English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | prematurely adv. | erken | ||
Tom spoke prematurely. Tom erken konuştu. More Sentences |
||||
General | prematurely adv. | zamanından önce | ||
There is the risk that the resources allocated for the following year would be released prematurely. Bir sonraki yıl için tahsis edilen kaynakların zamanından önce serbest bırakılması riski bulunmaktadır. More Sentences |
||||
General | prematurely adv. | (doğum) prematüre olarak | ||
Mary was born prematurely during a 16 hour transcontinental flight. Mary 16 saatlik kıtalararası bir uçuş sırasında prematüre olarak doğdu. More Sentences |
||||
General | prematurely adv. | mevsimsiz olarak | ||
General | prematurely adv. | (doğum) vaktinden önce | ||
General | prematurely adv. | (doğum) erkenden |
English | Turkish | |
---|---|---|
General | ||
General | die prematurely v. | genç yaşta ölmek |
General | die prematurely v. | erken ölmek |