Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | endangered adj. | tehlikeye atılmış | ||
We must no longer allow citizens' lives to be endangered by irresponsible, self-interested or reprehensible behaviour. Vatandaşların hayatlarının sorumsuz, çıkarcı ya da kınanacak davranışlarla tehlikeye atılmasına artık izin vermemeliyiz. More Sentences |
||||
General | endangered adj. | tehlikede | ||
We must realise that these stocks are endangered and we must protect the fishing industry. Bu rezervlerin tehlike altında olduğunun farkına varmalı ve balıkçılık endüstrisini korumalıyız. More Sentences |
||||
General | endangered adj. | nesli tükenmekte olan | ||
There are many endangered stocks world-wide. Dünya çapında nesli tükenmekte olan pek çok rezerv bulunmaktadır. More Sentences |
||||
General | endangered adj. | nesli tükenme riskiyle karşı karşıya olan | ||
General | endangered adj. | tehlikedeki (tür) | ||
General | endangered adj. | soyu tehlikede olan |