|
- This old vase is valuable to me.
- Bu eski vazo benim için değerli.
- Tom knocked over the vase.
- Tom vazoyu devirdi.
- In the middle of the table stood a vase of roses.
- Masanın ortasında bir gül vazosu bulunuyor.
- What a beautiful vase it is!
- Ne kadar da güzel bir vazo!
- Tom put the flowers into a vase.
- Tom çiçekleri vazoya koydu.
- She wanted to replace her old vase with a new one.
- Eski vazosunu yenisiyle değiştirmek istedi.
- Peter didn't intend to break the vase.
- Peter, vazoyu kırmak niyetinde değildi.
- After hardening, you can use your new vase to hold flowers.
- Sertleştikten sonra, çiçeklerini muhafaza etmen için yeni vazonu kullanabilirsin.
- I didn't intend to break the vase.
- Vazoyu kırmak istemedim.
- I'm the one who broke the vase.
- Vazoyu kıran kişi benim.
- The vase broken by him is my aunt's.
- Onun tarafından kırılan vazo halama aittir.
- This is a vase.
- Bu bir vazodur.
- Tom knocked the vase off the table.
- Tom vazoyu masanın üzerinden düşürdü.
- That broken vase is my grandfather's.
- Şu kırık vazo büyük babamın.
- Tom is the one who broke the vase.
- Vazoyu kıran Tom'du.
- This vase is very fragile.
- Bu vazo çok kırılgan.
- There is a vase on the table.
- Masanın üzerinde vazo var.
- She filled the vase with water.
- O, vazoyu suyla doldurdu.
- The vase is on the table.
- Vazo masanın üstünde.
- Mary put some flowers in the vase.
- Mary vazoya bazı çiçekler koydu.
- I dropped the vase and it broke.
- Vazoyu düşürdüm ve kırıldı.
- Tom put the vase on the table.
- Tom vazoyu masaya koydu.
- I filled a vase with water.
- Bir vazoyu suyla doldurdum.
- Tom is the one who broke the vase.
- Tom vazoyu kıran kişidir.
- Tom put some flowers in the vase.
- Tom vazoya birkaç çiçek koydu.
- I must apologize to you for breaking the vase.
- Vazoyu kırdığım için sizden özür dilemeliyim.
- Tom placed the flowers in a vase.
- Tom çiçekleri vazoya yerleştirdi.
- He broke the vase on purpose to bother me.
- Beni rahatsız etmek için vazoyu bilerek kırdı.
- The vase that he broke is my aunt's.
- Onun kırdığı vazo halamındı.
- There is a red rose in the vase.
- Vazoda kırmızı bir gül var.
- I broke a vase today.
- Bugün bir vazo kırdım.
- He took a flower out of the vase while no one was looking.
- Kimse bakmazken vazodan bir çiçek aldı.
- That broken vase is my grandfather's.
- O kırık vazo büyükbabamın.
- She took a flower from the vase and held it out to me.
- Vazodan bir çiçek aldı ve bana uzattı.
- This broken vase cannot be repaired.
- Bu kırık vazo tamir edilemez.
- Please be careful not to break this vase.
- Lütfen bu vazoyu kırmamak için dikkatli ol.
- I knocked over the vase and broke it.
- Ben vazoya çarpıp onu kırdım.
- How many flowers are there in the vase?
- Vazoda kaç çiçek var?
- She cracked the vase.
- Vazoyu kırdı.
- The vase was smashed.
- Vazo kırılmış.
- Tom is the one who broke the vase.
- Vazoyu kıran kişi Tom'dur.
- The vase was shattered.
- Vazo paramparça olmuştu.
- The vase she broke is my aunt's.
- Kırdığı vazo teyzemin.
- He broke this vase on purpose.
- Bu vazoyu bilerek kırdı.
- I'm not cleaning your vase collection for you.
- Vazo koleksiyonunu senin için temizlemeyeceğim.
- The vase that Tom gave me is made of glass.
- Tom'un bana verdiği vazo camdan yapılmış.
- He dropped a vase.
- Vazoyu düşürdü.
- Tom put the flowers in a vase.
- Tom çiçekleri bir vazoya koydu.
- There are some beautiful roses in the vase.
- Vazoda birkaç güzel gül var.
- This broken vase can't be repaired.
- Bu kırık vazo tamir edilemez.
- The vase fell to the floor and shattered.
- Vazo yere düştü ve paramparça oldu.
- Tom was the one who broke the vase.
- Vazoyu kıran Tom'du.
- She filled the vase with water.
- Vazoyu su ile doldurdu.
- Bring the vase somewhere where there is sunlight.
- Vazoyu güneş ışığı alan bir yere götür.
- I bought a glass vase.
- Cam bir vazo aldım.
- What is this vase made of?
- Bu vazo neyden yapılmış?
- He broke the flower vase on purpose.
- Kasıtlı olarak vazoyu kırdı.
- Jack broke his mother's valuable vase, but he didn't do it on purpose, so she wasn't angry.
- Jack annesinin değerli vazosunu kırdı ama bunu bilerek yapmamıştı, bu yüzden annesi kızmadı.
- I dropped the vase.
- Ben vazoyu düşürdüm.
- It was him who broke the vase.
- Vazoyu kıran oydu.
- My mother put a large vase on the shelf.
- Annem rafa büyük bir vazo koydu.
- You need to put more water in the vase.
- Vazoya biraz daha su koymalısın.
- Mary put some flowers in the vase.
- Mary vazoya biraz çiçek koydu.
- This is a well-formed vase.
- Bu iyi biçimlendirilmiş bir vazodur.
- The wet vase left a mark on the table.
- Islak vazo, masanın üzerinde iz bıraktı.
- Tom filled the vase with water.
- Tom vazoyu suyla doldurdu.
- I'm not cleaning your vase collection for you.
- Senin için vazo koleksiyonunu temizlemiyorum.
- Tom was the one who broke the vase.
- Tom vazoyu kıran kişiydi.
- He took a flower out of the vase while no one was looking.
- Kimse bakmıyorken vazodan bir çiçek aldı.
- The vase Tom gave me is made of glass.
- Tom'un bana verdiği vazo camdan yapılmış.
- It was a vase that my son broke last night.
- Dün gece oğlum bir vazo kırdı.
- It was him who broke the vase.
- Vazoyu o kırdı.
- Mary bristled with rage after Tom broke her vase.
- Tom vazosunu kırdıktan sonra Mary öfkeden kudurdu.
- He broke the vase on purpose to bother me.
- Beni sinirlendirmek için bilerek vazoyu kırdı.
- The flowers in the vase are beautiful.
- Vazodaki çiçekler çok güzel.
- I was afraid that I might drop the vase.
- Vazoyu düşürmekten korkuyordum.
- You need to put more water in the vase.
- Vazoya daha fazla su koymalısın.
- I must apologize to you for breaking the vase.
- Vazoyu kırdığım için senden özür dilemeliyim.
- The wet vase left a mark on the table.
- Islak vazo, masada bir iz bıraktı.
- What a beautiful vase it is!
- Ne güzel bir vazo!
- I filled up the vase with water.
- Vazoyu suyla doldurdum.
- He tried to put the fragments of a broken vase together.
- O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.
- Please be careful that you don't break this vase.
- Lütfen bu vazoyu kırmamaya dikkat edin.
- Tom broke Mary's expensive Chinese Ming vase.
- Tom, Mary'nin pahalı Çin Ming vazosunu kırdı.
- Tom dropped the vase.
- Tom vazoyu düşürdü.
- He broke the flower vase on purpose.
- Çiçek vazosunu bilerek kırdı.
- Mary put some flowers in the vase and then put the vase on the table.
- Mary vazoya biraz çiçek koydu ve sonra vazoyu masanın üzerine koydu.
- How many flowers are there in the vase?
- Vazoda kaç tane çiçek var?
- That broken vase is irreparable.
- O kırık vazo onarılamaz.
- He dropped a vase.
- O bir vazo düşürdü.
- There's a white vase, with colourful flowers, standing on the table.
- Masanın üzerinde rengarenk çiçeklerle dolu beyaz bir vazo var.
- The flowers in the vase were wilted.
- Vazodaki çiçekler solmuştu.
- That broken vase is irreparable.
- Bu kırık vazo onarılamaz.
- If they hadn't found the vase, John would have been accused of stealing it.
- Vazoyu bulmasalardı, John onu çalmakla suçlanacaktı.
- I told Tom I'd try to find a bigger vase.
- Tom'a daha büyük bir vazo bulmaya çalışacağımı söyledim.
- Put some water into the vase.
- Vazoya biraz su koy.
- I'm the one who broke the vase.
- Vazoyu kıran bendim.
- The boy admitted that he broke the vase.
- Çocuk vazoyu kırdığını itiraf etti.
- The skilled craftsman restored the shattered vase piece by piece.
- Yetenekli zanaatkâr paramparça olmuş vazoyu parça parça onardı.
- The flowers in the vase are roses.
- Vazodaki çiçekler güldür.
- Mary put the flowers that Tom gave her in a vase.
- Mary, Tom'un verdiği çiçekleri bir vazoya koydu.
- I'm not cleaning your vase collection for you.
- Vazo koleksiyonumu senin için temizlemiyorum.
- The flowers in the vase were wilted.
- Vazodaki çiçekler soldu.
- After hardening, you can use your new vase to hold flowers.
- Sertleştikten sonra, yeni vazonu çiçek saklamak için kullanabilirsin.
- The vase is on the table.
- Vazo masanın üzerinde.
- This is a well-formed vase.
- Bu güzel formlu bir vazo.
- This broken vase is irreparable.
- Bu kırık vazo onarılamaz.
- He glued the vase together sloppily.
- Vazoyu özensizce birbirine yapıştırdı.
- The vase broken by him is my aunt's.
- Onun kırdığı vazo teyzemin.
- Tom knocked the vase off the table.
- Tom masadan vazoyu düşürdü.
- He glued the vase together sloppily.
- Vazoyu özensizce yapıştırdı.
- Tom put some flowers in the vase.
- Tom vazoya çiçek koydu.
- Several primeval vases stand in this room.
- Bu odada birkaç ilkel vazo duruyor.
- I dropped the vase.
- Vazoyu düşürdüm.
- Please don't place a vase on this stand.
- Lütfen bu sehpanın üzerine vazo koymayın.
- Peter didn't intend to break the vase.
- Peter, vazoyu kırmak istememişti.
- Mary put some flowers in the vase and then put the vase on the table.
- Mary vazoya bazı çiçekler koydu ve sonra vazoyu masaya koydu.
- Please don't place a vase on this stand.
- Bu standa vazo koymayın lütfen.
- He confessed that he had broken the vase.
- Vazoyu kırdığını itiraf etti.
- The vase was smashed.
- Vazo paramparçaydı.
- Please be careful not to break this vase.
- Lütfen bu vazoyu kırmamaya dikkat edin.
- It is he who broke the vase.
- Vazoyu kıran oydu.
- Who broke the vase?
- Vazoyu kim kırdı?
- The vase fell to the floor and shattered.
- Vazo yere düştü ve parçalandı.
- He filled the vase with water.
- Vazoyu suyla doldurdu.
- He filled the vase with water.
- O, vazoyu suyla doldurdu.
- Tom put the flowers in a vase.
- Tom çiçekleri vazoya koydu.
- Tom put the flowers into a vase.
- Tom çiçekleri bir vazoya koydu.
- Tom put the vase on the table.
- Tom vazoyu masanın üzerine koydu.
- Tom worked the clay into a vase.
- Tom kili işleyerek vazo haline getirdi.
- If the vase is not found, John may be accused of stealing it.
- Vazo bulunamazsa, John onu çalmakla suçlanabilir.
- This is the vase that Tom broke.
- Bu Tom'un kırdığı vazo.
- Tom saw a vase of flowers on the table near the window.
- Tom pencerenin yanındaki masada bir vazo çiçek gördü.
- I didn't intend to break the vase.
- Vazoyu kırmak istememiştim.
- Tom took a flower out of the vase while no one was looking.
- Tom kimse bakmazken vazodan bir çiçek aldı.
- She filled this vase with water.
- Bu vazoyu suyla doldurdu.
- I bought a glass vase.
- Ben cam bir vazo aldım.
- It was a vase that my son broke last night.
- Oğlumun dün gece kırdığı bir vazoydu.
- I knocked over the vase and broke it.
- Vazoyu devirdim ve kırdım.
- She cracked the vase.
- O, vazoyu kırdı.
- Tom took a flower out of the vase while no one was looking.
- Tom kimse bakmıyorken vazodan bir çiçek çıkardı.
- The boy admitted having broken the vase.
- Çocuk vazoyu kırdığını itiraf etti.
- The vase she broke is my aunt's.
- Onun kırdığı vazo, halama ait.
- I was afraid that I might drop the vase.
- Vazoyu düşürebilirim korktum.
- This broken vase is irreparable.
- Bu kırık vazo tamir edilemez.
- The vase that he broke is my aunt's.
- Kırdığı vazo teyzemin.
- Mary bristled with rage after Tom broke her vase.
- Mary, Tom onun vazosunu kırdıktan sonra nefretle doldu.
- This broken vase cannot be repaired.
- Bu kırık vazo onarılamaz.
- I need a vase to put these flowers in.
- Bu çiçekleri koymak için bir vazoya ihtiyacım var.
- In the middle of the table stood a vase of roses.
- Masanın ortasında bir vazo gül duruyordu.
- Tom placed the flowers in a vase.
- Tom çiçekleri bir vazoya yerleştirdi.
- The flowers in the vase are roses.
- Vazodaki çiçekler gül.
- The flowers in the vase are beautiful.
- Vazodaki çiçekler güzel.
- There is a vase on the table.
- Masanın üstünde bir vazo vardır.
- He tried to put the fragments of a broken vase together.
- Kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.
- The vase was shattered.
- Vazo parçalandı.
- Fill the flower vase with water.
- Çiçek vazosunu suyla doldur.
- It is very hard to date this vase.
- Bu vazonun hangi tarihe dayandığını söylemek çok zor.
- It is he who broke the vase.
- Vazoyu kıran o.
- There is a vase on the table.
- Masanın üzerinde bir vazo var.
- This is a vase.
- Bu bir vazo.
- Please be careful that you don't break this vase.
- Bu vazoyu kırmamak için dikkatli ol.
- He broke this vase on purpose.
- O bu vazoyu kasten kırdı.
Show More (160)
|
