| English | Turkish | |||
|---|---|---|---|---|
| Common Usage | ||||
| Common Usage | inappropriate adj. | uygun olmayan | ||
|
If your orchid has yellowish leaves, it means that it was placed in inappropriate location. Orkidenizin yaprakları sararmışsa, uygun olmayan bir yere yerleştirilmiş demektir. More Sentences |
||||
| Common Usage | inappropriate adj. | yakışıksız | ||
|
This behaviour towards a Head of State is improper and inappropriate. Bir Devlet Başkanına yönelik bu davranış uygunsuz ve yakışıksızdır. More Sentences |
||||
| General | ||||
| General | inappropriate adj. | uygunsuz | ||
|
I consider these comments from the chairman of the Convention unacceptable and inappropriate. Konvansiyon başkanının bu yorumlarını kabul edilemez ve uygunsuz buluyorum. More Sentences |
||||
| General | inappropriate adj. | yersiz | ||
|
His critique was totally inappropriate. Onun eleştirisi tamamen yersizdi. More Sentences |
||||
| General | inappropriate adj. | yakışıksız | ||
|
This was a most inappropriate statement towards this democratically elected all-party government. Bu, demokratik olarak seçilmiş tüm partilerden oluşan bu hükümete yönelik çok yakışıksız bir açıklamaydı. More Sentences |
||||
| General | inappropriate adj. | isabetsiz | ||
| General | inappropriate adj. | yakışık almayan | ||
| General | inappropriate adj. | münasebetsiz | ||
| General | inappropriate adj. | biçimsiz | ||
| General | inappropriate adj. | caiz değil | ||
