English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | bikini n. | bikini | ||
Mary's bikini bottom is black. Mary'nin bikinisinin altı siyah. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Technical | bikini n. | bikini | ||
He was looking at some girls in bikinis. Bikinili kızlara bakıyordu. More Sentences |
||||
Textile | ||||
Textile | bikini n. | bikini | ||
Layla had pictures of her in a bikini. Layla'nın elinde bikinili fotoğrafları vardı. More Sentences |
||||
Geography | ||||
Geography | bikini n. | pasifik okyanusu'nda bir mercan adası |
Turkish | English | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | bikini | bikini n. | ||
I hear a lot of girls wear bikinis at that beach. O sahilde çok sayıda kızın bikini giydiğini duyuyorum. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Technical | bikini | bikini n. | ||
Mary's best friend got a Brazilian bikini wax. Mary'nin en iyi arkadaşı Brezilya bikini ağdası yaptırdı. More Sentences |
||||
Textile | ||||
Textile | bikini | bikini n. | ||
The pretty girl in the bikini is Tom's sister. Bikinili güzel kız Tom'un kız kardeşidir. More Sentences |
||||
General | ||||
General | bikini | two-piece n. | ||
Textile | ||||
Textile | bikini | two-piecer n. |