecede/geri planda |
subordinate to (someone or something) adj.
|
|
41 |
Colloquial |
aşırı derecede güçlü bir şekilde |
big adv.
|
|
42 |
Colloquial |
biriyle/bir şeyle aynı derecede/şekilde |
as well as someone or something expr.
|
|
43 |
Colloquial |
biri bir şey yapmayı da aynı derecede ister |
he/she would just as soon do a expr.
|
|
44 |
Colloquial |
biri bir şey yapmayı da diğeriyle derecede ister |
he/she would just as soon do a (as b) expr.
|
|
Idioms |
|
45 |
Idioms |
her ikisinin de sonu aynı derecede hoş olmayan iki seçeneğin olduğu bir durum |
morton's fork n.
|
|
46 |
Idioms |
sağlık için olağanüstü derecede faydalı bir sıvı |
wonder water n.
|
|
47 |
Idioms |
(biriyle veya bir şeyle) aynı derecede olmak |
be (right) up there with (someone or something) v.
|
|
48 |
Idioms |
(bir şeye) aşırı derecede düşkün olmak |
be a slave of (something) v.
|
|
49 |
Idioms |
(bir şeyin) aşırı derecede etkisi altında olmak |
be a slave of (something) v.
|
|
50 |
Idioms |
(bir şeye) aşırı derecede düşkün olmak |
be a slave to (something) v.
|
|
51 |
Idioms |
(bir şeyin) aşırı derecede etkisi altında olmak |
be a slave to (something) v.
|
|
52 |
Idioms |
bir şeye aşırı derecede düşkün olmak |
be a slave to/of something v.
|
|
53 |
Idioms |
bir şeyin aşırı derecede etkisi altında olmak |
be a slave to/of something v.
|
|
54 |
Idioms |
basit/ kolay bir şey için haddinden fazla/aşırı derecede güç kullanmak |
kill a fly with an elephant gun v.
|
|
55 |
Idioms |
basit/ kolay bir şey için haddinden fazla/aşırı derecede çaba harcamak |
kill a fly with an elephant gun v.
|
|
56 |
Idioms |
(bir şeye) aşırı derecede benzemek |
look suspiciously like (something) v.
|
|
57 |
Idioms |
(bir şeye) aşırı derecede benzemek |
look/sound suspiciously like something v.
|
|
58 |
Idioms |
(bir şeyden) azami derecede yararlanmak |
make the best of (something) v.
|
|
59 |
Idioms |
(bir şeyi) çok/aşırı derecede istemek |
want (something) so bad (that) (one) can taste it v.
|
|
60 |
Idioms |
inanılmaz derecede (bir şey) |
(as) (something) as dick's hatband [old-fashioned] expr.
|
|
61 |
Idioms |
(biriyle/bir şeyle) aynı derecede iyi |
every bit as good (as somebody/something) expr.
|
|
62 |
Idioms |
uç derecede (biri/bir şey) |
hell-on-wheels expr.
|
|
63 |
Idioms |
(bir şey) en yüksek miktarda/derecede bile olsa |
no amount of (something) expr.
|
|
64 |
Idioms |
en yüksek derecede/seviyede (bir şey) bile |
no amount of (something) expr.
|
|
65 |
Idioms |
en yüksek derecede/seviyede (bir şey) de olsa |
no amount of (something) expr.
|
|
Trade/Economic |
|
66 |
Trade/Economic |
bir ana şirkete bağlı ikinci derecede şirket |
subsidiary n.
|
|
Law |
|
67 |
Law |
bir başkasına zarar veren bir kimsenin yaraladığı kişi tarafından benzer derecede cezalandırılması |
talion n.
|
|
Technical |
|
68 |
Technical |
aşırı derecede ince cam elyafından oluşan bir malzeme |
fiberglass n.
|
|
69 |
Technical |
aşırı derecede ince cam elyafından oluşan bir malzeme |
fibreglass n.
|
|
70 |
Technical |
simetrisi her 180 derecede bir tekrar eden (kristal) |
twofold adj.
|
|
71 |
Technical |
simetrisi her 180 derecede bir tekrar eden (kristal) |
two-fold adj.
|
|
72 |
Technical |
simetrisi her 180 derecede bir tekrar eden (kristal) |
diad adj.
|
|
Aeronautic |
|
73 |
Aeronautic |
yüzeyin kendisinden daha düşük derecede metalle kaplandığı bir korozyondan koruma metodu |
sacrificial corrosion n.
|
|
Pathology |
|
74 |
Pathology |
(özellikle parkinson hastalığının bir etkisi olan) anormal derecede yavaş fiziksel hareket |
bradykinesia n.
|
|
Gastronomy |
|
75 |
Gastronomy |
genellikle karıştırılarak hazırlanan alkollü içeceklerde kullanılan, 190 derece ya da daha yüksek bir derecede damıtılmış etil alkol |
neutral spirits n.
|
|
Geometry |
|
76 |
Geometry |
sonsuz derecede ince bir cismin düzlem kesiti |
lamina n.
|
|
Physics |
|
77 |
Physics |
bir sıvının anormal derecede yoğun olması |
hyperviscosity n.
|
|
Chemistry |
|
78 |
Chemistry |
fotosellerde, kızılötesi dedektörlerde, düşük erime noktalı camlarda ve geçmişte kemirgen ve karınca zehirlerinde kullanılan yumuşak, dövülebilir, son derecede toksik bir metalik element |
thallium n.
|
|
79 |
Chemistry |
yüksek derecede toksik kristalimsi bir karbamat bileşiği |
aldicarb n.
|
|
|
80 |
Chemistry |
yüksek derecede tokluk sergileyen şeffaf bir seramik bileşik |
aluminum oxynitride n.
|
|
Biology |
|
81 |
Biology |
yüksek derecede pigmentli veya pigment üretici bir organel, organ veya mikroorganizma |
chromogen n.
|
|
Astronomy |
|
82 |
Astronomy |
etrafını saran bir kara delik bulunmayan sonsuz derecede yoğun nokta kütlesi |
naked singularity n.
|
|
83 |
Astronomy |
erken evrende var olduğu düşünülen, merkezinde bir kara delik bulunduran aşırı derecede büyük ve parlak teorik bir yıldız türü |
quasi-star n.
|
|
84 |
Astronomy |
erken evrende var olduğu düşünülen, merkezinde bir kara delik bulunduran aşırı derecede büyük ve parlak teorik bir yıldız türü |
black hole star n.
|
|
Zoology |
|
85 |
Zoology |
(büyükbaş hayvan) alt çenenin anormal derecede çıkıntılı olduğu bir mutasyona uğramış |
bulldog adj.
|
|
Botanic |
|
86 |
Botanic |
bazı bitkilerde görülen, sürekli orta derecede nemli olan bir ortamda doğal olarak yetişme yetisi |
mesophytism n.
|
|
Geography |
|
87 |
Geography |
deniz seviyesinde 0 santigrat derecede cıvanın 760 mm yüksekliğe ulaştığı bir basınç birimi |
atmosphere n.
|
|
88 |
Geography |
deniz seviyesinde 0 santigrat derecede cıvanın 760 mm yüksekliğe ulaştığı bir basınç birimi |
standard pressure n.
|
|
89 |
Geography |
deniz seviyesinde 0 santigrat derecede cıvanın 760 mm yüksekliğe ulaştığı bir basınç birimi |
standard atmosphere n.
|
|
Meteorology |
|
90 |
Meteorology |
radyo dalgası iletim aralıklarını anormal derecede uzun hale getiren bir atmosferik durum |
duct n.
|
|
Geology |
|
91 |
Geology |
aşırı derecede topografik değişim geçiren buzullara özgü üç boyutlu bir dalga çıkıntısı |
ogive n.
|
|
Military |
|
92 |
Military |
münferit birinci derecede hazır ihtiyat için askerlerin her yıl tabii olduğu bir günlük etkin görev |
annual screening n.
|
|
Art |
|
93 |
Art |
son derecede gerçekçi grafik gösterimle karakterize bir sanat tarzı |
hyperrealism n.
|
|
Music |
|
94 |
Music |
standart diyatonik derecede yarım ses aralığına denk bir aralık |
hemitone n.
|
|
95 |
Music |
standart diyatonik derecede yarım tona denk bir aralık |
hemitone n.
|
|
96 |
Music |
bir notadan sonraki on dördüncü diyatonik derecede bulunan nota |
fifteenth n.
|
|
97 |
Music |
üflemeli bir çalgıya akordunu değiştirip ikincil sesler çıkartacak derecede kuvvetle üflemek |
overblow v.
|
|
Reptiles |
|
98 |
Reptiles |
avustralya ve tazmanya'ya özgü son derecede zehirli kahverengi-sarı renkli bir yılan |
tiger snake (notechis scutatus) n.
|
|
99 |
Reptiles |
abd'nin doğu kesimi ve orta amerika'nın dağlık bölgelerinde yaşayan ve kafasında lir biçiminde bir iz bulunan orta derecede zehirli bir yılan |
lyre snake n.
|
|
Slang |
|
100 |
Slang |
bir şeyin aşırı derecede hayranı olan kişi |
fandom trash n.
|
|
101 |
Slang |
aşırı derecede politik doğrucu olduğu düşünülen bir kişi için kullanılan aşağılayıcı argo kelime |
woketard n.
|
|
102 |
Slang |
bir kişiye karşı aşırı derecede hayranlık besleyip her fırsatta onu övme |
dick riding n.
|
|
103 |
Slang |
bir kişiye karşı aşırı derecede hayranlık besleyip her fırsatta onu övme |
dickriding n.
|
|
104 |
Slang |
bir kişiye karşı aşırı derecede hayranlık besleyip her fırsatta onu övme |
meat riding n.
|
|
105 |
Slang |
bir kişiye karşı aşırı derecede hayranlık besleyip her fırsatta onu övme |
meatriding n.
|
|
106 |
Slang |
bir kişiye karşı aşırı derecede hayranlık besleyip her fırsatta onu övme |
glazing n.
|
|
107 |
Slang |
bir kişiye karşı aşırı derecede hayranlık besleyip her fırsatta onu övmek |
glaze v.
|
|
108 |
Slang |
(bir şey) inanılmaz derecede iyi/güzel |
(something) is wicked expr.
|
|
Modern Slang |
|
109 |
Modern Slang |
bir kadının veya erkeğin partnerine aşırı derecede sinirlendiği bir an |
angela bassett moment n.
|
|
Paleontology |
|
110 |
Paleontology |
triyas döneminde yaşamış anormal derecede uzun boyunlu bir sürüngen |
tanystropheus n.
|
|