English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | mediating adj. | arabuluculuk yapan | ||
What is important is that both mediating parties are aware of their diplomatic and military powers. Önemli olan, arabuluculuk yapan her iki tarafın da diplomatik ve askeri güçlerinin farkında olmalarıdır. More Sentences |
||||
General | mediating n. | arabulma | ||
General | mediating adj. | bağdaştırıcı | ||
General | mediating adj. | uzlaştırıcı |
English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | mediating role n. | arabulucu rol | ||
We spoke with Buddhists, Hindus and Christians, including Bishop Dr Joseph, who had a mediating role. Arabulucu rolü üstlenen Piskopos Dr Joseph de dahil olmak üzere Budistler, Hindular ve Hıristiyanlarla görüştük. More Sentences |
||||
General | mediating language n. | aracı dil | ||
General | mediating role n. | arabulucu rolü | ||
Psychology | ||||
Psychology | mediating variables n. | aracı değişkenler | ||
Psychology | mediating neurotransmitters n. | aracılık yapan nörotransmitterler | ||
Linguistics | ||||
Linguistics | mediating causer n. | aracı ettiren |