English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | famine n. | kıtlık | ||
The public's perception of hunger is very often the televisual one of famine. Kamuoyunun açlık algısı çoğu zaman televizyondaki kıtlık algısıdır. More Sentences |
||||
General | ||||
General | famine n. | kıtlık | ||
The UN estimates that seven and a half million people are at risk of famine in this devastated country. BM, bu harap olmuş ülkede yedi buçuk milyon insanın kıtlık riski altında olduğunu tahmin ediyor. More Sentences |
||||
General | famine n. | sıkıntı | ||
Famine caused great distress among the people. Açlık insanlar arasında büyük sıkıntıya neden oldu. More Sentences |
||||
General | famine n. | açlık | ||
Their departure will spell the end of farms, famine for 12 million inhabitants of Zimbabwe and widespread poverty. Onların gidişi çiftliklerin sonu, 12 milyon Zimbabwe sakini için açlık ve yaygın yoksulluk anlamına gelecektir. More Sentences |
||||
General | famine n. | yokluk | ||
General | famine n. | ciddi yiyecek kıtlığı | ||
General | famine n. | kıtlık dönemi | ||
General | famine n. | yoksun olma | ||
General | famine n. | (kaynak) az bulunma | ||
General | famine n. | kitlesel yiyecek kıtlığı | ||
General | famine n. | şiddetli gıda yokluğu | ||
Archaic | ||||
Archaic | famine n. | gıda sıkıntısı | ||
Archaic | famine n. | aşırı açlık | ||
Archaic | famine n. | açlıktan ölme | ||
Archaic | famine n. | aşırı iştah |