1 |
treat |
davranmak |
v. |
|
- They treat me like one of the family.
- Bana aileden biriymişim gibi davranıyorlar.
- It is a mark of a civilised society how it treats its animals.
- Hayvanlarına nasıl davrandığı medeni bir toplumun göstergesidir.
- Why does tax law not treat partnerships and corporate enterprises equally?
- Vergi hukuku neden ortaklıklara ve şirketlere eşit davranmıyor?
- Firstly, can we treat the Member States of the European Union unequally?
- İlk olarak, Avrupa Birliği Üye Devletlerine eşit davranabilir miyiz?
- It is unwise to treat the Balkan countries as if the race were already over.
- Balkan ülkelerine sanki yarış çoktan bitmiş gibi davranmak akıllıca değildir.
- A democracy is to be recognised by the way in which it treats its minorities.
- Bir demokrasi, azınlıklarına nasıl davrandığıyla tanınmalıdır.
- It is not the way to treat fellow MEPs in Parliament.
- Parlamento'daki diğer milletvekillerine böyle davranılmaz.
- It is essentially about treating people as if they were nothing more than merchandise.
- Bu, esasen insanlara bir maldan başka bir şey değilmiş gibi davranmakla ilgilidir.
- We really have to look on them as responsible adults and we must not, under any circumstances, treat them like children.
- Onlara gerçekten sorumlu yetişkinler olarak bakmalıyız ve hiçbir koşulda onlara çocuk gibi davranmamalıyız.
- It is essentially about treating people as if they were nothing more than merchandise.
- Esasen bu, insanlara ticari mallardan başka bir şey değilmiş gibi davranmakla ilgilidir.
- This is not how we treat consumers of heroin or cocaine.
- Eroin ya da kokain tüketicilerine bu şekilde davranamayız.
- It is, therefore, absolutely vital that we treat it with care.
- Bu nedenle ona özenli davranmamız kesinlikle hayati önem taşımaktadır.
- That is not the way we should be treating each other.
- Birbirimize bu şekilde davranmamalıyız.
- If we treat the entire Arab World in the same way, this could rebound on Israel in a big way.
- Eğer tüm Arap dünyasına aynı şekilde davranırsak, bu İsrail'e büyük bir şekilde geri tepebilir.
- Therefore, how we treat animals and what we feed them on is naturally important.
- Bu nedenle hayvanlara nasıl davrandığımız ve onları neyle beslediğimiz doğal olarak önemli.
- It is not the way to treat fellow MEPs in Parliament.
- Parlamentodaki diğer milletvekillerine böyle davranılmıyor.
- We must demonstrably treat others as we wish our own citizens to be treated.
- Kendi vatandaşlarımıza nasıl davranılmasını istiyorsak başkalarına da öyle davranmalıyız.
- The political authorities still treat refugees and asylum-seekers with coldness, hypocrisy and intolerance.
- Siyasi makamlar mülteci ve sığınmacılara hala soğuk, ikiyüzlü ve hoşgörüsüz davranmaktadır.
- We have a duty and an obligation to treat everyone in this world equally.
- Bu dünyadaki herkese eşit davranmak gibi bir görevimiz ve yükümlülüğümüz var.
- Making more economical use of natural resources means treating them differently from how we treat them now.
- Doğal kaynakları daha ekonomik kullanmak, onlara şu anda davrandığımızdan farklı davranmak anlamına gelir.
- We cannot treat large slaughterhouses like artisanal small businesses.
- Büyük kesimhanelere küçük ölçekli zanaatkâr işletmeler gibi davranamayız.
- You're the only one who treats me like a human being.
- Bana insan gibi davranan tek kişi sensin.
- Treat other families to celebrate Ye-seo becoming school president?
- Diğer ailelere Ye-seo'nun okul başkanı olmasını kutlamak için mi davranacaksınız?
- Success compels us to work together as well as treat one another with respect.
- Başarı bizi birlikte çalışmaya ve birbirimize saygılı davranmaya zorluyor.
- However, you shouldn't treat the little issues you have like they are nothing.
- Ancak, yaşadığınız küçük sorunlara önemsizmiş gibi davranmamalısınız.
- You better treat me nice or I'll call the police.
- Bana iyi davransan iyi olur, yoksa polisi arayacağım.
- You better treat me nice or I'll call the police.
- Bana kibar davransan iyi olur yoksa polisi çağırırım.
- You better treat me nice or I'll call the police.
- Bana kibar davransan iyi edersin yoksa polisi ararım.
- Don't treat me like that.
- Bana böyle davranma.
- I treated him like my own son.
- Ona kendi oğlum gibi davrandım.
- I've always treated you with kindness.
- Ben sana hep kibarca davrandım.
- Tom treated everybody the same.
- Tom herkese aynı davrandı.
- You're not treating me as an equal.
- Bana eşit davranmıyorsunuz.
- I'll never treat you the way Tom treated you.
- Sana asla Tom'un davrandığı gibi davranmayacağım.
- Don't treat me as common people.
- Bana sıradan insanlar gibi davranma.
- Tom didn't know how to treat his employees right.
- Tom çalışanlarına nasıl davranacağını bilmiyordu.
- If you don't start treating people with a little more respect, people may start avoiding you like the plague.
- İnsanlara biraz daha saygılı davranmaya başlamazsan, insanlar senden vebalı gibi kaçmaya başlayabilir.
- I always try to treat people with respect.
- İnsanlara her zaman saygılı davranmaya çalışırım.
- He treats his employees well.
- O, çalışanlarına iyi davranır.
- Treat them badly, and they will treat you badly.
- Onlara kötü davranırsan, onlar da sana kötü davranır.
- You can't treat the class as a whole, but must pay attention to each member.
- Sınıfa bir bütün olarak davranamazsınız, her bir üyeye dikkat etmelisiniz.
- Tom has been treating you fairly, hasn't he?
- Tom sana adil davranıyor, değil mi?
- How are they treating you?
- Onlar sana nasıl davranıyor?
- Don't treat me as common people.
- Bana sıradan bir insan gibi davranma.
- He must be crazy to treat his parents like this.
- Ailesine böyle davrandığına göre deli olmalı.
- Tom treats me like a queen.
- Tom bana kraliçe gibi davranıyor.
- Tom wished that his classmates would treat each other with more respect.
- Tom sınıf arkadaşlarının birbirlerine daha saygılı davranmalarını istedi.
- He treated me badly.
- O bana kötü davrandı.
- Tom treated Mary differently.
- Tom, Mary'ye farklı davranırdı.
- Don't treat me like a child.
- Bana çocukmuşum gibi davranma.
- She treated her kids equally.
- Çocuklarına eşit davranırdı.
- I always try to treat people with respect.
- İnsanlara her zaman saygılı davranmaya çalışıyorum.
- You can't treat me like that.
- Sen bana böyle davranamazsın.
- Tom treated me like a kid.
- Tom bana çocukmuşum gibi davrandı.
- You should be ashamed of yourself for treating me this way!
- Bana bu şekilde davrandığın için kendinden utanmalısın!
- He is a friend and I treat him as such.
- O bir arkadaş ve ben ona öyle davranıyorum.
- Layla treated her son Sami poorly.
- Layla oğlu Sami'ye kötü davranıyordu.
- Treat them badly, and they will treat you badly.
- Onlara kötü davran, onlar da sana kötü davranacaklardır.
- Tom has been treating you fairly, hasn't he?
- Tom sana adilane davranıyor, değil mi?
- Men should always treat women with respect.
- Erkekler kadınlara her zaman saygılı davranmalıdır.
- They are treating me like a child.
- Onlar bana bir çocuk gibi davranıyor.
- Stop treating me like a child.
- Bana bir çocuk gibi davranmayı bırak.
- Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye pek iyi davranmadı.
- Stop treating me like a child.
- Bana çocukmuşum gibi davranmayı kes.
- Don't treat me like I'm stupid.
- Bana aptalmışım gibi davranma.
- I have always treated you with respect.
- Sana her zaman saygılı davrandım.
- Please treat me nicely now.
- Lütfen şimdi bana kibarca davran.
- He treats me like his slave.
- O, bana kölesi gibi davranır.
- You treated me like a child.
- Bana çocukmuşum gibi davrandın.
- Tom treated Mary like part of the family.
- Tom, Mary'ye ailenin bir parçası gibi davrandı.
- Tom had no right to treat Mary the way he did.
- Tom'un Mary'ye öyle davranmaya hakkı yoktu.
- Quit treating me like a kid.
- Bana bir çocuk gibi davranmayı bırakın.
- Tom treated Mary like a queen.
- Tom, Mary'ye bir kraliçe gibi davrandı.
- If you ever come back to me, I'll never treat you badly again.
- Eğer bana geri dönersen, sana bir daha asla kötü davranmayacağım.
- Tom treats me like a child.
- Tom bana çocukmuşum gibi davranıyor.
- We look at you as a friend, and treat you with respect.
- Seni bir arkadaş olarak görüyor ve sana saygılı davranıyoruz.
- Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom, Mary'ye pek iyi davranmıyor.
- Tom treated me very well.
- Tom bana çok iyi davrandı.
- Tom doesn't treat Mary very well.
- Tom Mary'ye pek iyi davranmıyor.
- She treats me as if I were a stranger.
- Bana bir yabancıymışım gibi davranıyor.
- I've always treated you with respect.
- Ben hep sana saygı ile davrandım.
- He always treats me like a child.
- O, her zaman bana bir çocuk gibi davranır.
- I expect you to treat Tom with respect.
- Tom'a saygılı davranmanı bekliyorum.
- Treat her well.
- Ona iyi davran.
- Tom treated Mary like a child.
- Tom, Mary'ye bir çocuk gibi davranıyordu.
- Tom treated Mary like a maid.
- Tom, Mary'ye bir hizmetçi gibi davrandı.
- My aunt treats me as if I were a child.
- Halam bana çocukmuşum gibi davranıyor.
- Tom can't treat me this way.
- Tom bana böyle davranamaz.
- Tom treated Mary like his own daughter.
- Tom Mary'ye kendi kızı gibi davrandı.
- You should be frank, and they will treat you as a friend.
- Dürüst olursan sana arkadaş gibi davranırlar.
- They treated us like family.
- Onlar bize bir aile gibi davrandı.
- It's a crime the way he treats his children.
- Çocuklarına bu şekilde davranması bir suç.
- We treat our customers well.
- Biz müşterilerimize iyi davranırız.
- She treats me as if I were a baby.
- Bana bir bebekmişim gibi davranır.
- You treat me as if I didn't exist.
- Sen bana sanki var olmamışım gibi davranıyorsun.
- Tom treats me like a child.
- Tom bana bir çocuk gibi davranıyor.
- I treated her as my own daughter.
- Ona kendi kızım gibi davrandım.
- The dad treated his adoptive son cruelly.
- Baba, evlatlık oğluna zalimce davranıyordu.
- If you want to feed your pet, you must treat it well.
- Eğer evcil hayvanını beslemek istiyorsan, ona iyi davranmalısın.
- I wish I had treated the girl more kindly at that time.
- Keşke o zaman kıza daha kibar davransaydım.
- Please treat me this year as well as you did last year.
- Lütfen bu yıl bana geçen yıl davrandığın kadar iyi davran.
- I want you to treat me a little nicer from now on.
- Bundan sonra bana biraz daha iyi davranmanı istiyorum.
- I've seen how well you treat Tom.
- Tom'a ne kadar iyi davrandığını gördüm.
- The teacher treated all the students fairly.
- Öğretmen bütün öğrencilere adil davrandı.
- Under supervision, he treats his clients better.
- Gözetim altında, müşterilerine daha iyi davranıyor.
- Tom treated me badly.
- Tom bana kötü davrandı.
- Tom didn't treat Mary very well.
- Tom, Mary'ye pek iyi davranmıyordu.
- Tom doesn't know how to treat his employees properly.
- Tom çalışanlarına nasıl düzgün davranacağını bilmiyor.
- Treat her well.
- Ona iyi davranın.
- Treat your friends with respect!
- Arkadaşlarınıza karşı saygılı davranın!
- Teachers should treat all their students impartially.
- Öğretmenlerin, bütün öğrencilerine tarafsızca davranmaları gerekir.
- They treat others very well.
- Onlar diğerlerine çok iyi davranıyor.
- I wish I'd treated Tom more kindly at that time.
- Keşke o zaman Tom'a daha nazik davransaydım.
- She is an adult, so you should treat her accordingly.
- O bir yetişkin, bu yüzden ona buna göre davranmalısınız.
- Tom treated Mary like a slave.
- Tom Mary'ye bir köle gibi davrandı.
- He treats me really well.
- O bana gerçekten iyi davranıyor.
- Tom treated Mary like part of the family.
- Tom, Mary'ye ailenin bir parçasıymış gibi davrandı.
- He is a friend and I treat him as such.
- O benim bir arkadaşım ve ona öyle davranırım.
- He treats me very nice.
- Bana çok iyi davranır.
- Why am I letting people treat me like this?
- Neden insanların bana böyle böyle davranmalarına izin veriyorum?
- In retrospect, I should have treated her with more respect.
- Geçmişe bakıldığında, ona daha saygılı davranmalıydım.
- You ought not to treat him like that.
- Ona öyle davranmamalısın.
- Tom always treats Mary like a child.
- Tom her zaman Mary'ye bir çocuk gibi davranır.
- Don't treat me like a kid.
- Bana bir çocuk gibi davranma.
- He can't treat me like that.
- Bana böyle davranamaz.
- Teachers should treat all their students impartially.
- Öğretmenler bütün öğrencilerine tarafsız davranmalılar.
- She treated me badly.
- Bana kötü davrandı.
- Tom always treats Mary like a child.
- Tom, Mary'ye her zaman bir çocuk gibi davranır.
- Pedophiles are cruelly treated in prison.
- Pedofililere hapishanede acımasızca davranılıyor.
- I've always treated you with kindness.
- Sana her zaman nezaketle davrandım.
- Tom treats me like an adult.
- Tom bana bir yetişkin gibi davranıyor.
- Quit treating me like a child.
- Bana çocukmuşum gibi davranmayı bırak.
- Let's try to treat each other with respect.
- Birbirimize saygılı davranmaya çalışalım.
- He always treats me like a child.
- Bana hep çocukmuşum gibi davranır.
- We've had a lot of complaints about how you treat your classmates.
- Sınıf arkadaşlarınıza nasıl davrandığınızla ilgili çok şikayet aldık.
- Don't treat me the same way you would treat a child.
- Bana bir çocuğa davrandığın gibi davranma.
- My aunt treats me as if I were a child.
- Teyzem bana sanki bir çocukmuşum gibi davranır.
- He treats me like his slave.
- Bana kölesi gibi davranır.
- Tom treated me like a child.
- Tom bana çocukmuşum gibi davrandı.
- You should be ashamed of yourself for treating me this way!
- Bana böyle davrandığın için kendinden utanmalısın!
- You can't keep treating me like a kid.
- Bana çocukmuşum gibi davranmaya devam edemezsin.
- One should treat his teachers with respect.
- Biri öğretmenlerine saygı ile davranmalı.
- It's a crime the way he treats his children.
- Onun çocuklarına davranma tarzı bir suçtur.
- It's shameful to treat a child so cruelly.
- Bir çocuğa çok zalimce davranmak utanç verici.
- Tom had no right to treat Mary the way he did.
- Tom'un Mary'ye yaptığı şekilde davranma hakkı yoktu.
- I like the way you treat me.
- Bana davranma tarzını seviyorum.
- It's not right to treat people like this.
- İnsanlara böyle davranmak doğru değil.
- I treat everybody the same.
- Herkese aynı şekilde davranırım.
- I treated him like my own son.
- Ben ona kendi oğlum gibi davrandım.
- They treated me like a criminal.
- Onlar bana bir suçlu gibi davrandı.
- They treated us like family.
- Bize aile gibi davrandılar.
- How have they been treating you?
- Onlar sana nasıl davranıyor?
- Tom can't get over how Mary treated him.
- Tom Mary'nin ona nasıl davrandığını unutamıyor.
- How is life treating you?
- Hayat size nasıl davranıyor?
- She is an adult, so you should treat her accordingly.
- O bir yetişkin, bu yüzden ona ona uygun davranmalısın.
- How have they been treating you?
- Sana nasıl davranıyorlardı?
- Tom doesn't like the way Mary treats her dog.
- Tom, Mary'nin köpeğine davranma tarzını sevmiyor.
- Please treat me nicely now.
- Lütfen şimdi bana iyi davran.
- Tom keeps treating me like a kid.
- Tom bana bir çocuk gibi davranmaya devam ediyor.
- Tom treats me very nice.
- Tom bana çok iyi davranıyor.
- You treat me as if I didn't exist.
- Bana hiç var olmamışım gibi davranıyorsun.
- Tom wished that his classmates would treat each other with more respect.
- Tom sınıf arkadaşlarının birbirlerine daha saygılı davranmalarını diledi.
- You should treat everyone fairly.
- Herkese adil davranmalısın.
- He grumbled about the way they treated him.
- Ona nasıl davrandıklarından yakındı.
- Tom treated Mary very well.
- Tom Mary'ye çok iyi davrandı.
- They treat others very well.
- Başkalarına çok iyi davranıyorlar.
- He treats me as an adult.
- O, bana bir yetişkin gibi davranıyor.
- I resent the way he treated me.
- Onun bana davranma şekline kızıyorum.
- It doesn't seem very fair to treat him like this.
- Ona böyle davranmak pek adil görünmüyor.
- I don't like the way you treat me.
- Bana davranma şeklinizi beğenmiyorum.
- Tom can't treat me this way.
- Tom bana bu şekilde davranamaz.
- Tom treats me like a slave.
- Tom bana köle gibi davranıyor.
- Don't treat me like a criminal, because I'm innocent.
- Bana bir suçlu gibi davranma, çünkü ben masumum.
- They're treating me like a child.
- Onlar bana bir çocuk gibi davranıyor.
- Treat him well.
- Ona iyi davranın.
- Quit treating me like a kid.
- Bana çocukmuşum gibi davranmayı bırak.
- We need to treat everyone fairly.
- Herkese adaletli davranmamız gerekiyor.
- We were all treated like lepers.
- Hepimize cüzamlı gibi davranıldı.
- They have treated her well.
- Ona iyi davrandılar.
- We always treated you well.
- Sana hep iyi davrandık.
- Tom had no right to treat Mary that way.
- Tom'un Mary'ye o şekilde davranmaya hakkı yoktu.
- Teachers should treat all their students impartially.
- Öğretmenlerin, öğrencilerinin tümüne tarafsız bir biçimde davranmaları gerekir.
- I have always treated you with respect.
- Ben sana her zaman saygı ile davrandım.
- How are they going to treat Tom?
- Tom'a nasıl davranacaklar?
- I've always treated you with respect.
- Sana her zaman saygılı davrandım.
- We treat our customers well.
- Müşterilerimize iyi davranıyoruz.
- Teachers should treat all their students impartially.
- Öğretmenlerin, bütün öğrencilerine tarafsız olarak davranmaları gerekir.
- Pedophiles are cruelly treated in prison.
- Hapishanede pedofillere acımasızca davranılır.
- You ought not to treat him like that.
- Ona böyle davranmamalısın.
- You never used to treat me like this.
- Eskiden bana hiç böyle davranmazdın.
- Treat him well.
- Ona iyi davran.
- It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsaydık, haksızlık olurdu.
- They treated me well.
- Bana iyi davrandılar.
- The police treated Tom like a common criminal.
- Polis Tom'a adi bir suçlu gibi davrandı.
- We always treated you well.
- Biz her zaman sana iyi davrandık.
- Tom treated Mary like a maid.
- Tom Mary'ye bir hizmetçi gibi davrandı.
- They treat their children like garbage.
- Onlar çocuklarına çöp gibi davranırlar.
- Tom treats his employees generously.
- Tom işçilerine cömert davranır.
- How can you treat your own flesh and blood that way?
- Kendi canından, kendi kanından birine nasıl böyle davranabilirsin?
- Is this any way to treat a lady?
- Bir bayana böyle mi davranılır?
- She treated him like a king.
- Ona bir kral gibi davrandı.
- He can't treat me like that.
- Bana o şekilde davranamaz.
- I don't want you to treat me any differently.
- Bana farklı davranmanı istemiyorum.
- This is the way he treated me.
- Bana böyle davrandı.
- We should treat others with sincerity.
- Başkalarına samimiyetle davranmalıyız.
- How dare you treat me like a criminal!
- Bana bir suçlu gibi davranmaya nasıl cüret edersin!
- He treats me very nice.
- Bana çok iyi davranıyor.
- Tom treats his employees generously.
- Tom çalışanlarına cömert davranır.
- What kind of person would treat their pet that way?
- Nasıl bir insan ev hayvanlarına bu şekilde davranırdı?
- In retrospect, I should have treated her with more respect.
- Geriye dönüp baktığımda, ona daha saygılı davranmalıydım.
- Some men treat women like property.
- Bazı erkekler kadınlara mal gibi davranıyor.
- I treat everybody the same.
- Ben herkese aynı davranırım.
- You should treat people with more respect.
- İnsanlara daha saygılı davranmalısın.
- You can't treat me like this.
- Bana böyle davranamazsın.
- How is life treating you?
- Hayat sana nasıl davranıyor?
- I know how Tom treated Mary.
- Tom'un Mary'e nasıl davrandığını biliyorum.
- This is the way he treated me.
- O bana böyle davrandı.
- They treated me like a criminal.
- Bana bir suçlu gibi davrandılar.
- Don't lash out at me just because my brother treated you badly.
- Kardeşim sana kötü davrandı diye bana saldırma.
- Tom had no right to treat Mary like he did.
- Tom'un Mary'ye böyle davranmaya hakkı yoktu.
- People treat me with respect.
- İnsanlar bana saygılı davranıyor.
- Quit treating me like a child.
- Bana bir çocuk gibi davranmayı bırakın.
- He treats his employees well.
- Çalışanlarına iyi davranıyor.
- No one has the right to treat you like this.
- Kimsenin sana böyle davranmaya hakkı yok.
- You treated me like a child.
- Bana çocuk gibi davrandın.
- The dad treated his adoptive son cruelly.
- Baba evlatlık oğluna acımasızca davrandı.
- Tom treated Mary like a child.
- Tom Mary'ye bir çocuk gibi davrandı.
- Tom treated everybody the same.
- Tom herkese aynı şekilde davranırdı.
- He treats me like a child.
- O, bana bir çocuk gibi davranır.
- Let's treat everybody fairly.
- Herkese dürüst bir biçimde davranalım.
- If you want to feed your pet, you must treat it well.
- Eğer evcil hayvanınızı beslemek istiyorsanız, ona iyi davranmalısınız.
- Tom keeps treating me like a kid.
- Tom bana çocukmuşum gibi davranmaya devam ediyor.
- Tom told me to treat others with respect.
- Tom bana başkalarına karşı saygılı davranmamı söyledi.
- I wish I had treated the girl more kindly.
- Keşke kıza daha nazik davransaydım.
- They're treating me like a child.
- Bana çocukmuşum gibi davranıyorlar.
- Tom can't treat me like this.
- Tom bana böyle davranamaz.
- We are required to treat others with sincerity.
- Başkalarına samimiyetle davranmamız gerekir.
- He treats me as if I were a stranger.
- Bana sanki bir yabancıymışım gibi davranıyor.
- It would be unfair if we treated him so badly.
- Ona bu kadar kötü davransak, haksızlık etmiş olurduk.
- She treats me as if I were a stranger.
- O bana sanki bir yabancıymışım gibi davranır.
- I wish I had treated the girl more kindly at that time.
- Keşke o zaman kıza daha nazik davransaydım.
- We treated him in the politest manner possible.
- Ona mümkün olan en nazik şekilde davrandık.
- Stop treating me like a kid.
- Bana çocukmuşum gibi davranmayı bırak.
- He promised that he would treat John as his own son.
- John'a kendi oğlu gibi davranacağına söz verdi.
- How are they going to treat Tom?
- Onlar Tom'a nasıl davranacaklar?
- I'll never treat you the way Tom treated you.
- Sana Tom'un davrandığı şekilde davranmayacağım.
- Tom treats me like a slave.
- Tom bana bir köle gibi davranıyor.
- Don't treat me like a kid.
- Bana çocukmuşum gibi davranma.
- Tom treats everything like a game.
- Tom her şeye bir oyun gibi davranıyor.
- If you don't start treating people with a little more respect, people may start avoiding you like the plague.
- Eğer insanlara biraz daha saygılı davranmaya başlamazsan, insanlar senden vebalı gibi kaçınmaya başlayabilir.
- Don't treat me like a criminal, because I'm innocent.
- Bana bir suçlu gibi davranmayın, çünkü ben masumum.
- Tom had no right to treat Mary that way.
- Tom'un Mary'ye böyle davranmaya hakkı yoktu.
- I have told you how to treat customers.
- Müşterilere nasıl davranılacağını sana söyledim.
- They treated me well.
- Onlar bana iyi davrandılar.
- Tom treated Mary like a queen.
- Tom Mary'ye bir kraliçe gibi davrandı.
- Don't treat me the same way you would treat a child.
- Bana bir çocuğa davrandığın gibi aynı şekilde davranma.
- How can you treat your own flesh and blood that way?
- Kendi kanından ve canından olan birine nasıl böyle davranabilirsin?
- He treats his employees generously.
- Çalışanlarına cömert davranıyor.
- Some men treat women like property.
- Bazı erkekler kadınlara mal gibi davranır.
- I won't be your friend as long as you treat me like that.
- Bana böyle davrandığın sürece senin arkadaşın olmayacağım.
- The police treated Tom like a common criminal.
- Polis Tom'a sıradan bir suçlu gibi davrandı.
- The teacher treated all the students fairly.
- Öğretmen tüm öğrencilere adil davrandı.
- You can't treat me like that.
- Bana o şekilde davranamazsın.
- Mary treated Tom like her own son.
- Mary, Tom'a kendi oğlu gibi davranırdı.
- One should treat his teachers with respect.
- İnsan öğretmenlerine saygılı davranmalı.
- Teachers should treat all their students impartially.
- Öğretmenlerin, bütün öğrencilerine tarafsız bir şekilde davranmaları gerekir.
- I know how Tom treated Mary.
- Tom'un Mary'ye nasıl davrandığını biliyorum.
- The professor treated her as one of his students.
- Profesör ona öğrencilerinden biri gibi davrandı.
- People seem to be treating me differently today.
- İnsanlar bugün bana farklı davranıyor gibi görünüyor.
- The girl treated her horse kindly.
- Kız atına nazik davrandı.
- How are they treating you?
- Sana nasıl davranıyorlar?
- She treated me badly.
- O bana kötü davrandı.
- I have told you how to treat customers.
- Size müşterilere nasıl davranacağınızı söylemiştim.
- How'd they treat you in jail, Tom?
- Sana hapishanede nasıl davrandılar, Tom?
- Tom treated Mary differently.
- Tom, Mary'ye farklı biçimde davrandı.
- They treat me like a child.
- Bana çocukmuşum gibi davranıyorlar.
- You can't treat me this way.
- Bana bu şekilde davranamazsın.
- No one has the right to treat you like this.
- Hiç kimsenin sana böyle davranmaya hakkı yok.
- Tom treated me like a child.
- Tom bana bir çocuk gibi davranıyordu.
- You never used to treat me like this.
- Bana asla bu şekilde davranmazdın.
- If you behave like a lackey, you're treated like a lackey.
- Bir dalkavuk gibi davranırsanız bir dalkavuk gibi davranılırsınız.
- How's Tom been treating you?
- Tom sana nasıl davranıyor?
- Why am I letting people treat me like this?
- Neden insanların bana böyle davranmasına izin veriyorum?
- Tom treated me like a kid.
- Tom bana bir çocuk gibi davrandı.
- She treated him very well.
- Ona çok iyi davrandı.
- They are treating me like a child.
- Bana çocukmuşum gibi davranıyorlar.
- We must treat others with sincerity.
- Başkalarına samimiyetle davranmalıyız.
- If you treat a customer well, he'll be a customer for life.
- Bir müşteriye iyi davranırsan, ömürlük bir müşteri olur.
- Stop treating me like a kid.
- Bana bir çocuk gibi davranmayı kes.
- You should be ashamed of yourselves after the way you treated Tom.
- Tom'a davranma tarzından sonra kendinden utanmalısın.
- I don't treat you like enemies.
- Sana düşman gibi davranmıyorum.
- Tom can't get over how Mary treated him.
- Tom, Mary'nin ona nasıl davrandığını unutamıyor.
- What kind of person would treat their pet that way?
- Ne tür bir insan evcil hayvanına bu şekilde davranır?
- Tom treats me like I'm still a kid.
- Tom bana hâlâ çocukmuşum gibi davranıyor.
- Sami didn't treat Layla well.
- Sami, Layla'ya iyi davranmadı.
- Please treat me this year as well as you did last year.
- Lütfen geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bana iyi davranın.
- He treats me as if I am a stranger.
- Bana bir yabancıymışım gibi davranıyor.
- That is how he always treats me.
- O bana hep böyle davranır.
- Tom didn't treat Mary right.
- Tom, Mary'ye iyi davranmadı.
- He must be crazy to treat his parents like this.
- Ailesine böyle davrandığı için deli olmalı.
- Let's treat everybody fairly.
- Herkese adil davranalım.
- How's married life treating you?
- Evlilik hayatı sana nasıl davranıyor?
- Men should always treat women with respect.
- Erkekler kadınlara daima saygıyla davranmalıdır.
- Tom treats me like I'm still a kid.
- Tom bana hâlâ bir çocukmuşum gibi davranıyor.
- I wish I'd treated Tom more kindly at that time.
- Keşke o zaman Tom'a daha kibar davransaydım.
- How'd they treat you in jail, Tom?
- Hapiste sana nasıl davrandılar, Tom?
- Tom told me to treat others with respect.
- Tom bana başkalarına saygılı davranmamı söyledi.
- He complained that he was unfairly treated.
- Kendisine adil davranılmadığından şikayetçi olmuştur.
- We need to treat everyone fairly.
- Herkese adil davranmalıyız.
- My parents treat me unfairly compared to my brother.
- Erkek kardeşimle karşılaştırıldığında ebeveynlerim bana insafsızca davranıyor.
- They treated me badly.
- Bana kötü davrandılar.
- He treats me like a child.
- Bana çocukmuşum gibi davranıyor.
- If you treat him fairly, he will be fair with you.
- Ona adil davranırsan, o da sana adil davranacaktır.
- Sami knew how to treat a beautiful woman.
- Sami güzel bir kadına nasıl davranılacağını biliyordu.
- He treats me as an adult.
- Bana bir yetişkin gibi davranıyor.
- We treat all visitors alike.
- Bütün ziyaretçilere aynı şekilde davranıyoruz.
- Layla treated her son Sami poorly.
- Leyla, oğlu Sami'ye kötü biçimde davranıyordu.
- Don't treat me as if I were a child.
- Bana çocukmuşum gibi davranma.
- We treated him in the politest manner possible.
- Ona, olabilecek en kibar şekilde davrandık.
- I still don't like the way Tom treats Mary.
- Tom'un Mary'ye davranma tarzından hâlâ hoşlanmıyorum.
- Tom would treat you with respect.
- Tom sana saygılı davranırdı.
- He treats me as if I were a stranger.
- Bana bir yabancıymışım gibi davranıyor.
- Treat your friends with respect!
- Arkadaşlarınıza saygılı davranın.
- Don't treat me like a child.
- Bana bir çocuk gibi davranma.
- We treat all visitors alike.
- Biz bütün ziyaretçilere aynı davranırız.
- Tom treated Mary badly.
- Tom Mary'ye kötü davrandı.
- I don't treat you like enemies.
- Size düşman gibi davranmıyorum.
- Tom treated Mary as one of the family.
- Tom Mary'ye aileden biri gibi davrandı.
- My parents treat me unfairly compared to my brother.
- Annemle babam kardeşime kıyasla bana adaletsiz davranıyor.
- She treats me as if I were a baby.
- Bana sanki bir bebekmişim gibi davranıyor.
- They treat their employees well.
- Çalışanlarına iyi davranıyorlar.
- Tom treats Mary well.
- Tom, Mary'ye iyi davranıyor.
- Tom always treats me like a child.
- Tom bana hep çocukmuşum gibi davranır.
Show More (330)
|
2 |
treat |
tedavi etmek |
v. |
|
- This disease is hard to treat because of drug-resistant strains.
- İlaca dirençli yapısı nedeniyle bu hastalığı tedavi etmek zordur.
- Once the disease has been diagnosed, it has to be treated so as to cure the patient.
- Hastalık teşhis edildikten sonra, hastayı iyileştirmek için tedavi edilmelidir.
- However, it is rather like trying to treat chickenpox by scraping it off the skin instead of going to the doctor.
- Bu daha ziyade su çiçeğini doktora gitmek yerine deriden kazıyarak tedavi etmeye çalışmaya benzemektedir.
- We do not help drug addicts by only treating symptoms.
- Uyuşturucu bağımlılarına sadece semptomları tedavi ederek yardımcı olamayız.
- However, it is rather like trying to treat chickenpox by scraping it off the skin instead of going to the doctor.
- Ancak bu, su çiçeğini doktora gitmek yerine deriden kazıyarak tedavi etmeye çalışmaya benziyor.
- Do we have the right to allow people to die when they could be treated?
- Tedavi edilebilecekken insanların ölmesine izin vermeye hakkımız var mı?
- Lack of funding prevents people over the age of 45 being treated.
- Finansman eksikliği 45 yaş üstü insanların tedavi edilmesini engelliyor.
- Mr Wiebenga and I visited the local hospital in Nukus where patients with TB are treated.
- Bay Wiebenga ve ben Nukus'ta verem hastalarının tedavi edildiği yerel hastaneyi ziyaret ettik.
- We must do all we can to detect, treat and care for people with cancer.
- Kanserli kişileri tespit etmek, tedavi etmek ve onlara bakmak için elimizden geleni yapmalıyız.
- Unless this question is answered, we are only treating the symptoms while the problem continues to spread insidiously.
- Bu soru cevaplanmadığı sürece, sorun sinsice yayılmaya devam ederken sadece semptomları tedavi etmiş oluruz.
- In a few cases it has been common practice for some time to supply the raw ingredients to treat the patient.
- Birkaç vakada, hastayı tedavi etmek için ham maddeleri tedarik etmek bir süredir yaygın bir uygulama olmuştur.
- I visited hospitals where they were trying to treat the casualties of the problem.
- Sorunun kurbanlarını tedavi etmeye çalıştıkları hastaneleri ziyaret ettim.
- Lack of funding prevents people over the age of 45 from being treated.
- Finansman eksikliği 45 yaş üstü kişilerin tedavi edilmesini engellemektedir.
- You run a hospital that treats thousands of patients every day.
- Her gün binlerce hasta tedavi eden bir hastaneyi yönetiyorsun.
- Our hospital treats about half a million patients a year.
- Hastanemizde yılda yaklaşık yarım milyon hasta tedavi ediliyor.
- You run a hospital that treats thousands of patients every day.
- Her gün binlerce hastayı tedavi eden bir hastane işletiyorsunuz.
- We must treat these before we can discuss the cultural and psychological problems.
- Kültürel ve psikolojik sorunları tartışmaya başlamadan önce bunları tedavi etmemiz gerekiyor.
- The disease at this stage is treated only in a hospital setting.
- Bu aşamadaki hastalık sadece bir hastane ortamında tedavi edilir.
- Our hospital treats about half a million patients a year.
- Hastanemiz yılda yaklaşık yarım milyon hastayı tedavi ediyor.
- The disease at this stage is treated only in a hospital setting.
- Bu aşamadaki hastalık sadece hastane ortamında tedavi edilir.
- I'm being treated at the hospital.
- Ben hastanede tedavi ediliyorum.
- Tom was treated there.
- Tom orada tedavi edildi.
- Diabetes is an expensive disease to treat.
- Diyabet, tedavi edilmesi pahalı bir hastalıktır.
- Where did you treat them?
- Onları nerede tedavi ettiniz?
- You yourself need to be treated!
- Sizin de tedavi edilmeniz gerekiyor!
- Tom was treated and released.
- Tom tedavi edildi ve taburcu edildi.
- Do you treat farm animals?
- Çiftlik hayvanlarını tedavi ediyor musun?
- Tom is being treated at a nearby hospital.
- Tom yakındaki bir hastanede tedavi ediliyor.
- Tom needs to be treated fairly.
- Tom'un adil bir şekilde tedavi edilmesi gerekiyor.
- She treated his broken leg.
- O, kırık bacağını tedavi etti.
- Tom was treated at a nearby hospital.
- Tom yakındaki bir hastanede tedavi edildi.
- This is the first time I've ever treated a wounded person.
- İlk defa yaralı bir insanı tedavi ediyorum.
- Have you ever treated children?
- Hiç çocuk tedavi ettiniz mi?
- Acupuncture is often used to treat pain.
- Akupunktur genellikle ağrıyı tedavi etmek için kullanılır.
- You yourself need to be treated!
- Siz kendinizi tedavi ettirmelisiniz!
- The man was used to treating this kind of wound.
- Adam bu tür yarayı tedavi etmeye alışkındı.
- Have you ever treated children?
- Hiç çocukları tedavi ettin mi?
- Do you treat farm animals?
- Çiftlik hayvanlarını tedavi eder misin?
- Tom refused to be treated.
- Tom tedavi edilmeyi reddetti.
- The man was used to treating this kind of wound.
- Adam bu tür yaraları tedavi etmeye alışkındı.
- She treated his broken leg.
- Kırık bacağını tedavi etti.
- They were treated for hypothermia.
- Onlar hipotermi nedeniyle tedavi edildiler.
- Sami had lots of mental and emotional problems and he treated them with alcohol.
- Sami'nin birçok zihinsel ve duygusal sorunu vardı ve bunları alkolle tedavi ediyordu.
- The therapist is treating the patient for a back injury.
- Terapist hastayı sırtındaki bir sakatlık için tedavi ediyor.
- She treated him for a broken leg.
- Onun kırık bacağını tedavi etti.
- I'll treat you.
- Ben sizi tedavi edeceğim.
- I'd like to ask you about a patient you treated.
- Tedavi ettiğiniz bir hastayı sormak istiyorum.
- She treated his wound.
- Yarasını tedavi etti.
- She treated his wound.
- O, onun yarasını tedavi etti.
- There are few specialists in the world who can treat this disease.
- Dünyada bu hastalığı tedavi edebilecek çok az uzman var.
- Where did you treat them?
- Onları nerede tedavi ettin?
- He is sick and should be treated as such.
- O hasta ve ona göre tedavi edilmeli.
- There is an urgent need for a more effective method of treating this disease.
- Bu hastalığı tedavi edecek daha etkili bir yönteme acil olarak ihtiyaç var.
- There are few specialists in the world who can treat this disease.
- Dünyada bu hastalığı tedavi edebilen az sayıda uzman var.
- Mary treated her wounded knee.
- Mary yaralı dizini tedavi etti.
- Tom was being treated at the hospital.
- Tom hastanede tedavi edildi.
Show More (53)
|
3 |
treat |
muamele etmek |
v. |
|
- Why does tax law not treat partnerships and corporate enterprises equally?
- Vergi hukuku neden ortaklıklara ve şirketlere eşit muamele etmiyor?
- Treating workers with dignity is a crucial step in increasing labour productivity.
- Çalışanlara onurlu bir şekilde muamele edilmesi, işgücü verimliliğinin arttırılmasında çok önemli bir adımdır.
- Turkey must be treated in the same way as all the other candidate countries.
- Türkiye'ye diğer tüm aday ülkelerle aynı şekilde muamele edilmelidir.
- It is, therefore, crucial to demand that, in future, countries are not all treated in the same way.
- Bu nedenle gelecekte ülkelerin hepsine aynı şekilde muamele edilmemesini talep etmek çok önemlidir.
- On the subject of the labour market, it is our opinion that everyone should be treated equally.
- İş gücü piyasası konusunda herkese eşit muamele edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
- Individuals are not being treated as individuals, they are being treated as groups coming from the country concerned.
- Bireylere birey olarak değil, ilgili ülkeden gelen gruplar olarak muamele edilmektedir.
- Each individual will, of course, be treated precisely as an individual.
- Elbette her bireye tam olarak bir birey olarak muamele edilecektir.
- Children must be treated as fully-fledged partners in the decision-making process.
- Çocuklara karar alma sürecinde tam teşekküllü ortaklar olarak muamele edilmelidir.
- There is no compelling justification to treat game differently from other meats, as is the case at present.
- Şu anda olduğu gibi, av hayvanlarına diğer etlerden farklı muamele etmek için zorlayıcı bir gerekçe yoktur.
- It cannot be, or rather it should not be, the case that Europe's poor are treated unequally.
- Avrupa'nın yoksullarına eşitsiz muamele edilmesi söz konusu olamaz, daha doğrusu olmamalıdır.
- How will these kinds of animals be treated in the future?
- Bu tür hayvanlara gelecekte nasıl muamele edilecek?
- My Group believes that all consumers, both within and outside the European Union, should be treated equally.
- Grubum, Avrupa Birliği içindeki ve dışındaki tüm tüketicilere eşit muamele edilmesi gerektiğine inanmaktadır.
- It is essential that all candidates for accession are treated equally.
- Katılım için tüm adaylara eşit muamele edilmesi esastır.
- Those who try to come to Europe must be treated respectfully, humanely and equally.
- Avrupa'ya gelmeye çalışanlara saygılı, insani ve eşit bir şekilde muamele edilmelidir.
- The second important feature of our study is that all Member States must be treated in the same way.
- Çalışmamızın ikinci önemli özelliği ise tüm Üye Devletlere aynı şekilde muamele edilmesi gerektiğidir.
- It would not be fair to treat passengers differently when they have to face similar difficulties.
- Benzer zorluklarla karşılaşan yolculara farklı muamele etmek adil olmayacaktır.
- The issue of how they are being treated has given rise to international concern.
- Onlara nasıl muamele edildiği konusu uluslararası endişelere yol açmıştır.
- And tell them this is how we treat thieves and liars.
- Ve söyle onlara hırsız ve yalancılara, biz böyle muamele ederiz.
- He treats me really well.
- Bana gerçekten iyi muamele ediyor.
- If you treat a customer well, he'll be a customer for life.
- Bir müşteriye iyi muamele ederseniz, ömür boyu bir müşteri olacaktır.
- He complained that he was unfairly treated.
- Haksız şekilde muamele edilmekten şikâyet etti.
- Everyone treated her like a princess.
- Herkes ona prenses gibi muamele etti.
- Tom deserves to be treated better.
- Tom daha iyi muamele edilmeyi hak ediyor.
- We are tired of being treated like children.
- Bize çocuk gibi muamele edilmesinden bıktık.
- He is an old man and should be treated as such.
- O yaşlı bir adam ve o biçimde muamele edilmelidir.
- How are they going to treat Tom?
- Tom'a nasıl muamele edecekler?
- He was badly treated at the hands of his enemies.
- Ona düşmanlarının elinde kötü muamele edildi.
- Tom was treated terribly.
- Tom'a berbat bir şekilde muamele edilmişti.
- She can't stand being treated like a child.
- Ona çocuk muamelesi edilmesine katlanamıyor.
- He is a director, and should be treated as such.
- O bir yönetmen ve böyle muamele edilmelidir.
- He complained of having been treated unfairly.
- Haksız biçimde muamele edilmekten şikâyet etti.
Show More (28)
|
4 |
treat |
ısmarlamak |
v. |
|
- Let me treat you to a cup of coffee at the coffee shop over there.
- Oradaki kafeteryada sana bir fincan kahve ısmarlayayım.
- I'll treat you to dinner.
- Sana akşam yemeği ısmarlayacağım.
- Tom treated Mary to dinner.
- Tom Mary'ye yemek ısmarladı.
- She treated me to a cup of tea.
- O bana bir bardak çay ısmarladı.
- I'll treat you.
- Size ısmarlayacağım.
- I'll treat you to sushi.
- Sana suşi ısmarlayacağım.
- I'll treat you to dinner if you help me.
- Bana yardım edersen sana yemek ısmarlarım.
- I didn't pay anything - he treated me.
- Ben hiçbir şey ödemedim, o bana ısmarladı.
- Let me treat you to a cup of coffee at the coffee shop over there.
- Şuradaki kafede sana bir fincan kahve ısmarlayayım.
- Tom treated himself to a large dish of ice cream.
- Tom kendine büyük bir tabak dondurma ısmarladı.
- Tom treated Mary to dinner.
- Tom Mary'ye akşam yemeği ısmarladı.
- She treated each of us to an ice cream.
- Her birimize dondurma ısmarladı.
- Today is my treat.
- Bugün ben ısmarlıyorum.
- Aunty Kelly treated us to ice cream today.
- Kelly teyze bugün bize dondurma ısmarladı.
- I'll treat you to sushi.
- Size suşi ısmarlayacağım.
- I'll treat you to dinner.
- Ben size akşam yemeği ısmarlayacağım.
Show More (13)
|
5 |
treat |
ele almak |
v. |
|
- We were asked to treat these as a matter of urgency.
- Bizden bunları acil bir mesele olarak ele almamız istendi.
- I also pointed out that we would treat such proposals with appropriate urgency when the matter is presented to us.
- Ayrıca konu bize sunulduğunda bu tür önerileri uygun bir ivedilikle ele alacağımızı da belirttim.
- It has been the Presidency's intention to treat the Prestige accident extremely seriously.
- Başkanlık, Prestij kazasını son derece ciddi bir şekilde ele alma niyetinde olmuştur.
- Let us treat the whole business as a didactic drama.
- Tüm bu işi didaktik bir drama olarak ele alalım.
- It has been the Presidency's intention to treat the Prestige accident extremely seriously.
- Başkanlığın niyeti Prestige kazasını son derece ciddi bir şekilde ele almak olmuştur.
- In doing that we certainly should not treat the number of meetings and summits as some kind of yardstick.
- Bunu yaparken kesinlikle toplantı ve zirve sayısını bir tür kıstas olarak ele almamalıyız.
- I also pointed out that we would treat such proposals with appropriate urgency when the matter is presented to us.
- Ayrıca, konu bize sunulduğunda bu tür önerileri uygun bir ivedilikle ele alacağımızı da belirttim.
- We are opposed to any attempt to treat water as a commodity.
- Suyun bir meta olarak ele alınmasına yönelik her türlü girişime karşıyız.
- We were asked to treat these as a matter of urgency.
- Bunları acil bir mesele olarak ele almamız istendi.
- The Convention must come to treat this as a core point.
- Kurultay bunu temel bir nokta olarak ele almalıdır.
Show More (7)
|
6 |
treat |
ikram |
n. |
|
- Treat other families to celebrate Ye-seo becoming school president?
- Ye-seo'nun okulda müdür oluşunu kutlamak için diğer ailelere ikramda bulundunuz mu?
- Treat other families to celebrate Ye-seo becoming school president?
- Ye-seo'nun okul başkanı olmasını kutlamak için diğer ailelere ikramda bulundunuz mu?
- Folks, we got a real treat for you tonight.
- Millet, bu gece sizin için gerçek bir ikramımız var.
- It's my treat.
- Benim ikramım.
- It's my treat.
- Bu benim ikramım.
- What's your favorite treat?
- En sevdiğiniz ikram nedir?
- This is my treat.
- Bu benim ikramım.
- What's your favorite treat?
- En sevdiğin ikram hangisidir?
- Fido, do you want a treat?
- Fido, ikram ister misin?
- I got you a treat.
- Sana bir ikramım var.
Show More (7)
|
7 |
treat |
görmek |
v. |
|
- To this day, women are being treated as inferior and discriminated against, also in working situations.
- Bugüne kadar kadınlar, çalışma koşullarında da aşağı görülüyor ve ayrımcılığa uğruyor.
- So I treat this as a beginning and not an end.
- Dolayısıyla bunu bir son değil bir başlangıç olarak görüyorum.
- However, people have treated these things as ordinary human theory.
- Fakat insanlar bunları sıradan insan teorisi olarak görmektedir.
- However, you shouldn't treat the little issues you have like they are nothing.
- Ancak, yaşadığınız küçük meseleleri önemsiz görmemelisiniz.
- Tom treats everything like a game.
- Tom her şeyi bir oyun gibi görür.
- Were you treated for an infection after your surgery?
- Ameliyatınızdan sonra enfeksiyon tedavisi gördünüz mü?
- Were you treated for an infection after your surgery?
- Ameliyatın ardından enfeksiyon tedavisi gördünüz mü?
Show More (4)
|
8 |
treat |
işlemek |
v. |
|
- Pigs were fed improperly treated swill, which was bad farming practice.
- Domuzlar, kötü bir çiftçilik uygulaması olan, uygun olmayan şekilde işlenmiş süprüntü ile besleniyordu.
- Pigs were fed improperly treated swill, which was bad farming practice.
- Domuzlar uygun olmayan şekilde işlenmiş atıklarla besleniyordu, ki bu da hatalı bir çiftçilik uygulamasıydı.
- We can determine whether products have been treated, be it legally or illegally.
- İster yasal ister yasadışı olsun, ürünlerin işlenip işlenmediğini tespit edebiliriz.
- Certain waste flows are more easily treated in a co-incineration plant.
- Bazı atık akışları birlikte yakma tesisinde daha kolay işlenir.
- They must be separately registered, stored, treated and marketed, and evidence of each operation must be recorded.
- Bunlar ayrı ayrı kaydedilmeli, depolanmalı, işlenmeli ve pazarlanmalı ve her bir işlemin kanıtı kaydedilmelidir.
- The substance must be treated with acid.
- Bu madde asitle işlenmeli.
Show More (3)
|
9 |
treat |
ikram etmek |
v. |
|
- She treated each of us to an ice cream.
- O, her birimize bir dondurma ikram etti.
- Tom treated himself to a large dish of ice cream.
- Tom kendine büyük bir tabak dondurma ikram etti.
- She treated me to a cup of tea.
- Bana bir fincan çay ikram etti.
Show More (0)
|
10 |
treat |
sürpriz |
n. |
|
- Folks, we got a real treat for you tonight.
- Millet, bu gece sizin için gerçek bir sürprizimiz var.
- Folks, we got a real treat for you tonight.
- Millet, bu akşam size çok güzel bir sürprizimiz var.
Show More (-1)
|
11 |
treat |
(yemek vb.) ısmarlamak |
v. |
|
- My rich friends often treat me to an expensive restaurant.
- Zengin arkadaşlarım beni sık sık pahalı restoranlara götürür.
Show More (-2)
|
12 |
treat |
saymak |
v. |
|
- Please treat this news as completely confidential until we find the people involved in it.
- Olaya karışan kişileri bulana kadar lütfen bu haberi tamamen gizli sayın.
Show More (-2)
|
13 |
treat |
uygulamak |
v. |
|
- They wanted to treat my lawn with chemicals, but I said no.
- Çimlerime kimyasal madde uygulamak istediler ama ben hayır dedim.
Show More (-2)
|
14 |
treat |
ziyafet |
n. |
|
- When they were kids, a trip to their grandma's country house was a real treat.
- Çocukken, büyükannelerinin kır evine yaptıkları bir gezi tam bir ziyafet olurdu.
Show More (-2)
|
15 |
treat |
hediye |
n. |
|
- Lee took his son to a Yankees game as a birthday treat.
- Lee oğlunu doğum günü hediyesi olarak Yankees maçına götürdü.
Show More (-2)
|
16 |
treat |
zevk |
n. |
|
- Ice cream is my favorite treat.
- Dondurma en büyük zevkimdir.
Show More (-2)
|
17 |
treat |
işlemden geçirmek (ham ya da ara malları) |
v. |
|
- If we want to eat fresh produce, then it is impossible first to treat it thermally.
- Taze ürün yemek istiyorsak, önce onu termal olarak işlemden geçirmek imkansızdır.
Show More (-2)
|
18 |
treat |
bakmak |
v. |
|
- Our hospital treats about half a million patients a year.
- Bizim hastanemiz yılda yaklaşık bir buçuk milyon hastaya bakıyor.
Show More (-2)
|
19 |
treat |
düşünmek |
v. |
|
- Everything he said so far should be treated as evidence.
- Onun şimdiye kadar söylediği her şey kanıt olarak düşünülmeli.
Show More (-2)
|
20 |
treat |
kıyak |
n. |
|
- I got you a treat.
- Sana bir kıyak yaptım.
Show More (-2)
|