|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
General |
|
1 |
General |
yoksul kadınlar |
poor women n.
|
|
The application of Sharia law affects women in particular, especially poorer women.
Şeriat hukukunun uygulanması en başta kadınları, özellikle de yoksul kadınları etkilemektedir.
More Sentences
|
2 |
General |
yoksul çocuklar |
poor children n.
|
|
They don't think about the poor children who are dying of hunger.
Açlıktan ölen yoksul çocukları düşünmüyorlar.
More Sentences
|
3 |
General |
yoksul mahallesi |
poor neighbourhood n.
|
|
In Mexico there are many poor neighbourhoods.
Meksika'da birçok yoksul mahalle vardır.
More Sentences
|
4 |
General |
yoksul kesim |
the poor n.
|
|
These elements are, of course, of crucial importance, particularly for the poorer sections of the world's population.
Bu unsurlar elbette özellikle dünya nüfusunun daha yoksul kesimleri için hayati önem taşımaktadır.
More Sentences
|
5 |
General |
en yoksul |
poorest adj.
|
|
It therefore puts a strain on the poorest households.
Bu nedenle en yoksul haneler üzerinde bir baskı oluşturmaktadır.
More Sentences
|
|
6 |
General |
daha yoksul |
poorer adj.
|
|
That is how the inter-dependency between economies of the poorer and the richer countries developed.
Daha yoksul ve daha zengin ülkelerin ekonomileri arasındaki karşılıklı bağımlılık bu şekilde gelişmiştir.
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
7 |
Trade/Economic |
yoksul ülkeler |
poor countries n.
|
|
We talked about the conditions under which politics was conducted in Europe's poorest country, Moldova.
Avrupa'nın en yoksul ülkesi olan Moldova'da siyasetin hangi koşullar altında yürütüldüğünden bahsettik.
More Sentences
|
8 |
Trade/Economic |
daha yoksul |
worse off adj.
|
|
We're worse off now than we've ever been.
Biz her zaman olduğumuzdan daha yoksuluz.
More Sentences
|
Politics |
|
9 |
Politics |
yoksul ülkeler |
poor countries n.
|
|
We talked about the conditions under which politics was conducted in Europe's poorest country, Moldova.
Avrupa'nın en yoksul ülkesi olan Moldova'da siyasetin hangi koşullar altında yürütüldüğünden bahsettik.
More Sentences
|
General |
|
10 |
General |
yoksul yer |
slum area n.
|
|
11 |
General |
halkı yoksul yer |
slum n.
|
|
12 |
General |
yoksul ev |
slum n.
|
|
13 |
General |
yoksul çocuk |
poor child n.
|
|
14 |
General |
yoksul yardımı |
paupers relief n.
|
|
15 |
General |
yoksul yardımı |
poor relief n.
|
|
16 |
General |
yoksul kenar mahalle |
ghetto n.
|
|
17 |
General |
yoksul çocukların bakımından sorumlu kurum |
protectory n.
|
|
18 |
General |
yoksul/fakir mahalle |
poor neighborhood n.
|
|
19 |
General |
yoksul/fakir semt |
poor neighborhood n.
|
|
20 |
General |
çok yoksul kişi |
pauper n.
|
|
21 |
General |
yoksul insanlara ücretsiz bakım verilen hastane koğuşu |
charity ward n.
|
|
22 |
General |
yoksul insanlara konaklama sağlayan ev |
ashram n.
|
|
23 |
General |
yoksul kimse |
beggar n.
|
|
24 |
General |
yoksul kimse |
riffraff n.
|
|
25 |
General |
yoksul kimse |
riff-raff n.
|
|
26 |
General |
yoksul görevlisi |
overseer n.
|
|
27 |
General |
yoksul görevlisi |
oversman n.
|
|
28 |
General |
irlanda'nın yoksul bölgelerinde yaşayan kimse |
congest [ireland] n.
|
|
29 |
General |
beyaz ırktan olan yoksul kimse |
cracka [us] n.
|
|
30 |
General |
yoksul kimse |
puir [scotland] n.
|
|
31 |
General |
yoksul bölge |
street n.
|
|
32 |
General |
işçi sınıfının en yoksul kesimi |
subproletariat n.
|
|
33 |
General |
fakir/yoksul kalmak |
remain poor v.
|
|
34 |
General |
aşırı yoksul |
penurious adj.
|
|
35 |
General |
çok yoksul |
poverty stricken adj.
|
|
36 |
General |
aşırı yoksul |
poverty-stricken adj.
|
|
37 |
General |
çok yoksul |
poverty-stricken adj.
|
|
38 |
General |
çok yoksul |
dirt poor adj.
|
|
39 |
General |
(ruhen) yoksul |
dispossessed adj.
|
|
40 |
General |
(özellikle yoksul) çocuklar için kır veya açık hava aktiviteleri sağlayan |
fresh air adj.
|
|
41 |
General |
yoksul çevreden gelen |
disadvantaged adj.
|
|
Colloquial |
|
42 |
Colloquial |
yoksul kimse |
casual n.
|
|
43 |
Colloquial |
yoksul kırsal topluluk |
tobacco road n.
|
|
44 |
Colloquial |
yoksul kırsal bölge |
tobacco road n.
|
|
45 |
Colloquial |
yoksul, evsiz birini hastane masrafları yüzünden hastaneden erken taburcu etme |
patient dumping n.
|
|
|
46 |
Colloquial |
yoksul, evsiz birini hastaneden çıkarma/atma |
patient dumping n.
|
|
47 |
Colloquial |
yoksul, evsiz birini tedaviden sonra kalacak bir yer bulmadan sokağa salma |
patient dumping n.
|
|
48 |
Colloquial |
(övgü olarak) tüm vaktini spora ayırmak için çalışmayıp ucuza yaşayan yoksul açık hava sporcusu |
dirtbag n.
|
|
49 |
Colloquial |
daha yoksul, mutsuz olmak |
be worse off v.
|
|
50 |
Colloquial |
çok yoksul |
dirt-poor adj.
|
|
Idioms |
|
51 |
Idioms |
şehrin yoksul/fakir bölümü |
wrong side of the tracks n.
|
|
52 |
Idioms |
yoksul kesim |
have-not n.
|
|
53 |
Idioms |
yoksul kesim |
the culturally deprived n.
|
|
54 |
Idioms |
yoksul kesim |
the culturally disadvantaged n.
|
|
55 |
Idioms |
yardıma muhtaç yoksul ülke |
a basket case n.
|
|
56 |
Idioms |
zengin ve yoksul |
the haves and the have-nots n.
|
|
57 |
Idioms |
17. yüzyıl'da londra'da yoksul yazarlara ev sahipliği yapmış bir sokak |
grub street n.
|
|
58 |
Idioms |
az yetenekli yoksul yazar |
grub street n.
|
|
59 |
Idioms |
yoksul kimse |
down-and-outer n.
|
|
60 |
Idioms |
aşırı yoksul olmak |
live on the breadline v.
|
|
61 |
Idioms |
çok yoksul olmak |
not have two pennies to rub together v.
|
|
62 |
Idioms |
çok fakir/yoksul olmak |
be as poor as church mice v.
|
|
63 |
Idioms |
yoksul olmak |
be down and out v.
|
|
64 |
Idioms |
çok fakir/yoksul olmak |
not have a penny v.
|
|
65 |
Idioms |
yoksul olmak |
be in the poorhouse v.
|
|
66 |
Idioms |
çok yoksul |
poor as a church mouse adj.
|
|
67 |
Idioms |
çok yoksul |
poor as church mice adj.
|
|
68 |
Idioms |
çok yoksul |
poor as a churchmouse adj.
|
|
69 |
Idioms |
çok yoksul |
as poor as a job's turkey expr.
|
|
70 |
Idioms |
çok yoksul |
poor as a job's turkey expr.
|
|
71 |
Idioms |
çok yoksul |
as poor as a church mouse expr.
|
|
72 |
Idioms |
çok yoksul |
as poor as lazarus expr.
|
|
73 |
Idioms |
şehrin yoksul/fakir bölümü |
other side of the tracks expr.
|
|
74 |
Idioms |
şehrin yoksul/fakir bölümünde |
on the wrong side of the tracks expr.
|
|
75 |
Idioms |
şehrin yoksul muhitlerinde |
on the wrong side of the tracks expr.
|
|
76 |
Idioms |
şehrin yoksul/fakir bölümünden |
from/on the wrong side of the tracks expr.
|
|
77 |
Idioms |
şehrin yoksul muhitlerinden |
from/on the wrong side of the tracks expr.
|
|
78 |
Idioms |
şehrin yoksul/fakir bölümünde yaşayan |
from/on the wrong side of the tracks expr.
|
|
79 |
Idioms |
şehrin yoksul muhitlerinde yaşayan |
from/on the wrong side of the tracks expr.
|
|
80 |
Idioms |
şehrin yoksul bölgelerinde |
on skid row [us] expr.
|
|
81 |
Idioms |
aşırı yoksul |
on the breadline expr.
|
|
Trade/Economic |
|
82 |
Trade/Economic |
sakinleri beyaz ırktan olmayan yoksul muhitlere mal ve hizmet vermeyen kişi ya da kurum |
redliner n.
|
|
83 |
Trade/Economic |
çalışan yoksul |
working poor n.
|
|
84 |
Trade/Economic |
sakinleri beyaz ırktan olmayan yoksul muhitlere mal ve hizmet vermeyi reddetmek |
redline v.
|
|
85 |
Trade/Economic |
yoksul yasaları |
poor laws
|
|
Politics |
|
86 |
Politics |
yoksul ve dar gelirli halkı koruma sistemi |
new deal n.
|
|
87 |
Politics |
ağır borç yükü altındaki yoksul ülke |
heavily indebted poor country n.
|
|
88 |
Politics |
ağır borç yükü altındaki yoksul ülkeler |
heavily indebted poor countries n.
|
|
89 |
Politics |
ağır borçlu yoksul ülkeler |
heavily indebted poor countries (hipc) n.
|
|
90 |
Politics |
yoksul/düşük gelirli insanlara ve hasta olanlara verilen yardım |
welfare benefit
|
|
Insurance |
|
91 |
Insurance |
(özellikle yoksul veya sigortasız hastalara) acil durum tedavisi vermeyi reddedip başka hastaneye sevk etme |
dumping n.
|
|
92 |
Insurance |
(özellikle yoksul veya sigortasız hastaları) tedavisi bitmeden hastaneden gönderme |
dumping n.
|
|
Tourism |
|
93 |
Tourism |
yoksul yanlısı turizm |
pro-poor tourism
|
|
Textile |
|
94 |
Textile |
arapça konuşulan akdeniz ülkelerinde yoksul halkın giydiği bol bir pelerin veya elbise |
galabia n.
|
|
95 |
Textile |
arapça konuşulan akdeniz ülkelerinde yoksul halkın giydiği bol bir pelerin veya elbise |
galabieh n.
|
|
96 |
Textile |
arapça konuşulan akdeniz ülkelerinde yoksul halkın giydiği bol bir pelerin veya elbise |
galabeah n.
|
|
97 |
Textile |
arapça konuşulan akdeniz ülkelerinde yoksul halkın giydiği bol bir pelerin veya elbise |
gallabiya n.
|
|
Marine |
|
98 |
Marine |
yoksul denizci taklidi yapan dilenci |
whipjack [obsolete] n.
|
|
Gastronomy |
|
99 |
Gastronomy |
genellikle şangay'a özgü bir söğüt ağacı türünün yapraklarıyla hazırlanıp yoksul kimselerce çay yerine tüketilen bir içecek |
willow tea n.
|
|
Tobacco |
|
100 |
Tobacco |
yoksul kırsal bölgede oturan kimse |
tobacco-roader n.
|
|
101 |
Tobacco |
yoksul kırsal bölgede oturan |
tobacco-roadish adj.
|
|
Social Sciences |
|
102 |
Social Sciences |
yoksul kiracıların sömürülmesi |
rachmanism n.
|
|
103 |
Social Sciences |
yoksul kesim/zümre/çevre/topluluk |
poor community n.
|
|
104 |
Social Sciences |
halkın en alt ve yoksul tabakası |
lumpen n.
|
|
105 |
Social Sciences |
halkın en alt ve yoksul tabakası |
lumpenproletariat n.
|
|
106 |
Social Sciences |
halkın en alt ve yoksul tabakası ile ilgili |
lumpen adj.
|
|
Education |
|
107 |
Education |
19. yüzyılda ingiliz kilisesi tarafından yoksul ailelerin çocukları için açılan okullara verilen ad |
national school n.
|
|
108 |
Education |
abd'de yoksul çocuklar için devletin sunduğu okul öncesi programı |
head start [us] n.
|
|
History |
|
109 |
History |
15. yüzyıl italyası'nda ortaya çıkan ve yoksul kimselere düşük faizle borç para veren tefeci kuruluşları |
mount of piety n.
|
|
Environment |
|
110 |
Environment |
en yoksul beşte birlik kesim |
poorest quintile n.
|
|
Art |
|
111 |
Art |
yoksul sanat |
poor art n.
|
|
Theatre |
|
112 |
Theatre |
yoksul tiyatro |
poor theatre n.
|
|
113 |
Theatre |
yoksul tiyatro |
"poor theater
|
|
Archaic |
|
114 |
Archaic |
yoksul duruma düşürmek |
necessitate v.
|
|
Slang |
|
115 |
Slang |
yoksul, evsiz birini hastane masrafları yüzünden hastaneden erken taburcu etme |
homeless dumping n.
|
|
116 |
Slang |
yoksul, evsiz birini tedaviden sonra kalacak bir yer bulmadan sokağa salma |
homeless dumping n.
|
|
117 |
Slang |
beyaz ırka mensup yoksul kimse |
poor white n.
|
|
118 |
Slang |
yoksul mahalle kültürüne ait |
gully adj.
|
|
119 |
Slang |
yoksul mahalle kültürü ile ilişkili |
gully adj.
|
|
120 |
Slang |
yoksul mahalle ortamına ait |
gully adj.
|
|
121 |
Slang |
yoksul mahalle ortamı ile ilişkili |
gully adj.
|
|
122 |
Slang |
yoksul mahalle yaşamına ait |
gully adj.
|
|
123 |
Slang |
yoksul mahalle yaşamı ile ilişkili |
gully adj.
|
|