1 |
golden |
altın |
n. |
|
- In American culture, speech is golden.
- Amerikan kültüründe söz altın değerindedir.
- She was a girl with golden hair.
- O altın saçlı bir kızdı.
- Golden guns don't protect you from bullets.
- Altın silahlar seni kurşunlardan korumaz.
- He received a golden watch as a prize.
- Ödül olarak altın bir saat aldı.
- Sadako looked at the golden paper crane that her best friend Chizuko had made for her.
- Sadako, en yakın arkadaşı Chizuko'nun kendisi için yaptığı altın kâğıttan turnaya baktı.
- I have a nice golden fountain pen.
- Güzel bir altın dolma kalemim var.
- In American culture, speech is golden.
- Amerikan kültüründe söz altındır.
- Golden words, in love, do everything.
- Altın sözler, aşkta her şeyi yap.
- Don't kill the goose that lays the golden eggs.
- Altın yumurtlayan tavuğu kesmeyin.
- A wooden bed is better than a golden coffin.
- Tahta bir yatak altın bir tabuttan daha iyidir.
- He died believing that he had found the fabled golden city of the Incas.
- İnkaların efsanevi altın şehrini bulduğuna inanarak öldü.
- I see the golden cross.
- Altın haçı görüyorum.
- He received a golden watch as a prize.
- Bir ödül olarak altın bir saat aldı.
- I have a nice golden fountain pen.
- Güzel bir altın dolmakalemim var.
- The princess wore a golden dress.
- Prenses altın bir elbise giyiyordu.
- She gave me a golden luxury watch.
- O bana altın bir lüks saat verdi.
- Golden reins do not make a better horse.
- Altın yaldızlı dizginler atı daha iyi bir at yapmaz.
- Silence is golden, but not when trying to learn a foreign language.
- Sessizlik altındır, ama yabancı bir dil öğrenmeye çalışırken değil.
- Even though we're supposedly in a recession, people are traveling abroad in record numbers this Golden Week holiday.
- Sözde bir durgunluk içinde olmamıza rağmen bu Altın Hafta tatilinde rekor sayıda insan yurt dışında seyahat ediyor.
- Grab the golden egg.
- Altın yumurtayı yakala.
- She was a girl with golden hair.
- Altın saçlı bir kızdı.
- Golden words, in love, do everything.
- Aşkta altın sözler her şeyi yapar.
- Don't kill the goose that lays the golden eggs.
- Altın yumurtlayan kazı kesme.
- She stabbed him with a golden trident.
- Ona altın bir mızrak sapladı.
- These geese lay golden eggs.
- Bu kazlar altın yumurta yumurtlar.
- He died believing that he had found the fabled golden city of the Incas.
- O, İnkaların efsanevi altın şehrini bulduğuna inanarak öldü.
- A wooden bed is better than a golden coffin.
- Ahşap bir yatak altın tabuttan daha iyidir.
- These geese lay golden eggs.
- Bu kazlar altın yumurtlar.
- She gave me a golden luxury watch.
- O da bana altın bir lüks saat verdi.
- The princess rode in a golden carriage.
- Prenses altın bir arabaya bindi.
- Silence is golden.
- Sessizlik altındır.
- Golden reins do not make a better horse.
- Eşeğe altın semer de vursan yine eşektir.
- A wooden bed is better than a golden coffin.
- Tahta bir yatak, altın bir tabuttan daha iyidir.
- Caesar erected a golden statue of Cleopatra.
- Sezar, Kleopatra'nın altın bir heykelini dikti.
- Even though we're supposedly in a recession, people are traveling abroad in record numbers this Golden Week holiday.
- Sözde durgunluk içinde olmamıza rağmen, insanlar bu Altın Hafta tatilinde rekor sayıda yurtdışına seyahat ediyor.
- The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel bakire kayanın tepesine oturdu ve güneş ışığında altın saçlarını taradı.
- A 17-storey residential building, called the Golden Dragon, was destroyed by the earthquake.
- Altın Ejderha adlı 17 katlı bir konut binası depremde yıkıldı.
- He gave me a golden luxury watch.
- Bana altın bir lüks saat verdi.
- I see the golden cross.
- Ben altın haçı görüyorum.
- The princess wore a golden dress.
- Prenses altın bir elbise giydi.
Show More (37)
|
2 |
golden |
altın sarısı |
adj. |
|
- When the garlic is golden, add the fish.
- Sarımsaklar altın sarısıyken, balıkları ekleyin.
- The girl has golden hair.
- Kızın altın sarısı saçları var.
- Mary has long golden hair.
- Mary'nin uzun altın sarısı saçları var.
- Mary has long golden hair.
- Tom'un uzun altın sarısı saçı var.
Show More (1)
|
3 |
golden |
altın renginde |
adj. |
|
- Wine is a pure and clear product of nature, clear and golden in the glass.
- Şarap, kadehte berrak ve altın renginde görünüen, doğanın saf ve berrak bir ürünüdür.
- Wine is a pure and clear product of nature, clear and golden in the glass.
- Şarap doğanın saf ve berrak bir ürünüdür, kadehte berrak ve altın rengindedir.
- The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
Show More (0)
|
4 |
golden |
altından yapılmış |
adj. |
|
- The princess rode in a golden carriage.
- Prenses altından yapılmış bir arabaya bindi.
Show More (-2)
|
5 |
golden |
altın rengi almak |
v. |
|
- When the garlic is golden, add the fish.
- Sarımsak altın rengini alınca balığı ekleyin.
Show More (-2)
|
6 |
golden |
mükemmel |
adj. |
|
- Tom is a golden boy.
- Tom mükemmel bir çocuk.
Show More (-2)
|