|
- Forked tongues arouse distrust in our countries and the candidate countries.
- Çatallanan diller ülkelerimizde ve aday ülkelerde güvensizlik uyandırmaktadır.
- Linguists are both athletic and educated, and that's just their tongues.
- Dilbilimciler hem atletik hem de eğitimlidir ve bu sadece onların dilleridir.
- Tom can touch his nose with his tongue.
- Tom diliyle burnuna dokunabilir.
- Linguists are both athletic and educated, and that's just their tongues.
- Dilbilimciler hem atletik hem de eğitimlidir ve bu sadece dilleri.
- He has a smooth tongue.
- Yumuşak bir dili var.
- Let me see your tongue.
- Dilini göreyim.
- I hate my native tongue.
- Ana dilimden nefret ediyorum.
- Linda stuck her tongue out.
- Linda, dilini çıkardı.
- The chili burnt my tongue.
- Acı biber dilimi yaktı.
- A sharp tongue is more dangerous than a sharp knife.
- Keskin bir dil, keskin bir bıçaktan daha tehlikelidir.
- Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways.
- Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar, ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.
- Hold your tongue, Tom.
- Dilini tut, Tom.
- The coffee was so hot that I nearly burned my tongue.
- Kahve o kadar sıcaktı ki neredeyse dilimi yakıyordum.
- Tom stuck out his tongue to try and catch snowflakes.
- Tom kar tanelerini yakalamak için dilini uzattı.
- The cursing tongue is an indication of a bad heart.
- Küfür eden dil, kötü bir kalbin göstergesidir.
- A woman's hair is long; her tongue is longer.
- Bir kadının saçı uzundur; dili daha uzundur.
- Tom stuck out his tongue.
- Tom dilini çıkardı.
- Tom caught a snowflake on his tongue.
- Tom dilinin üzerinde bir kar tanesi yakaladı.
- Cat got your tongue?
- Dilini mi yuttun?
- Watch your tongue, Mary!
- Diline dikkat et, Mary!
- The chili burnt my tongue.
- Kırmızı biber dilimi yaktı.
- If your tongue turns black, you should probably see a doctor.
- Eğer diliniz kararırsa, muhtemelen bir doktora görünmelisiniz.
- The dog licked the plate with its tongue.
- Köpek, diliyle tabağı yaladı.
- The official tongue of Grenada is English.
- Grenada'nın resmi dili İngilizcedir.
- The coffee was so hot that I nearly burned my tongue.
- Kahve o kadar sıcaktı ki neredeyse dilimi yakacaktım.
- Stick out your tongue.
- Dilini dışarı çıkar.
- The words themselves are on the tip of my tongue, but I just can't say it.
- Kelimeler dilimin ucunda ama söyleyemiyorum.
- How long has your tongue been that color?
- Dilinizin rengi ne kadardır böyle?
- He can touch his nose with his tongue.
- Diliyle burnuna dokunabiliyor.
- Hebrew is my native tongue.
- İbranice benim ana dilim.
- He picked up a mirror and examined his tongue.
- O bir ayna aldı ve dilini inceledi.
- He took a mirror and carefully examined his tongue.
- O bir ayna aldı ve dikkatle dilini inceledi.
- This mustard really bites the tongue.
- Bu hardal gerçekten dili ısırır.
- He held his tongue and didn't say a word.
- O, dilini tuttu ve bir kelime söylemedi.
- Mary has a pierced tongue.
- Mary'nin piercingli bir dili var.
- This is the first time I've ever bitten my tongue.
- İlk defa dilimi ısırıyorum.
- He held his tongue while he was being scolded.
- O azarlanıyorken dilini tuttu.
- Have you ever tried to catch snowflakes on your tongue?
- Hiç dilinde kar taneleri tutmaya çalıştın mı?
- This tongue is extraordinarily difficult.
- Bu dil olağanüstü zor.
- Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways.
- Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.
- Hebrew is my native tongue.
- İbranice benim ana dilimdir.
- Trust a woman with your secret, but cut off her tongue!
- Bir kadına sırrını emanet et, ama dilini kes!
- I bit my tongue until it bled.
- Kanayana kadar dilimi ısırdım.
- Tom burned his tongue on the hot soup.
- Tom sıcak çorbadan dilini yaktı.
- I bit my tongue.
- Dilimi ısırdım.
- Tom stuck out his tongue at Mary.
- Tom dilini Mary'ye uzattı.
- A few glasses of wine can loosen the tongue.
- Birkaç kadeh şarap dili gevşetebilir.
- I burned my tongue on the hot soup.
- Dilimi sıcak çorbayla yaktım.
- He can touch his nose with his tongue.
- O diliyle burnuna dokunabilir.
- Indeed, he could have bitten off his tongue.
- Aslında, dilini ısırıp koparabilirdi.
- This is an extraordinarily complex tongue.
- Bu olağanüstü karmaşık bir dil.
- She can touch her nose with her tongue.
- Diliyle burnuna dokunabiliyor.
- She was sticking her tongue out.
- O dilini çıkarıyordu.
- She has a wicked tongue.
- Onun kötü bir dili vardır.
- The word is on the tip of my tongue.
- Bu kelime dilimin ucunda.
- Tom can touch his nose with his tongue.
- Tom diliyle burnuna dokunabiliyor.
- The tongue is the midwife of all disasters.
- Dil, tüm felaketlerin ebesidir.
- He bites his tongue while talking.
- O konuşurken dilini ısırıyor.
- You cannot learn a language without tongue contact.
- Dil teması olmadan bir dil öğrenemezsin.
- Linda stuck her tongue out.
- Linda, dilini dışarı çıkardı.
- Tom stuck out his tongue.
- Tom dilini dışarı çıkardı.
- Tom wanted to tell Mary what he really thought, but he held his tongue.
- Tom Mary'ye gerçekten ne düşündüğünü söylemek istedi ama dilini tuttu.
- I will cut your fingers and tongue, Caty!
- Senin parmaklarını ve dilini keseceğim, Caty!
- The tongue of a cat feels rough.
- Bir kedinin dili serttir.
- Tom wet his lips with his tongue.
- Tom diliyle dudaklarını ıslattı.
- Hold your tongue, or you'll be killed.
- Dilini tut, yoksa öldürüleceksin.
- Please stick out your tongue.
- Lütfen dilinizi dışarı çıkarın.
- He has a sharp tongue.
- Keskin bir dili var.
- Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue.
- Yerden ve gökten korkmayın ama Wenzhou'dan gelen birinin yerel dilinde konuşmasından korkun.
- Tom developed tongue cancer.
- Tom'da dil kanseri gelişmiş.
- I had the word on the tip of my tongue.
- Dilimin ucunda bir kelime vardı.
- The tongue and the palate are the taste organs.
- Dil ve damak tat alma organlarıdır.
- John has a ready tongue.
- John'un hazır bir dili var.
- A sharp tongue is the only edged tool that grows keener with constant use.
- Keskin bir dil, sürekli kullanımla keskinleşen kenarlı tek araçtır.
- Have you ever tried to catch snowflakes on your tongue?
- Siz hiç dilinizle kar tanelerini yakalamaya çalıştınız mı?
- Many doctors look at your tongue first when they begin an examination.
- Birçok doktor muayeneye başlarken ilk olarak dilinize bakar.
- Open your mouth and stick out your tongue.
- Ağzını aç ve dilini dışarı çıkar.
- His name is on the tip of my tongue.
- Adı dilimin ucunda.
- Tom and Mary tried to catch snowflakes on their tongues.
- Tom ve Mary dilleriyle kar tanelerini yakalamaya çalıştılar.
- Tom bit his tongue while he was talking.
- Tom konuşurken dilini ısırdı.
- This mustard really bites the tongue.
- Bu hardal gerçekten dili ısırıyor.
- I burned my tongue on the hot soup.
- Sıcak çorbadan dilimi yaktım.
- The tongue is sharper than the sword.
- Dil kılıçtan keskindir.
- You can use a tongue scraper to clean your tongue.
- Dilinizi temizlemek için bir dil kazıyıcı kullanabilirsiniz.
- Tom stuck out his tongue to try and catch snowflakes.
- Tom kar tanelerini yakalamaya çalışmak için dilini dışarı çıkardı.
- The pen is the tongue of the soul.
- Kalem ruhun dilidir.
- Put out your tongue, please.
- Dilinizi çıkarın, lütfen.
- How long has your tongue been that color?
- Diliniz ne zamandan beri bu renkte?
- Mary has a pierced tongue.
- Mary'nin delinmiş bir dili var.
- I bit my tongue until it bled.
- Kanayıncaya kadar dilimi ısırdım.
- She has a sharp tongue.
- Sivri bir dili var.
- Tom got his tongue pierced.
- Tom dilini deldirdi.
- You've got to learn to hold your tongue.
- Dilini tutmayı öğrenmek zorundasın.
- With the eyes, we see; with the ears, we hear; with the skin, we touch; with the nose, we smell; and with the tongue, we taste.
- Gözlerimizle görürüz; kulaklarımızla duyarız; derimizle dokunuruz; burnumuzla koklarız; ve dilimizle tadarız.
- You've got to learn to hold your tongue.
- Dilini tutmayı öğrenmelisin.
- Cat got your tongue?
- Dilini kedi mi yuttu?
- The tongue and the palate are the taste organs.
- Dil ve damak tat organlarıdır.
- His name was on the tip of my tongue, but I couldn't remember it.
- Onun adı dilimin ucundaydı ama onu hatırlayamadım.
- He stuck out his tongue at his teacher.
- Öğretmenine dilini çıkardı.
- Tom and Mary tried to catch snowflakes on their tongues.
- Tom ve Mary, dillerinde kar taneleri tutmaya çalıştı.
- His name is on the tip of my tongue.
- İsmi dilimin ucunda.
- Open your mouth and stick out your tongue.
- Ağzını aç, dilini çıkar.
- This is an extraordinarily difficult tongue.
- Bu olağanüstü zor bir dil.
- A woman's hair is long; her tongue is longer.
- Bir kadının saçı uzun, diliyse daha da uzundur.
- He picked up a mirror and examined his tongue.
- Bir ayna aldı ve dilini inceledi.
- Tom was horrified when he noticed that his daughter had had her tongue pierced.
- Tom, kızının dilini deldirmiş olduğunu fark ettiğinde dehşete düştü.
- His name was on the tip of my tongue, but I couldn't remember it.
- Adı dilimin ucundaydı ama hatırlayamadım.
- Tom got his tongue pierced.
- Tom diline piercing taktırdı.
- This tongue is extraordinarily difficult.
- Bu dil son derece zordur.
- He bites his tongue while talking.
- Konuşurken dilini ısırıyor.
- The children tried to catch snowflakes on their tongues.
- Çocuklar dilleriyle kar tanelerini yakalamaya çalıştılar.
- With the eyes, we see; with the ears, we hear; with the skin, we touch; with the nose, we smell; and with the tongue, we taste.
- Gözlerle görürüz, kulaklarla duyarız, deriyle temas ederiz, burunla koklarız ve dille tadarız.
- She has a wicked tongue.
- Kötü bir dili var.
- Many doctors look at your tongue first when they begin an examination.
- Birçok doktor muayeneye başladıklarında ilk önce dilinize bakar.
- Mary has a mouth, but not a tongue.
- Mary'nin ağzı var dili yok.
- The patient showed the doctor his tongue.
- Hasta doktora dilini gösterdi.
- The dip was so hot, it burned my tongue.
- Sos çok sıcaktı, dilimi yaktı.
- Tom was horrified when he noticed that his daughter had had her tongue pierced.
- Tom, kızının dilini deldirdiğini fark ettiğinde dehşete kapıldı.
- He has a smooth tongue.
- Onun yumuşak bir dili vardır.
- I burnt my tongue.
- Dilimi yaktım.
- It is on the tip of my tongue.
- Dilimin ucunda.
- When the little boy saw the clown, the cat got his tongue.
- Küçük çocuk palyaçoyu gördüğünde, kedi onun dilini kaptı.
- That child stuck out his tongue at me.
- O çocuk bana dilini çıkardı.
- His name is on the tip of my tongue.
- Onun adı dilimin ucunda.
- Let me see your tongue.
- Dilini görmeme izin ver.
- Show me your tongue.
- Bana dilini göster.
- You must educate your tongue to distinguish good coffee from bad.
- İyi kahveyi kötü kahveden ayırt etmek için dilini eğitmelisin.
- Miss Gray told the boy to hold his tongue while she was speaking.
- Bayan Gray, kendisi konuşurken çocuğa dilini tutmasını söyledi.
- It's on the tip of my tongue.
- Dilimin ucunda.
- Mary has a mouth, but not a tongue.
- Mary'nin ağzı var ama dili yok.
- He held his tongue and didn't say a word.
- Dilini tuttu ve tek kelime etmedi.
- This is an extraordinarily difficult tongue.
- Bu olağanüstü zor bir dildir.
- The tongue is sharper than the sword.
- Dil, kılıçtan daha keskindir.
- A long tongue is a sign of a short hand.
- Uzun bir dil, kısa bir elin işaretidir.
- The word is on the tip of my tongue.
- Kelime dilimin ucunda.
- Put out your tongue, please.
- Dilini çıkar lütfen.
- Tom stuck his tongue out at Mary.
- Tom Mary'ye dil çıkardı.
- I will cut your fingers and tongue, Caty!
- Parmaklarını ve dilini keseceğim, Caty!
- She has a sharp tongue.
- Onun keskin bir dili var.
- She can touch her nose with her tongue.
- O, diliyle burnuna dokunabilir.
- Watch your tongue.
- Diline dikkat et.
- The dip was so hot, it burned my tongue.
- Sos o kadar sıcaktı ki dilimi yaktı.
- I had the word on the tip of my tongue.
- Bu kelime dilimin ucundaydı.
- He held his tongue while he was being scolded.
- Azarlanırken dilini tuttu.
- She was sticking her tongue out.
- Dilini dışarı çıkarıyordu.
- The cursing tongue is an indication of a bad heart.
- Küfürlü dil, kötü bir kalbin işaretidir.
- He stuck out his tongue at his teacher.
- Öğretmenine dil çıkardı.
- Tom wanted to tell Mary what he really thought, but he held his tongue.
- Tom gerçekten ne düşündüğünü Mary'ye söylemek istedi, ama dilini tuttu.
- We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
- Gözlerimizle görüyoruz, kulaklarımızla duyuyoruz, tenimizle dokunuyoruz, burnumuzla kokluyoruz ve dilimizle tadıyoruz.
- Tom stuck his tongue out at Mary.
- Tom Mary'ye dilini çıkardı.
- The teacher told Mary to hold her tongue.
- Öğretmen Meryem'e dilini tutmasını söyledi.
- Tom wet his lips with his tongue.
- Tom dudaklarını diliyle ıslattı.
- The tongue of a cat feels rough.
- Bir kedinin dili pürüzlüdür.
- The children tried to catch snowflakes on their tongues.
- Çocuklar dillerinde kar taneleri tutmaya çalıştılar.
- This is an extraordinarily complex tongue.
- Bu son derece karmaşık bir dildir.
- The patient showed the doctor his tongue.
- Hasta, dilini doktora gösterdi.
- He has a sharp tongue.
- Onun keskin bir dili var.
- A sharp tongue is the only edged tool that grows keener with constant use.
- Keskin bir dil, sürekli kullanıldıkça daha da keskinleşen kenarlı tek alettir.
- He took a mirror and carefully examined his tongue.
- Bir ayna aldı ve dikkatlice dilini inceledi.
- Tom developed tongue cancer.
- Tom dil kanserine yakalandı.
- We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
- Biz gözlerimizle görürüz, kulaklarımız ile duyarız, derimiz ile temas ederiz, burnumuz ile koklarız ve dilimizle tadarız.
- You must educate your tongue to distinguish good coffee from bad.
- İyi kahveyi kötüden ayırmak için dilinizi eğitmelisiniz.
- You'd better hold your tongue.
- Dilini tutsan iyi olur.
Show More (160)
|