|
Categoría |
Turco |
Inglés |
|
General |
|
1 |
General |
iş başında olmak |
be at work v.
|
|
Aren't you supposed to be at work right now?
Şu anda iş başında olman gerekmiyor mu?
More Sentences
|
2 |
General |
başında olmak |
head v.
|
|
They're looking for a new CEO, and his name heads the list.
Yeni bir CEO arıyorlardı ve onun adı listenin başındaydı.
More Sentences
|
3 |
General |
başında gelmek |
be the leading v.
|
|
Car accidents are the leading cause of death for teenagers in the United States.
Araba kazaları Amerika Birleşik Devletleri'nde gençlerin ölüm nedenlerinin başında geliyor.
More Sentences
|
4 |
General |
aklı başında |
sensible adj.
|
|
The reform of the common fisheries policy is necessary, and no sensible person would deny this.
Ortak balıkçılık politikası reformu gereklidir ve aklı başında hiç kimse bunu inkar edemez.
More Sentences
|
5 |
General |
aklı başında |
of sound mind adj.
|
|
He's not of sound mind.
Aklı başında değil.
More Sentences
|
6 |
General |
iş başında |
in charge adj.
|
|
Money is in charge.
İşin başında para var.
More Sentences
|
7 |
General |
aklı başında |
lucid adj.
|
|
Is Tom lucid?
Tom'un aklı başında mı?
More Sentences
|
8 |
General |
aklı başında |
sane adj.
|
|
The summit must have had one sane moment though.
Yine de zirvenin aklı başında bir anı olmalı.
More Sentences
|
|
9 |
General |
aklı başında |
clear-headed adj.
|
|
She is a clear-headed.
Onun aklı başındadır.
More Sentences
|
10 |
General |
aklı başında |
level-headed adj.
|
|
I am level-headed.
Ben aklı başında biriyim.
More Sentences
|
11 |
General |
iş başında |
on the go adv.
|
|
Tom is continually on the go.
Tom sürekli olarak iş başındadır.
More Sentences
|
12 |
General |
iş başında |
at work adv.
|
|
There are many powerful forces at work here in the European Parliament looking to restrict the veto as far as possible.
Avrupa Parlamentosu'nda vetoyu mümkün olduğunca kısıtlamak isteyen pek çok güç iş başındadır.
More Sentences
|
13 |
General |
(iş vb) başında |
over conj.
|
|
A prayer was said over his body.
Cesedinin başında dua edildi.
More Sentences
|
Colloquial |
|
14 |
Colloquial |
en başında |
at the outset expr.
|
|
You should have mentioned it at the outset.
Bunu en başında söylemeliydin.
More Sentences
|
15 |
Colloquial |
işinin başında |
in action expr.
|
|
Our son was killed in action.
Oğlumuz işinin başında öldürüldü.
More Sentences
|
Idioms |
|
16 |
Idioms |
aklı başında |
calm and collected expr.
|
|
Tom's cool, calm, and collected, even under pressure.
Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.
More Sentences
|
17 |
Idioms |
direksiyon başında |
behind the wheel expr.
|
|
A driver's working time might currently reach 60 or 70 hours, of which at least 50 might be spent behind the wheel.
Bir sürücünün çalışma süresi şu anda 60 veya 70 saate ulaşabilir ve bunun en az 50 saati direksiyon başında geçebilir.
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
18 |
Trade/Economic |
iş başında |
in charge adj.
|
|
I don't know who's in charge of the business.
İşin başında kim var bilmiyorum.
More Sentences
|
General |
|
19 |
General |
herhangi bir görevi masa başında yapıp değerlendirmeye tabi tutan kişi |
desk officer n.
|
|
20 |
General |
yemeğin başında veya sonunda yenen bir yemek |
savory n.
|
|
21 |
General |
aklı başında olma |
sanity n.
|
|
22 |
General |
bir vadinin başında veya dağın yukarı kısımlarında derin, kase biçimli çukurluk |
cirque n.
|
|
23 |
General |
iş başında |
in harness n.
|
|
24 |
General |
başında tek bir hükümdar olan devlet veya ülke |
monarchy n.
|
|
25 |
General |
aklı başında olma |
collectedness n.
|
|
26 |
General |
kitabın başında bulunan ve alfabetik dizin olmayan içindekiler |
table of contents n.
|
|
27 |
General |
aklı başında olma |
presence of mind n.
|
|
28 |
General |
bir topluluğun, toplantı veya derneğin başında bulunan kimse |
president n.
|
|
|
29 |
General |
kitabın başında ve sonundaki boş sayfa |
flyleaf n.
|
|
30 |
General |
toplumdan elini eteğini çekmiş zamanını bilgisayar başında geçiren kişi (jp) |
hikikomori n.
|
|
31 |
General |
gerçek dünyada yaşayan aklı başında bir insan |
a rational person living in the real world n.
|
|
32 |
General |
başında beyaz tüyler bulunan amerikan yaban ördeği |
baldpate n.
|
|
33 |
General |
yemeğin başında veya sonunda yenen bir yemek |
savoury n.
|
|
34 |
General |
köpeklerin avları başında uluması |
abay n.
|
|
35 |
General |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york'ta demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany n.
|
|
36 |
General |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany hall n.
|
|
37 |
General |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany society n.
|
|
38 |
General |
tahta başında tebeşirle şekiller çizerek bir konuda konuşma |
chalktalk n.
|
|
39 |
General |
yalnızca başında durulduğunda yapılan iş |
eyeservice n.
|
|
40 |
General |
cesedin başında tutulan gece nöbeti |
latewake [uk] n.
|
|
41 |
General |
cesedin başında tutulan gece nöbeti |
late-wake [uk] n.
|
|
42 |
General |
cesedin başında tutulan gece nöbeti |
lykewake [scotland] n.
|
|
43 |
General |
beyzbol ekipmanının başında duran çocuk |
mascot n.
|
|
44 |
General |
afrikalı hamalların başında taşıyacağı şekilde ayarlamış yük |
head-load n.
|
|
45 |
General |
eskiden amerika'da kürk ticaretinin başında olan kimse |
bourgeois n.
|
|
46 |
General |
1960'ların başında the beatles'ın saç stiline benzer kesim |
mop head n.
|
|
47 |
General |
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme |
lyke-wake [uk] n.
|
|
48 |
General |
glasgow sanat okulu çevresinde toplanmış ve 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında etkili olmuş bir grup tasarımcı |
glasgow school n.
|
|
49 |
General |
yeteneği için seçilmiş, eğitiminin başında olan genç öğrenci |
grasshopper n.
|
|
50 |
General |
tıp öğrencilerine hasta başında eğitim vermek |
clinic [obsolete] n.
|
|
51 |
General |
(paragraf başında) büyük yazılan baş harf |
initial n.
|
|
52 |
General |
ekran başında oyalanma |
cocooning n.
|
|
53 |
General |
cenaze töreni öncesi ölünün başında beklerken kullanılan kalın mum |
corpse candle n.
|
|
54 |
General |
(demiryolu) geçidin başında duran kimse |
gate tender n.
|
|
55 |
General |
18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başında erkeklerin giydiği bir şapka modeli |
shallow n.
|
|
56 |
General |
18. yüzyıl ile 19. yüzyılın başında giyilen dar ve kısa pantolon |
smallclothes n.
|
|
57 |
General |
ekran başında geçirilen süre |
screen time n.
|
|
58 |
General |
yanı başında olmak |
be at someone's elbow v.
|
|
59 |
General |
aklı başında olmak |
have both one's feet on the ground v.
|
|
60 |
General |
aklı başında olmak |
be in one's right mind v.
|
|
61 |
General |
başında olmak |
be at something v.
|
|
62 |
General |
aklı başında biri olmak |
have one's head screwed on right v.
|
|
63 |
General |
başında olmak |
be in charge of v.
|
|
64 |
General |
aklı başında biri olmak |
have a good head on one's shoulders v.
|
|
65 |
General |
başında beklemek |
watch v.
|
|
66 |
General |
ölünün başında beklemek |
wake v.
|
|
67 |
General |
birinin başında durmak |
stand over v.
|
|
68 |
General |
başında olmak |
lead v.
|
|
|
69 |
General |
başında bulunmak |
be at the head of v.
|
|
70 |
General |
işin başında bulunmak |
taking care of business v.
|
|
71 |
General |
işin başında bulunmak |
mind one's business v.
|
|
72 |
General |
başında gelmek |
be the primary v.
|
|
73 |
General |
başında gelmek |
be the most important v.
|
|
74 |
General |
başında gelmek |
be the main v.
|
|
75 |
General |
aklı başında biri olmak |
have one's head screwed on the right way v.
|
|
76 |
General |
başında bulunmak |
top v.
|
|
77 |
General |
direksiyon başında uyuyakalmak |
fall asleep at the wheel v.
|
|
78 |
General |
direksiyon başında uyumak |
fall asleep at the wheel v.
|
|
79 |
General |
bilgisayar başında olmak |
sit at the computer v.
|
|
80 |
General |
bilgisayar başında olmak |
be at the computer v.
|
|
81 |
General |
bilgisayar başında olmak |
be on the computer v.
|
|
82 |
General |
görevi başında öldürülmek |
be killed in line of duty v.
|
|
83 |
General |
dağ başında mahsur kalmak |
be stuck in the middle of nowhere v.
|
|
84 |
General |
bütün gün bilgisayar/bilgisayarın başında olmak |
be on the computer all day v.
|
|
85 |
General |
şömine başında ısınmak |
roast v.
|
|
86 |
General |
başında bulunmak |
head v.
|
|
87 |
General |
başında yer almak |
head v.
|
|
88 |
General |
aklı başında |
levelheaded adj.
|
|
89 |
General |
hasta başında yapılan |
clinical adj.
|
|
90 |
General |
aklı başında |
in one's right mind adj.
|
|
91 |
General |
aklı başında |
rightminded adj.
|
|
92 |
General |
aklı başında |
judicious adj.
|
|
93 |
General |
aklı başında |
in his right mind adj.
|
|
94 |
General |
aklı başında |
compos mentis adj.
|
|
95 |
General |
aklı başında |
amenable adj.
|
|
96 |
General |
vazife başında |
on duty adj.
|
|
97 |
General |
aklı başında |
collected adj.
|
|
98 |
General |
görev başında |
in adj.
|
|
99 |
General |
görevinin başında olmayan |
absentee adj.
|
|
100 |
General |
görevi başında bulunmayan |
absentee adj.
|
|
101 |
General |
aklı başında |
sober-minded adj.
|
|
102 |
General |
aklı başında |
balanced adj.
|
|
103 |
General |
başında yukarı dikilmiş sık ve kalın saçlara sahip olan |
shockheaded adj.
|
|
104 |
General |
aklı başında |
rational adj.
|
|
105 |
General |
aklı başında |
well-balanced adj.
|
|
106 |
General |
kendine hakim/aklı başında |
together adj.
|
|
107 |
General |
aklı başında |
hard-headed adj.
|
|
108 |
General |
aklı başında |
clearheaded adj.
|
|
109 |
General |
hasta başında |
chairside adj.
|
|
110 |
General |
başında taç olan |
chapleted adj.
|
|
111 |
General |
aklı başında |
tidy adj.
|
|
112 |
General |
aklı başında |
unhysterical adj.
|
|
113 |
General |
aklı başında olmayan |
madbrained adj.
|
|
114 |
General |
aklı başında |
wise-like adj.
|
|
115 |
General |
aklı başında |
right-thinking adj.
|
|
116 |
General |
görevinin başında olan |
duty adj.
|
|
117 |
General |
yanı başında duran |
close-at-hand adj.
|
|
118 |
General |
yanı başında duran |
close-by adj.
|
|
119 |
General |
havuz başında yer alan |
poolside adj.
|
|
120 |
General |
şömine başında olan |
fireside adj.
|
|
121 |
General |
aklı başında |
fit adj.
|
|
122 |
General |
aklı başında |
present [obsolete] adj.
|
|
123 |
General |
aklı başında olan |
self-composed adj.
|
|
124 |
General |
yolun başında olan |
squab adj.
|
|
125 |
General |
saat başında |
on the hour adv.
|
|
126 |
General |
adım başında |
at every step adv.
|
|
127 |
General |
aklı başında olarak |
soberly adv.
|
|
128 |
General |
yanı başında |
fast beside adv.
|
|
129 |
General |
işin başında |
in advance adv.
|
|
130 |
General |
sofra başında |
at the table adv.
|
|
131 |
General |
sofra başında |
at table adv.
|
|
132 |
General |
görev başında |
on the job adv.
|
|
133 |
General |
sofra başında |
while eating adv.
|
|
134 |
General |
yanı başında |
close by adv.
|
|
135 |
General |
listenin başında |
early in the list adv.
|
|
136 |
General |
tepenin başında |
on the top of the hill adv.
|
|
137 |
General |
kırk yılın başında |
just for once adv.
|
|
138 |
General |
yanı başında |
at one's elbow adv.
|
|
139 |
General |
ellilerinin başında |
in his early fifties adv.
|
|
140 |
General |
akademik yılın başında |
at the beginning of the academic year adv.
|
|
141 |
General |
saat başında |
at the top of the hour adv.
|
|
142 |
General |
yüzyılın başında |
at the beginning of the century adv.
|
|
143 |
General |
ay başında |
at the beginning of the month adv.
|
|
144 |
General |
nda kasım ayının başında |
early november adv.
|
|
145 |
General |
etkiyi artırmak için aynı kelimenin art arda gelen iki cümlenin başında tekrarlanması |
anaphorically adv.
|
|
146 |
General |
aklı başında bir şekilde |
unhysterically adv.
|
|
147 |
General |
aklı başında bir şekilde |
healthily adv.
|
|
148 |
General |
başında sonuna kadar |
round adv.
|
|
149 |
General |
yanı başında |
immediately adv.
|
|
150 |
General |
havuz başında |
poolside adv.
|
|
151 |
General |
her şeyin başında |
first of all adv.
|
|
152 |
General |
başında ya da sonunda |
first or last adv.
|
|
153 |
General |
her şeyin başında |
firstly adv.
|
|
154 |
General |
yanı başında |
just beside prep.
|
|
155 |
General |
yanı başında |
by the side of prep.
|
|
156 |
General |
yanı başında |
on top of prep.
|
|
157 |
General |
isim olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
whose pron.
|
|
158 |
General |
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
whose pron.
|
|
159 |
General |
isim olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
whom conj.
|
|
160 |
General |
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
whom conj.
|
|
161 |
General |
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
whither conj.
|
|
162 |
General |
isim olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
who conj.
|
|
163 |
General |
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
where conj.
|
|
164 |
General |
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
who conj.
|
|
165 |
General |
şaşkınlık, hayal kırıklığı bildiren ünlemelerin başında kullanılan bir bağlaç |
if conj.
|
|
166 |
General |
asker marşlarının başında söylenen bir ünlem |
hup interj.
|
|
167 |
General |
asker marşlarının başında söylenen bir ünlem |
hut interj.
|
|
Phrasals |
|
168 |
Phrasals |
başında patlamak |
recoil on v.
|
|
169 |
Phrasals |
başında patlamak |
recoil upon v.
|
|
170 |
Phrasals |
başında beklemek |
poise over someone v.
|
|
171 |
Phrasals |
yanı başında gitmek |
walk along v.
|
|
172 |
Phrasals |
(hasta birisinin) başında beklemek |
sit up with someone v.
|
|
173 |
Phrasals |
başında bir dert/bela olmak |
curse with (something) v.
|
|
174 |
Phrasals |
kraliyetin başında olmak |
perch on (something) v.
|
|
175 |
Phrasals |
başında durmak |
stand over v.
|
|
176 |
Phrasals |
başında/tepesinde durmak |
stand over v.
|
|
177 |
Phrasals |
oyunun başında sembolik atış yapmak (beysbol) |
toss out v.
|
|
178 |
Phrasals |
bir şeyin başında durmak/tepesinde dikilmek |
keep on something v.
|
|
179 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanı başında |
close by (somebody/something) v.
|
|
180 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) başında/çevresinde toplanmak |
crowd in (on someone or something) v.
|
|
181 |
Phrasals |
başında olmak |
perch on v.
|
|
182 |
Phrasals |
başında beklemek |
poise over v.
|
|
183 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) başında durmak/dikilmek/beklemek |
poise over (someone or something) v.
|
|
184 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) başında durmak |
run around after (someone or something) v.
|
|
185 |
Phrasals |
(birinin) başında durmak |
sit with (one) v.
|
|
186 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) başında seyahat etmek |
travel with (someone or something) v.
|
|
Phrases |
|
187 |
Phrases |
yanı başında |
if it was a snake, it would've bit you expr.
|
|
188 |
Phrases |
kendini dağ başında mı sandın |
there ought to be a law! (tobal) expr.
|
|
189 |
Phrases |
bu sınıfın/çocukların başında kim var? |
who calls the shots here? expr.
|
|
190 |
Phrases |
bunların başında |
foremost among them/these expr.
|
|
191 |
Phrases |
hafta başında |
earlier in the week expr.
|
|
192 |
Phrases |
hafta başında |
at the beginning of the week expr.
|
|
193 |
Phrases |
görevi başında |
in line of duty expr.
|
|
194 |
Phrases |
(bir sürecin/ilişkinin) başında |
early on expr.
|
|
195 |
Phrases |
başında/başından |
at/from the outset expr.
|
|
196 |
Phrases |
en başında/en başından |
at/from the outset expr.
|
|
Proverb |
|
197 |
Proverb |
aklı başında adam yıkılmaz |
you can't keep a good man down
|
|
198 |
Proverb |
başında kaynasın diye beklenen su asla kaynamaz |
watched pot never boils
|
|
199 |
Proverb |
başında beklenen su kaynamaz |
a watched pot never boils
|
|
200 |
Proverb |
aşıkken aklı başında olunmaz |
one cannot love and be wise
|
|
201 |
Proverb |
başında beklenen tencere kaynamaz |
a watched kettle never boils
|
|
202 |
Proverb |
başında beklediğin tencere kaynamak bilmez |
a watched kettle never boils
|
|
203 |
Proverb |
başında beklediğin tencere kaynamaz |
a watched kettle never boils
|
|
204 |
Proverb |
dene altını mihenk taşında, dene insanı iş başında |
a tree is known by its fruit
|
|
205 |
Proverb |
dene altını mihenk taşında, dene insanı iş başında |
a tree is known by its fruit, a man by his deeds
|
|
Colloquial |
|
206 |
Colloquial |
özellikle sınıf içinde, tahta başında verilen eğitim |
chalkface n.
|
|
207 |
Colloquial |
1900'lerin başında abd'de yapılan bir salon dansı |
bunny hug n.
|
|
208 |
Colloquial |
hokeyde oyunun başında veya devre arasından sonra iki rakip oyuncu arasında yapılan ve oyunu başlatan top atışı |
face-off n.
|
|
209 |
Colloquial |
eczanede gazlı içecek çeşmelerinin/makinesinin başında duran ve servis eden görevli |
soda jerk [dated] n.
|
|
210 |
Colloquial |
aklı başında olmak |
be in one's right mind v.
|
|
211 |
Colloquial |
işinin başında ölmek |
die with one's boots on v.
|
|
212 |
Colloquial |
mezarı başında dua etmek |
say prayers upon one’s grave v.
|
|
213 |
Colloquial |
aklı başında olmamak |
be not all there v.
|
|
214 |
Colloquial |
aklı başında |
down-to-earth adj.
|
|
215 |
Colloquial |
aklı başında |
grounded adj.
|
|
216 |
Colloquial |
aklı başında |
earthy adj.
|
|
217 |
Colloquial |
aklı başında değil |
not in the right mind adj.
|
|
218 |
Colloquial |
işinin başında |
on seat [africa] adv.
|
|
219 |
Colloquial |
ateşin başında |
over the fire expr.
|
|
220 |
Colloquial |
görev başında |
in harness expr.
|
|
221 |
Colloquial |
iş başında |
on the job expr.
|
|
222 |
Colloquial |
iş başında |
in harness expr.
|
|
223 |
Colloquial |
kırk yılın başında |
once in a blue moon expr.
|
|
224 |
Colloquial |
www (internet adreslerinin başında kullanılan "world wide web" ifadesinin farklı bir telaffuz şekli) |
dub-dub-dub expr.
|
|
225 |
Colloquial |
www (internet adreslerinin başında kullanılan "world wide web" ifadesinin farklı bir telaffuz şekli) |
dubya-dubya-dubya expr.
|
|
226 |
Colloquial |
www (internet adreslerinin başında kullanılan "world wide web" ifadesinin farklı bir telaffuz şekli) |
dubya-dubya-dubya expr.
|
|
227 |
Colloquial |
aklı başında olan hiç kimse (bir şeyi yapmaz) |
no one in his/her/their right mind would (do something) expr.
|
|
228 |
Colloquial |
aklı başında |
in your right mind expr.
|
|
229 |
Colloquial |
aklı başında |
up top expr.
|
|
Idioms |
|
230 |
Idioms |
aklı başında olmayan |
out to lunch n.
|
|
231 |
Idioms |
bir olayın en başında yaşanan sorunlar |
teething problems n.
|
|
232 |
Idioms |
görevi başında uyuyan |
asleep at the wheel n.
|
|
233 |
Idioms |
baharın başında açan çiçekler |
the darling buds of may n.
|
|
234 |
Idioms |
daha çok başında/ hazırlık aşamasında olan şey |
glint in (one's) eye(s) n.
|
|
235 |
Idioms |
görev başında vefat eden askerlerin veya polislerin listesi |
roll of honor n.
|
|
236 |
Idioms |
görev başında vefat eden askerlerin veya polislerin listesi |
roll of honour n.
|
|
237 |
Idioms |
aklı başında herkes/herhangi biri |
anyone in their right mind n.
|
|
238 |
Idioms |
aklı başında herkes/herhangi biri |
anyone in their right mind n.
|
|
239 |
Idioms |
başında/kafasında bir ağırlık olma |
a thick head n.
|
|
240 |
Idioms |
ekran başında oturup tuttuğu futbol takımını eleştiren taraftar |
armchair quarterback [uk] n.
|
|
241 |
Idioms |
başında kavak yelleri estiği zamanlar |
salad days n.
|
|
242 |
Idioms |
işlerin başında olmak |
rule the roast v.
|
|
243 |
Idioms |
işlerin başında olmak |
rule the roost v.
|
|
244 |
Idioms |
aklı başında olmamak |
be beside one's self v.
|
|
245 |
Idioms |
başında yıldızlar uçuşmak |
see stars v.
|
|
246 |
Idioms |
önünde/başında mıhlanıp/çakılıp kalmak |
be glued to (someone or something) v.
|
|
247 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have all (one's) buttons v.
|
|
248 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have all one's buttons v.
|
|
249 |
Idioms |
aklı başında olmamak |
be missing some of (one's) buttons v.
|
|
250 |
Idioms |
aklı tümüyle yerinde/başında olmak |
have all (one's) buttons v.
|
|
251 |
Idioms |
aklı tümüyle yerinde/başında olmak |
have all one's buttons v.
|
|
252 |
Idioms |
aklı tümüyle yerinde/başında olmak |
have all one's marbles v.
|
|
253 |
Idioms |
aklı başında olmamak |
lose (one's) buttons v.
|
|
254 |
Idioms |
aklı başında olmamak |
not have all (one's) buttons v.
|
|
255 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have a clear head v.
|
|
256 |
Idioms |
aklı başında olmak |
keep a clear head v.
|
|
257 |
Idioms |
aklı başında davranmak |
have one's feet on the ground v.
|
|
258 |
Idioms |
aklı başında davranmak |
keep one's feet on the ground v.
|
|
259 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have all one's marbles v.
|
|
260 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have got it all together to v.
|
|
261 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have one's head screwed on v.
|
|
262 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have it all together v.
|
|
263 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have one's head screwed on the right way v.
|
|
264 |
Idioms |
aklı başında olmamak |
not be right in the head v.
|
|
265 |
Idioms |
başında demokles'in kılıcı gibi sallanmak |
like a sword of damocles hanging over the head v.
|
|
266 |
Idioms |
başında kavak yelleri esmek |
be in one's salad days v.
|
|
267 |
Idioms |
başında kavak yelleri esmek |
have one's head in the clouds v.
|
|
268 |
Idioms |
başında kavak yelleri esmek |
be engaged in woolgathering v.
|
|
269 |
Idioms |
başında kavak yelleri esmek |
daydream v.
|
|
270 |
Idioms |
başlamadan/şiddetlenmeden/başında bitirmek |
nip something in the bud v.
|
|
271 |
Idioms |
başında kavak yelleri esmek |
have windmills in one's head v.
|
|
272 |
Idioms |
daha yolun başında olmak |
be on the bottom rung of the ladder v.
|
|
273 |
Idioms |
daha yolun başında olmak |
be at the bottom of the ladder v.
|
|
274 |
Idioms |
direksiyon başında ölmek |
die behind the wheel v.
|
|
275 |
Idioms |
görev başında ölmek |
die in one's boots v.
|
|
276 |
Idioms |
ilk kullanım hakkı/sıranın başında olmak |
have first dibs on something v.
|
|
277 |
Idioms |
(birinin) başında durmak |
be on (one's) shoulder v.
|
|
278 |
Idioms |
(birinin) başında durmak |
be on (one's) shoulder v.
|
|
279 |
Idioms |
başında bir ağırlık olmak |
have a thick head [uk] v.
|
|
280 |
Idioms |
(birini ya da bir şeyi birinin ya da bir şeyin) ilk başında göstermek |
put (someone or something) in front of (someone or something) v.
|
|
281 |
Idioms |
genç bir çift görüşürken onların başında/yanında duran üçüncü kişi olmak |
pick gooseberry [obsolete] v.
|
|
282 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have all one's buttons v.
|
|
283 |
Idioms |
başında olmak |
be at the wheel v.
|
|
284 |
Idioms |
aklı başında olmamak |
be in another world v.
|
|
285 |
Idioms |
(bir şeyin) başında olmak |
be in the first flush of (something) v.
|
|
286 |
Idioms |
aklı başında olmamak |
be missing some of (one's) marbles v.
|
|
287 |
Idioms |
(bir şeyin) başında olmak |
be on top of (something) v.
|
|
288 |
Idioms |
görev başında uyumak |
be asleep at the wheel v.
|
|
289 |
Idioms |
dağ başında olmak |
be at the end of nowhere v.
|
|
290 |
Idioms |
başında olmak |
be at the helm v.
|
|
291 |
Idioms |
aklı başında olmak |
be compos mentis v.
|
|
292 |
Idioms |
bir şeyin başında çakılıp kalmak |
be glued to something v.
|
|
293 |
Idioms |
aklı başında olmamak |
be not right in the head v.
|
|
294 |
Idioms |
aklı başında olmak |
be of sound mind v.
|
|
295 |
Idioms |
birinin başında durmak |
be on someone's shoulder v.
|
|
296 |
Idioms |
saat başında olmak |
be on the hour v.
|
|
297 |
Idioms |
(birinin) başında dikilmek |
breathe down (one's) neck v.
|
|
298 |
Idioms |
tepesinde/başında dikilmek |
breathe down neck v.
|
|
299 |
Idioms |
birinin başında dikilmek |
breathe down somebody's neck v.
|
|
300 |
Idioms |
(oyunun başında) perdeyi açmak |
ring up the curtain v.
|
|
301 |
Idioms |
görev başında ölmek |
die in boots v.
|
|
302 |
Idioms |
(bir şeyin) önünde/başında mıhlanıp/çakılıp kalmak |
be glued to (something) v.
|
|
303 |
Idioms |
aklı başında biri olmak |
have your head screwed on (the right way) v.
|
|
304 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have your head screwed on (the right way) v.
|
|
305 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have a good head on shoulders v.
|
|
306 |
Idioms |
aklı başında biri olmak |
have a good head on your shoulders v.
|
|
307 |
Idioms |
aklı tümüyle yerinde/başında olmak |
have all marbles v.
|
|
308 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have all marbles v.
|
|
309 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have both feet on the ground v.
|
|
310 |
Idioms |
ilk kullanım hakkı/sıranın başında olmak |
have dibs on v.
|
|
311 |
Idioms |
aklı başında davranmak |
have feet on the ground v.
|
|
312 |
Idioms |
aklı tümüyle yerinde/başında olmak |
have got all (one's) marbles v.
|
|
313 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have got all (one's) marbles v.
|
|
314 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) aklı başında olmak |
have got it (all) together to (do something) v.
|
|
315 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have got it (all) together v.
|
|
316 |
Idioms |
başında kavak yelleri esmek |
have head in the clouds v.
|
|
317 |
Idioms |
bir olayın en başında sorunlar yaşanmak |
have teething problems v.
|
|
318 |
Idioms |
bir olayın en başında sorunlar yaşanmak |
have teething troubles v.
|
|
319 |
Idioms |
aklı başında davranmak |
have your feet on the ground v.
|
|
320 |
Idioms |
başında kavak yelleri esmek |
have your head in the clouds v.
|
|
321 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have your head screwed on v.
|
|
322 |
Idioms |
aklı başında olmak |
have/keep a clear head v.
|
|
323 |
Idioms |
aklı başında davranmak |
keep feet on the ground v.
|
|
324 |
Idioms |
(bir şeyin) başında durmak/olmak |
keep on top of (something) v.
|
|
325 |
Idioms |
(birinin) başında durmak/olmak |
keep on top of (someone) v.
|
|
326 |
Idioms |
sıranın en başında olmak |
lead the line v.
|
|
327 |
Idioms |
aklı başında olmamak |
not feel (oneself) v.
|
|
328 |
Idioms |
aklı başında olmamak |
not feel yourself v.
|
|
329 |
Idioms |
listenin başında olmak |
top the list v.
|
|
330 |
Idioms |
zamanının çoğunu masa başında geçirmek |
ride a desk v.
|
|
331 |
Idioms |
(bir şeyin) başında durmak/olmak |
stay on top of (someone or something) v.
|
|
332 |
Idioms |
(birinin) başında olmak/durmak |
stay on top of (someone or something) v.
|
|
333 |
Idioms |
aklı başında |
right in the head adj.
|
|
334 |
Idioms |
yolun başında |
in (the) bud adv.
|
|
335 |
Idioms |
köşe başında |
around the corner adv.
|
|
336 |
Idioms |
aklı başında |
cool and collected expr.
|
|
337 |
Idioms |
aklı başında |
all there expr.
|
|
338 |
Idioms |
aklı başında |
in one's right mind expr.
|
|
339 |
Idioms |
aklı başında olmayan |
not all there expr.
|
|
340 |
Idioms |
aklı başında olmayan |
as daft as a brush expr.
|
|
341 |
Idioms |
biri görev/vazife başında iken |
on someone's watch expr.
|
|
342 |
Idioms |
dağ başında |
at the end of nowhere expr.
|
|
343 |
Idioms |
dağ başında |
out in the sticks expr.
|
|
344 |
Idioms |
dağın başında |
out in the sticks expr.
|
|
345 |
Idioms |
daha yolun başında |
on the bottom rung expr.
|
|
346 |
Idioms |
dağ başında |
out in the bush expr.
|
|
347 |
Idioms |
en başında |
out of the starting blocks expr.
|
|
348 |
Idioms |
en başında |
out of the starting gate expr.
|
|
349 |
Idioms |
her şeyin başında |
first and foremost expr.
|
|
350 |
Idioms |
en başında |
out of the gate expr.
|
|
351 |
Idioms |
görevi başında uyuyan |
asleep at the switch expr.
|
|
352 |
Idioms |
köşe başında |
round the corner expr.
|
|
353 |
Idioms |
haziranın başında |
at the beginning of june expr.
|
|
354 |
Idioms |
(birinin) yanı başında |
in (one's) corner expr.
|
|
355 |
Idioms |
yanı başında |
in your corner expr.
|
|
356 |
Idioms |
birinin yanı başında |
in someone's corner expr.
|
|
357 |
Idioms |
tehlikenin yanı başında |
near the wind expr.
|
|
358 |
Idioms |
bir iğnenin başında kaç melek dans edebilir |
how many angels can dance on the head of a pin expr.
|
|
359 |
Idioms |
yanı başında |
at elbow expr.
|
|
360 |
Idioms |
birinin yanı başında |
at someone's elbow expr.
|
|
361 |
Idioms |
yolun başında/başından |
at the bottom of the ladder expr.
|
|
362 |
Idioms |
yolun başında/başından |
on the bottom rung (of the ladder) expr.
|
|
363 |
Idioms |
kariyerinin başında |
at the bottom of the ladder expr.
|
|
364 |
Idioms |
kariyerinin başında |
on the bottom rung (of the ladder) expr.
|
|
365 |
Idioms |
(bir şeyin) başında/başından |
at/from the outset (of something) expr.
|
|
366 |
Idioms |
(bir şeyin) en başında/en başından |
at/from the outset (of something) expr.
|
|
367 |
Idioms |
(bir şeyin) başında |
at the wheel (of something) expr.
|
|
368 |
Idioms |
(bir şeyin) başında |
behind the wheel (of something) expr.
|
|
369 |
Idioms |
yanı başında |
at your elbow expr.
|
|
370 |
Idioms |
yanı başında |
at your fingertips expr.
|
|
371 |
Idioms |
birinin henüz aklı başında değilken |
before someone's time expr.
|
|
372 |
Idioms |
(bir şeyin) direksiyonunun başında |
at the wheel (of something) expr.
|
|
373 |
Idioms |
(bir şeyin) direksiyonunun başında |
behind the wheel (of something) expr.
|
|
374 |
Idioms |
dağ başında |
beyond the black stump expr.
|
|
375 |
Idioms |
aklı başında |
with both feet on the ground expr.
|
|
376 |
Idioms |
aklı başında |
in right mind expr.
|
|
377 |
Idioms |
(bir şeyin) başında |
in the first flush of (something) expr.
|
|
378 |
Idioms |
'-in başında |
in the flush of expr.
|
|
379 |
Idioms |
(bir şeyin) başında |
in the flush of (something) expr.
|
|
380 |
Idioms |
(bir şeyin) başında |
in the full flush of (something) expr.
|
|
381 |
Idioms |
aklı başında davran |
keep your feet on the ground expr.
|
|
382 |
Idioms |
aklı başında hiç kimse |
nobody in their right mind expr.
|
|
383 |
Idioms |
aklı başında hiç kimse |
no one in their right mind expr.
|
|
384 |
Idioms |
(pek) aklı başında değil |
not (quite) right in the head expr.
|
|
385 |
Idioms |
aklı başında değil |
not right in the head expr.
|
|
386 |
Idioms |
tam (bir saat başında) |
on the stroke of (some specific time) expr.
|
|
387 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) başında |
on top of (someone or something) expr.
|
|
388 |
Idioms |
(bir şeyin) başında |
on top of (something) expr.
|
|
Speaking |
|
389 |
Speaking |
aklı başında biri |
he has a good head on his shoulders expr.
|
|
390 |
Speaking |
bu dağ başında |
in the middle of nowhere expr.
|
|
391 |
Speaking |
gününün büyük bir kısmını masa başında mı geçiriyorsun? |
do you spend most of your day at a desk? expr.
|
|
392 |
Speaking |
gününüzün büyük bir kısmını masa başında mı geçiriyorsunuz? |
do you spend most of your day at a desk? expr.
|
|
393 |
Speaking |
internet başında ne kadar zaman geçirirsin? |
how much time do you spend on the internet? expr.
|
|
Chat Usage |
|
394 |
Chat Usage |
klavye başında değilim |
away from keyboard (afk) expr.
|
|
395 |
Chat Usage |
klavye başında değilim |
away from keyboard expr.
|
|
Trade/Economic |
|
396 |
Trade/Economic |
doğrudan işçinin başında bulunan yönetici |
supervisor n.
|
|
397 |
Trade/Economic |
görevi başında bulunmayan |
absentee n.
|
|
398 |
Trade/Economic |
iş başında eğitim |
on-the-job training n.
|
|
399 |
Trade/Economic |
iş adamlarının dönem başında yapmayı planladıkları yatırım |
ex ante investment n.
|
|
400 |
Trade/Economic |
masa başında çalışan kimse |
desk jockey n.
|
|
401 |
Trade/Economic |
tüm çalışanların görevleri başında olmaları gereken zaman |
core time n.
|
|
402 |
Trade/Economic |
vadenin başında ödenecek |
payable in advance n.
|
|
403 |
Trade/Economic |
1960 başında ingiltere'nin öncülüğünde avrupa ekonomik topluluğu'na üye olmayan bir grup ülke arasında kurulmuş |
european free trade association n.
|
|
404 |
Trade/Economic |
alınan hizmet için içine para konulan, başında görevli bulunmayan kutu |
honesty box n.
|
|
405 |
Trade/Economic |
20. yüzyılın başında peru'da basılan gümüş bir sikke |
dinero n.
|
|
406 |
Trade/Economic |
katılımcıların müzayedenin başında yakılan mum sönene kadar teklif verebildikleri müzayede |
sale by inch of candle n.
|
|
407 |
Trade/Economic |
iş başında |
on the job adj.
|
|
408 |
Trade/Economic |
vade başında ödenebilir |
payable in advance adj.
|
|
409 |
Trade/Economic |
görev başında |
on duty expr.
|
|
Law |
|
410 |
Law |
tutanaklardaki eski yüksek temyiz mahkemesi kayıtlarının başında yer alan madde |
memorandum n.
|
|
411 |
Law |
cezai adaletin başında olan kraliyet başsavcısı |
lord advocate [scotland] n.
|
|
412 |
Law |
en başında |
a limine expr.
|
|
Politics |
|
413 |
Politics |
ingiltere'de ortaçağdan bu yana devam eden garter şövalyelik onur nişanı sisteminin başında yer alan kişi |
chancellor of the order of the Garter n.
|
|
414 |
Politics |
başında kral olan devlet veya ülke |
kingship n.
|
|
415 |
Politics |
ingiltere'de içişleri bakanlığı'nın başında olan kabine üyesi |
secretary of state for the home department n.
|
|
416 |
Politics |
1960'ların başında abd'nin güney kesimini gezerek ırkçılığa karşı faaliyetler yürütmüş bir aktivist grup |
freedom rider n.
|
|
Industry |
|
417 |
Industry |
demir dökümü sırasında döküm deliğinin başında bulunan kimse |
gater n.
|
|
418 |
Industry |
görev başında öğrenilen |
on-the-job adj.
|
|
419 |
Industry |
görev başında öğrenilenlere ait veya ilgili |
on-the-job adj.
|
|
Tourism |
|
420 |
Tourism |
otelde başında görevli bulunmayan bar |
honesty bar n.
|
|
Media |
|
421 |
Media |
hafta başında yayınlanan birkaç programdan oluşan yayın |
omnibus n.
|
|
Technical |
|
422 |
Technical |
program sunucusunun mikrofon başında program sunarken söylediklerinin anlaşılması için arka planda üretilen sesi belli bir oranda kısması |
ducking n.
|
|
423 |
Technical |
sunucunun mikrofon başında program sunarken söylediklerinin anlaşılması için arka planda üretilen sesi belli bir oranda kısması |
ducking n.
|
|
424 |
Technical |
1980'lerin başında kullanılan küçük bir manyetik bant kaseti |
wafer n.
|
|
425 |
Technical |
özellikle yontma taş devri'nin başında kullanılan taştan yapılmış kesme veya doğrama aleti |
handaxe n.
|
|
426 |
Technical |
daha büyük bir tünelin başında yapılan nispeten küçük kazı |
pilot n.
|
|
Computer |
|
427 |
Computer |
sayfanın başında ve altında tek kalan satırların engellenmesi |
widow and orphan control n.
|
|
Telecom |
|
428 |
Telecom |
radyogramların başında kullanılan iletişim kodu harfleri |
cq n.
|
|
Mechanic |
|
429 |
Mechanic |
(cıvata başında yer alan) kare/üçgen biçimli kilit |
span shackle n.
|
|
Architecture |
|
430 |
Architecture |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında art nouveau akımının almanca konuşulan ülkelerde hakim olan türü |
jugendstil n.
|
|
431 |
Architecture |
17. yüzyılın başında fransa'da ortaya çıkmış bir mobilya stili |
louis xiii style n.
|
|
432 |
Architecture |
1900'lü yılların başında midwest'te faaliyet gösteren amerikalı mimarlar grubu |
prairie school n.
|
|
Marine |
|
433 |
Marine |
hızlı yol alan geminin başında oluşan sular |
feather spray n.
|
|
Medical |
|
434 |
Medical |
direksiyon başında uyuklama |
falling asleep while driving n.
|
|
435 |
Medical |
hasta başında değerlendirme |
bedside assessment n.
|
|
436 |
Medical |
hasta başında test |
point-of-care testing n.
|
|
437 |
Medical |
hasta başında değerlendirme |
bedside evaluation n.
|
|
438 |
Medical |
pankreas başında kitle |
mass in the head of the pancreas n.
|
|
439 |
Medical |
yatak başında tanı |
bedside diagnosis n.
|
|
440 |
Medical |
hasta başında yapılan |
clinical adj.
|
|
Anatomy |
|
441 |
Anatomy |
kürek kemiğinin başında bulunan ve kol kemiğinin başı ile bir araya gelerek omuz eklemini oluşturan oyuk |
glenoid fossa n.
|
|
Biology |
|
442 |
Biology |
bölünmenin başında besleyici yumurtası kenarda olan |
ectolecithal adj.
|
|
Zoology |
|
443 |
Zoology |
başında turuncu süsler bulunan sırtı mavi-kara, göğsü ve karnı ak bir penguen |
rock hopper n.
|
|
444 |
Zoology |
(zürafa veya okapinin başında) deri ve kılla kaplı kemik çıkıntısı çiftinden her biri |
ossicone n.
|
|
445 |
Zoology |
başında beyaz tüyler veya izler olan (kuş, memeli) |
bald adj.
|
|
446 |
Zoology |
başında beyaz tüyler veya izler olan (kuş, memeli) |
baldfaced adj.
|
|
447 |
Zoology |
başında dokunmaya, tutmaya yarayan hareketli uzantısı olmayan (omurgasız hayvan) |
unpalped adj.
|
|
Botanic |
|
448 |
Botanic |
gelişiminin başında olan veya tohumdan ilk çıkan yaprak formu |
cataphyll n.
|
|
Agriculture |
|
449 |
Agriculture |
sonbaharda veya kış başında olgunlaşan, amerika'ya özgü, kırmızı şeritli elma çeşidi |
northern spy n.
|
|
450 |
Agriculture |
sonbaharda ekilip takip eden ilkbaharda veya yaz başında hasat edilen buğday |
winter wheat n.
|
|
451 |
Agriculture |
baharda veya yaz başında hasat edilmek için sonbaharda ekilen (ekin) |
winter adj.
|
|
Social Sciences |
|
452 |
Social Sciences |
hasta olduğu halde işinin başında bulunma durumu |
presenteeism n.
|
|
453 |
Social Sciences |
1970'lerin sonu ile 1980'lerin başında canlanıp giyim bilinci ve dazlaklara karşı olmalarıyla tanınan bir grubun üyesi |
mod n.
|
|
454 |
Social Sciences |
1960'ların başında londra'da başlayan bir gençlik alt kültürü |
mods n.
|
|
Education |
|
455 |
Education |
öğrenci odaklı faaliyetlerin aksine, öğretmenin karatahta başında konuşmasına odaklı öğretim yöntemi |
chalk and talk n.
|
|
456 |
Education |
yüksek öğretim kurumunun başında yer alan en üst mevkideki yönetici |
chancellor of a university n.
|
|
457 |
Education |
farklı derslerde öğrencileri değerlendirmek için sene başında yapılmış ulusal standart plan |
assessment arrangements [brit] n.
|
|
458 |
Education |
eğitim kurumlarında sene başında yapılan açılış konuşması |
salutatory n.
|
|
Literature |
|
459 |
Literature |
edebi eserin başında kullanılan bir özlü söz |
epigraph n.
|
|
460 |
Literature |
şiirin başında ilahi varlıklardan ilham ve rehberlik isteme |
invocation n.
|
|
Linguistics |
|
461 |
Linguistics |
cümledeki son kelimenin bir sonraki cümlenin başında tekrarlanması |
reduplication n.
|
|
462 |
Linguistics |
cümledeki son kelimenin bir sonraki cümlenin başında tekrarlanması |
anadiplosis n.
|
|
463 |
Linguistics |
cümledeki son kelimenin bir sonraki cümlenin başında tekrarlandığı söz sanatı |
epanastrophe n.
|
|
464 |
Linguistics |
sesli harflerle başlayan kelimelerin başında h sesinin bulunmaması |
lene n.
|
|
465 |
Linguistics |
bazı alfabelerde görülen, bir harfin kelimenin başında veya sonunda değilken kullanılan formu |
medial n.
|
|
466 |
Linguistics |
yan cümleciğin başında kullanılan bağlaç |
subordinate clause n.
|
|
467 |
Linguistics |
(noktalama işareti) metnin geri kalanından ayrı tutulan bir kelime grubunun başında bulunan |
open adj.
|
|
468 |
Linguistics |
cümle başında kullanılmadığı sürece küçük harfle başlayan (isim) |
common adj.
|
|
469 |
Linguistics |
1960'ların başında geliştirilen algol benzeri bir programlama dili |
jovial abrev.
|
|
History |
|
470 |
History |
18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında fransa ve abd'de çoğunlukla antik mısır'dan etkilenmiş bir tarz |
egyptian style n.
|
|
471 |
History |
1900'lerin başında abd'de kurulan kapitalizm karşıtı bir işçi derneğinin takma ismi |
wobblies n.
|
|
472 |
History |
1900'lerin başında abd'de kurulan kapitalizm karşıtı bir işçi derneğinin üyesi |
wobbly n.
|
|
473 |
History |
1930'lu yılların başında dünya genelinde yaşanan ekonomik kriz |
the depression n.
|
|
Religious |
|
474 |
Religious |
katolik kilisesi'nin merkezi ayininin başında okunan dua |
kyrie n.
|
|
475 |
Religious |
katolik kilisesi'nin merkezi ayininin başında okunan duaya eşlik eden müzik |
kyrie n.
|
|
476 |
Religious |
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme |
lich wake n.
|
|
477 |
Religious |
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme |
lichwake n.
|
|
478 |
Religious |
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme |
lyke-wake n.
|
|
479 |
Religious |
(anglikan kiliselerinde) sabah ve akşam duaları ile cenaze törenlerinin başında okunan kutsal metin pasajlarına verilen ad |
sentence n.
|
|
480 |
Religious |
(dini tören, din değiştirme) hasta başında veya ölüm döşeğinde yapılan |
clinical adj.
|
|
Geography |
|
481 |
Geography |
dağ başında koni şeklinde yükselen taş yığını |
man [uk] n.
|
|
Military |
|
482 |
Military |
düşmanın gücünü kırmak için çatışmanın başında ezici güç kullanma stratejisi |
rapid dominance n.
|
|
483 |
Military |
izinsiz olarak iş başında bulunmama |
unauthorized absence n.
|
|
484 |
Military |
(eskiden) talim konusunda uzman olup birliğin başında durmakla görevlendirilen asker |
flugelman n.
|
|
Sport |
|
485 |
Sport |
yarış başında hızlı tempoda koşan yarış atı |
rabbit n.
|
|
486 |
Sport |
yarış başında rakibi yorulsun diye hızlı tempoda koşan yarış atı |
rabbit n.
|
|
487 |
Sport |
(bilardoda) oyun başında beyaz topun vurulduğu paralel çizgi üzerine ortalanmış yarım daire |
d n.
|
|
Basketball |
|
488 |
Basketball |
sezon başında yapılan oyuncu seçmesi |
tryouts n.
|
|
489 |
Basketball |
oyunun başında hakemin iki rakip oyuncu arasına attığı top |
jump ball n.
|
|
Football |
|
490 |
Football |
her çeyrek başında veya gol sonrası oyunun başlaması |
the bounce [australia] n.
|
|
491 |
Football |
takımın başında kalmak |
remain at the helm v.
|
|
Baseball |
|
492 |
Baseball |
beyzbol ekipmanının başında duran çocuk |
bat boy n.
|
|
493 |
Baseball |
beyzbol ekipmanının başında duran kimse |
batboy n.
|
|
494 |
Baseball |
beyzbol ekipmanının başında duran kadın |
batgirl n.
|
|
495 |
Baseball |
vurucunun oyundan atılmasına sebep olmadan, maçın başında topa vurması için vurucunun yerine atanan oyuncu |
designated hitter n.
|
|
496 |
Baseball |
oyunun başında oyuna giren atıcı |
starter n.
|
|
Chess |
|
497 |
Chess |
(satrançta) piyonu oyun başında iki kare hareket ettirme |
double jump n.
|
|
Card |
|
498 |
Card |
(skat oyununda) oyuncunun turun başında dağıtılan 10'ar karttan sonra geriye kalan ve sonra dağıtılmak üzere masanın ortasında kapalı şekilde tutulan iki karttan herhangi birini kullanmadığı oyun |
solo n.
|
|
499 |
Card |
oyun başında dağıtılmayıp elde tutulan kartlar |
stock n.
|
|
Art |
|
500 |
Art |
başında sepet taşıyan erkek/kadın heykeli |
canephor n.
|
|