1 |
unusual |
alışılmadık |
adj. |
|
- It is, nevertheless, unusual to see such blatant examples of this latitudinarian attitude outside WTO rounds.
- Bununla birlikte DTÖ turları dışında bu kadar bariz örneklerini görmek alışılmadık bir durumdur.
- But the situation regarding this particular directive is unusual and serious.
- Ancak bu özel yönergeye ilişkin durum alışılmadık ve ciddi.
- So it has been a rather unusual experience for me today to find a deferral being urged.
- Dolayısıyla bugün bir erteleme talebiyle karşılaşmak benim için oldukça alışılmadık bir deneyim oldu.
- What would be unusual is for us to continue to support, through the RALs, very old programmes.
- Alışılmadık olan, çok eski programları RAL'ler aracılığıyla desteklemeye devam etmemizdir.
- It is unusual in that it is a report on the fate of a single individual within the European Union.
- Avrupa Birliği içindeki tek bir bireyin kaderine ilişkin bir rapor olması bakımından alışılmadık bir durumdur.
- I should like to start by making an unusual statement.
- Alışılmadık bir açıklama yaparak başlamak istiyorum.
- The summit you are preparing for is nothing unusual, and yet there is urgency.
- Hazırlandığınız zirve alışılmadık bir şey değil ama yine de aciliyeti var.
- Have you seen anything unusual lately?
- Son zamanlarda alışılmadık bir şey gördün mü?
- Did you hear anything unusual lately?
- Son zamanlarda alışılmadık bir şey duydunuz mu?
- It's unusual for it to snow this time of year.
- Yılın bu zamanında kar yağması alışılmadık bir durum.
- We have an unusual relationship.
- Alışılmadık bir ilişkimiz var.
- This is very, very unusual.
- Bu çok ama çok alışılmadık.
- He told his stories in a very unusual way.
- Hikayelerini çok alışılmadık bir şekilde anlatırdı.
- We were faced with an unusual situation because of the accident.
- Kaza nedeniyle alışılmadık bir durumla karşı karşıya kaldık.
- This is unusual.
- Bu alışılmadık bir şey.
- Conditions are unusual.
- Koşullar alışılmadık.
- Our school trip was spoiled by an unusual snowfall.
- Okul gezimiz alışılmadık bir kar yağışı yüzünden berbat oldu.
- It's unusual for Tom to be here so early.
- Tom'un bu kadar erken gelmesi alışılmadık bir durum.
- This is an unusual policy.
- Bu alışılmadık bir politika.
- Sami is an unusual kid.
- Sami alışılmadık bir çocuktur.
- Sami was accused of an unusual crime.
- Sami alışılmadık bir suçla suçlandı.
- It's unusual for you to do something like that.
- Senin böyle bir şey yapman alışılmadık bir durum.
- Nowadays it is not unusual for a woman to travel alone.
- Bugünlerde bir kadının yalnız seyahat etmesi alışılmadık bir durum değil.
- This is an unusual situation.
- Bu alışılmadık bir durum.
- It's not unusual for Tom to be late.
- Tom'un geç kalması alışılmadık bir şey değil.
- It's unusual for him to get up early.
- Erken kalkması onun için alışılmadık bir durum.
- I thought it was unusual that he was up so late at night.
- Gecenin bu saatinde ayakta olmasının alışılmadık olduğunu düşünmüştüm.
- That's not unusual.
- Alışılmadık değil.
- Tom seems unusual.
- Tom alışılmadık görünüyor.
- I take it that's unusual.
- Bunun alışılmadık olduğunu kabul ediyorum.
- Venus is unusual because it spins the opposite direction as Earth and most other planets.
- Venüs alışılmadık bir gezegendir çünkü Dünya ve diğer gezegenlerin çoğunun döndüğü yönün tersine döner.
- That's unusual, isn't it?
- Bu alışılmadık, değil mi?
- That's unusual.
- Bu alışılmadık bir şey.
- That in itself isn't unusual.
- Bu kendi başına alışılmadık bir şey değil.
- It's unusual for Jamal to go missing without saying anything.
- Jamal'ın hiçbir şey söylemeden kaybolması alışılmadık bir durum.
- It's unusual for defensive players to score many goals.
- Defans oyuncularının çok gol atması alışılmadık bir durum.
- We have an unusual relationship.
- Bizim alışılmadık bir ilişkimiz var.
- I heard an unusual sound.
- Alışılmadık bir ses duydum.
- Tom's girlfriend has an unusual first name.
- Tom'un kız arkadaşının alışılmadık bir adı var.
- It's an unusual name.
- Alışılmadık bir isim.
- Her unusual behavior gave rise to our suspicions.
- Alışılmadık davranışları şüphelenmemize neden oldu.
- This is unusual for me.
- Bu benim için alışılmadıktır.
- The weather has been unusual this year.
- Hava bu yıl alışılmadıktı.
- This kind of weather isn't that unusual.
- Bu tür havalar o kadar da alışılmadık değil.
- It isn't unusual at all.
- Bu hiç de alışılmadık değil.
- We didn't find anything unusual.
- Biz alışılmadık bir şey bulmadık.
- Our school trip was spoiled by an unusual snowfall.
- Okul gezimiz alışılmadık bir kar yağışı nedeniyle berbat oldu.
- Tom has had an unusual career.
- Tom'un alışılmadık bir kariyeri oldu.
- Have you eaten anything unusual recently?
- Son zamanlarda alışılmadık bir şey yedin mi?
- Tom saw something unusual.
- Tom alışılmadık bir şey gördü.
- Is that unusual?
- Bu alışılmadık mı?
- Phone robbery thwarted in unusual manner.
- Telefon soygunu alışılmadık bir şekilde engellendi.
- It's unusual for Tom to be late.
- Tom'un geç kalması alışılmadık bir şey.
- Layla's boyfriend had an unusual first name.
- Layla'nın erkek arkadaşının alışılmadık bir ilk adı vardı.
- That's an unusual name.
- Bu alışılmadık bir isim.
- Nothing unusual seems to happen around here.
- Burada alışılmadık bir şey olmaz gibi görünüyor.
- It's not unusual for this kind of thing to happen.
- Bu tür şeylerin olması alışılmadık bir şey değil.
- This is unusual for me.
- Bu benim için alışılmadık bir şey.
- It's not so unusual.
- Alışılmadık bir şey değil.
- It's unusual for Tom to be late.
- Tom'un geç kalması alışılmadık bir durum.
- The sensors aren't detecting anything unusual.
- Sensörler alışılmadık hiçbir şey tespit etmiyor.
- That's an unusual request.
- Bu alışılmadık bir istek.
- There's something unusual about him.
- Onda alışılmadık bir şeyler var.
- This is an unusual request.
- Bu alışılmadık bir istek.
- This kind of cold isn't that unusual.
- Bu tür soğuklar o kadar da alışılmadık değil.
- That's not unusual, is it?
- Bu alışılmadık bir şey değil, değil mi?
- Something very unusual has happened.
- Çok alışılmadık bir şey oldu.
- Tom and Mary are unusual.
- Tom ve Mary alışılmadık tipler.
- Her unusual behavior gave rise to our suspicions.
- Onun alışılmadık davranışları bizim şüphelere sebebiyet verdi.
- I'm coming to your party and bringing you an unusual present.
- Partinize geliyorum ve sana alışılmadık bir hediye getiriyorum.
- Do you smell something unusual?
- Alışılmadık bir koku alıyor musun?
- Her unusual behavior gave rise to our suspicions.
- Onun alışılmadık davranışları bizim şüpheleri doğurdu.
- Her unusual behavior caused our suspicions.
- Alışılmadık davranışları şüphelenmemize neden oldu.
- It's unusual for Tom to be here so early.
- Tom'un bu kadar erken burada olması alışılmadık.
- They shared an unusual connection.
- Alışılmadık bir bağları vardı.
- This is unusual weather.
- Bu alışılmadık bir hava.
- It's unusual for defensive players to score many goals.
- Defans oyuncuları için birçok gol atmak alışılmadık bir şeydir.
- You don't have to come up with an unusual topic for your speech.
- Konuşmanız için alışılmadık bir konu bulmak zorunda değilsiniz.
- This is an unusual situation.
- Bu alışılmadık bir durumdur.
- This isn't unusual.
- Bu alışılmadık değil.
- It's unusual for you to do something like that.
- Böyle bir şey yapmak senin için alışılmadık bir şey.
- It's very unusual for Tom to be here this time of day.
- Tom'un günün bu saatinde burada olması alışılmadık bir durum.
- Don't you smell something unusual?
- Alışılmadık bir koku almıyor musun?
- Did you see anything unusual lately?
- Son zamanlarda alışılmadık bir şey gördün mü?
- This is an unusual request.
- Bu alışılmadık bir talep.
- This kind of snow isn't that unusual in this area.
- Bu tür karlar bu bölgede pek alışılmadık değildir.
- I'm coming to your party and bringing you an unusual present.
- Partine geliyorum ve sana alışılmadık bir hediye getiriyorum.
- It's not unusual that entire galaxies disappear all of the sudden.
- Tüm galaksilerin aniden ortadan kaybolması alışılmadık değil.
- Did you see anything unusual lately?
- Son zamanlarda alışılmadık bir şey gördünüz mü?
- That's an unusual one.
- Bu alışılmadık bir tane.
- Layla's boyfriend had an unusual first name.
- Leyla'nın erkek arkadaşının alışılmadık bir ismi vardı.
- Now, that's not so unusual.
- Bu o kadar da alışılmadık değil.
- I heard an unusual noise.
- Alışılmadık bir ses duydum.
- It's unusual for Tom to be so quiet.
- Tom'un bu kadar sessiz olması alışılmadık bir durum.
- The weather is unusual today.
- Bugün hava alışılmadık.
Show More (92)
|
2 |
unusual |
sıra dışı |
adj. |
|
- We are in the middle of an extremely unusual debate.
- Son derece sıra dışı bir tartışmanın ortasındayız.
- I should like to say a few words now about the procedure, because it is quite an unusual procedure.
- Şimdi prosedür hakkında birkaç şey söylemek istiyorum, çünkü bu oldukça sıra dışı bir prosedür.
- If this is the case for you, check out these 9 unusual sights.
- Eğer sizin için de durum böyleyse, bu 9 sıra dışı manzaraya göz atın.
- It was unusual.
- Sıra dışıydı.
- Something very unusual has happened.
- Çok sıra dışı bir şey oldu.
- Tom and Mary are unusual.
- Tom ve Mary sıra dışı.
- You're unusual.
- Siz sıra dışısınız.
- Something very unusual seems to be happening in the park.
- Parkta çok sıra dışı bir şeyler oluyor gibi görünüyor.
- It's very unusual for Tom to be here this time of day.
- Tom için günün bu saatinde burada olmak çok sıra dışı.
- This is very, very unusual.
- Bu çok ama çok sıra dışı.
- Sami saw something very unusual.
- Sami çok sıra dışı bir şey gördü.
- It's pretty unusual.
- Oldukça sıra dışı.
- In Sweden it is more common for a child to have three first names than one, but here, at home, this is a more unusual phenomenon.
- İsveç'te bir çocuğun üç ilk isme sahip olması bir ilk isme sahip olmasından daha yaygındır, ancak burada, evde, bu daha sıra dışı bir olgudur.
- Tom seems unusual.
- Tom sıra dışı görünüyor.
- This year is quite unusual.
- Bu yıl oldukça sıra dışı.
- We saw many unusual plants in the botanical garden.
- Botanik bahçesinde birçok sıra dışı bitki gördük.
- I've never tasted anything as unusual as this.
- Bunun kadar sıra dışı bir şey asla tatmadım.
- Tom had some very unusual experiences.
- Tom'un çok sıra dışı deneyimleri vardı.
- He told his stories in a very unusual way.
- O, öykülerini çok sıra dışı bir şekilde anlattı.
- That's an unusual name.
- Bu sıra dışı bir isim.
- That's an unusual request.
- Bu sıra dışı bir istek.
- It was very unusual.
- Çok sıra dışıydı.
- It's quite an unusual concept.
- Bu oldukça sıra dışı bir kavram.
- This is very unusual.
- Bu çok sıra dışı.
- That's not unusual, is it?
- O, sıra dışı değil,değil mi?
- Every time something unusual happens, I get blamed.
- Ne zaman sıra dışı bir şey olsa, ben suçlanırım.
- The clumsy man envied her unusual talent.
- Sakar adam onun sıra dışı yeteneğini kıskandı.
- Now, that's not so unusual.
- Şimdi, bu o kadar sıra dışı değil.
- Sami is an unusual kid.
- Sami sıra dışı bir çocuk.
- This is highly unusual.
- Bu epeyce sıra dışı.
- This is a rather unusual request.
- Bu oldukça sıra dışı bir istek.
- Their manner of bringing up their children is extremely unusual.
- Çocuklarını yetiştirme tarzları son derece sıra dışı.
- That's very unusual.
- Bu çok sıra dışı.
- Tom is pretty unusual.
- Tom oldukça sıra dışı.
- He has an unusual ability in English.
- İngilizcede sıra dışı bir yeteneği var.
- This is rather unusual.
- Bu oldukça sıra dışı.
- That would be unusual.
- Bu sıra dışı olurdu.
- I've never tasted anything as unusual as this.
- Hiç bu kadar sıra dışı bir şey tatmamıştım.
- That's pretty unusual.
- Bu oldukça sıra dışı.
- Tom's girlfriend has an unusual first name.
- Tom'un kız arkadaşının sıra dışı bir ismi var.
- It's unusual.
- Bu sıra dışı.
- Her unusual behavior gave rise to our suspicions.
- Sıra dışı davranışları şüphelenmemize neden oldu.
- This is really unusual.
- Bu gerçekten sıra dışı.
- He recounted his unusual experiences.
- Sıra dışı deneyimlerini anlattı.
- He has an unusual ability in English.
- İngilizce konusunda sıra dışı bir yeteneği var.
Show More (43)
|
3 |
unusual |
olağandışı |
adj. |
|
- The 2004 budget procedure is, however, unusual in two respects.
- Ancak 2004 bütçe prosedürü iki açıdan olağandışıdır.
- This always applies, and it would therefore be unusual and incorrect to reject it here.
- Bu her zaman geçerlidir ve bu nedenle burada bunu reddetmek olağandışı ve yanlış olacaktır.
- This is neither unusual nor anything special.
- Bu ne olağandışı ne de özel bir şeydir.
- On the other hand, there's nothing unusual about a retainer.
- Öte yandan, hizmetlide olağandışı bir şey yok.
- On the other hand, there's nothing unusual about a retainer.
- Diğer taraftan, uşak konusunda olağandışı bir durum yok.
- On the other hand, there's nothing unusual about a retainer.
- Öte yandan, bir hizmetçide olağandışı bir yön yok.
- The study by Meyer and his colleagues was unusual.
- Meyer ve arkadaşları tarafından yapılan çalışma, olağandışıydı.
- It's not unusual that entire galaxies disappear all of the sudden.
- Tüm galaksilerin aniden yok olması olağandışı bir durum değildir.
- I've done nothing unusual.
- Olağandışı bir şey yapmadım.
- There's nothing unusual to report.
- Rapor edilecek olağandışı bir şey yok.
- The sensors aren't detecting anything unusual.
- Sensörler olağandışı bir şey tespit etmiyor.
- Nothing unusual seems to happen around here.
- Buralarda olağandışı bir şey olmuyor gibi.
- Our sensors did not detect any unusual activity.
- Sensörlerimiz olağandışı bir etkinlik tespit etmedi.
- It's very unusual for Tom to be here this time of day.
- Tom'un günün bu vaktinde burada olması çok olağandışı.
- We didn't find anything unusual.
- Olağandışı bir şey bulamadık.
- Tom is pretty unusual.
- Tom oldukça olağandışı.
- We have an unusual relationship.
- Bizim olağandışı bir ilişkimiz var.
- I thought it was unusual that he was up so late at night.
- Onun gece geç saatlere kadar yatmamasının olağandışı olduğunu düşündüm.
- Is there anything unusual about that?
- Bunda olağandışı bir şey var mı?
- Did you see or hear anything unusual last night?
- Dün gece olağandışı bir şey gördün ya da duydun mu?
- Did anything unusual happen today at school?
- Bugün okulda olağandışı bir şey oldu mu?
- Our sensors did not detect anything unusual.
- Sensörlerimiz olağandışı bir şey bulmadı.
- What's unusual about that?
- Bunun nesi olağandışı?
- Conditions are unusual.
- Şartlar olağandışıdır.
- When did the unusual discharge begin?
- Olağandışı akıntı ne zaman başladı?
- I didn't see anything unusual.
- Olağandışı bir şey görmedim.
- It's not unusual for this kind of thing to happen.
- Bu tür şeylerin olması olağandışı değil.
- Did you see anything unusual?
- Olağandışı bir şey gördün mü?
- The weather here has been very unusual, but you know that's my cup of tea.
- Buradaki hava çok olağandışıydı ama biliyorsun ki bu tam bana göre.
- Conditions are unusual.
- Koşullar olağandışı.
- Every time something unusual happens, I get blamed.
- Ne zaman olağandışı bir şey olsa, ben suçlanıyorum.
- Have you noticed anything unusual?
- Olağandışı bir şey fark ettin mi?
- Our sensors did not detect anything unusual.
- Sensörlerimiz olağandışı bir şey algılamadı.
- This kind of cold isn't that unusual.
- Bu tür bir soğuk o kadar olağandışı değil.
- Nothing unusual was found.
- Olağandışı bir şey bulunamadı.
- Our sensors did not detect any unusual activity.
- Sensörlerimiz olağandışı bir etkinlik algılamadı.
- Venus is unusual because it spins the opposite direction as Earth and most other planets.
- Dünya ve çoğu diğer gezegenlerin tersi yönünde döndüğü için Venüs olağandışıdır.
- This kind of weather isn't that unusual.
- Bu tür hava olağandışı değil.
- Our sensors did not detect any unusual activity.
- Sensörlerimiz olağandışı bir aktivite tespit etmemiştir.
Show More (36)
|
4 |
unusual |
olağan dışı |
adj. |
|
- It isn't unusual at all.
- Bu hiç olağan dışı değil.
- This isn't unusual.
- Bu olağan dışı değil.
- This is totally unusual.
- Bu tamamen olağan dışı.
- It's pretty unusual.
- Oldukça olağan dışı.
- This is very unusual.
- Bu çok olağan dışı.
- Isn't that unusual?
- O olağan dışı değil mi?
- Have you noticed anything unusual?
- Olağan dışı bir şey fark ettin mi?
- That's not unusual.
- Bu olağan dışı değil.
- Something unusual happened last night.
- Dün gece olağan dışı bir şey oldu.
- Have you seen anything unusual lately?
- Son zamanlarda olağan dışı bir şey gördün mü?
- This is unusual weather.
- Bu olağan dışı bir hava.
- Isn't that unusual?
- Olağan dışı değil mi?
- There's nothing unusual about that.
- Bunda olağan dışı bir şey yok.
- I didn't notice anything unusual.
- Olağan dışı bir şey fark etmedim.
Show More (11)
|
5 |
unusual |
farklı |
adj. |
|
- Their manner of bringing up their children is extremely unusual.
- Çocuklarını yetiştirme tarzları oldukça farklı.
- The weather has been unusual this year.
- Hava bu yıl farklıydı.
Show More (-1)
|
6 |
unusual |
anormal |
adj. |
|
- Layla was feeling a bit unusual.
- Leyla kendini biraz anormal hissediyordu.
- When did the unusual discharge begin?
- Anormal akıntılar ne zaman başlamıştı?
Show More (-1)
|
7 |
unusual |
garip |
adj. |
|
- Sami was feeling a bit unusual.
- Sami biraz garip hissediyordu.
- Sami was feeling a bit unusual.
- Sami kendini biraz garip hissediyordu.
Show More (-1)
|
8 |
unusual |
tuhaf |
adj. |
|
- If you ask me, she's a little unusual.
- Bana sorarsan, o biraz tuhaf.
Show More (-2)
|
9 |
unusual |
olağan olmayan |
adj. |
|
- That would be unusual.
- Bu olağan olmaz.
Show More (-2)
|