|
- Our tears are shed today for those who have lost a son or a daughter, a mother, a father, or both.
- Gözyaşlarımız bugün bir oğlunu ya da kızını, bir anneyi, bir babayı ya da her ikisini birden kaybedenler için dökülüyor.
- The little girl cried so much that her face was awash with tears.
- Küçük kız o kadar çok ağladı ki, yüzü gözyaşları ile örtüldü.
- Tom couldn't hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutamadı.
- Her sorrow found expression in silent tears.
- Üzüntüsü sessiz gözyaşlarında ifadesini buldu.
- The tears of the past fertilize the future.
- Geçmişin gözyaşları geleceği besler.
- Tears coursed down her cheeks.
- Gözyaşları yanaklarından aşağı süzülüyordu.
- Tom wiped Mary's tears away.
- Tom, Mary'nin gözyaşlarını sildi.
- Tom wiped his tears away.
- Tom gözyaşlarını sildi.
- Tom wiped away Mary's tears.
- Tom, Mary'nin gözyaşlarını sildi.
- Tears fall in my heart like the rain on the town.
- Gözyaşlarım kasabaya yağan yağmur gibi yüreğime düşüyor.
- Tom's eyes were brimming with tears.
- Tom'un gözleri gözyaşlarıyla doluydu.
- When I listened to this song, I broke down in tears.
- Bu şarkıyı dinlediğimde gözyaşlarına boğuldum.
- These are the last tears.
- Bunlar son gözyaşlarıdır.
- Tom tried to hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutmaya çalıştı.
- Pardon me, madam, I'm ashamed to be crying like this in front of you, but I can't hold my tears.
- Affedersiniz hanımefendi, karşınızda böyle ağladığım için utanıyorum ama gözyaşlarımı tutamıyorum.
- Tears began to roll down her face.
- Gözyaşları yüzünden aşağı akmaya başladı.
- The pitiful sight moved us to tears.
- Bu acınası manzara bizi gözyaşlarına boğdu.
- The meaning of life is the pure tears of unrequited love.
- Hayatın anlamı, karşılıksız aşkın saf gözyaşlarıdır.
- She had tears pouring down her cheeks.
- Gözyaşları yanaklarından aşağı akıyordu.
- He tried to keep back his tears.
- Gözyaşlarını tutmaya çalıştı.
- Tom's face was wet with tears.
- Tom'un yüzü gözyaşlarıyla ıslaktı.
- I could not keep the tears from my eyes.
- Gözyaşlarımı tutamadım.
- Her pillow was wet with tears.
- Onun yastığı gözyaşlarıyla ıslandı.
- His words moved her to tears.
- Sözleri onu gözyaşlarına boğdu.
- Tom is on the verge of tears.
- Tom gözyaşlarının eşiğinde.
- She tried to hide her tears.
- Gözyaşlarını gizlemeye çalıştı.
- Jackson fought to hold back his tears.
- Jackson gözyaşlarını tutmak için mücadele etti.
- Women's tears dry quickly.
- Kadınların gözyaşları çabuk kurur.
- She couldn't hold back her tears.
- Gözyaşlarını tutamadı.
- He could not hold back his tears.
- O, gözyaşlarını tutamadı.
- It moved me to tears.
- Beni gözyaşlarına boğdu.
- Her tears perplexed him.
- Gözyaşları onu şaşırttı.
- Carol couldn't choke back her tears.
- Carol gözyaşlarını tutamadı.
- Tom tried to hide his tears.
- Tom gözyaşlarını gizlemeye çalıştı.
- A woman's tears are worthless.
- Bir kadının gözyaşları değersizdir.
- She turned her face away so he wouldn't see her tears.
- Gözyaşlarını görmesin diye yüzünü çevirdi.
- She simply wept a river of tears before her father's grave.
- Babasının mezarı başında gözyaşlarına boğuldu.
- Mary's eyes were brimming with tears.
- Mary'nin gözleri gözyaşlarıyla doluydu.
- The girl lifted her face, still wet with tears.
- Kız hala gözyaşlarıyla hala ıslak olan yüzünü kaldırdı.
- Tears filled Mary's eyes.
- Gözyaşları Mary'nin gözlerini doldurdu.
- She couldn't hold back her tears.
- O gözyaşlarını tutamadı.
- She wiped away her tears.
- Gözyaşlarını sildi.
- Tom couldn't stop the tears.
- Tom gözyaşlarını durduramadı.
- Tom's eyes filled with tears.
- Tom'un gözleri gözyaşlarıyla doldu.
- She could not hold back her tears.
- Gözyaşlarını tutamadı.
- Wipe your tears.
- Gözyaşlarınızı silin.
- She controlled her tears.
- O gözyaşlarını kontrol etti.
- After hearing the sad news, she broke down in tears.
- Üzücü haberi duyduktan sonra gözyaşlarına boğuldu.
- The girl tried hard to hold back her tears.
- Kız gözyaşlarını tutmak için çok uğraştı.
- Her eyes were filled with tears.
- Onun gözleri gözyaşlarıyla doluydu.
- The movie moved her to tears.
- Film onu gözyaşlarına boğdu.
- He read the letter with tears running down his cheeks.
- O, yanaklarından aşağıya doğru akan gözyaşlarıyla mektubu okudu.
- Tom wiped away Mary's tears.
- Tom Mary'nin gözyaşlarını sildi.
- Her face was stained with tears.
- Onun yüzü gözyaşlarıyla lekeliydi.
- She was on the verge of tears.
- Gözyaşlarının eşiğindeydi.
- She could not help bursting into tears.
- Gözyaşlarına hakim olamadı.
- His eyes filled with tears.
- Onun gözleri gözyaşlarıyla doldu.
- Tom couldn't stop the tears.
- Tom gözyaşlarını tutamadı.
- Tom's eyes were full of tears.
- Tom'un gözleri gözyaşlarıyla doluydu.
- His speech moved them to tears.
- Konuşması onları gözyaşlarına boğdu.
- The unhappy woman, drowned in tears, told her story.
- Gözyaşlarına boğulan mutsuz kadın, hikayesini anlattı.
- He read the letter with tears running down his cheeks.
- Mektubu yanaklarından süzülen gözyaşlarıyla okudu.
- Wipe your tears.
- Gözyaşlarını sil.
- Tears rolled down her tender cheeks.
- Gözyaşları şefkatli yanaklarından aşağı yuvarlandı.
- She told the story with tears in her eyes.
- Hikayeyi gözyaşları içinde anlattı.
- His eyes were full of tears.
- Gözleri gözyaşları doluydu.
- My tears are cold.
- Gözyaşlarım soğuk.
- You see the words that I typed on the screen, but you don't see the tears that I shed over the keyboard.
- Benim ekranda yazdığım kelimeleri görebilirsin, ama benim klavye üzerine döktüğüm gözyaşlarını göremezsin.
- No one can dry another's tears without wetting his own hands.
- Hiç kimse kendi ellerini ıslatmadan başkasının gözyaşlarını kurulayamaz.
- She turned her head away lest he see her tears.
- Gözyaşlarını görmesin diye başını çevirdi.
- You see the words that I typed on the screen, but you don't see the tears that I shed over the keyboard.
- Ekranda yazdığım kelimeleri görüyorsunuz ama klavye başında döktüğüm gözyaşlarını görmüyorsunuz.
- She spoke with tears in her eyes.
- Gözyaşları içinde konuştu.
- Tears ran down my cheeks.
- Gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı aktı.
- Tom tried to hide his tears.
- Tom gözyaşlarını saklamaya çalıştı.
- Her face was wet with tears.
- Yüzü gözyaşlarıyla ıslaktı.
- Tom was close to tears.
- Tom gözyaşlarına boğulmak üzereydi.
- Tom cried until he ran out of tears.
- Tom gözyaşları bitene kadar ağladı.
- Her face was wet with tears.
- Yüzü gözyaşlarıyla ıslanmıştı.
- These are the last tears.
- Bunlar son gözyaşlarım.
- Tears began to roll down her cheeks.
- Gözyaşları yanaklarından aşağı akmaya başladı.
- Her eyes were flooded with tears.
- Onun gözleri gözyaşlarıyla doluydu.
- To solve the problem neither complaints nor tears can contribute.
- Problemi çözmeye ne şikayet ne de gözyaşları katkıda bulunabilir.
- One hour of thoughtlessness can cause years of tears.
- Bir saatlik düşüncesizlik yıllarca sürecek gözyaşına neden olabilir.
- Her tears gave more credence to the story.
- Gözyaşları hikayeyi daha da inandırıcı hale getirdi.
- She could not refrain from tears.
- Gözyaşlarına engel olamadı.
- Hot tears ran down her cheeks.
- Sıcak gözyaşları yanaklarından aşağı aktı.
- His tears were real.
- Gözyaşları gerçekti.
- She was watching TV with tears in her eyes.
- Gözlerinde gözyaşlarıyla TV izliyordu.
- He was brought to tears.
- O, gözyaşlarına boğuldu.
- She cried until she ran out of tears.
- Gözyaşları tükenene kadar ağladı.
- The story moved me to tears.
- Hikaye beni gözyaşlarına boğdu.
- He couldn't hold back his tears.
- O gözyaşlarını tutamadı.
- Sami burst in tears.
- Sami gözyaşlarına boğuldu.
- She could not hold back her tears.
- O gözyaşlarını tutamadı.
- Those tears are artificial.
- O gözyaşları yapay.
- She turned her head away lest he see her tears.
- Gözyaşlarını görmesin diye kafasını çevirdi.
- A woman's tears will dry quickly.
- Bir kadının gözyaşları çabuk kurur.
- The girl tried hard to hold back her tears.
- Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.
- Those tears are artificial.
- O gözyaşları sahte.
- Hot tears ran down her cheeks.
- Yanaklarından sıcak gözyaşları süzüldü.
- Tom wiped the tears from Mary's eyes.
- Tom Mary'nin gözlerinden gözyaşlarını sildi.
- She wiped away her tears.
- O, gözyaşlarını sildi.
- He could not hold back his tears.
- O gözyaşlarını tutamadı.
- Tom couldn't fight back the tears.
- Tom gözyaşlarına engel olamadı.
- She controlled her tears.
- Gözyaşlarına hakim oldu.
- Liisa was on the verge of tears.
- Liisa gözyaşlarının eşiğindeydi.
- Tom cried tears of rage.
- Tom öfke gözyaşlarıyla ağladı.
- Did you think we ran out of tears?
- Gözyaşlarımız bitti mi sandın?
- Her sorrow found expression in silent tears.
- Onun üzüntüsü sessiz gözyaşları içinde ifadesini buldu.
- She called out to him, with tears running down her cheeks.
- Gözyaşları yanaklarından süzülürken ona seslendi.
- Dry your tears.
- Gözyaşlarını sil.
- She dried her tears.
- O gözyaşlarını kuruladı.
- Did you think we ran out of tears?
- Gözyaşlarımızı bitti mi sandın?
- When did you last wipe someone's tears away?
- En son ne zaman birisinin gözyaşlarını sildin?
- She answered with tears.
- O gözyaşları ile cevap verdi.
- Tom held Mary's hand and gave her tissues to wipe her tears.
- Tom, Mary'nin elini tuttu ve gözyaşlarını silmesi için mendilini ona verdi.
- His eyes were full of tears.
- Onun gözleri gözyaşları doluydu.
- The little girl cried so much that her face was awash with tears.
- Küçük kız o kadar çok ağladı ki yüzü gözyaşlarıyla yıkandı.
- She tried to hide her tears.
- Gözyaşlarını saklamaya çalıştı.
- Her face was stained with tears.
- Yüzü gözyaşlarıyla lekelenmişti.
- The meaning of life is the pure tears of unrequited love.
- Yaşamın anlamı, karşılıksız sevgiden doğan tertemiz gözyaşlarıdır.
- I was quite close to tears.
- Gözyaşlarına çok yaklaşmıştım.
- We were moved to tears.
- Gözyaşları içinde kaldık.
- To solve the problem neither complaints nor tears can contribute.
- Sorunu çözmeye ne şikayetlerin ne de gözyaşlarının faydası olur.
- Tears are a child's weapon.
- Gözyaşları bir çocuğun silahıdır.
- Why are tears salty?
- Gözyaşları neden tuzlu?
- Tom was on the verge of tears.
- Tom gözyaşlarının eşiğindeydi.
- She could not refrain from tears.
- Gözyaşlarını tutamadı.
- Tears were flowing down her cheeks.
- Gözyaşları onun yanaklarından süzülüyordu.
- He couldn't hold back his tears.
- O, gözyaşlarını tutamadı.
- The tears of strangers are only water.
- Yabancıların gözyaşları sadece sudur.
- He tried to keep back his tears.
- O, gözyaşlarını gizlemeye çalıştı.
- She looked at me with tears running down her cheeks.
- Yanaklarından aşağı akan gözyaşlarıyla bana baktı.
- Pardon me, madam, I'm ashamed to be crying like this in front of you, but I can't hold my tears.
- Affedersiniz hanımefendi, önünüzde böyle ağlıyor olmaktan utandım ama gözyaşlarıma hakim olamıyorum.
- This music brought me to tears.
- Bu müzik beni gözyaşlarına boğdu.
- Never trust a limping dog or the tears of a woman.
- Topallayan bir köpeğe ve bir kadının gözyaşlarına asla güvenme.
- I was quite close to tears.
- Gözyaşlarına oldukça yakındım.
- She kissed away the boy's tears.
- O, çocuğun gözyaşlarını öperek geçirdi.
- She dried her tears.
- Gözyaşlarını kuruladı.
- Tears began to roll down her cheeks.
- Gözyaşları onun yanaklarından aşağı doğru yuvarlandı.
- His speech moved them to tears.
- Onun konuşması onları gözyaşlarına boğdu.
- She answered with tears.
- Gözyaşları içinde cevap verdi.
- Tom held Mary's hand and gave her tissues to wipe her tears.
- Tom, Mary'nin elini tuttu ve gözyaşlarını silmesi için ona mendil verdi.
- Tears were flowing down her cheeks.
- Gözyaşları yanaklarından aşağı akıyordu.
- I want you to dry my tears.
- Gözyaşlarımı kurutmanı istiyorum.
- She answered through tears.
- Gözyaşları içinde cevap verdi.
- He was brought to tears.
- Gözyaşlarına boğuldu.
- Tom's eyes were damp with tears.
- Tom'un gözleri gözyaşları ile nemliydi.
- Tom's face was wet with tears.
- Tom'un yüzü gözyaşlarıyla ıslanmıştı.
- Why are tears salty?
- Gözyaşları neden tuzludur?
- Never trust a limping dog or the tears of a woman.
- Topallayan bir köpeğe ya da bir kadının gözyaşlarına asla güvenme.
- Tom wiped away his tears.
- Tom gözyaşlarını sildi.
- Tears ran down my cheeks.
- Yanaklarımdan gözyaşları döküldü.
- Tom laughed so much tears ran down his cheeks.
- Tom o kadar çok güldü ki gözyaşları yanaklarından aşağı aktı.
- She was moved to tears.
- Gözyaşları içinde kalmıştı.
- The sad story moved us to tears.
- Üzücü hikaye bizi gözyaşlarına boğdu.
- She couldn't stop the tears.
- Gözyaşlarını durduramadı.
- When did you last wipe someone's tears away?
- En son ne zaman birinin gözyaşlarını sildin?
- She looked at me with tears running down her cheeks.
- Yanaklarından süzülen gözyaşlarıyla bana baktı.
- Her pillow was wet with tears.
- Yastığı gözyaşlarıyla ıslanmıştı.
- Tears streamed down her cheeks.
- Gözyaşları yanaklarından aşağı aktı.
- She kissed away the boy's tears.
- Çocuğun gözyaşlarını öptü.
- Tom wiped Mary's tears away.
- Tom Mary'nin gözyaşlarını sildi.
Show More (160)
|